• Sonuç bulunamadı

BİR ESKİ ZAMAN ^ f</0 MA ğ l

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "BİR ESKİ ZAMAN ^ f</0 MA ğ l"

Copied!
7
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Ş A î fi V E B -p Ci m T,

a -“ İ S T E K İ

T T o / i , £ 5 ^

LEr y LA SAZ R

j ü

,L

AİR ve besteci Leyla Hanım, I C 19. yüzyılın tam ortasında doğ- LV-Jdu- Çocukluğu, babasının padi­

şaha yakınlığı ve doktoru olması ne­

deniyle, OsmanlI saraylarında geçti.

Sultanlar arasında ilk eğitimini yaptı.

Gönlündeki ilk musiki titreşimi, saray­

da başladı. Zekâsı, iyi huyu, sevimlili­

ği, başta gelen meziyetleri arasınday-

A *

Saray yaşantısının ardından, vaıi tayin edilen babası ile birlikte Girit’e aitti. Babası modern düşünceli, Batı kültürüne yatkın bir kişiydi. Çocukla­

rının yetiştirilmesine büyük önem ve­

riyordu. Girit’ten başka, Osmanlı ülke­

sinin değişik yerlerinde valilik yapan Hekim İsmail Paşa, Rumeli ve Anado­

lu’da, yüksek idari görevlerde bulun­

du. İki kez İzmir Valiliği yaptı. Leyla Hanım, babasının bulunduğu şehirler­

de, zengin anılar ve duygular içerisin­

de olgunlaştı. ’

BİR ESKİ ZAMAN ^ f</0 MA ğ l

Şair ve Bestekar Leyla Hanım ı/1933 yılında tanımıştım. Bir kış ayında N u/fo s man i ye' de Şeref Efendi sokağında, oğlu Yusuf Razi Bey’in evinde ziyaret etmiştik. İstanbul'un .tanınmış Türk ve Gayrimüslimlerden oluşan musikişinasları oaradaydı. Bunlar arasında dikkati çeken ünlü musiki üstadı Leon Hancıyan Efendi bulunuyordu.

„« j.a nanım’ın renkli aile çevres de. kendi sanatkârlığı kadar önemlidir Leyla Hanım, 1869 yılında, 19 ya şında, babasının İzmir’de vali bulundu ğu sırada evlendi. Vali Hekimbaş İsmail Paşa’nın, mektupçu muavinliği ni yapan Giritli Sim Elendi adında, ka lemi ile dili kuvvetli, resmi yazışma larda yetenekli, gözde bir memuru var­

dı. Kısa boylu, şişmanca olan bu genç çalışkanlığı, devlet işlerine vukufu ba­

kımından amirlerinin özellikle valinin, gözüne girmişti. Sonunda valiye da­

mat oldu.

--- EYLA Hanım’ ın eşi Sim Paşa, gençliğinde sarıklı imiş. Med- --- reseden yetişmiş. Türk edebi­

yatından gayrı, Yunan, Arap ve Acem edebiyatına vukufu ite tanınmış. Bu dilleri, ana dili gibi bilirmiş. Hatta Kuran’ı Türkçeye çevirmiş. Ancak, bazı tefsir çevirilerini yayınlayabilmiş.

Leyla Hanım’ia İzmir'de evlendik­

ten bir yıl sonra, tekrar G irit’te görev alan Sim Efendi, sırasıyla Arnavutluk, Tuna, Bulgaristan en sonunda da İstan­

bul’da görevini sürdürmüş. 33 yaşın­

dayken paşalığa yükseltilip Vldin’e vali olarak gönderilmiş.

Sim Paşa, son defa vali bulundu­

ğu Bağdat'tan sağlık nedeniyle ayrılıp İstanbul’a gelmiş; genç denilebilecek bir çağda 51 yaşında ölmüştür. Sultan Mahmut türbesine gömülmüştür. Ölü­

münden bir-iki hafta önce, kızı Feride Hanım, ünlü bilim adamımız Prof.

Mehmet AH Ayni ile evlendirilmiştir.

Şair ve besteci Leyla Hanım’la Sim Paşa’nın yaşamlarında, uzun yıllar sa­

adet ve bahar havası varken, zamanla bu tatlı hava sislenmiş ve müşterek konuları birbirine benzeyen bu iki ede­

biyat mensubunun sıcak yuvaları yıkıl­

mıştır.

Leyla Hanım, boşanmalarının se­

bebine hiç değinmezdi. Belki de koca­

sının taşrada sık değişen valiliklerinin, bir bakıma gezginci hayatın verdiği

Leyla Hanım o yıllarda, büyük oğlu Yusuf Razi Bey’in antikalarla dolu Nurfosmaniye’deki konağında kalıç. Yaz aylarında damadı ProfMehmet Ali Ayni Bey’in kızıltopraktaki köşkünde yaşardı.

Kendisiyle 1934 yazında bu köşkte yaptığım röportajda hayli sevinçli görünüyordu. Çünkü iki üç gün evvel torunuıf'çoçuğunun sünnetinde sabaha kadar piyano çalmıştı.! Bahsettiği bu torun çocuğu, daha sonra T.B.M.M. başkan vekilliği yapan ve Bakanlık görevlerinde bulunan Rahmetli İsmail Arardı.

Leyla Hanımla yaptığım görüşme, Sedat Simavi’nir\( 7 gün) dergisinde yayınlandı. Bu yayında kullanmak üzere Leyla Hanım çok güzel fotoğraflar belgeler vermişti. Tatlı bir anı olarak, Leyle H a n ım ^ tgStlga ıı biffhektupJSı el yazısını taşıyan bir bestesini ve saray hatıralarını içeren kitabıMfii02|EI2fctS5lm.( ) n 'ÇT

BESTELERİ VE HOCALARI '

Leyla Hanım, bu konuyu şöyle açıklamıştı:

“İlk bestemi 12 yaşında hazırladım. Hacı Arif Bey’in, hocalarım Medeni Aziz Efendi ile Hanande Astik Ağa’nm etkilerini inkar edemem. Kanuni Sarıyan Agop Efendi ile Kernam Aleksan Ustanın besilerinden yararlandım . Öyle sanıyorumki Hacı Arif Bey, şark müziğinin en büyük ustasıdır. Müzik aletleri içinde piyanoyu çok severim. 80’imi çoktan geçtiğim halde piyanoyu bırakamadım. Bazı günler piyanoyu 6 saat çaldığım olmuştur’. Piyanodan kalkar kalkmaz, sanki yerimi başkası alıyormuş gibi kıskanıyorum.

25 makamdan 100’den fazla bestem var: Hicaz, Suzidil, Bestenigar

makamlarını çok severim. Alafranga müzikleldde uğraştım. Mazurka ve vals üzerine eserlerim vardır. Bunlardan birinin güftesi Celal Nuri Bey’e aittir. Diğer bestelerimin sözlerde bana aittir. Yazdığım şarkılarla, gazellerim, özetle bütün bestelerim,

Bostancı’daki köşkümüzde yanıp kül oldu. Bu acıyı ömrüm boyu taşıyorum. Bu yangından sonradırki çocuklarımla ve hafızamda kalanları derleyip topladım. »

İ

GÜÇLÜ BİR HAFIZA . , • * 80’ini aşmış bulunduğu halde yıl­

larca önce duyduğu, gördüğü veya okuduğu olayları, tarihi tarihine, hat­

ta saatini dahi belirterek, net bir şekil­

de anlatırdı. Bu anı zenginliği ve hafı­

za gücü karşısında, dinleyenler hayret­

ten hayrete düşerlerdi.

Sohbetlerinde büyük oğlu Yusuf Razi Bey, yakınında oturur, önemli ga­

zete haberleri ile, müzik ve edebiyata ilişkin makaleleri annesine okurdu.

Leyia Hamm bu konular üzerine ken­

di düşüncelerini, şakalar yaparak bessümlerle açıklardı. , te-

usanc bu ayrılığa neden olmuştur.

Salonu ne kadar kalabalık olursa olsun, tatlı sözleri ile ve nükteleriyle, havaya hemen hâkim olurdu. Konunun ağırlığı müzik veya eski anılara dönüş­

türülmüşse, o, dakikalarca geçmiş yıl­

lara bir canlılık verirdi. Bembeyaz sa­

çının pek yakıştığı sevimli çehresi, sanki eski yazma tarih kitaplarının zevkli minyatürlerle işlenmiş süslü ciltlerini andırırdı.

Genellikle sohbetlerin konusunu, babası Hekimbaşı İsmail Paşa, saray­

daki çocukluk anıları, eski devirlerin gelenekleri teşkil ederdi. Ünlü müzis­

yenlerin yaşantıları, babasının m ko- casınm.vali olarak bulunduğu vflayet- Terdeîa olaylara da değinen besteci Leyla Hanım, genç yaşta’ boşandığı ünlü bir hatip ve edip olan eşi Sırrı Pa- şa’dan, tek kelime ile de olsa bahset­

mezdi.

fa * ck & y ıu itb -

(2)

★ ★ ★

İzmir’deyken, babasının refakatinde çalışan, kültürlü, edip ve şair bir gençle evlendirildi. Bu genç daha sonra ünlü bir vali olan Sırrı Pa- şa’ydı.

Bir taraftan beş padişah devrindeki hizmetleriyle tanınmış ünlü bir baba, diğer taraftan iç dünyalarında mevcut benzerlikleri paylaştığı edebiyatçı bir koca, daha sonraları öğrenimlerini Av­

rupa'da yaparak Türkiye’deki mimarlık ve mühendislik sanatını doruğuna çı­

kartan şöhretli oğulları, öte yandan da tanınmış iki damadından birinin büyük bir düşünür ve bilim adamı, diğerinin de bir eğitimci oluşu ve eşinin konser- vatuvar hocalığı, onun kızının da Ba- tı’da müzik öğrenimi yapan bir sanat­

çı olarak yetiştirilmesi, diğer torunla­

rının da kültür ağırlıklı kişilerden oluş­

ması, Leyla Hanım’ı aile çevresi için­

de, herkese nasip olmayacak bir mut­

luluğa eriştirmiştir.

BİR ESKİ ZAMAN EVİ...

Şair ve besteci Leyla Hanımefen- dl’yi, üniversite öğrenciliğimin son yı­

lında tanımıştım. Sonraları —bundan 52 yıl önce— “Türk Kadın Şairleri”

adındaki kitabımı yayına hazırlarken ve

“7 Gün” dergisi için yaptığım röpor­

tajlar nedeniyle, ilişkimi ölümüne ka­

dar sürdürmüştüm.

O sıralarda Nuruosmaniye’de, bü­

yük oğlu Yusuf RazI Bey’le birlikte otu­

ruyorlardı. Yaz aylarını, Kızıltoprak’ta, damadı Prof. Mehmet Ali Ayni Bey'in köşkünde geçirirdi.

Nuruosmanıye ae, şarK zevkiyle döşenmiş salonunun duvarları, tablo­

lar, levhalar ve seçkin sanat eserleri ile süslüydü. Leyla Hanım ufak tefek, saç­

ları bembeyaz, her an gözlerinin içi gü­

len, dudaklarından tebessüm eksilme­

yen kibar, ara sıra karşısındakiler^

mahcubiyetini gidermek için şakalar yapan, Osmanlı üslubu İle çok tatlı ko­

nuşan bir eski zaman hanımefendisiy- di.

Yukarıda belirttiğim gibi besteci Leyla Hanım, çoğunlukla —şimdi gü­

rültüsünden geçilmeyen— Nuruosma- niye’deki oğlunun evinde kalırdı. O sı­

ralarda bu sokaktan geçenlerin kulak­

larına ya mahalle çocuklarının çevirdi­

ği çemberlerin hışırtıları, ya gezginci yoğurtçuların sesleri ulaşırdı. Leyla Hanım, sohbet sırasında, bunları duy- mamazlıktan gelir, iç dünyasındaki seslere önem veren bir tutum içinde konuşurdu.

Sorularını, daima tatlı bir gülüşle sorardı. Bu zengin anılar hâzinesinde, sanırım, pas tutmuş tek mücevher ypktu. Hepsi pırıl pırıldır.

Misafirlerine anılarını, çok net ve canlı olarak yansıtırdı. Dinlediklerimin özetini, konaktan çıkınca kafamda tek­

rarlar, bunları, o zamanlardaki sağlam sandığım belleğimin bir köşesine yer­

leştirirdim. Bugün sizlere, o mazi cen­

netinden bazı pasajlar aktarmaya gay­

ret edeceğim. - :

(3)

vt 'jUk

3 PADİŞAHI SÜNNET EDEN ADAM

SMANLI Sarayı’nın sevimli si­

malarından hekim İsmail Paşa, --- Leyla Hanım’ın babasıydı. Tıp mesleğinde olduğu kadar, valiliklerin­

de, bakanlıklarında da ün yapan İsmail Paşa, güçlü bir devlet adamıydı.. Sa­

kız Adası'nda doğmuştu. Kumral, be­

yaz tenli, güleç yüzlü bu zeki çocuk 10 yaşındayken, İzmir’in şefkatli bir dok­

toru olan Hacı İshak Bey’e verilmiş ve Müslüman terbiyesiyle yetiştirilmişti.

Sonraları Türk saraylarında sağlık hizmeti gören, Paris’e giderek beş yıl tıp tahsili yapıp yurda dönen İsmail Pa- şa’nın, doğum ve ölüm tarihleri, bütün ansiklopedilerimizde yanlış şekilde belirtilmiştir.

İsmail, Sakız’dan İzmir'e getirildi­

ği sırada 10-11 yaşlarındaydı. Onu ev­

lat edinen İzmirli Hacı İshak’ın yanında, pratik olarak hekimlik ve ec­

zacılık gibi işlerde, çırak olarak yetiş­

tirildi. Manevi babasının İzmir’de ölümü üzerine, İstanbul’a giden İsma­

il, bu meslekte öylesine ilerledi ki, kı­

sa zamanda kendisini, Topkapı Sa- rayı’nda buldu. Hatta II. Sultan Mah­

mut’a yapılan bi r operasyonda asistan- lık yaptı. Veliaht (daha sonra padişah olan) Abdülmecit’i de, bizzat sünnet etti! Bu acısız sünnet ameliyatından dolayı sarayda sağlık hizmetlerinin şefliğine getirildi. Abdüimecit padişah olunca, İsmail’i ihtisasını ilerletmek üzere Paris’e gönderdi. Paris’te 5 yıl kaldıktan sonra İstanbul’a dönünce, sarayın özel doktorluğuna atandı.

1846 yılında, padişahın annesi has­

talanınca onu tedavi etti. Veliahtlığın­

da Sultan Abdülmecit’i sünnet eden İsmail Paşa, -sonradan padişah olan- iki oğlunu.Sultan Murat ile Sultan Re­

şat’ı da, şehzadelikleri sırasında sün­

net etti.

Valide Sultan’ın bu tedaviden memnun kalması Sultan Meclt’i sevin­

dirdi. Vaktiyle kendisini, ağrısız sün­

net eden bu saray doktoruna, Beşik­

taş’ta bir konak ile, karşısında eczane olarak kullanılmak üzere bir dükkân hediye etti. Cerrahpaşa unvanı ile, if­

tihar nişanı verdi. 1848’de İsmail Pa­

şa, bakan oldu. Bu tarihten itibaren 4 ay kadar Trabzon, Erzurum, Kars vila­

yetleri umumi müfettişliği yaptı. Ayrı­

ca Fransa hükümeti tarafından Lejyon Dönör nişanı verildi. 1852’de Tıbbiye Müdürü, 1853 yılında birinci kere İzmir valisi, daha sonra Arnavutluk valisi olan Hekimbaşı İsmail Paşa, bu idari görevleri sırasında, doktorluk mesle­

ğini bırakmadı.

Hekimbaşı İsmail Paşa, saraya mensup Tatar asıllı bir kızla evlendi- rilmişti. Bundan iki kızı ile bir oğlu ol­

du. Kızlarından A d liy e Hanım, sadrazam Kadri Cenani Paşa ile evlen­

di. Tek oğlu, Fuat Bey’di. Diğer kızı, besteci Leyla Hanım, eski edebiyatı­

mızın tanınmış simalarından, vali Gi­

ritli Sırrı Pasa’vla evlendirildi

3

(4)

12 YAŞINDA ŞİİR VE BESTE

« S P p K M S R Leyla Hanımla yap­

tığım iki röportajın biri, 1934 yılında ya­

yınlanan “ Türk Kadın Şairleri” adlı kitabım, diğeri “ 7 Gün” dergisi içindi.

O zamanki notlarıma göre, Leyia Hanım özetle şöyle konuşmuştu:

“ ...10-11 yaşlarında iken, Girit’e vali tayin edilen babamla birlikte vapurla, İstanbul'dan ayrıldık. Sezai Bey’ın ba­

bası Sami Paşa da aynı vapurdaydı.

Benimle meşgul olsun diye, kamara­

mıza bir matmazel gönderdi. Elisabet Vasilaki Kontaksaki adındaki bu mü- rebblye, bana kamaramızda, önce La­

tin harflerini öğretti. Vapur Girit’e varıncaya kadar, yolda, bu harfleri öğ­

reniverdim. Bu kadınla dostluğumuz, uzun zaman devam etmişti. Bana Fran­

sızca ile Rumcayı öğreten de bu mü- rebblyedir. Babam lisana olan yete­

neğimi takdir ettiğinden her iki lisa­

nın edebiyatı üzerinde çalışmamı iste­

di. Gerçekten uzun müddet çalıştım.

Hatta meşhur vali ve Mesnevi müter­

cimi Abidin Paşa’nın, Rumca bir şiiri­

ni Türkçe’ye çevirmiştim!

“ Bir insanın gıdasının, ekmekle su­

dan ibaret olmadığını, 12 yaşımda öğ­

rendim. Bu tarih, benim ilk şiire ve besteye başladığım bir çağdır...”

— x . . . . » ı rainiE B

“ ilk bestemi, 12 yaşımda hazırla­

dım. Hacı Arif Bey’in, hocalarım Me­

deni Aziz Efendi ile hanende Astik Ağa’nın etkilerini inkâr edemem. Ka­

nuni Sarıyan Agop Efendi ile Kemani Aleksan Usta’nın bestelerinden yarar­

landım. Öyle sanıyorum ki, Hacı Arif Bey, Şark müziğinin en büyük ustası­

dır.

“ Müzik aletleri içerisinde, piyano­

yu severim. 80’iml geçtiğim halde hâ­

lâ bırakamadım. Geçen gün torunu­

mun oğlunun sünnet düğününde sa­

baha kadar, belki 8 saat, piyano çal­

dım! Piyanodan kalkarken, sanki yerimi başkası alacakmış gibi kıskanı­

yordum!

100DEN ÇOK BESTE

“ 25 makamdan 100’den çok bes­

tem var. Hicaz, Suzidil, Bestenigâr ma­

kamlarını tercih ederim. Alafranga müzikle de uğraştım. Mazurka ve vals üzerine bazı bestelerimle marşlarım vardır. Bunlardan birinin güftesi Celal Nuri fileri) Beyindir. Genellikle beste­

lerimin sözleri kendime aittir.

YANGINDA KÜL OLAN BESTELER

“ Yazdığım şarkılarla gazellerim, özetle bütün bestelerim, Bostancıda­

ki köşkümüzde yandı. Buna çok üzül­

düm. Bu yangından sonradır kİ, çocuklarımda ve hafızamda kalanları derleyip topladım.”

ı „..i- ■ •

(5)

ötbfcNUlbl ŞM inıcn

“Ben şiirde ve bestede esaslı bir ders görmedim. Tanrı vergisi, Tanrı bit­

kisi gibi bir şey bu. Hatta şiirimin ço­

ğu aruza dayansa da aruz okumadım!

“Şiir alanında en çok Fitnat Ha- mm’ı ve benden bir yaş küçük olan Ab- düihak Hamit’i beğenirim. Hayran olduğum kadın şairler arasında yine benden bir yaş küçük olan ve genç yaşta ölen Makbule Leman ile Şair Ni- gâr Hanım yer alır. Her ikisinin ölümü­

ne, ebcetle tarih yazdım. Fakat Anadolu’da öyle bir kır çiçeği gördüm ki, kokusu beni mest etti. Onun şairli­

ğine hayran kaldım. Bu kadın, Kasta­

monu’da tanıdığım ‘Baharzade Feride’

Hanım’dır. O dar çevrede, öylesine kül­

türlü bir kadının yetişmiş olması gö ğüs kabartıcıdır. O, benim görüşüme göre, Anadolu’nun sessiz bir tepesin­

de nefis kokusu ile bir vadiyi dolduran kırçiçeği gibidir.”

Çocukluk yıllarını saraylarda geçir­

diğini belirttiğimiz Leyla Hanım’ın, o senelere ait, sanki filmlerle tespit edil­

miş gibi, anıları vardır: Tipler, kıyafet­

ler, gelenekler, ziyafetler ve bütün bir saray yaşamını böylesine bilen bir ka­

dına rastlamak mümkün değildir. Ley­

la Hanım o devirlere ait anılarını, Mütareke yıllarında, “Vakit” ve “İleri”

gazetelerinde yayınlamıştı. Yakın yıl­

larda, bazı tarih dergilerinde de tekrar­

lanan bu anılar kitap haline de konulmuştur. Leyla Hanım’ın ayrıca eski İstanbul’a ait anıları da kısmen Al- mancaya çevrilmiştir. Saray anıları ise, oğlu Yusuf Razi Bey tarafından Fran­

sızca’ya çevrilerek Paris’te yayınlan­

mıştır.

(6)

--- EÇM İŞTE yetişmiş sa­

natçıların, uygun vesile-

--- lerle gelecek kuşaklara aktarılması, ihmal edilmemesi gereken bir görev...

Bu tür sanatkârları, mazinin derinlikerinden yüzeye çıkartıp tanıtmak, toplumu onurlandırır.

yakın tarihimizin sosyal hayatını uygarca toplan­

tılar düzenleyerek etkilemiş, ko­

nağının kapısını yabancıların ve sefirlerin sohbetlerine açmış, yazdığı ve bestelediği şarkılar­

la tanınmış aydın bir kadın^

ünlü besteci Leyla Saz ’ı tanıtıyoruz.

Besteci Leyla Hanımefendi, aile çevresi itibariyle de, kültür ve sanat ağırlıklı bir ortamın temsilcisidir. Hepsi de şöhret sa­

hibi doktorlar, valiler, milletve­

killeri, mimarlarla mühendisler, profesör, politikacı, belediye başkanı, diplomat, müzisyen, ressam, sigortacı, avukat, kısa­

ca hep aydın kişiler yetiştiren bu

\ aile, ülkemize hizmetleri dokun­

muş kişilerle doludur.

Ailenin simgesi olan Leyla Hanım ilk kültürünü, eğitimini, çocukluk çağında saraydan al­

mış, 12 yaşında şiir yazmış ve m üzikte olağanüstü kabiliyetiy­

le dikkatleri çekmiş, 4-5 yaban­

cı dil öğrenmiş, olgunluk çağın­

da da sarayla ilgili ve yabancı dilde anılarını yayınlamıştır. 6 Aralık 1936 günü, 86 yaşını ta­

mamlayıp, dünyamızdan ayrılır­

ken, türlü makamlardan 100’

den çok beste ve Batı düzeninde marş bırakmıştır.

Leyla H anım ’la ilgili bu ya-

(7)

*LEYLA HAKİMİN ÇOCul.IAEI v e d e ğ d i k SOYADLARI

“ Soyadı Kanunu” uyarınca herke­

sin alması gereken soyadı, Leyla Ha- nım’la oğulları arasında adeta, uyum­

suzluğa neden oldu. ..

Leyla Hanım, soyadını, çocuklu­

ğundan beri iç içe yaşadığı müzikten almak istedi. Bu nedenle kendisine çok yaraşan “ Saz” soyadını seçti. Bü-

İ

yük oğlu Yusuf Razi Bey —bir söylen­

tiye göre— Fransız asıllı eşini düşüne­

rek “Bel” soyadını aldı! Küçük oğlu, ünlü mimar Vedat Bey İse —son yüz­

yıllar Türkiye’deki büyük yapıların ya­

ratıcılarından ilk Türk oluşu bakımın­

dan— “Tek” soyadını benimsedi. Böy- lece ana ve oğullar ayrı ayrı görüşle­

rinin etkisi ile, tek heceli, üç değişik, soyadı aldılar. Ancak Leyla Hanım’ın seçtiği “Saz” soyadı onun yaşamını tam anlamı ile simgeleyen bir soyadı oldu.

BÜYÜK BİNALARIN ÜNLÜ MİMARI

Leyla Hanım’ın ikinci oğlu, Profe­

sör Yüksek Mimar Vedat Tek (1873-1942), yükseköğrenimini Paris’

te yaptı. Eserleri arasında İstanbul’da ihtişamlı bir biblo gibi yaşantısını sür­

düren “Büyük Postane” binası baş­

ta gelir. Sirkeci'deki Liman Han, Fa­

tih ’teki Tayyare Şehitleri Abidesi, Sul­

tanahmet'teki Tapu ve Kadastro bina­

sı, Haydarpaşa ve Moda iskeleleri, An­

kara’daki ilk Büyük Millet Meclisi bi­

nası, Çankaya’daki ilk Cumhurbaşkan­

lığı Köşkü, Vedat Bey’in değerli eser­

lerindendir.

İstanbul’da pek çok ev ve apart­

man yapan Vedat Bey’in en güzel eser­

lerinden biri, kendi ikameti için yaptı­

ğı binadır ki, bugün tarihi eserler ara­

sında bulunuyor. Bu bina, Valikonağı Caddesi’ndekl Yekta Lokali'nin bulun­

duğu apartmandır.

Profesör Mimar Vedat Tek’in, iki kı­

zı ile bir oğlu vardır. Oğlu, baba mes­

leğini seçmiş, Almanya’da yüksek mü­

hendislik ve mimarlık öğretimi yapmış olan merhum Nihat Tek’tir. Tek kızı Nermln, doktor olan eşi dolayısıyla Al­manya’ya yerleşmiştir. Vedat Tek’in

kızları güzel sanatlar alanında Paris’

te eğitim görmüş olan Saadet Hanım’

la, ressam ve rehber Selime’dir. Seli me Işıtan, gece hayatının sevimli si­

ması Yekta'nın eşidir. Ünlü Yekta Lo kantası’nın sahibidir.

Leyla Hanım’ın büyük oğlu Yusuf Razi Bey (1870-1947), 1877-1885 yılla­

rında Galatasaray’da okudu. Paris’te yüksek aritmetik ve mühendislik yap­

tı. Yurda döndükten sonra mühendis mektebinde resim ve buhar makineleri öğretmenliğine atandı. Yollar ve köp- rüler, sanayi ve nafıa müdürlükleri r- revlerinde bulundu. 1909’da Danışta , azalığına, 1918 tarihinde Milli Sanay Müdürlüğü’ne, 1919’da Posta ve Tel ’ raf Umum Müdürlüğü’ne, 1920 yılın da da Şehreminliği’ne (İstanbul Bele­

diye Başkanlığı) atandı. Padişahlık dö­

neminde, kısa süren, bakanlığı davar­

dır. Eski eserlerin değerlendirilmesi­

ne, şehirciliğe ve güzel sanatlara tut­

kun bir kişiydi. Evi, küçük bir müze gibiydi.

i usuı nazı öey, iik Kızı doğunca

—annesinin ilk torunu olması nede­

niyle— ona Leyla adım verdi. Bu Ley­

la Hanım, Birinci Dünya Savaşı nda fahri hemşirelik yaparak cephelerden getirtilen yaralılara gece-gündüz n met eden kadınlar arasında yer aldı Türkiye'nin ilk radyocusu olan Hayret­

tin Bey’le evliydi. Leyla Hayreden 197-

yılında 83 yaşında öldü. Kızı SireLyı!

lar öncesi Paris’e yerieşm iş& u- JffBeyer.

Yusuf Razi Bel'in tek oğlu İsmail Sırrı idi. Bu adın, bir nedeni vardı. Şa­

ir Leyla Hanım’ın babası İsmail ile ko­

cası Sırrı’nın adlarının birleşiminden oluşturulmuştu. 1970 yılında öldü Onun tek oğlu Selim Bel'c

^liTtTTTIrfrgSTSVI ilerin dendir.

LEYLA HANİM’IN KiZLARI Leyla Hantm’ın iki kızı vardı. Her ikisi de tanınmış kültür adamlarıyla e . lendirildiler. Feride Hanım, dinler fe!

sefesi ve tasavvuf konularında otoı te olan Mehmet Ali Ayni ile Nezihe Ha mm da tanınmış bir eğitimci o lc m Tev tik Daniş ile evlendi.

Leyla Hanım’ın diğer kızı, kendisi gibi müzisyen oldu. Konservatuvarda hocalık yaptı. Leyla Hanım’ın kızların dan iki erkek torunu Sırrı ile Mahmut, genç yaşta öldüler.

MÜZİKLE KAPANAN GÖZLER Bir sanat dalına aşırı tutkunluğun, sanatçının yaşamındaki etkileri üzerin­

de çok söz söylenmiştir. İnsanların iç dünyasını renklendirerek, canlılığı ile.

tazeliğini sürdüren etkin olaylar ara­

sında, güzel sanatların payı büyüktür.

Bu nedenledir ki, sanatçıların çoğu, uzun yaşarlar ve yaşlılıklarında da ka­

fa dinçliğini koruyabilirler.

Şair ve besteci Leyla Hanım da müzik sanatının tılsımı ve gücüyle, Tanrı’sının bağışladığı bir bahtiyarlık­

la, 86 sene mutlu bir yaşam sürmüş­

tür. Ölümünden bir ay önce gelen nü­

zulden sonra bile, hastalığını adeta müzikle tedavi ettirmiş, devrin tanın­

mış musikişinasları onun başucunda.

onun güzel ve sihirli şarkılarını, peş­

revlerini tekrarlamışlardır.

1936 yılının 6 Aralık günü nağme­

leri gökkubbemizde, bir hoş şada ola­

rak yaşayacak olan Leyla Saz Harum, gözlerini bu dünyaya kapatmıştır...

Referanslar

Benzer Belgeler

[r]

Ünlü müzis­ yenlerin yaşantıları, babasının ve ko­ casının vali olarak bulunduğu vilayet­ lerdeki olaylara da değinen besteci Leyla Hanım, genç yaşta

Gürsey ile, ödü­ lü kazandığı açıklandıktan sonra, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Teorik Fizik B ö lü m ü ’nde bilimsel araştırmaları ve kişiliğiyle

Türkiye’de bugün bir şehre isim olan Muş’un ne anlama geldiği ve ne zamandan beri Muş isminin kullanıldığını tespite yönelik yaptığımız bu çalışmada, öncelikle Muş

Hargreaves ve Thortwaite yöntemleri ile tahmin edilen su tüketimi değ erleri karşı la ştı rılm ış ve ayl ı k su tüketimi tahminleri için s ı ras ı yla

Genel bina İskeletinin statik ve neticede maliyette eko- nomik, azlık, suların akışında temizlik ve evin içine alabil- mek imkânı; düz çatıda dilatasyon ve neticesi dam - bahçe

(Bugünkü yollar; kurunu vustadan kalmış keçi yolları üzerine kaldırım döşenerek meydana gelmiştir. Bunlar mo- dern teknik neticesi hasıl olmuş değildir. Eşeklerin sallana

İzzet Molla’nın Sivas’a müşir olmasının müstezatlı tarihi ve şehzadelerin sünnet töreni tarihi sade (noktasız) harflerle yazıldığı görülmektedir. İlk