• Sonuç bulunamadı

Liberalizmde özgürlüğün imkânı problemi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Liberalizmde özgürlüğün imkânı problemi"

Copied!
105
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Yüksek Lisans Tezi Felsefe Ana Bilim Dalı

Sistematik Felsefe Ve Mantık Programı

Eda ÇOBAN KAPUOĞLU

Prof. Dr. Milay KÖKTÜRK

Ağustos 2018 DENĠZLĠ

(2)
(3)
(4)

ÖN SÖZ

Özgürlük, düĢünce tarihi boyunca en çok tartıĢılan kavramlardan biridir. Çağımız da dâhil olmak üzere her dönemde birbirinden farklı tanımlanmıĢtır. Aynı zamanda birçok düĢünce sisteminin ve ideolojinin hareket noktası olmuĢtur. Bunlardan birisi de hiç Ģüphesiz liberalizmdir.

Liberalizm özgürlük kavramı hakkındaki düĢünceleri ve argümanlarıyla kendini diğer ideolojilerden farklı kılmıĢtır. Çünkü liberalizmin hareket noktasından sosyal, siyasal ve ekonomik tezlerine kadar her aĢamada özgürlük kavramına rastlamak mümkündür. Liberalizm ortaya çıkıĢından günümüze kadar süreçte istikrarlı bir özgürlük savunucusu olmuĢtur. DeğiĢen dünya Ģartlarına rağmen onun özgürlük hakkındaki söylemleri hep aynı kalmıĢtır. Belki de bu nedenle liberalizm denildiğinde akla ilk gelen kavram özgürlüktür.

Liberalizm özgürlük düĢüncesini oluĢtururken birey kavramından hareket etmiĢtir. Aynı zamanda birey özgürlüğüne büyük bir önem atfetmiĢtir. Bireyin her Ģeyden özgür olması gerektiğini savunmuĢtur. Bu düĢünce birey özgürlüğüne engel olabilecek her Ģeyin sınırlandırılması anlamına gelmektedir. Sınırlandırılması gereken ilk olgu ise devlettir. Çünkü liberalizme göre birey özgürlükleri önündeki en büyük tehdit devlettir. Bu nedenle liberalizm, sınırsız bir özgürlük için öncelikle devletin sınırlandırılmasını talep eder. Tüm bunlardan hareketle birey ve devlet kavramları ıĢığında derin bir özgürlük düĢüncesi geliĢtirmiĢtir. Ancak liberalizmin özgürlük düĢüncesinin teorik ve pratik alandaki mümkünlüğü bakımından sorgulanmamıĢ olması bir eksikliktir. Felsefi bakıĢ eleĢtirel olmak zorundadır. ĠĢte bu tablo, bu tezi hazırlamamın en önemli nedenidir.

Bu çalıĢmanın Ģekillendirilmesi ve tamamlanmasında benden yardımlarını esirgemeyen danıĢmanım Prof. Dr. Milay KÖKTÜRK’e teĢekkür eder, sonsuz minnettarlığımı ifade etmek isterim. Ayrıca daimi destekleri için eĢime ve aileme teĢekkürü bir borç bilirim.

(5)

ÖZET

LĠBERALĠZMDE ÖZGÜRLÜĞÜN ĠMKÂNI PROBLEMĠ

Çoban Kapuoğlu, Eda Yüksek Lisans Tezi

Felsefe ABD

Sistematik Felsefe Mantık Programı Tez Yöneticisi: Prof. Dr. Milay Köktürk

Ağustos 2018, V+97 sayfa

Bu çalıĢma liberalizmin özgürlük düĢüncesiyle ilgilidir. Sosyal, siyasal ve ekonomik birçok teoride üzerinde durulan özgürlük kavramı liberalizm içinde önemli bir yer iĢgal etmektedir. Liberalizm özgürlükçü ve birey merkezli bir doktrindir ve birey-devlet iliĢkisini birey özgürlüğünü esas alarak kurgulamıĢtır. Bununla birlikte özgürlük kavramı sadece liberalizme ait gibi gösterilmiĢtir. Ve liberal özgürlük tezlerinin mükemmel olduğu izlenimi oluĢturulmuĢtur. Ancak bu özgürlük tezleri problemli olan kısımlara sahiptir.

ÇalıĢmanın amacı liberalizmin özgürlük düĢüncesindeki problemli olan kısımları ortaya koymak ve liberalizm konusunda doğru bir kavrayıĢ oluĢturulmasına katkıda bulunmaktır. Bu nedenle liberalizmin özgürlük düĢüncesi bireysel ve toplumsal olmak üzere iki temel noktadan hareketle incelenmiĢtir. Aynı zamanda imkânı bakımından sorgulanmıĢtır.

Son olarak liberalizmin vaat ettiği toplumsal düzenin gerçekleĢtirilmesi için öncelikle bu problemlerin çözülmesi gerektiği sonucuna ulaĢılmıĢtır.

Anahtar Kelimeler: Liberalizm, Özgürlük, Negatif Özgürlük, Toplumsal

(6)

ABSTRACT

LIBERTY OPPORTUNITY PROBLEM WITH LIBERALISM Çoban Kapuoğlu, Eda

Master Thesis Department of Philosopy

Systematic Philosopy And Logic Programme Adviser of Thesis: Prof. Dr. Milay Köktürk

August 2018, V+97 pages

This study is associated with the idea of liberty in liberalism. Liberty concept which has been adressed by a good many social, political and economic theories has an important seat in liberalism. Liberalism is a libertarian and individual centered doctrin and it has constructed the relation between individual-state based on the liberty of the individual. Nevertheless, the concept of liberty has been shown to be merely liberalism. And the impression that liberal Liberty theses are perfect is being created. However, these Liberty theses have problematic parts.

The aim of the study is to reveal the problematic issues related to the idea of liberty in liberalism and to contribute to forming a right understanding about it in liberalism. For this reason, the idea of liberty in liberalism has been examined both individual and social perspective. At the same time it was questioned in terms of possibility.

Finally, for the realization of the social order promised by liberalism, it is firstly achieved that these problems must be solved.

Keywords: Liberalism, Liberty, Negative Liberty, Social Liberty, Ġndividual

(7)

ĠÇĠNDEKĠLER

ÖN SÖZ ... i ÖZET... ii ABSTRACT ... iii ĠÇĠNDEKĠLER ... iv SĠMGE VE KISALTMALAR ... v GĠRĠġ ... 1

BĠRĠNCĠ BÖLÜM

LĠBERALĠZM NEDĠR?

1.1. Klasik Liberalizm Nedir? ... 6

1.1.1. Bireycilik ... 17

1.1.2. Özgürlük ... 19

1.1.3. Kendiliğinden Doğan Düzen Ve Piyasa Ekonomisi ... 22

1.1.4. Hukukun Hâkimiyeti ve Sınırlı Devlet ... 26

1.2. Klasik Liberalizmden Neo-Liberalizme ... 28

ĠKĠNCĠ BÖLÜM

LĠBERALĠZMĠN ÖZGÜRLÜK ANLAYIġI

2.1. Toplumsal Temelli Özgürlükler ... 38

2.1.1. Ekonomik Özgürlük ... 39

2.1.2. Sosyal ve Siyasal Özgürlük ... 42

2.1.3. Ahlaki Özgürlük ... 45

2.2. Bireysel Temelli Özgürlükler ... 49

2.2.1. DüĢünce ve Ġfade Özgürlüğü ... 49 2.2.2. Ġnanç Özgürlüğü ... 55 2.2.3. Eylem Özgürlüğü ... 62

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

LĠBERAL ÖZGÜRLÜKLER MÜMKÜN MÜDÜR?

3.1. Negatif Özgürlüğün Ġmkânı ... 69

3.2. Toplumsal Temelli Özgürlüklerin Ġmkânı ... 74

3.3. Bireysel Temelli Özgürlüklerin Ġmkânı ... 81

SONUÇ ... 90

KAYNAKLAR ... 95

(8)

SĠMGE VE KISALTMALAR DĠZĠNĠ

AGE Adı Geçen Eser

(9)

GĠRĠġ

Liberalizm kavramlar üzerinden kendini ifade eden bir düĢüncedir. Ve pek çok düĢünce gibi içinde bulunduğu çağın bir yansımasıdır. Onun ortaya koyduğu kavramlar dönemin sosyal, siyasal, kültürel ya da dini birtakım koĢullarının sonucudur. Liberalizmi tarihsel süreç içinde incelediğimizde 17. yüzyıl Ģartlarını ve Aydınlanma Dönemi’ni görmekteyiz. Ancak liberalizm Aydınlanma Dönemi’nin bir sonucu değildir. Liberal düĢünce bu dönemde yaĢamıĢ olan düĢünürlerin fikirlerinde geliĢmiĢ, Ģüphesiz birdenbire ortaya çıkmamıĢtır. Aydınlanmanın çoğulcu ve farklı fikir ortamında, liberalizmin kökenini oluĢturan veya onu destekleyen baĢka düĢünceler de mevcuttur. Dolayısıyla liberalizm tüm bu etkileĢimler sonucunda ĢekillenmiĢtir.

Aydınlanma Dönemi bireye, topluma, bilime ve sanata farklı bir boyut getirmiĢtir. Avrupa açısından baktığımızda hüküm süren Ortaçağ düĢüncesinin etkisini kaybettiğini görmekteyiz. Bu dönemdeki önemli iki kavram birey ve akıldır. Eski çağda toplumsal alana hapsolmuĢ birey yerine dinamik ve akıl sahibi birey anlayıĢı geliĢmiĢtir. Buradaki birey düĢüncesi kendi kendine eyleyebilen, yapıp etmeleriyle kendi tarihsel dünyasını oluĢturan bireydir. GeliĢen bu yeni birey ve akıl anlayıĢı özgürlük düĢüncesini beraberinde getirmiĢtir. Sonraki yıllarda liberalizmin temel ilke olarak benimseyeceği bireycilik ve özgürlük kavramları aydınlanma ile zikredilmiĢtir. Ancak bu konuda da hep tartıĢmalar olmuĢtur.

Öncelikle bu konuyu seçmiĢ olmamızın sebebi çağımızın önemli bir kavramı olan özgürlüğün liberal düĢünce sistemi içindeki yerini açıklamaktır. Özgürlük sadece liberalizme ait bir kavrammıĢ gibi tanımlanmıĢtır. Bunun yanı sıra özgürlükle ilgili liberal bütün tezlerin tam ve mükemmel olduğu izlenimi oluĢturulmuĢtur. Hâlbuki liberal özgürlük tezlerinin problemli olan kısımları vardır. Bu nedenle amacımız bu problemli olan kısımları, çeliĢkileri yahut çıkmazları ortaya koymak, liberalizm konusunda doğru bir kavrayıĢ oluĢturulmasına katkıda bulunmaktır.

ÇalıĢmamızın birinci bölümünde liberalizmin doğuĢundan, temel ilkelerine ve türlerine dayanan geniĢ bir takdimi yapılmıĢtır. Liberalizm düĢüncesinin tarihsel süreç içinde geçirdiği geliĢim ve dönüĢümler ele alınmıĢtır. Bu ele alıĢ liberalizmin ortaya çıkıĢı ve geliĢmesinde etkili olan Thomas Hobbes, John Locke, Stuart Mill, Isaiah Berlin gibi birçok önemli düĢünürün görüĢleri ıĢığında gerçekleĢtirilmiĢtir. ġüphesiz bu durum bize liberalizmin sistemli bir Ģekilde anlaĢılmasını sağlamıĢtır.

(10)

ÇalıĢmamızın ikinci bölümünde liberalizmin özgürlük anlayıĢını geniĢ bir çerçevede ele almaya gayret edildi. Bu nedenle öncelikle liberal özgürlük olarak kabul edilen negatif özgürlük kavramı açıklanmıĢtır. Daha sonra bu kavram bireysel ve toplumsal özgürlük Ģeklinde iki temel noktadan hareketle incelenmiĢtir. Bu bölümde özgürlük tanımı, sınırlı ve sınırsız özgürlük sorunu, bireysel ve toplumsal özgürlük düĢüncesi ayrıntılı bir Ģekilde analiz edilmiĢtir.

ÇalıĢmamızın üçüncü bölümü tanım ve açıklama içeren ilk iki bölümün aksine sorgulama ve değerlendirme üzerinedir. Birinci bölümde doğuĢu ve ne olduğu açıklanan, ikinci bölümde analizi yapılan liberalizm ve özgürlük düĢüncesi, bu bölümde gerçekleĢebilirlik imkânı bakımından sorgulanmıĢtır. Liberalizmin özgürlük isteğinin mahiyetinden ziyade mümkün olup olmadığı, düĢünürlerin özgürlük iddialarındaki problemli noktalar ve belirsizlikler gösterilmiĢtir.

Sonuç bölümünde ise tüm bu incelemelerden hareketle liberal özgürlük düĢüncesinin imkânı üzerine genel bir değerlendirme yapılmıĢtır.

DüĢünceler ortaya çıktığı dönemlerin aynası gibidir. Liberalizmin filizlenmeye baĢladığı dönemde dini savaĢlar, hümanizm hareketi, buna bağlı olarak insan hak ve özgürlükleriyle ilgili problemler söz konusuydu. ġayet tüm bunlar olmasaydı yine de liberalizm düĢüncesi Ģekillenir miydi? Acaba Hobbes veya Locke düĢündüğü düĢünceleri yine düĢünme gereği duyar mıydı? Bu insanların hepsinin ortak bir problemi vardı. Bu problem ise bireylerdi. Bireylerin içine düĢtükleri trajik durum veya içine düĢülen durumun trajik olarak algılanmasıydı. Bu algılama ilk ve orta çağda gerçekleĢmemiĢti. Çünkü ilkçağda toplum içindeki birey siyasal bir aktör veya varoluĢsal bir temel değer olarak söz konusu değildi. Ama ortaçağın bireye biçtiği rol ve ardından hümanist düĢüncenin insan problemine verdiği biçim liberal düĢünceye bir kapı aralamıĢtı. Dolayısıyla tüm bunlar liberalizmin temel kavramlarının düĢünülmesine neden olmuĢtu. Burada problemlerden veya problemlerin kavramlaĢtırılmasından hareketle ortaya çıkan bir düĢünce görüyoruz. Örneğin Locke’un düĢüncesinin Ģekillenmesine neden olan Ģey, insan ve insanın birtakım haklarıdır. Bu amaçla Locke birey, özgürlük ve hak kavramları üzerinde düĢüncesini oluĢturmuĢtu.

Liberalizmin fikir insanları birey, akıl ve özgürlük kavramlarının ifade edildiği dönemde ortaya çıkmıĢlardır. Bu nedenle öncelikle bireye yönelik bir düĢünce geliĢtirmiĢlerdir. Ġlk yıllarda bireyin sosyal, siyasal ve ekonomik özgürlükleri üzerinde

(11)

durmuĢ ve bu özgürlükleri sınırlandıran olgulara karĢı mücadele etmiĢlerdir. Daha sonra bireysel özgürlükle birlikte toplumsal özgürlük düĢüncesi ĢekillendirmiĢlerdir. Örneğin ilk olarak Locke, güçlü bir birey özgürlüğü ve devlet modeli düĢüncesi geliĢtirmiĢ, daha sonra Smith bireyi ekonomik özgürlük ile birlikte ele almıĢtır. Sonraki yüzyılda ise Mill, liberalizmin sosyal hayattaki bireysel çeĢitliliklerden hareketle bir düĢünce ortaya koymuĢtur. Tüm bunlar da bize liberalizmin periyodik bir Ģekilde geliĢtiğini göstermektedir.

Bireye verilen önem, dönemsel koĢulların etkisiyle ĢekillenmiĢtir. Fakat bu birey tek baĢına bir kavram olarak kalamazdı. Birey ile birlikte ele alınacak baĢka kavramlar olmalıydı. Bireyin yaĢamsal ihtiyaçlarından ortaya çıkan baĢka kavramlar veya olgular göz önüne alınmaya baĢlanmıĢtı. Biraz önce zikredilen özgürlük kavramı, toplum kavramı ve hem en çok ihtiyaç duyulan hem de varlığının problem yarattığı düĢünülen devlet kavramı belki de en mühimleriydi.

Liberal düĢünce, Aydınlanma Dönemi’nden itibaren günümüze kadar olan süreçte istikrarlı bir özgürlük savunucusu olmuĢtur. Liberalizmin özgürlüğe atfettiği bu büyük önem onu baĢka düĢünce sistemlerinden ayıran bir özelliktir. Liberalizmin tanımından, içerdiği ilkelere kadar hemen her noktasında özgürlük kavramına rastlamak mümkündür. Bu özgürlük dönemsel koĢul ve ihtiyaçların etkisiyle çeĢitlenmiĢtir. Sosyal, siyasal ve ekonomik anlamda özgürlükler din özgürlüğü, ahlaki özgürlük, düĢünce özgürlüğü gibi kendi içlerinde birtakım alt sınıflara ayrılmıĢtır. Liberalizm özgürlük düĢüncesiyle birlikte bütün bu özgürlük çeĢitlerini sağlamak ve korumakla yükümlü bir olguyu da detaylı Ģekilde analiz etmektedir. Bu olgu Ģüphesiz devlettir. Özgürlük kavramı devlet olgusuyla birlikte ele alınmıĢtır. Çünkü birey özgürlüğünden bahsederken onu sağlayacak ve koruyacak bir olgu veyahut mekanizma gereklidir. Liberalizm bu manada devleti özgürlüklerin adeta bir garantörü olarak görmüĢtür. Birey özgür olmalıdır ve onun bu özgürlüğünü ancak tüm bireylerden daha üstün bir yetkiye sahip olan devlet koruyabilir. Aslında doğa durumunda olduğu gibi ihtiyaçtan oluĢturulan devletin bir baĢka ihtiyaç olan özgürlüğü koruma altına alması istenmektedir.

Bireyin kendi varlığının önemli bir kısmını onun toplum ve devlet ile olan iliĢkisi oluĢturur. Birey içine doğduğu veya bir Ģekilde içinde yaĢamak zorunda kaldığı dünyada nasıl yaĢayacağı, neye inanacağı, hangi değerleri benimseyeceği gibi konuları

(12)

toplumdan öğrenir. Devlet ise tüm bu toplumsal düzeni sağlayacağına inanılan bir olgu olarak birey tarafından adeta yaratılır. Bu nedenle birey, toplum ve devlet birbirleriyle ilgili, birbirlerinin oluĢum nedeni olan olgulardır. Dünya’nın uğruna oluĢtuğu iddia edilen birey, önce toplumu var etmiĢ daha sonra çeĢitli sebeplerden dolayı devleti meydana getirmiĢtir. Aralarında adeta bir neden ve sonuç iliĢkisi vardır. Bu iliĢki liberal fikirlerin özünü oluĢturan Hobbes, Locke gibi düĢünürlerin dikkatini çekmiĢ olacak ki eserlerindeki temel olgu birey ve devlet olmuĢtur. Devlet nedir? Devlet nasıl oluĢmuĢtur? Devlet ve birey iliĢkisi nasıl olmalıdır? Gibi sorular hem ilk liberaller hem de günümüz liberalizm düĢüncesi tarafından detaylı bir Ģekilde cevaplanmaya çalıĢılmıĢtır. Yani özgürlük ve devlet düĢüncesiyle birlikte liberalizmin ilgilenmesi gereken baĢka bir konu ortaya çıkmaktadır. O da özgürlük bağlamında birey ve devlet iliĢkileridir. Bu iliĢkiler günümüz dâhil olmak üzere bireysel veya toplumsal birçok sorunun temelini oluĢturmaktadır. Devlet ve bireyin birbirleri karĢısında sağlıklı bir Ģekilde konumlandırılması olası problemlerin önüne geçecektir. Bu konumlandırmanın her iki olgunun da sınırlarının belirlenmesi ile mümkün olacağı yaygın bir düĢüncedir. Burada bilhassa önemli olan Ģey birey özgürlüğü karĢısında devletin sınırı meselesidir. Çünkü devlete sınırsız yetkiler verilmesi bireysel özgürlükler için tehdit edici durumdur. Liberalizm ise bu durumun ancak bir yetki sınırlandırılmasıyla önlenebileceğini öne sürmektedir. Liberalizmin özgürlük hakkındaki düĢünceleri ve derin özgürlük tartıĢmaları bu konu üzerinden meydana gelmiĢtir.

Liberalizm düĢüncesi birey, devlet ve özgürlük konusunda “sınırsız özgürlük lakin sınırlı devlet” olarak sloganlaĢtırabileceğimiz bir çerçeve çizmiĢtir. Fakat çizilen bu çerçevenin çok da eleĢtirilmediğini ve liberal tezlerin gerçekleĢme imkânlarının pek soruĢturulmadığını görmekteyiz. Elbette karĢıt anlayıĢlar tarafından liberalizme yönelik birtakım eleĢtiriler yapılmıĢtır. Ancak bu eleĢtiriler daha çok liberal tezleri reddetmeye yöneliktir. Oysa liberalizmin özgürlük anlayıĢı gerçekleĢebilirlik bakımından, teorik ya da pratik açıdan soruĢturulmalıydı.

(13)

BĠRĠNCĠ BÖLÜM LĠBERALĠZM NEDĠR?

Liberalizm modern Avrupa’nın ilk çağları olan 17. yüzyılda birey ve özgürlük düĢüncesiyle ortaya çıkmıĢtır. Bu dönemde liberal düĢünce feodal toplumdan modern topluma, mutlak monarĢiden bireye dayalı devlet yönetimi düĢüncesine geçiĢin önemli bir parçasıydı. Aynı zamanda özgürlük, devlet, hukuk, piyasa ekonomisi gibi siyasal ve ekonomik birçok kavramın düĢünsel arka planını oluĢturmaktaydı.

Liberalizm en genel anlamıyla birey hak ve özgürlüklerini temel alan, baĢta devlet olmak üzere bu hak ve özgürlüklere müdahale edebilecek tüm güçlerin sınırlandırılması gerektiğini savunan siyasal ve ekonomik bir düĢünce sistemidir.

Liberalizm özgürlükçü ve birey merkezli bir düĢüncedir. Dolayısıyla birey ve devlet iliĢkisine göre kurgulanmıĢtır. Liberaller tüm bireylerin pür özgür olduğu, düĢünce ve ifade özgürlüğünün, din özgürlüğünün, serbest piyasa ekonomisinin hâkim olduğu liberal bir düzeni savunur. Bu düzende devlet ve kurumlarının bireyler üzerindeki otoriteleri sınırlandırılmak istenir. Bireyler üzerinde otorite kuran kral devleti, dini devlet gibi eski devlet Ģekillerine de karĢı çıkılmaktadır.

Literatürdeki liberalizm tanımlarını incelediğimizde karĢımıza çok farklı açıklamalar olduğunu görmekteyiz. Özellikle liberalizmin ağırlıklı olarak siyasal bir doktrin mi, yoksa ekonomik bir doktrin mi olduğu tartıĢılmaktadır.1

Bazı yazarlar liberalizmin siyasal, bazıları ise ekonomik bir doktrin olduğu kanısındadır. Örneğin, Misses’e göre liberalizm, politik bir doktrindir.2

Liberalizmin politik ve ekonomik bir doktrin olduğunu savunan yazarlardan biri Hayek’tir. Hayek’e göre liberalizmin prensiplerinde, liberalizmin değiĢmez bir dogma haline gelmesini icap ettirecek hiçbir cihet yoktur; liberalizmin bir defaya mahsus olmak üzere tespit edilmiĢ sabit kaideleri mevcut değildir. Bir temel prensip vardır: ĠĢlerin idaresinde kendiliğinden doğan (spontane) içtimai kuvvetlere kabil olduğu kadar yer verilmeli ve zorlayıcı, tazyik edici tedbirlerden kabil olduğu kadar kaçınılmalıdır. Fakat bu prensibin sonsuz derecede çeĢitli tatbik Ģekilleri olabilir.3

Tüm bu farklı tanımlar bize tek bir liberalizmin olmadığını göstermektedir. Çünkü liberalizm 17. yüzyıldan günümüze kadar birçok farklı düĢünür tarafından

1 Atilla Yayla, Siyaset Teorisine Giriş, Ankara, 2012, s.19. 2 Atilla Yayla, Liberalizm, Ankara, 2011, s.25.

3 Friedrich Von Hayek, Kölelik Yolu, (çev. Turhan Feyzioğlu, Yıldıray Arslan, Atilla Yayla), Ankara,

(14)

yorumlanmıĢtır. Bu durum liberalizmin hem geniĢ bir literatüre sahip olmasına hem de bugüne kadar canlılığını yitirmemesine neden olmuĢtur. Liberalizme iliĢkin daha net bir kavramsal bilgiye ulaĢmak için onu türleriyle birlikte açıklamak gerekmektedir. Liberalizm üzerine söylemler liberalizmi genellikle iki farklı kategoriye ayırmaktadır. Bunlar sırasıyla; klasik liberalizm ve neo-liberalizm olarak adlandırılır. Ancak klasik liberalizmin ekonomik alanda yarattığı bunalım nedeniyle, onun devlet müdahalesi, piyasa ekonomisi gibi bazı tezlerinde düzeltmeye gidilmiĢtir. Bu arada devletin piyasa müdahalesinin faydalı olacağını iddia eden ve sosyal liberalizm olarak adlandırılan bir düĢünce ortaya çıkmıĢtır. Sosyal liberalizm ayrı bir liberalizm türü değildir. Klasik liberalizmden neo-liberalizme geçiĢ sürecindeki bir düĢüncedir.

Liberalizm türleri arasındaki farklılıklar genel olarak devlet müdahalesinin sınırı, özgürlük türü, piyasa ekonomisi gibi konulara dayanmaktadır. Fakat bununla birlikte liberalizmin her bir türü liberalizmin bireycilik, özgürlük, sınırlı devlet ve serbest piyasa ekonomisinden oluĢan dört temel ilkeyi kabul etmektedir. DüĢünceler bu ilkeler etrafında Ģekillenmekte, farklılıklar da bu ilkelerin sınırlarının çiziminde görülmektedir.

1.1. Klasik Liberalizm Nedir?

Klasik liberalizm liberal düĢünce geleneğinin temelini oluĢturmaktadır. Liberalizm düĢüncesinin 17. yüzyılda John Locke’un eserlerinde doğduğu, 19. yüzyılda ise Adam Smith ve diğer düĢünürlerin görüĢleriyle geliĢtiği kabul edilmektedir. Fakat John Locke’tan önce Thomas Hobbes’ta da liberal düĢüncenin izlerini görmek mümkündür. Bu açıdan bakıldığında Hobbes ve Locke siyasal liberalizmin, Smith ise iktisadi liberalizmin kurucusu sayılabilir. Mill ise yazdığı Özgürlük Üzerine adlı eseriyle liberalizmin hem sosyal hem de siyasal özgürlük anlayıĢına ıĢık tutmuĢtur. Bu dönem klasik liberalizm olarak kabul edilmektedir.

Klasik liberalizmin belirtildiği gibi siyasi ve ekonomik olmak üzere iki farklı boyutu vardır. Siyasi boyutu birey özgürlüğü, devlet ve bireyin birbirleri karĢısındaki konumunu içermektedir. Ekonomik liberalizm ise serbest piyasa ekonomisini, devletin ekonomiye müdahalede bulunmaması gerektiğini, üretim serbestliğini savunmaktadır. Kısaca ekonomik liberalizm, bireyin ekonomik özgürlüğünü istemektedir.

Klasik liberalizmi ve onun savunduğu liberal devlet düĢüncesini daha iyi anlamak için onun tarihsel arka planına göz atmak, Hobbes ve Locke’un düĢüncelerinde nasıl Ģekillendiğini incelemek yerinde olacaktır. Ġlk olarak Thomas Hobbes’un siyaset

(15)

felsefesinde birey devlet iliĢkisinin nasıl oluĢtuğu ve onun bu görüĢlerinin liberal düĢünceye nasıl katkı sağladığı üzerinde duralım.

Thomas Hobbes, 1588 ile 1679 yılları arasında yaĢamıĢ bir Ġngiliz filozoftur. Onun siyaset felsefesinin Ģekillenmesinde yaĢadığı dönemin etkisinin büyük olduğu görülmektedir. 16. yüzyıl Ġngiltere’sinde din ve mezhep çatıĢmaları, sınıf ayrılıkları ve savaĢlar yaĢanmaktadır. Tüm bu olumsuzluklar temelde mutlak bir otoritenin olmamasından kaynaklanmaktadır. Bu yüzden Hobbes felsefesinde mutlak iktidarı sağlam bir temele oturtmuĢtur.

Hobbes, siyaset felsefesinin temeline toplumu, toplumun temeline de bireyi yerleĢtirir. Her Ģeyin temelinde birey vardır. Onun için önemli olan bireydir. Geri kalan her Ģey bireyden meydana gelmektedir. Bireyin tek amacı ise toplum denilen bu yapıda kendi çıkarlarını koruyarak hayatını devam ettirmektir. Hobbes’a göre bireyler hayatlarını doğa durumu denilen bir dönemde devam ettirirler. Doğa durumunda otoriter bir güç ya da devlet yoktur, insanlar tam bir özgürlük içinde yaĢarlar. Doğa durumundaki bu sınırsız özgürlük ise insanları savaĢa sokabilir. Çünkü Hobbes’a göre, devlet olmadıkça, herkes herkese karĢı daima savaĢ halindedir. Buradan Ģu açıkça görülür ki, insanlar hepsini birden korku altında tutacak genel bir güç olmadan yaĢadıkları vakit, savaĢ denilen o durumun içindedirler; ve bu savaĢ herkesin herkese karĢı savaĢıdır. Ve bu savaĢın getirdiği bazı sıkıntılar da vardır. Hobbes’a göre böyle bir ortamda çalıĢmaya gerek yoktur; çünkü çalıĢmanın karĢılığı belirsizdir. Dolayısıyla toprağın iĢlenmesine de gerek yoktur. Ne denizcilik; ne deniz yoluyla ithal edilecek malların kullanılması; ne rahat yapılar; ne fazla güç gerektiren Ģeyleri kaldırmak ve taĢımak için gerekli Ģeyler; ne yeryüzü hakkında bilgi; ne zaman hesabı; ne sanat; ne yazı; ne toplum vardır. Hepsinden kötüsü, hep Ģiddetli ölüm korkusu ve tehlikesi vardır; ve insan hayatı yalnız, yoksul, vahĢi ve kısa sürer.4

Böyle bir doğal durumda herkesin her Ģey üzerinde hakkı vardır. Ġnsanların kendileri için uygun gördükleri Ģeyi gerçekleĢtirme uğruna her yolu deneme özgürlükleri vardır. Locke ve Hobbes’un doğa durumu hakkında yapılan bazı yorumlara göre bu koĢullar, insanların her türlü davranıĢına meĢruiyet sağlar, bu ortamda doğru ve yanlıĢ, adil ve adaletsiz gibi kavramların bir anlamı yoktur. Herkesin her Ģeyi yapmaya yetkisi ve hakkı vardır ve her Ģey aynı zamanda herkesindir.5

Dolayısıyla bu durumda mülkiyet hakkından da söz edemeyiz. Çünkü zaten herkes her Ģey üzerinde hak sahibidir.

4 Thomas Hobbes, Leviathan, (çev. Semih Lim), Ġstanbul, 2013, s.101. 5

(16)

Hobbes’un doğa durumunu incelediğimizde insanların sınırsız bir özgürlüğe sahip olduklarını görmekteyiz. Bu sınırsız özgürlük aynı zamanda onlara doğa durumunun sunduğu doğal bir haktır. Hobbes’un felsefesindeki bu doğal hak ve özgürlük iliĢkisi sonraki dönemlerde özgürlük kavramının temel noktası olacaktır. Uslu’ya göre Hobbes’un insan doğası ve subjektif iyi anlayıĢı, modern özgürlük kavramına giden yolu döĢer. Klasik doğal hukukta doğru veya yanlıĢ davranıĢlarla belirlenen doğal hak ve doğru akla uygun istencin gerçekleĢmesi olarak anlaĢılan özgürlük, yerini, kendini korumak için her Ģeyi, uygun gördüğü her Ģekilde yapmaya yetkili olmak anlamında doğal hak ve davranıĢlarında tamamen serbest olmak anlamında özgürlük anlayıĢına bırakır.6

Hobbes’a göre genel gücün olmadığı bir yerde herkesin herkese karĢı savaĢı vardır. Bu savaĢın bir sonucu da; mülkiyetin, egemenliğin, benim ve senin ayrımının bulunmaması; sadece herkesin eline geçirebildiği Ģeye, onu elinde tutabileceği sürece sahip olmasıdır.7

ĠĢte insanlar böylesi kötü bir doğal durumdan kurtulabilmek için fikir birliği yaparak bazı Ģartlar oluĢtururlar. Bu Ģartlara doğa yasaları adını verirler. Fakat Hobbes doğa yasalarından önce doğal hak kavramını tanımlar daha sonra ikisi arasındaki iliĢkiyi açıklar.

Hobbes’a göre doğal hak, kendi doğasını, yani kendi hayatını korumak için kendi gücünü dilediği gibi kullanmak ve kendi muhakemesi ve aklı ile bu amaca ulaĢmaya yönelik en uygun yöntem olarak kabul ettiği her Ģeyi yapmak özgürlüğüdür.8

Burada Hobbes’un doğa durumunda yaĢayan bireyinin bencil olduğunu görmekteyiz. Hobbes doğal hak tanımını yaptıktan sonra doğa yasası tanımı yapar. Onun için hak özgürlüğü temsil ederken, doğa yasası sınır koymayı temsil etmektedir. Doğa yasaları insanlara yaĢamlarını sürdürebilmek için yapmaları gereken Ģeyleri gösterirler. Ona göre doğa yasası, akılla bulunan ve insanın kendi hayatı için zararlı veya hayatını koruma yollarını azaltıcı olan Ģeyleri yapmasını yasaklayan, insanın hayatını en iyi Ģekilde koruyabileceğini düĢündüğü bir ilke veya genel kuraldır. Bu kurallar yazılı değildir. Hobbes doğa yasalarını on dokuz ilkede açıklar. Bunlardan bazıları; barıĢ, varlığını koruma, herkese hakkı olanı verme, adalet, minnettarlık, uyum, affetmek, kibre karĢı olmak, küstahlığa karĢı olmak, hakkaniyet gibi... Doğa yasalarından sonra Hobbes yasa ve hak arasındaki iliĢkiye dikkat çeker. Ona göre bu konuda yazıp çizenler hak ve yasa terimlerini karıĢtıra gelmiĢlerse de, bunların birbirinden ayrılması gerekir; çünkü

6 C. Uslu, “age.” s.77 7 T. Hobbes, “age.” s.103 8

(17)

hak, yapmak veya yapmamak özgürlüğünden oluĢur; yasa ise, bunlardan birini tespit ve ilzam eder, yani yasa ve hak, aynı konuda birbiriyle tutarlı olmayan yükümlülük ve özgürlük kadar ayrı Ģeylerdir.9

Ġnsanların aralarında anlaĢma yoluyla ortaya koydukları bu doğa yasaları onların içinde bulundukları doğa durumunun sorunlarını çözmeye yetmemiĢtir. Hobbes’a göre doğal durumda güvenlik doğal hukukla sağlanamaz. Çünkü doğa yasalarına rağmen, (bu yasalara uymak istendiğinde ve güvenlik içinde uyulması mümkün olduğunda) kurulu bir iktidar yoksa veya bu iktidar güvenliğimiz için yeterince büyük değilse; herkes, bütün diğer insanlara karĢı korunmak için, kendi gücüne ve kurnazlığına dayanacak ve üstelik bunu meĢru olarak yapabilecektir.10

Doğa yasalarına uyulması ve doğal hukukun sağlanması için bir garantöre ihtiyaç vardır. Ancak kendisine mutlak itaat edilecek bir otoritenin varlığı tüm bu karıĢıklığa, güvensizlik durumuna ve doğal hukuk ihlaline son verebilecektir. ĠĢte bu otorite devlettir, Leviathan’dır. Hobbes, devletin tartıĢmasız ve tekel durumundaki gücünün sağladığı bu güvenlik ortamının gerçek anlamda özgürlüklerin, hakların ve medeniyetin diğer ürünlerinin yeĢereceği yegâne zemin olarak görmektedir. Bu nedenle, bütün otoriter özelliği ve doğal durumdaki pek çok özgürlüğün kısıtlanmasına rağmen devlet, doğal durumdaki sınırsız hak ve özgürlük yerine sınırlı olsa bile, istikrarlı ve güven altında sivil bir çerçevede sağladığı özgürlükler ve haklar nedeniyle tercih edilir.11

Böylece her insan özgürlük ve güvenlik uğruna, her Ģey üzerinde sahip olduğu doğal hakkını bir kiĢiye veya meclise devrederek siyasal toplumun oluĢmasına katkı sağlamıĢ olur.

Burada oluĢturulan devlet yani Leviathan mutlak otoritedir, egemendir. Ġnsanlar ise bu egemenin uyruğudurlar. Uyrukturlar çünkü egemen, insanların can ve mal güvenliklerini, özgürlüklerini koruduğu sürece, onlar da egemene boyun eğmek zorundadırlar. Hobbes bu egemenliğin iki yoldan sağlandığı söyler. Bunlardan birincisi; bir kimsenin, kabul etmezlerse onları yok etmek kudretiyle, çocuklarını veya onların çocuklarını kendi yönetimine boyun eğdirmesinde veya düĢmanlarını savaĢ yoluyla kendi iradesine tabi kılması ve ancak bu Ģartla hayatlarını bağıĢlamasında olduğu gibi, doğal zor iledir. Ġkincisi ise; bir kiĢiye veya kurula, onun kendilerini baĢkalarına karĢı koruyacağı inancıyla, tabi olmak için insanların gönüllü olarak kendi aralarında

9 T. Hobbes, “age.” s.104 10 T. Hobbes, “age.” s.133 11

(18)

anlaĢmalarıdır. Bu ikincisi siyasal bir devlet veya sözleĢme ile kurulmuĢ bir devlet olarak; birincisi ise, edinilmiĢ devlet olarak adlandırılabilir.12

Hobbes’un Leviathan ismini verdiği devlet sözleĢme yoluyla kurulmuĢ devlete örnektir. Doğa durumundaki tüm insanlar kendi haklarını koruması için kendi aralarında bir anlaĢma yaparak Leviathan’ı oluĢturmuĢlardı. Hobbes bu yüzden devleti doğal değil yapay bir ürün olarak görmektedir. Çünkü devlet insanlar tarafından, onların problemlerini çözmesi, hak ve özgürlüklerini koruması için kurulmuĢtur. Hobbes kurulan bu devletin insanlar tarafından değiĢtirilemeyeceğini de belirtir. Egemen güç bir kere kurulduktan sonra her Ģey üzerinde hakkı olan bir otorite halini almıĢtır. Ve ondan vazgeçilmesi mümkün değildir.

Hobbes hakkında birbirinden oldukça farklı okuma ve yorumlar yapılmıĢtır. Bazıları Hobbes’u bireyci öncülleri nedeniyle liberal olarak adlandırırken, bazıları devlet teorisi nedeniyle otoriter hatta totaliter olarak kabul eder. Aslında her iki tür yorum için de Hobbes’ta malzeme bulmak mümkündür. Bazı yorumlara göre Hobbes, tamamen bireyci öncüllerden hareket ederek, bireyi kendi hayatı ile ilgili konularda mutlak egemen olarak kabul eden bir özgürlük anlayıĢına ulaĢır. Özgürlüğü, doğru bir biçimde engellerin bulunmaması anlamında olarak kabul eder. Ne var ki Hobbes, bireyci öncüllerden hareket etmesine rağmen devlet ve hukuk teorisinde insan hak ve özgürlüklerini merkeze alan sınırlı bir devlet teorisi ortaya koymamıĢtır.13

Hobbes’un yapay devleti olan Leviathan’ın liberalizme yakın olduğu söyleyen Capitant, Hobbes’un birey gerçeği dıĢında sosyal bir gerçeklik tanımadığını, bireylerden hareketle bir devlet kurduğunun üzerinde durur. Ona göre Hobbes’un devleti liberalizme yakındır. KiĢilerin devletten istedikleri dıĢ düĢmanlara karĢı korunmaları, içte barıĢın sağlanması, kamu güvenliği elverdiği oranda zenginleĢme ve dolayısıyla devletin tanıyacağı özgürlüklerden –zararsız özgürlükler- yararlanma.14

Farklı görüĢlerden hareketle aslında Hobbes’u liberalizmin doğmasında küçük de olsa bir pencere açan düĢünür olarak yorumlamak mümkündür. Çünkü o dönemde ilk kez Hobbes bir özgürlük ve güvenlik problemine iĢaret etmiĢtir. Ve ilk kez insanların özgürlük ve güvenlikleri korunması için devlet oluĢturmalarının mümkün olduğu düĢüncesini ortaya atmıĢtır.

Devleti toplumsal sözleĢmeden yola çıkarak oluĢturan bir diğer filozof John Locke’tur. Locke liberal düĢüncenin en önemli filozofu olarak kabul edilir. Bazı

12 T. Hobbes, “age.” s.137 13 C. Uslu, “age.” s.83 14

(19)

yorumlara göre Locke, insanın vazgeçilmez doğal haklara sahip olduğunu ve siyasal düzenin amacının hürriyeti güvence altına almaktan baĢka bir Ģey olmadığını savunmuĢtur. Böylece Locke’un sisteminde otorite değil, fakat hürriyet baĢlıca yere sahip olmuĢtur.15

Locke’un siyaset felsefesinde de hareket noktası birey özgürlüğüdür. Onun doğa durumu, toplum sözleĢmesi ve özgürlük ile ilgili düĢünceleri incelediğinde Hobbes’un felsefesinden etkilendiği söylenmektedir. Bu tam bir etkilenme midir bilinmez. Fakat Locke’un Hobbes ile aynı noktadan hareket ettiği düĢünülse bile ondan daha farklı sonuçlara ulaĢtığı açıkça görülmektedir.

Locke’un toplum anlayıĢı doğa yasası ve doğa durumundaki insan üzerine kurgulanmıĢtır. Bu nedenle onun devlet düĢüncesini daha iyi anlayabilmemiz için doğa durumunu incelememiz gerekmektedir. Locke Hükümet Üzerine Ġkinci Ġnceleme isimli eserinde devletin oluĢumunu doğa durumuna ve doğa yasasına dayandırmıĢtır. Locke’a göre siyasal gücü doğru anlamak ve bu gücün kaynağına inmek için doğa durumundaki insan yaĢamını incelemeliyiz. Burada insanlar, doğal bir durum içindedirler. Eylemlerini tam bir özgürlük ile gerçekleĢtirir ve doğa yasası sınırları içinde mallarını uygun gördükleri Ģekilde değiĢ-tokuĢ yapabilirler.16

Locke’un siyaset felsefesine göre insanlar uygar bir toplum oluĢturmadan önce doğa durumu içinde yaĢamaktaydılar. Doğa durumu ortak bir otoritenin olmadığı, insanların aklın emirlerine göre yaĢadıkları ve birbirlerini yargılama yetkilerinin bulunduğu bir durumdur. Ġnsanların sınırsız özgürlükleri vardır. Fakat Locke’un bu düĢüncesi Hobbes’un doğa durumu düĢüncesinden farklıdır. Burada Hobbes’un bahsettiği gibi herkesin herkesle savaĢ halinde olduğu bir doğa durumu yoktur. Tam tersi, doğa durumunda barıĢ, özgürlük ve eĢitlik vardır. Ġnsanlar doğal olarak eĢit ve özgürdür. Kimsenin bir diğeri üzerinde otoritesi yoktur. Ama bu insanların baĢıboĢ oldukları bir yaĢam değildir. Locke doğa durumunu Ģöyle açıklar: Doğa durumu bir özgürlük durumu olmasına rağmen bir serbestlik durumu değildir. O durumda insan, kendini ya da mallarını baĢkasına devretme kontrolsüz özgürlüğüne sahipken, kendisini ya da mülkiyetindeki herhangi bir yaratığı varlığının korunması gereğinden baĢka bir soylu kullanım hariç, tahrip etme özgürlüğüne sahip değildir.17

Buradaki özgürlük insanın istediğini, istediği Ģekilde yapabilme özgürlüğü değildir. Eğer böyle olsaydı Hobbes’un doğa durumuna benzerdi. Oysa doğa durumunda insanlar ancak doğa

15 Adnan Güriz, Hukuk Felsefesi, Ankara, 1996, s.201

16 John Locke, Hükümet Üstüne İkinci Tez, (çev. Aysel Doğan), Ġzmir, 2010, s.29. 17

(20)

yasasının onlara izin verdiği Ģekilde özgürdürler. Ġnsanların bu doğal özgürlükleri yeryüzündeki herhangi bir üstün güçten bağımsız olmak, bir adamın iradesi altında değil, fakat sadece doğa yasasına tabi olmaktır.18

Bu doğa yasası sayesinde özgürlüklerini kendileri için en yararlı, diğerleri için en zararsız Ģekilde kullanacaklardır. Bu doğa yasası ise akıldır. Locke’a göre akıl yani doğa yasası, bütün insanların özgür ve eĢit oldukları bir yerde, baĢkasının hayatına, sağlığına ve mülkiyetine zarar vermemeyi emreder.19

Doğa yasası pozitif bir hukuk kanunu değildir, tüm insanların üzerinde uzlaĢıp sözleĢme yoluyla kabul ettiği bir toplumsal kural da değildir. Sadece insanlara akıl yoluyla yapmaları gerekeni emreden bir kurallar bütünüdür. Bu kurallara uyan insan, kendi varlığını ve insanlığın varlığını korumakla yükümlüdür. Üstelik bu yükümlülüğünü yerine getirirken hiç kimsenin malına, özgürlüğüne ve canına zarar veremez.

Ġnsanların kendi yükümlülüklerini yerine getirirken bir baĢkasına zarar vermeleri anında doğa yasası çiğnenmiĢ demektir. Ve insanlar doğa yasasını çiğneyen kim olursa olsun onu cezalandırma yetkisine sahiptir. Fakat bu yetki kötüye kullanılabilir. Çünkü hiçbir otoritenin olmadığı doğa durumunda kiĢilerin cezalandırma yetkisi varsa bu herkes için geçerlidir. Yani doğa yasasını çiğnediğini öne sürerek her insan baĢka bir insanı cezalandırmayı pekâlâ kendine hak olarak görebilir. Dahası kiĢilerin baĢkasına yaptığı bu cezalandırmanın doğru olduğunu bilebilir miyiz? Öfke veya benzeri bir duyguyla sırf karĢısındaki insana zarar vermek için onu doğa yasasını ihlal etmekle suçlayıp, cezalandırmadığından nasıl emin olabiliriz? Locke buna benzer eleĢtiriler alacağını düĢünmüĢ olmalı ki bu duruma Ģu Ģekilde açıklık getiriyor: Sanırım insanların kendi davalarının yargıcı olmalarından, öz-sevginin insanları kendilerine ve arkadaĢlarına karĢı taraflı yapmasından hareketle itiraz edilecektir. Öte yandan, hastalıklı bir kiĢilik yapısı, tutku ve intikam insanları diğerlerini cezalandırırken uç noktalara sürükleyecektir. Böylece karmaĢa ve düzensizlikten baĢka Ģey ortada kalmayacaktır ve bu nedenle Tanrı taraflılığı ve insanın Ģiddetini önlemek için hükümet tayin etmiĢtir. Ben sivil hükümetin insanların kendi kendilerinin yargıcı olduğu doğa durumunun olumsuzluklarına bir çare olarak kabul ederim. Fakat bu itirazı yapanların mutlakiyetçi kralların insan olduklarını hatırlamalarını arzu ederim; ve eğer hükümet insanların kendi kendilerinin yargıcı olmalarından kaynaklı kötülüklerin çaresi olacaksa, ve dolayısıyla doğa durumu devam etmeyecekse, çoğunluğa hükmeden adamın

18 J. Locke, “age.” s.43 19

(21)

kendisiyle ilgili konuları yargılama özgürlüğü olduğunu, bütün uyruklarına her ne isterse onu yapabildiği, kimsenin onun yaptıklarını sorgulama ve kontrol etme özgürlüğü olmadığı, ve ne yaparsa yapsın uyruklarının ona itaat etmesi gereken bir (adamın yönetiminde olan) hükümetin ne tür bir hükümet biçimi olduğunu ve doğa durumundan ne kadar daha iyi olduğunu bilmek isterim. Ġnsanların baĢkasının haksız iradesine boyun eğmek zorunda olmadığı doğa durumu daha iyidir.20

Locke itirazını mutlakiyetçi bir kraldan hareketle yapmıĢtır. Sadece krala yönelik yapılan bu itiraz ise belirsizlik taĢımaktadır. Kaldı ki Locke’un itirazda bahsettiği mutlakiyetçi kral çok uç bir örnek olmuĢtur. Acaba Locke uyrukların özgürlüklerini savunan iyimser bir kralın da doğa durumundan kötü olduğunu söyler miydi? Bu sorunun bir cevabı yoktur.

Locke’un bu denli üstün gördüğü doğa durumundan devlete geçiĢ nasıl olmuĢtur? Tüm insanların birbirleriyle eĢit ve özgür olduğu, barıĢ içinde yaĢadığı bir ortam varken, insanları bulundukları halden çıkarıp devlet kurmaya iten olay ya da güç neydi? Doğa durumunda yaĢayan herkes doğa yasasına bağlıdır ve bu yasanın uygulayıcısı da yine tüm insanlardır. Fakat tüm insanların hem yönetici hem de uygulayıcı olmasından kaynaklı sorunlar çıkması muhtemeldir. Çünkü yazılı olmayan doğa yasası insanların kafaları dıĢında hiçbir yerde olmadığından, tutkuları veya çıkarları nedeniyle doğa yasasını yanlıĢ ifade edenleri veya yanlıĢ uygulayanları, belirgin bir yargıcın olmadığı bir yerde hata yaptıklarına inandırmak pek kolay değildir.21

Herkesin herkesle eĢit olduğu bir yerde kiĢinin bir baĢkası üzerinde egemenlik kurmaya baĢlaması kaos çıkmasına neden olacaktır. Locke bu kaosa savaĢ durumu adını verir. SavaĢ durumu insanların birbirlerinin özgürlüklerine yaptıkları müdahalelerden dolayı baĢlar ve büyük bir kargaĢaya neden olur. Locke’un özgürlüğe verdiği önemi burada da görmekteyiz. Locke savaĢ durumunu Ģöyle ifade eder: Her kim ki doğa durumunda birisinin özgürlüğünü elinden alır, nasıl toplum durumunda toplumun veya ulusun üyelerinin özgürlüğünü ele geçirenin baĢka her Ģeyi ele geçirmeyi tasarladığı düĢünülürse, o kiĢinin doğa durumunda da özgürlüğün temeli olduğu baĢka her Ģeyi almayı tasarladığı varsayılır ve bu nedenle o kiĢinin özgürlüğünü ele geçirmeye yeltendiği kiĢilerle savaĢ durumu içinde olduğu düĢünülmelidir.22

SavaĢ durumu içinde insanların birbirlerine yapacakları her türlü müdahale meĢru olacaktır. Çünkü tam bir eĢitliğin olduğu yerde kiĢi bir baĢkasının özgürlüğünü sınırlandırıp onun

20 J. Locke, “age.” s.35 21 J. Locke, “age.” s.19 22

(22)

hayatına müdahale ederse, diğer kiĢinin de onu cezalandırma yetkisi olacaktır. KiĢinin özgürlüğünün elinden alınması, onun her Ģeyinin elinden alınmasının mümkün olacağı anlamına gelmektedir. Locke bu durumum için Ģöyle söyler: Hiçbir hakkı olmadığı halde maksadı ne ise ona ulaĢmak için kuvvet kullanarak beni teslim almaya yeltenen, özgürlüğümü benden alan birisinin beni teslim aldığında baĢka her Ģeyi almayacağını düĢünmemek için bir neden göremiyorum.23

Burada dikkati çeken Ģey, Locke’un doğa durumunu anlatırken bahsettiği sınırsız eĢitlik ve özgürlüğün eninde sonunda kargaĢa yaratacağıdır. Aslında Locke’un Hobbes’tan farklı olduğu taraf sadece doğa durumunda yaĢanan süreçtedir. Hobbes’un doğa durumunda baĢtan itibaren bir kargaĢa varken, Locke’un doğa durumunda sınırsız özgürlüğün ihlal edilmesiyle ortaya çıkabilecek bir kargaĢadan söz edilir. Özgürlüğün ihlal edilmesi ise doğa durumundaki insanlar arasında üstün bir otorite bulunmamasından kaynaklanır. KarmaĢıklık halinde baĢvurulacak bir otoritenin olmaması insanları savaĢ durumundan çıkaramaz. Locke’a göre insanların bir toplum oluĢturarak doğa durumunu bırakmalarının en önemli nedeni savaĢ durumundan çıkmak istemeleridir. Çünkü yeryüzünde huzur için kendisine baĢvurulacak bir gücün, otoritenin olduğu yerde, savaĢ durumunun devam etmesi engellenir.24 Bu otorite ilerde siyasal yönetim ismini alacaktır. Ġnsanlar siyasal yönetimi oluĢturmak ve dolayısıyla kendilerini savaĢ durumundan çıkarmak için birleĢmeye giderler.

Locke siyasal yönetimin baĢlangıcı olan bu birleĢmeyi Ģöyle açıklar: Herhangi bir insanın kendi doğal özgürlüğünden vazgeçmesi ve kendisini sivil toplumun bağlarıyla bağlamasının tek yolu diğer insanlarla anlaĢarak, kendi aralarında konforlu, güvenli ve barıĢ içinde bir hayatı, mülklerinden emniyet içinde faydalanarak ve daha önce sahip olmadıkları daha büyük bir güven içinde yaĢamaları için tek bir toplum oluĢturmak doğrultusunda birleĢmesidir. Bunu herhangi bir sayıdaki insan topluluğu yapabilir çünkü bu geriye kalanların özgürlüğüne zarar vermez.25

Ġnsanlar bu birleĢmeyi kendi aralarında yaptıkları toplumsal sözleĢme ile sağlamaktadırlar. Locke’a göre bireyler, kendilerini ve kendilerine ait Ģeylerin korunmasını garanti altına alma amacıyla, birbirleriyle sözleĢme yaparak toplumu ve sivil-siyasi yönetimi oluĢtururlar. Bu yönetim, insanların doğa durumunda sahip oldukları özgürlüğün bir parçası olan

23 J. Locke, “age.” s.38 24 J. Locke, “age.” s.40 25

(23)

kendi kanunu yapma hakkını bireyler kendi rızalarıyla ona devrettikleri için meĢru bir yönetimdir.26

Burada liberal bir devletin temellerinin atılmaya baĢlanmasından söz ediliyor diyebiliriz. Toplumsal sözleĢme insanların can, mal ve özgürlük gibi doğa durumunun onlara verdiği temel hakları korumak içindir. Bu sözleĢme ile birlikte siyasal yönetimin kurulması insanların doğa durumundan sivil ya da diğer bir deyiĢle uygar topluma geçiĢ yapması demektir. Uygar topluma geçildiğinde sözleĢmeyi yapan insanların özgürlük, mülkiyet, güvenlik gibi haklarının geçerliliğini korunmaktadır. Dolayısıyla insanların sahip oldukları hakların sürekliliği vardır, bunun garantörü de oluĢturulan siyasal yönetim yani devlettir. Peki, toplumsal sözleĢmeye katılmayanların durumu ne olacaktır?

Locke’un toplum sözleĢmesinin en zayıf noktasını sözleĢmeye katılmayanların durumundaki belirsizlik oluĢturur. Locke’a göre bu sözleĢmeyi herhangi bir sayıdaki insan topluluğu yapabilir. Çünkü bu geriye kalanların özgürlüğüne zarar vermez; geriye kalanlar doğa durumundaki özgürlükleriyle baĢ baĢa kalırlar.27

Toplumsal sözleĢmeye katılmadığı için doğa durumunda kalan insanlar yaĢamlarını nasıl sürdürecektir? Onlar yeni toplumda yaĢamak istemedikleri için sözleĢmeye katılmamıĢlardır. Bundan dolayı uygar toplumun vatandaĢı olarak da kabul görmezler. Bu insanlar halen doğa durumunda oldukları için yeni siyasal toplumdan ve dolayısıyla siyasal haklardan da mahrum olacakları söylenilebilir. Locke bu durumu net bir Ģekilde açıklamamaktadır. Toplumsal sözleĢmeye katılmayan insanların çoğunluğun kabul ettiği duruma uymak zorunda olduklarını söylemektedir. Locke’a göre herhangi bir sayıda üyesi olan bir topluluktaki insanlar tek bir toplum veya hükümet oluĢturmak için bu Ģekilde rıza gösterdiğinde, çoğunluğun geriye kalan adına hareket edebildiği bir hükümet altında birleĢmiĢ tek bir halkı meydana getirmiĢ olurlar. Çünkü herhangi bir sayıdaki insanlar, her bireyin onayıyla bir toplum oluĢturduklarında, onlar böylece toplumu çoğunluğun iradesi ve kararıyla bir bütün olarak eylemde bulunma gücüyle tek vücut yaptılar.28

Yani toplumsal sözleĢme ile uygar toplumu oluĢturan topluluk, kendi aralarında sağlanan çoğunluğun kararıyla yöneticisini de belirlemektedir. Fakat tamamen özgürlüğünü kullanarak sözleĢmeye dâhil olmayan insanlar çoğunluğun kararına uymak zorunda bırakılmaktadır. Bu durumda onların özgürlüğü ve istekleri çoğunluğa feda mı

26 John Locke, Hoşgörü Üstüne Bir Mektup, (çev. Melih YürüĢen), Ankara, 1998, s.4. 27 J. Locke, “age.” s.91

28

(24)

edilmektedir? Bu sorular yanıtsız kalmıĢtır. Locke’un hem bireyci olup hem de çoğunluğun aldığı kararın benimsenmesi gerektiğini söylemesi birey özgürlüğünü savunan klasik liberalizm için düĢündürücü bir durumdur. Fakat düĢündürücü de olsa Locke, bu özgürlükçü siyasal düĢüncesiyle klasik liberalizmin kapısını açarak adeta bir temel teĢkil etmektedir.

Locke, klasik liberal düĢüncede bireyin önemi, devletin kökeni ve amacının ne olduğunu ortaya koymaktadır. Locke’a baktığımızda insan ihtiyaçlarından doğan ve toplumsal sözleĢme ile temelleri atılan yapay bir devlet görmekteyiz. Onun düĢüncesinde devlet, insanların rızasına ve haklarına dayanmaktadır. Yani devletin varlık nedeni bireysel haklarla sınırlandırılmıĢtır. Nitekim klasik liberalizmin bireycilik, özgürlük, sınırlı devlet ilkelerinin Locke’un felsefesinden doğduğunu söylemek yanlıĢ olmayacaktır. Bugün dahi liberalizm ile ilgili tartıĢmalar Locke’un düĢünceleri ıĢığında yapılmaktadır.

Tüm bu düĢüncelerle adım adım Ģekillenen klasik liberalizm düĢüncesi kendine has ilkeleri oluĢturmuĢtur. Bu ilkeler liberalizmi tanımlayan her bir düĢünür tarafından farklı Ģekillerde algılanmıĢtır. Yayla’ya göre klasik liberalizmin temel unsurlarının neler olduğu konusunda liberal düĢünce geleneğinin içinde ve dıĢında yer alan yazarların farklı görüĢleri vardır.29

Her düĢünür ya da yazar kendi bakıĢ açısıyla farklı ilkelerin üzerinde durmaktadır. Örneğin George Sabine, liberal bir politikanın tanıtıcı ilkelerini üç maddede sıralamaktadır. Hem klasik liberalizmin hem de geniĢ anlamdaki liberal geleneğin dıĢında yer alan bir yazar olan Andrew Belsey’e göre, liberalizm beĢ özellikten oluĢan bir politika olarak görülebilir. Bunlar birey, seçme özgürlüğü, pazar toplumu, laissez faire ve minimal devlettir.30 20. yüzyılın etkili liberal düĢünürlerinden Hayek ise liberalizmin temel ilkeleri adı altında açık bir sıralama yapmaz. Fakat düĢünceleri incelendiğinde adalet, kanun hâkimiyeti ve piyasa ekonomisi kavramlarını detaylı bir Ģekilde görmek mümkündür. ÇeĢitli liberal düĢünürlerin teorilerinde ki ilkelere baktığımızda üzerinde tartıĢılan belli baĢlı kavramlar Ģunlardır; doğal hak, toplumsal sözleĢme, bireycilik, özgürlük, doğal hukuk, mülkiyet, sınırlı devlet ve piyasa ekonomisidir. Tüm bu kavramlar liberal düĢünceyi yorumlayan kiĢilerin bakıĢ açıları ve teorilerine göre farklılık göstermektedir. Örneğin Locke siyasal liberalizmi geliĢtirmiĢtir onun düĢüncesinde birey, özgürlük temel ilke olarak görülürken, Hayek veya Smith gibi

29 A. Yayla, “age.” s.143 30

(25)

düĢünürler için sınırlı devlet ve piyasa ekonomisi öncelikli olarak kabul edilecektir. Bu farklılıklar liberal düĢünüĢün geliĢmesine neden olmaktadır.

Yayla’ya göre liberalizmin ekonomik veya politik bir teori biçiminde algılanmasına bağlı olarak, öne çıkartılan noktalar değiĢiklik göstermektedir. KuĢkusuz, liberalizmi bütüncül bir sosyal teori olarak ele almak ve bütün parçalarının iç içe geçmiĢ olduğunu, ortadan kaldırılamaz mantık bağlarıyla birbirine bağlandığını da unutmamak gereklidir.31 Hepsi birbirine bağlı olan bu kavramlardan bireycilik, özgürlük, piyasa ekonomisi ve sınırlı devlet olmak üzere dört tanesi liberalizmin temel ilkeleri olarak incelenecektir.

1.1.1. Bireycilik

Liberalizmin ayırt edici özelliklerinden birisi hatta belki de en önemlisi onun toplumdan ziyade bireye atfetmiĢ olduğu değerdir. Birey kavramı olmadan liberalizmin ilkelerinden bahsetmek mümkün değildir. Çünkü özgürlük, sınırlı devlet, piyasa ekonomisi gibi liberal ilkelerin hepsinin temelinde birey vardır. Ve liberal düĢüncede birey sınıf ya da toplum gibi bütünlerin üstündedir. Bu yüzden Yayla liberal bireycilik hakkında Ģunları söyler: Liberalizmin tek vasıflı bir tanımlamasını yapmak gerekseydi, herhalde, “liberalizm bireyci bir toplum sistemidir” demek yeterli olurdu. Bütün klasik liberal yazarların eserlerinde, yüzeysel bir okuyuĢla dahi, bu noktayı tespit etmek kolaydır. Gerek Smith’de gerekse Spencer ve Bastiat’da, nihayet onların mirasçıları olan 20. yüzyıl liberal yazarlarında “birey” sosyal teorinin odak noktasını teĢkil etmektedir.32 Liberalizm bireyi, tüm değerlerin ve sınıf, halk gibi bütünlerin üstünde kabul etmektedir. Bu düĢünceye göre diğer tüm kolektif yapılar önemsizdir. Çünkü tüm bütünler bireylerden oluĢur ve esas olan bireydir. Bu düĢünceye göre birey temele alındığından dolayı toplumun varlığı ikinci plandadır.

Liberalizmin değer sıralamasında ilk basamak Ģüphesiz birey kavramına aittir. Tüm liberal düĢünürlerin bireye büyük bir önem atfettiklerini görmekteyiz. Fakat liberalizmin bireycilik anlayıĢının ontolojik mi yoksa metodolojik bireycilik mi olduğu konusu tartıĢmalıdır. Metodolojik bireycilik, toplumun ve toplumsal yapıların birey tarafından oluĢturulduğu düĢüncesine dayanmaktadır. Dolayısıyla bu düĢünceye göre toplumsal olan her Ģey ancak birey ile birlikte açıklanabilir. Ontolojik bireycilik ise bireyin tüm toplumsal yapıların üstünde bir değer olduğunu kabul etmektedir. Bireyin

31 A. Yayla, “age.” s.145 32

(26)

varlığı bu kolektif bütünlerden önemlidir. Bu sebeple bireyin hak ve özgürlükleri kolektif yapılar için sınırlandırılmamalıdır. Yayla’ya göre liberalizmin bireyciliği hem ontolojik hem de metodolojik bir bireyciliktir. Esasen, bu ikisini birbirinden ayırmak mümkün değildir. Onun için liberalizmin bireyciliğinin, ontolojik ve metodolojik veçheleri olan bir bireycilik olduğunu söylemek daha doğrudur. Bununla beraber ontolojik bireyciliği reddeden ve ağırlığı metodolojik bireyciliğe veren birçok liberal yazar vardır. Bunun baĢlıca sebebi, ontolojik bireyciliği benimsemenin, liberalizme karĢı olanlarca, toplumun reddedilmesi gibi algılanmasıdır.33

Liberalizmin bireycilik ilkesini liberal düĢünürlerin neredeyse tamamı farklı Ģekillerde anlatmıĢtır. Fakat düĢünürler tarafından bireyin özelliklerine dair açık bir tanımlama yapılmamıĢtır. Liberalizmdeki yeri tartıĢmalı olsa da, birey olarak insan kavramına dair belki de en net açıklamayı Kant’ta görmekteyiz. Ona göre insan ve genel olarak akıl sahibi varlık, Ģu veya bu isteme için rastgele kullanılacak sırf bir araç olarak değil, kendisi amaç olarak vardır; ve gerek kendi ve gerekse baĢka akıl sahibi varlıklara yönelen bütün eylemlerinde hep aynı zamanda amaç olarak görülmelidir.34

Yayla Kant’ın bireye yönelik açıklamasını Ģu Ģekilde özetlemiĢtir: Kant’a göre insan kendi baĢına bir son, bir amaçtır; asla ve kesinlikle bir araç olarak görülemez. Ġnsana bu niteliği kazandıran, akıl sahibi bir varlık olmasıdır. Akıl sahibi yegâne varlık olmasından dolayı da, akıl sahibi olmayan diğer varlıklardan ayrılmakta, onlardan farklı bir varlık türü teĢkil etmektedir.35

Kant’ın açıklamasında bireyin akıl sahibi bir varlık olmasına, araç olarak değil amaç olarak dünyada yer almasına değinilmiĢtir. Bireyin bu Ģekilde özetlenmesi liberal düĢünce için önemlidir. Çünkü liberal düĢüncede birey her Ģeyin üstündedir, kendisi bir araç olarak toplumun, sınıfın ya da belirli bir zümrenin geliĢmesi için çabalamaz. Önemli olan tek Ģey bireyin kendisidir. Bu nedenle birey sadece kendi dünyası için yaĢar. Bu düĢünceden hareketle liberalizm toplum çıkarı, toplum yararı gibi bireyi öteleyip bütünü önceleyen fikirlere karĢı çıkmaktadır. Klasik liberalizm, “toplumun çıkarı”, “kamu çıkarı”, “toplumun iyiliği”, “ortak iyi” gibi kolektif bütünlere hasredilen kavramların çoğu zaman belirsiz olduğuna inanır. Bireylerin bireysel çıkarlarının dıĢında ve onlardan üstün birtakım “ortak çıkarlar” olabileceği fikrini benimsemez.

33 A. Yayla, “age.” s.147

34 Immanuel Kant, Ahlak Metafiziğinin Temellendirilmesi, (çev. Ioanna Kuçuradi), Ankara, 2009, s.45. 35

(27)

Ġyilik bireylerin iyiliğidir. Toplumun iyiliği müphem, muğlak bir kavramdır.36

Liberalizm bireye kolektif bütünlerin, cemaatlerin ve halkın ötesinde bir gerçeklik yüklemiĢtir. Birey tek baĢına sadece kendi iyiliği için çalıĢması gereken bir varlık olarak kabul edilmektedir.

Liberal bireycilik üzerinde titizlikle duran Mill bireysellik ve geliĢme kavramlarını birlikte ele alır. Ġyi yetiĢmiĢ insanları ortaya çıkaracak yegâne Ģeyin bireyselliğin geliĢtirilmesiyle mümkün olacağına inanır.

O halde bireycilik fikri nasıl geliĢtirilmelidir?

Yayla’nın bu soruya cevabı: Bireycilik, bireyin insan olarak kendi amaçlarını serbestçe seçebilmesini ve bunları gerçekleĢtirmek için lüzumlu eylemleri yapabilmesini gerektirir. Bunun için birey özgür olmalıdır. O halde bireycilikle özgürlük arasında kopartılamayacak bağlantılar vardır. Ayrıca, bireyin hiç kimsenin müdahale edemeyeceği bir özel hayat alanı mevcuttur. Diğer bireyler gibi devletin de bu alana tecavüz etmesi hoĢ görülemez. O yüzden, devletin hareket alanının da sınırlandırılması icap eder. Böylece bireycilikten hukuk hâkimiyeti ve sınırlı devlet ilkesine de ulaĢılır.37

1.1.2. Özgürlük

Liberalizmde bireycilikten sonra en fazla vurgu yapılan bir diğer kavram özgürlüktür. Hemen her liberal düĢünür bu kavramın üzerinde durmuĢtur. Klasik liberalizmin öncüsü sayılan Locke, 19 ve 20. yüzyıldaki düĢünürler de dâhil olmak üzere tüm bu düĢünürlerin odak noktasını özgürlük kavramı oluĢturmaktadır. Özgürlük kavramı hakkında en çok bilinen eserler Mill’in “Özgürlük Üzerine”, Isaiah Berlin’in Ġki Özgürlük Kavramı ve F.A. Hayek’in Özgürlüğün Anayasası isimli kitaplarıdır. Bu üç kitapta genel bir özgürlük düĢüncesinin yanında liberalizmin özgürlük anlayıĢı da yer almaktadır. Özgürlük kavramı liberal düĢüncede fazla yer etmiĢ olacak ki liberalizmin bir özgürlük teorisi olduğu düĢüncesi ortaya çıkmıĢtır. Liberalizmin özgürlük anlayıĢını ikinci bölümde detaylı bir Ģekilde ele alınacağı için bu bölümde özgürlük tanımı ve bazı önemli özgürlük açıklamalarına yer verilecektir.

Türk Dil Kurumu Sözlüğü, özgürlüğü, herhangi bir koĢulla sınırlanmama, zorlamaya kısıtlanmaya bağlı olmaksızın düĢünme ve davranma durumu olarak tanımlanmaktadır.38

Bazı yorumlara göre özgürlük kiĢinin yapmak veya olmak istediği

36

A. Yayla, “age.” s.149

37 A. Yayla, “age.” s.156 38

(28)

bir Ģey konusunda insan yapısı veya insani müdahale ile değiĢtirilebilir herhangi bir tehdit veya kısıtlama altında olmaması durumudur.39 Ġki açıklamada da gördüğümüz

gibi özgürlük kısıtlanmamıĢlık ve engellenmemiĢlik durumu olarak ifade edilmektedir. Bu ifadeler özgürlüğün negatif durumlu anlatımlarıdır. Negatif kelime anlamı olarak bir olumsuzluk yansıttığı için negatif özgürlük söylemi de olumsuz bir açıklamaymıĢ gibi anlaĢılabilir. Fakat burada bir olumsuzluk söz konusu değildir.

Liberal özgürlük anlayıĢının baĢlıca üç özelliği bulunduğu söylenebilir. Birincisi, özgürlüğün bireysel bir durum olarak temellendirilmesidir. Yani özgürlüğün öznesi herhangi bir toplu varlık biçimi (toplum, ulus, sınıf, grup, cemaat vs.) değil, sadece birey olarak insandır. Gerçi liberaller zaman zaman özgür toplumdan da söz ederler ancak bununla kastettikleri, özgür bireylerden oluĢan toplumdur. Ġkinci özellik, çoğu liberalin özgürlüğü politik bir değer olarak kavramalarıdır. Politik anlamda özgürlük kısaca siyasi baskıdan korunma durumunu ifade eder. Liberal özgürlüğün üçüncü özelliği ise onun negatif bir değer olarak görülmesidir.40

Yukarıdaki iki özelliği de içinde barındıran üçüncü özellik aynı zamanda liberalizmin özgürlük anlayıĢı olarak karĢımıza çıkmaktadır. Liberal özgürlük genel olarak negatif karakterlidir ve negatif özgürlük olarak adlandırılır. Bunun yanında pozitif özgürlük kavramı da liberal düĢünce içindeki düĢünürler tarafından geliĢtirilmiĢ ve kullanılmıĢtır. Fakat zaman içinde pozitif özgürlük kavramı baĢka siyasal ideolojiler tarafından benimsenmiĢtir.

Öncelikle liberal özgürlük anlayıĢı olarak kabul edilen negatif özgürlük kavramını açıklayalım. En genel tanımıyla negatif özgürlük, bireyin dıĢardan gelen keyfi bir zorlama altında kalmaksızın davranabilmesi, serbestçe hareket edebilmesidir.41

Negatif özgürlük bireylerin kendi kararları doğrultusunda hareket etmeleri, eylemde bulunmalarıdır. Bu durum kiĢinin kendi kendisinin efendisi olması, baĢkalarının müdahalesinden uzak olarak kendi kaderini tayin edebilmesidir.42

Negatif özgürlükte bireyin bulunacağı tüm hareketler, amaçlar tamamen kendi tercihine bırakılmıĢtır. Negatif ve pozitif özgürlük kavramlarını ilk kez kapsamlı bir Ģekilde analiz eden Isaiah Berlin’e göre negatif özgürlük, bireylerin herhangi bir davranıĢ sergilemelerinin önünde bir engel olmamasını ifade eder. ġüphesiz burada söz konusu olan engeller insanları

39 Mustafa Erdoğan, Dersimiz Özgürlük, Ġstanbul, 2003, s.13.

40 Mustafa Erdoğan, Aydınlanma, Modernlik Ve Liberalizm, Ankara, 2006, s.152. 41 A. Yayla, “age.” s.158

42

(29)

yöneten biyolojik ya da psikolojik kurallar değil diğer insanların koyduğu engellerdir.43

Müdahalenin her türlüsü özgürlüğü yok etmektedir. Dolayısıyla birey kendi alanına müdahale edilmediği sürece özgürdür. Bu alan bireyin kendi eylemleri, tercihleri kısacası kendi hayatıyla ilgili her Ģeyde mutlak söz sahibi olduğu alandır. Örneğin bireyin bir yerden baĢka bir yere yapacağı yolculuğa engel olmanız, onun seyahat özgürlüğünü kısıtlamanız demektir. Aynı zamanda onun özgürlük alanına müdahale anlamındadır. Buradaki özgürlük ise “…den özgürlük”, yani bir Ģeyden özgürlüktür. Bu durum bireyin herhangi bir baskıya maruz kalmamasını ifade eder. Buradan hareketle özgürlüğün insan iliĢkilerinde ortaya çıkan bir durum olduğu yorumunda bulunmamız yanlıĢ olmayacaktır. Çünkü doğa ile iliĢkilerimizde özgür olmak veya olmamak söz konusu değildir. Yağmur yağdığı için seyahatinizi gerçekleĢtirememiĢ olmanız özgürlüğünüzün kısıtlandığı anlamına gelmez. Fakat bir kiĢinin yapacağınız seyahate engel olması özgürlüğünüze yapılan bir müdahaledir.

Görüldüğü gibi liberalizmde üzerinde durulan özgürlük tamamen bireye yöneliktir. Konu ayrıntılı bir Ģekilde incelendiğinde ise bireyin siyasi, ekonomik, düĢünce, inanç gibi çeĢitli özgürlük alanlarında da yine negatif karakterli bir özgürlük ile karĢılaĢılacaktır.

Liberal düĢünce geleneği içinde yer alan bir diğer özgürlük anlayıĢı pozitif özgürlüktür. Negatif özgürlük liberalizmin temel özgürlük anlayıĢı olarak kabul edilirken, pozitif özgürlüğün bazı kesimler tarafından sadece sosyal liberalizm çatısı altına dâhil edildiğini görmekteyiz. Fakat pozitif özgürlük süreç içerisinde farklı siyasi ideolojilerin özgürlük anlayıĢı haline gelmiĢtir.

Berlin’e göre pozitif özgürlük, bireyin kendi kendisinin efendisi olmak istemesiyle ortaya çıkmıĢtır. Eğer ben yaĢamımın ve kararlarımın herhangi bir dıĢ güce değil, kendime bağlı olmasını istiyorsam; eğer diğer insanların değil kendi irademden kaynaklanan eylemlerin bir aracı olmak, bir nesne değil özne olmak; dıĢarıdan beni etkileyen nedenler tarafından değil, kendime ait olan bilinçli amaçlar ve nedenlerle hareket etmek istiyorsam bu durumda pozitif özgürlükten söz edilebilir.44

Bu özgürlük anlayıĢında bireyin faal bir özne olması söz konusudur. Pozitif özgürlükte Berlin’in söylediği Ģey, bireyin kendi amaçlarına uygun hareket edebilme kapasitesine sahip olması, baĢkalarına bağımlı olmak yerine kendi yetenekleriyle özgürce hareket

43 AliĢan Çapan, Isaiah Berlin: İki Özgürlük Arasında, Ġstanbul, 2015, s.19. 44

(30)

edebilmesidir.45 Negatif özgürlük bireyin kendi alanı içerisinde serbest hareket etmesi anlamına gelirken, pozitif özgürlük ise bu alanda kendi amaçlarını, isteklerini gerçekleĢtirmeye gücünün yetmesi anlamındadır. Bireyin aynı zamanda fail olması söz konusudur. Negatif özgürlük “…den özgürlük” iken pozitif özgürlük “…e yapma” özgürlüğüdür.

Pozitif özgürlük anlayıĢından yana olanlar, özgürlüğün bir kısıtlanmamıĢlık, engellenmemiĢlik veya müdahalenin yokluğu demek olmadığını, onun asıl anlamının bir Ģeyi yapabilme gücü olduğunu ileri sürmektedirler. Daha açık bir ifadeyle kiĢinin dıĢ engellerle karĢılaĢmaması onun özgür olduğunu göstermez. KiĢinin özgür olması için aynı zamanda istediğini yapabilme güç veya kapasitesine de sahip olması gerekir.46

Negatif özgürlükte bireye dıĢ etkenlerin müdahalesi durumu varken, pozitif özgürlükte birey özgürlüğü üzerinde önemli olan iç etmenlerin varlığıdır. Ġki kavram arasındaki bu farka bakılarak, negatif özgürlüğün siyasal-sosyal, pozitif özgürlüğün ise daha çok psikolojik ya da ahlaki alan ile ilgili olduğu yorumu yapılabilir. Ya da Berlin’in gösterdiği Ģekilde negatif ve pozitif özgürlük kavramları baĢka alanların ürünü değil, aynı siyasi düĢünceyi paylaĢanların karĢıt yorumlanmaları olduğu da söylenebilir.

1.1.3. Kendiliğinden Doğan Düzen ve Piyasa Ekonomisi

Liberalizmin temel ilkelerinden birisi de kendiliğinden doğan düzen ve piyasa ekonomisidir. Bu ilke daha önce ele aldığımız bireycilik ve özgürlük ilkelerinin ekonomik alana yansımasıdır. Liberalizmin savunmuĢ olduğu özel mülkiyet ve bireysel özgürlük aynı zamanda piyasa ekonomisi ve kendiliğinden doğan düzenin temelini oluĢturmaktadır. Fakat piyasa ekonomisi kavramı liberalizm içinde sıkça kullanılan bir kavram iken, kendiliğinden doğan düzen ifadesine daha az yer verilmektedir. Bunun sebebi ise iki kavramın birbiriyle olan iliĢkisinin yeterli Ģekilde anlaĢılmamıĢ olmasındandır.

Kendiliğinden doğan düzen düĢüncesini Locke’un doğal haklar anlayıĢıyla iliĢkilendirmek daha anlaĢılır olacaktır. Locke’ta doğal hak olarak ifade edilen yaĢama, özgürlük ve özel mülkiyet düĢüncesi yine Locke bağlamında ele alındığında kendiliğinden doğan düzen anlayıĢıyla karĢılaĢılacaktır. Yayla bu durumu Ģöyle ifade eder: Her bireyin hayatını idame ettirmek için gerekli eylemleri yapma hakkı vardır. Bireylerin özgürlüğünün korunmasındaki en önemli nokta, siyasi toplumun

45 Joshua Chernis, Henry Hardy, “İsaiah Berlin”, https://plato.stanford.edu/entries/berlin (20.12.2017) 46

Referanslar

Benzer Belgeler

Borucu (2017), empirically test whether financial innovation, human capital and foreign direct investment stimulates macroeconomic growth within endogenous growth model and

oxysporum, F. Inan-3363) inducing typical symptoms of foliar and root rot and reducing fresh shoot and root weight in growth chamber conditions, using the root dip and

Ekonomik özgürlük ve ekonomik büyüme arasındaki ilişkinin Pesaran Sınır Testi ve ARDL yaklaşımı ile analizinin Johansen Eşbütünleşme Analizi ile desteklenmesi amacıyla,

Yatay kesit bağımlılığı olduğu durumlarda serilerin sadece zaman boyutunu dikkate alan birinci nesil panel birim kök testleri yerine serilerin hem zaman hem de kesit

KOMPOZİT EĞRİ ÇUBUKLARIN DOĞAL FREKANS VE BURKULMA YÜKÜ ANALİZİ. NATURAL FREQUENCY AND BUCKLING ANALYSIS OF LAMINATED

keeping you wa- iting. because it's a lot lighter. of the details. A) İnsanların nasıl dil öğrendiği konusunda araştırma yapanların hiçbiri konuyu tam

Araştırmada psikotik ve depresif hastalarda TAÖ-20 toplam puanı ve aleksitimi sıklığının daha yüksek olduğu görülmekle birlikte, bütün hasta gruplarının önemli

阮綜合醫療社團法人阮綜合醫院暨臺北醫學大學 學術合作專題研究計畫補助辦法 105 年 10 月 26 日阮綜合醫院及臺北醫學大學會議新訂 第一條