• Sonuç bulunamadı

Bireysel Temelli Özgürlüklerin Ġmkânı

Liberalizm bireyi her Ģeyin nedeni olarak görmekte ve düĢünce sistemini bu temel neden etrafında Ģekillendirmektedir. Dolayısıyla kendi tanımından ilkelerine kadar her basamağında birey kavramı mevcuttur. Bu bireyin ihtiyaç duyduğu yegâne Ģey ise özgürlüktür. Ġkinci bölümde açıklamaya çalıĢtığımız bu özgürlüklerin mümkün olup olmadığı konusundaki düĢüncelerimize yer vermeden önce bireycilik hakkındaki birtakım eleĢtirilere değinmek uygun olacaktır.

Liberal bireyciliğe yöneltilecek olan ilk eleĢtirel soru: “Birey neden toplumdan ayrı tutulmaktadır?” Sorusudur. Liberalizmde birey tüm kolektif yapıların ve devlet düzeninin sebebi olarak kabul edilmektedir. Ġçinde bulunduğumuz toplum tek tek bireylerin bir araya gelmesiyle oluĢturulmuĢtur. Bundan dolayı asıl olan Ģeyin birey olduğu kabul edilir. Birey hakkında savunulan bu düĢünceler yanlıĢ değildir fakat bazı problemlere sebebiyet verebilir. Bireyin kendini bu denli önemli hissetmesi onun kendini toplum dâhil her olgunun üzerinde görmesine yol açabilir. Bu durum nedeniyle

145 D. G. Tannenbaum, D. Schultz, “age.” s.299 146

S. Sallan Gül, “age.” s.109

147

diğer olgulara karĢı farklı tutum geliĢtirebilir. Toplumu oluĢturduğu kabul edilen bireyin toplumdan soyut düĢünülmesi mümkün müdür? Oysa liberalizm bireyi tek baĢına kabul ederek çevresindeki her Ģeyi adeta bertaraf etmektedir. Bu konuda önde gelen komüniteryen yazarlardan Michael Sandel’e göre, klasik liberalizmin bireycilik anlayıĢının temel yanlıĢı, bireyi toplumdan bağımsız bir varlık olarak görmesidir. Oysa birey, toplumdan bağımsız değildir. Bireyin yerine getirdiği üstlendiği sosyal roller önemli ölçüde bireyin içinde bulunduğu bütünler tarafından belirlenir.148

Hiçbir kolektif yapıyı kabul etmesek dahi bireyin içine doğduğu bir aile vardır. Dolayısıyla onu tek baĢına ele alarak bu Ģekilde bir anlayıĢ geliĢtirmek bireyi eksik bırakmaktır. Bireyin duygu, düĢünce, hatta bazen hayalleri bile baĢkalarının etkisiyle Ģekillenebilmektedir. Bu nedenle içinde bulunduğumuz toplumsal dünyada bireyin hem etkilenen hem etkileyen durumda olması kaçınılmaz gibi gözükmektedir.

Liberal bireyciliğe yönelik ikinci eleĢtiri, bireyi her Ģeyden üstün tutan bu düĢüncenin birey bencilliğini onaylamıĢ olmasıdır. Bu konuda eleĢtirel çalıĢması bulunan C.B. Macpherson, Hobbes ve Locke’un sonsuz arzulayıcı ve bencil birey düĢüncelerinden hareketle “sahiplenici bireycilik” kavramını ortaya atmıĢtır. Liberalizmin bireycilik anlayıĢı sahiplenici bireyciliktir. Sahiplenici birey anlayıĢına göre birey olmak bir Ģeye sahip olmak demektir. Macpherson sahiplenici bireycilik kavramı hakkında Ģunları söyler: Sahip olmak, birinin yalnızca kendi kiĢiliğine ve yeteneklerine sahip olmasını değil, aynı zamanda sahip olduğu yetenekleri kullanarak baĢka Ģeyleri de elde etme imkânına sahip olması demektir.149

Bireylerin sahip oldukları mülkiyet de bu kavramın içindedir. Fakat Macpherson bu anlayıĢın birtakım problemler barındırdığını savunmaktadır. Ona göre sahiplenici bireycilik temel olarak iki nedenden dolayı bozuktur. Birincisi, sahiplenici bireycilik kazanmayı ve tüketimi merkeze alarak insan hayatının daha derin amaçlarını göz ardı ettiği için fakirleĢmiĢ bir hayat anlayıĢı üretmesidir. Ġkincisi ise, sahiplenici bireyciliğin rekabetçi pazar yapısı içerisinde kaçınılmaz olarak tekelleĢmeye yol açmasıdır. Bu tekelleĢmeyle birlikte çoğu insan emeklerini satmaya zorlanırlar. Bu durumda onlar, yalnızca sözde özgür ve eĢit bireylerdir. Gerçekte onlar, sermaye sahiplerine boyun eğmek zorunda kalan kölelerdir.150

148 A. Yayla, “age.” s.101 (Michael Sandel’den alıntı)

149 Naci Ispir, C.B. Macpherson’un Liberal Demokrasi Eleştirisi, Ġstanbul, 2011, s.29 150

Bireylerin düĢüncelerini özgürce ifade etmeleri ve onlara yönelik herhangi bir sınırlamanın olmaması liberalizm tarafından arzu edilir. Fakat burada sadece düĢüncenin ifade edilmesi üzerinde durulmuĢtur. Bireylerin o düĢüncelere nasıl sahip oldukları, birilerinden etkilenip etkilenmedikleri söz konusu edilmemiĢtir. Bireyler zihinsel bir etkinlik sonucunda düĢünceye sahip olur. Ġlk bakıĢta, bu zihinsel sürece dıĢardan herhangi bir müdahalede edilmesi mümkün değilmiĢ gibi gözükmektedir. Ancak bazı koĢullar altında bireyin bu faaliyetinin baĢkaları tarafından kontrol edilmesi veya yönlendirilmesi mümkündür. Bu noktada liberalizmin göz ardı ettiği iki olgu vardır. Bunlar aile ve toplumsal çevredir. Bireyin düĢünceleri bu iki dıĢsal olgu ile Ģekillendirilebilir. Özellikle baskıcı bir aile yapısına sahip olan bireyin düĢüncelerinde özgür olduğunu söyleyemeyiz. Bu bireyin düĢünceleri ailesinin gelenek ve değer yargılarına uygun olacaktır. Liberalizm düĢünce özgürlüğü konusunda da bireyin devletten korunması gerektiği üzerinde durmuĢtur. Oysa bireyin sadece devletten korunması gerektiği düĢüncesi eksiktir. Onun baĢka faktörlerden de korunması lazımdır.

Bireyler düĢüncelerini bir baĢkasıyla paylaĢmak ister. Bu sebeple düĢünce ve ifade özgürlüğü birlikte zikredilmektedir. Peki, ifade özgürlüğü tam olarak ne demektir? Neler ifadenin kapsamına girer, sınırı nerede baĢlayıp nerede biter? Bunların tam anlamıyla cevaplanması gerekmektedir. Ancak liberalizm düĢüncesinde bu konuda birtakım boĢluklar mevcuttur. Öncelikle ifade özgürlüğünü savunan her düĢünce ilk olarak neyin ifade olduğunu tanımlamakla yükümlüdür. Ancak evrensel bir ifade özgürlüğü ve ifade sınırlaması yapılması güç olacak ki bu konuda tek bir tanım yoktur. Bu yüzden her toplumun kendi kültür ve değerlerine göre bir ifade özgürlüğü tanımı ve sınırları olması beklenir. Dolayısıyla tıpkı özgürlük kavramı gibi ifade özgürlüğünün de genel geçer bir tanımının yapılması mümkün gözükmemektedir.

Liberalizm ifade özgürlüğünü ele alırken üzerinde durmadığı bir ifade Ģekli sembolik ifadelerdir. Bazı kaynaklara göre sembol, bir insan grubunun anlaĢarak, belli bir anlam kazandırdığı iĢaret veya görülmez bir hakikati temsil eden nesne anlamına gelmektedir.151 Semboller düĢünceyi ve gayeyi ifade eder. Resim, heykel bunların hepsi bir düĢünceyi ifade etmektedir ve semboldür. Örneğin kedi resmi tüm insanlar için ortak bir hayvan sembolüdür. Bu sembol her insan için aynı Ģeyi ifade eder.

151

Ġnsanların duygu ve düĢüncelerini ifade etmelerini sağlayan semboller her zaman sözlü ve yazılı Ģekilde olmayabilir. Örneğin, cenaze dolayısıyla yakaya takılan siyah kurdele bir matem sembolüdür. Ya da gömlek yakasına iliĢtirilen pembe kurdele göğüs kanserine dikkat çekilmesi için kullanılan bir semboldür. Aynı zamana çizilen bir resim de semboldür. KiĢinin duygu veya düĢüncesini anlatmak için kullandığı sembolik bir ifadedir. KiĢi özgür bir ortamda resim çizerek herhangi bir duruma dikkat çekebilir. Dahası baĢka insanları da iyi ve kötü Ģekilde etkileyebilir. Örneğin çizdiği resimle toplumdaki kötü bir durumu protesto edebilir. Ancak liberalizmin ifade özgürlüğü düĢüncesinde sembol kavramıyla ilgili görüĢlere rastlanılmamıĢtır.

Bireylerin her konuda pür özgür olmalarını arzu eden liberalizm aynı özgürlüğü düĢünce ve ifade için de istemektedir. Ancak bireylerin her Ģeyi özgürce ifade etmeleri mümkün müdür? Ġfadenin zararlı olduğu durumlar vardır. KonuĢanın kendisine yönelik ve konuĢulan kiĢinin haklarına yönelik zararlar mevcuttur. Örneğin eleĢtiri, tehdit ve hakaret barındıran düĢüncelerin ifadeleri sınırlandırılmalıdır. Çünkü bu ifadeler öncelikle kiĢinin mahremiyet alanına ve kiĢilik haklarına saldırıdır. Aynı zamanda rahatsız edici ve tehlikeli ifadelerdir. Herkesin istediği her Ģeyi özgürce ifade etmesi tehlike oluĢturacak bir durumdur. Böylesi zararlı ifadeler sadece bireyi değil toplumu etkileyebilir ve kargaĢaya neden olabilir. Bu kargaĢa devlete siyasal, toplumsal ve ekonomik anlamda zarar verebilir. Liberalizmde bu kargaĢaya sebep olacak ifadelerin nasıl sınırlandırılacağına iliĢkin bir görüĢ belirtilmemiĢtir. Liberal düĢüncenin sınır çizimi konusunda ki belirsizlik ifade özgürlüğünde de mevcuttur.

Ġfade özgürlüğü konusunda değinilmesi gereken son Ģey geliĢen teknolojiyle birlikte hayatımızın bir parçası olan internettir. Teknolojinin son derece hızlı geliĢmesi ifade özgürlüğü konusundaki sorunları karmaĢık bir hale getirmektedir. Sosyal medya dediğimiz platform ifade özgürlüğüne adeta yeni bir boyut kazandırmıĢtır. Bu platform ifade özgürlüğü konusunda bireylere geniĢ bir alan sunmaktadır. Fakat bununla birlikte birtakım zararlı unsurları olabileceği için kontrol edilmesi gereklidir. Bu nedenle devlet tarafından bireylere bu özgürlük sağlanmalı ama aynı zamanda birtakım düzenlemeler yapılmalıdır. Hatta gerekli durumlarda özellikle de tehlike oluĢturması muhtemel durumlarda sınırlamadan söz edilebilir. Yalnız burada dikkat edilmesi gereken durum devletin keyfi bir sınırlandırma yapabileceğidir. Devlet sadece hakaret, nefret gibi sözleri sınırlandırabilir. Fakat bu sınırlandırmayı neye göre yapacaktır? Sınırların toplumun çıkarları doğrultusunda belirlenmesi talep edilebilir. Ancak bu toplumsal

çıkarların günümüz dünyasında çabucak değiĢme ihtimali vardır. Bir önceki sınır Ģu an ki çıkarla çatıĢabilir. Dolayısıyla sınır çizme problemi düĢünce ve ifade özgürlüğünde tam anlamıyla çözüme kavuĢabilecek gibi gözükmemektedir.

DüĢünce özgürlüğü ile ilgili değerlendirmenin ardından inanç özgürlüğü üzerinde durmak yerinde olacaktır. Ġnanç özgürlüğü bireylerin temel özgürlüklerinden biri olarak kabul edilir. En az düĢünce özgürlüğü kadar önemli olan bu konu bireylerin içsel alanını ilgilendirdiği kadar toplumsal alanı ilgilendirmektedir. Ġnanç özgürlüğü üzerinde detaylı çalıĢması bulunan düĢünürün Locke olduğunu belirtmiĢtik. Günümüze kadar uzanan süreçte bu konu üzerinde halen onun düĢüncelerinin etkisinin olduğunu söylemek yanlıĢ olmayacaktır. Fakat yaĢadığı dönem etkisiyle yazdığı için veyahut günümüz koĢullarının değiĢmiĢ olması nedeniyle bazı düĢüncelerinin eleĢtirilebilir olduğu gözlenmektedir. Öncelikle inanç özgürlüğünün ne olduğunu kısaca hatırlayıp sonra Locke’un düĢüncesinde çeliĢkili bulduğumuz yerleri açıklayalım.

Ġnanç özgürlüğü bir dine inanma yahut inanmama özgürlüğü olarak anlaĢılmalıdır. Buna göre bireyler istedikleri bir dine inanmakta veya inanmama hakkına sahiptirler. Birey bir dine inanmakta özgür olduğu gibi inandığı dine göre yaĢamakta da özgürdür. Yani bireylerin ibadet özgürlükleri de mevcuttur. Birey tek baĢına veya toplu olarak inandığı dinin ibadetini yapabilir. Devlet dâhil hiç kimse bireye dini inancı için baskı yapma yetkisine sahip değildir.

Ġnanç özgürlüğü konusunda kapsamlı bir çalıĢması olan Locke bu konuyu sadece Hristiyanlık dini için yapmıĢtır. YaĢadığı dönem ve ülkenin Ģartlarından dolayı böyle bir analiz yapmıĢ olduğu kanaatindeyiz. Acaba Locke çoğulculuğun hâkim olduğu bir toplum yapısında yaĢamıĢ olsaydı yine aynı Ģekilde bir din özgürlüğü savunusu yapar mıydı? Onun din özgürlüğündeki düĢünceleri hoĢgörü ekseninde geliĢmiĢtir. Dönemin baskın devlet ve kilise anlayıĢına karĢı yazılmıĢtır. Aslında Locke hoĢgörüsüzlük yapanlara karĢı bir hoĢgörü ve din özgürlüğü düĢüncesi geliĢtirmiĢtir. Fakat bu hoĢgörü anlayıĢını sadece Hristiyan dini için mi geliĢtirmiĢtir? Böylesine derin bir anlayıĢ sahibi olan düĢünürün çoğulcu bir toplumda da aynı düĢünceleri savunacağını düĢünmekteyiz. Ancak böylesine farklı din ve kültüre sahip bireylerin oluĢturduğu çoğulcu bir toplumda bu düĢünce yeterli olacak mıdır sorusuna olumlu bir cevap verememekteyiz.

Locke ilk olarak kilisenin gönüllü bir topluluk olduğundan bahsetmiĢtir. Ġnsanların bu topluluğa kimsenin zoruyla değil sadece kendi rızalarıyla gireceklerini

belirtmiĢtir. Ona göre hiç kimse bir kilisenin üyesi olarak doğmaz; aksi söz konusu olsaydı, ebeveynlerin dini, dünyevi mallar gibi aynı miras hakkıyla çocuklara intikal ederdi ve herkes, topraklarını elde tutmasını sağlayan aynı tasarruf hakkıyla inancını devam ettirirdi ki, bundan daha saçma hiçbir Ģey tasavvur edilemez.152

Locke’un bu düĢüncesine göre dini inanç doğuĢtan gelmez veya aileden bireye intikal etmez. Öyleyse birey yetkinliğe eriĢtikten sonra herhangi bir dine inanıp inanmamayı kendisi seçecektir. Burada birey kendisi için en iyi olanı ancak kendisi seçecektir yargısına varabiliriz. Locke’un bu düĢüncesi liberal özgürlüğün temelinde yatan bireysel özgürlüğün bir tezahürüdür. Ancak tüm bireylerin böyle bir aile içinde büyüdüklerini düĢünemeyiz. Birden fazla dini inancın mevcut olduğu gelenekçi bir toplum yapısında çoğu aile çocuklarına kendi dini inançlarını benimsetmek istemektedir. Dini inanç bir kalıtım veya miras gibi ebeveynlerden çocuklarına aktarılmaktadır. Liberalizmin savunduğu çoğulcu bir toplumda birçok farklı kültür ve din özgür Ģekilde yaĢansa bile genellikle birey ilk olarak ailede Ģekillenmektedir.

Ġnanç konusunda bireyin tüm müdahalelerden bağımsız olduğunu dile getiren Locke dinsel uygulamalarda bu düĢüncesinden taviz vermektedir. Locke, ibadetlerin birtakım gerekçelerle devlet tarafından sınırlandırılmasında bir sakınca görmemektedir. Bu durum, devletin bireylerin inançlarına bir yasaklama veya baĢka bir dine inanması için zorlama Ģeklinde değildir. Locke’a göre ibadetin yasaklanmasında devletin çıkarı önemlidir. Daha önce belirttiğimiz gibi Locke bu düĢüncesini kurban ibadetinin yasaklanması örneğiyle açıklamıĢtır. Ona göre, Ģayet hayvan kurban edilmesi serbest olsa da devlet, hayvan stoklaması gereken olağanüstü bir durumda, belirli bir süre için bu hayvanların kurban edilmesini yasaklayabilir.153

DüĢünür verdiği örnekte bir nevi dinsel hoĢgörüsüzlüğün meĢru kabul edilebileceği bir alan ortaya koymaktadır. Ancak bahsedilen durum özgürlük için bir sorun teĢkil edecektir. Çünkü gereği ne olursa olsun özgürlüğe yapılmıĢ bir müdahale söz konusudur. Aynı zamanda bu yasaklamanın meĢru görülmesi devlet gücünü elinde bulunduran kiĢilerin daha sonra da herhangi bir gerekçe göstererek ibadeti yasaklayabilmelerinin önünü açacaktır. Kaldı ki devletin öncelikli görevi bireylerin özgürce yaĢamaları için gerekli koĢulları sağlamaktır. Dolayısıyla devlet yasaklama boyutuna gelmeden önce durumu kontrol altına almalıdır.

152 J. Locke, “age.” s.20 153

Dini inanç ve ibadetler konusunda son derece hoĢgörülü olan Locke, bu hoĢgörüyü ateistlere göstermez. Ateizmi Ģiddetle reddeder. Ona göre insan toplumunu oluĢturan sözler, akitler ve yeminler bir ateist üzerinde hiçbir etki yaratmaz. DüĢüncede bile olsa, Tanrı’yı iĢin içinden çıkarmak her Ģeyin dağılıp çözülmesine yol açar; kaldı ki, ateistlikleri yüzünden onlar, dinin yapabileceği her Ģeyi tahrip edip çökertirlerken, bu arada hoĢgörü imtiyazını da reddederler. Bu yüzden inanan bireylere gösterilen hoĢgörü ateistlere gösterilmemelidir.154 Bu satırlardan sonra Locke’un hoĢgörü düĢüncesinde problemli kısımlar olduğu sonucuna varmaktayız. HoĢgörüyü yalnızca bir dine inananlar için istemek sınırlı bir hoĢgörü talebidir. Oysa Locke kitabın baĢında dini inancın bireylerin içsel alanının konusu olduğu, devlet veya herhangi bir otoritenin buna müdahale edemeyeceği düĢüncesini savunmaktaydı. Fakat bu düĢünce ateistlerle ilgili pasajda adeta reddedilmektedir. Locke’un hoĢgörüsüzlük düĢüncesinin yaĢandığı bir ortam düĢünelim. Bu ortam ateist bireyleri sırf hoĢgörüsüzlükten çekindikleri için inançlıymıĢ gibi hareket etmeye mecbur bırakacaktır. Bir nevi birey baĢkasından zarar görmemek için inançlı taklidi yapacaktır. Ve bu durumdan hiç kimsenin haberi olmayacaktır. Çünkü dini inanç bireyin içsel alanındadır ve eylem Ģeklinde olmadığı için dıĢardan müdahale edilerek değiĢtirilmesi mümkün değildir. Kaldı ki bu durum kiĢinin inanmama özgürlüğünün elinden alınmasıdır. Hâlbuki bireylerin inanmama özgürlükleri vardır. Liberal özgürlüğün talep ettiği Ģey budur.

Bireysel özgürlüklerin imkânı konusunda son olarak eylem özgürlüğünü inceleyelim. Eylem özgürlüğü negatif özgürlük kapsamındadır. Tıpkı negatif özgürlükteki tanımlamada olduğu gibi zarar ve zorlama kavramlarıyla birlikte kullanılmıĢtır. Daha önce bahsettiğimiz gibi liberalizmde eylem özgürlüğünden kastedilen Ģey bireylerin hayatın içindeki her türlü yapıp etmeleridir. Bir nevi bireyin düĢünce ve seçimlerinin hayat sahnesinde sergileniĢidir. Burada bir ayrıntı vermek lazımdır. Eylem özgürlüğü denildiğinde ekonomik özgürlük anlaĢılmamalıdır. Ekonomik özgürlük sınırlıdır, sadece iktisadi hayatla ilgilidir. Oysa eylem özgürlüğü içerisinde her türlü faaliyeti barındırmaktadır. Bireyler tıpkı düĢünce, inanç konularındaki gibi bu konuda da özgürdür.155

Bu özgürlükleri ancak baĢkalarına zarar verdiklerinde sınırlandırılabilir. Bu sınırlandırmayı yapacak olgu ise iki tanedir. Bunlar toplum ve devlettir. Liberalizmin burada da devlet ile olan sınır problemi mevcuttur.

154 J. Locke, “age.” s.57 155

Devletten hem özgürlüklerin sınırlandırılmasına engel olması hem de bazı durumlarda sınırlama yapması beklenmektedir. Bu sınırlandırma konusunda Mill Ģunları söylemiĢti: Eylemlerin de düĢünceler kadar özgür olması gerektiğini kimse söyleyemez. DüĢünceler hele de açıklanıĢlarındaki durum ve koĢullara göre zararlı bir eylemi kıĢkırtır nitelikteyse bağıĢıklıklarını yitirir ve gereğince cezayla karĢılaĢılabilir. BaĢkalarına haklı bir neden olmaksızın zarar veren eylemler de hangi türden olursa olsun denetim altına alınmaları gerekir.156

Ġlk cümlede herhangi bir zarar kavramı kullanılırken, ikinci cümlede haklı bir neden olmaksızın zarar olarak ifade edilmiĢtir. Yani ikinci cümleye göre birey, bir baĢkasına yönelik zarar verici eylemlerini Ģayet haklı bir temele dayandırırsa müdahale etmeye gerek yoktur gibi tehlikeli bir sonuç çıkarılabilir. Bu liberal düĢünürler için tartıĢılması gereken bir görüĢtür. Çünkü liberalizm bireylere yönelik her türlü zararlı eylemin özgürlüğe bir müdahale olduğunu ve bu yüzden sınırlandırılması gerektiğini savunmaktadır. Ancak Mill’in ikinci cümlesi zarar kavramını haklı ve haksız olmak üzere iki nedene dayandırmaktadır. Mesela burada Ģöyle bir soru sorulabilir, bireye “haklı olarak zarar” verildiği nasıl temellendirilecektir? Zararın haklı veya haksız olduğunu onaylayacak olan kimdir? Bu soruların cevaplanması ise ancak liberalizmin haklı ve haksız zarar kavramlarının içeriğini belirlemesiyle mümkündür.

Mill’in eylem özgürlüğü üzerine çeliĢkili gördüğümüz bir diğer düĢüncesi kumar oynayan birey örneğidir. Mill, bireylerin özel alanlarında istedikleri eylemde bulunmakta özgür olduklarını savunmaktadır. Fakat devletin toplumsal düzen için genel kumarhanelere izin vermemesi gerektiğini, yine de oynamak isteyenlerin evlerinde veya kendi ödenekleriyle kurdukları toplantı yerinde gizli Ģekilde oynamalarına müsaade edebileceğini söylemektedir. Devlet hem sınırlandırmalı hem orta bir yol bulmalı düĢüncesi karĢımıza çıkmaktadır. Oysa birey, baĢkasına zarar vermeden eylemde bulunursa sınırlandırılmasına gerek kalmayacaktır. Çünkü bu düĢünceye göre birey, çalıĢıp kazandığı parasını baĢkasına zarar vermeden kumarda harcamak isteyebilir. Bu örnekteki sınırlandırma ekonomik alanda özgür olan bireyin çalıĢıp kazandığı parasını özgür Ģekilde harcamasına engel olmaktır.

Bireyin pür özgür olması gerektiğini savunan Mill bu özgürlüğü tek bir durumda sınırlandırmaktadır. O durum bireyin kendini bir baĢkasına köle olarak satmak

156

istemesidir. Bireyin bu isteğinin makul karĢılanacak bir yanı olmadığı kabul edilir. Peki, neden? KiĢi genel kabule göre olumsuz olan bir tercihte bulunamaz mı? Negatif özgürlüğü hatırlayalım. Liberalizmin savunduğu negatif özgürlüğe göre bireyin kendisiyle ilgili konularda karar verecek en yetkin kiĢi yine bireyin kendisiydi. Hiç kimse bir baĢkası için en iyi olanı bilemez. Bunu ancak kiĢinin kendisi bilir. Mill’e göre özgürlük, bir kimsenin istediğini yapmasıdır. Çünkü birey kendisi, kendi bedeni, beyni üzerinde, kendi baĢına buyruktur.157

Bu tanımda bireye kendi hayatı üzerinde sınırsız bir yetki verilmiĢtir. Ama aynı zamanda bireyin köle olmak istemesi Mill tarafından yok sayılmıĢtır. Mill’e göre kiĢinin kendini köle olarak satması özgürlüğünden vazgeçmesi demektir.158 Ancak bireye kendi bedeni üzerinde böyle sınırsız bir yetki veriliyorsa birey bu yetkiyi kullanarak hayatına köle olarak devam etmek isteyebilir. Birey özgürlüğünü kullanarak kendi özgürlüğünden vazgeçmek isteyebilir. Burada bireyin rasyonel varlık olduğu için rasyonel kararlar vereceği, fakat kölelik fikrinin rasyonel olmadığı söylenebilir. Oysa ilk yanılgı kiĢinin rasyonel kararlar verme mecburiyetinin bulunduğunu düĢünmektir. Birey kendisi için iyi olacağını zannederek pekâlâ irrasyonel bir karar verebilir.

Bu konuyu bir baĢka örnek üzerinden de düĢünebiliriz. ġiddetli ağrıları nedeniyle ötanazi olmak isteyen bir kanser hastasının olduğunu varsayalım. Burada bireyin kendisi için en iyi olacağını düĢünerek aldığı bir karardan söz ediyoruz. Fakat muhtemelen bu da köle örneğindeki gibi rasyonel bir karar olarak değerlendirilmez. Çünkü bireyin kendi eliyle özgürlüğüne müdahale ederek canına kastedilmesi kabul

Benzer Belgeler