• Sonuç bulunamadı

Klasik Liberalizmden Neo-Liberalizme

Liberal düĢünce tarihsel süreç içinde önemli değiĢimler geçirmiĢtir. BaĢlangıcı 17. yüzyıl olarak kabul edilen ve 1870’li yıllara kadar olan dönem Klasik liberalizm veya en yalın haliyle Liberalizm olarak adlandırılmıĢtır. Biri siyasi diğeri iktisadi olarak iki boyutu olan liberalizm en çok özgürlük, serbest piyasa ekonomisi ve sınırlı devlet ilkeleriyle dikkat çekmiĢtir. Daha çok birey, birey devlet iliĢkisi, bireyin özgürlük alanı gibi konuların üzerinde duran bu düĢünce, süreç içinde yaĢanan siyasi ve iktisadi olaylarla birlikte derinden sarsılacaktır. 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın baĢlarında yaĢanan ekonomik geliĢmeler liberalizmin sorgulanmasına neden olurken, sosyal liberalizmin de filizlenmeye baĢlamasını sağlamıĢtır. Sosyal liberalizmi kısaca, klasik liberalizmin aksine pozitif özgürlüğü savunan, piyasanın baĢarısız olduğu durumlarda bireylerarası eĢitliği sağlamak adına devlet müdahalesini gerekli gören bir anlayıĢ olarak tanımlayabiliriz.

Ġlk olarak 1870’lerde yaĢanan ekonomik kriz ile birlikte liberaller arasında devlet müdahalesinin yararlı olabileceği düĢüncesi güçlenmeye baĢlamıĢtır. Bu konuda çalıĢmaları mevcut olan Songül Sallan Gül’e göre sosyal liberalizmin baĢlangıcı 1870’li yıllara dayanmaktadır. Ona göre bu dönemde, T. H. Green, B. Bosenquet, L. T. Hubhouse’un baĢını çektiği yeni bir anlayıĢa sahip liberal bir grup ortaya çıkmıĢtır. Sosyal, reformcu, çağdaĢ, modern eĢitlikçi ve refah devletçi liberaller gibi farklı ifadelerle adlandırılan bu grup, önemli noktalarda klasik liberalizmden ve onun ekonomik liberalizm anlayıĢından ayrılmıĢlardır. 1870’lerde kapitalist sistemin içine düĢtüğü ekonomik kriz, devletlerin müdahalesini gerekli kılmıĢ, uluslararası bir altın standardı sisteminin oluĢturulmasıyla kriz atlatılmıĢ ve bu kriz, liberaller arasında devlet müdahalesinin toplumsal ve ekonomik eĢitliği sağlamak için gerekli olduğu anlayıĢının

59 John Stuart Mill, Özgürlük Üzerine, (çev. Tuncay Türk), Ġstanbul, 2012, s.151-152. 60

yaygınlaĢmasına neden olmuĢtur.61

Bu yeni liberalizmin yükseliĢini üç faktör açıklamaktadır. Birincisi, yeni liberalizm yani sosyal liberalizm, 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın baĢında ortaya çıkmıĢtır, düĢünürler serbest piyasanın “müreffeh bir denge” olarak adlandırdığı Ģeyi sorgulamaya baĢlamıĢlar. Keynes’in de ileri sürdüğü özel mülkiyete dayalı piyasanın istikrarsız olduğu düĢüncesiyle klasik liberalizmin Ģüphe uyandırdığını düĢüncesi ortaya atılmıĢtır. Ġkincisi, sosyal liberallerin piyasaya olan inançları azalırken, iktisadi hayatın denetlenmesi için hükümete olan inançları artıyordu. Üçüncüsü ise devletin yeniden değerlendirilmesi ve demokratikleĢme söylemlerinin baĢlamasıydı.62

1900’lü yıllara gelindiğinde özellikle 1929 yılında yaĢanan Büyük Ekonomik Buhran ile birlikte klasik liberallerin savunduğu serbest piyasa ekonomisinin tek baĢına yeterli olmadığı anlaĢılmıĢ ve sorgulanmaya baĢlanmıĢtır. Bu sorgulamaları yapanlardan birisi olan iktisatçı John Maynard Keynes, yazmıĢ olduğu Ġstihdam, Faiz ve Paranın Genel Teorisi isimli kitabıyla ekonomik bunalımdan çıkıĢ yolları gösterir. GöstermiĢ olduğu fikirler aynı zamanda klasik liberal ekonomi anlayıĢı ile ters düĢmektedir. Sallan Gül’e göre Keynes, piyasanın kendi haline bırakıldığında toplumsal kaynakların tam istihdam edileceği bir denge oluĢturmadığı görüĢünden hareket etmiĢtir. Keynes’in önerisi devlet müdahalesi yoluyla önlemler alınmasıdır. Diğer bir deyiĢle Keynes, serbest piyasa ekonomisinin baĢarısız olduğu alanlardaki üretim eksikliğini gidermek, serbest piyasa sürecinin doğurduğu eĢitsizlikleri ve adaletsizlikleri hafifletmek istemiĢtir. Devlet ekonomideki aĢırı dalgalanmaların, yoksulluk ve iĢsizliğin artması gibi, toplumsal açıdan yaratabileceği olumsuz sonuçları azaltmak ve kontrol edebilmek için para, vergi, harcama ve gelir transferi politikaları aracılığı ile etkin rol üstlenmelidir.63

Keynes’in bu görüĢüyle birlikte devletin klasik liberalizmdeki müdahalesizliğinin aksine artık ekonomiye bizzat müdahale etmesi gerektiği düĢüncesi kabul edilmiĢtir. Sınırlı devlet anlayıĢı, yerini, Keynes’in ortaya çıkardığı sosyal refah devleti anlayıĢına bırakmıĢtır. Aynı zamanda bireyden ziyade topluma ve toplumsal ekonomik düzene ağırlık verilmiĢtir. Önemli olan tek baĢına bireyin ekonomisi değil, aksine bireyin de içinde bulunduğu toplumsal ekonomik durumdur. Bu anlayıĢ 1970’li yıllara kadar tüm dünyada uygulanmıĢtır.

61 Songül Sallan Gül, Sosyal Devlet Bitti, Yaşasın Piyasa!, Ankara, 2006, s.31.

62 Shane D. Courtland, David Schmidtz, Liberalism, 2018, https://plato.stanford.edu/entries/liberalism

(15.03.2018)

63

Keynesci refah devletinin ekonomik boyutu dıĢında önemli olan bir baĢka boyutu da, demokratik geliĢime paralel olarak, vatandaĢlık kavramının içeriğinde yaĢanan değiĢimler olmuĢtur. Keynesci devlet, vatandaĢların belirli bir yaĢam seviyesinin altına düĢmeden yaĢayabilmeleri ve negatif ya da seçim haklarından tam anlamıyla yararlanabilmeleri için sosyal ve ekonomik haklarla desteklenmesi temeli üzerine kurulmuĢtur.64

Her düĢünce ortaya çıktığı dönemin özelliklerini kendi içerisinde barındırır. DüĢünceler süreç içindeki olaylarla birlikte Ģekillenir. Ekonomik krizlerin gölgesinde doğan sosyal liberalizm de bu yüzden kendini ekonomik alanda göstermiĢtir. Fakat sonsuz bir akıĢ içinde olan insanlık varlığını yeni problemlerle birlikte devam ettiriyordu. Her yeni problem de farklı bir düĢünce veya ideoloji geliĢtirmekteydi. Nasıl ki 1870 ve özellikle 1929’lu yıllardaki ekonomik kriz klasik liberalizmi sosyal liberalizme dönüĢtürmüĢ ve bu Ģekilde problemi alt etmiĢse, 1970 yılındaki ekonomik kriz de yeni bir düĢünceyle sosyal liberalizmi dönüĢtürecekti.

Keynesyen iktisat politikası ile birlikte devletin ekonomik alandaki rolü artmıĢ, kriz sonrası uzun yıllar refah dönemi yaĢanmıĢtır. Ancak 1970’li yılların baĢlarında birçok ülkede yaĢanan enflasyon krizleri, yüksek kamu harcamaları, düĢük büyüme eğilimleri, 1973 petrol kriziyle birlikte sosyal liberal politikaların baĢarı düzeylerinin yoğun olarak tartıĢılmaya baĢlanmasına neden olmuĢtur.65

Bu tartıĢmalar bir yandan sosyal liberalizmin sarsılmasına zemin hazırlarken, diğer yandan neo-liberalizmin yükseliĢini hızlandırmıĢtır. Erdoğan’a göre neo-liberalizm, liberal gelenekteki –sosyal liberalizm ve refah devleti doğrultusundaki- yirminci yüzyılda kendini gösteren toplumsal sapmaya karĢı klasik liberal tezlerin yeniden canlanıĢını ifade etmektedir. Nitekim bu yeni yöneliĢ, liberal düĢüncenin ilgi odağını yeniden toplumdan bireye taĢımakta ve serbest piyasanın değerini yeniden vurgulamaktadır.66

Neo-liberalizm, sosyal liberalizmin bireyden topluma, serbest piyasadan devlet müdahalesiyle yönetilen ekonomi anlayıĢına tepki olarak klasik liberalizme geri dönüĢü ifade eder. Hatta klasik liberalizmin bir devamı niteliğindedir.

Neo-liberaller; devletin sınırlandırılması, piyasa devlet iliĢkileri, bireyin seçme özgürlüğü ve sosyal adalet gibi konuları sosyal liberallerden farklı, onlara alternatif bir

64 S. Sallan Gül, “age.” s.148 65 S. Sallan Gül, “age.” s.36 66

tavır sergilemek için yeniden ele aldıklarını iddia etmiĢlerdir.67

Neo-liberal düĢünürler bireysel ve iktisadi özgürlüklere, serbest piyasa ekonomisine büyük önem vermiĢlerdir. Devletin birey ve ekonomi üzerindeki yetkisinin sınırlandırılması gerektiği üzerinde durmuĢlardır.

Neo-liberalizm klasik liberalizm gibi, bireycilik, özgürlük, serbest piyasa ekonomisi ve sınırlı devlet ilkelerine dayanmaktadır. Neo-liberal düĢünürlere göre, devlete pozitif haklar tanıyan, toplumcu, politik katılımı ve demokrasiyi benimseyen, sosyal adaleti gerçekleĢtirmeyi hedefleyen sosyal liberalizm, ya da Hayek’in deyimiyle sahte liberalizm, liberalizmi özünden koparmıĢtır. Bu nedenle neo-liberaller kendi çabalarını liberalizmde bir öze dönüĢ ve hatta gerçek liberalizme ulaĢma çabası olarak görürler.68

Tıpkı klasik liberalizm gibi neo-liberal düĢüncenin hareket noktası ve temel ilkeleri aynıdır. Klasik ve Neo-liberalizmi siyasi ve ekonomik bir düĢüncenin iki ayrı dönemi olarak nitelendirebiliriz. Neo-liberalizmin klasik liberalizmden tek farkı, daha çok iktisadi içerikli bir doktrin olmasıdır. Ekonominin devletten bağımsız olması gerektiğini, piyasayı rekabetin ve serbest ticaretin yönetmesi gerektiğini savunur. Devlet ise sadece herhangi bir kriz anında ekonomiye müdahale etmeli ve kriz aĢıldıktan sonra tekrar piyasadan çekilmelidir.

Neo-liberal iktisadi düĢüncenin geliĢmesinde üç farklı iktisat okulunun katkısı olduğunu görürüz. Bunlar: James Buchanan’ın öncüsü olduğu Virginia Politik Ġktisat Okulu (Kamu Tercihi Okulu), Hayek’in önderliğindeki Neo-Avusturya Okulu ve Milton Friedman’ın Chicago Ġktisat Okuludur. Her ne kadar birbirlerinden farklı birtakım düĢünceleri olsa da bu üç okul, klasik liberalizmin temel ilkelerinin tamamını benimsemiĢ ve neo-liberalizmi bu noktadan hareketle geliĢtirmiĢlerdir. Bu nedenle çalıĢmamızda bu üç okulun neo-liberal görüĢleri bir bütün olarak ele alınmalıdır.

Klasik liberalizmde olduğu gibi neo-liberalizm düĢüncesinin temel değeri bireydir. Neo-liberal düĢünce bireyi, sosyal, siyasi ve ekonomik hayatın merkezine yerleĢtirmiĢtir. Birey baĢlı baĢına bir değerdir ve tüm kolektif unsurların üstündedir. Sosyal liberalizmin toplum ve topluma verdiği öncelik neo-liberalizmde yerini tekrar bireye bırakmıĢtır. Bireyi bir değer olarak gören neo-liberalizm onun önündeki tüm engellerin kaldırılmasını istemektedir. Çünkü birey ancak bu engeller ortadan kalkarsa isteklerini gerçekleĢtirme fırsatı bulacaktır. Peki, birey etkinliğine engel olan nedir? Neo-liberal düĢünceye göre bu engel devlettir. Neo-liberal düĢünürler devlet

67 S. Sallan Gül, “age.” s.36 68

müdahalesinin olmadığı bir sistemde bireylerin çok daha özgür olacaklarını savunmaktadır. Fakat bunun yanı sıra onlar birey özgürlüğünü sınırlayanın sadece devlet olmadığı kanaatindelerdir. Erdoğan devlet haricindeki bu engellerden Ģöyle bahseder: Neo-liberalizme göre bireysel etkinliğe müdahale sadece devlet veya hükümetlerden gelmez; baĢka bireylerin eylemlerinden, dini kurallar ve gelenekten gelen sınırlamaların da giderilmesi gerekir. Bunun için bireyin, devlet dâhil baĢka hiçbir otoritenin karıĢamayacağı özgür bir etkinlik alanına sahip olmasının her siyasal- toplumsal örgütlenmenin temelini oluĢturacağı varsayılır.69

Neo-liberaller bireyi hem devletten hem de diğer bireylerden korumayı gerekli görmektedir. Birey yaĢamını amaçları, arzuları, hayat tarzları, inançları birbirinden farklı olan diğer bireylerle paylaĢmamaktadır. Her birey kendi hayatına uygun Ģekilde hareket etmektedir. Bu yüzden ortak bir hareketten veya ortak yaĢamdan bahsetmek güçtür. O halde bireyin bir baĢka birey üzerinde baskı kurarak ona kendi inancını veya kendi yaĢam tarzını benimsetmesi kabul edilemez. Birey tam bir özgürlük halinde yaĢantısına devam etmelidir.

Neo-liberalizm tıpkı klasik liberalizm gibi Isaiah Berlin’in tanımlamasını yaptığı negatif özgürlük anlayıĢını savunmaktadır. Daha önce belirtildiği gibi negatif özgürlük sınırlamanın, müdahalenin yokluğu anlamına gelir. Bu anlayıĢa göre bireye yapılan her türlü müdahaleye karĢı çıkılmalıdır. Devlet müdahalesi de bunlardan biridir. Özgürlüğün önündeki engel olarak görülen devletin yetkileri sınırlandırılmalıdır. Çünkü bireyin özel alanına en büyük müdahalenin devletten geleceği düĢünülmektedir. Devletin hem ekonomiye hem bireyler üzerindeki baskısı negatif özgürlük anlayıĢı gereği minimum düzeye indirgenmelidir.

Neo-liberallerin klasik liberalizmin tüm temel ilkelerini benimsediklerini daha önce belirtmiĢtik. Fakat sadece serbest piyasa ekonomisi ilkesinde farklı bir düĢünce geliĢtirmiĢlerdir. Klasik liberalizmin serbest piyasa görüĢü, her Ģeyin piyasa ekonomisi içinde kendiliğinden çözüleceği düĢüncesi hâkimdi. Piyasa bu Ģekilde devlet müdahalesi olmadan en baĢarılı Ģekilde iĢleyen bir mekanizma olarak varsayılmaktaydı. Neo- liberaller ise piyasa ekonomisinin baĢarısız olacağı bazı durumlar olabileceğini savunmaktadır. Buna “devletin ekonomik teorisi” ismini vermiĢlerdir. Devletin ekonomik teorisi, piyasa mekanizması içinde kendiliğinden üretilmeyen bazı ihtiyaçların nasıl karĢılanacağı sorusuna bir cevap olarak ve bireyci bir bakıĢ açısından

69

geliĢtirilmiĢtir. Bireylerin amaçlarını özgürce gerçekleĢtirdikleri piyasa içinde, eğer onların ortak bazı ihtiyaçları kendiliğinden karĢılanamazsa, o zaman devlet bu bireysel ihtiyaçları karĢılamak üzere bazı mal ve hizmetleri üretebilir.70

Piyasa herhangi bir nedenden dolayı baĢarısız olursa devlet sadece bu noktada destekleyici bir müdahalede bulunabilir. Müdahale ise ancak sınırlı olduğu takdirde meĢru görülür.

Neo-liberallerin bu teorisi, piyasanın kendi halinde en mükemmel Ģekilde iĢleyen bir sistem olduğu düĢüncesiyle ters düĢmektedir. Fakat iki düĢünce arasında zıtlık olsa bile devletin piyasaya olan müdahalesi sınırlı tutulmuĢtur. Çünkü hem neo- liberalizmde hem de klasik liberalizmde devletin ekonomiyi yönetmesinin baĢarısızlığa neden olabileceği düĢüncesi hâkimdir. Neo-liberalizm için bunun en önemli örneği sosyal liberalizm döneminde devletin ekonomiyi yönetmesi ve bunun sonucunda yaĢanan ekonomik krizlerdir.

70

ĠKĠNCĠ BÖLÜM

LĠBERALĠZMĠN ÖZGÜRLÜK ANLAYIġI

Yüzyıllardır farklı ideolojilere sahip düĢünürler tarafından yorumlanan özgürlük kavramının halen genel-geçer bir tanımı yoktur. Tanımlamalarda ortak olan Ģey özgürlük ve birey iliĢkisidir. Her düĢünür özgürlük tanımını yaparken hareket noktası olarak bireyi seçmiĢtir. Öncelikle liberalizmin üç büyük düĢünürü olarak nitelendirebileceğimiz Hobbes, Locke ve Mill’in özgürlük tanımlamalarına bakalım. Hobbes özgürlüğü, bir engellenmemiĢlik hali olarak tanımlarken, özgür insanı ise gücü ve zekâsıyla yapmaya muktedir olduğu Ģeylerde, istediği Ģeyi yapması engellenmemiĢ olan biri olarak açıklamıĢtır.71

Locke’ta Hobbes’un düĢüncesine benzer bir özgürlük tanımına rastlarız. Ona göre özgürlük, bireyin kimseden izin almadan, kimsenin boyunduruğu altında olmadan, eylemlerini istediği Ģekilde gerçekleĢtirdiği doğal bir durumdur.72 Mill ise özgürlük savunusunu hem birey hem toplumdan hareketle de yapmıĢtır. Ona göre birey, kendisi, kendi bedeni, beyni üzerinde kendi baĢına buyruktur.73 Üç düĢünürün de özgürlük kavramını tanımlarken temele aldıkları kavramın bireysel özgürlük olduğunu görmekteyiz. Özgürlük ise bireye yapılan her türlü engellenme halinin karĢıtı Ģeklinde ifade edilmiĢtir.

YaĢadıkları çağ birbirinden farklı olsa da tüm düĢünürler özgürlüğü sosyal bir olgu olarak ele almıĢ ve birey odaklı tanımlamalar yapmıĢlardır. Birey ve bireycilik liberal özgürlüğün temel değeridir. Çünkü özgürlük her Ģeyden önce sosyal bir olaydır. Dolayısıyla biz ancak bireylerarası iliĢkilerde özgürlükten söz edebiliriz. Bireyin doğa ile olan veya bireyin kendisiyle olan iliĢkisinde özgürlükten bahsetmek mümkün değildir. Örneğin bireyin çalıĢma hakkı dıĢardan gelen müdahale ile engelleniyorsa burada özgürlükten veya özgürlük ihlalinden söz ederiz. Fakat birey kendi iç dünyasından kaynaklı olarak çalıĢmıyorsa, çalıĢmak istemiyorsa burada özgürlüğün ihlali söz konusu değildir. Aynı zamanda Ģunu belirtmeliyiz ki, liberalizme göre birey özgürlüğü engellenmesi sadece diğer bireyler tarafından engellenmeyebilir. Siyasal otorite, iktidar gibi olgular da bireysel özgürlüğe engel teĢkil edebilirler. Liberalizm bireysel özgürlüğün zarar görmemesi için tüm bu olguların sınırlandırılması gerektiği düĢüncesini savunur. DıĢarıdan gelebilecek müdahaleler sınırlandırılırsa birey özgür

71 T. Hobbes, “age.” s.163 72 J. Locke, “age.” s.44 73

olarak yaĢayabilecektir. Burada bahsedilen sınır ise kanunlar aracılığıyla yapılacaktır. Yani devlet bireylerin özgürlüklerini baĢka bireyleri rahatsız etmeden kullanmaları için kanunlarla birtakım sınırlandırmalar yapacaktır. Aslında devletin amacı kanunlar aracılığıyla birey özgürlüğünün zarar görmesini engellemektir. Fakat burada devletin sınırının nerede baĢlayıp biteceği problemi ortaya çıkmaktadır.

Sosyal ve siyasal teorilerin birçoğunda üzerinde durulan özgürlük kavramının liberalizm içinde önemli bir yer iĢgal ettiği ifade edildi. Öyle ki liberalizmin özünde bir özgürlük/hürriyet teorisi olduğu yönünde yorumlar yapılmaktadır. Özgürlüğün liberalizm düĢüncesindeki yerini liberalizm kelimesinin kökenine inildiğinde de görmek mümkündür. Liberalizm Ġngilizce’de “liberty” kelimesine karĢılık gelmektedir. Liberty ise özgürlük demektir. Bazı kaynaklara göre etimoloji liberalizm ve özgürlük arasındaki bir bağa iĢaret etmektedir. Ve liberal sözcüğünün cömertlik, geniĢ fikirlilik ve hoĢgörü gibi yan anlamları olmakla birlikte, bireysel özgürlüğün önemine iliĢkin kanaatin, birçok liberal siyasi pozisyonun kalbine yakın olduğu yeterince açıktır.74

Liberalizmin çağdaĢ düĢünürlerinden Hayek ve Berlin’in özgürlük tanımlarına kısaca göz atmamız uygun olacaktır. Hayek’e göre özgürlük birini keyfi bir kararla belli bir tarzda davranmaya ya da davranmamaya zorlayabilecek bir baĢkasının iradesine kati surete tabi olan bir kimsenin durumunun aksine, insanın kendi karar ve planlarına göre hareket etmesi imkânı anlamına gelir.75

Hayek’in tanımında bireyin, bir baĢkasının keyfi iradesine maruz kalmadan hareket etmesi durumu özgürlük olarak tanımlanmıĢtır. Birey ve özgürlük yine iç içedir. Detaylı bir özgürlük çalıĢması yapan Berlin’e göre ise geniĢ anlamıyla özgürlük, bireylerin yaĢadıkları toplumun kuralları karĢısında özgür olması anlamına gelir. Özgürlük bireylerin herhangi bir davranıĢ sergilemelerinin önünde hiçbir engelin bulunmaması halidir.76

Liberal düĢünürlerin özgürlük tanımlamaları göz önünde bulundurulduğunda Isaiah Berlin’in liberal özgürlük anlayıĢına farklı bir boyut kazandırdığını görmek mümkündür. Kapsamlı bir Ģekilde ilk kez Isaiah Berlin tarafından ele alınmıĢ olan “negatif özgürlük” kavramı, liberal özgürlük anlayıĢına karĢılık gelmektedir. Hareketin önündeki engellerin olmaması ya da Hobbes’un deyimiyle bir engellenmemiĢlik hali olan özgürlük negatif karakterlidir. Özgürlükten kastedilen Ģey her Ģeyden özgür

74 Cennet Uslu, Liberalizmin El Kitabı, Ankara, 2017, s.190.

75 Friedrich Von Hayek, Özgürlüğün Anayasası, (çev. Yusuf Ziya Çelikkaya), Ankara, 2013, s.38. 76

olmaktır. Berlin negatif özgürlüğü Ģöyle tanımlamaktadır: Negatif özgürlük bireylerin herhangi bir davranıĢı sergilemelerinin önünde bir engel olmamasını ifade eder. Daha geniĢ anlamıyla bireylerin içinde yaĢadıkları toplumun kuralları karĢısında özgür olması anlamına gelir ve bu özgürlük -den özgürlüktür.77

Berlin’in tanımında negatif özgürlük bireylerin baĢkalarına müdahale etmemeleri anlamına gelmektedir. Bu tanıma göre birey kendi alanında her Ģeyi yapmakta özgür bırakılmalıdır. Buradaki alan Berlin’e göre, kiĢinin kendi kendisinin efendisi olduğu, yapay olarak ĢekillendirilmiĢ bir alandır. Birey bu negatif alanda düzenli bir toplumsal hayatla uyumlu olduğu sürece kendisini eylemlerinin sonuçları hakkında kimseye hesap vermek yükümlülüğü altında hissetmemektedir.78 Negatif özgürlükte bireyin tek sorumluluğu kendine yöneliktir. Kendi negatif alanı içinde eylemlerini istediği Ģekilde gerçekleĢtirebilir. Burada önemli olan bireyin eylemlerini gerçekleĢtirirken baĢkalarına engel olmaması, aynı Ģekilde ona da bir müdahalenin bulunmamasıdır.

Berlin negatif özgürlüğü tanımlarken liberal düĢünürlerin özgürlük tanımlamalarından faydalanmıĢtır. Hobbes, Locke, Mill bunlardan bazılarıdır. Berlin üzerine çalıĢması bulunan Çapan’a göre, Berlin’in negatif özgürlük tanımındaki çıkıĢ noktası Hobbes’un özgürlük tanımıdır. Özgür bir insan (der Hobbes) yapmak istediklerinin önünde hiçbir engel olmayan insandır. ġüphesiz Berlin’in negatif özgürlük tanımı bu noktada kalmamakta, Berlin’e göre özgürlük bireylerin eylemlerine hiçbir müdahalenin olmadığı alan olarak ifade edilmektedir.79

Negatif özgürlük tanımlarındaki ortak nokta bireyin diğer bireylerden ayrı bir hayat alanının olması gerektiğidir. Bireyin hayatının bir kısmı toplumun dıĢında olmalıdır. Toplum dıĢında sadece bireye ait olan bu asgari alan, bireyin kendi istek ve amaçlarını gerçekleĢtirebilmesi için gereklidir. Burada negatif özgürlüğün bireysel özgürlükle iç içe olduğu sonucuna varılmaktadır. Berlin de makalesinde negatif özgürlüğü bireysel özgürlük olarak tanımladığı satırlara yer vermiĢtir. Ona göre negatif özgürlük: “Ben hangi alanın efendisiyim?” sorusuna verilecek bir cevap olarak tasarlanmıĢtır. Bu tanımdan yola çıkarak, özgürlüğün öznesi olan bireylerin kendi özerkliklerini icra edebilecekleri müdahaleden arındırılmıĢ bir alana ihtiyaç duydukları

77 A. Çapan, “age.” s.19 78 A. Çapan, “age.” s.153 79

ileri sürülebilir.80

Ġhtiyaç duyulan bu alanda birey, eylemlerini kimsenin zorlaması olmadan özgürce gerçekleĢtirebilir.

Negatif özgürlük tanımını incelerken değinmemiz gereken bir kavram da “zor”dur. Zor kelime anlamı olarak sıkıntı, güçlük ve mecburiyet demektir. Özgürlük düĢüncesi içinde tanımlayacak olursak zor ya da zorlama, bireyin kendi rızası olmadan baĢkaları tarafından yönetilmesidir diyebiliriz. Kendi kendine yetebilen bir varlık olan birey zorlama altında kaldığında kontrol edilen bir araç konumuna düĢmektedir. Oysa negatif özgürlük anlayıĢında birey, toplumsal yaĢam içinde aktif bir rol oynayan kiĢidir. Bu kiĢinin tüm zorlamalardan uzak olması gerekmektedir. Hayek de özgürlük kavramını açıklarken zor ve ona bağlı olarak ortaya çıkan zorlamanın ne olduğu üzerinde durmuĢtur. Onun zorlama ile kastettiği, bir kimsenin çevresinin, güç sahibi baĢka biri tarafından, o bireyi daha büyük bir kötülükten kaçındırmak için, kendi kendisinin bağdaĢık planına göre davranmak yerine, gücü kullanan kimsenin amaçlarına hizmet

Benzer Belgeler