• Sonuç bulunamadı

Toplumsal Temelli Özgürlüklerin Ġmkânı

Liberalizm her ne kadar birey üzerine kurulmuĢ bir düĢünce sistemi olsa da onun baĢkalarıyla bir araya gelerek bir bütün oluĢturacağı gerçeğini yok saymaz. Bireyler tarafından oluĢturulan bu bütün içinde yaĢadığımız toplumdur.

Liberalizmin toplum ile ilgili derin bir özgürlük analizi mevcut değildir. Fakat bireyler için talep edilen özgürlük düĢüncesi aslında bizi topluma götürmektedir. Çünkü herkesten bağımsız olduğu düĢünülse bile bireylerin her birinin özgür olması demek özgür bir toplum oluĢturulması demektir. Örneğin serbest piyasa ilkesine dayanarak bireylere ekonomik özgürlüklerin verilmesi toplumsal bir ekonomik düzenin oluĢumuna katkı sağlayacaktır. Veya bireylere kendi ahlaki değer yargılarına uygun hareket etme özgürlüğünün verilmesiyle toplumsal bir denge ve huzur olacaktır. Burada bireyden topluma giden bir özgürlük düĢüncesi vardır. Çünkü bireyin özgürlükleri ancak diğerleriyle bir aradayken anlam kazanmaktadır. Aslında liberalizmin birey için istediği özgürlükler toplumsal düzenin geliĢmesine de hizmet etmiĢ olmaktadır.

Liberalizmde bireyin toplum içinde ayrıcalıklı bir konuma sahip olduğu konusunda fikir birliği bulunmaktadır. Ancak bununla birlikte bireyin iyilik ve özgürlüğü aynı zamanda toplumsal bakımdan bir iyilik ve özgürlük halini sağladığı kabul edilmektedir. Bazı yorumlara göre bireysel özgürlüğün iki yönlü faydası vardır. Birincisi bu özgürlük, kiĢisel kendini gerçekleĢtirmeye yol açar. Eğer insanlar kendileri

için en iyi olduğunu düĢündükleri Ģeylere bağlı olarak farklı yaĢam biçimlerini hayata geçirmek için kendi tercihlerini yapmakta özgür olurlarsa, kendilerini gerçekleĢtirme arayıĢına girme imkânına sahip olurlar. Ġkincisi, bir bütün olarak toplum bu özgürlükten fayda sağlar. Özgürlük, sosyal hayatın en yüksek hedefi olan insanın toplumsal geliĢimini artırır. Bireylerin özgürlüklerini boğmak yerine onlara izin vermek, bu özgürlüğü kullanan her bir bireyin, dolayısıyla da bir bütün olarak toplumun hayat kalitesini yükseltecektir.139

Aslında liberalizm düĢüncesinde toplumdan kopuk birey teması iĢlenmiĢ olsa bile, onun sonunda ulaĢacağı olgunun toplum olduğu içten içe benimsenmiĢ gözükmektedir. Bu yüzden bireyin hem kendisi için hem toplum için özgür bırakılması gerekmektedir. Bundan dolayı liberalizm düĢünce, inanç ve eylem alanlarındaki sınırsız özgürlük ve sınırlı müdahale talebini ekonomik, ahlaki ve siyasi alanlarda da yinelemektedir. Burada, talep edilen bu özgürlüklerin mümkünlüğü konusundaki bazı problemlere dikkat çekilmiĢtir.

Öncelikle ekonomik özgürlük konusunu ele alalım. Liberalizm ekonomik özgürlüklerin temeline bireyi yerleĢtirmiĢtir. Çünkü ekonomik hayat bireyin faaliyetleriyle gerçekleĢmektedir. Onun sosyal ve siyasal özgürlükleri olduğu gibi ekonomik özgürlüğü de bulunmalıdır. Bazı kaynaklara göre liberalizm ve ekonomik özgürlük iliĢkisi: Liberal doktrin, diğer sivil özgürlükler gibi, mülkiyet, mübadele ve sözleĢme özgürlüklerini de bireylerin doğal hakları arasında sayar ve bunları özgür bir toplum için vazgeçilmez görür. Bu özgürlükler piyasa ekonomisinin temelidir. Özgür bir piyasa ekonomisinin varlığı ise sivil ve siyasi özgürlüklerin de garantisidir. Çünkü diğer tüm özgürlüklerin ancak ekonomik özgürlük olduğunda gerçekleĢecektir.140

Ekonomik özgürlük ve birey kavramlarını liberal düĢüncede ilk olarak Adam Smith’de rastlarız. Smith ekonomik faaliyetlere iliĢkin düĢüncelerine birey, özgürlük, irade, piyasa kavramlarını adeta görünmez bir Ģekilde yerleĢtirmiĢtir. Bu kavramları tek tek açıklamamıĢtır fakat tüm düĢüncesini onlar üzerine inĢa etmiĢtir. Ekonomi düĢüncesinin en altında özgür birey vardır. Çünkü bütün ekonomik olgular özgür bireyin varlığı üzerinden mevcudiyet kazanır. Ancak buradaki özgür birey sadece üreten ve tüketen bir bilinç varlığı olarak düĢünülür. Bu birey piyasada aktif rol oynayan, üretim ve tüketim sayesinde farkında olmadan hem kendine hem topluma fayda sağlamaktadır. Oysa baĢka özgürlük ve birey tasarımlarında özellikle üretim ya da

139 D. G. Tannenbaum, D. Schultz, “age.” s.294 140 M. Erdoğan, “age.” s.156

tüketim sürecinde kiĢisel faydanın hiç yer almadığı görülmektedir. Ekonomik özgürlük denildiğinde sadece devlet müdahalesinin olmadığı serbest piyasa ortamında aktif rol oynayan yani üreten veya tüketen bir bireyden bahsedilmektedir.

Diğer tüm özgürlük alanlarında olduğu gibi ekonomik özgürlükte de birey ve devlet müdahalesi konusu mevcuttur. Bireyin ekonomik faaliyetlerine müdahale edecek en büyük gücün devlet olacağı düĢünülmektedir. Bu nedenle devletin sınırlandırılması lazımdır. Bazı yorumlara göre, devletin ekonomik iliĢkileri yönettiği ve üretim faktörlerini elinde bulundurduğu bir toplumda diğer kiĢi özgürlükleri de güvencesiz kalmıĢ demektir. Ekonomik hayatın devlet tarafından kontrol edilmesinin pratik anlamı devletin kiĢilere emir verme ve cebir uygulama kapasitesinin geniĢlemesi demektir. Böyle bir durumda kiĢiler kendi varlıkları üzerinde serbestçe tasarruf edemez ve ekonomik kaynaklarını kendi yararları ve amaçları doğrultusunda kullanamazlar.141

Liberalizm bireylerin istedikleri Ģekilde ekonomik faaliyette bulunacakları bir piyasayı savunmaktadır. Devlet iktisadi hayata müdahale etmesin, o sadece bireyin özgürlüğünü ve güvenliğini sağlasın düĢüncesi hâkimdir. Çünkü piyasaya aĢırı bir güven duyulmaktadır. Tüm liberaller piyasanın kendi kendine en güzel Ģekilde iĢleyen düzenleyici bir mekanizma olduğunu savunurlar. Peki, gerçekten öyle midir? ġayet öyleyse büyük ekonomik buhranın ardından müdahaleci bir ekonomi anlayıĢına neden ihtiyaç duyulmuĢtu? Bu konuda farklı yorumlar da mevcuttur. Örneğin, sosyal liberalizm olarak adlandırılan düĢünceye göre piyasa sürecine devletin müdahale etmesi hem bireylerin, hem de genel refahın artması için gereklidir.142

Ekonomik özgürlük konusunda üzerinde durulması gereken diğer bir kavram bireydir. Piyasanın kendi iç dinamitleri olan harika bir mekanizma olduğunu kabul etsek bile onun her zaman en iyi Ģekilde çalıĢacağından emin olamayız. Bunun nedeni piyasada aktif rol alan bireylerin birbirinden farklı olmalarıdır. Piyasa içindeki bütün bireylerin aynı ticari zekâ ve koĢullara sahip olduklarını söyleyemeyiz. Liberalizm tüm bireyleri ekonomiden anlayan, devlet müdahalesi olmadan kendi ekonomik dünyasını kurup, yönetecek kiĢi olarak kabul etmektedir. Oysa toplumsal dünya birbirinden farklı birçok bireyden oluĢmaktadır. Bazı bireyler doğuĢtan iktisadi hayatta rol alacak zekâ, yetenek ve en önemlisi koĢullara sahiptir, bazıları ise değildir. Bundan dolayı piyasada

141

M. Erdoğan, “age.” s.156

142

baĢarılı ve baĢarısız birçok birey olacaktır. Devletin ekonomiyi tam özgür bırakması ise hem birey hem piyasa baĢarısını olumsuz etkilemesi mümkündür.

Liberalizm piyasa ekonomisinde gerekli olan temel Ģeyin devlet müdahalesi değil rekabet sistemi olduğunu savunmaktadır. Bireyler arasında rekabet olduğu sürece piyasanın en iyi Ģekilde iĢleyeceğine inanılmaktadır. Fakat biraz önce belirttiğimiz gibi piyasa ekonomisinde birbirinden farklı bireylerin bir nevi mücadelesi vardır. Her birey aynı imkânlara sahip değil iken nasıl sağlıklı bir rekabet yapılacaktır? Hayek, özgür bir toplumda bireylerin konumunu belirleyen sürecin kısmen beceriye kısmen Ģansa dayandığı bir oyuna benzetir.143

Serbest piyasa ekonomisi aslında tam da Hayek’in bahsettiği bir oyun alanıdır. Sonuçlar bilinmez sadece kurallar bellidir. Bireyler ise tüm farklılıklarına rağmen eĢit kurallara tabidir. Bu yüzden rekabet edebilecekleri varsayılır. Teorik olarak bakıldığında problem görülmeyebilir. Ancak piyasa içinde farklı imkânlardaki birey rekabetlerinin nasıl sonuçlanacağı mühimdir. BaĢlangıç çizgisinde eĢit noktada olan bireylerden bazısı daha çok kazanırken, bazısı kaybedecektir. Bu nedenle bireyler arasında eĢitsizlik olacaktır. Liberalizmde piyasadaki bu sorunun nasıl önleneceği hakkında bir yoruma rastlanılmamıĢtır.

Diğer yandan Ģöyle bir problem de mevcuttur. Eğitim, sağlık gibi önemli hizmet türleri vardır. Devlet müdahalesinin olmadığı bir piyasa sisteminde bu tür hizmetler bireyler tarafından yapılacaktır. Oysa bu gibi önemli hizmetlerin, çıkarlarına uygun davranan bireylerin inisiyatifine bırakılmaması gerekir. Dolayısıyla devletin bu tür hizmetlerin usulüne uygun olarak sağlanıp sağlanmadığını denetleme yetkisi bulunmalıdır.

Ekonomik özgürlük tekelleĢmeye yol açacağı gerekçesiyle de eleĢtirilebilir. Serbest piyasa ekonomisinde devletin iktisadi hayata ve rekabete müdahale etmemesi tüm gücünü tekel olmak için harcayan giriĢimcilerin ortaya çıkmasına neden olur. Tekel, bir bireyin ya da bir üreticinin piyasadaki herhangi bir malda tek baĢına hâkimiyet kurmasıdır. Aynı zamanda hâkimiyetindeki o malın fiyat ve kalitesini belirlemesidir. Ekonomik anlamda gücü ve yeteneği bulunan A kiĢisinin bir mal üzerinde hâkimiyet kurması, ondan daha az yetkin diğer kiĢilerin bu malın üretimini gerçekleĢtirmesini engeller. Dolayısıyla aslında teknik ve ekonomik anlamda iyi olan daha iyi noktalara gelebilecek, diğerleri ise ya oldukları yerde kalacak ya da iktisadi

143

çöküĢ yaĢayacaklardır. Bunu engelleyecek Ģey ise devletin belirli sınırlar çerçevesinde birtakım müdahalelerde bulunmasıdır. Rekabet Ģartlarını düzenlemek, fiyat konusunda önlemler almak gibi.

Hayek tekel konusunda yapılan itirazların tekel kavramının kötü anlam çağrıĢtırmasından kaynaklandığını söylemiĢtir. Ona göre asıl itiraz edilmesi gereken piyasa Ģartlarında oluĢan tekeller değil, siyasi iradeye dayanan tekellerdir. Bazılarının bir mal veya hizmetin piyasaya girmesini engelleyebilecek en büyük güç devlettir. Dolayısıyla tekel olmanın en kolay yolu bu güçten yararlanmaktır. Buna karĢılık iktisadi güç merkezlerinin, ne kadar kuvvetli olurlarsa olsunlar, baĢkalarını bir piyasaya girmekten alıkoymaları pek kolay değildir.144

Hayek’in eleĢtiriye verdiği cevapta devlet adeta gücü elinde bulunduran ve tekelleĢmenin tek sebebi olan korkunç bir kurum gibi gösterilmiĢtir. Üstelik Hayek devlet müdahalesinin olmadığı durumlarda tekelleĢmenin mümkün olmayacağının garantisini vermemiĢtir. Aslında her iki açıdan bakıldığında tekelleĢme mümkündür. Fakat önemli olan gerektiği durumda müdahale edecek bir gücünün bulunmasıdır. Öteki türlü her Ģeyin serbest olduğu bir piyasada düzenin çok daha kolay bozulabileceği aĢikârdır.

Toplumsal özgürlüklerin imkânı konusunda inceleyeceğimiz bir diğer alan ahlaki özgürlüktür. Ahlak her ne kadar toplumsal bağlamda ele alınan bir konu olsa da liberalizm ahlaki özgürlükte yine bireyden hareket etmiĢtir. Özgürlüğü ahlaki bakımdan ele alırken bireyci bir yaklaĢım sergilemiĢtir. Bu tutum liberalizmin bütünlükçü değil parçalı bir ahlak düĢüncesi geliĢtirmesine neden olmuĢtur. Çünkü toplumsal ahlaki değerlerin yerine tek tek bireylerin ahlaki değerleri olduğunu varsaymıĢtır. Toplumun tek bir ahlaki değere sahip olamayacağı, her bireyin farklı ahlaki değerlerinin olduğu düĢüncesi benimsenmiĢtir. Bu yüzden ahlak konusuna ahlaki çoğulculuk veya değer çoğulculuğu kavramlarıyla açıklanmıĢtır. Belki de tek tek değerlerin mevcudiyeti kabul edildiği için toplumsal bir ahlaki özgürlük düĢüncesi geliĢtirilmemiĢtir. Bununla ilgili bir argüman öne sürülmemiĢtir.

Liberalizm özgür olmakla ahlaklı olmanın aynı olduğunu veya birinin diğerini zorunlu kıldığını düĢünmez. Bireylerin davranıĢları özgür olmalıdır. Ama bu özgür davranıĢ ahlaklı olmak zorunda değildir. Çünkü liberalizm tek bir ahlaki davranıĢın veya değerlerin olmadığı kanaatindedir. Her bireyin kendi ahlaki düĢünceleri, yargıları

144

vardır. Bireyler bu sahip oldukları düĢünce ve yargılara göre hareket ederler. Bu yüzden hiç kimse bir baĢkasının davranıĢı hakkında ahlaki ya da ahlaki değil diye yargıda bulunamaz. Aynı zamanda devlet dâhil hiçbir gücün bireylere ahlak konusunda baskı yapması kabul edilmemektedir. Çünkü toplumda çeĢitlilik hâkimdir ve bireyler için önemli olan Ģey ahlaki yargılara takılmadan özgürce davranabilmektir. Devlet ise tüm değerler ve ahlaki yargılar karĢısında tarafsız olmalıdır. O halde Ģu soru sorulabilir: Aynı toplumda yaĢayan fakat farklı değer yargıları olan bireylerin davranıĢları nasıl denetlenecektir? Örneğin birinin ahlaki diğerinin ise ahlaksız bulduğu bir problem nasıl çözülecektir? Devlet problemleri yasalarla çözer lakin bu durumda yasanın neye göre hazırlanacağı belirsizdir. Çünkü birileri yasal düzenlemenin A Ģeklinde, diğerleri B Ģeklinde olması gerektiğini savunur. Ve bunlar karĢıttır. Sonuç itibariyle devlet hangi kararı verirse versin ya ahlaki bulanın ya bulmayanın düĢüncesiyle ters düĢecektir. Oysa her iki durumda da çözülmesi gereken problem varlığını koruyacaktır. Liberalizmin ahlak konusuyla ilgili argümanının pratikteki karĢılığı hakkında liberallerce bir yorum yapılmamıĢtır.

Liberalizm ahlaki çoğulculuk konusunu problem olarak ele almamıĢtır. Hangi ilkelerin öne çıkacağı, nasıl bir ahlak sistemi isteniyor sorusunun karĢılığı yoktur. Liberalizmin teoride herkes kendi değer yargısına göre hareket edebilir düĢüncesi pratik boyutta sorun teĢkil edebilir. Ortaya çıkabilecek olan bu sorunun liberal düĢüncede nasıl çözüleceği belirsizdir. Çünkü ahlaki özgürlük düĢüncesinin pratik boyutu üzerinde bir analiz mevcut değildir.

Son olarak sosyal ve siyasal özgürlüklerin imkânı üzerinde duracağız. Liberalizmde sosyal özgürlük kavramına ait bir tanım bulunmamaktadır. Bu kavram genellikle siyasal özgürlük ile birlikte kullanılır. Sosyal alanın temel unsuru olan birey, aynı zamanda siyasal alanı da oluĢturmaktadır. Çünkü o, önce toplumu daha sonra ise devleti meydana getirmiĢtir. Bireyin toplumsal dünyadaki özgürlükleri sosyal özgürlüğe dâhil edilebilir. Siyasal özgürlük ise bireylerin siyasi alandaki özgürlüklerini kapsamaktadır. Bu nedenle birey ve devlet iliĢkisi bilhassa siyasal özgürlük ile yakından ilgilidir. Devletin oluĢması, birey ile olan iliĢkisi, yetki alanının sınırlandırılması gibi konular siyasal özgürlüğün bir sonucudur. Hatırlayacak olursak Hobbes, Locke, Mill, Hayek gibi düĢünürlerde de devletin oluĢması bireyin siyasal alandaki aktifliği ile bağlantılıdır.

Öncelikle birey özgürlük ve güvenlik gibi ihtiyaçlarının korunması için devleti gerekli görür. Fakat devlet oluĢturduktan sonra bu sefer de özgürlüklerinin korunması için baĢka bir olguya ihtiyaç duymuĢtur. Bu olgu ise hukuktur. Devlet karĢısında bireyin özgürlüklerinden bahsedilmesi için hukukun var olması gerekir. Çünkü devlet ancak bu sayede kısıtlanabilir. Böylece sınırlandırılmıĢ devletin bireysel özgürlüklere müdahale edemeyeceği düĢünülür. Birey özgürlüğü için hukuk bir güvencedir. Peki, buna rağmen birey özgürlükleri sınırlandırılamaz mı? Devlet her ne kadar sınırlı yetki alanına sahip olsa bile gücü elinde bulunduran bir aygıt olduğu için birey özgürlüklerini sınırlandırması mümkündür. Bunu sadece zor kullanarak yapmasına gerek yoktur. Devlet hukuksal düzenlemelerle özgürlüğe istediği Ģekilde müdahale edebilir. Devleti yöneten kimseler çoğunluğu ele aldıkları takdirde istedikleri hukuksal düzenlemeleri yapabilirler. Liberalizm bu tehlikeyi fark ederek çoğunluğun temsilcilerinin de yetkilerinin sınırlandırılmasını ister. Çoğunluğun temsilcileri düĢüncesi bizi demokrasi anlayıĢına götürmektedir.

Demokrasi yönetici gücün halk tarafından belirlenmesi anlamına gelmektedir. Bireyler seçim yoluyla kendilerini yönetecek kiĢileri belirler ve onlara yönetici sıfatını vermiĢ olurlar. Buraya kadar problem yoktur. Sorun çoğunluk ve azınlık meselesidir. Seçimlerden sonra bireyler çoğunluğun seçtiği kiĢiler ile yönetilecektir. Bu durum azınlık için bir sorun teĢkil eder mi? Pür özgürlüğü savunan liberalizm için çoğunluğun belirlediği bir iktidar azınlık için tehlike oluĢturur mu? Örneğin herhangi bir konuda sınırlandırma yapmasını düĢünelim. Bu sınırlandırma durumu birilerinin iĢine gelmeyebilir. Çünkü her alanda müĢterek bir iyi bulmamız zordur. Örnek olarak zorunlu askerlik yasasını düĢünelim. Çoğunluğun desteğini almıĢ iktidar zorunlu askerlik yasası çıkarmaktadır. Bu yasa karĢısında iki olgu vardır. Ġlk olarak çoğunluk açısından bakıldığında onların memnun oldukları bir tablo mevcuttur. Çünkü çoğunluğun verdiği bir karar onaylanmıĢtır. Ancak aynı zamanda askere gitmek istemeyen azınlığın özgürlüğüne müdahale edilmiĢtir. Liberaller bu durumu nasıl çözeceklerdir? Demokrasi konusunda liberal düĢünürler arasında fikir birliği yoktur. Bazı yorumlara göre Mill, demokrasinin en iyi yönetim biçimi olduğunu söyler. Ancak yalnızca çoğunluğun değil azınlığın da temsil edildiği bir demokrasinin bulunmasını ister. Çoğunluk tiranlığını önlemek için ise orantılı temsili savunur. Orantılı temsile göre, siyasi partiler her birinin seçimde aldığı oy sayısı oranında yasama meclisinde sandalye kazanır. Böylece azınlığa

da temsil hakkı verilmiĢ olur.145

Bazı kaynaklara göre ise liberalizm ve demokrasi özdeĢleĢmeyen iki kavramdır. Özellikle neo-liberallere göre demokraside yasaların nasıl yapıldığı önemlidir ve çoğunluk iradesi temele alınır. Liberalizm ise, yasaların içeriğiyle ilgilidir. Liberalizmde önemli olan, yasaların negatif özgürlükleri ve hakları garanti altına alması ve politik otoritenin sınırlandırılmasıdır.146

Apaçık bir çeliĢkinin doğmadığı, farklı tercihlerin yan yana barınacağı durumlarda çözüm mümkündür. Ama kesin karĢıtlık varsa kimin kararının belirleyici olacağı sorusu gündeme gelecektir. Yönetimin çoğunluk tarafından belirlendiği bu sistemde azınlığın hak ve özgürlüklerinin ne olacağı tartıĢılmalıdır. Bir kanunun çoğunluğun seçtiği iktidar tarafından yapılmıĢ olması, o kanunun özgürlüğü sınırlandırmayacağı anlamına gelmemektedir. Hayek bu konuda Ģöyle söyler: Bir kanunun çoğunluğun veya onun kontrolündeki parlamentonun eseri olmasının, bu kanunun baskıcı olamayacağı anlamına gelmemelidir.147

Liberalizm ve demokrasi ayrı bir çalıĢma yapılacak kadar geniĢ bir konudur. Bu yüzden biz sadece özgürlük ile ilgili olan küçük bir bölümüne değindik.

Benzer Belgeler