• Sonuç bulunamadı

Bireysel Temelli Özgürlükler

Liberalizm birey ve bireysel özgürlüklerden hareketle geliĢen bir düĢünce sistemidir. Bu düĢünce sistemin temel değeri bireydir. Onun bireye verdiği önem birinci bölümde ele aldığımız bireycilik ilkesinde kendini apaçık göstermektedir.

Liberalizme göre birey bütünleri inĢa eden varlıktır. Dolayısıyla onun her Ģeyin kaynağı olduğu düĢüncesi hâkimdir. Bu nedenle liberalizm bireyin kendi hayatıyla ilgili her Ģeyde özgür olması gerektiğini savunur. Çünkü birey olarak insan amaçları olan bir varlıktır ve amaçlarını gerçekleĢtirmek için ihtiyaç duyduğu ilk Ģey ise özgürlüktür. Bu özgürlük öncelikle bireyin kendi Ģahsi alanına verilmelidir. Çünkü birey topluma karıĢmadan önce kendi kiĢisel alanında faaliyette bulunacaktır. KiĢisel alandaki bu faaliyetler bireyin hem bedeni hem zihni olarak yapıp etmeleridir. Bu faaliyetler bireyin geliĢmesi için gereklidir. Dolayısıyla önce onun bireysel alanda özgür olması gereklidir. Toplumsal iliĢkiler bağlamındaki özgürlük yani ötekinin karĢısında bireyin özgürlüğü ikinci aĢamadır.

Bireysel özgürlükler söz konusu olunca ilk önce düĢünce ve ifade özgürlüğü akla gelmektedir.

2.2.1. DüĢünce ve Ġfade Özgürlüğü

Ġnsan düĢünen ve düĢündüğünü paylaĢan bir varlıktır. Birey, insan olmanın bir gerekliliği olarak düĢünme faaliyetinde bulunur. DüĢünme, insanın zihinsel bir etkinliğidir. DüĢünme yetisiyle insan, çevresinde olup bitenlere vakıf olmakta ve onları değerlendirip sonuçlandırmaktadır. DüĢünme faaliyetinin sonucunda ulaĢtığı zihinsel ürün ise düĢüncedir. Bu zihinsel durum veya etkinlik aynı zamanda ifade kavramını ortaya çıkarmaktadır. Ġfade bireyin herhangi bir düĢüncesini bir baĢkasına açıklaması, anlatmasıdır. Liberalizm bireylerarası düĢünce paylaĢımının özgürce yapıldığı toplumlarda bireysel geliĢmenin mümkün olduğunu iddia etmektedir. Özgür bir düĢünce ortamının olmadığı toplumda ise bireysel geliĢmeden söz etmek mümkün değildir. Çünkü özgürlüğün olmadığı durumda insanlarda tek tipleĢme olması kaçınılmazdır. Herkes doğru ve yanlıĢlığına bakmaksızın aynı düĢüncelere inanacaktır. Bu durum geliĢmenin önündeki bir engeldir. Bireysel geliĢime önem veren, bireyin her türlü

kısıtlamadan serbest olmasını isteyen liberalizm, aynı özgürlüğü birey düĢüncesi içinde talep etmektedir. DüĢünce özgürlüğünün diğer tüm özgürlüklerle sıkı bir iliĢki içinde olduğu kabul edilmektedir. Bireyin hak ve özgürlüklerini kullanırken hareket noktası düĢünce özgürlüğüdür. DüĢünce özgürlüğünün yok sayılması diğer özgürlüklerin de tehdit altında olduğunun göstergesidir.

DüĢünce ve ifade özgürlüğünün vazgeçilmez temel bir değer olduğu, bu nedenle her türlü sınırlandırma ve baskıdan korunması gerektiğini savunan görüĢler vardır.97

Bireyler istedikleri Ģekilde hareket edebildikleri gibi istediklerini düĢünmekte ve bu düĢüncelerini baĢkalarına ifade etmekte hatta bununla birlikte o düĢünceyi tartıĢmakta özgür bırakılmalıdır. Aynı zamanda ifade ettikleri düĢünceleri nedeniyle suçlanmaları özgürlüğe bir müdahale olarak yorumlanır. Liberalizm düĢünce özgürlüğünü de her türlü dıĢsal baskıya maruz kalmamak anlamına gelen negatif özgürlük olarak ele almaktadır. Bu açıdan baktığımızda düĢünce ve ifade özgürlüğü, bireyin dıĢ baskıya maruz kalmadan bir düĢünceye sahip olması ve bu düĢünceyi ifade edebilmesidir. Birey düĢüncesini baskı altına alan iki temel faktör vardır. Bunlar toplum ve devlettir. Toplum ve devlet bireyin düĢüncelerini Ģekillendirmesinde ve Ģekillendirdiği düĢünceyi baĢkalarına ifade etmesinde belirleyicidir. Bu belirleyiciliğin birey üzerinde baskı kurmak istemesi kabul edilemezdir. Çünkü baskı altına alınan düĢünce ifade edilemeyeceği için değer kaybedecektir. Doğruluğu ve yanlıĢlığı bilinmeyecek gitgide önemsizleĢecektir. Ġfade edilmeyen düĢünceler aynı zamanda üzerinde tartıĢılmadığı için yenilenmeyen düĢüncedir. Bu düĢünce belli bir zaman sonra doğruluk ve yanlıĢlık değerini yitirecektir. DüĢünce herhangi bir otorite tarafından sınırlandığında onun üzerinde tartıĢma yapılamaz bu da hem düĢüncenin hem de bireylerin geliĢmesine engel olur. Bu nedenle düĢünce özgürlüğünün kısıtlanması kabul edilemez bir durumdur.

Liberalizmde düĢünce özgürlüğünü ifade ve tartıĢma özgürlüğü ile birlikte kapsamlı bir Ģekilde ele alan düĢünür John Stuart Mill’dir. Mill’den sonra bu özgürlük çeĢidi üzerine yeni fikirlerin geliĢtirilmediğini görmekteyiz. Günümüzde de düĢünce ve tartıĢma özgürlüğü ile ilgili çalıĢmalarda Mill’in bu konu hakkındaki fikirleri paylaĢılmaktadır. Burada dikkati çeken Ģey, düĢünce özgürlüğü konusunun gerek Mill gerekse sonraki liberal düĢünürlerde, ifade özgürlüğü olarak yer almıĢ olmasıdır.

97

Bireysel bir düĢünüĢün nasıl oluĢtuğundan ziyade, düĢüncenin ötekine iletilmesi yönündeki durum yorumlanmıĢtır.

Mill bireyin her alanda özgür olması gerektiğini savunmuĢtur. Bireye verilen bu özgürlük aynı zamanda onun düĢüncesine de verilmelidir. Bu yüzden Mill, hiçbir toplum ve hükümetin bireyin düĢünce özgürlüğünü sınırlandırmasına, bireylere düĢünceleri için baskı uygulamasına izin verilmemesi gerektiğini savunmaktadır. Ona göre hiçbir hükümetin düĢünceye baskı uygulamaya hakkı yoktur. Bir tek kiĢi haricinde toplumun tamamı aynı düĢüncede olsalar dahi bu tek kiĢinin düĢüncelerini susturmaya hakları yoktur. Aynı Ģekilde o tek bir kiĢinin de elinde güç olsa bile toplumun düĢüncelerini susturmaya hakkı yoktur. Çünkü düĢüncenin susturulması sadece o kiĢiye değil, tüm topluma yapılmıĢ bir kötülüktür.98

Mill düĢüncenin susturulmasındaki kötülüğü iki farklı açıdan değerlendirir. Susturulmaya çalıĢılan düĢüncenin doğru veya yanlıĢ olması durumu vardır. Eğer düĢünce doğru ise, insanlar yanlıĢ olanı doğru olanla değiĢtirmek imkânından yoksun bırakılırlar. Eğer yanlıĢ ise, onlar, hemen hemen aynı derecede büyük bir yararı, yani hakikatin batıl ile çarpıĢması sonucunda onun daha açık anlaĢılmasını, daha canlı bir etki bırakmasının fırsatını elden kaçırmıĢ olurlar.99

Önemli olan düĢüncenin doğruluk değeri değildir. Çünkü yanlıĢ da en az doğru kadar mühimdir. Hakikat dediğimiz Ģey doğru ve yanlıĢın çarpıĢmasıyla ortaya çıkacaktır. Bu yüzden doğru ve yanlıĢ olduğuna bakılmaksızın her düĢünce üzerinde akıl yürütmek ve tartıĢabilmek lazımdır. Toplumsal geliĢme ancak bu Ģekilde sağlanacaktır. Çünkü düĢünmenin serbest olduğu, düĢüncelerin aktif olarak ifade edildiği ve tartıĢıldığı toplumda sürekli zihinsel bir canlılık hâkim olacaktır. ĠĢte bu zihinsel canlılık toplumun geliĢmesinin önünü açmaktadır.

Mill düĢünceyi yasaklayan kiĢiler ya da otorite hakkında da bir yorumda bulunur. Ona göre hangi sebeple olursa olsun düĢünceyi yasaklayan kiĢiler mutlak bir yanılmazlık iddiasındadırlar. Onlar kendilerini yanılmaz buldukları için, kendilerine uygun olmayan düĢüncelerin açıklanmasına ve tartıĢılmasına müsaade etmezler. Çünkü bu kiĢiler kendi düĢüncelerinin doğruluğuna sarsılmaz Ģekilde inanmaktadırlar. Fakat Mill’e göre bu kiĢilerin, sorunu bütün insanlık adına kesip atmaya, diğer her bireyi usa vurma olanaklarından yoksun bırakmaya hakları yoktur. Böyle bir Ģeyi yaptıklarında kendileri yanılmazlık iddiasında bulunmuĢ olurlar. Bu mutlak bir doğruluk iddiasıdır ve

98 J. S. Mill, “age.” s.24 99

hiçbir gerçeklik payı yoktur.100

Oysa tartıĢma yapılmaksızın hiçbir düĢüncenin doğru veya yanlıĢlığından tam olarak emin olamayız. Kendi düĢüncesinin doğruluğundan emin olduğunu iddia ederek farklı düĢünceleri yasaklayanlar yanılgı içindedirler. Çünkü yasakladıkları düĢünce eğer doğru ise, onun yanlıĢ olanla değiĢmesine engel olmuĢlardır. Yaptıkları bu yasaklama ile hem birey hem toplum geliĢmesine ket vurulmuĢtur.

Mill, toplumda sadece düĢüncelerin açıklanmasına ket vuran, yanılmazlık iddiasında bulunan kiĢiler olmadığını söyler. Bu kiĢilerin yanı sıra ortalama insanlar da vardır. Bu insanlar çoğunluğun görüĢlerini kabul eden, kendi düĢüncelerinden ziyade çoğunluğun düĢüncelerini benimseyen kiĢilerdir. Bu kiĢilere kendi düĢünceleri sorulduğunda onlar, çoğunluğun düĢüncesini iĢaret ederler. Çünkü benimsedikleri düĢünceleri açıklamak ve tartıĢmak cesaretini kendilerinde bulamazlar. Oysa Mill’e göre dünya, her bireyin kendisinin iliĢkide bulunduğu bölümdür. Kendi partisi, kendi mezhebi, kendi kilisesi, kendi toplumsal sınıfı gibi.101

Bu sebeple insanların birbirinden farklı Ģekilde düĢünmeleri ve bunları ifade etmeleri kadar normal bir durum pek azdır. Bireyler aslında yaĢadıkları hayatın farklı olması sebebiyle farklı düĢüncelere sahiptirler. Her bireyin düĢüncesi biriciktir. Bu yüzden tüm düĢünceler diğerleri gibi açıklanmalıdır. Toplum bu farklı düĢünceler ıĢığında geliĢecektir. Çünkü hiçbir dönemde doğruluğundan Ģüphe duyulmayan genel düĢüncelerin varlığı görülmemiĢtir. Bu yüzden insanlar kendi düĢüncelerini savunmalı, genel kabul edilen düĢünceye mesafeli olmalıdır. Genelin kabul ettiği düĢünceler tartıĢılmalı ve sonra değerlendirme süzgecinden geçirilmelidir. Zaten genelin doğru olarak kabul ettiği düĢünce Ģayet gerçekten doğruysa kendine yöneltilen eleĢtirilere cevap verebilme gücüne de sahiptir. Dolayısıyla bireylerin akıl yoluyla bu düĢüncelerin doğru ve yanlıĢlığını denetlemeleri o düĢüncenin daha net kavranmasını sağlayacaktır.

Mill tüm dönemlerin değiĢik düĢüncelere sahip olduklarından bahseder. Ona göre her dönemin sahip çıktığı ve doğruluğundan emin olarak benimsediği öyle çok düĢünceler olmuĢtur ki; ondan sonraki çağlar o düĢünceyi sadece yanlıĢ değil, saçma da bulmuĢlardır. Bir zamanlar genel olan birçok düĢünceyi zamanımız nasıl reddediyorsa, Ģimdi genel olan bu düĢünceleri de gelecek zamanların kabul etmeyeceği aynı derecede

100 J. S. Mill, “age.” s.26 101

kesindir.102 Genel düĢünceyi tartıĢmadan kabul etmenin topluma faydadan çok zararı olacaktır. Toplumda düĢünme ve tartıĢma özgürlüğünün olmaması büyük düĢünürlerin ortaya çıkmasına engel olurken, sıradan insanların da kendilerini geliĢtirmelerine imkân vermez. Ġnsanlar doğruluğu kesin bir Ģekilde kabul edilmiĢ düĢünceler üzerinde tartıĢmaz ve yargıda bulunmazlar. Bu nedenle onlar düĢünceleri yalnızca zikretmiĢ olurlar. Oysa üzerinde tartıĢıldıkça hem düĢüncenin kendisi hem de o tartıĢmayı yapan birey zihinsel anlamda geliĢecektir.

Mill, düĢünce ve tartıĢma özgürlüğünü birey temelli olarak ele almıĢ olsa da aslında toplumsal bir geliĢmeyi hedeflemektedir. Çünkü bireyin düĢünsel anlamda kendini gerçekleĢtirmesi aynı zamanda içinde bulunduğu topluma fayda sağlayacaktır. Toplumun geliĢmesi için mutlak bir otoritenin genel kabul görmüĢ düĢüncelerinden ziyade, o toplumda yaĢayan bireylerin farklı düĢüncelerine ihtiyaç vardır. Her birey düĢüncesini açıkça diğerleriyle paylaĢtığında ve onun doğruluğu tartıĢıldığında, o düĢünce hak ettiği değeri görmüĢ olacaktır. Aynı zamanda tartıĢılan düĢünce toplumsal bir geliĢmeye katkı sağlayacaktır. Mill bir düĢünce üzerinde sık sık tartıĢılmasının o düĢünceyi bir dogma halini almaktan koruduğunu söylemektedir. DüĢüncenin doğruluğu genel olarak kabul edilse bile baĢka düĢüncelerle tartıĢılması gerekir. Çünkü ifade edilmeyen, üzerinde tartıĢılmayan düĢüncelerin bir süre sonra canlılığını yitirip dogmalaĢması kaçınılmazdır. Mill dogma üzerine Ģunları söyler: Köklü düĢünceleri olan bir kimse düĢündüğünün yanlıĢ olabileceği ihtimalini gönülsüzce de kabul etse, Ģu anlayıĢla hareket etmelidir ki, kendi düĢüncesi ne denli doğru olursa olsun, eğer o düĢüncesi tamamen, sık sık ve korkusuzca tartıĢılmazsa, ona canlı bir hakikat olarak değil, ölü bir dogma olarak inanılır.103

Dogma, doğruluğu tartıĢmasız kabul edilen, benimsenen düĢüncedir. Dogmayı doğru veya yanlıĢ olarak kategorize edemeyiz. Çünkü ona bir doğruluk değeri atfetmek için öncelikle üzerinde tartıĢmamız, doğruluğunu teyit etmemiz gerekmektedir. TartıĢılmadığı için yenilenmemiĢ ve zamanla dogma halini almıĢ bir düĢünce tüm canlılığını kaybetmiĢ demektir. Oysa birtakım tartıĢmalardan geçen düĢünceler sürekli aktif olacak ve bireylerin yaĢantılarında da iĢlerlik kazanacaktır. Bireyler doğruluğu kanıtlanmıĢ düĢünceleri kendilerine yol gösterici olarak seçeceklerdir. Bu Ģekilde kendi geliĢimlerini sağlayıp aynı zamanda bilimsel dünyaya katkı sağlayabilirler.

102 J. S. Mill, “age.” s.28 103

Ġfade özgürlüğünün olduğu bir toplumda düĢüncelerin açık bir Ģekilde tartıĢılması gerçekliğin keĢfedilmesine neden olur. Gerçekliğin keĢfedilmesi ise birçok alanda ilerlemeyi beraberinde getirecektir. Bu da bireyin ve onun oluĢturduğu toplumun geliĢmesi anlamına gelmektedir. Ġfadenin susturulması demek hem Ģimdiki zamanın hem de gelecek zamanda yaĢayacak olan insanların kötü etkilenmesi demektir. ġu anda doğruluğu üzerinde tartıĢılmayan bir düĢünce pekâlâ yanlıĢ olabilir. Dahası bu yanlıĢ düĢünce gelecek kuĢaklar tarafından doğru olarak kabul edilebilir. Hatta belki de üzerinde tartıĢılmayan bir dogma halini alabilir. Ġnsan hayatında bunun örneklerine rastlamak mümkündür. Mill tartıĢmanın olmadığı, herkesin tartıĢmadan kabullendiği, bu yüzden dogmalaĢan düĢüncelere gelenekleri ve atasözlerini örnek olarak verir. Ġnsanlar bazı atasözlerini sadece onaylar, üzerinde düĢünmezler. Ancak kendileri birtakım olaylar deneyimlediklerinde o atasözü hakkında düĢünmeye baĢlarlar. Mill’e göre beklenmedik bir yıkım ya da düĢ kırıklığıyla kıvranırken, insanın aklına bir atasözünün gelmesi çok sık karĢılaĢılan bir durumdur. Bu onun bütün ömrü boyunca duyduğu bir sözdür. Aslında bu kimse onu eskiden de Ģimdi anladığı gibi anlasaydı, kendisini yıkımdan esirgemiĢ olurdu.104

Fakat o düĢünceyi Ģimdiki gibi anlaması için önceden üzerinde düĢünüp tartıĢması gerekirdi. Yani insan bir düĢünceyi, kuramı hatta bir atasözünü bile onu deneyimlemiĢ, hakkında bir hakikat sahibi olmuĢ baĢka kiĢilerle tartıĢtıktan sonra kendi zihnine detaylı bir Ģekilde kaydetmiĢ olacaktır.

Mill’in gelenek ve atasözleri gibi kalıplaĢmıĢ düĢüncelere karĢı takındığı tavır, kendisinden bir hayli zaman önce yaĢamıĢ olan Francis Bacon’ın Putlar (Ġdoller) Teorisi’ni anımsatmaktadır. 16. yüzyıl filozofu olan Bacon, insanın bilgiye ulaĢmak için öncelikle zihnini putlardan temizlemek gerektiğini vurgular. Onun put olarak nitelediği Ģey, zihnin körelmesine neden olan, zihni iĢlevsizleĢtiren engellerdir. Bu sebeple insan, bilgiye sahip olmak için zihnini bu engellerden temizlemelidir. Bacon’a göre zihin putları dört tanedir. Bunlar; soy putları, mağara putları, çarĢı pazar putları, tiyatro putlarıdır. Soy putları, insan soyunun ortak özelliklerinden kaynaklanan önyargılardır. Bu putlar insanın doğasında vardır ve onu doğru yargılara ulaĢmaktan alıkoyarlar. Mağara putlarına göre insan dünyaya olgulara kendi eğitimi, zihinsel tutum ve alıĢkanlıklarının etkisiyle bakmaktadır. Aslında her insanın kendi mağarası vardır ve bu mağaranın dıĢına çıkmadığı sürece hep sınırlı bir bakıĢ açısıyla kavrayacaktır. Sınırlı kavrayıĢı onu deyim yerindeyse resmin tamamını görmekten alıkoyar. Bu nedenle insan

104

önce kendi zihinsel putundan sıyrılmalıdır. ÇarĢı Pazar putları, soyut ve anlamları muğlak sözcüklerin kullanıĢından kaynaklanır. Kimi sözcüklerin anlamlı oldukları düĢünülse dahi gerçek dünyada bir karĢılığı yoktur, kimi sözcüklerin ise karmaĢık ve kafa karıĢtırıcı anlamları vardır. Dolayısıyla böyle sözcüklerle ifade edilen düĢünce yanlıĢ olmaya müsaittir. Bacon son olarak geçmiĢin insan zihninde yarattığı çarpıtmaları, salt düĢsel bir sahne oyunundan baĢka hiçbir Ģey olmayan eski sistemlerin insan düĢüncesine yaptığı olumsuz etkiyi tiyatro putları ile ifade eder.105

Tiyatro putları sorgusuz sualsiz kabul edilen düĢüncelerdir. Bu düĢünceler eski öğretilere dayanır ve sorgulanmadıkları için adeta bir dogma halini almıĢlardır diyebiliriz.

Bacon’ın özellikle mağara ve tiyatro putları Mill’in düĢünce özgürlüğü ile ilgili fikirleriyle benzerlik göstermektedir. Mill düĢüncelerin tartıĢılması gerektiğinin üzerinde durmuĢtur. Çünkü bu hem insanın hem de düĢüncenin geliĢmesine neden olmaktadır. Aynı Ģekilde Bacon da insanın ancak kendi küçük mağarasından çıkıp baĢka düĢüncelerle karĢılaĢınca doğanın ve bilginin bütününe hâkim olacağını söyler. Mill, geleneklerin insan düĢüncesi için tehlikeli olacağını savunmuĢtur; Bacon’ın tiyatro putlarında kastettiği Ģey de aslında bir nevi geleneklerdir. Birbirinden uzak zamanların iki büyük düĢünürü için önemli olan Ģeyin zihinsel ve düĢünsel anlamda özgürlük olduğunu görmekteyiz. Çünkü insanlar dünyayı kuĢatan bilgiye özgürce düĢünüp, düĢündüklerini özgürce ifade edebildikleri sürece sahip olacaklardır.

2.2.2. Ġnanç Özgürlüğü

Bireyin her alanda özgür olması gerektiğini savunan liberalizmin önem verdiği bir diğer özgürlük alanı din ve inançtır. Hobbes’a göre din insana özgüdür. Dinin iĢaretleri ve meyvesi sadece insanda olduğuna göre, dinin kökeninin de sadece insanda olduğu ve diğer canlı yaratıklarda bulunmayan özel bir nitelikten veya bu özel niteliğin büyükçe bir derecesinden oluĢtuğundan Ģüphe etmek için neden yoktur.106

Ġnsanlar tarih boyunca çeĢitli nedenlerle dini anlayıĢ benimsemiĢ ve ona göre yaĢamaya gayret göstermiĢlerdir. Herhangi bir dine mensup olan insanların yanı sıra hiçbir dine bağlı olmayan insanlar da mevcuttur. Nasıl aynı tür insandan bahsetmek zor ise tek bir din ve inanıĢtan bahsetmek de o kadar zordur. Birçok farklı dine inanan veya hiçbir dine inanmayan bu insanlar bir toplumsal dünya oluĢtururlar. Ve tüm farklılıklarıyla birlikte

105 A. Cevizci, “age.” s.453 106

bu toplumsal dünyada yaĢamaktadırlar. Fakat burada Ģöyle bir soru sorulabilir: Birbirinden farklı dini inanıĢları olan bireylerle, hiçbir dini inancı olmayan bireylerin sorunsuz Ģekilde bir arada yaĢamaları mümkün müdür?

Bazı liberal yorumlara göre insanların bir arada istedikleri dine uygun yaĢamaları özgürlük sayesinde mümkündür. Özgürlük feneri sayesinde bireyler, kendi hayatlarının efendisi olurlar. Hayatın diğer alanlarında olduğu gibi, din alanında da bireyin kendisinin efendisi olması din özgürlüğüne bağlıdır. Bir fener gibi din alanına tutulan din özgürlüğü sayesinde birey, kendisine uygun dini inancı tercih eder ve hür iradesiyle onun gerekliliklerini yerine getirir.107 Bireylerin dini özgürlüklerini sağlayacak ve koruyacak olan ise devlettir. Devlet din ve inanç iĢlerine karıĢmamalıdır. Devlet bütün inançlara eĢit uzaklıkta ama hepsine tam bir din özgürlüğü tanıyacak kadar yakın olmalıdır.108

Liberalizmin din özgürlüğü düĢüncesindeki temel kavram hoĢgörüdür. Locke, Mill gibi düĢünürler de din özgürlüğü konusunu hoĢgörü kavramıyla birlikte anlatmıĢlardır. Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre hoĢgörü, her Ģeyi anlayıĢla karĢılayarak olabildiği kadar hoĢ görme durumu, müsamaha, tolerans anlamına gelmektedir.109 Bu konuda çalıĢması bulunan YürüĢen’e göre, tolerans sözcüğü ve hoĢgörü birbirinden farklıdır. HoĢgörü sözcüğünün etimolojik analizi, tolerans sözcüğünün kendiliğinden ifade ettiği katlanma/tahammül etme boyutunu içermemektedir. HoĢgörü kavramıyla ilgili bir analizi bulunan Melih YürüĢen’e göre hoĢgörü kavramının kayıtsızlık, serbest bırakma ve icazet verme gibi tavırlardan da ayrılması gerekmektedir.110

HoĢgörü farklılıklara iliĢkin bir kavramdır. Farklılıkların olduğu yerde hoĢgörüsüzlük yaĢanması muhtemeldir. Bu yüzden hoĢgörü kavramı hoĢgörüsüzlük ile birlikte ele alındığında anlaĢılması daha kolaydır. Toplum halinde yaĢayan insanlar arasındaki en önemli farklılıklar ırk, dini inanç ve siyasal alanla ilgili konularda ortaya çıkmaktadır. Bu konulardaki farklılıkların kabul edilmediği toplumlarda hoĢgörüsüzlük vardır. HoĢgörüsüzlüğün olduğu yerde ise çatıĢma çıkması kaçınılmazdır. Dinsel hoĢgörüsüzlüğün olduğu bir toplumda, farklı dinsel inançlar, aynı dinin farklı

107

Bilal Sambur, “Türkiye’de Din Özgürlüğü, Laiszm ve Resmi İdeoloji”, Liberal DüĢünce Dergisi,

Benzer Belgeler