• Sonuç bulunamadı

Abidin Dino hakkında bir kronoloji denemesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Abidin Dino hakkında bir kronoloji denemesi"

Copied!
73
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Dünyanın En Eski

Haritalarında Türkiye

Şinasi Tekin ’in

Kelime Cerrahisi

Rus Anıt-Kilisesi Nasıl Yıkıldı?

Venedik ve Türkler

Ceza Sömürgeliğinden

Olimpiyat Başkentliğine:

Sydney

(2)

DUNYA YENİDEN YAPILANIRKEN...

a

&L&KIK©

A L S I M

" TÜRKİYE' DEN DÜNYA YA "

...Bunu bilgi,

deneyim, modern

teknoloji, yönetim, planlama

yeteneği ve fînans gücü ile

taahhüt edebilen bir

• Komple Anahtar Teslimi Projeler ( Endüstriyel Tesisler, Doğalgaz

Dağıtım Şebekeleri, Havaalanları, Su Arıtma Tesisleri v.b. )

• İş Merkezleri, Siteler, Uydu Kentler»Turizm, İnşaat ve İşletme

• Ağır Ekipmanlar, Isıtma Havalandırma Cihazları, Brülör ve Pompa

İmalatı ve Pazarlaması • Hidroelektrik Santralleri Yapımı ve

İşletmesi »İthalat, İhracat ve Mümesillik* Bankacılık »Su Ürünleri

(3)

E

ditörden

S

unuş

undan tam on yıl önce, iletişim Yayınlan'nda

Tarih ve Toplum adıyla aylık bir yarı-popüler,

yarı-akademik dergi çıkarmaya başladım. Değerli araştırmacı arkadaşlarımının katkı ve yardımlarıyla, düzenli olarak 120 sayı (20 cilt) yayımladıktan sonra, şimdi, kurucularından olduğum ve başından beri yönetim kurulunda yer aldığım Tarih Vakfı yapısı içinde yeni bir dergi çıkarmaya

girişiyorum. Dilerim, bu kere eskisinin başarısını aşarız.

Amacımız ve ilkelerimiz değişmedi, ama gelişti. O zaman, adını örnek aldığımız History an d Society gibi, yine sosyal tarih yapmak istiyoruz. Tarih deyince ağırlıkla siyasal tarihin anlaşıldığı ülkemizde, toplum tarihi çalışmalarının hem sayıca çoğalmasını, hem de nitelikçe yükselmesini amaçlıyoruz.

Toplumsal tarih, tarihçilerle sosyologların buluşma alanı. Birbirlerine karşı geleneksel önyargıları devam etmekle birlikte, artık bizde de zaman ve değişim boyutlarını göz önüne alan toplumbilimciler ve (bazen farkında bile olmadıkları ideolojilerle) sıradan olay- anlatma sınırlarını aşmak, bunların üstüne kuramsal açıklamalar, çözümlemeler oturtmak çabasında olan tarihçiler yetişiyor.

Konumuz, kültür, sanat ve edebiyattan, dine, bilime, siyasete, iktisada, coğrafyaya ve uluslararası ilişkilere kadar yayılan geniş bir yelpazede geçmişin günümüze aktarımı. On yıllık deneyimimizde, Türkiye tarihiyle bir hayli sınırlı kaldık. Bu kere, Toplumsal Tarih

dünyaya daha çok açılacak.

Türkiye'de tarihçilik, oldum olası milliyetçi veya mümin kişilerin tekelindeydi. Tarih ve Toplum

deneyimiz, toplumsal ve siyasal bakımlardan değişme ve ilerleme yanlısı kimselerin de geçmişle

ilgilenmelerinin zorunlu olduğunu gösterdi, bu tekelin kırılmasında payı oldu.

İlkelerimizin başında çoğulluk ve çeşitlilik geliyordu. Yine öyle. Biz bir siyasal parti değiliz. Türlü türlü görüşlerdeki insanların çalışmaları dergimizde yer alacak. Belli bir niteliksel düzeyde oldukça, yazıların içeriğine ve diline karışmayacağız. Yalnız, dürüst olarak yazılamayacak konulara girmeyeceğiz. Bugün on yıl öncesinin koşullarına oranla, tabular oldukça azaldı; ama ne yazık ki, hâlâ büsbütün ortadan kalkmadı. Yakın bir gelecekte yeniden çoğalabilir de. Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı'nı iki buçuk yıl önce, işadamlarından siyasetçilere ve bilim adamlarından gazetecilere kadar hemen hemen her türlü uğraştan, ileri gelen 264 kişi kurdu. Her yıl üye

sayımızı, mevcudun yüzde onu kadar artırıyoruz. Bizimki En-Ci-O (Non Governmental Organization) denilen tipik bir "sivil toplum" örgütü. Temel amacı, bir arşiv ve araştırma kütüphanesi içeren Bilgi-Belge Merkezimizi geliştirmek. Çeşitli tarih konularında herkese açık toplantılar düzenliyoruz. Ayrıca, üç aylık

İstanbul dergisini ve haftalık fasiklillerle yayımlanan

İstanbul AnsiklopedisM çıkarmaktayız. Devraldığımız

Yurt Yaymiarirtda da yeni kitaplar basıyoruz.

Bunların arasında, dergimizle eklemlenen özel bir dizi de yer alacak.

Vakfımızın üye ve dostlarına gönderdiği aylık bir

Haberler bülteni vardı. Bu bülten, artık Toplumsal

Tarih'm ayrı bir bölümü olacak. Vakıf çerçevesinde

yapılması planlanan ve gerçekleşen etkinliklerle ilgili bilgileri her sayıda sayfalarımızdan izleyebileceksiniz. Gelelim, elimizdeki ilk sayının içeriğine. Harvard'dan Prof. Dr. Şinasi Tekin, "iştikak" dediği etimolojik cerrahi işlemlerine devam ediyor. Bir başka Harvard'll (doktorası oradan!) arkadaşımız, Fatma Mansur Coşar, bize altı sayı boyunca, İtalyanların birkaç yıl önce yayımladıkları Venedik ve Türkler adlı büyük derlemeyi bölüm bölüm aktaracak. (Bu kitap hakkında, yanılmıyorsam, Prof. Dr. Mahmut

Şakiroğlu'nun T. Tarih Kurumu Belleten'inde kısa bir tanıtma yazısı vardı.)

Harita tarihi merakımız, eski tarih dergimizin ilk sayısında başlamıştı. Şimdi biraz daha iyi öğrendik. Bu kere, en eski birtakım haritalarda Türkiye

coğrafyasını gösteren bazı örnekler sunuyoruz. İleride de zaman zaman böyle haritalar yayımlayacağız. 1993 yılı içinde, İstanbul şehri ve bütün Türkiye, birkaç yıl önce Atina'nın yaşadığı bir hayal kırıklığını kendi nefsinde tattı. 2000 yılı olimpiyatlarını

İstanbul'da örgütleme girişimimizden söz ediyorum. Atina da, 1896'da orada düzenlenen ilk modern olimpiyatın yüzüncü yıldönümünde bu şerefi tekrar yaşamak (ve ekonomik nimetlerinden yararlanmak) umuduna kapılmıştı. Yunan halkını neredeyse bir kitle histeıyası sardı. Dileklerini dağa-taşa yazdılar, kurda-kuşa ilân ettiler. Beklentileri hüsranla

sonuçlandı. Birkaç ay önce, benzer bir akibete biz de duçar olduk. 2000 Olimpiyatı için başkent seçilme yarışında, Avustralya'nın Sydney şehri İstanbul’un yanısıra Beijing'i (Pekin) ve Manchester) de eleyerek ipi göğüsledi. Oysa, Sydney dünyanın en yeni şehirlerinden biri. Daha iki yüzyıl önce, İngiltere'nin bir ceza sömürgesi olarak kurulmuştu. Nasıl olup da, böyle muazzam bir gelişme gösterdiğinin öyküsünü, I 1

(4)

ED İTÖ R D EN

Roni Margulies arkadaşımızın ilginç kartpostallarla süslediği, 1914 sonlarında Yeşilköy'deki (93 Harbi yenilgimizden kalma) Rus anıt-kilisesinin yıkılma olayı üstüne yazısı, bize birçok yeni bilgi getirirken, kafamızda yeni birtakım soruların doğmasına da yol açıyor, (Zaten, her alanda araştırma süreçleri böyle olur!)

Dr. Zare Karakaş'm koleksiyonunda bir örneğine rastladığımız, sancak Kur'anları gibi, gümüş bir mahfaza içine yerleştirilmiş, çok küçük boyda, 32 sayfalık "Beyanname-i Cihad" kitapçığı da, yine aynı günlerin ürünü.

Bu sayıda, Atatürk'e ilişkin iki inceleme yayımlıyoruz. Biri, onun Selanik'teki ilk öğretmeni, Şemsi Efendi hakkında. (İlgaz Zorlu arkadaşımız gelecek sayılarımızda da, Sabetaycılar üstüne araştırmalarını sürdürecek.) Diğeri ise, Trabzon'dan Mesut Çapa'nın hazırladığı, Mustafa Kemal Paşa'ya yapılan halifelik önerisine dair belgesel bir katkı. Benim, Ahmet Taner Kışlalı'mn kitabı hakkındaki eleştiri denemem ise, doğrudan doğruya Atatürk'le değil, onun izinden gitmek iddiasında bulunanlarla ilgili.

İzmir'den Hakkı Uyar ve Türkan Çetin'in anlattıkları, 60 yıl öncesinin Yurt gazetesi öyküsünü merakla okuyacağınızı umuyorum. CHP'nin halkı "devrimler"e ısındırmak ve rejim propagandası yapmak amacıyla, köylülere parasız dağıtmak üzere, Cumhuriyet'in ilânının onuncu yıldönümü gününde yayımlamaya başladığı bu on beş günlük gazeteden dört buçuk yıl önce, Türk Tayyare Cemiyeti de, 10 Şubat 1929'dan itibaren, daha özgül bir amaçla, yine parasız

dağıtılması için her ayın 10'unda ve 25'inde Köylünün

Gazetesi diye bir süreli yayın çıkarmıştı.

Millî İktisat ve Tasarruf Cemiyeti'nin başındayken, 1930'lu yılların ilk yarısında Kadro dergisinin kuruluşuna katılan Vedat Nedim Tor (1897-1985), daha sonra Matbuat Umum Müdürü olmuş, İkinci Dünya Savaşı yıllarında da Ankara Radyosu'nu yönetmişti. Sonra uzun süre Yapı (ve) Kredi Bankası’nın kültür ve sanat danışmanlığında bulunmuştu. Bütün bunlardan önce, Vedat Nedim 'Türk Spartakistleri"ndendi ve TKP'nin önde gelenleri

arasında yer almış, hatta 1925-27 döneminde bu yeraltı partisinin genel sekreterliğini yapmıştı. Yücel Demirel arkadaşımızın bulduğu ve yeni harflere çevirerek sunduğu Son Telgraf başyazısı, onun sonradan kesin bir dönüş yaptığı komünistlik yıllarındaki görüşlerini yansıtıyor. Anımsayalım ki, Şeyh Said Ayaklanması öncesinde, ülkede Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası adını taşıyan bir muhalefet partisi vardı. Ama Vedat Nedim Bey, bunu yeterli görmüyor, halkın gereksinimlerini dile getirecek yeni bir partinin kurulmasını savunuyordu. Tarih Vakfımızın kurucularından Abidin Dino'nun aralık ayındaki ölümü, kültür ve sanat dünyamız için gerçek bir kayıp oldu. Paris'ten getirilen naaşı, görkemli bir törenle Boğaz'daki Aşiyan'da bulunan aile kabristanına gömüldü. Yakın akrabası Rasih Nuri lleri'nin onun hakkındaki makalesi, sıradan bir nekrolojinin çok ötesinde. Ayrıca, Haberler

bölümümüzde de, Dino'nun Vakıfla ilişkilerine dair anılar bulacaksınız.

Eski Tarih ve Toplum okuyucularının, "Geçmiş Zaman Olur ki..." başlığı altında yazdığı şirin incelemelerini hatırlayacakları, edebiyat tarihçisi arkadaşım Halil Erdoğan Cengiz geçen ekim ayının sonunda vefat etti. Merhumla, bundan neredeyse kırk yıl önce,

Ankara'daki öğrencilik günlerimizden tanışırdık. Ortak dostumuz Aydın Sami Güneyçal'ın onun için

hazırladığı anı yazısını iç burukluğuyla sunuyoruz. Halil Erdoğan'ı hep özleyeceğiz.

Koleksiyoncunun Dağarcığından köşemizde, Birinci Dünya Savaşı sonunda, İtalyan işgali altmdaki Rodos adasında bir Türk lisesinin verdiği diploma örneği var. Yüz yıl önce bu ayın bir Osmanlı gazetesinden Ayşe Şen arkadaşımızın hazırladığı seçmeler, yeni

dergimizde de sürüyor. Yayımlanmaya değer okuyucu mektupları geldikçe, onlara da yer vereceğiz. Değerli tarihçi arkadaşlarımızın katkılarını bekliyoruz. Gelecek ay yeniden buluşma umuduyla hepinize saygı ve sevgiler sunuyorum.

Yeni Yılınız Kutlu Olsun.

Mete Tunçay

2

K

a p a k

Ressamı bilinmeyen bir İstanbul panoramasından ayrıntı: Galata sırtlarından tarihî yarımadanın görünüşü. (Venedik, Pallazo Mocenigo)

TOPLUMSAL TARİH Aylık Dergi

Sayı: 1

Ocak 1994

S a h ib iıT ü rk iy e Ekonom ik ve Toplum sal Tarih Vakfı adına

Ilhan Tekeli

Sorumlu Yazıişleri Müdürü ve Yayın Yönetm eni:

M ete Tunçay

Danışma Kurulu:

Nuri A kbayar, Ayşen Anadol, E dbem Eldem, Ekrem Işın. Ç ağlar Keyder, N ecdet Sakaoglıı, Z a fer Toprak

Teknik Y önetm en: T am er K ay a ş

Dizgi, Sayfa Düzeni: Tarih Vakfı Baskı: Altan Matbaası

(5)

B U S A Y I D A

4-5

OSMANLI BASININDA YÜZ YlL ÖNCE BU AY:

T

a r îk

G

a z e t e s î

nîn

O

cak

1 8 9 4 S

ayilarindan

S

e ç m e l e r

Ayşe şen

6-8

BEYANNAME-1 ClHAD Çevrimyazi: Necdet Sakaoğlu

10-11

A

bîdîn

DI

no

- B

ir

K

ronoloji

D

en em esi

Rasttı Nuri ileri

12-15

H

a lil

E

rdoğan

C

en g iz

in

A

rdindan

Aydın Sami Güneyçai

14-17

M

u sta fa

K

e m a l

P

a şa

ya

H

a life lik

Ö

nerisi

Mesut çapa

18-23

İştikakçımn Köşesi:

D

ört

K

elim enin

N

er ed en

G

eldiği

H

akkinda

ştnasi Tekin

24-31

C

e z a

S

ö m ü r g el

I

ğ

İ’

nden

O

limpiyat

B

a şk en tliğ in e

:

SYDNEY

32-39

E

n

E

ski

H

a rita la r d a

T

ü rk iye

St. Sever Yazması Hereford Mappamundi’si Peutinger Yol Haritası

St. Deniş Kroniği Kaşgarlı Mahmud’un Türk Dünyası

-Louis Renard’ın 17. Yüzyılda Avrupa Kıyıları

40-42

Rus

KİLİSE ABİDESİ NASIL YIKILDI? Roni Margulies

43

L

e n

İ

n

P

ortresi

Ab idin Dino

44-49

VENEDİK VE T

ü

RKLER Derleyen: Fatma Mansur Coşar

50

BEKLEDİĞİMİZ FlRKA Vedat Nedim (Tör)

5 1-58

T

ek

P

arti

D

önem inde

Y

u r t

G

a z et e s i

Hakkı uyar - Türkan çetin

59-60

A

ta tü r k

ün

İ

lk

Ö

ğ retm en i

Ş

em si

E

fendi

ıigazzorlu

61-62

Koleksiyoncunun Dağarcığından:

BİR İDADİ DİPLOMASI Çevrimyazi: Dr. Nuran Yıldırım

62-64

Kitap Eleştirisi:

O Z

a m an

Ö

y l e

[

m

İ] G

erek iyo rd u

[? ] Mete Tunçay

65-72

T

arih

V

a k f i

ndan

H

a b e r l e r Abone Koşulları:

Yıllık (12 Sayı): 400.000 TL, AİU Aylık: 225.000 T l.

(6)

OSMANLI BASININDA YÜ Z Y lL ÖNCE B u A

y

* '1 j j j »m i j t j y r \ j j m m t - o o j j Ir*M 1>J -4** -'-k-r-* J*sr j *- ( -K-—U JU uri ı*-*'*"' jt. j/M j ö*4^/ £>> tf* j-V^J -"VLi-J ¿Hî* ^ ^

r*-»> Au* • j^L^r ¿u ¿fa-n.j

u * J^UI vpl»^—I ¿«JJİJ ^ * V i £JJ <Jy__ . * Jm jy ^ u

>4ji j , i j ¿ y

ıru «ı— >v^iu- rr j r»i* .V-> *=—>

0

»

¿¡5L»l> iJl/i

di- C_J, I* jU gjl A* ^ J» 'V V>J> •*-* P*— >»jl V* .P*-—

Jr»>. 'at* & -u- «*AP î.-»' jc *?*■" ■'•

¿ U -+ J J L İi •&../* i * p j *>JÎ A -jt. ‘Ajcv** Y r

-••‘>3' J V «* W ¿*A- ifiUI

> jW ı i Ji j C

Fünun ve edebiyata ve menafi-i âmmeyi mutazammın muharrerat ve makalâta ve igraz ve şahsiyattan âri her nev’i muhahesat ve mülâhazata sahifelerimiz daima küşadedir. Evrak ve muharrerat-ı vâridenin teehhür ve adem-i dercinden dolayı matbaa mes'ul olmayacağı gibi dere

olunmayan mekâtib ve evrakın istirdadı iddiası kat’a mesmu’ ve makbul olamaz.

T

arîk

'

ten

S

eçmeler

O

cak

1894

Ayşe Şen

D

AHİLÎYE

Garîp Bîr Sirkat

Mevsûken rivayet edildiğine gö­ re geçenlerd e üstü başı temiz bir dolandırıcı bir kunduracı dükkânına giderek ayağına en iyi cinsten bir fotin kunduru ölçüsü verdikten ve g ü z e l y a p ılm a sı h ak k ın d a uzun müddet ihtarâtta bulunduktan sonra çıkar gider.

Bunu müteâkib bir diğer kundu­ racıya aynı şekil ve biçimde bir fotin kundura daha ısmarlar. Aradan bir hafta geçtikten sonra fotin ısmarla­ dığı kunduracı dükkânına giderek fotinleri muayene eyledikten sonra makâm-ı takdirde birkaç söz söyle­ yip kemal-i tehevvür (tam bir öfkey­ le) ile der ki:

-Hah işte bak yüz yirmiye böyle fotin yapılmaz diyordun görsün de anlasın eşek herif gitgide hep müş­ terilerini kaçıracak; kuzum usta şu­ nun bir tekini ver de o bizim kun­ duracı olacak, acem i herife gidip göstereyim, gözü kundura görsün.

Bu sözlerden sonra koltuğu ka­ barmış olan kunduracı derhal foti­ nin tekini uzatır. Dolandırıcı tekini alıp bir yerde sakladıktan sonra öte­ ki kunduracıyı da bu sözlerle iğfal

edip son tekini aldıktan sonra çıkar gider. Kendisinde kundura fotinin çifti, zavallı kunduracılarda da teki kalır... (7 Kânun-i Sâni 1894)

Göçmen Yerleştirme

İŞLERİ

Ilgın kazası dahilinde mücedde- den tesis ve teşkil ile Kafkasya mu­ hacirleri iskân edilmiş olan thsaniye karyesinin hududunu tahdid ve mu- âmelât-ı sâire-i iskâniyyeyi ikmal et­ mek üzere Konya Mektupçusu sa- adetlü Hayri efendi hazretleri ol câ- nibe izam edilmiş idi.

Hazret! İsa'nin

Doğumgünü

Milâd-i Isa yortusu olmak mü­ nasebetiyle şehrimizde bilcümle Rum kiliselerinde evvelki gece icrâ-yi âyin-i ruhânî edilmiş ve bu vesile ile de duâ-yi temâdi-i ömr ü iclâl-i hazret-i Padişahi yâd ü tezkâr kılınmıştır... (7 Kâ­ nun-i Sâni 1894).

Mektûbi-i müşarünileyh bu karye hududunu da diğer muhacir karyele­ rinde yaptıkları gibi sezildisizce tah­ did ve irâe olunan araziyi muhaciri­ ne tevzi ve taksim ve muhacirinin

nüfusunu tahrir ederek bilahire aha- li-i kadime ile muhacirler beyninde münazaaya mahal kalmamak üzere tanzim olunan hudûd-nâmeyi muha­ cirler temhir ettirip (mühürlettirip) bu defa da gerek muhacirler ve ge­ rek mütecâvire ahalisinden (komşu­ larından) şevket-meâb-i merhamet- nisâb velinimet efendimiz hazretleri için daavât-i h ayriyye-isticlâb ile merkez vilâyete avdet etmişlerdir.

Vilâyet dahilinde saye-i tevfikat- vâye-i hazret tacdârîde iskân ve îvâ edilmiş (yerleştirilmiş) olan bin nü­ fusu mütecaviz Kafkas muhacirleri­ nin bu suretle levâzım-i iskâniyyesi icra ve ikmal edilip muhacirin emr-i ziraat ve harâsete (çiftçiliğe) müba­ şeret etmiştir.)

Yalnız Niğde sancağında bir kar­ ye arazisinin tahdid-i hududu geri kalıp bu da be-minhü-Taalâ ilkba­ harda icra ve ikmal olunacaktır... (25 Kanun-i Sâni 1894)

H

ARİCİYE

Hengâm-ı muharebede mecruhî- ne muâvenet için Hilâl ü Salib-i Ah- mer (Kızılay ve Kızılhaç) cemiyetleri nâmında birer cemiyet-i insaniyet- perver-âne teşkil olunduğu malum­ du. Halbuki insaniyet için felaket yalnız muharebâttan ibaret olmayıp

(7)

zaman-ı sulh ü silmde (barış zama­ nında) dahi harik gibi nice âfetler vukua gelmekte olduğundan biçâre- gâna kazalara dahi yetişmek üzere Belçika’da bir cemiyet teşekkül et­ miştir.

Bu cemiyet maksad-ı insaniyet- k â rîsin i lâ y ık ıy la ta ’mîm etm ek (umumîleştirmek) üzere bir dersha­ ne d ahi küşâd etm iştir ki orada mecruhların nasıl nakl edilmek lâ­ zım geleceği, yaraların ne suretle sa­ rılması iktizâ edeceği ve bir kaza vukuunda müdavât-ı evveliyyenin (ilk tedavi, ilk yardımın) neden iba­ ret olduğu gösterilecek ve bu ders­ ler meccânen talim olunacaktır.

Şu cemiyetin müessisleri hakika­ ten tebrik ve âferine sezâvârdırlar. Hin-i hâcette biçaregân ve kazaze- degânın m uâvenetlerine yetişm ek insaniyet için bir lâzıme-i tabiiyye ve akliyyedir. Fakat bu muâvenet istih- sal-i malûmâta mütevakkıftır. Yarayı sarmak, bir kırık veya çıkığı ufunet­ lendirmemek (ihtihaplandırmamak) yalnız bir azm-i hayır-hâhî ye istina­ den kazazedenin muavenetine şitâb etmekle taht-ı temine alınamaz. Me­ selâ denize düşerek birkaç defa da­ lıp çıkan kazazedeyi boğazından su aksın diye bacağından ağaca veya tavana asmak biçarenin tahlisinden (kurtarılmasından) ziyade imhâsına sebep olacağı der-kârdır.

Ama b öy le bir d ershane tesis edilip te orada muâvenet-i evveliy­ yenin neden ibaret olduğu bir suret- i ameliyyede talim ve tedris edile­ cek olur ise muâvenet ve imdada halk-i i’dâd edilmiş (hazırlama yara­ tılmış) olur... (7 Kânun-i Sâni 1894)

B İR BİLGİNİN ÖLÜMÜ

İs v iç re ’nin s e b e b -i m efh areti olan ulemâ-yı meşhurasından mual­ lim Rudolf Wolf terk-i hayat ederek h e m şeh rile rin i hüzün ve ked ere müstagrık eylemiştir (gark etmiştir).

Mumâileyh 1816 senesinde tevel- lüd edip daha küçük yaşında iken ulûm-ı riyaziyye tahsiline sarf-ı evkat ederek birçok âsâr-i mutebere neşr eylemiş ve ilm-i heyet hakkındaki keşfiyât ve, tedrisâtı zinet-sâz-ı hatırât olmuştur... (7 Kânun-i Sâni 1894)

M

ÜTENEVVİA

Nisvânın bu yakınlarda talim ve terbiyeye verdikleri ehemmiyet her yerde celb-i enzâr-i dikkat etmekte­

dir.

Terakkiyât-ı beşeriyye için bir yandan da benâtın (kızların) tahsil­ lerine ihtimam-ı dikkat elzem olup bu husus hastalık gibi bazı halâtta sahibat-el-malûmat olmalarından bi­ hakkın istifadeler elde edilmektedir.

Birkaç hafta m ukaddem Fran­ sa’da bir matmazel ulûm-i riyaziyye- de doktorluk şehadetnâm esi almış olduğu gibi Heidelberg Darülfünu­ nunda dahi matmezel Vine Şayt !!? hikmet imtihanlarında birincilik ih­ raz eylemiştir.

B â-h u su s L iv erp ol’de dürus-i âliyye için Kraliçe Viktorya hazretle­ rinin tayin ettikleri mükâfâtı on se­ kiz yaşında bir kız kazanmış ve 475 namzede bâ-imtihan tefevvuk eyle­ miştir (üstün gelmiştir)... (1 Kânun-i Sâni 1894)

Ufacik Arilar Koskoca

Treni Durdurabilir Mi?

Pansilvâni (Pennsylvania) eyaleti dahilinde vâkî (Huntington) dan ya­ zıldığına göre bir arı oğulu şehr-i mezkura azimet etmek üzere bulu­ nan bir trenin yarım saat tevakufuna sebebiyet vermiştir.

Şöyle ki tren kemal-i sür’atle bir çiftliğin önünden geçmekte iken bir arı oğulu nasılsa lokomotife hücum ile makineci ve ateşçinin yüzlerin­ den sokm uşlar ve biçareleri etrafı göremeyecek bir hale getirmişlerdir. Bu cihetle makineci bir kazaya mey­ dan vermemek üzere treni tevkife (durdurmaya) mecbur olmuş ve bu tevkifin nâ-gehânı (ânil yolculara mucib-i telâş olduğundan cümlesi vagonlardan harice fırlamış ve iş an­ laşılıp tren hareket edinceye değin yarım saat geçmiştir. Mezkur trenin yarım saat sonra muvâsalat etmesi ise diğer trenlerin âmed ü şuduna mahsus olan cedvelin tebdiline se­ bebiyet verdiğinden o gün akşama kadar mezkûr yol üzerinde hareket eden trenler yarım saat tehir-i hare­ kete mecbur olmuşlardır. (5 Kânun-i Sâni 1894)

B İR SİGORTANIN FEDAKÂRLIĞI

B rüksel’de bir müddetten beri teessüs etmiş olan bir sigorta hayat üzerine haylice iş görerek müşterile­ ri nezdinde be-gâyet celb-i rağbet ve itibar etmiş olmasına magrûren bu kere idaresini bir kat daha ıslah e d erek b a ’de-m â d ü ellod a vefat

edenlerin ailelerine dahi tazminat i’tâ edeceğini ilân eylemiştir.

Avrupa’daki düello m erakının d erece sin e nazaran bu sigortaya kim bilir ne kadar müşteri koşacak­ tır. Fakat zannımıza kalır ise sigorta şirketi şu taahhüdâtıyla düelloya bir kat daha germi (sıcaklık, hararet) vermiş olacaktır... (5 Kânun-i Sâni 1894)

İKİ Orangutan

Malumdurya m aym unların bir cinsi vardır ki onlara (Orangutan) nâmı veriliyor. Bunlar vahşetçe de diğer maymunların fevkinde oldu­ ğundan büyüklerini diri diri ele ge­ çirmek kolaylıkla müyesser olamaz.

A h iren F ra n s a ’daki h ay v an at bahçesine bunlardan iki tane getiril­ miş ki biri otuz diğeri otuz beş ya­ şında imiş. Paris halkı bunların gel­ diklerinden haberdar olduğu gibi ta­ kım takım temâşâlarına giderek hay­ vanlara fındık, ceviz ikram eylemek­ te imiş... (5 Kânun-i Sâni 1894)

Hususi

Kurşun Kalemler

Mektep talebesinin ekserisi isti- mâl ettikleri kurşun kalemlerini biri- birine verip bazısı dahi şurada bura­ da bulduğu kurşun kalemini istimâl eyleyerek bu cihetle emr-i vahîmet- ül-endârdan ma’dud (tehlikeli sayı­ lan h astalıklard an ) olan “d ifteri” hastalığının sirayetine vüs’at verildi­ ği (yayıldığı) taayyün etmekle Ce- mâhir-i Müttefika Amerika’da bu hu­ sus için en müessir ve en yegâne tedbir herkesin birer hususi kurşun kalemi bulunm asına katiyyen hü­ küm ve karar verilmiştir... (5 Kânun- i Sâni 1894)

Münih şehrinde bir Rum hokka­ bazlık ed erken on iki adet yirmi Marklık akçe bel’ etmiştir (yutmuş­ tur). Zavallı herif hokkabazlık ede­ yim derken can verir bir halde has- tahaneye nakl olunmuştur... (13 Kâ­ nun-i Sâni 1894) ■

(8)

K

u t s a l

S

a v a ş

B

î l d î r î s î

B

e

YANNAME-İ CİHAD

6

Dr. Zare Karakaş Koleksiyonu

;/ ¿it. •*•*** **>-**■ ı/>» -dU A» j JUj, *ru ¿UJ., “L. ¿j,* Ujv J - - U , .

Hatt-ı hüm âyun ile tevşîh ve im zâ-yı h ılâfet-p en âh î ile tezyin b u ­ yu ru lan v e b in ü çy ü z o tu z ü ç s e n e -i h icriy y esi m u h arrem in in ikinci cu m a’ ertesi günü B âb -t Fetv â’da m ü n a’kid M eclis-i Âli-yi t ’lm î tarafından tanzim ve im za ed ilm iş o lan âtid eki b ey ân n am e, m üslim înin d â’vet edildiği cih âd -ı u'lvî-yi

îslâm iyetin dü şm eni olu p a ’daved erini M akâm -ı H ılâfet-i îslâm i- y eyye h ü cû m ve sav letleriyle izhâr ve isbât e d en le re karşı o ld u ­ ğu v e H ü kûm et-i Seniye ile b eyin lerin d eki u ’hûda riâ’yet v e ib - râz-ı âsâr-ı m evedd et ey ley en düvel-i şâire te b â ’lan y le m ü tekabi- len hüsn-i m uâ’şeret-i islâm iyenin Şiâr-ı a ’dl ü m üsâlem eti ic â ­ bından

b u lu n d u ğu b ey ân ıy la M akâm -ı M eşih at-ı tslâm iy e’c e ta'm im en te b liğ edilm işdir:

Milel v e akvâm içün m evâcib -i sü b h an iy y ed en o lan n e a ’m -ı is­ tiklâli im hâya çalışarak b eşeriyeti taht-ı esâ rete alm ak isteyen ve a ’sırlard an b e ri s a â ’d et-i b e şe riy e n in g ad d ar b ir d ü şm en -i b î- am anı o la n M o sk o f H ü küm etinin Şark-ı

karîb v e b a td d e hudûsuna seb e b iy et verdiği m esaib d en b u d e f a M erkezî Avrupa da âzad e kalm ayarak iştiâ’l ed en H arb-i U m u ­ m îd e m ilyonlarca İslâm î rıbka-i esâretin d e bulu nd urm ağı gurûr-ı m illiyelerinin en âh en k d âr zevki a ’dd e d en şu h âkim iyet-i zâli- m e-i gayr-ı m eşrû a’larının tahtında gasb-ı

hürriyet v e te ’m îni m en fa’at gib i dürlü dürlü âm âl-i ham îne b e s ­ ley e n ve b in âen a ’leyh â ’lem -i islâm ın n okta-i istinadım teşkîl etd iği v e islâm iy etin m ed âr-ı kıvâm ı bulu nd u ğu içü n H ılâfet-i Celîle-i Islâm iye-yi sarsm ak ve b u m akâm -ı â ’liyi m üm kün o ld u ­ ğu kadar z aa’fa uğratm ak hiss-i

k in -alû d u n u sin e le rin d e n b ir an ayırm ayan İn g iltere ve F ran ­ sa'n ın hüküm etlerini d e k en d isin e p eyrev kılm ışdır.

l ’tilâf-ı M üselles nâm ım taşıyan işbu n ey ’et-i ce b â ire g e ç e n a ’sır- da H indistan’daki Asyâ-ı V ustâ’daki, A frika’nın e k se r cihatın daki akvam -ı islâm iyeyi kâffeten

h âkim iy et ve h ü k ü m etlerin d en v e hatta h ürriyetlerin d en m ah- rûm etdikleri gibi y an m a ’sn m ütecâviz b ir zam and an b eri yek- d id eğin e zahîr olarak M em âlik-i O sm an iyen in pek kıym etd ar bir takım akşam ım ziyâ'a uğratm ışlar ve d aha dün d e n e c e k kadar yakın bir zam anda dahi kom şularım ızı te şe i’

ve h im ay e ed e re k vuku'a getirdikleri B alk an Harbi n de n içe yüz- b in nüfus-ı m a’sû m e-i islâm iyenin h e d e r olm asın a ve b in le rce pâk-d âm en -i m uhaderat-ı islâm iyen in cev h er-i ism etlerin in ç â k ç â k ed ilm esin e v e m ukad desat-ı celîle-i islâm iyen in b âziçe -i hev- sat olm asın a m an en v e m ad d eten s e b e b oldu kları gibi

bu d e f â da bütün kürre-i arzı bir m ahşer-i h e y e câ ’ h âlin e getire­ c e k o lan h er n ev ’i ihtilâtatı iltizâm a ve bu âteş-i c en g ü cidalin en dilsiz şerârelerini yin e kalb -g âh-ı üm m et-i M uham m ed e d o ğ ­ ru s a ç m a ğ a b a ş la m ış la r v e te r tib a t -ı m e l ’â n e tk â r â n e le r iy le eliyâzü billah nûr-ı m û b în -i İlâhiyi itfaya sâ y ’i bulunm uşlardır.

(9)

Sultan M ehm ed Reşat B eyânnam e-i Cihad

Y erisû n e in n e... ilâ âhire...

k u v v et-i K ad r’e v e k u d ret-i k a h ire sin i id râk d e u ’k u l-i b e şe rin â ’ciz v e kâsır bulu nd uğu ferm an-ferm ây -ı ek v ân -ı hûda-yı a’zi- m ü ’ş-şâ n ’ın sa’adet-i dareyn-i b eşeriy et içün nûr-ı gü zîn-i İlâhisi o lan ve siyan et-i celile-i sam ed ân iyesiyle m ü b eşşir b u lu n an din-i m ûbin-i İslam a

karşı izhâr-ı a ’dâvet ey ley en lerin er g e ç g azab -ı ilâhiyeye dü çâr v e m a'n en ve m add eten târüm âr olacak ları d erkâr o lu b hâdim ûl- h a r e m e y n ’ü ş b i ’l-n a s r ü ’l-m ü b în h a z r e tle r i k u r r e ’t ü ’l - u ’y u n -ı m ü ’m inin b u lu n a n B e y tu lla h ü ’l-h arâm v e R avzâ-i m u tah h ara-i fah rü ’l-en âm ile Kudüs-i şerifi v e N e c e f ve K erb elâ

v e m erk ez-i hılâfet-i a ’liyyeyi hâsılı m akam at-ı en b iyâ, m erakıd-ı evliyâ, m en azil-i şü h ed â o lan bü tü n D ârü’l-lslâm ı m ü ste’in e n bi- tevfik-ullah şeam et-i tasallutdan siyan et v e n âm u s-ı dîn-i m übini şev aib -i m ezelletd en him âyet etm e k v e i’lâ-i kelim etu llah farîzâ-ı m üh im m esin in b a-k em al şeh am et-i istikm âl-i m u ktezıy ân e te v es­ sül

ey le m e k ü ze re â ’m m e-i m üslim îni b âlâd ak i fetâvi-yi şerîfe ah- kâm -ı m ü n ifesin e tevfikan cihad -ı u ’m u m iyey e davet v e sâlifüz- zikr â ’dâ-yı islâm iyenin kahrü tedm iri içün kah h ar-ı zü ’l-intikam o la n C en âb -ı m ü n zel-i K u r’an d an n iy âz-ı n usret v e i’n ay et ey­ lem ek hususunu H ılâfet-i celile-i islâm iyenin a ’zâm vezaifind en

bilm işdir. M akam -ı hilafet kalem ru h ü kü m etin d e b u lu n an te b a ’i O sm an iy e’nin yirm i yaşınd an k ırk b eş yaşın a kad ar o lan lan n ı b i’l- istisnâ taht-ı silâha dâvet ed e re k b i-h avle-tealâ teçh iz ey led iği o r­ du v e d on an m â-yı hüm âyûn ile şim diye kad ar öm ürlerini n eşr-i i’lm e v a k f

etm iş bulu nan ulem â-i m üderrisin ve m uallim in üm îd-i istikbâl-i din ü m illet o la n b i’l-um um ta le b e -i u ’lûm v e fü nû n ile kısm -ı a'zâm m em urin bi-yekûn a ’ilelerin şey h-i fâni ped erleri v e vâli- delerin destgîri olan şü b b ân -ı vatan bugün p ey d erp ey m anatık-ı cihad a teh şid ed ilm ekle b e ra b e r b i’l-um um m ü ’m inin işbu cihad-ı

ek b e rd e n h issem en d -i sev a b o lm ak içü n “infürû h ifa fen ” h ük­ m ü n e ittib â ’e n b e d e n e n v e m â le n c ih â d e tm e k ü z e re n e fîr-i â ’nım em rini alm ışdır. B in âb erin , Kırım , K eşan, Türkistan, B u h a ­ ra, H ıve, H indistan gibi, H ükûm ât-ı zâlim e-i m ezkû ren in kabza-i tasallutlarında bulu nan ve Çin ve Efgan ve Iran ile A frika’da

ve şâir aktar arasında m ü tem ek k in o la n bil-um um m üslim în in â ’la-kadrül- istib tâe’ işbu cih ad -ı e k b e re bu b ab d ak i fetâvi-i şerife m ü ed d a sın c a O sm an lılar ile b e r â b e r m â len , b e d e n e n iştirâk e m ü s a r a ’a t e d ü b " e s t e i z ü - b i l l â h y â e y y ü h e l l e z i n e â m e n û m âlekü m ” ve “illâ tenferû y a’zib k ü m ” v e “k ale

k â n e âb a ü k ü m ” âyât-ı k erim elerin i teem m ü l ed e re k d ü ny a ve âh iretd e te v eccü h e d e c e k a ’zâb -ı elim d en tahlis-i giribân v e ikti- sab -ı m esâd et-i câvidân ey lem eleri en büyük ferâyîz-i din îy ele- rin den, h e le b u dü şü len lerin zîr-i tâ b i’yetlerin d eki evlâd-ı m üsli- m ini taht-ı silâha alub H a’life-i

m üslim inin veya m uâvn m ü ttefiklerin in a ’ley h in e sev k ile şark ve garb m a’rekelerin in en (?) m ıntakalarında itlaf etdirm eleri da­ ha doğrusu din-i İslâm a ’ley h in e o lan cin âyetlerin i yin e ihtilât-ı esim ân e gösterm eleri m ü ’m în kalb in in taham m ül ed em ey e ce ğ i

(10)

K

u t s a l

S

a v a ş

B

î l d î r î s î

jr *iU o^d» i/ J-¿H/İJ *i»i* .>/£' ¿w ■ICV'-» O* n ü ¿.¿jİLmî V »:-4yC Mf ^ ¿î^jj J/l • »jrr» /■*► *»jUA -i ip* il •«¿>-u * » j l * —«—)'*• jiji jv-ow Jj’ oT x ty ^ A*-ı fw 4»/.ı ,ui>jijru 4- .>*/• A*- 4’ r* «& «- *v>* *> .¿j u n u-m j ¿ i t : .jW

en dilsûz b ir b elu i olm ak m ü lâb esesiy le şu kâri’a-i m üd hişey e bir an ev vel çâre-sâz o lm ak içün â'lem -i islâm ın h er n ev ’i fe d â ­ kârlığı ıktihâm etm esi v e b u b ab d a en şed id ikrahlara yin e m üte- v ek k ilen a'lellah sab r ey lem esi ak d em v ezâif ve eh em m -i ibâdât- dandır. D in-i m übîn-i İlâhi nâm ına cihâd a şitâbân

o lan m üslim îni h er bir h ususda m azhar-ı fevz ve nusret bu y u r­ m ağı i’nâyet v e eltâf-ı celile-i sâm ed ân iy ed en m ev ’ûd ve şe ri’at-ı garra-i ahm ed iyy enin i'lâ-yı şâm içün fedâ-yı cân v e m âl ey leyen ü m m et-i n âciy esin e tahîr ve dest-gir o lm ak içün rû han iyet-ı m u- kad d ese-i n eb ev viyye h âzır ve m evcûddur.

ey ü m m et-i M u h am m ed “V e k e z â lik e c e â ln â k ü m ... ilâ â h ir e ” âyet-i çelilesi h ü km ü n ce din-i m übîn-i islâm ın ser-nüzûlü siyer-i cem ile -i c e n â b -ı risâlet-m eab a ittiba’ ve n evi' insâniyetin hâiz o l­ m ası lâzım g e le n fezâil v e m eziyâtı iktisâb ile b e y n e ’l-b eşe r nü- m ûn e-i im tisâl ittihaz o lu n acak b ir üm m et-i

fâzle te ’sis olun d u ğun a g ö re m en b ası vah d et v e tevhîd, şiarı i’lm ü a ’m el, h ed efi h akk u sead et-i b e ş e r o lan b ir din-i â lin in hangi kavm e hangi iklim e, h ang i h ü k ü m ete m en sû b olurlarsa olsu n lar k âffeten efrad ı kalbleri A llaha yüzleri K âb etu llah ’a m ü tev eccih en Livâü’l-ham d-i M uham m edi altında

top lan m ış v e n âsiy elerin e “iyâke n ’b u d v e iy âk e... ilâ â h ire’ nişâ- n e-i ihtişâm ı yazıldığından ¿ o la y ı yalnız huzûr-ı R ab b i'l-a’lem in- d e ser-n igû n -ı huzû' olm uş b ir üm m et-i m uazzam a-i vah d aniyye h âlin d e yaşam aları v e câm iâ-i şev k etlerin e teaddi etm ek isteyen e h l-i b ağı ve fesâd e daim a “yekatilû n fî seb ile... ilâ â h ire”

Sim ây-ı m eh âb etin i gösteriv erm ek h u su sun a m âlik b u lu n m alan icâb eder.

Ey Allahın m utî kulları o la n M üslüm anlar.

F elâh v e n ecât-ı m uvahhîdin içün cihâd a g id en lerd en sağ k alan ­ ların n asib i seâd et, u ’kb ây a rıhlet ed en lerin rütbesi şehâdetd ir.

ihyâ-yı h ak yolunda fedâ-yı c a n ed en lerin v a ’d-i celil-i İlâhi m û- cib in c e dünyâsı izzet m 'kb âsı cen netd ir.

Ey izzet v e seâd ete te şn e v e dildâd e v e ey i’lâ-yı hakk yolunda bezl-i mâl ve cân ed ere k h er dürlü m eh âlik ve m uhataraya m ü- c âh id ân e göğ ü s v erm eğ e âm âde

o lan M üslüm anları iki cihan d a saad eti bizim içün takdîr etdiğini K ur’an -ı K erîm in d e v a ’ad ve te b şir e d e n Allahü a ’zîm ü’ş-şân ın “v e A ’tasam v a... ilâ â h ire” âyet-i celilerin d ek i em r-i sü p h an esin e im tisâlen gönül birliğiyle taht-ı â ’lî-i saltan at etrafına top lan arak v e elbirliğiyle Kürsî-yi M ua’llâ-yı H ılâfet'in

ay ak lan n a sarılarak biliniz ki devletim iz b ug ün lslâm iy etin adüv- v-i câ n ı o la n M oskof, İngiliz ve Fransız hükü m etleri ve m ü ttefik­ leriyle m uhârib bulunuyor. Em îrü’l-m ü’m inîn v e H alife-i Müsli- m în H azretleri sizi cihâd a d â ’vet ediyor.

Ey M ücâhidin-i İslâm,

C en âb-ı H akk'ın nusret v e i’nayeti v e n eb î-i m uhterem im izin m e- ded-i rû haniyesiyle â ’dâ-yı dini kahr ü tedm îr ve kulûb-i m üsli­ m îni serm ed î sea d etle rle tesrir e y le m e n iz va'd -i celîl-i İlâhî ile m üeyyed ve m übeşşerdir.

Çevrimyazt Necdet Sakaoglu

Bu konuda daha geniş bilgi için Mete Tunçay'ın çevirip derlediği Cihad ve Tehcir adlı kitaba başvunılabilir (Afa Yay., 1991).

(11)

Hayat sürprizlerle doludur.

H a lk S ig o rta d a s ü rp riz y o k tu r.

G elin, poliçenizi Halk Sigorta acentesinden alın.

((>

_____

W

Halk

Sigorta

s l c ,

/ V I L S

(12)

N

e k r o l o ji

.

A

b

İDİN DİNO HAKKINDA

BİR K

ronoloji

D

enemesi

Rasih Nuri İleri

Abidin Dino 23 Mart 1913’te İstanbul’da doğdu, ba­ bası Rasih Bey Divan-ı Muhasebat Reisi iken sağır ol­ muş ve memuriyeti terketmişti. 1913 yılında Balkan Savaşını kaybetmemiz üzerine Yanya vilâyetinde (Epi- ros), kendisine isabet eden 99.000 dönüm zeytinlik, mer’a ve ziraat arazisindeki gelirini alabilmek için ai­ lece Fransa’ya taşınmayı yeğledi. Böylece Abidin de bebek denecek yaşta Paris’e yerleşti. Birinci Dünya Sa­ vaşı başlayınca Osmanlı vatandaşı olduğundan, taraf­ sız İsviçre’deki Cenevre’ye taşınmak zorunluluğu doğ­ du. Savaşın bitiminde tekrar ailece Paris’e döndüler ise de, Cenevre’deki evlerini terketmediler. Çünkü Ra­ sih Bey Yanya vilâyetinin Yunanlılara verilmemesi için yoğun bir çabaya girişmişti.

Barış andlaşmalan aksi sonuç verince, bu kez, bir ara Italyan hâkimiyetine giren Korfu adasma yerleştiler (1925-26). Oradan da İstanbul’a döndüler. Rasih Bey ablasının ve aynı zamanda damadının Yeniköy’deki yalısına aileyi yerleştirip bu kez Adana’daki çiftlikleri­ nin başma geçti. 1927 yazında Abidin de çiftliğe gitti.

O güzün Robert Kolej’e kaydedildi, ama yıl sonunda babasını kaybetti. Abidin 1930’a kadar kolejde oku­ du.Matematik dersindeki başarısızlığı nedeniyle okulu terketmek zorunda kaldı. 1930 okul yıllığında renkli desenleri basılmış, aynı yıl oynanan “Fermanlı Deli Hazretleri” piyesinin davetiyesini de resimlemişti.

1930 yılında Fethi (Okyar) Beyin Serbest Fırkası ile çok partili rejim deneyimi yapılıyordu. Arif ve Abidin Dino kardeşler karikatürleriyle yeni partiyi destekledi­ ler, C.H.P.’yi sert şekilde eleştirdiler. Abidin’in karika­ türleri, Arif Oruç Beyin “Yarın" gazetesinde yayınlanı­ yordu. Abidin aynı gazetede çıkan, Nizamettin NaziFin (Tepedelenlidoğlu) “Kara Davut” tefrikasını da resim­ ledi. O yıl annesini de kaybeden Abidin çok genç yaşta, kendini “bohem ” hayatının göbeğinde buldu. Nâzım Hikmet’in kitaplarını resimlediği halde, Fikret Âdil’in, Peyami Safa’nın, Necip Fazıl’ın (Kısakürek) kültür ve kokain kokan “Asmalımescit" muhitinde ya­ şıyordu. Bu ortam, Fikret Âdilin iki kitabıyla, Necip Fazıl’m “Bâbıâli”sinde, hatta G. Sim enon’da çok iyi canlandırılır. Kardeşleri bu durumdan tedirgindi.

Cumhuriyetin Onuncu yılı için Sovyet rejisörü

Yut-10

Abidin Dino’nun 1944'te Adana'da kitap halinde bastırdığı Kel adlı tiyatro eserinin Bakanlar Kurulu

(13)

kiyeviç’in çevirdiği “Ankara Türkiye’nin Kalbi” filmini çok beğenen Gazi Mustafa Kemal Paşa, yetiştirilmek üzere onun yanına bir Türk genci yollamayı önerir. Bu­ nun üzerine babam (Suphi Nuri) Girit’ten yakın akraba­ sı olan Ali Fuat (Cebesoy) Paşadan aracı olmasını is­ ter. Abidin böylece seçilerek 1 Eylül 1934 günü Mosko­ va’ya, oradan Leningrad’a gider. Dekor, reji ve diğer si­ nema dallarında yetişir, hatta Yutkiyeviç’in çevirdiği “Madenciler” filminin dekorlarını ve çekimini üstlenir. 1937 yılında Hitler’in savaş kışkırtıcılığı karşısında Sov- yetler’deki yabancı teknisyen ve öğrencilere Sovyet vatandaşı olmak veya geri dörmek teklifi yapılınca, Abi­ din 15 Mayıs 1937 günü Londra’ya hareket eder. Orada Gertrude Stein ile ilişki kurar, Amerika’dan sahne sipa­ rişleri alır, Paris’e geçer. Picasso, Tzara, Breton, Éluard ve Dali ile arkadaş olur. 15 Mayıs 1938 günü gemiyle İs­ tanbul’a döner. Hiç unutmam, takside Fikret Adil’e eski arkadaşları sorunca, Peyami Safa için “Onunla artık ko­ nuşmuyoruz” cevabını almıştı, oysa eski dönemde Pe­ yami bir eserini Nâzım’a ithaf etmişti...

New York sergisindeki Türk pavyonunu düzenle­ yen, Fikret Mualla’ya beşer liradan 40 kadar suluboya İstanbul manzarası çizdiren Abidin, askerliğini yap­ madığından, ne sergiye gidebildi ne de aldığı önemli sahne siparişlerini gerçekleştirebildi.

1938-1941 yıllan arasında Abidin, resim bir yana, anti- faşist cephenin ön saflarındadır. “Ses”, “Yeni Ses”, T.K.P.’nin edebiyat dergisi “Yeni Edebiyat”, yeniler ha­ reketi, gençlerle birlikte “Liman” sergisi... Artık Abidin T.K.P.’lidir, ancak yine de örneğin Jdanov’un sekter çiz­ gisinden rahatsızlık duymaktadır. Parti genel sekreteri Reşat Fuat Baraner ile dergi sayfalarında yaptığı “Re­ alizm tartışmaları” mutlaka kitap olarak yayınlanmalıdır.

Sekanslar: bir parti toplantısı olarak gelişen Dina- mo’nun düğünü... anti-faşistlerin kanunsuz sürgünü... Mecitözü... Adana... Kayseri’de askerlik... 23 Eylül 1943 günü, Güzin ile elli yıl sürecek evliliği. Ankara’ya yer­ leşme.

Abidin bu dönemde resim, piyes yazarlığı ve gaze­ tecilik alanlannda yoğun bir faaliyet içindedir.

Resimlerinin yanısıra, Adana Emlâk Bankası duvarları ile Ankara’da Cündoğlu hanında freskler. Adana'da kitap halinde basılıp top- lattınlan “Kel” piyesi, basılmadan yok edilen “Verese” piyesi. Fakat asıl ilginci, Ferit Celâl Güven’in “Türk Sözü” gazetesindeki haber yayını. Milleri Emniyet , bu bilgiyi nereden buluyorsunuz diye gazeteyi birkaç kez sıkış­ tırmıştı. Oysa Abidin Rus, Ingiliz, Fransız rad- yolannı dinleyip, İstanbul’a Ankara’dan önce savaş haberlerini saati saatine vermekteydi.

Ankara'ya taşınan Abidin T.K.P.’nin yeni­ den toparlanmasında Zeki Baştımar’ın yanın­ da yer alacaktır. Hücre teşkilâtından epeyi kopuk olan aydınlar grubunda önemli rolü olacaktır. Sürgün yıllarında 1944 T.K.P. tutuk- lamalan, 1946’da “iki Sosyalist Parti” dönemi, 16 Aralık 1946 tevkifatı. Yeniden istemeye is­ temeye illegale itiliş. İşte bu dönemde Abi­ din Ankara’dadır. Polis, hareketi yakından iz­ lemektedir. Dört yıl böylece geçer. Nihayet 27 Ekim 1951 günü Sevim Tarı(Belli)’nin

tu-tuklanmasıyla büyük kök sökme operasyonu başlar. Baştımar, aydınlar grubunu gizlemeyi başarır. Ancak Abidin’in seramiklerinde bile, cami alemleri orak-çeki- çe benzetilerek dava açılmıştır, fırsat kollanmaktadır. Üstelik, az önce 1950’de Abidin’in çıkardığı parti der­ gisi “Nuh’un Gem isi” Esat Âdil’in (M üstecaplıoğlu) “Gerçek” dergisi ile ağır polemiğe girişmiş, Abidin’in imzası oylmadığı halde Esat Âdil ona ağır suçlamalar­ da bulunmuştu.

Suphi Nuri’nin istiklâl Savaşı ve “İleri” gazetesi ar­ kadaşı, D.P. Dahiliye Vekili Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu Abidin’e pasaport verir. Yine de 26 Ocak 1952 günü, tutuklamaların hızlı döneminde , polis Abidin’i hava­ alanından çevirir. Yeniden Ankara’ya telefon ve ertesi günü, 13 yıl ara ile Vekil’in şiddetli emri üzerine yurt dışına çıkış.

Burada eski bir karar ve yeni bir görev Abidin’i beklemektedir. Yurt dışındaki “Bizim Radyo”ya çeki düzen verme. Sabiha Sertel, Nâzım Hikmet, Abidin Di- no, Zeki Baştımar ve yurt dışına çıkmayı kabul etmeyen bir arkadaşları çıkmak olanağını bulunca bu görevi üst­ leneceklerdi. Yaptılar da. T.B.K.P. kurulunca Abidin orada verdiği mesajların çok önemli olduğunu, yurt po­ litikası bakımından faydalı olacağını söylemiş ve ne ol­ dular diye sormuştu, yanıtladım. T.K.P. Leipzig’de iken, Almanya’nın birleşmesi söz konusu olunca T.K.P. arşivi ile birlikte “Bizim Radyo” arşivi de Moskova’ya taşınmış ve Sovyet Partisinin Merkez Komitesine emanet edilmiş­ ti, yakında geri alınacaktı, ancak Yeksin yönetimi binayı mühürlediğinden iki arşiv de şimdilik kurtarılamadı.

Abidin de, yurt dışındaki T.K.P. de, 1 96l’de T.t.P. kurulup da 1962’de Mehmet Ali Aybar, Behice Boran, ve sabıkası olmayan “aydınlar” Partinin yönetimine geti­ rilince, Partiyi sonuna kadar tuttular, desteklediler. Za­ ten o dönemde bütün Türkiye solcu akımları aynı tu­ tumda idiler.

Konumuz Abidin’in sanatkâr kişiliği, yapıtları değil, yine de kendisinin yıllarca yurt dışında Türkiye’nin K ültürve Sanat e lç iliğ in i y ap tığ ın ı h atırlam ad an

Ihhiiii... Fethi oyuncaklarımı kırıyor.. Ihhıüt

Abidin Dino'nun 1930 Eylülünde Arif Oruç'un Yarın

gazetesinde çıkmış, Serbest Fırka/Fethi Okyar yanlısı bir karikatürü

(14)

N

e k r o l o ji

H

a u l

E

r d o ğ a n

C

e n g

İ

z

'

în

ARDINDAN

12

Aydın Sami Güneyçal

Elli d o k u z yıl s ü r e b ile n bir ömür. Henüz bir lise öğrencisi iken şiir yazmakla başlayan, kitap okuma zevk ve a lışk a n lığ ı ile büyüyen edebiyat sevgisi; üniversitede edebi­ yat öğrenimi yılları; belge ve kitap toplamakla devam eden, gitgide yo­ ğunlaşan bir merak ve gayretle eski edebiyatım ızı, "eslâfın yâdigânnı" bıkm adan yorulmadan metotlu ve bilinçli bir biçimde inceleme, araş­ tırma ve bugüne aktarma tutkusu... Bu hızlı çalışma temposuyla sürdür­ düğü yaklaşık kırk yılı, "yokuşta dinlenmek" olarak tanımlayabilece­ ğim bir biçimde yaşayan, edebiyat tarihçisi Halil Erdoğan Cengiz'i 28 Ekim 1993 günü kaybettik.

Halil Erdoğan Cengiz 1934 yılın­ da Araç'ta doğdu. Babası başöğret­ m en Hamdi Cengiz, annesi Faika Hanımdır. İlkokulu Tosya’da bitirdi. Öğrenimini tamamlamak için geldiği Kastamonu'da şiirle ilgilenmeye baş­ ladı. Pek başarılı olmamakla bera­ ber, halk şiirinin etkisi altında yazdı­ ğı, kendine özgü bir söyleyişi olan ilk şiirleriyle öğretmenlerinin dikka­ tini çekti. Lise son sınıfta yeni şair ve yazarları tanımaya, yeni şiiri oku­ yup sevmeye başladı; edebiyat öğ­ retmeni Rauf Mutluay'dan öğrendiği bilgilerin eşliğinde edebiyata, oku­ maya ve yazmaya ilgi ve sevgisi sü­ rekli artarken, şiir görüşünde de de­ ğişiklikler oldu. Devam lı okuyor, kültürünü artırmaya ve Fransızcasını geliştirmeye çalışıyordu. O yıl lise bitirme ve olgunluk sınavlarını başa­ rıyla geçti ve Ankara'ya geldi.

1952-53 öğrenim döneminde Ha­ lil Erdoğan Cengiz artık Ankara Hu­ kuk Fakültesinde kayıtlı bir üniver­ site öğrencisidir. Petrol Ofisi'nde ça­ lışmakta, Konur Sokak'ta yer alan iki katlı bir lojmanın bir odasını diğer bir memur arkadaş ile paylaşmakta­ dır. Karyolasının yanındaki konsol üzerinde birkaç kitap vardır ve du­

varda başucunda bir saz asılıdır. Ge­ celeri "kıraathane müdavimi" olmuş, lisede başladığı sigaraya iyice alış­ mıştır. Lojmana döndüğünde bazan kitap okumakta; kızkardeşi Nurha- yat’a ortadan ikiye katlanmış renkli pelür kağıtlanna yazdığı 15-20 sayfa­ lık mektuplannda Ankara'daki yaşan­ tısından söz etm ekte, "Her şeyin maddeciliğe doğru gittiği bu devirde, bırak sen ruh hâzinelerini geliştir, bedii zevkini artır, her şeyden önce insan ol..." diye öğütler vermekte; bazan da sazım tıngırdatmaktadır.

O günlerde, ben Denizciler Cad- desi'nde bir barakada, lise öğrencisi iken başladığım eski kitap alım satı­ mını sürdürmekteydim. Hikâye gön­ derdiğim bir dergiyi yöneten genç arkadaştan "yazı kurulunun incelen­ mesinden sonra dergide çıkıp çık­ mayacağı belli olur!" cevabını alınca, "Arayış" adında bir sanat ve edebi­ yat dergisi çıkarmaya başlamıştım. Halil Erdoğan Cengiz o ara bana "Arayış"ta yayınlanmak üzere birkaç şiir getirdi. Sanırım bir arkadaşımla birlikte gelmişti. Onunla kısa sürede candan iki arkadaş, iki dost olduk.

Cengiz'in akşamlan kahvehane­ ye gitme alışkanlığını sona erdirdik. Menekşe sokakta bahçe içinde üstü kulüp olan bir evin zemin katma ta­ şınmıştı. Ayda yaklaşık otuz kırk ki­ tap okuyordu. O güne kadar yaz­ d ık ların d an s e çtiğ im iz şiirle rin i 1953'te "Aralık Kapı" adıyla Arayış Yayını olarak yayımladık.

1953-54 öğretim yılı başında Ha­ lil Erdoğan Cengiz'i Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Ede­ biyatı Bölümü öğrencisi olarak görü­ yoruz. Edebiyat bilimi tahsil etmeye karar vermiş, Hukuk Fakültesinden kaydını oraya naklettirmiştir. Daire­ de işleri yoğun ve yorucudur. Evrak­ tan, Petrol Ofisi Teftiş Heyeti "Müte- velliliği"ne terfi etmiştir. Dersi oldu­ ğu günler fakülteye gidiyor, dairede işlerini aksatmamak için durmadan dinlenmeden, bazan gece yarılarına

kadar- ça lışıy o rd u . F ran sızcad an Tü rkçeye Ja p o n şiirleri çeviriyor, bağlama dersleri veriyordu. Yaptığı işleri kendisi şöyle sıralardı. "Memur­ luk, öğrencilik, mütercimlik, şairlik, romancılık, dergicilik, bağlama ho­ calığı, kütüphane fareliği..." Bu ara­ da, "yeraltı cenneti" dediğimiz yeni ikametgâhında arkadaşlarla "edebî sohbet" toplantıları bile yapıyorduk.

Roma Hukuku dersinde başarılı olam adığım bahanesiyle, 1955-56 öğretim döneminde ben de Hukuk Fakültesinden DTCF Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'ne kaydımı nak­ lettim. Kitapçılığı bırakmıştım. Dört sayı çıkardıktan sonra usanıp yayı­ mına son verdiğimiz "Arayış"!, Cen­ giz'in zorlam asıyla Mart 1956'd a l'inci sayıdan başlamak üzere yeni­ den çıkarmaya başladım. Kıvır zıvır uğraşlarımıza son vermiştik. Ekmek kapısı işimiz, derslerimiz, dergimiz ve kitaplarımızdan başka düşünce­ miz yoktu; ama bunların altından kalkmak için de 24 saat yetmiyordu. Bir koltuğa üç dört karpuz sığdırma­ ya çalışıyorduk. Bu arada evlenmişti de. Genç yaşında ilki kız, İkincisi er­ kek iki evlâdı oldu. Her ikisi de bu­ gün tıp doktorudur.

K itap larla b a şb a şa , o k u m ak , yazmakla dolu günler, aylar, yıllar geçti. Halil Erdoğan Cengiz bu yo­ ğun çalışmayı ısrarla sürdürdü ve fa­ külteden mezun oldu. Askerliğini "Harp Tarihi Enstitüsü'nde yaptıktan sonra em ekli olana kadar (1 9 8 2 ) Başbakanlıkta çalıştı. Emekli ikrami­ yesiyle satın altlığı dairesinin bir od asınd a g e ce gündüz dem eden okudu, yazdı, inceledi, araştırdı.

Devlet Konservatuarı Müzikoloji Bölümünde Osmanlı Paleografyası, Osmanlıca ve Türk Edebiyatı dersle­ ri; Hacettepe Üniversite'nde de yine Eski Türk Edebiyatı dersleri verdi. Okum aya, öğrenm eye niyeti olan öğrencileriyle -maddî hiçbir menfaat m ukabilinde olm ayarak- ilgilenir, onları evine çağmr, günlerce

(15)

birşey-ler öğrenm ebirşey-leri için çalışırdı. Eski edebiyatımızın her dalında başı sıkı­ şıp gelen herkese, üşenm ez, yar­ dımcı olurdu. "Destursuz Bağa Gi­ renler"! fena halde hırpalayanların yanlışlarını bulur, ancak bunlan der­ gilerde yazmak yerine, yanlışı yapa­ nın kendisine yazardı. Orada bura­ da bilgiçlik taslamayı sevmezdi.

Halil Erdoğan Cerigiz'in basılı ilk kitabı Aralık Kapı, ilk gençlik yıllan- nın ürünü 48 sayfalık bir şiir kitabıy­ dı. O yıllara ait şiirleri, eleştiri yazıla­ rı, makaleleri, Japon şiiri çevirileri, yazmaya başladığı "Sepetçioğlu Des­ tanından parçalar, ilkin 4 sayı, daha sonra yeniden 17 sayı yayımlayabildi­ ğimiz Arayışta; daha sonraki eleştiri ve kitap tanıtma yazıları da 19ö2'de yayımlamaya başladığımız Kitaplar

Âleminde çıktı,. 1956 yılında Türk

Sanatı adlı sanat dergisinde de bir­

kaç şiir ve Japon şiiri çevirisi yayım­ landı. Elimde tek sayısı bile bulunma­ yan ilk Arayış dergilerinde çıkan ya­ zılarının neler olduğunu hatırlamıyo­ rum. İki yıl kadar sonra birinci sayı­ dan başlayarak yeniden çıkan Arayış

ile Kitaplar Âlemindeki şiir ve yazıla­

rının bir kısmının başlığı şöyle: Japon şiirleri: Haikular (Issa'dan çevirme 3 haiku). Nasrullah Köprü­ sü (Sepetçioğlu D estanı'ndan). Ja ­ pon Şiirind e Haiku ve T an ka'lar (Orhan Veli'nin 1937'de Yayımlanan Haykay Çevirileri Üzerine Bir İnce­ lem e). Sanat Akım ları ve Zaman (makale). Yenilik Taassubu (maka­ le). Yeni Bir Türk Uygarlığı Üzerine (m a k a le ). E d e b î Ahlâk Ü zerin e (N ecdet Sözer'le diyalog). Gülten (Akın) Cankoçak'la Konuşma (rö ­ portaj). Prof. Kenan Akyüz ile "Batı Tesirinde Türk Şiiri Antolojisi" Üze­ rine Bir Konuşma (röportaj). Kitap­ lar (Namık Kemal'in Şiirleri" (eleşti­ ri). Dilsiz Acılar (Sepetçioğlu Desta­ nından). Fikret Baha Berke İle ko­ nuşma (röportaj). "Saygılı Yosma" ile Saygısız Çevirmen (çeviri kitap eleştirisi). "Batıya Yönelirken Şinasi" (kitap tanıtma). İki Şiir Kitabı (tanıt­ ma). "Dünya Şiiri" Üzerine (eleştiri).

Halil Erdoğan C en giz'in eski edebiyatımızla ilgili ilk araştırma ve inceleme eseri, Açıklamalı-Notlu Di­

van Şiiri Antolojisidir (Turhan Kita-

bevi, 1967. Yeniden gözden geçiril­ miş ve düzeltilmiş 2. basım, Turhan Kltabevi, 1982).

Diğer eserleri şunlardır: Divan

Şiiri Antolojisi, (Milliyet Yayın Ltd.

Şti. 1972. Genişletilmiş 2. basım Bil­ gi Y ayınevi, 1983), "Ruhi Tarihi" (Yaşar Yücel'le birlikte, Türk Tarih

Belgeleri Dergisi, Cilt XIV, sayı 18,

1992) , Enver P aşa’nın Anılan 1881-1908 (İletişim yayınları, 1991), Er­ meni Komitelerini A ’m âl ve

Hare-kât-ı lh tilâliy y esi (tlâ n -ı M eşru­

iyetken Evvel ve Sonra) (Kültür Ba­ kanlığı, 1983), Yaşanmış Olaylarla

Atatürk ve Müzik. Riyâset-i Cumhur

İnci Saz Hey'eti Şefi Binbaşı Hafız Yaşar Okur'un Anıları (1924-1938). (M üzik A n sik lo p e d isi y ay ın ları, 1993) , "Divan Şiirinde Musammatlar"

(Türk Dili. Türk Şiiri Özel Sayısı II.

Divan Şiiri, s. 291-427).

Tarih ve Toplum dergisinin bir­

çok sayısında "Geçmiş Zaman Olur ki..." üst başlığını taşıyan, her biri inceleme ve araştırma ürünü epeyce yazısı çıktı. Bunların bir kısmının başlığını aşağıya alıyorum:

"Eski Çamaşırlar, Killer, Sabunlar ve Leke Çıkarma Yöntemleri", "Eski Zamanın Aşkları ve Bazı Aşk Deva­ ları", "İnsan D enenm iştir D enilen Her Şeye tnanmamalı", "Eski ve Ye­ ni Yanlışlar", "Vak Vak Ağacı", "Ak­ deniz'in Balinaları, Yanar Ada ve Osman Gazi'nin Pazarı", "Nefi'nin Kirli Nigârı", "'Dün Dündür; Bugün, Bugündür' Sözünün Sahibi Kimdir?", "İnsanlar Nelerle Uğraşmış", "Kaka Deyip Geçmemeli", "Dizilerle Saklı Kalan...", "Eski Arslanları Takdimi- mizdir", "Hilmi Yavuz ve Eski Hay­ van Bilimi", "Keyifli ve Sorunsuz Ki­ şiler için Keyfe Keder Vermeyen So­ runlar", "Yahşi Fakih"...

Halil Erdoğan Cengiz'in çalışma­ ları çok yönlü idi. Basılmış olanların birkaç katı baskıya hazır eserinin ya­ nında birçok da ileride kitaplaşmaya aday çalışması bulunmaktadır. Bun­ ların içinde bildiğim ve tesbit edebil­ diklerimi belirtmek istiyorum:

Cengiz, XVIII. yüzyılın ikinci ya­ rısı divan şiiri devrinin birçok olayı­ na mizah ve nükte dolu tarihler dü­ şüren Adanalı Surûrî'nin tarihlerini, Divân-ı Surûrî Mecmuası'nı yıllarca satır satır, didik didik incelem iş, bunların tamamını notlar ve açıkla­ malarla yeni yazıya aktarmıştır. Bes­ tekâr Haşim Bey (1815-1869)’in "Ha- şim Bey Mecmuası" diye anılan ed­ varı, Kırşehrî'nin "Der Beyân-ı Kava- id-i Nâme-i Perde-i Tanbur"u, "Kadı- zâde-i Tirevî Edvarı", Rauf Yektâ'nın "Esâtîz-i Ellıân"ı da Cengiz'in yeni yazıya aktardığı eserler arasındadır.

Birinci cildinin nerede olduğu bilin­ meyen 22 ciltlik "Mustafa Nezihi Al- bayrak Koleksiyonu" tercümesinin hem en hem en tamamı Halil Erdo­ ğan Cengiz'in çalışmalarıyla gerçek­ leşmiştir.

Rahmetli arkadaşımın Halk Şiiri, Azmî, Vîrânî, Şair Padişahlar, Fetvâ- lar, Gevheri, Bektâşî Şairleri, Agâhı üzerine incelemeleri bulunmaktadır. Bunların bir kısmı tamamlanmış bir kısmı da yarım kalmış durumdadır. İstanbul'daki bir yayınevi için hazır­ lamaya başladığı "Divan Şiiri" adlı küçük fakat özlü çalışması sona er­ mek üzere idi. Onu yıllar süren ça­ lışmalarının birikimini ve ürünlerini ardı ardına Türk Kültür hayatına vermeye başlayacağı bir sırada kay­ b e ttik . 1994 y ılı, ça lışm a la rın ın önemli bir kısmını yayımlamaya gi­ riştiğimiz bir yıl olacaktı.

Halil Erdoğan Cengiz, insanları, denizi seven, duygulu, ince zevkli, çok çalışkan, çabuk anlayan, çabuk kavrayan ve işini mümkün olan ça­ buklukla yapan saygıdeğer bir in­ sandı. Kendisine rahatsızlık ve bü­ yük ıstırap veren hastalığıyla başı dertte olduğu günlerde, sevdikleri­ nin ve kendisi sevenlerin sürekli ya­ nında olduğu için, yalnız kalmadı­ ğından söz ediyor, mutluluğunu dile getiriyordu. Yatamadığı, uyumadığı 0 halinde bile elindeki son çalışma­ sını bir an önce bitirebilmek için üs­ tün bir gayret gösteriyordu. Hayata gözlerini yumduğu son anda, kız- kardeşine "Tosya'nın Mahalleleri ve Lâkapları" adlı araştırmasını dikte et­ mekteydi.

Bugüne kadar biriktirdiği kitap ve topladığı belgelerin -onun hatıra­ sını zed eley ecek biçim d e- çarçur edilm esine, "kâr metâı" durumuna getirilmesine fırsat vermemek; notla­ rını, hazırladığı veya yarım kalmış ça lışm a la rın ı koru m ak; b u n ların gözden geçirilerek gerekli olanları­ nın yayımlanmasını sağlamaya çalış­ mak değerli eşi ile -babalarına bü­ yük saygı ve sevgileri olduğunu yıl­ lardır izlediğim- çocuklarının onun hâtırasına duydukları saygının bir ölçüsü olacaktır. Halil Erdoğan Cen­ giz, yalnızca yakınlarının, öğrencile­ rinin ve dostlarının değil, kültür top-1 umumuzun ortaklaşa saygı ve sev­ gisini hak etmiş, erdemli, bilge bir kişi idi. Aramızdan sessizce ayrıldı. Nur içinde yat azjz kardeşim. ■

(16)

HALİFELİK TARTIŞMALARI

M

u sta fa

K

em a l

P

a ş a

'

ya

HALİFELİK ÖNERİSİ

Mesut ÇAPA

Türkiye’de halifeliğin kaldırılmasına yönelik geliş­ meler, içte ve dışta bazı görüş ve önerinin doğmasına sebep olmuştur. Halifelik makamının muhafazasmda, dini ve siyasî menfaat ve zaruret bulunduğunu düşü­ nen birtakım kişiler, halifelikle ilgili kararların alındığı son dakikalarda, Mustafa Kemal Paşa’ya halifelik öne­ risinde bulunmuşlar; ancak, bu öneri derhal geri çev­ rilmişti. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde halifeliğin kaldırılmasından kısa bir süre sonra, böyle bir öneri ile gelen Antalya Mebusu Rasih Efendi’ye Mustafa Ke­ mal Paşa şu cevabı vermişti:

“Siz din bilginlerindensiniz. Halifenin devlet başka­ nı olduğunu bilirsiniz. Başlarında krallan, imparatorları bulunan uyrukların bana ulaştırdığınız dilek ve öneri­ lerini ben nasıl kabul edebilirim? Kabul ettim desem, o uyrukların başındaki kişiler bunu kabul eder mi? Hali­ fenin buyrukları ve yasakları yerine getirilir. Beni hali­ fe yapmak isteyenler buyruklarımı yerine getirebile­ cekler midir? Bu duruma göre, yapacak işi ve anlamı olmayan asılsız bir sıfatı takınmak gülünç olmaz mı?’’1

Bu yazıda, Rasih (Kaplan) Efendi’nin Mustafa Ke­ mal Paşa’ya sunduğu öneri ve daha önceki gelişmeler­ den söz edilecektir.

Halifelik kaldınlmadan önce, Rasih Efendi başkanlı­ ğındaki bir Kızılay (Hilâl-i Ahmer) heyeti Hindistan’a git­ mişti. Bu heyet, mübadele yoluyla Yunanistan’dan Tür­ kiye’ye gelecek göçmenler için yardım sağlayacak ve aynı amaçla Mustafa Kemal Paşa’nın tüm Müslümanlara hitaben yazdığı beyannameyi Hindistan’da dağıtacaktı.2

Heyet, 9 Şubat 1924’te Bombay’a vardı. Rasih Efen­ di, Hindistan’da faaliyet gösteren Müslüman cemiyetleri­ nin ileri gelenleriyle yaptığı toplantılarda halifelikle ilgili görüşmelerde bulunmuştu. Halifeliğin kaldırıldığı gün­ lerde, İngilizlerce Hindistan’da Türkiye aleyhine bir ka­ muoyu oluşturulmaya başlanmıştı. Rasih Efendi’nin ifa­ desine göre, insani bir amaç taşıyan Kızılay’ın bu teşeb­ büsüne siyasî bir şekil verilmek isteniyordu. Nihayet, ümit edilenin çok altında cüzi miktarda bağış toplayan Heyet, beyannameleri dağıtamadan geri dönmüştü.3

Halifelik önerisiyle Ankara’ya dönen Rasih Efendi, bu önerinin Mustafa Kemal Paşa tarafından kabul gör­ meyeceğini şüphesiz ki tahmin edebiliyordu. Çünkü, kendisinin Hindistan’da bulunduğu sırada, Hindis­ tan’dan Ankara’ya gönderilen bu konudaki bir telgrafa Mustafa Kemal Paşa’nın olumlu cevap vermediği bilini­ yordu.

Rasih Efendi, halifelik konusunda daha önce de ba­ zı çalışmalar içinde bulunmuştu. Mustafa Kemal Pa- şa’nın İzmit’te bulunduğu bir sırada, 14 Ocak 1923

gü-I

nünün ertesinde, Afyonkarahisar Mebusu Hoca Şükrü (Çelikalay) imzasıyla yayınlanan “İslâm Halifeliği ve Bü­ yük Millet Meclisi” adlı kitapçık Meclis’te dağıtıldı. Şük­

rü Efendi ve arkadaşlan, “Halife Meclisin, Meclis Halife­ nindir’’ diyerek, Millet Meclisi’ni Halifenin danışma ku­ rulu ve Halifeyi, Meclis’in ve dolayısıyla devletin başka­ nı gibi göstermek ve kabul ettirmek istiyorlardı. Kitap­ çıkta, TBMM’nin İslâm yasalannı bir yana bırakarak Ha­ lifeliği “Papalık” gibi bir makam durumuna getirdiği ka­ nısının uyandığı yazılıydı.4 Bu görüşleri cevaplandırmak üzere iki kitapçık hazırlanmış,5 bunlardan İkincisini Ho­ ca Rasih Efendi ile iki arkadaşı yazmışlardı.6

TBMM’nin aldığı kararlar yurtdışında da bazı yan­ kılara yol açıyordu. Hindistan’da yaşayan Müslüman ve gayri Müslimler “Hindistan Hintlilerindir" diyerek Ingilizlere karşı başlattıkları bağımsızlık hareketinde Türkiye’yi örnek alıyorlardı. Başta Hilâfet Komitesi ol­ mak üzere, Hindistan’daki Müslüman cemiyetleri ile Mahatma Gandi başkanlığındaki cemiyet ortak hareket ediyordu. Hilâfet Komitesi, amaçlarına ulaşabilmek için ısrarla halifeliğin Türkiye’de kalmasını istiyordu. Ingilizler de çoğu kez bu görüşü destekliyorlardı. Bu hususta İngiliz uyruklu Hindistan Müslümanları İngiliz siyasetine yardımcı oluyorlardı.

Yabancıların halifeliği kendi çıkarlanna kullanmala­ rına yönelik böyle bir teşebbüsü, halifeliğin kaldınlma- sına doğru atılan adımlan hızlandırdı. “Hilâfet ve İngil­ tere İslâm Cemiyeti” adına Ağa Han ile Emir Ali imza­ sıyla Londra’dan Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa ve Başbakan İsmet Paşa’ya gönderilen mektupların, henüz Ankara’ya ulaşmadan, 5 Aralık 1923 günü Tanin

ve İkdam, 6 Aralık günü de Tevhid-i Efkâr gazetesinde

yayınlanması Meclis’in büyük tepkisine yol açtı. Türkiye’nin tam bağımsızlık ilkesi dikkate alınma­ dan yazılan bu mektupta, “Sünnî dünyasının başkanlık makamının şeriata uygun bir şekilde dokulmaz kalma­ sı” istenerek, “Hilâfet Makamının Türk siyasî yapısında dinî bir etmen olma niteliğinin kaldırılması, Islâmiyetin yeryüzünde sahip bulunduğu manevî kuvvetin yok ol­ ması sonucunu doğurur ki, bunu ne Büyük Millet Mec- lisi’nin ne Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin uy­ gun bulmayacağına eminiz” deniliyordu. Düşüncelerine göre, Halife Sünnî toplumun birliğini temsil ediyordu. Islâmiyetin büyük bir manevî güç olarak kalması için Halifeliğin yeri ve şerefinin hiçbir zaman Papa’nın yeri ve şerefinden aşağı olmamalıydı. Ayrıca, “Hilâfet Maka­ mı bütün İslâm dünyasına güven ve saygı uyandıracak esaslar içerisinde, Islâmın manevî ve dinî bütünlüğünü korumaya yararlı bir duruma konulsun’’7 diyorlardı.

Konu, Meclis’in 8 Aralık 1923 günkü gizli oturu­ munda ele alındı. Başbakan İsmet Paşa, Ağa Han ve Emir Ali’nin Londra’da İngiliz Hükümeti ile İngiliz Kra­ liyet sarayının en yakın adamları ve sadık İngiliz uyru­ ğu olduklarını söyledi. Ona göre, bu kişilerin Hint Hilâfet Komitesi ile alâkaları olmadığı gibi, bunların, “İngiliz Hükümeti programı haricinde bir vaziyet alma­ ları mutasavver ve mesbuk değildir”. Bu mektup olayı

Referanslar

Benzer Belgeler

divided into two at this point. As a matter of fact, according to some, the AK Party causes bad examples. For some, the AK Party acts appropriately and slows down the

Suçun maddi konusunun yokluğu halinde neticenin meydana gelmesi mümkün olmasa da, hareketin yapıldığı ana (ex ante) göre, failin düşüncesi ile netice arasında bir uy-

turmaların Yürütülmesi, Soruşturma Evrakının Düzenlenmesinde ve Tamamlan- masında Dikkat Edilecek Hususlar” (Genelgeler; http://www.cigm.adalet.gov. Erişim tarihi

Kocanın artık evin reisi kabul edilmemesi ve evlilik birliğini ilgilendiren konularda, ortak ko- nutun seçilmesinde eşlerin ortak karar alması ilkesinin getirilmiş olma- sı,

MEASUREMENTS: QOL was assessed according to the brief version of the World Health Organization Quality of Life instrument (WHOQOL-BREF), functional balance and gait according to

某一位研究者想要測試某種流行性感冒疫苗的效果,有 150 位民眾接受流感疫苗預防注射,180 位接受安慰劑注 射,另外

Yaygın olarak oda mezar ve tholos mezarlar bilinmesine rağmen, toprağa çukur açılıp etrafının taş levhalara çevrelendiği sandık mezarlar, Orta Tunç Çağı’nın

Doktor Nihad Reşad, o andan itibaren ölünceye kadar Prens Sabahaddin’le birlikte çalıştı, mücadele ettikleri kuvvet mutla­.. kıyet değildi, muarızlarını en