• Sonuç bulunamadı

Başlık: İnternet ve ulusal kamu politikaları: internet yönetiminde Türkiye için alternatif önerilerYazar(lar):KAYMAS, SerhatCilt: 5 Sayı: 2 Sayfa: 097-134 DOI: 10.1501/Iltaras_0000000111 Yayın Tarihi: 2007 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: İnternet ve ulusal kamu politikaları: internet yönetiminde Türkiye için alternatif önerilerYazar(lar):KAYMAS, SerhatCilt: 5 Sayı: 2 Sayfa: 097-134 DOI: 10.1501/Iltaras_0000000111 Yayın Tarihi: 2007 PDF"

Copied!
38
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İnternet ve Ulusal Kamu Politikaları:

İnternet Yönetiminde

Türkiye için Alternatif Öneriler

iletiim : arat›rmalar› • © 2007 • 5(2): 97-134

Serhat Kaymas

Özet

Bu çalışma; Türkiye’de internet politikaları bağlamında alternatif model önerisini tartışmayı amaçlamıştır. Bununla birlikte; küresel düzeyde bakıldığında, internet politikaları alanının “yanlış” tanımlanmış olduğu gözlenir. Çalışmanın genel yaklaşımı içerisinde internetin yalnızca içeriğin üretim, dağıtım ve tüketimde yeni yollar sunan teknolojik bir olgu olmadığı aynı zamanda medya ekonomisi ve düzenleyici yapılarla yakın ilişki içerisinde olduğu savunulmaktadır. Bu bağlamda internet yönetiminin teknoloji, pazar ve düzenleme ekseninde yarattığı sorun alanlarına ve düzenleyici otoritelere odaklanmaktadır. Bu açıdan; internet yönetimi alanında, üstelik hiçbirisi de iyi kurulmamış üç önemli yaklaşımın egemen olduğu belirtilmelidir. Bu yaklaşımların ilki, kamu politikaları alanında egemendir ve internet için en iyi yönetimin pazar kararlarıyla alınabileceğini öne sürer. İkinci yaklaşım, internete dair akademik tartışmalar boyunca öne çıkmaktadır ve internet yönetiminin, kendi-kendisini yönetim ve ağ yönetimi üzerinden gerçekleştirilebileceğini belirtir. Üçüncü yaklaşım ise internet yönetiminin geleneksel yayıncılık özellikle

“telekomünikasyon” ve “yayıncılık” alanlarından farklı olduğunu belirler. Bu çalışma içerisinde söz konusu yaklaşımlar, gelişmekte olan ülkeler bağlamında, değerlendirilmekte ve Türkiye için alternatif bir internet politikası modeli önerilmektedir.

Anahtar Sözcükler: İnternet, Küresel İnternet Yönetimi, Gelişmekte Olan Ülkeler, Medya Politikaları, Kamu Politikaları.

National Public Policies and Internet: Some Alternative Proposals for Turkey in the Domain of Internet Management by Public Policies

Abstract

This study has aimed open a discussion on the alternative internet policies model in Turkey. Nevertheless, an alternative reading on the global internet regulation and approaches of the internet management to read a policy trends is still ill-defined domain. The basic approaches of this study is that the regulation and the management of internet is not only technological fact which serves new ways of producing, distributing and consuming of content but also closely linked to media economics and regulatory structures. In this respect this study focuses on the “problematic” fields which caused by the management of the internet in the levels of technology, market and the regulation, of course regulatory bodies. In this regards, to say that, three myths of internet governance prevail however none is well founded. The first approach or the myth dominant in the public policy domain, that internet governance is best when the market decides. Second approach, or other myth, is dominant in scholarly discussion of the internet, that network gover-nance and self-regulation is both pervasive and effective. And the finally third approach, or the third myth, that internet govergover-nance is quite distinct from governance of legacy media, notably broadcasting and telecommunication, therefore which has led internet scholarship to focus on the internet domain name system or internet assigned names and numbers. In this study has evaluated those approaches in terms of developing countries internet policies. At the final section of this article, has proposed a new internet mana-gement model, which is laid multiregulation model, for Turkey.

(2)

Gelişmekte olan ülkelerde; internet yönetimi ve kamu politikaları arasındaki ilişki; bir yandan, 1980’li yıllardan itibaren küresel kapita-list sermaye birikim koşullarındaki değişimin yansıması olarak ulusal kamu politikalarındaki ‘dönüşümün’, öte yandan teknolojinin ulusal bir politika gündemi içerisinde nasıl yönetilebileceğine dair bir dizi tartışmanın eşliğinde çelişkili bir sürekliliği oluşturur. Kapitalizmin yeniden yapılandığı 1980’lerden itibaren üstü örtülü bir devletsizleş-tirmenin izleri yeni medya ve bileşenleri söz konusu olduğunda daha da belirginleşmektedir. Gerçekten de Venturelli’nin (1998: 4) işaret ettiği gibi, ulus devletler, giderek politika üreten yerine politika trans-fer eden bir konuma doğru sürüklenmektedir. Bu çalışma içerisinde; küresel medya politikaları eliyle ‘yersiz-yurtsuzlaştırılan’ ulusal poli-tikalar Türkiye özelinde değerlendirilmekte ve Türkiye’de ancak 1990’lı yılların ardından politika gündeminde yer edinebilen ‘enfor-masyon toplumu’ siyasası, küresel medya politikaları bağlamında değerlendirilmektedir. Çalışma; küreselleşme sürecinin eşlik ettiği ve ulus devlet politikalarının giderek yok sayıldığı medya politikalarında yeniden yapılanma içerisinden bakarak, teknoloji yönetiminin ulusal bir bağlam içerisinde nasıl geliştirilebileceğini tartışmayı amaçlamıştır. Çalışma boyunca; ‘iletişim teknolojilerine dair ulusal bir politika oluş-turulabilir mi?’, ‘Kamu yararı ile tanımlanan ulusal bir teknoloji poli-tikası eşliğinde, enformasyon toplumu kazanımlarını geliştirebilmek olası değil midir?’ sorularına anlamlı yanıtlar aranmaktadır. Çalışma içerisinde söz konusu soruların yanı sıra demokratik bir iletişim düze-ninin gerçekleştirilebilmesi ile bütünleşen bir diğer soru; ‘Türkiye için çoğulcu ve çok sesli bir iletişim düzeninin gerçekleştirilebilmesi adına

İnternet ve Ulusal Kamu Politikaları:

İnternet Yönetiminde

(3)

ulusal politikalar eliyle alternatif bir internet politikası nasıl gerçekleş-tirilebilir?’ olarak belirlenmiştir. Bu soru; Türkiye için, ulusal politika-lar eliyle internet ve bileşen ‘yeni’ medya alanına dair, en azından kuramsal düzeyde, bir politika modeli arayışına yol açmıştır. Türkiye’nin, 1980’li yılların ardından izlediği yeniden yapılanma

süre-ci1, enformasyon toplumu kazanımlarından yararlanabilmesi için

tek-nolojinin ulusal politikalar eliyle nasıl geliştirilebileceğine dair önemli bir soru ile yüzleşmesine yol açmaktadır. Ancak, kapitalizmin küresel olarak yeniden yapılanması ve bu bağlamda ulus devletlere üstü örtü-lü bir ‘cenaze töreni’ düzenlenmesi teknolojinin nasıl yönetilebileceği-ne dair anlamlı sorunları da gündeme getirmektedir. Bu bağlamda, Avrupa Birliği politikalarının, Amerika Birleşik Devletleri’nin ‘serbest pazar’ yanlısı politikalarına eklemlendiği gözlenmektedir. Ancak, Avrupa Birliği’nin yine de Avrupalılaştırılmış bir liberalleştirme prog-ramını izlediği belirtilmelidir. Bununla birlikte, her ne kadar Avrupalı-laştırılmış olsa da yine de ulusal kamu politikalarının ‘nerede’ olduğu-na dair bir dizi anlamlı soruyu tam da küresel kapitalizme koşut olarak yeniden yapılanan ulus devletlerin ‘yerine’ dair süre giden tartışmala-rın merkezine yerleştirir.

1 Örneğin bir yandan sermaye birikim modellerindeki değişim ile küresel kapitalizm-den etkilenmesi öte yandan Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinde izlediği yapısal uyum programı ile birlikte politikalarını yeniden tanımlaması önemli etkenler olarak öne çıkmaktadır. Bununla birlikte Çelebi’nin (2002: 77) belirlediği gibi, Avrupa Birliği’nin de kapitalizmin yeniden yapılanmasına koşut olarak etkilendiği ve politikalarını yeniden yapılandırdığı gözlenmektedir.

(4)

Küresel kapitalizmin yeniden yapılanmasının ötesinde teknoloji-nin ulusal kamu politikaları eliyle yönetilebileceğine dair bir diğer önemli sorun dizgesi tam da teknolojinin oluşturduğu olanaklar içeri-sinde öne çıkmaktadır. O kadar ki, iletişim teknolojilerindeki gelişme-lerin, ‘yeni’ olarak tanımlanabilen bir medya biçimini2 oluşturmasıyla

birlikte, geleneksel ve yeni medya sektörleri arasındaki sınırların giderek iç-içe geçmesi, yakınsama süreci, geçmişte birbirinden ayrı alanlara yönelen medya politikalarının da giderek birbiriyle yakınsa-masını gerekli kılmaktadır. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği medya politikaları özelinde gözlendiği gibi, ‘telekomü-nikasyon’ ve ‘medya’ politikalarının ortak bir düzenlemeler içerisinde birlikte ele alınması3 tam da böylesi bir sürece işaret etmektedir. Bütün

bu süreçler medya politikalarının giderek hem bir ‘paradigma’ hem de bir ‘değer’ değişimi dizgesi içerisinde ele alınmasına yol açmaktadır. Medya politikalarındaki değişimin ikinci uğrağı, medya politikaların-daki değer değişimi bağlamında ele alınmalıdır. Kamu çıkarı, sosyal sorumluluk ve kamu yararı gibi, iletişim politikalarına eşlik eden bir dizi ‘eski’ değerin yeniden tanımlanması, medya politikalarındaki değişime dair örnekler olarak öne çıkmaktadır. İletişim politikaların-daki ‘değerler dizisi’ değişimini, ‘kamu çıkarı’ terimi özelinde yeniden tanımlama çabası, kamu politikaları ve internet arasındaki ilişkinin yeniden düşünülmesine dair anlamlı bir zemin oluşturmaktadır. O kadar ki, iletişim ve enformasyon teknolojilerine dair siyasa gündemi; kamu politikaları alanına egemen olan sosyal sorumluluk, kamu çıka-rı, kamu yararı kavramları ile söz konusu kavramları politika günde-minden dışlayan küresel kapitalizmin ürettiği yeni politika değerleri 2 İnternet ve internet temelli bir dizi kitle iletişim aracının, iletişim sektörüne girmesi ile birlikte kitle iletişim araçlarının ‘geleneksel’ ve ‘yeni’ olmak üzere iki ana katego-ri altında toplandığı belirtilmelidir. Yeni medya, geleneksel medya ve iletişim hiz-metlerinin hem anlamı ve hem de doğası üzerinde anlamlı bir dizi değişim oluştur-muştur. Rogers’a göre (aktaran Geray, 2002: 18) yeni medyanın, etkileşim, kitlesizleş-tirme ve eşzamansız olabilme yönünde üç temel özelliği bulunmaktadır.

3 Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri’nin henüz 1996 yılındaki Telekomünikasyon Yasası geçmişte birbirinden ayrı alanları oluşturan alt yapı hizmetleri ile içerik üreti-minin aynı şirket tarafından yapılmasına olanak tanıması anlamlı bir örnek olarak öne çıkmaktadır.

(5)

arasındaki gerilimin merkezinde yer almaktadır. Böylesi bir durum, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği politikaları boyunca daha da bir açığa çıkmaktadır. Örneğin hem özellikle çocuk ve gençle-rin internetin zararlı etkilegençle-rinden korunması ve kamu için yararlı bir iletişim modeli hedeflenirken hem de küresel bir internet yönetiminin tamamlayıcıları olan ‘internet alan adları’ gibi merkezi bir yönetim unsuru küresel ve devletler üstü bir siyasal biçim edinebilmektedir. Böylesi bir bağlam içerisinden bakıldığında ulus devletlerin giderek içsel dinamikleriyle uyumlu ve iç ihtiyaçlarının belirlediği politikaları üretmek yerine, çoğu kez, dış dinamikler ve ulus ötesi sermaye hare-ketliliğinin belirlediği politikaları ‘uyarlayan’ bir tutum izlediği göz-lenir. Bütün bu yönleri ile 1980’li yıllardan itibaren gelişmekte olan ülkelerin politika üretme iktidarını bir bakıma kaybettiği ve dış dina-miklerce belirlenen bir dizi politikayı uygulamak zorunda kaldıkları belirtilmelidir. Gelişmekte olan ülkelerin, özellikle iletişim teknolojile-ri alanında politika transfeteknolojile-rini izlemesi ise, iletişim teknolojileteknolojile-ri ve yeni medya alanında zaten ithalatçı olan ülkeleri bu kez de politika ithalatına doğru yönlendirmekte ve gelişmekte olan ülkelerle araların-daki farklılıklar giderek açılmaktadır. Victor Picard’ın (2007: 118) belir-lediği gibi küresel iletişim politikalarına dair son dönem tartışmalar, teknik sorunlara dair tarihsizleştirici bir anlatı sunmaktadır. Picard’ın (2007: 118), öne sürdüğü gibi iletişim teknolojileri politikalarını tarih-sel bir hafıza içerisinden okuyabilmek ve hem de alanda süre giden gelişmeleri ekonomi politik bir bağlam içinde konumlandırabilmek için küresel medya yönetimine dair bir tarihçe içerinden bakmak anlamlı bir çaba olarak öne çıkmaktadır.

İletişim Politikaları ve Küreselleşme:

Ulusal Medya Düzenlemelerinden,

Küresel Medya Yönetimine Doğru

İletişim teknolojileri politikalarının, eleştirel bir bakış açısından değerlendirilmesi, ulusal medya politikaları ve ulus devletin politika üretme iktidarının, 1980’li yıllardan itibaren üstelik doğal karşılanan ölçüde kırıldığına dair anlamlı veriler sunmaktadır. Manuel Puppis’in (2008:406) belirlediği gibi, özellikle Avrupa ülkelerinde, 2. Dünya

(6)

Savaşı sonrasında, medya politikaları siyasal ve toplumsal bir dizi ihtiyacın eşlik ettiği bir yapılanma dönemi içerisinde ulus devletlerin politika araçları ile düzenlenmekte ve bu bağlamda medya politikala-rıyla, ulus devletlerin iç dinamikleri arasındaki uzlaşının yansıması olarak medya politikaları gerçekleştirilmektedir. Bununla birlikte, geçen on yıldan daha fazla bir zaman içerisinde, medya düzenlemele-ri ve ulus devlet arasında var olan uzlaşı kırılmış, medya politikaları daha çok ekonomi politik bir değişim eşliğinde, üstelik bir dizi anlam-lı değişim geçirerek düzenlenmeye başlanmıştır. Böylesi bir yeniden yapılanma süreci birbiri ile birlikte değerlendirilmesi gereken iki önemli gelişmenin etkisi altındadır. İlk gelişme, Amerika Birleşik Devletleri’nin söz konusu dönemde elinde bulundurduğu sermayeyi giderek gelişmekte olan ülkelere karşı bir hegemonya aracı olarak konumlandırmasıdır. İkinci gelişme ise Avrupa’nın giderek, Amerika Birleşik Devletleri’nin vesayeti altına girmesidir. Böylesi bir yapılan-ma, Puppis (2008: 406) tarafından, medya düzenlemelerinden küresel medya yönetimine doğru gözlenebilir bir değişim olarak okunmakta-dır. Buna göre, iletişim teknolojileri politikaları alanında bir yandan, küresel güç merkezleri tarafından belirlenen politikaların uygulanma-sı ve ulus devletlerin politika belirleme sürecinde giderek daha da bir sınırlandırılması ancak öte yandan, politika transferi, kendi – kendini yönetim ve kuralsızlaştırma gibi bir dizi yeni politika aracının uygula-maya konulması değişimin önemli göstergeleri olarak değerlendiril-mektedir. Bununla birlikte, küresel medya yönetimine dair ilk tartış-maların, en azından hükümetler arası yönetim örgütleri için bakıldı-ğında, henüz 19. yüzyılın başından itibaren var olduğu bilinmektedir. Bu bağlamda küreselleşme süreci ve bileşeni olarak medya yönetimi arasında üç önemli dönem ayırt edilebilir (Pike ve Winseck, 2004: 643; Puppis, 2008: 407).

Pike ve Winseck (2004: 643), küresel medya yönetiminin ancak 1990’lı yıllar boyunca geliştiğini ve tamamen yeni bir olgu olarak öne çıktığını ileri süren akademisyenlere karşı böylesi bir olgunun, sanıldı-ğının aksine, çok daha eski bir döneme işaret ettiğini belirlemiştir. Pike ve Winseck’in belirlediği gibi, küreselleşme sürecine eşlik eden küresel bir medya yönetimine dair ilk dönem, 19. yüzyılın ortası ile 1920’li

(7)

yılların başına değin tarihlendirilebilmektedir. Puppis’in (2008: 407) gerçekleştirdiği çalışmada da küresel medya yönetimine dair ilk döne-min, 19. yüzyılda başladığı ve 2. Dünya Savaşı’na değin süre gittiği belirlenmiştir. Puppis’in belirlediği gibi küresel medya yönetimine dair, 19. yüzyıldan – 2. Dünya Savaşı’na, 2. Dünya Savaşı ile 1990’lı yıllar ile 1990’lı yıllar ve sonrasına değin uzanan, üç önemli dönem ayırt edilebilmektedir. Bununla birlikte, her ne kadar medya politika-larının ilk iki dönemi içerisinde de küresel medya yönetimine dair

örnekler gözlenmiştir4. Ancak, küresel medya politikalarının son

döne-mi hem anlamı hem de doğası itibariyle anlamlı farklılıklar içermekte-dir. 1980’lerden itibaren iletişim politikaları bağlamına ‘üstü örtük’ bir devletsizleştirmenin yerleşmesi söz konusu farklılıkları daha da bir görünür kılmaktadır.

Puppis’in (2008: 406) belirlediği gibi, politikaların son on yıllık dönemi içerisinde bir yandan, ulusal medya politikalarından küresel medya yönetimine doğru bir değişim,’iktidar değişimi’, yaşandığı göz-lenmekte ancak hemen öte yandan öte yandan yeni politika araçlarının geliştiği görülmektedir. Bu nedenle küresel medya politikalarının üçüncü döneminde, liberalleştirme programı üzerinden ulus devlet ve ulusal kamu politikalarının bir bakıma bağlamından kopartıldığı ve hatta söz konusu politika pratiğinin, Dünya Ticaret Örgütü, Avrupa Birliği, Uluslararası Para Fonu gibi bir dizi küresel güç merkezi tarafın-dan ‘yersiz-yurtsuzlaştırıldığı’ belirtilmedir. Tshuma’nın (2000: 126) belirlediği gibi; 1980’li yılların sonu ve 1990’lı yılların başından itibaren ulusal sınırlar ötesinde ekonomik liberalleştirme programı ve uyum söylemi üzerinden küresel olarak ‘derin bütünleşme’5 gerçekleşmiştir.

4 Küresel gazete dağıtımı anlaşmasını düzenleyen Carlsbard Sözleşmesi ve uluslara-rası telgraf sözleşmesini oluşturan Berlin Wireless Telgraph Convention sözleşmeleri söz konusu döneme ilişkin örnekler olarak verilebilir.

5 Tshuma’nın belirlediği söz konusu bütünleşme gerçekte 1990’lı yılların başına değin ulusal politika alanı olarak düşünülen sağlık ve güvenlik standartları, rekabet kural-ları, finansal düzenlemeler, sektör destekleri, vergi kuralları ve medya politikaları alanlarını kapsamaktadır.

(8)

Küresel Medya Politikalarında Üçüncü Dönem:

Neo Liberal Politikalar Döneminde

Bağlamsızlaştırılan Ulusal Kamu Politikaları

Tshuma (2000: 126) söz konusu derin-bütünleşmenin tam da 1990’lı yılların başından itibaren, kapitalist sermaye birikimindeki değişime koşut olarak bir dizi alanda yaşanan değişimin giderek küre-sel medya tasarımına doğru genişlediğini söyler. Genişleme süreci, kültürel emperyalizmin bu kez de iletişim ağları üzerinden üretilme-sidir. Küresel medya politikalarının üçüncü dönemi içerisinde, politi-ka üretme iktidarı ve politipoliti-ka araçlarının Dünya Ticaret Örgütü, Avru-pa Birliği, Uluslararası Telekomünikasyon Birliği, Uluslararası Para Fonu gibi ulus ötesi bir dizi gücün elinde yoğunlaşması sürecin ilk adımını oluşturmaktadır. Medya politikalarının söz konusu dönemi içerisinde, politika pratiklerinin iki ana biçim aldığı belirtilmelidir. İlk biçimi, Humphreys’in (2002: 53) açıkladığı gibi ‘politika transferi’ oluşturur. Politika transferi terimi, genel bir tanımlamayla, eski veya yeni herhangi bir siyasal sistem içerisindeki düşünceler, kurumlar, kurumsal düzenlemeler ve konu hakkındaki bilgi birikiminin diğer bir siyasal sistem tarafından kullanılmasıdır. Humphreys, Avrupa Birliği üye ülkelerinin özellikle 1990’lı yıllardan itibaren ‘kitlesel transfer platformu’ olarak Avrupa Birliği’nden etkilendiğini belirtir. Bu şekil-de, üye ülke telekomünikasyon ve yeni medya sektöründe medya politikalarının uyumlaştırılması sağlanır. Gerçekte böylesi bir politika üretme pratiği, her ne kadar, üye devletlerden birliğe doğru bir güç aktarımını görünür kılsa da ‘Avrupalılaştırmanın’ önemli bir boyutu olarak öne çıkmaktadır (Harcourt, 2003: 179). Birlik ülkelerinin, politi-ka üretme sürecindeki küresel iktidarı yerel bağlamda yeniden üreten eğiliminin bir yandan rıza ancak hemen öte yandan zora dayalı, “ikili bir karaktere” sahip olduğu, en azından politika üretme yaklaşımı olarak değerlendirildiğinde, öne çıkmaktadır. Üye ülkelerden, Birliğe doğru genişleyen iktidar aktarımı Harcourt’un (2003:203) belirlediği gibi, Avrupa Birliği’nin bir yönetim mekanizması olarak ortak politi-kaların “yatay” ve “dikey” eksenler boyunca ilerlemektedir. Dikey eksen veya dikey Avrupalılaştırma, Avrupa Birliği resmi kararları çerçevesinde üye ülkelerin yasal değişiklik gerçekleştirmelerine

(9)

dayanmaktadır. Dikey eksen boyunca gerçekleştirilen politikalar ger-çekte bir dizi yaptırım gücüne sahip kararlar dizgesi olarak öne çık-maktadır. Yatay Avrupalılaştırma pratiği ise, Avrupa Komisyonu’nun üye ülkeler için birlik politika araçlarına dayanan tavsiye kararları alması üzerinden gerçekleşir. Böylesi bir politika üretme biçiminin ikinci biçimi ise üye veya üyelik adayı ülkelerin, Avrupa Birliği hukuk normlarına göre belirlenmiş olan yasaları iç hukuklarıyla uyumlaştır-ma veya sözü edilen kararların, üye ülkelerin yasal mevzuatlarına eklemlenmesi yöntemi üzerinden gerçekleşmektedir. Avrupa Birliği, 2000 yılından itibaren medya politikalarında süreklilik edinmiştir (McQuail ve Cuilenburg, 2003: 199). Birlik politikalarındaki ortak eği-limler şu şekilde değerlendirilebilir:

a. Elektronik medya sektörü düzenlemelerinde, rekabet kuralları ana politika aracı olarak kullanılmaktadır;

b. Sektör alt alanları için, alt yapı sorunları her ne kadar diğer politi-ka gündemleriyle birlikte ele alınabilirse de, ayrı ve ilgili sektöre yönelik düzenlemeler gerçekleştirilmelidir;

c. Yaptırımlar en az düzeyde tutulmalıdır; d. Evrensel servis6 hizmetleri genişletilmelidir;

e. Üye devletler genelinde medya düzenlemeleri uyumlaştırılmalı-dır;

f. Medya sektöründe, bağımsız ve tarafsız düzenleyici otoriteler kurulmalıdır.

Avrupa Birliği medya politikalarının söz konusu politikalar üze-rinden ortak bir Avrupa uzamını oluşturmayı amaçladığı görülür.

Örneğin, 1994 yılında Komisyon Başkanı Bangemann’ın7 ismi ile

anı-lan eylem panı-lanında Avrupa Birliği öncelikle bilgi toplumu için gerekli olan teknik yasal ve düzenleyici standartlar ile genel çerçevenin oluş-turulabilmesi için gerekli önlemleri sıralamıştır. Bununla birlikte 6 Açık erişimin sağlandığı ve kamu hizmeti niteliğindeki servisler kast edilmektedir. 7 Bilgi Toplumu Yaşamanın ve Birlikte Çalışmanın Yeni Yolları isimli rapor, Amerika

Birle-şik Devletleri’nde Al Gore ve Bill Clinton projesi olarak bilinen Ulusal Enformasyon Alt Yapısı ve Enformasyon Otobanı’nın oluşturulması yönündeki enformasyon top-lumu projesinin Avrupa’da ki yansıması olarak da değerlendirilmektedir.

(10)

Cooke’un (2007: 366) belirlediği gibi söz konusu eylem planı, giderek internet ve bileşen sektörlerine doğru genişleyen alanlarda politika aracı olarak pazar, ekonomik gelişme ve telekomünikasyon sektöründe özelleştirme ve liberalleştirme programının uygulanması gibi küresel medya politikalarının 1990’lı yıllar boyunca gelişen eğiliminin Avrupa Birliği’ndeki yansımasını sunmaktadır. Bangemann Raporu’nu, Avrupa’nın Bilgi Toplumuna Giden Yolu: Faaliyet Planı8 başta olmak üzere

bir dizi rapor ve çalışma izlemiştir. Avrupa Birliği, 1990’lı yıllardan itibaren eEurope+ projesi ile Avrupa Bilgi Toplumu planını uygulamaya koymuştur. Örneğin 1996 yılında yayınlanan; Bilgi Toplumunda Yaşamak ve Çalışmak: Önce İnsanlar isimli yeşil kitap bütün bir Avrupa Birliği enformasyon toplumu için eylem planı stratejisini belirlemiştir. Buna göre girişimin somut amaçları;

a. Her yurttaşın evi, okulu, işyeri ve kamu kuruluşunu internete bağlamak ile ağ üzerinden çalışabilmesini gerçekleştirmek; b. Bilişim okur-yazarı ve girişimcisi olan bir Avrupa mirası

oluştur-mak ile son olarak

c. Enformasyon toplumunun tüm toplumsal kesimleri kapsayabil-mesini sağlamaktır. Avrupa Birliği enformasyon toplumu yol hari-tası giderek, enformasyon sektörü alanında “tek pazarın” oluştu-rulmasına doğru genişlemektedir (http://www.ebu.ch). Bununla birlikte, liberalleştirme ve özelleştirme programının ötesine geçe-rek Avrupa Birliği için ortak bir düzenleyici otoritenin geliştirilme-sine doğru bir süreç izlendiği belirtilmelidir9.

8 European Commission, Europe’s Way to Information Society-Action Plan

9 Avrupa Birliği’nin 1990’lı yıllardan itibaren kültürel bir Avrupa uzamı ile kolektif bir Avrupalılık kimliğini oluşturma yönündeki politikaların genel bir sistem politikasının ötesine geçmesi ve ortak bir Avrupa pazarının oluşturulabilmesine dönüşerek yeni-den biçimlendirilmesi, 2000’li yılların başından itibaren yeni bir politika tasarımına doğru genişlemektedir. Örneğin, Avrupa Digital Tek Pazarı’nda İçerik Üretimi isimli politika belgesinde, her ne kadar liberalleştirme programının yansıması gözlense de, genel bir sistem yaklaşımından daha da bir ileri giderek içerik üretimine ve Avrupa genelinde söz konusu politikaların düzenleyici otoritelerinin oluşturulmasına doğru genişleyen bir politika eğilimi izlenmektedir. Örneğin, söz konusu politika belgesinde görsel-işitsel yayıncılık için Avrupa Birliği ülkeleri genelinde ülkeler arasında uyu-mun gözetilerek tek bir yasal çerçevenin oluşturulması, ülkeler arasında yayın lisans-larının uyumlaştırılması ve ortak bir Avrupa lisans politikasının uygulanmasına doğru bir dizi politika uygulanmasına dair tavsiye kararları alınmıştır.

(11)

Küresel medya politikalarının son dönemi içerisinden bakarak; Amerika Birleşik Devletleri’nin daha çok bir iç politika kararı olarak gerçekleştirdiği enformasyon ve yeni medya politikalarının, Avrupa Birliği ile temel farklılıklarını çözümleyebilmek mümkündür. Schneier’ın (1997: 340), Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri arasındaki politikalar arasında her ne kadar aynı amaçlara yönelse ve benzeri stratejileri izliyor gibi görünse de, hükümetlerin sorunları ele alış biçiminden kaynaklanan, önemli farklılıkların bulunduğu yönün-deki saptaması, AB ve ‘ortak enformasyon uzamı’ tartışmasına doğru ilerletilmelidir. Avrupa Birliği’nin enformasyon ve yeni medya sektö-ründeki koordinasyonu Halpin ve Simpson (2002: 286) tarafından ‘negatif koordinasyon’ olarak değerlendirilir. Negatif koordinasyon, 19. yüzyılda devletin farklı çıkar grupları arasındaki uzlaşımı sağlayıcı müdahalelerinin doğal karşılandığı pozitif koordinasyonun aksine, küreselleşme süreci ile birlikte devlet eliyle, düzenleyici otoriteler ve özerk ‘kendi kendisini düzenleyici’ mekanizmalar oluşturmasıdır. Küreselleşme süreci ile temsil edilen ve herhangi bir hükümet müda-halesinin gerçekleşemeyeceği internet yönetimi bağlamında Avrupa Birliği’nin negatif bir koordinasyon yönetimini belirlemesi bu bağlam-da ‘anlaşılabilir’ bir yapı sunmaktadır. Avrupa Birliği’nin negatif koor-dinasyon sürecini izlemesi, Amerika Birleşik Devletleri’nin hegemon-yasını bir bakıma yeniden dönüştürme amacını izlemektedir. Ancak bir bütün olarak bakıldığında söz konusu düzenleyici otoritelerin çalışma pratikleri ile söz konusu örgütlerin siyasal iktidarlara, sermaye gruplarına karşı bağımsızlığını nasıl koruyabileceği açık değildir. Bununla birlikte, Avrupa Birliği’nin giderek ulus ötesi / ulus aşırı düzenleyici otoritelerin tarafı haline gelmesi ile ulusal düzenleyici oto-riteler oluşturmasının yanında ulus aşırı düzenleyici ağın da tarafı olması, eş anlı gelişmiştir10.

Amerika Birleşik Devletleri’nde ise, enformasyon toplumu ve bile-şen alanlara dair politikaları, ‘yeni dünya iletişim ve enformasyon 10 Bu bağlamda, Avrupa Birliği’nin 1998 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde,

Kali-forniya Ticaret Yasalarına göre kurulmuş olan ICANN (Internet Cooperation for Assig-ned Names and Numbers-İnternet Tahsisli Adlar ve Numaralar Şirketi) üyeliği örnek olarak verilebilir.

(12)

düzeni’ içerisinde biçimlendirilmiştir. 1990’lı yıllardan itibaren enfor-masyon toplumu söylemi üzerinden yeni iletişim teknolojileri alanının küreselleşme eşliğinde yeniden yapılandırılması ve yeni iletişim düze-ninin ihtiyaç duyduğu politika araçlarının geliştirilmesi yine Amerika Birleşik Devletleri tarafından gerçekleştirilmiştir (Picard, 2007: 122). Amerika Birleşik Devletleri’nin tasarımındaki ‘yeni iletişim düzeni’ ve küresel medya politikaları çoğu kez ulusal medya politikalarına yöne-len doğrudan bir tehdit olarak konumlanmaktadır.

Dünya Ticaret Örgütü’nün tasarımındaki yeni iletişim düzeni, ulus aşırı bir dizi anlaşmanın eşliğinde piyasaların liberalleştirilmesi-nin önüne geçen uygulamalara tanıklık etmiştir. Gerçekten de; EBU (aktaran Puppis, 2008: 415) tarafından gerçekleştirilen bir çalışmada belirtildiği gibi, “liberalleştirme programının gereksinimleri, politika üreticilerinin yalnızca gelecekteki seçimlerini aşındırmakla kalmıyor, bununla birlikte Avrupa görsel-işitsel modelinin bugün dayandığı ilkeleri tehdit ediyor”. Liberalleştirme programının içerisinden baka-rak, ulus aşırı bir dizi anlaşmanın ulus devletin politika üretme iktida-rını elinden kaybettiği bir dizi uygulamanın da temellerini attığı görü-lür. O kadar ki Splichal’in (2009: 396) belirlediği gibi, küreselleşme süreci ile birlikte “hükümetsiz bir küresel yönetim” biçiminin geliştiği daha da bir görülür hale gelmektedir. Örneğin, GATS anlaşmalarının dördüncü protokolü ile birlikte 1998 yılından itibaren dünya teleko-münikasyon ticaretinin %90’ı yalnızca bir tek anlaşma doğrultusunda gerçekleşmektedir (Puppis, 2008: 411; Jin, 2005: 294). Bununla birlikte, küresel anlaşmaların giderek GATT ve GATS belgelerinde olduğu gibi daha çok bir siyasal sistemin yeniden yapılandırılmasının ötesine geçerek, The Agreement on Trade Related Aspects of Intellectual Propherty Rights Sözleşmesi’nde de gözlendiği gibi, giderek içerik ve fikri haklar düzenlemesine doğru genişlemektedir. Bununla birlikte, Aister’in (2005: 141-142) belirlediği gibi; “küresel ağ, küresel yönetime” yol açmaktadır.

Medya politikalarının küresel düzeyde, tek tipleştirme olarak isimlendirilemese de en azından, ‘uyumlaştırılması’ ve öte yandan küresel ağ yönetiminin uluslararası otoritelerinin kurulması küresel

(13)

yönetim ağının ortaklaşa yürüyüşünün adımlarını oluşturmuştur. Amerika Birleşik Devletleri’nin ulus aşırı sözleşmeleri ve Avrupa Birliği’nin devletlerin politika iktidarını sınırlandıran uygulamalarının yanı sıra bir dizi küresel örgüt de giderek ulus devletlerin yerine geçen düzenleyici otorite konumunu üstlenmektedir. Bu bağlamda; Dünya Ticaret Örgütü, Uluslararası Para Fonu tasarımındaki yeni bir ağ yöne-timi gelişmekte, küresel bir dizi güç ekseninde giderek ulus devlet üstü bir yönetim yapısı oluşmaktadır. İnternet Tahsisli Alan İsimleri ve Sayıları Şirketi (ICANN), Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU), Dünya Fikri Haklar Örgütü (WIPO), Uluslararası Ticaret Hukuku Üze-rine Birleşmiş Milletler Komisyonu (UNCITRAL), telekomünikasyon hizmet standartlarını küresel olarak uyumlaştırmayı amaçlayan Bilgi-sayar-Telekomünikasyon Bütünleşmesi Örgütü (CTI) ve İnternet İzle-me Örgütü (IWF) küresel yönetim ağının önemli örneklerini oluştur-maktadır. Öte yandan Collins’in (2006: 338) belirlediği gibi; internetin kapsayıcı, hiyerarşik ve bir dizi yönetimsel araca sahip bir yapısının olmaması gerçekte internet için bir yönetim yapısının olmadığı anla-mına gelmemektedir. Collins’e göre, açık bir yönetim yapısının olma-masından kaynaklanan “boşluk”, internetin kendi-kendisini yönetme mekanizması ile doldurulmaktadır. Küresel iletişim politikalarındaki son dönem ve paradigma değişimi aşağıdaki Şema 1 içerisinde yer almaktadır. Bununla birlikte, son dönem içerisinde ulus devletin poli-tika iktidarına dair alanların, ekonomik-sosyal ve kültürel ve siyasal olmak üzere üç ana katmana ayrıştırıldığını belirtmek gerekmektedir. Ancak böylesi bir ayrımlaştırma her ne kadar merkezi iktidarın gücü-nü alanlar arasında paylaştırmayı içerse de, söz konusu alanların mer-kezi iktidara karşısında göreli olduğu belirtilmelidir. Böylesi bir düzenleme, katı iktidar biçiminden esnek iktidar biçimine doğru bir değişime yol açmaktadır.

Bu şekilde her alan için ayrı amaçlar tanımlanmıştır. Küresel medya politikalarının söz konusu üçüncü dönemi içerisinde, her ne kadar alt alanlar ve alt amaçlar olsa da, içeriğinin niteliksel olarak nasıl biçimlendirilebileceği belirlenemeyen ‘özgürlük’, ‘kalite’, ‘rekabet’, ‘tüketim’, ‘çeşitlilik’ gibi bir dizi serbest pazar modeli söylemi ile uyumlu amaçların belirlendiği gözlenmektedir. Bununla birlikte, yeni

(14)

bir politika döneminin ve değişen değer dizgesinin daha da bir görü-nür kılındığı belirtilmelidir.

Şema 1. Küresel Medya Düzenlemelerindeki Yeni Dönem (Mcquail ve Cuilenburg, 2003: 202).

Böylesi bir değişim Searves’e göre (2002: 435) “şirket-odaklı” poli-tikalar döneminden “müşteri-odaklı” polipoli-tikalara geçiş olarak değer-lendirilir. Politika üretme sürecindeki söz konusu değişim aşağıdaki gibi şema haline getirilebilir.

Şema 2. Küresel Medya Politikaları Son Döneminde, Avrupa Birliği Politikalarındaki Değişim (Searves, 2002: 435).

Siyasal refahın

sağlanması Sosyal refahınsağlanması Ekonomik refahınsağlanması Politikaların Son Amacı/Kamu Çıkarı

Alanlar ve Değerler/Kriterler Özgürlük Erişim Çeşitlilik Enformasyon Kontrol Sorumluluk Seçim Kimlik Etkileşim Kalite Uyum Rekabet Gelişme İstihdam Tüketim Yenilik ve Yeniliklerin Yayımı

Yeni İletişim Politikaları ve Paradigma Değişimi

Siyasal Alanda Sosyal ve Kültürel Alanda Ekonomik Alanda

Şirket Odaklı Politikalar

• Hareketli pazar, belirsiz gelirler • Rekabet

• Kısa-Dönemli Hedefler • Teknoloji temelli, teknolojinin

ilerlettiği politikalar • Araç, mesajdır.

Kullanıcı Odaklı Politikalar

• Pazar üzerinde şirketlerin kontrolü ve bu yönüyle şirketler için garantili gelir • Politikalarda yeni dönem

• Uzun dönemli amaçlar

• Teknoloji yerine kullanıcı odaklı çözümler

(15)

Politikaların odağının değişmesine rağmen, küresel medya politi-kalarının söz konusu son dönemi içerisinde, ulus devlet içerisinde bir düzenleyici otoriteye yer veril(e)memesi iki ana eksen üzerinden ele alınabilir. Öncelikle, internetin, medya politikaları bağlamındaki yapı-sal nitelikleri ulus devlet içerisinde bir yönetim mekanizması oluştu-rulabilmesine engel olmaktadır11. Öte yandan internetin, başlangıç

yıllarından itibaren bir bütün olarak nasıl yönetilebileceğinin belirgin-leştirilmemesi, internete dair bir yönetim biçiminin ve yönetim araçla-rının geliştirilememesine de yol açmıştır. Örneğin Kleinwatcher’ın (2000: 455) belirlediği gibi, internetin 1960’lı yıllardaki geliştirme döneminde devletlerarası bir anlaşmaya konu edilmediği gibi, 1980’li yıllarda sınır ötesi veri aktarımının düzenlenmesine dair bir dizi giri-şim olmasına rağmen, yeni medyaya dair bir öngörü henüz yapılma-mıştır. Böylesi bir durum; internet politikalarının giderek yalnızca bir ‘kendi-kendisini yönetim’ eksenine yönlendirilmesinde etkili olmuş-tur. Gerçekten de, Christou ve Simpson’ın (2007: 154) belirlediği gibi, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki internet politikaları daha çok “hukuksal bir kendi-kendisini yönetim” ekseninde anlamlandırılabi-lirken, Avrupa Birliği’nde internet politikalarını hükümet müdahalele-ri ile koordine edilen bir kendi-kendisini yönetim olarak değerlendir-mek gerekir. Her iki model arasındaki temel farklılık, hükümet müda-halelerinin biçimi ve niteliğinden kaynaklanmaktadır. Örneğin, Ame-rika Birleşik Devletleri’nin serbest piyasa modeline duyduğu ‘inanç’, Avrupa Birliği’ndeki yansımasını ABD ve Japonya öncelikli olmak üzere iletişim teknolojileri alanında var olabilme adına izlediği, ger-çekte sürüklendiği, bir piyasa modelinde bulmuştur (Halpin ve Simp-son, 2002: 289). Ancak öte yandan söz konusu alanda yalnızca kamu hizmeti anlayışının korunması değil bununla birlikte kamu hizmeti anlayışının geliştirilmesi gerektiğine dair bir dizi politika geliştirmiştir (Christou ve Simpson, 2007: 154).

11 Her ne kadar, internetin daha çok kendi-kendisini yönetim modeline uygun olduğu bilinse de bir dizi ülke deneyiminde gözlendiği gibi, ulusal düzenleyici otoritelerin de oluşturulduğu belirtilmelidir. Örneğin İngiltere’de OFCOM, Finlandiya’da FICO-RA, İtalya’da AGCOM yakınsayan iletişim ortamında ulusal düzenleyici otorite örneklerini oluşturmaktadır. Bu konuya ayrıntılı olarak girilecektir.

(16)

Teknolojinin Oluşturduğu Sorunlar,

Teknolojiye İndirgenerek Yönetilebilir mi?:

Küresel İnternet Yönetimi ve Kamu Politikaları

İnternetin; bütün bir 1960’lı yıllar boyunca, Amerika Birleşik Devletleri’nin savunma, eğitim ve akademik amaçlarla bilgisayarlar arasında bir ağ oluşturulmasına dair çalışmaların sonucunda ortaya çıktığı, iletişim teknolojileri yazınında kapsamlı olarak belirlenmiştir (Christou ve Simpson, 2007:148).

Amerika Birleşik Devletleri Savunma Bakanlığı’nın İleri Araştır-ma Projeleri Ajansı (Department of Defence’s Advanced Research Projects Agency – DARPA) tarafından oluşturulan ARPANET (İleri Araştırma Projeleri Ajansı Bilgisayar Ağı) tarafından başlatılan internet araştır-maları projesi, sonraki yıllarında bir yandan iletişim ağlarını oluştura-rak diğer yandan packet–switching (anahtarlama) teknolojilerini gelişti-rerek çalışmalarına devam etmiştir. 1970’li yıllar boyunca DARPA, ağların ağı (world wide web) ve ağların karşılıklı iletişimini sağlayan protokollerin (İnternet Protokolleri – IP) geliştirilmesini desteklemiştir. Internetting Project olarak isimlendirilen ve araştırmalar sonucunda oluşturulan ağlar sistemi ise, internet olarak isimlendirilmiştir. Prog-ram boyunca geliştirilen, bilgisayarların bir ağ oluşturmasıyla ilerle-yen, protokoller Transmission Control Protocol – TCP ve Internet Protocol – IP olarak isimlendirilmiştir. Araştırmalar sonucunda ilk iki protoko-lün geliştirilmesinin ardından ‘TCP – IP Protokol İkilisi’ geliştirilmiştir (Alkan ve Canbay, 2009: 2). İnternet Protokol Kurallarının (TCP/IP) oluşturulması, sunucu – bilgisayar hizmetleri ile ilgili kullanım proto-kollerinin geliştirilmesi, internete dair merkezi kaynakların küresel teknolojik yönetimine dair standartların geliştirilmesi, alan isimlerine dair standartların belirlenmesi, aslında en azından temel bir düzeyde, iletişim teknolojilerindeki gelişmelerin eşlik ettiği politika sürecine dair anlamlı örnekler olarak öne çıkmaktadır. Üstelik sözü edilen gelişmelerin eş zamanlı olarak internetin küresel olarak yönlendiril-mesine dair göstergeler olduğu açıkken Kleinwachter’in (2004: 233) belirlediği gibi, “küresel internet yönetimine” dair politikalar ise, halen tanımlanamayan, belirsiz ve hatta giderek çatışmacı bir süreci

(17)

oluşturmaktadır. Enformasyon toplumu politikalarındaki farklılıkla-rın eşlik ettiği böylesi bir süreç, özellikle Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği’nce üretilen politikaların bir dizi ulus devlet tarafından eleştirel bir tavırla karşılandığı belirtilmelidir. Çin Halk Cumhuriyeti, Brezilya, Güney Afrika Cumhuriyeti ve Hindistan gibi bir dizi G – 20 ülkesi, internet yönetimini daha geniş bir alanda değerlendirmekte ve küresel internet yönetiminin yalnızca alan isimleri ve sunucu – bilgi-sayar servisleriyle sınırlandırılmış olmasına karşı çıkmaktadır. Bu ülkeler, internet yönetimini geniş bir bağlam içerisinde değerlendir-mekte ve internetle ilişkili, yasadışı mail kullanımı, yasa dışı içerik ve ağırlıklı olarak şirketler tarafından gönderilen istek dışı mail uygula-maları gibi sorunların da internet yönetimi alanı içerisinde ele alınma-sını önermektedir. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği’nin serbest pazar uygulamaları karşısında ayrı bir tutum geliştiren ülkeler küresel internet yönetiminin, her ne kadar yapısı gücün eşitlikçi pay-laşılmasına olanak tanımasa da, Birleşmiş Milletler gibi bir şemsiye altında toplanmasını talep etmektedir (Kleinwatchter, 2004:233). Bununla birlikte, internetin karakteristik niteliklerinin ulusal bir medya politikası yönergesini nasıl biçimlendirdiği tartışılmalıdır. O kadar ki, diğer kitle iletişim araçlarından ayrı olarak liberalleşme, mer-kezsizleşme, küreselleşme ve kendi kendisine yönetebilme gibi unsur-ların temel niteliklerini oluşturduğu internet dikkate alındığında, politika yapıcılarının internete dair politikalar boyunca tüm bu unsur-ları nasıl kullanabileceği önemli sorununsur-ları oluşturduğu açıktır (Halpin ve Simpson, 2002: 287).

İnternetin önemli bir bileşeni olarak enformasyon politikalarına dair ikinci politika gündemi ise, serbest pazar politikalarının dışında yeni bir politika gündemi oluşturmakta ve daha çok Birleşmiş Millet-ler Eğitim, Bilim ve Kültürel Organizasyonu şemsiyesi altında gelişen bir küresel internet yönetimi gündemi izlemektedir. Amerika Birleşik Devletleri’nin tasarımını gerçekleştirdiği WSIS zirvelerinin anti tezi olarak UNESCO’nun, 2001 yılında yayınladığı Universal Declaration on Cultural Diversity isimli politika belgesinde, kültürel çeşitliliğin insan-lığın ortak mirası olduğunu vurgulamış ve Puppis’in (2008: 416) belir-lediği gibi “şaşırtıcı bir hızla” aynı konu üzerinde bağlayıcı bir dizi

(18)

sözleşmenin odağını oluşturmuştur. Bununla birlikte söz konusu deklarasyon; giderek politika belgelerini de etkisi altına almış, her ne kadar Amerika Birleşik Devletleri’nin vetosu ile karşılaşsa da, Conven-tion on the ProtecConven-tion and PromoConven-tion of the Diversity of Cultural Expression isimli politika belgesinin hazırlanmasına yol açmıştır. Sözleşme’nin Mart 2007’de yürürlüğe girmesinin ardından, halen, 30 ülke sözleşme-nin taraflarını oluşturmaktadır. Sözleşme, en az iki nedenden ötürü, küresel medya düzenlemelerinin son dönemi içerisinde önem taşı-maktadır. İlk neden; Sözleşmenin 2. maddesi 5. fıkrasında tanımlandı-ğı gibi, gelişmenin yalnızca ekonomik boyutları ile değil onun kadar önemli olarak kültürel boyutlarıyla da gerçekleştirilebileceğinin vur-gulanmasıdır. Sözleşmenin, daha da bir önem taşımasını sağlayan ikinci nedeni ise, Sözleşmenin 2. maddesi 2. fıkrasında, 5. maddenin 1. fıkrasında ve 6. maddenin 2. fıkrasının b, d ve h bentlerinde tanımlan-mıştır (Puppis, 2008: 417). Buna göre; sözleşmenin taraf ülkeleri ara-sında kültürel çeşitliliğin korunması ve geliştirilmesi (2. madde, 2. fıkrasında ve 5. maddenin 1. fıkrasında) hükme bağlanmıştır. Ancak böylesi düzenlemeler liberalizmin ruhuna aykırı değil aksine neo-liberal politikalar ile paralellik oluşturmaktadır. Bu doğrultuda, üye devletlere kültürel ürün ve hizmetlerin üretimi ve dağıtımı için özerk haklar tanımıştır. Öte yandan kültürel çeşitliliğin gerçekleştirilebilmesi için kamu hizmeti yayıncılığının gelişebilmesi için yayıncı kuruluşlara finansal desteğin sağlanması (6(2) b bendi ile) öngörülmüştür. Bunun gibi, kamu hizmeti yayıncılığının kültürel çeşitliliğin sağlanabilmesi için bir dizi yaptırıma tabii tutulması, program desteklerinin sağlan-ması (6(2). d bendi ile), kamu hizmeti yayıncılığı aracılığı ile medyada çeşitliliğin gerçekleştirilmesi ve kültürel çeşitliliğin genişletilebilmesi amaçlanmıştır (6(2) h bendi ile). Amerika Birleşik Devletleri politika araçlarıyla ilerletilen liberalleştirme programının karşı tezi olan Sözleşme’nin, Amerika Birleşik Devletleri tarafından veto edilmesi ve Amerika karşıtı olarak değerlendirilmesi bu bağlamda anlaşılabilir. Bununla birlikte, Convention on the Protection and Promotion of the Diver-sity of Cultural Expression henüz GATS Anlaşmalarını bir bütün olarak değiştirebilme gücüne sahip değildir ve ulusal devletlerin daha önce tarafı olduğu ulus aşırı sözleşmeler karşısında bir dizi hukuki soruna da yol açabilecektir.

(19)

Küresel medya politikalarının son döneminde, internet ve bileşen alanların dikkate alınmasıyla, iki eksenin oluştuğu gözlenir. İlk ekseni, Amerika Birleşik Devletleri ve küresel politika araçları eliyle alanda süre giden liberalleştirme programı, kamu hizmetinin giderek yok var-sayılması ve kapitalizmin sermaye birikim koşullarındaki değişimin yansıması olarak yeni bir tasarımın bu kez iletişim özgürlüğü üzerin-den gerçekleştirilmesi oluşturmaktadır. Ancak gelişmekte olan ülkeler-deki erişim eşitsizlikleri, ileri teknolojinin kullanılması nedeniyle gide-rek dışa bağımlılık, kültürel haklara yönelen tehditler, internetin özel-likle çocuk ve gençler üzerindeki etkisi, çoğulcu ve çok sesli bir medya yapısı, yakınsama sürecinin yönetilememesi12 gibi bir dizi unsur;

giderek liberalleştirme programlarının ‘üstesinden gel(e)mediği’ açım-lamalar olarak dikkat çekmektedir. Küresel medya yönetimi çağında gelişmekte olan ülkelerin giderek bir dizi küresel anlaşma eşliğinde politika üretme yeteneklerini ve teknolojinin üretilmesinden dışlandık-ları için politika üretme araçdışlandık-larını da kaybettiği veya daha da bir açık ifade edildiğinde gelişmekte olan ülkelerin politika üretme araçlarının ‘ellerinden alındığı’ gözlenmektedir. Küresel medya politikalarındaki söz konusu dönemin, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki farklılıkları daha da bir derinleştireceğini belirleyen Shafiul ve Bhuiyan’a göre (2008: 106); gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkeler üzerindeki egemenliği bu kez de enformasyon toplumu söylemi üze-rinden yeniden üretilmektedir. Bununla birlikte, 16. yüzyıldaki emper-yalizm projesinden farklı olarak, 21. yüzyılda kültürlerin giderek tek tipleştirildiği bir hegemonya projesi söz konusudur. Kapitalizmin yeniden yapılanmasına koşut olarak gelişen yeni iletişim ve enformas-yon düzeni için, enformasenformas-yon toplumu söylemi üzerinden yeni bir 12 Uluslararası Telekomünikasyon Birliği’ne (ITU) göre yakınsama; geçmişte ayrı

tek-noloji, piyasa ya da politikalar üzerinden tanımlanmış endüstri yapılarını bir araya getiren (bütünleştiren) teknolojik, hukuki, piyasalara ilişkin veya düzenleyici kapa-sitedir. ITU söz konusu nedenlerden ötürü geleneksel olarak bir ulus devlet özelinde kontrol edilebilen birçok hizmet ve bilgi kaynağının giderek dünya genelinde sunu-labilmesini mümkün kılması dolayısı ile böylesi bir sürecin önemli bir uluslararası bileşenleri de içerisinde barındırdığını belirler (ITU, 1999: 2). Böylelikle aslında geç-mişte ülkelerin kamu politikaları eliyle gerçekleştirdiği düzenlemelerin giderek ulus ötesi bir dizi güç merkezi tarafından gerçekleştirilmesi meşrulaştırılmıştır.

(20)

uğrak edinmesi anlamlıdır13. Avrupa Birliği medya politikalarını

değerlendiren Fuchs’a (2010: 34) göre; yeni iletişim ve enformasyon teknolojileri, küreselleşme ve kapitalist sermaye birikim koşullarındaki değişim eşliğinde “yeni” sıfatı ile tanımlanabilen emperyalizm biçimi-nin özel bir uğrağını oluşturmaktadır. Avrupa Birliği genelinde internet ve bileşen alanları üzerinde gerçekleştirilen çalışmaya göre; yeni ileti-şim teknolojileri alanı giderek mülkiyet yoğunlaşması, finans sermaye-si ile enformasyon sermayesermaye-si arasında bütünleşme ve ulus ötesermaye-si enfor-masyon sermaye gruplarının oluşması, özellikle gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelerin enformasyon sektörlerine doğru sermayenin tek yönlü akışı ile değerlendirilebilecek veriler sunmaktadır14.

Kapita-list sermaye birikim koşullarındaki değişimin eşlik ettiği yeniden yapı-lanma süreci, giderek enformasyon ve iletişim teknolojileri alanına doğru genişlemektedir. Hatta ‘enformasyon toplumu söylemi’ giderek gelişmekte olan ülkeler için gelişmiş ülkelerin hegemonya söylemi ola-rak konumlanmakta ve ülkeler arasındaki kaynak eşitsizliği bu kez enformasyon toplumu söylemi üzerinden derinleşmektedir.

13 Böylesi bir sürecin yalnızca ekonomi politikalarla değil, bununla birlikte hatta daha da önemli olarak kültürel açımlama içerisinden ele alınması gerekmektedir. Gerçek-ten de, kapitalist sermaye birikiminin 1980’li yıllardan itibaren gelişen yeni dönemi, ortak ekonomi politikalara olduğu kadar ‘türdeş’ kültürlere de ihtiyaç duymaktadır. Jose Manuel Moreno Dominguez ve David Montero’nun (2009:84), böylesi bir kültü-rel türdeşleştirme eğilimini Avrupa Birliği görsel-işitsel medya politikalarında oku-maktadır. Avrupa Birliği için, her ne kadar ortak bir Avrupa kültürel uzamını oluştur-mak öncelikli hedef ise de diğer yandan Amerika Birleşik Devletleri’nin “kültürel pazarda” ele geçirdiği gücün karşısında da bir alternatif biçiminde, küresel bir görsel-işitsel medya sektörünün geliştirilmesini de amaçlamaktadır. Dominguez ve Montero’nun (2009:87) belirlediği gibi, Avrupa Birliği’nin henüz 1995 yılında, Latin Amerika ülkeleriyle birlikte imzaladığı Acuerdos de Asociacion Economica y Libre

Comer-cio (Ekonomik Ortaklık ve Serbest Ticaret Anlaşması), Avrupa Birliği’nin kültürel

uzamda yalnızca bir Avrupalılaştırma projesi içerisinde olmadığına dair önemli bir kanıttır.

14 Fuchs (2010:40) enformasyon sektörünün küresel ticaretteki önemini vurgularken dünyada küresel ticaretin önemli şirketlerini değerlendirmiş ve buna göre finans ketlerinin dünya ticaretinin %75.96’sı gibi bir oranda denetim gücüne, akaryakıt şir-ketlerinin küresel olarak %5.82’si kontrol gücüne ve enformasyon şirşir-ketlerinin küre-sel olarak değerlendirildiğinde ticaretin %4.63’ü oranında bir kontrol gücüne sahip olduğunu ve enformasyon şirketlerinin küresel ticaretteki denetleme gücü ile üçüncü olduğunu saptamıştır.

(21)

Küresel medya politikalarındaki son dönemin ikinci eksenini ise, kültürel çeşitliliği ve kamu hizmeti politikalarını referans alarak, inter-net ile bileşen sektörlere uygulamayı amaçlayan UNESCO tasarımın-daki medya politikaları, her ne kadar henüz olgunlaşma aşamasında ise de, oluşturmaktadır.

Türkiye ve İletişim Teknolojileri Politikaları:

Küreselleşmenin Ulus Devlet Politikalarına

Yansıması Olarak Teknoloji Yönetimi

Türkiye’nin yeni iletişim teknolojileri ve internete dair politikaları içerisinden bakarak, özellikle 1980’li yılların ardından, e-Avrupa proje-sine endeksli olarak, enformasyon toplumu kazanımlarından yararla-nabilmeyi amaçlayan bir ulus devlet modeli gözlenmektedir. Gelenek-sel medya olarak isimlendirilen görGelenek-sel-işitGelenek-sel yayıncılığın 1990’lı yılla-rın hemen başından itibaren, Anayasa’nın ihlal edilmesi ile fiili (de facto) olarak başlamasına rağmen, yayıncılığa dair yasal düzenlemenin hem siyasi irade eksikliği ve hem de ulus aşırı sermayenin hegemon-yası sonucu, geçen üç yıla ulaşan gecikmeden sonra gerçekleştirilir (Kejanlıoğlu, 2004: 346). 24 Nisan 1994 tarihinde yürürlüğe giren 3984 Sayılı Yasa, yürürlüğe girmesinin üzerinden geçen sekiz yıl içerisinde yeniden bir düzenleme ile karşı karşıya kalır. Ülke tarihinde yaşanan iki ekonomi-politik krizin ardından başlayan yeni dönem sonrasında 21 Mayıs 2002 tarihinde yürürlüğe giren 4756 Sayılı Yasa ile geleneksel yayıncılık biçimlerinde bir dizi ‘anlamlı’ değişimi getirilmişse de döne-min Cumhurbaşkanı ve muhalefet partileri milletvekillerinin Anayasa Mahkemesi’ne açtığı dava sonucunda iptal edilir. Türkiye geleneksel yayıncılık alanındaki yasal düzenlemesini ancak 3 Mart 2011 tarihinde yürürlüğe giren 6112 Sayılı Yasa ile gerçekleştirir15. Bütün bu

oluşum-lara rağmen geleneksel medya sektörünü düzenleme çabası içerisinde-ki Türiçerisinde-kiye’nin yeni iletişim teknolojileri alanında herhangi bir politika 15 Söz konusu düzenleme ile Türkiye’de iletişim politikalarının giderek Avrupa Birliği ekseni çerçevesinde yeniden yapılandırılmasına ilişkin bir dizi önemli bulgu saptan-mıştır. Örneğin Kanun’un “tanımlar” kısmında Avrupa Eserlerini tanımlaması ve 15. Maddesinde (a bendi ile) yayın sürelerinin yüzde 50’sinin Avrupa eserlerine ayrıl-masının yanı sıra (b bendi ile) toplam program bütçesinin yüzde onunun Avrupa eserleri için ayrılması böylesi bir durumu öne çıkartmaktadır (www.rtuk.org.tr)

(22)

üretebilme kararlılığında dahi olmaması dikkat çekmektedir. Türkiye’nin egemen siyasası içerisinde yeni iletişim teknolojileri ve enformasyon alanının da nasıl düzenlenebileceği hem açık değildir ve hem de küresel medya yönetimini içeren 1990’lı yılların ardından çoğu kez ulus devletin elinden alınan politika araçları gündemiyle birlikte

düşünülebilen bir sonucu oluşturmaktadır16. Bu bağlamda; Türkiye’nin

yeni iletişim teknolojileri ve enformasyon politikaları alanında içsel dinamikleri ve iç ihtiyaçlarından daha çok dış dinamikler tarafından belirlenen küresel politika tasarımı eşliğinde belirlenen bir yol haritası-na sahip olduğu belirtilmelidir. Gerçekten de, Türkiye’nin bir yandan Amerika Birleşik Devletleri öte yandan Avrupa Birliği küresel medya politika mimarisini izlediği bir dizi örnek izlendiğinde daha da bir açığa çıkmaktadır. Örneğin Törenli’nin (2005: 22) belirlediği gibi, Tür-kiye 1980’li yıllardan itibaren yeni iletişim teknolojileri alanında “ulu-sal yenilik” oluşturma kapasitesinden de, ulu“ulu-sal enformasyon alt yapısını kurma ve yönetme kapasitesinden de belirgin bir biçimde uzaklaş(tırıl)mıştır. Bu bağlamda, Türkiye’nin bilim ve teknolojide atı-lım projesini gerçekleştirmesinin önemli bir adımı olarak hazırlanan TUENA’nın (Türkiye Ulusal Enformasyon Alt Yapısı Ana Projesi) ülke gündeminden düşürülmesi, ülkenin giderek teknolojide dışa bağımlı kılınmasına yol açmıştır. Ulusal enformasyon alt yapısı planının redde-dilmesiyle birlikte; Türkiye, Dünya Bankası’nın henüz 1993 tarihinde hükümet ile birlikte hazırladığı Türkiye Enformatik Sistemler ve Ekonomik Modernleşme Raporu’nu (Törenli, 2005: 23) izlemeye başladı. Ancak söz konusu raporun Türkiye’ye biçtiği rol, teknolojinin üreticisi olmak değil sadece enformasyon ve iletişim teknolojilerinin kullanıcısı, açıkça söylendiğinde ithalatçısı, olmaktı.

Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketi’nin özelleştirilmesi ise, hem söz konusu ‘geri bıraktırılmışlık’ sürecine eklenen anlam, hem de yapılan özelleştirmenin ilk kez devlet tekelinden özel bir kartel oluşu-muna doğru izlediği süreç açısından oldukça anlamlıdır. Bütün bunla-rın yanı sıra, Türkiye bütçe açıklabunla-rını özelleştirmelerle kapatmayı 16 Bu çalışmanın yazarı tarafından gerçekleştirilen yakın dönemli iki çalışma boyunca Türkiye’de 1980 sonrası yeni iletişim teknolojileri politikaları (2010a) ve gelişmekte olan ülkelere bir örnek olarak Türkiye’de yeni liberalizmin hegemonyacı söylemi olarak enformasyon toplumu politikaları ayrıntılı olarak değerlendirilmiştir (2010b).

(23)

amaçlayan ekonomi politikasını sürdürürken (Törenli, 2005: 23), ger-çekleştirilen özelleştirmelerin, kamu politikalarını giderek etkisizleştir-diği gözlenmektedir. O kadar ki, Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketi’nin, özelleştirme öncesinde dünyada on üçüncü, Avrupa Birliği genelinde ise beşinci büyük telekomünikasyon operatörü olduğu düşünüldüğünde gerçekleştirilen özelleştirmenin, Türkiye için ulusal enformasyon alt yapısını kaybettirdiği düşünülebilir. Hatta söz konusu özelleştirme; sonraki dönemleri boyunca resmi siyasa belgelerinde de eleştirilmiştir. O kadar ki, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı eliyle Devlet Planlama Teşkilatı’na hazırlattırılan ve 2006-2010 yıllarını kap-sayan Bilgi Toplumu Stratejisi Eylem Planı17 isimli siyasa belgesi

“strate-jinin gerekliliği ve temel hedefleri” bölümünde, Türkiye’de telekomü-nikasyon sektörü aşağıdaki gibi değerlendirilmektedir.

İletişim altyapı ve hizmetlerinin geliştirilebilmesi ve yaygın kulla-nımının sağlanması için, telekomünikasyon sektöründe hizmet ve altyapılarda etkin rekabet ortamı tesis edilecek, bu yolla hızlı, güvenli, sürekli ve kaliteli iletişim hizmetlerinin uygun maliyetler-le sunulmasının yanı sıra yeni teknolojimaliyetler-lere dayalı temaliyetler-lekomünikas- telekomünikas-yon altyapılarının kurulması için uygun ortam yaratılacaktır (http://www.dpt.gov.tr).

Bilgi Toplumu Stratejisi ve Eylem Planı, her ne kadar Türkiye’nin ‘topyekûn’ bilgi toplumu hedefini oluştursa da, yukarıda yer alan cümle bir bakıma, iletişim altyapı ve hizmetlerinde yaygın bir kullanı-mın olmadığı üstelik telekomünikasyon sektörünün rekabet kuralları-nın egemen olduğu yapısal bir nitelikten uzak olduğu biçiminde anla-şılmaktadır. Türkiye’de ulusal medya politikalarını önemli ölçüde etkileyen küreselleşme eşliğinde ulusal politikaların yeniden biçimlen-dirilmesi, Freeman ve Soete’nin (2003: 361) belirlediği gibi tam da tek-noloji ve sanayi politikalarının öneminin anlaşıldığı dönemde, ulusal politikaların sınırlarının vurgulanması ve ulusal sistemlerin geçerliliği-nin de giderek sorgulanmaya başlanması eş zamanlı gelişmiştir.

17 Bilgi Toplumu Stratejisi ve Eylem Planı, 28.07.2006 tarihinde, 26242 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Babacan Taşdemir (2010:305), Türkiye’nin enformasyon toplumu alanındaki siyasa belgesinin Amerika Birleşik Devletleri’nde faaliyet gösteren Peppers&Rogers isimli bir strateji firmasına hazırlatıldığını belirtmiştir.

(24)

Türkiye özelinden bakıldığında, böylesi bir eşzamanlılığın, neo-libe-ralizmin gelişmekte olan bir ülkeye yansıması bağlamında değerlendiril-mesi gerekmektedir. Gerçekten de, Türkiye’de 2006-2010 yılları arasında uygulamaya konulan Bilgi Toplumu Stratejisi ve Eylem Planı tam da ulusal politikalarının sınırlarının sorgulanmaya başlandığı uğraklar ara-sında, en azından iki nedenden ötürü, özel bir yere sahiptir. İlk neden, sözü edilen siyasa belgesinin ardından Türkiye bağlamında yeni kamu yönetimi anlayışının giderek genişlediğini gözlemek mümkün ola gel-miştir. İkinci neden ise, söz konusu siyasa çerçevesinde ulusal politikala-rın sınırlapolitikala-rının giderek daha da bir vurgulanmasının yanı sıra ulusal sis-temlerin geçerliliğinin de tartışılmaya başlanmasıdır. Kamu hizmeti fel-sefesindeki değişimi çözümleyen Inauen vd. (2010: 631) yeni kamu hiz-meti paradigmasının geçen yirmi yıldan bu yana önemli ölçüde kurum-sallaştığını ve siyasa belgelerine yansıdığını belirlemiştir. Yeni kamu hizmeti paradigmasının ayırt edici niteliğini, daha önceki dönemlerde uygulanan kamu refahını geliştirme yönünde ekonomi ve işlevselliğe dayanan kültürel modelden giderek sektörel düzenlemelere doğru geniş-lemesi oluşturmaktadır. Bu bağlamda, kamu hizmeti felsefesindeki deği-şim, aşağıdaki tabloda yer almaktadır.

Tablo 1: Kamu Hizmeti Felsefesindeki Değişim (Inaunen vd., 2010: 633) Değişim Unsurları İlk Reform Dönemi: Yeni Kamu Yönetimi (YKY)

Yeni Kamu Yönetimi Ötesinde: Yeni Kamu Hizmeti

Yeni Kamu Yönetiminde İkinci Dönem: Bütünleşmiş Yönetim

Bilgilendirilmiş Genişleme: Bütünleşik Yönetim Ana Teori Kurum Teorisi Demokratik Teori Kurum Teorisi ve

Weberyanizm

Psikolojik ve Ekonomik Sorumluluk Tüketicilere Yurttaşlara Yurttaş ve Tüketicilere Topluma Hükümetin

Rolü

İzleme ve Düzenleme

Servis ve Hizmet Düzenleme Hizmet

Kurum Motivasyonu

Dışsal İçsel Dışsal ve İçsel İçsel

Yönetim Unsuru Kontrol Maddi Yükümlülük Dışsal Yönergeler Uzlaşının Tesisi Çıkarların Temsili Maddi Yükümlülük içermeyen kontrol ve yönergeler Özerklik ve Destekleyici Dışsal Yönergeler

(25)

Türkiye’de, 2006-2010 yılları arasında uygulamaya konulan Bilgi Toplumu Stratejisi ve Eylem Planı bütünleşmiş kamu yönetimi felse-fesinin gelişmekte olan ülkeler için uygulamaya yansıyan siyasa bel-gesini oluşturmaktadır. Örneğin, eylem planı içerisinde ‘yurttaş’ ve ‘tüketici’ terimlerinin çoğu kez birbirinin yerine ikame edilmesine dair bir dizi örneğin gözlemlenmesi olasıdır. Devlet Planlama Teşkilatı’nın bilgi toplumu yaklaşımı kopyalanan aşağıdaki şema bilgi toplumu dönüşümünden beklentileri açığa çıkartmaktadır.

Şema 3. Bilgi Toplumu Stratejisinden Beklentiler (http://www.mevzuat.dpt.gov.tr).

Şema içerisinden bakarak; kamu yönetiminde modernizasyon, bilgi ve iletişim teknolojilerinin iş dünyasındaki yansıması ve vatan-daş odaklı hizmet alanları olmak üzere üç önemli dönüşüm alanının hedeflendiği gözlenmektedir. Bununla birlikte sözü edilen dönüşüm süreçlerinde, tam da kapitalist sermaye birikim modelinin yeniden yapılanması eşliğinde, kamu hizmetlerinin ancak “rekabetçi ve ucuz iletişim alt yapı ve hizmetleri” ile “rekabetçi bilgi teknolojileri sektö-rü” olmak üzere iki alan üzerinden gerçekleştirilmesi ön görülmüştür. Ancak her iki alanında giderek kamu hizmeti yaklaşımından uzakla-şan ve alanı içeriden özelleştirerek serbest piyasa yapısı ile bütünleşti-ren bir stratejinin hedeflendiği belirtilmelidir.

Bilgi toplumu siyasası içerisinde böylesi bir stratejinin daha da bir yer edindiği alan “sosyal dönüşüm” olarak değerlendirilen

(26)

bölümün-de ortaya çıkmaktadır. Bölüm içerisinbölümün-de, Türkiye’bölümün-de aile yapısını tem-sil ettiği düşünülen “Sencer Ailesi”nin 2007 yılında bir devlet kampan-yası ile bilgisayar edindikten sonra kamu hizmetlerini, ücreti karşılı-ğında, daha aktif olarak kullanması modellenirken öte yandan Aile’nin büyük kızının internet üzerinden ticaret modeli ile “girişimci hale gelmesi” senaryosuna yer verilmiştir. Stratejide yer alan sosyal dönü-şüm senaryosuna dair değerlendirme saklı kalmak kaydıyla, Türkiye’de bilgi toplumu tartışmalarının demokratikleşme ve kamu hizmeti yaklaşımı ile değil aksine giderek kapitalist sermaye birikim koşulları eşliğinde nitelik değiştiren kamu hizmeti anlayışı bağlamın-da ele alındığı gözlenmektedir.

Küreselleşme Döneminde Ulusal Politikalar

ve Teknoloji Yönetimi:

Türkiye için Alternatif Model Önerisi

Enformasyon toplumu yolunda siyasa belgelerine yansıyan, ancak o da Tuena Raporu ile sınırlı, bir çalışma gerçekleştiren Türkiye’nin; ulusal kamu politikaları üzerinden internet yönetimine dair bir politika geliştirememesi bir dizi soruna yol açmaktadır. Kapa-tılan internet siteleri, küresel bilgi tabanlı şirketlerin ulusal pazardan gelir elde etmesine rağmen kazançlarına dair gelir vergisini, üstelik adresleri belirli olmadığı ya da daha açık söylendiğinde Türkiye’nin böylesi bir talepte bile bulunamaması nedeniyle, ödememesi Türkiye’nin internet yönetimine dair önemli sorunlara yol açmaktadır. Öte yandan, Türkiye’nin bilgi toplumu yolunda bir yol haritasına sahip olmaması ötesinde bu durumun internet yönetimi alanında kar-şılığını dahi bulmadığı gözlenmektedir. Örneğin, internet yönetimi alanında ulusal bir düzenleyici örgütün yokluğu, iletişim teknolojile-rindeki süre giden yakınsamaya rağmen, ulusal düzenleyici örgütler arasında herhangi bir yakınsamanın öngörülmemesi de bilgi toplumu çağında Türkiye’nin ‘fırsatlar’ kadar ‘tehditler’le de karşılaşmasına yol açmaktadır.

Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği bilgi top-lumu siyasasında 1990’lı yılların hemen başından itibaren yer edinen

(27)

bir dizi politika gündemine, en azından tartışma gündeminde dahi, yer verememektedir. Bu nedenle internetin zararlı etkilerinden önce-likli olarak korunması gereken kesimler ihmal edilmektedir. Avrupa Birliği politikaları ise bu bağlamda oldukça anlamlıdır. Avrupa Birliği özellikle internetin zararlı etkilerinden özellikle çocuk ve gençlerin korunması için 2000’li yıllardan itibaren yeni bir eylem planını, The Action Plan on Promoting Safe Use of the Internet, yürürlüğe koymuştur. Ancak bu çalışma içerisinde internet yönetimine dair ulusal bir model arayışının tartışılması amaçlandığı için söz konusu siyasa belgelerinin ayrıntılı tartışması bu çalışmanın sınırlarının dışında kalmaktadır. Bununla birlikte Lessing’in (aktaran Cooke, 2007: 365) belirlediği gibi; “kendi-kendisini yönetim” modeline bırakılan internetin, tasarımı, hukuku, piyasa yapısı ve sosyal kurallar alanı olmak üzere politika gündemine taşınabilen dört unsuru bulunmaktadır. Lessing, internete dair politika bağlamı doğrudan ve dolaylı model olmak üzere iki ana bölüme ayırmaktadır. Aşağıdaki şemada internete dair doğrudan poli-tika modeli yer almaktadır.

Şema 4: İnternetin Doğrudan Düzenleme Modeli (aktaran Cooke, 2007: 365)

Bu model içerisinde, politika alanlarının internet yönetiminde doğrudan bir etkisinin olduğu var sayılmaktadır. Küreselleşme

döne-Normlar Pazar

(28)

minde ise, internet üzerinde böylesi bir doğrudan yönetim modelinin olabilmesi oldukça güçtür. Çünkü böylesi bir düzenleme giderek sınır-lama ve sansüre yol açmaktadır. Her ne kadar internet üzerinde böy-lesi bir düzenlemenin, özellikle, küreselleşme süreci ile birlikte olama-yacağı belirtilse de Çin Halk Cumhuriyetleri’nin internet yönetim biçimi, her ne kadar demokratik olmayan toplum olarak değerlendiril-se de, doğrudan düzenleme feldeğerlendiril-sefesine dayanmaktadır. İnternet düzenlemeleri alanındaki ikinci model ise, daha çok Avrupa Birliği tarafından uygulanmaktadır ve dolaylı internet yönetimi olarak isim-lendirilir.

Şema 5. İnternetin Dolaylı Olarak Düzenlenmesi (Cooke, 2007:366)

İnternetin doğrudan kontrolünün tam aksine, dolaylı olarak inter-net düzenlemeleri bir dizi unsurun eş zamanlı olarak gündeme alın-masına işaret etmektedir. Lessing, doğrudan gerçekleştirilen internet düzenlemelerinde şeffaflık ve siyasal sorumluluğun oldukça önemli olduğunu belirtmektedir. Aksi halde böylesi bir kontrol kimi zaman hükümetlerin ulaşım ve petrol fiyatları konusunda gerçekleştirebilece-ği düzenlemeler henüz belirgin degerçekleştirebilece-ğilken, özel araçların kullanılması-nın yasaklanmasına benzetilmektedir. İnternet kontrolü için sansür bir politika aracı olarak, her ne kadar aksi örnekler bulunsa da, kullanıla-mamaktadır. İletişim teknolojilerindeki gelişmelerin ürünü olarak internet, gerçekleştirilebilecek sansür girişimlerini diğer kitle iletişim

Hukuk İnternet

Sosyal Normlar Mimari

(29)

araçlarından farklı olarak yine iletişim teknolojileri üzerinden etkisiz kılmaktadır. Medya politikalarının son dönemi içerisinde, çoğulculuk ve çok sesliliğin korunmasına ilişkin eğilimin yine Avrupa Birliği Par-lamentosu, Avrupa Konseyi ve Avrupa Komisyonu içerisinde de med-yada çoğulculuk, çok seslilik, düşünce özgürlüğü, hoşgörü ve açıklık bir dizi siyasa belgesinin ortak konusunu oluşturmaktadır. Avrupa Birliği, medyada çoğulcu ve çok sesli yapıyı her ne kadar mülkiyet çeşitliliği (dışsal) ve medya içerikleri (içsel) olmak üzere iki temel bağ-lam üzerinden ele alınsa da (Czepek ve Klinger, 2010: 837), bir taraftan da erişim hürriyeti olarak ele alınmalıdır. Küresel medya politikaları-nın son dönemi, medyada çoğulcu ve çok sesli yapıpolitikaları-nın engellenebil-mesine dair örneklere tanıklık etmiştir. Örneğin van Cuilenburg (1999: 186-187); erişimin “içerik ve iletişim hizmetleri”, “dağıtım hizmetleri” ve “iletişim alt yapısı” olmak üzere üç önemli boyutunun olduğunu belirler ve erişime dair temel siyasa sorunsalının söz konusu üç düzey içerisinde de yanıtlanması gerektiğini belirtir. İnternet gibi bir kitle iletişim aracı söz konusu olduğunda, erişimin özellikle dağıtım hiz-metleri ile iletişim ve içerik hizhiz-metleri üzerinde tartışmalı bir nitelik edinebileceği belirtilmelidir. İngiltere’de 29 Aralık 2003 tarihinde yayıncılık ve telekomünikasyon alanlarını ortak bir çatı altında birleş-tirerek, yakınsama sürecinin siyasa alanındaki örneğini oluşturan Ofcom (Office of Communication) deneyimi önemli bir uğrağı oluşturur. Collins’in (2006: 337) belirlediği gibi; Ofcom “yöndeşen” iletişim orta-mını gündeme getiren düzenleyici otoritedir. Bu açıdan da, diğer ülke-ler için de örnek bir modeli oluşturmaktadır. Örneğin, İtalya AGCOM, Güney Afrika ICASA ve Finlandiya FICORA isimli otoriteleri ile Ofcom benzeri yapılanmaya doğru ilerleyen bir politika eğilimine sahip olmuştur. Collins (2006: 342), internet yönetiminin hiyerarşik bir dizi yasal düzenleme ile piyasa koşulları arasında dengeleyici bir işlev üstlendiğini belirler. Livingstone vd. ise (2007: 84-85), Ofcom’un ideo-lojik bir söylemsel tercih geliştirdiğini ancak yurttaş ve tüketici arasın-da ideolojik konumun belirlenememesi nedeniyle Ofcom’un ikilemi olduğunu belirtir. Yeni iletişim teknolojilerinin yakınsama alanındaki düzenleyici otoritesi olan Ofcom’un stratejik birimleri ve görevleri aşağıdaki tabloda yer almaktadır:

Şekil

Tablo 1:  Kamu Hizmeti Felsefesindeki Değişim  (Inaunen vd., 2010: 633) Değişim  Unsurları İlk Reform  Dönemi: Yeni  Kamu Yönetimi  (YKY)
Tablo 2. Ofcom’un ekonomik düzenleyici iktidarının strateji birim  analizi  (Collins, 2006: 343)

Referanslar

Benzer Belgeler

increase, as does the input voltage of the inverter at the output, until the transistor M4 enters the linear operation region and decreases its drain current. The voltage

Christabel personifies the limitations of innocence in her obliviousness to the presence of evil and in her vulnerability to its effects. Her innocence blinds her

51b High Energy Physics Institute, Tbilisi State University, Tbilisi, Georgia 52. II Physikalisches Institut, Justus-Liebig-Universität Giessen,

63 Department of Physics and Astronomy, Iowa State University, Ames IA, United States of America 64 Joint Institute for Nuclear Research, JINR Dubna, Dubna, Russia. 65 KEK, High

Stepanov Institute of Physics, National Academy of Sciences of Belarus, Minsk, Republic of Belarus 90 National Scientific and Educational Centre for Particle and High Energy

Summary of the observed number of events in the data and the estimated number of signal and background events with total uncertainties (i.e. all listed uncertainties are the

Stepanov Institute of Physics, National Academy of Sciences of Belarus, Minsk, Republic of Belarus 92 National Scientific and Educational Centre for Particle and High Energy

stock split weeks were exluded from calculations. In order to eliminate distorting effect of high real interest rates in Turkey over the analysis period, weekly equivalents of