• Sonuç bulunamadı

Tiyatromuzun en büyük noksanı:Edebi heyet

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Tiyatromuzun en büyük noksanı:Edebi heyet"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

V A T A N

¿4 ■

11- 1 h 4

ANATql

T 7 -

Ts-err ll

Tiyatromuzun en büyiik noksanı:

ehir Tiyatrosu dram kıs­ mında temsil edilen »Gök Korsan» m, seyirciler tarafından, haklı olarak hiç rağbet görmeme­

si üzerina ikinci hafta sonunda o-

Edebî heyet

nu sahneden kaldırmağı düşün­

müşler, fakat yerine konacak o- lan yeni telif piyesin provaları henüz tamamlanmadığından, pi­ yesi, önümüzdeki pazar akşamına kadar zorla sürüklemeğe karar vermişler...

Bir piyesi temsile başlamak ve beğenilmediğini görünce kısa bir müddet sonra onu kaldırmak ga­ yet tabiîdir. Bu, her tiyatronun a- rada sırada düşebileceği hatalar­ dan biridir. Amma, «Gök Korsan» gibi kıymetsiz ve saçma olduğu kadar zahmetli ve masraflı bir piyesi sahneye koymadan evvel, bir parça düşünmek icabetmez mi idi? Bu eserin ne büyük emek ve para harcamak suretile, hem de halka hoş göstermek için n-> tür­ lü yenilikler ve fevkalâdeliklerle temsil edildiğini gözümüzün önü­ ne getirirsek ister istemez içimiz sızlar. Meğer bütün bunlar, piye­ si, halkın zevk ve arzusu hilâfına zorla 18 gün oynamak ve sonun­ da sarfedilenden daha az bir hası­ lat temin etmek içinmiş!..

Aynı vaziyet, bir ay evvel ko­ medi kısmının başına geldi. Ora­ da da, sezonun ilk temsili olan «Dedikoducular», yine çok zengin dekorlar ve kostümlerle sahneye konmuş, fakat tiyatronun yarıdan fazlası boş kaldığı İçin 12 gün son ra kaldırılmıştı. Şehir Tiyatrosu 1946 - 47 sezonu temsillerine baş­ layalı daha bir buçuk ay olduğu halde, bu müddet zarfında sahne­ ye konan dört piyesten ikisi böy­ le bir âkıbete uğramış bulunuyor. Geçen senelerde gördüğümüz bazı misaller de bunlara eklenir­ se, şöyle bir hakikatle karşılaşı­ rız: İstanbul Şehir Tiyatrosu, pi­ yes seçmek hususunda büyük isa­ betsizliklere düşmektedir. Ve memleketimizin bu biricik tiyat­ rosunun, beton - arme bir bina­ dan, döner sahneden, son sistem

, İstanbul Şehir Tiyatrosunun mükemmel

bir bina ve döner sahneden evvel salahi­

yetli bir edebî heyete muhtaç olduğunu

kabul etmek lâzımdır.

YAZAN:

M uvaffak İhsan (daran

• *

N

rt, İbrahim İNecmi, Hüseyin Suat ve Salâh Gimcoz...,

1926 yılında ise, Darülbedayi, İstanbul Belediyesinin idaresi al­ tında «Şehir Tiyatrosu» olarak çalışmağa başladığı zaman yine idare heyeti ve edebi heyet var­ dı. Belediye tarafından tiyatroya müdür tayin edilen Celâl JEsattan başka bu heyette; Reşat Nuri, İb­ rahim Alâeddin ve HalTİT Fahri bulunuyordu. Rejisör d erL G aîip idi. Vakta ki, 1927 senesi sonunda Ertuğrul Muhsin Rusyadaıı dön­ dü ve Şehir Tiyatrosunun rejisör­ lüğünü, daha doğrusu bütün ida­ resini üzerine aldı, edebi heyet lüzumsuz ve zararlı telâkki edil­ meğe başlandı. Bu esnada tiyat-. ronun müdürü Suphi Sadık, ede­ bi heyet âzaları ise Mithat Ce­ mal, Kemal Salih ve Refik Ahmet idiler. Edebî heyetle rejisörün va zifelerine ait hududun tayin edil­ memiş olması bir sürü ihtilâflar doğuruyordu. Rejisör şöyle iddia etmekte idi: «Edebî heyetçe ka­ bul edilen her eseri, artistler oy­ namağa mecbur değillerdir. Eser­ ler çok masraflı olabilir. Roller­ den herhangi birini yapacak ar­ tist bulunmayabilir. Lisan've ede­ biyat bakım,rîıdan güzel olan pi­ yes, sahne tekniğine uymayabi­ lir.» Nihayet edebi'heyetin, kabul ederek oynanmasında ısrar ettiği bir piyesi, rejisör provadan in-teknik mükemmeliyetten evveh*? ^

salâhiyetU biEedjebi heyete ihtiyat-y^.. .. . . . , „ „

cı vardır. Çtinktf tiyatro, eski t â - - ^ ! rf l T® i.ht‘ âf. büyudü- Heyette" birile bir hm.k. t.-» K1 âzalar blrer birer istifa ettiler.

tanbul g

ketlere meydan vermemsidir. Hulâsa olarak, bugün Şehir Ti­ yatrosunun bir edebî heyete muh taç olduğu, gün gibi açık bir hakikat tir. Eğer 1927 deki vaziyetin mah zuları gözönünde tutuluyarsa; de­ ğerli edebiyatçılardan ve piyes muharrirlerinden mürekkep bir edebi heyetin içine, sahne tekni­ ğine vâkıf artistlerimizden ikisi ilâve edilmek suretile her türlü ihtilâflar, evvelden önlenmiş o- lur. Meselâ hem mükemmel birer aktör, hem sahne vâztı, hem de iyi birer piyes muharriri olan İ. ^Galip Arcan ve Vasfi Rıza Zobu böyle bir heyette sahnenin görü­ şünü pekâlâ müdafaa ederler. Ben nâçiz fikrimce, yeniden kurulması bir zaruret haline gelen edebî he­ yet için yedi kişilik bir liste yapa­ rak şu isimleri teklif ediyorum: Seniha Bedri Göknil, Reşat Nuri Güntekin, Vedat Nedim Tor, Şev- 4et ..Kudret Şttlgft. _ Cevat’ Fehmi Başkut, I. Galip Arcan ve Vasfi Rıza Zobu...

İster bu tanınmış isimlerle, is­ terse başka ehliyetli kimselerle kurulsun, tiyatroda bir edebi he­ yetin mevcudiyeti, telif piyes ya­ zan muharrirlerimize de büyük bir emniyet ve cesaret verecek, dolayısile daha çok ve daha olgun eserler çıkarmalarını sağlayacak­ tır. Şimdiki vaziyet, birçok meş­ hur muharrirlerimizin çekingen davranmalarına sebep olmuştur. Çünkü aylarca, hattâ bazan sene­ lerce kafa yorarak, emek vererek meydana getirdikleri eser, değerli olduğu halde, herhangi bir düşün­ ce ile Şehir Tiyatrosu tarafından! İeb-i/Edeb» dir. İs7 ,azalar mrer Direr istifa ettner‘ reddedilirse, artık o piyesi çöp, iyatfosu ise; Tür- ®elecby®. bu istifaları kabul et- tenekesine atmaktan başka

yapa-iş yoktur. Aynı değerde bir ikinci tiyatromuz olmadığından ve ıır

kiyenin yegâne muhtazam çalışır, kıymetli ve esaslı sanat müesse- sesi olduğuna göre, aşağı yukarı bizim «Tiyatro ve Edebiyat Aka­ demimiz» vaziyetindedir. Orada temsil edilecek her eser, bu işin ehli bir heyet tarafından gayet ince bîr tetkik süzgecinden geçi­ rilmelidir. Her piyesin edebî bir

değeri olmasına, temiz bir türkçe ve güzel bir üslûpla yazılmış bu­ lunmasına, içindeki sahnelerin son derece edebil bir şekilde ter­ tip edilmesine ve mevzu itibarile de, bir fikir, bir tez hattâ bir ah­ lâk dersini ihtiva etmesine ehem­ miyet vermek lâzımdır. Yoksa bu tiyatroda, yalnızca halkın beğe­ neceği ve tutacağı tarzda eserleri seçip oynamak ve her şeyden ev­ vel hasılatı düşünmek de doğru olmaz. Nitekim, bir iki sene evvel orada oynanan ve halkın müthiş rağbetine kavuştuğu için aylarca sahnede kalan, sonradan da tek­ rar tekrar temsil edilen bir ko­ medi hatırlıyorum ki; kendini bi­ len münevver kimseler, onu sey-|' rederken büyük bir utanma hissi duymuşlardı. Zira, hu komedinin bir perdesinde, sahneye kocaman

heyete aldı. Bir sezon daha onlar, böylece vazifeye devam ettiler. Fakat 1928 - 29 mevsimi başladığı zaman, rejisörün ısrarile artık e- debl heyet kurulmadı ve bu aza­ lar vazifeye çağırılmadı. Bu su retle, o vakittenberi - 18 senedir - tiyatromuz, edebî lıeyetsiz kalmış­ tır ve piyeslerin tetkik? bir dra­ maturga bırakılmıştır.

Bu dramaturgluk vazifesini ya­ pan Bay Şükrü Erdem, belki çok ehliyetli ve kabiliyetli bir edebi­ yatçıdır, fakat nihayet bir tek in­ sandır ve insanlar hiçbir zamaıı noksansız ve kusursuz olamaz. Bay dramaturg da ara sıra hataya düşebilir ve bu yüzden, Şehir Ti­ yatromuzda temsili muvafık olma yan bir piyes kaoul edilir, diğer taraftan kıymetli bir eser (bilhas­ sa telif piyes) geri çevrilmek ta­ lihsizliğine uğrar. Birkaç kişiden mürekkep bir heyetin en büyük faydası, şahsî hislere ve tesirlere kapılmaması ve tarafgirce hare­

esasen diğer gezici tiyatrolar hak­ kı telif diye bir şey ödemedikle­ rinden. muharrirlerin artık o pi­ yesten istifadelerine imkân kal­ maz. Bizde piyes kitapları hiç o- kunmadığı için böyle bir eseri kitabevlerine bile satamazlar. Bu haklı endişe yüzünden pek kıy­ metli müelliflerimizden çoğu, Şe­ hir Tiyatrosuna küsmüş ve eser vermekten vazgeçmişlerdir. Bisr zamanlar, telif veya adapte, arka arkaya çok güzel piyesler yazmış olan bazı değerli muharrirlerimi­ zin; kendilerinden daha bol ve daha mükemmel eserler beklen­ diği bir sırada, birdenbire tiyat­ rodan ellerini çekmelerinin yahut beş on sene sonra isteksiz şekilde oraya bir tek piyes vermelerinin sebebi, eminim ki budur.

Tekrar ediyoruz. Her şeyden evvel edebi heyet... Tiyatromu­ zun kalkınması için başka çare yoktur.

bir karyola konmuştu ve yatağa saklanmış olan adamı sevdiği ka­ dın zanneden bir erkek artist, so­ yunup yatağa giriyor va yanlış­ lıkla o erkeğe sarkıntılık ediyor­ du.

Eğer tiyatronun edebî heyeti bulunsaydı, böyle bir eser, ne ka dar çok hasılat yapacak olursa ol sun, elbette kabul edilmezdi. E> saseu bizim bildiğimiz, dünyanın her tarafındaki ciddî va bilhassa resmi tiyatroların, behemehal, söz sahibi bir edebi heyeti vardır. Bizde de 1914 tarihinde ilk defa Darülbedayi kurulurken, her şey­ den evvel bu ihtiyaç düşünülmüş ve o zamanın en salahiyetli ede­ biyatçılarından mürekkep bir he- je t kurulmuştu. Bu iık edebî he­ yet için vazifeye davet edilenlerin isimlerini sayayım: Abdiilhak Hâ- mit, Uşakizade Halid Ziya, Ce­

nah Sahabettin, Hüseyin Rahmi, İzzet M ^ ih. Miifit Ra tip ve Mü­ nir Njgâp... Bunlardan yalnîzca Abdülhak 'Hâmit ve Hüseyin Rah­ mi, meşguliyetleri yüzünden itizar etmişler, diğerleri ise derhal ka bul ederek işe başlamışlardı. Bil­

hassa Halid Ziya, 1926 yılına ka­ dar tiyatronun' gerek edebî he­ yetlerinde, gerekse ıslahat komis­ yonlarında daima haşkan olarak çalışmış, pek çok değerli hizmet­ lerde bulunmuştur. 1924 hazira­ nında yeni kurulan idare mecilsi (aynı zamanda edebî heyet) de şu kıymetli İsimleri ihtiva ediyordu Halid Fiyn, îbnirrefik Ahmet Nu-

:

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

C, B’nin “biz bu say›lar› bulamayaca¤›z” cümlesinden sonra flu flekilde düflünür: “ B ikimizin de say›lar› bulamayaca¤›ndan emin oldu¤una göre say›lar›n ikisi de

Sünnet sezonu boyunca ço­ cukları eğlendirenlerden baş hokkabaz İhsan Dizdar, eskiden sabahlara kadar sünnet düğün­ lerinin sürdüğünü, bir kanama olmasın

Bu defa da Türkan, bunun gene çok şişmanladığı anlamına geldiğini fark edip suratmı asıyor. Hazırlıklar ta­ mamlanmış. Ka­ mera çalışmaya başlıyor. Nasır,

Emel Sayın’ın yanı sıra Türk Sanat Müziği’nin ünlü isimlerinden Muazzez Abacı, Adnan Şenses, Seçil Heper, Mustafa Sağyaşar ve Yılmaz Morgül de Safiye Ayla’yı

Akade­ minin öğretici kadrosundaki kozmo­ polit görünüm, Hikmet O nat’m da içinde bulunduğu genç ve aktif bir sanatçı kesimi tarafından büyük öl­

« Yazarları arasında, pek uyumluluk olmayan (nere­ den çıkanyor bunu!) büyük b ir gazetede Tahsin beyefendiye nazaran çok daha genç bir yazar ar­ kadaş»

İşte Cemal Reşit Rey, bu dönemde, müzik sanatının herkese seslenen tılsımı ile bir iletişim ortamı yaratmaktadır.. Müzik analizi dersleri vererek öğrencilerine

In conclusion, nursing students’ years of university study, breast cancer knowledge, history of breast cancer in family, and BSE practice status were factors affecting their