ı
mm
MVII1
OKTAY
AKBAL
“ Emir,,1e
r ••Oztürkceci
Olmuşlar!
B
U RH AN Belge bîr yolculuk' sırasında Falih Rıfkı A tay’a şöyle takılmış: « Yazılarında uydurmakelimeler kullanmaya haşladın». A tay ona şu ya
mtı vermiş: « Sen bana baksana! Senin o Süleyman
Nazif üslubuyla yazdığın makaleleri dostun olarak okumak için her defasında üç defa hatmediyorum. Fakat üçüncü satırda tahammülüm kalmıyor, bıra kıyorum. Sen Türkçe mi yazıyorum, sanıyorsun. O benim yazdığım kelimelere gelince, eğer ben on ları yazmasam Türkçe elden gider. Ne sanıyorsun sen?»
« M illiyet» yazan sayın Burhan Felek bir kaç gün önce yayınladığı «Bir D il Meselesi» başlıklı bir yar zısında &örgü tanığı olduğu bu olayı anlatıyor... « Yazarları arasında, pek uyumluluk olmayan (nere den çıkanyor bunu!) büyük b ir gazetede Tahsin beyefendiye nazaran çok daha genç bir yazar ar kadaş» (yani ben) Tahsin Banguoğlu'nun 1940'larda
yazdığı bazı yazılan ortaya atarak, o devirde, şim di uydurma dediği bazı sözcükleri kullandığım Tah sin beyin adeta yüzüne vurmuşum... Bay Felek, bu konuda hiç bir ses çıkarmayan Banguoğlu’na niye sustuğunu soruyor, « Tahsin bey bu yaşta böyle bir
zahmete kendini sokmak istemedi» diyerek. Bangu-
oğlu’ndan daha yaşlı olduğu halde «bu zahmete» kendisi katlanıyor...
*Çok daha genç bir arkadaş• olarak bu yazıyı da ibretle okudum. Köşe yazarlığının yaşayan bir ustası olan Sayın Felek’in yaptığım ben yapamam.
»Çok yaşlı bir arkadaş» diye yazacağım a adıyla
sanıyla seslenirim. Sayın Felek böyle diyor!.. Son ra da yazdıklan üzerinde düşüncelerimi yazanm Herkes anlasın, kim ne demiş, kim ne yazmış, iy i ce bilsin diye...
Tahsin Banguoğlu dilbilim uzmanı olarak ta nınır. Üniversitelerde dilbilim dersleri vermiş, bu alanda profesör olmuştur. 1942’de milletvekili seçil miş, 1948’den 1950’ye kadar da M illi Eğitim Bakan lığı yapmıştır. Bakanlığı süresince, tüzük gereği Türk Dil Kurumu Başkanlığında bulunmuştur. Atatürk’ün giriştiği, dilimizin özleştirilmesi, ger çek bağımsızlığına kavuşturulması yolundaki giri şimleri açıkça desteklemiş; yazılar yazarak, konuş malar yaparak dil devrimi yanlısı görünmüştür. 1950’den 1960'a kadar da bu tutumunu değiştirme miş, 1960’da Dil Kurultayında TDK Başkanlığına bu niteliği yüzünden seçildikten sonra da en aşın bir dil devrimcisi kişiliğini sürdürmüştür. O kadar ki o günlerin genç yazarlan. TDK’nın genç üyeleri, bu yolda kendisini desteklemişlerdir.
Ateşli bir 27 Mayısçı, Atatürk ilkelerine bağlı, TDK’nun savunucusu bir kişi 1965’ten sonra bir den değişirse, daha düne dek dil devrimine saldı ran bir takım profesör ve doçentlerin yanında yer alırsa, buna önce şaşılır, sonra da kızılır elbet!.. He le o kişi tutar da T V ekranından, dil devriminden yana olan kişileri suçlarcasma « işin içinde ideolojik
yönler, politika vardır» derse, buna karşı çıkmaz mısınız? Hele o kişiyi yakından tanımış, eski »kişi
liğini» bilen, dil devriminden yana yaptığı konuş
maları, yazdığı yazılan okumuş bir insan iseniz!.. Burhan Felek, »du rum » der, «sözcük» der, »açık
lama» der, « zorunlu» der, »g e z i» der, »ilg i», » özleş me», « özellikle», »düzyazı», »gezegen», »toplu m », •öğretmen», »yazar» der, yıllar önceleri « uydurma»
dediği nice nice sözcüğü yazılannda hiç çekinmeden kullanır; sonra da « uydurma d il» diyerek karşı çı kar özleştirme akımına, bu Türkçe sözcükleri kul lananlara kızar, onlardan »genç bir yazar arkadaş» diye söz ederek kamuoyu önünde küçük düşürme ye çalışır... Her zaman söylerim: Atatürk devrirn- lerinin içinde en yaygınlaşmışı, en tutunmuşu, en sevileni, dil devrimidir. Bugün yazı yazan herkes
EVET-HAYIR
(Baştarafı 2. Sayfada) ister istemez, az ya da çok, TD K’nun sözcüklerin- de gün ışığına çıkmış sözcükleri kullanmaktadır. En tutucu politikacısından, en gerici gazetecisi- sine kadar...
Sayın Felek, ilginç bir sav ileri sürmüş, diyor ki: «O söylediği kelimelerin bize de listesi gelmişti. 250 kadar kelimeden ibaret bir listeydi. Zamanın
M illi Eğitim Bakanı Saffet A n ka n tarafından he pimize, yazılarımızda kullanılmak emriyle gönde rilmişti. Falih bey de bu emre göre o kelimeleri kul lanıyordu. Nitekim biz de kullandık... Tahsin be yin 1940'lara ait yazılarında kullandığı anlaşılan o kelimeler işte o günlerde kullanılması zorunlu bir listenin icabıydı.*
Yukarıdan gelen «em ir» üzerine bir takım söz cükleri kullanmışlar! Hem de Ankan'ın Bakan ol duğu 1940’da! « Yaşımız müsait olmadığından» bu durumu bilmezmişim!.. Hangi yanlışı düzeltmeli ki! 1940’da M. Eğitim Bakanı Ankan değil, H. A. Yü- cel’di. Hiç bir zaman da «şu sözcükleri kullanın» diye bir «emir» vermedi Kimse de veremezdi, A ta türk bile! O kadar ki, Hüseyin Cahit, I. Türk Dil Kurultayında Atatürk’ün görüşlerine çok sert bi- çide karşı çıkan bir konuşmayı herkesin önünde yapabilmişti. Sözcükler ne «em ir»le kullanılır, ne de «em ir»le kültür alanında bir atılım yapılabilir! Bay Felek demek o günlerde «em ir» saydığı istek lere uyarak « uydurma» sözcükleri rahatlıkla kul lanmış! Peki şimdi bu sözcüklere karşı çıkması da başka bir «em ir» gereği mi? İster istemez akla ge len bu... Bay Banguoğlu adına savunma yapmaya kalkışan yaşlı ustamız işi büsbütün çıkmaza sok muş olmuyor mu bu sözleriyle?