Batman
köprüsü
ve
T
ürk petrolü
Yazan: İsmail Hafeib Seviik
1943 haziranının ortalan. Henüz bir iki aylık, o zamanki unvanımızla, mebu
sum. Diyarbakır ötesindeki Batman
köprüsünün açılış merasimi İçin hü kümet Ankaradan hususî bir tren kal dırmağa karar vermiş. Büyük Millet Meclisi namına da kura ile yedi mebus seçilecek. Benim «Yurddan yazılar» o sıralarda kitab olarak yeni çıkmıştı. Kendi kendime «Bari şu kura bana da isabet etse de hem o fevkalâde olduğu
söylenen köprüyü, hem henüz göre
mediğim yerleri görsem» diyordum.
Beis vekili Refet Camtez elindeki kura torbasından ilk çektiği ismi okuyor: «Sinob mebusu İsmail Habib Sevük.» Bir çofc arkadaşlar kafalarını bana çe virip gülüyorlar. Hani eskiler duanm kabul ediliş zamanına «ân-ı icabet» derler. Meğer duayı kırk yılda bir bu icabet torna Taslatmışım; yalnız altı gün sürecek bedava bir seyahat; kendi
kendime söyleniyorum: «Duayı ucuza
sattık.» Fakat seyahat o kadar faydalı oldu ki sonraları hep «İyi kİ duam ka bul edilmiş iyi ki...» diyip duracağım.
Haziranın 25 inci cuma günü akşamı ¡Ankaradan hareket eden trenimiz Kay seri, Sivas, Malatya gibi ehemmiyetli beldelerimizde birer ilöşer saat kalarak bizlere oralarını gezip görmek imkânı. *u verdikten sonra bir gece konakladı ğımız Diyarbakırda, ertesi gün, köprüye dair törenler yapılıp nutuklar söylenir Söylenmez, hemen 90 kilometre ilerde ki Batmana harket ettik. Köprü sahiden böyle bir trenle buralara kadar gelinip açılış resmi yapılmağa değermiş.
Köprünün boyu bir kere Istanbulda.
ki Galata Köprüsünden daha uzun.
Sonra böyle akar sular üstüne kurulan tren köprüleri hep asma demirden ya pılırken harb zamanında buna imkân olmadığı için Türk hendesesi bu haş metli köprüyü betondan yapıyor. De mir ve çelik istediği kavftle istediği mesafeyi atlar. Biz işte bu işi betona gördürmek zorunda kalmışız. Boyunun uzunluğu, gövdesinin enliliği, temelleri nin derinliği; bunların hepsinden müş. külü köprünün Batman gibi bir çay üstüne kurulmasıdır. Mühendisliğimiz keşif denecek yenilikleri işt^ burada gösteriyor. Meğer bu çay kendi başına ayrı bir âlemmiş. Bir halk türkümüz sevgilisini çağırırken şöyle der:
Akan çaylar gibi parla da gel Sevgilinin pırıl pırıl, yüzü güleç, du daklarında zemzemeli nağmeler, süzüle süzüle gelişi güzel amma Batman çayı böyle değil, o akışla koşusu, güleçlikle şiddeti, kıyısında şırıltılar ortasında gürleyişi; yani birbirine zıd şeyleri birleştirmeyi bilmiş. Çıktığı yerler faz la besleyici olduğu için suyu ana Dicle- den daha b o l; çıktığı yerler yüksek ve Dicleye kavuştuğu yer aşağıda olduğu için akışı doludizgin; yalnız çıktığı yerlerle döküldüğü yerin arası ancak yüz küsur kilometre olduğu için de haritalar tarafından sadece boyunun kısalığına bakılarak «çay» adı verilen nehirden daha nehir bir su.
Büyük İskender, harita gibi sadece boya bakmayıp, suya baktığı için Bat. man’ı kavuştuğu ana nehirle denk kıy mette görerek, Dicleye «İki boynuzlu nehir» dedi. Bu iltifat bile Batman’ın tam hakkını veriyor değil. Suyunun ana Dicleye nlsbet daha bol oluşundan başka çok hızlı akması yüzünden de bu çay o anayı durmadan besleyip durmak
tadır. Evliya Çelebi bu akıştaki
hızı anlatmak için suyun sesini yıldırım tarrakalarma benzeterek şöyle der: «Öyle darbü hiddete iner ki saikasın dan insanıp kulağı sağır olur.» Böyle bir çaya köprü kurmak üstüne süvari bindirmiyen huysuz küheylânı râmet. mekten daha güçtür elbet.
çenesinin arası 173 adım tutmaktadır. Müşahedelerinde çok realist olan Evli ya neticede kat’l hükmünü verir; «Öm rümü seyahatle tüketmekteyim, böyle bir köprü görmedim.»
H« * *
Nehrin yukarı taraflarına düşen Taş köprü nasıl bir eski zaman kerametiyse Batman’ın Dicleye döküleceği yere ya kın yapılan tren köprüsünün de nasıl yeni bir keramet olduğu oraya topla nan köylü Kür ellerin bakışlarındaki a- cayib hayretten belli. Trenimiz köprü den geçip İstasyona gittikten v e ikindi üstü tekrar döndükten sonra ayak üze ri, üç beş dakika bu köylülerden, türk- çe bilenlerle görüşürken, öğreniyorum: Meğer onlar Batmanın kendi üzerine köprü kurdurmıyacağına o kadar emin mişler kİ çekilen emekle harcanan pa raya açıyorlarmış. Köprü bitmiş, ilk sel, yapılan köprü gidecek; gitmemiş, eh tren geçerken... Bu da olmayınca. Emin olunuz, ölüleri dirilten İsanın mucize sine bakanlar bile bu köprüden treni mizin gidip gelişine bakan şu Kürdler kadar şaşmadılar. Onlar, gözlerinin hadekaları büyümüş hayranlığile bir mucizede Türk devletini görüyorlardı.
* * *
Batmanın meğer apayrı bîr mazhari yeti daha varmış: Bu • vadinin' petrol hâzinesi oluşu. 41 derece hararetlle bu naldığımız Batman istasyonundan, kam yonlara binerek, 20 kilometre mesafe,
deki Raman dağının 1100 metresine
yükseliyoruz. Orada «Yukarı Kuyu»
var. Merdivenlerle çıkılan taraşlar, dev endamlı bir dizer makinesi, Eyfelln ye ğeni halinde haşmetli bir çelik kule. Çelik yivli burguların arzın böğrüne doğru delip parçaladıkları kaya moloz ları otomatik kovalarla yukarı çıkarılı. yor. Burgular henüz 994 metreye inmiş. Daha dört beş yüz metre inilmek lâ zım. Heyacanla soruyoruz: «Hiç petrol çıkmadı mı?» «Çıktı, diyorlar, aşağı kuyuda», «Aman orayı görelim.»
Bulunduğumuz yelden 11 kilometre lik bir yol dolandıktan sonra «aşağı ku yu» ya indik. Orada da Eyfelin yeğen leri ve yavruları halinde dört beş kule. Her biri orada bir kuyu açıldığına şe- hadet etmektedir. Kuyuların bazıları kısır çıktığı için bırakılmış. Bir numa ralı kuyuda petrol1 var ama su ile karı şık. En zengin olan 5 numaralı kuyu. Bütün buradaki makinelerin petrolünü bu vermektedir. Çok şükür Türk petro lünü görmüştüm. Onu zemzem gibi a- vuçlayacağım geliyor. Evet, henüz pek az, evet bir gülle bahar olmaz. Fakat bir gülün yetişmesi bile bütün bir ba harın müjdesidir. Ramanda " petrolü müzün baharını değilse de müjdesini gördük. Petrol müjdesi bütün bir va tan zenginliğinin beşareti; Batman va disi altında bu beşaretin bayramı yatı yor.
* * *
Ertesi yaz, 1944 temmuzu, bütün alt ve orta doğuyu kendi başıma gezmek İçin gene buralara gelince, Diyarbakır- dan Şiirde giderken Batmanı salla ge çiyoruz. Vaktile Birecik önünde Fıratı geçerken olduğu gibi, eski Hitît pabuç, larmı andıran kalkık burunlu salı, açık tarafını kıyıya yaklaştırarak, bizim o havaleli arazi otomobilini içine aldı. Bizler de otomobilin içinde. Sağımızda, bir yıl önce açılış resmini yaptığımız be ton köprünün beyaz ve yakışıklı sîlüeti, onun ötesinden Raman dağının balnrjm- trak kabartısı ve altımızda uzun sırıkla itilip duran sal. Fıratı geçerken aklıma gelen burada da geliyor: İlk İnsanın yaptığı salapurya kayık içinde son in sanın yaptığı otomobilin boynunu bü. kerek duruşu.
İsmail Habib SEVÜK
Batman’ın, 32 nci asır ortalarına ka dar, bütün tarih boyunca üstüne köprü kurdurduğu bilinmiyor. Bu azman çay ancak yazm ve en yatkın yerlerinden sallarla geçilmektedir. Taşkın zaman larda ise buna da İmkân olmadığı için, Dicleye döküldüğü yerden tâ yukarı dağlara kadar, ontînia ikiye ayrılan va di, gene onun yüzünden, ayrı iki âlem gibi, aylarca muvasalasız kalmağa mah kûm. Nihayet 12 nel asır ortalarında Artuk oğullarının üçüncü hükümdarı Necmeddin Alpl ki Mardindeki devleti büyülten Hüsameddln Timurtaşın oğlu
ve Mardindeki Camiikebiri yaptıran
Kutbüddin Gazinin babasıdır, kendisi nin tarihlerde başka bir eserine Taşlan madığı halde, bu çaya kurdurduğu köp rü ile adını «hayır ile benam» etti. O- mın hanedan içinde evliyalıkla ün sal dığını Kâtib Ferdinin: «Velayetle maruf ve adaletü şecaatle mevsuf» demesinden anlıvoruz. Bü evliyalıkta onun bu köp
rüyü kurdurabilmesinin büyük payı
olduğu şüphesiz gibidir. Zaten sekiz a- sırdır, yaya atlı, o köprüden dualar e. derek gelip geçenier, bu köprünün ken disine bir keramet eseri gibi baktılar. Tarihlerde Miyyafarkın diye meşhur olup şimdi Silvan derilen kaza merke zinin on, on beş kilometre şimal batısı na raslayan yerde, nehrin bir tarafı ka yalık, bir tarafı kumluk olan kıyılarına, köprüden önce, ızgaralarla geniş rıhtım lar kurulduktan sonra, ana gözü 40 metrb açıklığında ve 20 metre yüksek liğinde «Tâki kisradan nişan verir» bir taş kemeri semanın mürtesemine gire bilmek; bu, o zamanların vasıta ve im kânlarına göre sahiden bir harikaydı. Harika, yatıl kerametin öz kardeşi.
17 nci asırda bıı köprüden geçen Ev liya Çelebi «tarzı binası, vaz’ı esası, kaddii kameti ve metaneti cihetile» hayran kaldığı eseri vecidli vecidli anla, tır: Köprünün üstü Diyarbakır taşından döşenmiş, çakmaktaşı anm yanında hiç bir şey değil, om/n için yeni yapılmış gibi hiç aşıntısı yok. Mimar, tam zir vede, köprüye ağırlık olmasın diye, ke mer kavsini o k:*l«r inceltmiş ki, kor
kusundan atla geçemiyen Evliyamız,
yayan geçerken bile, başı dönmesin di ye, aşağıya bakamadı. Onun ölçüsile VKnrii kemerinin bir çenesinden öbür