P
S
I
Fikret
m/r
Muharririmiz Hikmet Feridun Bey Üstat Fikretiıı refikası .Nazire Hanımefendi ile beraber Aşiyanın Boğaza bakan geniş taraçasında. Sağda: Fikretin hayranlarından bir heykeltraş tarafından yapılan en benziyen
büstü. (Kapaktaki resmimizjjbu büstün profilden görünüşüdür.)
M ü n a se b e tile
ttVIİK IİKRITİN
(
zl&ycmmba'Srt -zkıcct..
F ik re tin re fik a sı JNazire Hf. eliyor Ki; «Bir sa n a tk â rın k a rısı o lm a k
d ü n yan ın en m ü şk ü l şeyid ir. Ç ünkü sa n a tk â r k o c a n ın b ir ç o k an-
la şıla m ıy a n ta ra fla rı, m a n a v e r ile m iy e n in c e lik le r i, h id d e tle ri, si-
_______ ııirıilik leri v a rd ır. B ö y le b ir k o c a p e k zor id a re ed ilir.
Fotoğraflar: Yedigün YazamlHlKM ET FERİDUN
R
umelihisarı tepelerine rup dinlenmeden tırmanıyoruz. doğru [du Zaman’ ■zaman önümüze gölgeli yollar, taş merdivenler, Boğazı tepeden sey reden güzel manzaralı kıvrıntılar çı kıyor.Kan ter içinde kalmış, güneşten bunalmıştık. Karşımıza bir tahta mer diven dikildi, ilerledik. Tahta bir köp rü, tahta bir dönemeç, bir tahta köp rü daha., ve Tevfik Fikretin meşhur Âşiyanı. Kapıyı bize uzun boylu, göz lüklü bir hanım açtı. Bu, büyük şairin zevcesi Nazire hanımdı. Gülümseyerek bize nezaketle yol gösterdi.
•— Sizi Fikretin en çök sevdiği ye re oturtayım.. Buyurun.. Şu iskemleye buyurun., onun iskemlesidir..
Adeta iskemleye hürmetle oturdum. Hanımefendi:
Fikretin her şiirinde bahsettiği küçük Halûk
bujiin k:rk yaşında bir adamdır.
— Burası, diyor, onun en çok sev diği yer.. Bilhassa bu pencere.. Bakın burası Boğaza nekadar hâkimdir.
Başımı uzattım. Sahiden kendimi bir kartal yuvasına çıkmış [zannettim. Bi tişikte Aşiyanın ta uzaktan, denizden görünen meşhur¿taraçası.
Duvarda Fikretin yağlıboya bir por tresi. Ressam Mihri Hanım yapmış. Bir duvarda meşhur Sis manzumesi üzerine yapılıp kendisine hediye edil miş bir tablo: Boğazda sisli bir gece. Masanın üzerinde iki büyük şamdan.. Yanmamış iki uzun mum. Bunların ortasında bir kafatası., kafatasının üs tüne siyah mürekkeple yazılmış dört mısra.. Bilhassa şamdanlar çok güzel di.
.^Hanımefendi izahat verdi:
Sayfa 4
VEDİGÛN
— Genç kızlara tavsiye ederim, kendilerine sinler!.
sevdiği şey şamdanlardı. Şamdana ba yılır. Çeşit çeşit boy boy şamdanları vardı. Sonra şu kafatası.. Birgün ken disine bir merak geldi:
— Bana bir kafatası bulun.. Hiç mezara gömülmemiş bir insanın başı!., dedi. Yakın akrabamızdan doktorlar vardı. Tıbbiye mektebinden rica ettik. Bu kafatasını bulduk. Bu hiç gömülme miş çok fakir taşralı bir talebenin başıdır. Fikret onu çok severdi. Bu ölü talebenin ismini de öğrenmişti. Bazan kafatasına ismile hitap eder. Ona bakıp uzun uzun dalardı.
— Kaç senedir beraber yaşadınız? — Tamam 27 sene.. Evlendiğim zaman ben çok gençtim.
— Nasıl evlendiniz hanımefendi? —■ O benim halamın oğlu idi.. Bi- ribirimize gider gelirdik. Çok eskiden tanışırdık. Beni görmüş beyenmiş, ben de kendisini çok beyenirdim. İşte böyle evlendik.. Bir müddet Aksaray- da oturduk. Sonra Rumelihisarına ta şındık. O zaman daha Aşiyan yapılma mıştı. 1906 da yapıldı. Akşam üstleri buraya Âşiyanın kurulduğu yere çıkaı- oturıırduk. Fikret bu tepeyi çok be ğenir,
— İstanbulun en güzel yeri., derdi. Mümkün olsa buraya bir Âşiyan kur sam...
Ve nihayet 1906 da kurdu. Evi ta- mamile kendisi yaptı. Plânlarını baş- tanaşağı kendisi çizdi. Zaten hayatta en büyük zevki ev plânı çizmekti. Âşiyanın plânı üstünde kendisile epi- çe münakaşa ettik. Nihayet bu şekle
çok güveniyorlarsa bir sanatkârla
evlen-karar verdik. Evet en küçük girinti sine, çıkıntısına kadar o yaptı.
Duvarlara, tavanlara bakıyorum. Fevkalâde, harikulâde, bizim bugün en yeni, en modern, en şık dediğimiz bir mimari tarzı, Tevfik Fikretin zev kinin bütün inceliğini duvarlarda, ta vanlarda, evin esrarengiz birer güzel liği olan girintisinde, çıkıntısında göze çarpıyor. Hele en aşağı katta
Tevfik Fikretin bir mimar gibi kendi plânlarile vücude getirdiği Âşiyanın bu
günkü vaziyeti.
bir yemek odası var. Başlıbaşına bir şiir.
— Hanımefendi, Fikretin yazılmamış,
bilmediğimiz hususiyetleri var mı idi? 27 sene beraber yaşadınız., onu her kesten iyi tanırsınız.
Bilmediğiniz birçok hususiyetle ri vardır. Meselâ dünyada onun en çok sevdiği şey bir bardak buzlu su idi. Buzlu suyu, soğuk suyu hiçbir şeye değişmezdi. Kışın en soğuk gün lerinde bile suyun kendi soğukluğuna kanaat etmez balkona testi koyardı, soğusun diye. Bir de testi merakı mütftışti. Testiyi sonderece severdi. Su soğuttuğu için.. Bilhassa güllere bayılırdı. Sigarası, içkisi yoktu. Kendisine likör bile içiremediler. Boğazına fevkalâde düşkündü. Gü zel yemeği pek sevdiğinden ahçısı- nı en mahir Bolulular arasından se çerdi. buzlu hoşafa, buzlu kom posto ya, bilhassa buzlu vişne kompostosuna bayılırdı. Sonra böreği pek severdi. Geceleri yemiş yemiye bayılırdı. Ya- tağından kalkıp yemiş yediğini bi lirim. Hiç hesaba aklı ermezdi. Ha yatında yediği ekmeğin, etin okkası nın kaça alındığını hiç bitmemiştir. Ekmek fiatı hakkında fikri bile yok tur.
Çok ihmalci idi. Bilhassa sıhhatine
karşı. Kendisine şeker hastalığı geleli kaç sene olmuş, çenesi şişmiş, dişleri dökülmüştü de farkında olmadı, şikâ yet etmedi. Doktorları sevmezdi. En
sinirine dokunan doktora bakılmaktı. Hemen hemen hiçbir ilâç içmemiş gi bidir. Son hastalığı müstesna tabiî. Yaptırdığımız ilâçları daima fırlatıp atardı.
— Koca olmak itibarile nasıldı? — A h Beyefendiciğim. Genç kız lara tavsiye ederim. Kendilerine çok güveniyorlarsa bir sanatkârla evlensin ler. Bir sanatkârın karısı olmak dün yanın en müşkül şeyidir. Bilhassa
Tevfik Fikret gibi bir sanatkâr.. Çün kü sanatkâr kocanın birçok anlaşılmı- yan tarafları, mana verilmiyen incelik leri, hiddetleri, sinirleşmeleri, sevinç leri vardır. Böyle bir koca çok zor idare edilir. Tevfik Fikret te böyle idi. Hattâ çok daha fazla... Gayet sinirli idi. En küçük şeye öfkelenir, kendisini yer kemirirdi. Onu bu hali ve ihmali öldürdü. Yoksa vakitsiz ölecek, çabuk ölecek insan değildi o..
24 saati nasıl geçerdi?
Çok erken kalkardı. Yazın saat dörtte. Tulûu seyrederdi. Buradan tu lü pek muhteşem görünür. Sonra ça lışırdı. Mütemadiyen tablolar yapar, resme şiir kadar hattâ daha fazla bir meyli vardı. Evi gezerken kendisinin
No. 75 YEDİGÜN
Sayfa 5
birçok tablosunu göreceksiniz. Yatma sı hiç belli değildi. Çok geç yatardı intizamı sevmezdi. Hattâ intizama kı zardı. Bahçeye sonderece merakı var dı. Bahçe onun zamanında bir cennetti. Bahçede bir çöp olduğunu görmek istemezdi. Halbuki şimdi. Sizi temin ederim ki öldüğündenberi bahçeye gözüm ilişince hep başımı başka yere çeviriyor, bakmak bile istemiyorum. Şimdi yabanı bir orman haline girdi. Bir orman değil, daha doğrusu bir çöplük.
— Sağlığında para sıkıntısı çekti niz mi?
— Hiç çekmedik. İyi kazanıyordu. Bilhassa son senelerde Rober Kollej- de 50 altın lira, beş lira Kız kollejin- den alıyordu. 55 altın lira o zaman için pek mühim bir para idi. Ç ok iyi
Âşiyanda Fikret köşesi: Ortadaki heykel bu
Kollejde okuyan altı gence pansiyon halinde alt katı verdik. Vakıa şimdi mektebi bitirdiler. Mühendis oldular. Fakat memleketleri çok uzak olduğu için şimdilik buradalar.
Beraber aşağı indik. Birçok kar yolalar. Hanımefendi de Aşiyanın şim diki halinden müteessir. Fakat ne yap sın, geçinmek lâzım.
— Acaba Maarif alamaz mı? Mese lâ bir edebiyat müzesi yapmak için!., diyor.. Sonra bu ev daima bakılmak ister. İki sene evvel adamakıllı tamir ettik. Fakat ne dc olsa her zaman
nüshamızın kapağını süsliyen güzel eserdir.
ne ilişti. Hepsinde de yakası kapalı bir gömlek giymişti. Sordum:
— Bu yakalı gömlekleri çok severdi galiba..
— Evet Rus gömleklerine benziycn bu gömlekleri kendi bana tarif etti. Ben dikerdim. Kışın bunun kadifesini, yazın sadakorunu giyerdi. Bilhassa yazı yazarken daima böyle gömlekleri giymeği ihmal etmezdi.
— Halûk bey hâlâ Amerikada de ğil mi? Mektuplaşıyor musunuz?
-— Bundan bir müddet evel
Amerj-Fikretin refikası Nazire Hanımefendi, ve Aşiyanın karlar arasında alınmış şairane bir manzurası
Aşağıda: Aşiyanın bahçesinde
bakılmağa muhtaç.. Ecnebi talebe ve yahut mühendislerin karyolaları karşı sında Tevfik Fikretin kendi elile yap tığı büyük tablolar, «Güller», «A yva» lar vesaire..
Talebeler bu tabloların kenarlarına kendi memleketlerine ait fotoğrafları dizmişler. Bir tabloda maşlahlı bir arap delikanlısı, ötekinde bir ecnebi genç kızın fotoğrafı.
İlerledik. Gayet büyük bir köy ocağı.
— Bu köy ocağı onun pek ziyade sevdiği yeri idi. Kış olunca ocakta uzun uzun odunları yakar. Ocağın önüne alçak minderini atar, yerinden kalkmazdı. Sonra kendisinin bir de rafı vardı. Her odada birçok raflar olsun isterdi.
— Kendisinin eşyası duruyor mu hanımefendi?
— Yalnız resimler duruyor, bir de iskemleleri.. Boyuna da evde kulla nıyorlar. Öteki eşyaları maaelesef mu hafaza edemedik. Yazı masası vesaire- yi muhafaza etmek imkânı olmadı.
Bu sırada gözüm Fikretin resimleri-— yaşıyorduk.. Sonra hususî dersleri de
vardı.
— 'im d i., nasıl geçiniyorsunuz? — Şimdi mi efendim? diyerek ha nımefendi duraladı. Şimdi evi kiraya veriyoruz, kirasile geçiniyorum. Rebor
Sayfa 6
YEDİGONfikretin hatıralarile dolu masası başında refikası Nazire Hf. muharririmize izahat veriyor
kaya rgfidip kendisini gördüm. Çok büyümüş. Tıpkı Fikret. Size fotoğrafı nı göstereyim.
içerden iki fotoğraf getirdi. Aklım da «Halûkun defteri» nden parçalar vardı. Fotoğrafı elime aldığım zaman küçük yumuk yumuk bir çocuk görece ğim zannediyordum. Öyle ya hepimizin başının içinde Fikretin Halûku hâlâ mini mini bir çocuktur. Bir de bak tım iri yarı yakışıklı bir zat..
:— Kaç yaşında hanımefendi?
— Tamam 40.. Orada Amerikalı b i r ’ genç kızla evlendi. Mesut. Mişigan Üniversitesini bitirdi. Çinçinnati Üni versitesine profesör muavini oldu. Memlekete çok dönmek istiyor. Fakat burada kendisine münasip bir iş bu lamıyoruz. Burada kendisine bir şi mendifer memurluğu teklif edildi. Fa kat bu onun yapacağı tarzda bir iş değil ki..
Hararetten, sıcaktan dudaklarımız kurumuştu. Bu sırada Tevfik Fikretin buzlu su sevmesi aklımdan çıkmıyor du. Tam bu sırada kapı açılıp bardak ların etrafı yarım milimetre buğulan mış iki bardak buzlu su gelmez mi?
— Efendim Fikret buzlu suyu çok severdi. Onun ölümündenberi biz de buzlu suyu eksik etmek istemeyiz.
Yine Halûk beyden bahsediyorduk: — Türkçeyi unutmuş mu hanıme fendi?
— Hayır.. Yine konuşabiliyor. — Abdülhamit zamanında Tevfik Fikret bey çok tehlikeler atlattı mı?
— Evet. Bir gece hiç unutmam. Aksarayda oturuyorduk. Halûk 3 ya şında idi. Gece yarısına doğru kapı açı açı, çalındı,1 Fikreti alıp götürdü
ler. O gece müthiş bir heyecan için de bekledik, bekledik gelmedi. Ertesi gün evi aradılar. Üç gün sonra Fikre ti bıraktılar. Eve geldiği zaman son derece sinirli idi, oturdu. Meşhur manzumelerinden birini yazdı. Maama- fih bu vakadan yine ucuz kurtulmuştu, çünkü arkadaşı Safa beyi ayni gece Sıvasa sürmüşlerdi.
Bir gün de Hisarda oturuyorduk. Beni Kolleje götürdü. Bir müsamereye giden bir Türk hanımı görülmemiş. Derhal kendisini Beşiktaşa Haşan pa şa karakoluna götürdüler. Haşan pa şa kendisine hürmet ederdi:
— Fikret bey oğlum, demiş, haydi git ama.. Bir daha zevceni oraya bura ya götürme emi?
Abdülhamidin en büyük düşmanı Fikretti. Fikret Kızıl Sultanı seneler ce affetmedi. Hiç unutmam cülûs ge celeri her yer donanırken o Aşiyanm bütün lâmbalarını söndürür, daima karanlıkta otururduk. Evde ışık ya kılmasına pek sinirlenirdi. Bu cülûs gecelerine o kadar sinirlenirdi ki ni hayet kendisi de Abdülhamidn bir cülûs gecesi tarihi olan 19 ağustos öldü..
Bir buzlu su daha içtik. Günün en güzel manzumelerini üzerine oturup yazdığı küçük kanapeleri hizmetçi Âşiyanın meşhur balkonuna çıkarmıştı. Fikretin kimbilir kaç yüz tulü, kaç bin grup seyrettiği, en büyük eserle rini düşündüğü bu balkonda yorgun luk kahvelerimizi içtik.
Hikmet Feridun
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi