• Sonuç bulunamadı

Hamid Hakkında İhtisaslar:"Büyük dahi bir güneş gibi gençliğe daima ışık ve hayat saçacaktır"

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Hamid Hakkında İhtisaslar:"Büyük dahi bir güneş gibi gençliğe daima ışık ve hayat saçacaktır""

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Hâmid hakkında ihtisaslar

«Büyük Dâhi bir güneş

gibi gençliğe daima ışık

ve hayat saçacaktır»

• •

Uslad Fazıl Alımed arılatıyor:

«Hâmid hayatla ilişiğini keserken yanında bulu­

nuyordum. Şiirler okuyordu. Dayanamadım,

ellerinden öperek dışarıya çıktım»

r

Büyük Hâmidi

bilerek, tanıyarak ve anlıyarak seven sa - yılı üstadlardan biri olan Fazıl Ahmedle dün uzun uzun mer­ humdan konuştuk.

Hâmidi anış, ona hastalığını, ıstırabını unutturmuş gibiydi.

Büyük şairin son demlerinde bile ya - ninda bulunan F a ­

zıl Ahmed, şimdi,

ondan şöyle bahse - diyordu:

«— H â m i d i n

kendisinden daha

değerli ve ölümün -

den daha mühim

hâdise bence şudur:

Bütün milletin ve

bilhassa düşünce

gençliğinin san’at,

şiir, ilim mefhumu -

nun büyük mümessili hakkında gösterdiği sonsuz vecid ve hürmete lâyık şuur.

Bu iki vasfa malik bir gençlik karşı - sında büyüklerden nasıl bahısetmeli?

V e yatağında doğruluyor, sesi yavaş yavaş canlanıyor:

«— Herhalde bu sarnıç gümbürtüsü veren goygoycu dilile değil.. V ecid ve şu­ ur sahihlerinin karşısında söylenecek her söz lâakal gene bu iki unsura malik olma­

lıdır. Zaten Hâmid kadar haşmetli bir

şahsiyet, medih ve takdiri bir iltimas, bir atiyye halinde almağa muhtaç değildir

Marifet onun hakkı olan mevkii tayin etmek... Şimdiden sonra büyük şair hak­ kında böyle araştırmalar yapılmasını di­ lerim...

V e Hâmidi anladığı, tanıdığı, bildiği gibi anlatıyor:

«— Hâmidde romantik muhayyilenin

zâflarından da, kuvvetlerinden de pek

çok şey vardır. Kendi edebî zevki şiir ci­ hanının Firdevsî, Sadi, H afız, Shakes - peare, Corneille, Hugo filân gibi büyük şehriyarlarile ülfet etmişti. Fakat tahmi - nime göre Musset’ten sonrasını hiç iltifa­ ta lâyık görmemişe benzer.»

Hâmidin san’ atına, race esvabı gibi üs­ tü çok şaşaalı, içi bugünkü müfekkireyi tamamen memnun etmekten uzak mahi­ yetini, belki bu mahdudiyet veriyor.

Kendisi, bütün dünyada tanıdığım en sezgin kafalardan birine malikti. Zavahi- rin boşluğunu herkesten iyi anlamak lâ - zım gelen büyük üstad daima onun sar - hoşluğu içinde yaşamaktan zevk alırdı.

Huzurunda saatlerce kalır ve konuşur­ ken o kadar kudretin bu beşerî zâfı yene- meyişine hem şaşar, hem de içimden ya­ nardım.

Fikretin tam zıddı..

H âmıdin eserlerinden tebahhur eden

umumî felsefe ve görüşler, sonra şiir este­ tiği, nihayet tiyatrocu ve naşir olarak ay­ rı ayrı mütalea edilmelidir.

Çünkü bu sahaların hepsine onun verdiği büyük armağanlar vardır. Felsefede be­

şer müfekkiresine ihtilâlli bir umman

manzarası veren, bilûmum iman, şek, te- reddüd ve ümid içinde reybilik ve inkâr

dalgaları onun da muhayyilesini adeta

zelzelelere uğratıyor.

Fakat bütün insanlıkta itikada menşe addedilen korku, sanıyorum ki, onu tam zihnî bir kanaate değilse bile, hissî bir dindarlık ve ibadete bağlamıştı.

Şu itibarla fikirleri, bilhassa felsefî fi­ kirleri bana, nihayet bir çalkantı mahi - yetinde görünür. Bunların içinde hiçbir yeni seziş mevcud değildir. Ancak bütün İnsanî endişelerden haberdar bir şuurun güzel, orijinal söyleyişleri vardır.»

— Y a tiyatroculuğu?

— O tarafını fevkalâde iptidaî bulu - rum.

— Şairliği...

Heyecanla sözümü kesiyor:

— Evet şairliği... Şairliğinde bir ya­ nardağ heybeti çok defa görülmüştür. Şi­ iri iki büyük unsur vücude getirir derler: Hassasiyet ve muhayyile. Hâmidde şa­ irliğin, ekseriya birincinin lehine olarak ölçüsüz irtifalara varmış olduğuna şüphe etmivorum.»

TA

Cr,

Fâzıl Ahmedin muvaffak olunmuş bir krokisi

V e biraz düşündükten sonra devam e- diyor:

«— A ncak edebî zevkini her zaman berrak bulmadım. Orada birçok bulanık unsura sık sık rastlıyorum.

Süleyman N azif şunu derdi: «Türki- yede ayni kuvvette nesir ve nazma malik iki dâhi tanırım; biri Fuzuli, biri Hâmid.» Ben de tamamen bu fikirdeyim. Yalnız

bir nokta üzerinde dikkatle dururum:

Hâmidin gerek nazım, gerek nesrindeki eda, daha Edebiyatı Cedide devrinde es­ kimiş bir moda idi.

Dilimizin ondan sonraki temizlik ve

tasfiye faaliyeti Hâmid üzerinde pek mü­ essir olamamamıştır. Tıpkı moda, neka- dar değişirse değişsin, gençliğinde alıştı­ ğı kılıkta ısrar eden nazik, fakat gururlu bir asilzade hali, Hâmidin lehçesinde de baki kalmıştır.

— O halde Hâmidin edebiyatımıza

getirdiği yenilik nedir?

— Bu sorgu, içine hayli karışık nükte­ ler alan bir sualdir. Dikkat ederseniz gö­ receksiniz ki, ifadesinin nesci itibarile Hâmidin kendisine takaddüm eden şair­ lerden farkı pek azdır. Pek çok olan fark, ifadenin örgüsünde değil, o örgüye nakşe­ dilen hayallerin nev’indedir.»

V e mütefekkir muhatabım, kendine

has ahengıle okumağa başladı:

Vefa her kimseden kim istedim andan cefa gördüm Kimi ki bivefa âlemde gördüm bivefa gördüm

İşte der:

Fuzuliden sonra Baki de şöyle

Dikkatler ile seyrederiz yân serapa Görmez mi idik bizde eğer olsa vefatı

Sonra Nedimi dinliyelim:

Miidam ey lâlei hatırkeş dür olma gülşen-den Seninle neşe taktir eylerim camü şerabım-sın

Nabiye. gelince:

Aklına mecnunların talisin ki ketmiraz edüp Cehdi sipihre ki dilü divane sözler söyler

V e Şeyh G alib:

Bir şulesi var ki şem'i canın Fanusuna sığmaz asumanın Bir afete sen de duş olursun Ahım gibi şule puş olursun

Nihayet, Namık Kem al:

Ne mümkün zulüm ile bidad ile imhayı hürriyet Çalış idraki kaldır muktedirsen âdemi-yetten

Bir kere şu beyitleri hatırlıyalım, sonra meselâ gene Hâmidin son eserlerinden iki mısra okuyalım:

Âyatı tabiiyedir ilhamı tabiat

Bir ismi celâl olsa gerek namı tabiat

Bütün bu yazılardaki ifade, hep bil - diğiniz terkibli merkibli an’anevî söyleyiş değil mi? Hâmidin hatta hece veznile

yazdığı piyesleri düşünün. En sade dil

kullandığı zaman bile kendinin tabiî lisa­ nı bu tumturaklı ifade olduğunu hatırlı- yacaksınız?

O halde yaptığı yenilik nedir? Bence fevkalâde büyük olan bu yenilik iki esasa ayrılır. İptida edebiyat muhitimizin H â­

mid zamanına kadar tanımadığı garba

mahsus bir takım hayal, renk ve kumaşla­ rını bize nakledişidir. İkincisi gene onun

zamanına kadar bizim edebiyatımızca

meçhul bir takım garb edebiyat nevile - rinden ve muntazam şekillerinden bize ilk çeşnileri verişidir.

Hürmetle, muhabbetle ve sonsuz bir kıymet bilirlikle her zaman itiraf etmeli­ yiz ki, Hâmid bu işleri yaparken, muhiti­ mize pek feyizli zevk, his ve hayal inki­ şafları temin eden fikir ziyafetleri veren eserler yazmıştır.

Bunun için, bizdeki muasır edebiyat yeniliğinin elbette büyük atalarından biri olduğunu, gene bir kere daha söyleme - liyim.

— Hâmidin eserlerindeki siyasî akide­

ler? v

Fazıl Ahmeds biran düşündü ve: «— Açıkça söyliyeyim, dedi, sanıyo « rum ki büyük Hâmid, galiba diplomasi - den yetiştiği için şamatayı pek sevmezdi. Gürültülü ve tehlikeli işlere karışmaz, her zamanın büyüklerile iyi geçinir, nazik, v* kibar edalı bir oportünistti.»

(2)

Hasta halinde üç saatten fazla yordu­ ğum üstaddan, Hâmidin son günlerine a- id hatıralarını da anlatmasını dilemekten kendimi alamadım.

— Gerçek tazim ve tekrimle tanımış olduğum bu büyük edebiyat ulusunu sık sık ziyaret ederdim. Yüksek bir mümta - ziyetle dostlarına tevzi ettiği iltifatların - dan beni de mahrum bırakmazdı. Hatta hayatla son ilişiğini kesmek üzere iken bir saat kadar yanında kaldım. Bana edebi­ yat lâkırdıları etti. Farsça şiirler okudu: «Şarabla mestolan geceyarısı uyanabilir, fakat sakinin mestettiği kimse gözlerini ancak mahşer sabahı açar» mealindeki Farisî beyti okuduğu zaman teessürümü yenemiyecek bir hale geldim ve ellerin - den öperek dışarı çıktım.»

Ustad Fazıl Ahmed, sözünü şöyle bi­ tirdi:

«— Size bugün şu nöbet ve ıstırab içinde Hâmid hakkında söyliyebilecekle - rimin pek azını, amma pek azını söyle -

miş oldum. Y alnız kanaatlerimin esas

noktalarını galiba tesbit ettim. Şimdi, dili­ mizin bugünkü vaziyetinde ve mektebieri- mizdeki edebî tedrisatın yeni şekli içinde Hâmid ve emsalinden bu memleketi nasıl istifade ettirmeli meselesi kalıyor ki, ben­ ce davaların en mühimmi budur.

Elbette büyük Hâmid her bakımdan

mütalea edilecek, ve eminim ki hangi

köşeden baksak karşımızda Himalâya te­ peleri gibi azim şahikalar göreceğiz. Gene eminim ki; Hâmidde, gelecek zamanı a- lâkadar edecek bir çok aydınlıklar daima bulunacaktır. Çünkü, tabiat güneşle de - haya ayni vazifeyi gördürüyor: Işık ve hayat saçmak.»

KANDEMİR

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Güngör Dilmen’in savaş karşıtı söylemi inşa için yazdığı çok belirgin biçimde hissedilen Troya İçinde Vurdular Beni piyesiyle savaşın toplumlarda ve

SP180032 YENAL Yüksek Sıcaklığa Dayanıklı Mat Siyah 6 4,30.

(1) Philippson (A. Philippson) nun k çük Asya'nın jeolojisi — Sayfa 56 — (Han buch der regionalen Geologie Vo.. Ova toprakları cüz'î ıslâh edilecek olursa her nevi

İmar işleri Reisliği mütehassıs mimarı ola- rak vazife görmüş, 1948- 1951 yılları ara- sında Büyük Millet Meclisi inşaatı Kontrol Şefliğini yapmış, tekrar Nafia Vekâleti

Alt sıralar dar olup sık bir şekilde yan yana dizilmiş ve kısmen sıva ile dol- durulmuş olan bu delikler ancak çatının orta parçasının kaldırılmasıyla incelenebil-

Altın ve gümüş işlemeciliğiyle adlarından söz ettiren Sâbiîlerin modern dönemde dinden uzaklaşma, dış evlilik gibi nedenlerle.. sayılarının giderek

-->erkekler dişilere göre X-e bağlı çekinik genlerin oluşturduğu kalıtsal hastalıklardan daha çok etkilenirler... • Doğan erkekler

Matematiksel Sistemler, Direkt