• Sonuç bulunamadı

PHYSIOLGY AND RELATED THEORIES OF AGEING

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "PHYSIOLGY AND RELATED THEORIES OF AGEING"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

YAfiLANMA F‹ZYOLOJ‹S‹ VE OLASI TEOR‹LER

PHYSIOLGY AND RELATED THEORIES OF AGEING

Timur GÜRGAN

Hacettepe Üniversitesi, T›p Fakültesi Kad›n Hastal›klar› ve Do¤um Anabilim Dal› ANKARA

Tlf: 0312 305 18 00 e-mail: tgurgan@gurganclinic.com Gelifl Tarihi: 07/02/2006 (Received) Kabul Tarihi: 21/02/2006 (Accepted) ‹letiflim (Correspondance)

1 CLINIC, Kad›n Sa¤l›¤›, ‹nfertilite ve Tüp Bebek

A

BSTRACT

All the studies, discussions and findings in order to prevent ageing or final death have to draw attention for a long time. Due to numerous studies related with ageing and its physiology, the expected life-span of human have to be significantly prolonged for both male and female species. However, due to the human nature that did not found the reached level sufficient, a great occupation realized to discover the physiology and alternative therapy strategies to quit the progression of ageing and the death. In this manuscript, the possible causes, theories and physiologic changes related with etiology of ageing which have to be understood in order to quit the process, have been discussed under old and recent literature.

Key words: Ageing, Death, Death, Apoptosis.

Ö

Z

Yafllanma ve ölümü engelleme konular›ndaki çal›flmalar her zaman insano¤lunun ilgisini çekmifl ve bu u¤urda birçok çal›flmaya imza atmas›na sebep olmufltur. Bütün bunlar›n sonu-cunda, ilerleyen t›p imkanlar› dahilinde beklenen insan ömrü hem kad›nda hem de erkekler-de belirgin olarak uzam›flt›r. Bütün bunlara ra¤men mevcut yaflam beklentisini yeterli görme-yen insano¤lu, yafllanman›n ve bu sürecin sonunda meydana gelecek olan ölümün sebepleri-ni, fizyolojisini ve olabilecek alternatif tedavi biçimlerini anlamaya giriflmifltir. Bu derlemede, gerek tarihi gerekse de güncel bilgilerimiz ›fl›¤›nda yafll›l›¤› önlemek yolunda mutlaka kavran-mas› gereken sebepler ve fizyolojik de¤ifliklikler tart›fl›lmaktad›r.

Anahtar sözcükler: Yafllanma, Anti-yafllanma, Ölüm, Hücre ölümü.

R

EVIEW

A

RTICLE

Aygül DEM‹ROL

1

Gürkan BOZDA⁄

2

Cavit KART

2

(2)

G

‹R‹fi

S

on yüzy›la kadar yafllanma konusu bilimsel bir ilgi oda¤›de¤il iken 21. yüzy›lla birlikte yafll› popülasyonun genel nüfus içindeki pay› önemli sa¤l›k konular›ndan birisi haline gelmifltir. Daha önceleri birçok insan zaten uzun y›llar yaflaya-madan genç yaflta ölmekteyken, antibiotiklerin ve afl›n›n bu-lunmas› gibi 20. yüzy›ldaki geliflmelerle birlikte, özellikle orta üst tabakadaki insanlar›n atalar›na göre daha iyi yaflam koflul-lar›na ulaflmas› uzun yaflama düflüncesini de uyand›rm›flt›r. Bu geliflmeler popülasyonun 4 hatta 5. dekat›n ötesinde bir ya-flam süresine atlamas›na neden olmufltur. Bu büyük s›çrama mevcut yafllanma konusunu ve bu dönemdeki yaflam kalitesi-ni büyük bir ilgi oda¤› haline getirmifltir. Bunun yan›da, iç has-tal›klar› ve yafllanma aras›ndaki iliflki, bunlar› ortak bir kimlik alt›nda kaynat›rma e¤ilimini de do¤urmufltur. Bu yüzden baz› “anti-aging” konusuyla ilgilenen klinisyenler yafllanmay› bir hastal›k olarak kabul etmifller ve tedavi etme ya da en az›ndan de¤iflik tedavi modaliteleri ile semptomlar› azaltma çabas› içe-risinde olmufllard›r. Bu yaklafl›mlar›n rasyonalitesini anlayabil-mek için, öncelikle yafllanman›n baz› biyolojik temellerini or-taya koymak uygun olacakt›r.

Y

AfiLANMANIN

O

LASI

T

EMELLER‹

Ö

ncelikle yafllanman›n sabit kronolojik bir süreç olmad›¤›-n› anlamak önemlidir. Bütün çok hücreli organizmalar yaflam süreçleri boyunca baz› dejeneratif de¤ifliklikler geçiri-rerler. ‹nsan anatomisi ve fizyolojisindeki bu zaman ba¤›ml› dejenerasyonlar baz›lar›nca ‘tithonusism’ olarak adland›r›lm›fl-t›r (Tithonus’un kaderinin ötesi, Aurora’n›n ölümcül aflk›, fla-fak tanr›ças›) (1). Mitoloji’de Aurora, sevgilisi Tithonus’un bir-gün ölece¤i korkusuna kap›l›nca babas› Zeus’tan onu ölümsüz yapmas›n› ister. Fakat bu iste¤ini ifade ederken onu genç bir flekilde ölümsüz yapmas›n› istemeyi unutur ve Tithonus manla yafllan›r; zay›flar ve iyice güçten düfler. Bu duruma za-manla sinirlenen Aurora onu bir çekirgeye dönüfltürür ve ka-lesinin uzak bir odas›nda kendinden uzakta yaflamas›na izin verir. Bu yüzden bu terim yafllanman›n özünü tan›mlar. Pek çok tür benzer bir süreç içerisinde yafllan›rlar. Sürecin aflama-lar› ise farkl›l›klar gösterir. Bu durum yafllanman›n temel me-kanizmas›n› anlamam›z aç›s›ndan bizim için bir ipucu olabilir ve yafla ba¤l› farkl›laflmay› anlamam›za yarayacak kan›tlar ve-rebilir.

Y›llar boyunca neden çok hücreli organizmalar›n farkl› yafllanma h›zlar›na sahip oldu¤una dair pek çok teori öne sü-rülmüfltür. Belki de en çok kabul görenlerden bir tanesi vücut büyüklü¤ü ve metabolik h›zla ters orant›l› olan bir yafllanma sürecini öngören düflüncedir. Buna dayanarak kitle olarak bü-yük organizmalar›n ya da metabolik h›zlar› bü-yüksek olan

orga-nizmalar›n genellikle kitle olarak küçük ya da metabolik h›zla-r› düflük olan organizmalara göre daha k›sa süreli yaflad›klah›zla-r› tahmin edilmifltir.

Y

AfiLANMA

T

EOR‹LER‹

Y

aflam sürelerinindeki farkl›l›k ilgi çekici olmas›na ra¤menyafllanma teorilerinin ço¤u tür spesifik yafllanma oranla-r›ndan çok mortalitenin aç›klanmas›na odaklanm›flt›r. Bunun-la beraber ço¤u teorinin ana zay›fl›¤› evrensel oBunun-larak uyguBunun-la- uygula-namamas› ve yafllanman›n neden sonuç iliflkisinin ayr›lmas›n-da yararl› bir yaklafl›m sa¤layamamas›d›r. Yine de yafllanma sürecindeki genel bilgileri art›ran gerontolojideki araflt›rma ça-l›flmalar›n›n dizayn›nda bir dereceye kadar yararl›d›rlar.

Afl›nma ve Y›pranma

Yafllanma fenomenini aç›klamaya çal›flan çok say›daki teori-ler hem stokastik veya afl›nma ve y›pranma süreçteori-lerini hem de programlanm›fl olaylar› içeren iki ana s›n›fda gruplanabilir-ler. ‹lk kategorideki baz› örnekler yafllanmay› negatif faktörle-rin etkisine ba¤layan teorileri içerir. Bu negatif faktörler örne-¤in;

1. Serbest radikaller; 2. Metabolik hatal› sonuçlar; 3. DNA hasar›;

4. Glikolizasyon veya çapraz ba¤lanma;

Vücut yafllan›rken, oksijen radikallerinin neden oldu¤u hücre hasar›n›n vücudu etkileyebilecek birçok disfonksiyonel de¤iflikli¤e yol açabilece¤i hipotezine dayanan serbest radikal teorisi muhtemelen en popüler stokastik yafllanma modelidir. Serbest radikaller oldukça reaktif olduklar›ndan ve normalde hücresel metabolizma s›ras›nda üretildiklerinden dolay› hipo-tetik olarak zaman içinde birikip hücresel fonksiyonlarda ha-talara neden olabilirler. DNA bölünmesi gibi kesme reaksi-yonlar›n›n, mutasyonlar›n ve kovalent ba¤ oluflumu gibi eklen-me reaksiyonlar› yoluyla böyle hatalar eklen-meydana gelir. Son et-kinin önemi, serbest radikallerle uyar›lan peroksidasyonun birçok proteine kovalent olarak ba¤lanarak onlar›n fonksiyon-lar›n› de¤ifltiren ve onlar› antijenik hale getiren molondialde-hit oluflumuna yol açmas›d›r (2, 3). Bu kimyasal etkilerin or-ganizman›n yafllanmas›nda pratikte ilgisi olabilir çünkü, de-neysel olarak artm›fl konsantrasyonlardaki serbest radikaller lipofuskini art›r›rlar ve Drosophila spp.’n›n yaflam sürelerini k›salt›rlar (4). Serbest radikaller ayr›ca s›kl›kla yafllanmaya efl-lik eden ateroskleroz, Parkinson hastal›¤›, Alzheimer hastal›¤› ve immün yetersizlikler gibi intrensek hastal›klar›n geliflmesin-de ve ilerlemesingeliflmesin-de geliflmesin-de yer almaktad›rlar (5). Tersine, süperok-sit dismutaz ve katalaz gibi antioksidantlar›n yüksek konsant-rasyonlar›n›n uzun ömürlü meyva sineklerinin dokular›nda

(3)

bu-lunmas›na ek olarak vitamin E ve B-karotenin yüksek seviye-lerinin artm›fl ömür süresiyle birlikde iliflkisi de bulunmufltur (6).

Hatal› sonuç teorisi gen transkripsiyonundaki ve translas-yonundaki hatalar›n sonucu olarak yafllanma s›ras›nda fonksi-yonel olmayan proteinlerin birikimi varsay›m›na dayanmakta-d›r (7). Bu hatalar›n s›kl›¤› hücre ölümüyle sonuçlanan felaket efli¤ine ulafl›lana dek zaman içinde giderek artmaktad›r.

Benzer teori kademeli olarak genden organizmaya ar›za-lar›n hiyerarflisine neden olan hem DNA dizisi k›r›lmas›, kova-lent modifikasyonlar, kromozomal yeniden düzenlenmeler ve serbest radikaller gibi intrensek foktörlerin hem de iyonize radyasyon mutajenler, gibi ekstrensek faktörlerin sonucunda DNA hasar›n› gerektirir. Bu teori k›smen uzun ömürlü türler-den elde edilen hücre kültürlerinde ultraviolenin netürler-den oldu-¤u fibroblast DNA hasar›n›n tamirinin k›sa ömürlü türlerden elde edilenlere göre daha fazla oldu¤u gözleminden türetilmifl-tir (8). Ek olarak, yaflla iliflkili, üssel artan hasar ve mitokond-rial DNA’daki mutasyonlar intrensek hastal›klar ile iliflkilidir (9). Erken yafllanmaya benzerlikleri olan hastal›k Werner’s sendromlu hastalarda spesifik enzim tamir sistemlerinde hata-lar vard›r (10).

Glikolizasyon veya çapraz ba¤lanma teorisi dehidratasyon ve proteinin glukosla enzimatik olmayan birleflmesinin kollo-jenin sertleflmesi, arterlerin sertleflmesi, katarakt, sinir fonksi-yonu kayb› ve böbrek etkinli¤inin azalmas› gibi yaflla iliflkili ya-p›sal ve fonksiyonel bozukluklara neden olabilece¤ini öne sü-rer (10, 11). Glukoz ek olarak DNA ile etkileflir, bu reaksiyon gen fonksiyonlar›n› de¤ifltirme potansiyelindedir. Klinik ola-rak yüksek kan fleker düzeyleri olan diabetik hastalar k›salm›fl hayat ve yafllanman›n patofizyolojik de¤iflikliklerine benzer komplikasyonlar› tecrübe ederler.

Afl›nma ve y›pranma teorileri yafllanman›n baz› disfonksi-yonel de¤iflikliklerinin nas›l meydana geldi¤ini tatminkar flekil-de aç›kl›yor gözükmesine ra¤men bunlardan hiçbiri tam ola-rak yafll›l›¤›n esas nedeninin kriterlerini sa¤layan genel süreç-leri tan›mlayamaz. Örne¤in; deneysel hayvanlarda antioksi-danlar›n yaflam süresini uzatt›¤›n› rapor eden ilk çal›flmalar desteklenmemifltir (12). Bundan baflka diyetle artm›fl antioksi-dan al›n›m›n›n kanser riskini azaltt›¤›n› ön gören epidemiyo-lojik çal›flmalar olmas›na ra¤men daha sonra yap›lan rando-mize klinik çal›flmalarda tedavi edici seviyelerdeki antioksidan-lar›n kanser riskini azaltt›¤›n› veya temel olarak yafllanma sü-recini etkiledi¤ini gösterir kan›t görülememifltir (13). Benzer olarak, hatal› sonuç veya DNA hasar› teorilerini test eden de-neylerin sonuçlar› yafllanman›n nedenlerine yönelik olarak bu tür olaylar›n belirgin rollerini desteklememifltir (10).

Glikolizasyon her ne kadar yaflla iliflkili baz› hastal›klarla ba¤lant›l› olsa da, tam rolü günümüzde net olarak

bilinme-mektedir. Muhtemelen, yafllanman›n altta yatan nedeni ola-rak afl›nma ve y›pranma ile ilgili olaola-rak tan›mlamada en temel problem stokastik süreçleri oluflturan olaylar›n rastgele mey-dana gelmesidir. Böylece organizma yaflland›kça meymey-dana gelen hatalar›n da¤›l›m›ndaki son derece genifl varyasyonlar mant›ksal olarak tahmin edilebilirdir ve e¤er bunlar›n birikimi uzun yaflam› tayin ediyorsa o zaman tür spesifik yaflam ömrü-nün ve yaflla iliflkili morbidite paternlerinin bu bak›mdan kesin olmamas› önemli bir sorundur. Bu kesinli¤in aç›klanmas›nda daha mant›ksal aç›klama yafllanma mekanizmas›n›n (mekaniz-malar›n›n) belirleyici oldu¤u ve tüm çok hücreli organizmala-r›n yafll›l›¤›n›n alt›nda evrensel bir süreç oldu¤udur. Bununla beraber bu öneriye yap›lan majör inkar mortalite için bu me-kanizmalar›n Darwinci geliflim prensiplerine uygun olarak mant›ken seçilemeyece¤inden, korunamayaca¤›ndan ve da¤›-t›lamayaca¤›ndan belirleyici olmad›¤›d›r. Özellikler kiflilerin öl-mesi için de¤il onlar›n sa¤ kalmas› için seçilir ve bu prensip mant›ksal olarak organizmal mortalitenin genel mekanizmala-r›na kat›lmal›d›r. Bu aç›k paradoksu daha detayl› olarak dü-flünmeden önce yafllanman›n programl› teorilerinin gözden geçirilmesinde fayda vard›r.

Programlanm›fl Yafllanma

Afl›nma ve y›pranma teorisine benzer flekilde mortalite için birçok belirleyici mekanizma son birkaç on y›lda ortaya ç›k-m›flt›r. Ana mekanizmalar;

1. S›n›rl› hücre bölünmesi 2. ‹mmün disfonksiyon 3. Nöroendokrin disregülasyon

S›n›rl› hücre bölünmesinin yafllanma teorisi Hayflick ve Moorhead’in kültür ortam›ndaki insan fibroblastlar›n›n s›n›rs›z bölünmedi¤ini gösterdikleri orjinal gözlemlerine dayan›r. Ya-ni hücre ölmeden önce limitli say›da bölünme meydana gel-mektedir. Bundan baflka normal yetiflkin hücrelerinden veya h›zlanm›fl yafllanma ile karekterize genetik sendromu olan genç kiflilerden al›nanlar, fetal dokulardan al›nanlara oranla sürekli olarak daha az büyüme potansiyeli göstermektedirler (14). Hücre kültürlerinin büyüme potansiyeli ve türlerin mak-simum yaflam süresinin nereden köken ald›¤› ile pozitif olarak iliflkili oldu¤u gerçe¤ine dayan›larak hücre bölünmesinin ya-flam süresi ile iliflkili oldu¤u önerilmifltir (15). Bu farkl›l›k flu an için her replikasyon döngüsünde yaklafl›k olarak 50-200 baz çiftinde meydana gelen telomeraz k›salmas›na ba¤lanmakta-d›r. Böylece yaflam süresi ile hücre bölünmesi aras›ndaki ba¤-lant›l› iliflki baz› araflt›r›c›lar taraf›ndan yafllanman›n telomeraz taraf›ndan düzenlenen hücresel yaflam süresiyle programlan-d›¤›n›n önerilmesine yol açm›flt›r (10). Bu teori yafllanmay› bi-reysel hücre difonksiyonuna ba¤larken di¤erleri yafll›l›¤›n

(4)

yük-sek seviye, integre sistemik fonksiyonlar›n progresif kayb›n›n sonucu oldu¤unu önermifllerdir. Bunlardan en popüler iki ta-nesi immün sistem ve nöroendokrin sistemin fonksiyonel bo-zulmas›n› içerir.

‹mmün teoride gösterilen timus bezinin involusyonu ve T hücre arac›l› cevab›n bozulmas›n› içeren immün gözetimdeki iyi belgelenmifl, nitelik ve nicelikteki kademeli azalma yafllan-ma sürecinde paceyafllan-maker olarak davran›yor olabilir (10). Bu görüfl azalm›fl immün sistem aktivitesi yafllanma sürecinde meydana gelen postmenopozal osteoporoz gibi intrensek hastal›klar›n s›kl›¤›ndaki art›fl› en az›ndan k›smen aç›klamas›-na dayan›r. Böylece immün sistemin progresif disfonksiyo-nuyla vücudun korunmas›n›n azalmas› kesinlikle yafllanma hastal›klar›na katk›da bulunur. Bununla beraber daha fazla te-mel ve genel olaylara ba¤l› olmamas›na ra¤men immün fonk-siyon kayb›n›n yafllanman›n primer nedensel mekanizmas› olarak meydana gelmesinin anlafl›lmas› zordur. Muhtemelen azalan immün gözetim yafll›larda morbiditeye ve mortaliteye katk›da bulunan nedenden çok önemli bir sonuçtur.

Programlanm›fl yafllanma görüflüne dayanan di¤er teori nöral ve endokrin homeostaz›n bozulmas›na odaklanm›flt›r. Asl›nda bu görüfl reprodüktif yaflam sonras›nda tüm organiz-malardaki canl›l›k ve sa¤l›¤›n progresif azalmas›n› düzenleyen ve yafllanma ile meydana gelen immün sistemi içeren iç düze-nin erozyonunun aç›klanmas›n› sa¤lar. Nöroendokrin teoridüze-nin varsay›m›, beyindeki biyolojik saatlerin multikomponentli iç fonksiyonlar› d›fl çevresel ipuçlar› ile uygun zamanlanm›fl hor-monal sinyaller yoluyla koordine etmesidir. Tamam› de¤il ama bir çok biyolojik fonksiyon günler, haftalar, aylar, hatta y›llar aral›¤›nda aktivitenin pikleri ve en düflük noktalar› olarak tan›mlanan kronogramlar olarak karakterize döngülerde mey-dana gelir. Cinsel olgunlu¤un ötesindeki zaman›n geçifliyle bu olaylar ya amaçl› ya da progresif fizyolojik bozulmaya, sonra-dan morbidite ve mortaliye neden olacak hatal› yanl›fl sinyal-ler yoluyla bozulur (5). Yafllanma s›ras›nda zamansal s›ran›n kayb›yla ilgili kan›tlar bu sürecin belkide yafll›l›¤›n fizyolojik azalmas› için benzer altta yatan yard›mc›lar› oldu¤unu düflün-dürür. ‹ntegratif fonksiyonlar sinir ve endokrin sistemlerle kontrol edildi¤inden bu süreçler için reprodüksiyon sonras› de¤iflikliklerin çal›fl›lmas› yafllanman›n mekanizmas›n›n ve te-davisinin daha iyi anlafl›lmas›na katk›da bulunabilir.

Biyolojik saatlerin nöroendookrin fonksiyonlarla iliflkili ol-du¤u büyük oranda pineal bez, onun salg›lad›¤› melatonin hormonu ve onlar›n biyolojik ritimlerle olan iliflkisi araflt›ran çal›flmalardan türetilmifltir. Pineal bez d›fl fotik girdiler ve çift hipotalamik suprakiazmatik nükleusta yer alan iç siklus jena-tarörü ile iletilen sempatik girdiler yoluyla direk olarak sinir sistemine ba¤l›d›r. Muhtemelen nöral sinyaller melatoninin hedef hücreler üzerindeki etkileri yoluyla hümoral

zamanlay›-c› mesajlara dönüfltürülürler (16). ‹ç ritimin sürdürülmesi için melatonin verilmesinin etkisi araflt›r›lm›flt›r ve k›talar aras› yol-culukla iliflkili “jet lag”in oldu¤u kadar belirli psikolojik ve dav-ran›flsal hastal›klar›n tedavisinde etkili olarak kullan›lm›flt›r.

Ze-itgeber varsay›m›na ek olarak, melatonin antioksidantt›r ve

bundan baflka yaflla iliflkili olarak bu hormonun pineal bezde üretiminin ve sekresyonunun azalmas› organizman›n yafllan-mas›nda önemli bir faktör olabilir. Pineal fonksiyonun repro-düksiyon sonras›nda azald›¤›na yönelik kan›tlar onun metabo-liti olan 6-sülfoksimelatoninin at›l›m›n›n yafll› hayvanlarda be-lirgin olarak azald›¤› gerçe¤ine dayanmaktad›r. Yafllanman›n nedensel faktörü olarak hormon eksikli¤i hipotezini destekle-mek için melatonin replasman› araflt›r›lm›flt›r. Bununla bera-ber belirgin yafllanma önleyici olarak melatoninin baflar›s›n› gösteren kan›tlar azd›r. Nöroendokrin sistemdeki zamansal yap›lar›n bozulmas›, (özellikle kad›n reprodüktif sisteminde kolayl›kla tan›nmas›) yaflla iliflkili fizyolojik s›hhatin bozulmas›-n›n tedavisinde ve altta yatan nedene yönelik ipuçlar›n› sa¤la-yabilmek aç›s›ndan önemlidir. Bundan dolay› birçok araflt›r›c› aras›nda yafllanmaya efllik eden ve nas›l meydana geldiklerine dair altta yatan kesin mekanizmalar›n daha iyi anlafl›lmas›na yard›mc› olacak menopozun çal›fl›lmas› için fikir birli¤i vard›r. Özellikle efllik eden patoloji olmaks›z›n kad›nlarda reproduktif döngünün kesilmesi, saf yafllanma örne¤i olarak düflünülebi-lecek bir mevzudur. Bu örnek bu yaz›n›n oda¤› ile iliflkili ola-rak daha ayr›nt›l› olaola-rak afla¤›da tart›fl›lm›flt›r.

Kad›n reprodüktif fonksiyonlar›n›n en önemli karekteris-tiklerinden bir tanesi onun dinamik kompleksli¤idir. Fertilizas-yonu sa¤lamak için ovulasFertilizas-yonun baflar›lmas› bütün vücutta mükemmel niteliksel, niceliksel ve multiple fonksiyonlar›n za-mansal koordinasyonu ile meydana gelir. Genç kad›nlarda ovarian primordial foliküllerin büyümesi ve geliflmesi pitüiter bezden uygun konsantrasyonda sal›nan gonadotropinlerle dü-zenlenir (17). Bu, sonradan beyin beyinden köken alarak, nö-rosekretuar nöronlarca hümoral düzenleyici sinyallere dönüfl-türülece¤i mediobazal hipotalamusa ulaflan nörojenik uyar› ile kontrol edilir. Ovarian uyar›m daha sonra embriyonun kabu-lü için endometriumun haz›rlanmas›n› sa¤layan östrojen ve progesteronun ard›fl›k sal›nmas› ile sonuçlan›r. Muhtemelen kad›n reprodüktif döngüsünün en önemli dinami¤i pitüiter bezden sal›nan LH hormonunun ovulatuar pikini yapt›¤› za-man ile graff folikülünün ovulasyona haz›rlanmak için olgun-laflmas›d›r. Bu iki olay mükemmel olarak eflleflti¤i zaman foli-kül rüptüre olur ve yumurtan›n at›lmas› meydana gelir. Bu-nunla beraber gençlik ça¤lar›ndan ilerleyen yafllara do¤ru LH pikinin zamanlas›ndaki hafif de¤ifliklikler ovarian folikül oluflu-mu ile pitüiter ovulatuar sinyalizasyonun progresif olarak efl-leflmemesine yol açar. Sonuçta LH biyoaktivitesini ve yar› ömrünü etkileyen kalitatif de¤ifliklikler sonunda progresif go-nadal disfonksiyona katk›da bulunur.

(5)

Bu de¤ifliklikler belirgin ovulasyon yetersizli¤inden önce veya hatta döngü düzensizlikleri meydana gelmeden önce bafllamas›na ra¤men hayvan modellerinde kan hormon kon-santrasyonlar›n›n seri örneklenmesi ile saptanabilir ve bu da reprodüktif yafllanman›n primer nedenini yans›tabilir. Tüm organizmal olaylar bir dereceye kadar koordine edildi¤inden dolay› temporal düzenin progresif kayb› yafllanma s›ras›nda sa¤l›¤› ve yaflam› bozma potansiyelindedir. Yafllanma ile bir-likte test edilen bütün fizyolojik fonksiyonlarda bozulma olma-s›na ra¤men daha az koordinasyon gerektiren kiflisel aktivite-ler daha fazla komponentli ve daha fazla koordinasyon gerek-tirenlere göre yaflla iliflkili olarak daha az bozulma gösterirler (10). Ek olarak yafllanma ile birlikte komplians belirgin olarak kaybolur; yani, dinlenme durumu ile karfl›laflt›r›ld›¤›nda stres alt›ndaki durumlarda yaflla iliflkili fizyolojik performans bozuk-lu¤u daha da katlanmakt›r. Bu gözlem, fizyolojik sistemlerin fonksiyonel elemanlar› aras›ndaki ard›fl›k aktivitelerin zay›f ko-ordinasyonun ölçüldü¤ü yaflla iliflkili kay›plar da büyük ölçüde katk›da bulunur. Bununla beraber, yafllanma ile birlikte kaybo-lan zaman yap›lar›n›n mekanizmas› ve nedeni halen tart›flma-l›d›r. Bununla birlikte organizmal fizyolojik fonksiyonlar›n yafl-la iliflkili kayb›na katk›da bulunan faktörler periferik veya so-matik bölgelere oranla beyin ve nöroendokrin kavflak gibi yüksek kontrol merkezlerinden köken al›yor gözükmektedir. Örne¤in serotonin, dopamin, norepinefrini içeren merkezi si-nir sisteminin biyolojik aminlerinin disfonksiyonel de¤ifliklikle-rini içeren major düzenleyici hormonlar›n pitüiter salg›lanma-s›nda ve üretiminde azalmada oldu¤u gibi azalm›fl disfonksi-yonlara bir miktar katk›da bulundu¤u tahmin edilmektedir. Bu de¤iflikliklerin örnekleri gonadotropin sal›c› hormon (GnRH), büyüme hormonu sal›c› hormon (GHRH), tiroid stimüle hor-mon sal›c› horhor-mona (TSH-RH) karfl› s›ras›yla bunlar›n aks ak-tivitelerinin azalmas› ve sonradan çeflitli somatik fonksiyonla-r›n suboptimal kontrolüne neden olan pitüiter cevab›n azal-mas›d›r. Bunlar ya¤ ve karbonhidrat metabolizmas› bozukluk-lar›ndan su dengesi, kemik formasyonu ve spermatogenez aras›nda de¤iflir. Ek olarak nörotransmitterlerdeki de¤ifliklikler komplians kayb›n› ve yafll› hayvanlarda görülen tipik güçlü stres cevab›n›n nedeni olabilir. Gençlerle karfl›laflt›r›ld›¤›nda yafll› hayvanlarda görülen afl›r› ve uzam›fl adrenal kortikol hor-monlar›n sal›n›m› yafllanman›n göstergesidir. Bu sekonder ve-ya ve-yard›mc› katabolik etkiler immünosüpresyon, afl›r› gluko-neogenezis (afl›r› durumda negatif nitrojen dengesine ve ya¤-s›z vücut kitlesinin kayb›na yol açan) ve abdominal lipid depo-lanmas› gibi negatif etkilere yol açan homeostaz›n primer bo-zulmas›n›n sonucunda geliflen disfonksiyonel de¤ifliklikleri flid-detlendirir. Böylece yafllanma, sonradan optimal performans için vücut kapasitesinin bozulmas›yla sonuçlanacak kompleks fonksiyonlar›n dezorganizasyonuna yol aç›yor gibi

durmakta-d›r. Bu progresif etkilerin patoloji geliflimine yatk›nl›¤› artt›r-mas› gerçekte farkl› antiteler olartt›r-mas›na karfl›n yafllanma ve hastal›¤›n yak›n iliflkili oldu¤unu düflündürür. Bu ak›lda tutula-rak bunlar›n potansiyel iliflkilerinin tart›fl›lmas› uygundur.

GH Eksikli¤i ve Yafllanma

Pitüiter bez veya iliflkili yap›lar›n hasar› sonucu meydana ge-len, hatta baz› vakalarda total somatotropin kayb›na yol açan GH eksikli¤i (GHD) sendromu vücut bilefliminde ve metabo-lizmas›nda yafllanma benzeri de¤iflikliklerle iliflkilidir. Bu feno-tipik benzerlikler kas kitlesi kayb›, özellikle abdomende ya¤ bi-rikimi ve hem total düflük yo¤unluklu lipoprotein kolesterolün (LDL) dramatik art›fl›n›n oldu¤u aterojenik lipid profili hem de azalm›fl kuvvet ve aerobik kapasite iliflkili de¤ifliklikleri içerir. Depresyon insidans› artarken, kemik mineral yo¤unlu¤u, cilt kal›nl›¤›, terleme ve özsayg› azal›r. Bu zararl› etkilerin nedeni GH’nun büyümeyi destekleyen ve hem iskelet ve kardiak kas hem de lipolizis ve iyilik halinin genel durumunu sa¤layan par-çal› hormon olmas›ndand›r (18). Hormonun konsantrasyonu belirgin bir flekilde azald›¤› zaman iliflkili fizyolojik zararlar so-nunda kardiovasküler hastal›k, diabet, immün yetmezlik ve metabolik hastal›klar› içeren hastal›k durumlar›na ilerler. Böy-lece yafll› insanlarla GH eksikli¤i olan gençlerin vücut kompo-zisyonlar›ndaki benzerlikler, azalm›fl endojen GH sekresyonu-nun yafllanmadaki bir k›s›m disfonksiyonel de¤iflikliklere katk›-da bulundu¤unu düflündürür (19). Bunkatk›-dan katk›-da öte, GH replas-man tedavisinin belirgin yan etkiler oluflturmadan GHD ile iliflkili problemleri tersine çevirdi¤ine dair 1000’den fazla ya-y›nlanm›fl rapor oldu¤undan yafllanma s›ras›nda sa¤l›¤›n ve canl›l›¤›n korunmas› için efektif bir yaklafl›m olabilir. GH ile tedavi edilen GHD hastalar›n›n tecrübe ettikleri yan etkiler ge-nellikle hafiftir ve dozla iliflkilidir. Bunlar s›v› toplanmas›, peri-feral ödem, artralji ve nadiren inrakranial bas›nç art›fl›na ba¤-l› geliflen bafl a¤r›s›n› içerir. GH’un kronik aba¤-l›n›m›yla iliflkili ana güvenlik sorunu özellikle meme ve prostat bezlerinde kanser büyümesini uyarmas›d›r. Bununla beraber bu potansiyel daha dikkatli de¤erlendirildikten sonra GH ile tedavi edilen kifliler-de artm›fl kanser riskinin kan›tlar› gözlenmemifltir.

K

AYNAKLAR

1. Chaunchaiyakul R, Groeller H, Clarke JR, Taylor NA. The im-pact of aging and habitual physical activity on static respiratory work at rest and during exercise: Am J Physiol Lung Cell Mol Physiol 2004; 287(6): L1098-106.

2. Mooradian AD, Wong NC. Molecular biology of aging Part II: A synopsis of current research: J Am Geriatr Soc 1991;39(7): 717-23.

3. Mooradian AD, Wong NC. Molecular biology of aging, Part I: An introduction to laboratory techniques of molecular biology: J Am Geriatr Soc, 1991; 39(6): 611-9.

(6)

4. Miquel J, Lundgren PR, Bensch KG. Effects of exygen-nitro-gen (1:1) at 760 Torr on the life span and fine structure of Dro-sophila melanogaster: Mech Ageing Dev 1975; 4(1): 41-57.

5. Lamberts SW, van den Beld AW, van der Lely AJ. The endoc-rinology of aging. Science 1997; 278(5337): 419-24.

6. Davies I, Fotheringham AP, Robert SC. The effect of osmotic challenge and subsequent rehydration on the aging hypothala-mo-neurohypophyseal system. A quantitative morphological study of the supraoptic nucleus: Mech Ageing Dev 1984; 26(2-3): 299-310.

7. Orgel LE. The maintenance of the accuracy of protein synthe-sis and its relevance to ageing: Proc Natl Acad Sci U S A 1963; 49: 517-21.

8. Hart RW, Setlow RB. Correlation between deoxyribonucleic acid excision-repair and life-span in a number of mammalian species: Proc Natl Acad Sci U S A 1974; 71(6): 2169-73.

9. Beyth RJ, Shorr RI. Avoiding problems prescribing to older pa-tients: Tenn Med 1996; 89(8): 296-8.

10. Walker RF. Is aging a disease? A review of the Serono

Sympo-sia Workshop held under the auspices of the 3rd World Con-gress on the Aging Male. February 9, 2002, Berlin, Germany: Aging Male 2002. 5(3): 147-69.

11. Schnider SL, Kohn RR. Glucosylation of human collagen in

aging and diabetes mellitus: J Clin Invest 1980; 66(5): 1179-81.

12. Hall DA, Blackett AD, Zajac AR, Switala S, Airey CM.

Chan-ges in skinfold thickness with increasing age: Age Ageing 1981; 10(1): 19-23.

13. Glass GA, Gershon D. Enzymatic changes in rat erythrocytes

with increasing cell and donor age: loss of superoxide dismuta-se activity associated with increadismuta-ses in catalytically defective forms: Biochem Biophys Res Commun 1981; 103(4): 1245-53.

14. Hayflick L. The cell biology of human aging: N Engl J Med

1976; 295(23): 1302-8.

15. Fujisawa H, Nishikawa T, Zhu BH, Takeda N, Jujo H,

Higuc-hi K, Hosokawa M. Accelerated aging of dermal fibroblast-like cells from the senescence-accelerated mouse (SAM): accelera-tion of changes in DNA ploidy associated with in vitro cellular aging: J Gerontol A Biol Sci Med Sci 1998; 53(1): B11-7.

16. Wu YH, Swaab DF. The human pineal gland and melatonin in

aging and Alzheimer’s disease: J Pineal Res 2005; 38(3):145-52.

17. Healy DL, Hodgen GD. The endocrinology of human

endo-metrium. Obstet Gynecol Surv 1983; 38(8): 509-30.

18. Arvat E, Ceda GP, Di Vito L, Ramunni J, Gianotti L, Broglio

F, Deghenghi R, et al. Age-related variations in the neuroen-docrine control, more than impaired receptor sensitivity, cause the reduction in the GH-releasing activity of GHRPs in human aging: Pituitary 1998; 1(1): 51-8.

19. Russell-Aulet M, Dimaraki EV, Jaffe CA, DeMott-Friberg R,

Barkan AL. Aging-related growth hormone (GH) decrease is a selective hypothalamic GH-releasing hormone pulse amplitude mediated phenomenon: J Gerontol A Biol Sci Med Sci 2001 56(2): M124-9.

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu çal›flmada, gebelik tüberkülozu nedeniyle profilaksi uygulanm›fl olmas›na ra¤men ay›r›c› tan›da tüberküloz ile kar›flacak hastal›klar ekarte edilerek perinatal

Siklonlar orta enlem siklonları ından daha ndan daha küçü k üçük ve daha g k ve daha g üçl üç lü ü olmaları olmalar ı yanı yan ında cephelerin bulun malalar nda

1’den 9’a kadar, 9 adet rakam› üçgenlerin içine öyle yerlefltirin ki kenar uzunlu¤u 2 birim olan tüm eflkenar üçgenlerin içerisindeki rakam- lar toplam›

Terlik sistemlerine yönelik tüm ihtiyaç ve proseslere özel onlarca farklı çözüm sunan Kimpur, Ar-Ge çalışmaları ile sert ve yumuşak terlik sistemleri için yeni

Tam tersi dijital kimlik, hızlı ödemeler gibi dünyada gelişmiş ülkelerin odaklandığı yeni teknolojiler ve ürünler ilk günden itibaren “daha az” nakitin

Hepsinden “daha fazla” ve “daha yakın” olarak planladığımız Nest Bornova; otobanın hemen yanında olma- sının avantajıyla, şehrin kalbinden çok kısa sürede

Ekmek Tebliği’ndeki gramaj değişikliğinin etkisiyle ekmek fiyatları Şubat ayında yüzde 1,94 artmış, ekmek ve tahıllar grubunda yıllık enflasyon yüzde

Temmuz ayında toplam 11,2 milyar TL’lik iç borç servisine karşılık toplam 12,3 milyar TL’lik iç borçlanma yapılması programlanmaktadır. 2017 yıl sonu