• Sonuç bulunamadı

1989-2007 Dönemi Cumhurbaşkanlığı seçim süreçleri ve 1982 Anayasasınında yapılan değişikliklerin Cumhurbaşkanının yetkileri üzerindeki etkisi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "1989-2007 Dönemi Cumhurbaşkanlığı seçim süreçleri ve 1982 Anayasasınında yapılan değişikliklerin Cumhurbaşkanının yetkileri üzerindeki etkisi"

Copied!
106
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

KAMU YÖNETİMİ ANA BİLİM DALI

KAMU YÖNETİMİ BİLİM DALI

1989–2007 DÖNEMİ CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİM

SÜREÇLERİ ve 1982 ANAYASASINDA YAPILAN

DEĞİŞİKLİKLERİN CUMHURBAŞKANININ YETKİLERİ

ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

Gökhan KÖKSAL

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

PROF. DR. ALİ ACAR

(2)

İÇİNDEKİLER Sayfa No Özet ... iii Kısaltmalar... ii Tablolar Listesi... ii Giriş...1 BİRİNCİ BÖLÜM 1989–2007 DÖNEMİ CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİM SÜREÇLERİ 1.1. 2007 Öncesi Cumhurbaşkanlığı Seçim Süreçleri ...3

1.1.1. Turgut Özal Dönemi ...3

1.1.2. Süleyman Demirel Dönemi...5

1.1.3. A. Necdet Sezer Dönemi...6

1.2. 2007 Yılı Cumhurbaşkanlığı Seçim Süreci...8

1.2.1. Abdullah Gül’ün Adaylığı ve Oylama Süreci...8

1.2.2. Oylamanın İptal Süreci ...9

1.2.2.1. TSK Bildirisi...12

1.2.2.2. Anayasa Mahkemesinin İptal Kararı ve Gerekçeleri ...15

1.2.3. İptal Sonrası Süreç ...35

1.2.3.1. Kamuoyuna Göre TSK Bildirisi ...35

1.2.3.2. Kamuoyuna Göre Anayasa Mahkemesinin İptal Kararı...39

1.2.3.3. Cumhurbaşkanlığı Seçimi İle İlgili Anayasa Değişikliği ...43

İKİNCİ BÖLÜM CUMHURBAŞKANININ ETKİNLİĞİ VE GÖREV ANLAYIŞINA İLŞKİN YAKLAŞIMLAR 2.1. 24, 61 ve 82 Anayasaları ve Cumhurbaşkanı...56

2.2. Etkinliği...58

2.3. Görev Anlayışına İlişkin Yaklaşımlar...60

(3)

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

1982 ANAYASASININ 89. ve 175. MADDELERİNDE YAPILAN DEĞŞİKLİKLER

3.1. 89. Madde ve Bu Maddede Yapılan Değişiklikler ... 78

3.2. 175. Madde ve Bu Maddede Yapılan Değişiklikler ...80

3.2.1. 175. Maddenin Yürürlükten Kalkan Hükümleri ...80

3.2.2. 175. Maddedeki Değişiklikler ...81

3.3.Ombudsmanlık ve Devlet Denetleme Kurulu...84

3.3.1.Ombudsmanlık Kurumunun Tanımlanması...84

3.3.2.Devlet Denetleme Kurulu...85

3.3.3.Ombudsmanlık Kurumunun Oluşturulmasına Yönelik Çalışmalar...86

Sonuç ve Değerlendirme...90

Kaynaklar...93

KISALTMALAR TBMM: Türkiye Büyük Millet Meclisi YSK: Yüksek Seçim Kurulu TSK: Türk Silahlı Kuvvetleri ADD: Atatürkçü Düşünce Derneği DDK: Devlet Denetleme Kurulu TABLOLAR LİSTESİ Tablo1-1 Cumhurbaşkanlığı Seçimi Oylama Sonuçları…………...3

Tablo1-2 Cumhurbaşkanlığı Seçimi Oylama Sonuçları………..………...6

(4)

ÖZET Yüksek Lisans Tezi

1989–2007 DÖNEMİ CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİM SÜREÇLERİ ve 1982 ANAYASASINDA YAPILAN DEĞİŞİKLİKLERİN CUMHURBAŞKANININ

YETKİLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

Gökhan KÖKSAL Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi Ana Bilim Dalı

Kamu Yönetimi Bilim Dalı

Danışman: Prof.Dr. Ali ACAR

2009, Sayfa: 92

Jüri: Prof.Dr. Ali ACAR

Doç.Dr. Önder KUTLU Yrd.Doç.Dr. Erdal BAYRAKÇI

Anayasalarımızı incelediğimizde geçmişten günümüze gelinen süreçte cumhurbaşkanlığı makamının yetkilerinde özellikle 82 anayasası ile birlikte ciddi bir artışın olduğunu görürüz. Ülkemizde ki uygulama parlamenter sistemlerdekinin aksine yürütme organını cumhurbaşkanlığı aracılığıyla güçlendirmiştir.

Cumhurbaşkanlığı seçim süreçleri sancılı geçmekle birlikte pek çok yeni düzenlemeleri de beraberinde getirmiştir. 11.Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde yaşananlar cumhurbaşkanını halkın seçmesini ve iki defa seçilebilmesini öngören anayasa değişikliği ile sonuçlanmıştır.

(5)

Parlamenter sistemlere göre daha fazla yetkiyle donatılmış adı ne başkanlık ne de yarı başkanlık olan bu sistem içinde geniş yetkilere sahip cumhurbaşkanının, bu yetkileri tekrar kullanabilmek için siyasi erkin içinde oy kaygısıyla hareket etmesi, yürütmenin sorumsuz kanadını oluşturuyor olması hasebiyle yasal bir yaptırıma maruz kalmaması bu makamın siyasallaşacağı yönünde bir düşünce akla getirmektedir.

Cumhurbaşkanlığı seçim süreçlerinde yaşanan sıkıntıların giderilmesi açısından cumhurbaşkanını halkın seçmesi iyi bir çözüm olmakla birlikte bir defa halk onayıyla seçilebilmesi ile sınırlandırılması ileride daha farklı sorunlara yol açabilecek uygulamaların önlenmesi anlamına gelecektir.

(6)

ABSTRACT Master Thesis

PRESIDENTIAL ELECTION PROCESSES BETWEEN 1989 AND 2007 AND THE EFFECT OF THE MODIFICATIONS IN THE CONSTITUTION OF

1982 ON THE AUTHORITY OF THE PRESIDENT OF THE STATE

GÖKHAN KÖKSAL Selçuk University Institue of Social Sciences Department of Public Administration

Part of Management Sciences

Supervisor: Prof.Dr. Ali ACAR

2009, Page: 92

Jury: Prof.Dr. Ali ACAR

Doç.Dr. Önder KUTLU Yrd.Doç.Dr. Erdal BAYRAKÇI

If we examine our constitutions, we can see that, in the process that comes until the early times to today, the authoriy of th presidency of the state has been increased significantly especially with the Constitution of 1982. The application in our country, unlike the parliamentarian systems, has strenghened the executive organ via the presidency of the state.

Even though the presidential elections has generally proceeded troublous, those processes have leaded many new regulations. The happenings that existed during the 11th Presidential Election has concluded with some modifications in the constitution that stipulate to elect the president directly by the public and to be elected twice.

The process of the 11th Presidential Election is important by means its conclusions.

(7)

The president of the state who has got wide authority in that system which cannot be called neither presidency nor semi-presidency and who is decked out with more authority than parliamentarian systems may make people imagine a president of the state who might behave with solicitude of vote in the political field, and this position might be politicize because of being not exposed any legal sanction that caused by being the irresponsible wing of the executive organ.

The president of the state’s being elected directly by the public is a good solution to prevent the troubles that exist during the presidential elections. In addition, limiting to be voted only once by the public will mean preventig the applications that may cause different problems in the future.

(8)

GİRİŞ

Ülkemizde cumhurbaşkanlığı seçim süreçleri çok konuşulacak olaylara sahne olmakla birlikte 11. Cumhurbaşkanlığı seçimi gerek öncesi gerekse sonrası süreçte doğurduğu sonuçlar bakımından önemlidir.

11.Cumhurbaşkanlığı seçim süreci 15 Nisanda resmi olarak başladı. Yapılan ilk tur oylamada anayasanın öngördüğü 367 oya ulaşılamadı. İlk tur oylamanın ardından Deniz Baykal ve 135 milletvekili oylamada 3 te 2 çoğunluk (367) olmadığı gerekçesiyle Anayasa Mahkemesine iptal başvurusunda bulundu. Aynı gece TSK, internet sitesinde adına pek çok çevrenin muhtıra dediği bir bildiri yayınladı. Bildirinin siyasal ve yargısal süreçler üzerinde etkisi olup olmadığı çok tartışıldı.

Anayasa Mahkemesi ilk iki tur oylamada toplantı yeter sayısının da 367 olduğunu ve bu şart sağlanmadan diğer turlara geçilemeyeceğini karara bağladı.

Anayasa Mahkemesinin verdiği karar sonrası yeniden yapılan ilk tur oylamada da 367 toplantı yeter sayısına ulaşılamadı. Seçimin yapılamaması nedeniyle TBMM’nin derhal yenilenmesi hükmünün yerine getirilmesi süreci başladı.

Genel seçim öncesi tablo ve tıkanan sistemin önünü açmak amacıyla Cumhurbaşkanını halk seçsin görüşü seçim öncesi TBMM tarafından kabul gören bir yaklaşım oldu. Referandumla birlikte cumhurbaşkanını halkın seçmesini de öngören 5678 sayılı kanun yasalaşmış oldu.

Bütün bu yaşananlarla birlikte daha önceki cumhurbaşkanlarımız Turgut Özal, Süleyman Demirel, A. Necdet Sezer’in seçim süreçleri üzerinde durmak, 1982 Anayasasının 89. ve 175. maddelerinde yapılan değişikliklerle birlikte Türkiye’ de oluşturulmak istenen ombudsmanlık (halk denetçiliği) sisteminin yerine devlet denetleme kurulunun anayasal bir kurul haline gelmesi ve bütün bunların, Cumhurbaşkanının yetkileri üzerine etkilerini incelemek mantıklı olacaktır.

Son yapılan değişiklikle birlikte güçlü olan yürütme daha da güçlü hale getirilmiş cumhurbaşkanını halkın seçmesi ve yine yapılan bu değişiklikle birlikte iki

(9)

defa seçilebilmesi, halkoyuyla gelen bir cumhurbaşkanının yetkilerinin yeterli olup olmadığı, halkın seçmesinin siyasal bir etkiye neden olup olmayacağı tartışılır hale gelmiştir. Bu çalışmada yapılan bütün bu değişikliklerin cumhurbaşkanlığı makamına yaptığı ya da yapabileceği etkiler değerlendirilmeye çalışılacaktır.

(10)

BİRİNCİ BÖLÜM

1989- 2007 DÖNEMİ CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİM SÜREÇLERİ 1.1. 2007 Öncesi Cumhurbaşkanlığı Seçim Süreçleri

1.1.1. Turgut Özal Dönemi

Cumhurbaşkanlığı seçimi, Kenan Evren’in görev süresinin dolmasından 20 gün önce, TBMM’nin 20.10.1989 tarihli, 20. Birleşimin 1. Oturumunda başlatılmıştır. Oturuma yalnızca Anavatan Partisine (ANAP) mensup olan milletvekilleri katılmıştır.

ANAP’lı 249 milletvekili, Başbakan İstanbul Milletvekili Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanı adaylığını önermiş, Özal ayrıca kendi adına adaylık başvurusu yapmıştır. Burdur milletvekili Fethi Çelikbaş (ANAP) ta adaylık başvurusunda bulunmuştur. O dönemde TBMM’nin üye tamsayısı 450, üçte iki çoğunluk 300, salt çoğunluk ise 226’dır.

Birinci ve ikinci turlarda üçte iki çoğunluğu sağlayamayan Özal, 31.10.1989 tarihli 24. Birleşimin 1. Oturumunda yapılan 3. tur oylamada salt çoğunluk sınırını aşarak 263 oyla seçilmiştir. Oylamaya muhalefet katılmamış, Özal yalnızca ANAP’lı milletvekillerinin oyları ile Cumhurbaşkanı seçilmiştir. 20 Ekimde başlayan seçim, 12 günde sonuçlanmıştır1.

Tablo 1-1: Cumhurbaşkanlığı Seçimi Oylama Sonuçları 20.10.1989 24.10.1989 31.10.1989 Turgut Özal 247 256 263 Fethi Çelikbaş 18 17 14 Boş 17 9 8 Geçersiz 3 2 0 Toplam 285 284 285

Kaynak: Tutanak dergisi: 18. Dönem, Cilt:33, s. 60, 70, 128.

(11)

O dönemde de son cumhurbaşkanlığı seçim sürecindekine benzer bir durumla karşı karşıya kalınıyor. Meclis tutanaklarına geçen konuşma metinleri ise;

Sosyal Demokrat Halkçı Parti Milletvekili Sayın Hasan Fehmi Güneş:

"Sayın Başkan, bir talebim vardır. Bu toplantıda SHP milletvekilleri yoktur. Gördüğünüz gibi, muhalefet partisinden kimse yoktur. Bu toplantıda sadece ANAP Grubu üyeleri vardır. Bunun tescil edilmesini rica ediyorum. (ANAP sıralarından gürültüler)

Başkan - Lütfen, sayın milletvekilleri… Lütfen efendim…

Hasan Fehmi Güneş (Devamla) - Bunun tescil edilmesi için yoklama yapılmasını talep ediyorum.

Başkan - Efendim, İçtüzüğümüz hükümleri muvacehesinde, Başkan tereddüde düştüğü anda yoklama yapar. Görüyorum ki, beni tereddüde düşürecek bir durum şu anda mevcut değil efendim. Hiç şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde, toplantı yeter sayısı vardır. Tekraren ifade ediyorum efendim.

Hasan Fehmi Güneş (Devamla) - Sadece bir grubun üyeleri vardır, diğerleri yoktur, bu da tereddüde mahal bırakmayacak kadar açıktır.

Başkan - Böyle bir konuyu benim zapta geçirmeye yetkim olmadığı gibi, doğru olduğu kanaatini de taşımıyorum, çünkü, toplantı yeter sayısı vardır. Biraz sonra Meclisin oluşumunun nasıl tecelli edeceğini hiçbirimizin bilmesi mümkün değildir.

Hasan Fehmi Güneş (Devamla) - Efendim, doğruyu zapta geçireceksiniz; çünkü bu, bir doğrudur.

(12)

Hasan Fehmi Güneş (Devamla) - Öyleyse, ben de, ANAP Grubunu kendi sorumluluğu ile baş başa bırakıyor ve terk ediyorum." Şeklinde oluyor2.

O zamanki dönemde üzeride durulan konu muhalefetin mecliste olup olmadığının tespit edilmesi olmuş. Bugünkü gibi 3 te 2 ye ilişkin bir tartışma yaşanmamış. Zaten yukarıda verilen tablodan da anlaşılacağı gibi o dönemde üçte iki çoğunluk 300 kişidir. 1. ve 2. turda bu çoğunluk yoktur. Seçim süreci işlemiştir ve 3. turda Cumhurbaşkanı seçimi gerçekleştirilmiştir.

Turgut Özal’ın 17 Nisan 1993’te vefatı üzerine Cumhurbaşkanlığı boşalmıştır.

1.1.2. Süleyman Demirel Dönemi

Turgut Özal’ın 17 Nisan 1993’te vefatı üzerine TBMM’nin 8 Mayıs 1993 tarihli 101.Birleşiminin 1. oturumunda Cumhurbaşkanlığı seçim turları başlatılmıştır.

O dönemde TBMM’nin toplam üye sayısı 450, üçte iki çoğunluk 300, salt çoğunluk ise 226’dır.

Başbakan ve Doğru Yol Partisi (DYP) Genel Başkanı Süleyman Demirel, 180 DYP’li milletvekili tarafından aday olarak önerilmiştir. 92 Anavatan Partili (ANAP) üye Bitlis Milletvekili Kamuran İnan’ı, 40 RP’li üye Gümüşhane Milletvekili Lütfi Doğan’ı, 20 CHP’li üye de İstanbul Milletvekili İsmail Cem’i aday göstermiştir.

Birinci ve ikinci turlarda sırasıyla üçte iki çoğunluğu sağlayamayan Demirel, 16.05.1993 tarihindeki 103. Birleşimin 1.oturumunda yapılan 3. tur oylamada salt çoğunluk sınırını aşarak, 244 oyla Cumhurbaşkanı seçilmiştir. 8 Mayısta başlayan seçim, 9 günde sonuçlanmıştır3.

2TBMM, “Tutanak Dergisi”, 22. Dönem, Cilt: 155, s. 5–6. 3TBMM, “Tutanak Dergisi”, 19. Dönem, Cilt: 35, s. 420–508.

(13)

Tablo 1-2: Cumhurbaşkanlığı Seçimi Oylama Sonuçları 08.05.1993 12.05.1993 16.05.1993 Süleyman Demirel 247 235 244 Kamran İnan 95 95 94 Lütfi Doğan 46 49 47 İsmail Cem 25 25 27 Boş 19 24 19 Geçersiz 3 1 0 Toplam 422 429 431

Kaynak: Tutanak Dergisi: 19. Dönem, Cilt: 35, s. 431, 471, 506.

Süleyman Demirel 7 yıllık görev süresini 16.05. 2000’de tamamlamıştır.

Süleyman Demirel’inde Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde toplantı yeter sayısıyla ilgili bir değerlendirme yapılmamış olmakla birlikte seçimde mecliste bulunan vekil sayısı Anayasa Mahkemesince öngörülen 3 te2 sayısının çok çok üstünde olmuştur.

1.1.3. A.Necdet Sezer Dönemi

Demirel’in görev süresinin bitiminden 20 gün önce, TBMM’nin 27.04. 2000 günlü 88. Birleşiminin 1. Oturumunda, Cumhurbaşkanlığı seçim turları başlatılmıştır.

O dönemde TBMM’nin toplam üye sayısı 550, üçte iki çoğunluk 367, salt çoğunluk ise 276’dır.

Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer; Demokratik Sol Parti (DSP), Milliyetçi Hareket Partisi (MHP), Anavatan Partisi (ANAP), Fazilet Partisi (FP), Doğru Yol Partisi (DYP) milletvekillerinden oluşan 130 imzayla aday olarak önerilmiştir.

(14)

Eskişehir Milletvekili Mehmet Mail Büyükerman (DSP), Balıkesir Milletvekili Agah Oktay GünerDYP), Ankara Milletvekili Oğuz Aygün (DSP), İstanbul Milletvekili Nevzat Yalçıntaş (FP), Kilis Milletvekili Doğan Güreş (DYP), Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut (DYP), Giresun Milletvekili Rasim Zaimoğlu, Kocaeli Milletvekili M.Turhan İmamoğlu, Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya (DYP), Aksaray Milletvekili ve Devlet Bakanı Sadi Somuncuoğlu (MHP) ise Cumhurbaşkanlığı seçiminin diğer adayları oldu.

Birinci ve ikinci turlarda sırasıyla üçte iki çoğunluğu sağlayamayan Ahmet Necdet Sezer, 05.05.2000 tarihindeki 90. Birleşimin 1.Oturumuda yapılan 3. tur oylamada salt çoğunluk sınırını aşarak, 365 oyla, Cumhurbaşkanı seçilmiştir. 27 Nisanda başlayan seçim 9 günde sonuçlanmıştır4.

Tablo 1-3: Cumhurbaşkanlığı Seçimi Oylama Sonuçları

27.04.2000 01.05.2000 05.05.2000

Ahmet Necdet Sezer 281 314 330

Nevzat Yalçıntaş 61 66 113

Sadi Somuncuoğlu 58 32 43

Yıldırım Akbulut 56 88 ÇEKİLDİ

Doğan Güreş 35 22 ÇEKİLDİ

Ahmet İyimaya 10 ÇEKİLDİ

Rasim Zaimoğlu 7 3 24

Agah Oktay Güner 5 ÇEKİLDİ

Oğuz Aygün 4 ÇEKİLDİ

M.Mail Büyükerman 3 2 7

Geçersiz 0 2 8

Boş 8 3 8

Toplam 530 532 533

Kaynak: Tutanak Dergisi: 21. Dönem, Cilt: 32, s. 66, 97, 132.

(15)

Süleyman Demirel dönemi gibi Ahmet Necdet Sezer’inde Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde 3 te 2 çoğunluğa yönelik bir tartışma yaşanmadı ve meclis bu rakamın çok çok üstünde toplandı.

1.2. 2007 Yılı Cumhurbaşkanlığı Seçim Süreci 1.2.1. Abdullah Gül’ün Adaylığı ve Oylama Süreci

Ahmet Necdet Sezer’in görev süresinin dolmasının yaklaşmasıyla birlikte 15 Nisan’da resmî olarak başlayan cumhurbaşkanlığı seçim süreci, 24 Nisan'da başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın partisinin grup toplantısında cumhurbaşkanı adaylarının Dışişleri Bakanı Abdullah Gül olduğunu açıklamasıyla devam etti5.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunun yapıldığı 27 Nisan tarihinde, Anavatan Partisi Genel Başkanı Erkan Mumcu ve DYP lideri Mehmet Ağar, CHP gibi oylamaya katılmayacaklarını açıkladı6. Oylama saatinde yeterli çoğunluk

bulunduğunu söyleyen TBMM Başkanı Bülent Arınç, oylamayı başlattı.

TBMM Genel Kurulu Cumhurbaşkanlığı seçiminin 1. tur oylamasını yapmak üzere 361 milletvekili ile toplandı. TBMM Genel Kurulu'nun saat 15.00'te başlayan oturumunda AK Parti tek fire verdi. Muhalif çıkışları ile tanınan Afyon Milletvekili İbrahim Hakkı Aşkar toplantıya katılmadı. TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın oturumu yönetmesi nedeniyle AK Parti toplam 351 milletvekili ile genel kurulda hazır bulundu.

Genel Kurula partilerinin katılmama kararlarına rağmen, DYP'den Hatay Milletvekili Mehmet Erarslan ve Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan, Anavatan Partisinden Malatya Milletvekili Miraç Akdoğan, CHP'den Hakkâri Milletvekili Esat Canan ve Grup Başkanvekili Kemal Anadol katıldı. Bağımsız milletvekillerinden de Süleyman Bölünmez, Ülkü Güney, Göksel Küçükali, Fuat Geçen ve dün AK

5Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, 2007, s. 56. 6 Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, 2007,s. 63-64.

(16)

Parti'den istifa eden Hamza Albayrak hazır bulundu. AK Parti Grup Başkanvekili İrfan Gündüz de TBMM Genel Kurulu'nda 361 milletvekilinin bulunduğunu açıkladı.

11. Cumhurbaşkanı seçiminin ilk turunda, AK Parti Kayseri Milletvekili Abdullah Gül, Anayasanın öngördüğü 367 oyu sağlayamadı. TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın açıkladığı ilk tur oylama sonucuna göre, birinci tur oylamada 361 milletvekili oy kullandı. Gül’e 357 oy çıkarken, 3 oy geçersiz sayıldı, 1 oy da boş çıktı. Arınç, Anayasanın öngördüğü 367 oya ulaşılamadığını bildirerek, ikinci tur oylama için 2 Mayıs Çarşamba günü saat 15.00'de toplanmak üzere birleşimi kapattı7.

1.2.2. Oylamanın İptal Süreci

Oylamada 3'te 2 çoğunluk (367) bulunmadığını belirten Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri Deniz BAYKAL, Önder SAV ve 134 milletvekili Anayasa Mahkemesi'ne iptal başvurusunda bulundu.

Dava dilekçesinin gerekçe bölümünü özetleyecek olursak:

- Anayasanın cumhurbaşkanının seçiminde basit çoğunlukla yetinmeyip nitelikli toplantı ve karar yeter sayısı aradığını,

- 102. maddedeki fıkralar birlikte değerlendirildiğinde burada belirtilen yeter sayının toplantı yeter sayısını da ifade ettiğini,

- 102. maddede özel bir toplantı yeter sayısı varken 96. maddedeki toplantı yeter sayısının uygulanmasının olanaksız olduğunu,

- Meclis başkanının 96.maddedeki toplantı yeter sayısının uygulanması gerektiği görüşünü oya sunduğunu ve bu görüşünü karara dönüştürerek uygulamayı bu karar doğrultusunda yaptığını,

(17)

- Anayasanın 102 nci ve 96 ncı maddelerine aykırı eylemli bir içtüzük değişikliği niteliğini taşıyan söz konusu karar ve uygulamanın, Cumhurbaşkanlığı seçimi oylaması ile iç içe somutlaşması nedeni ile bu oylamadan ayrılması olanaksız olduğunu ve bu nedenle bir içtüzük değişikliği niteliğini taşıyan karar ve uygulamanın (Anayasa Mahkemesinin E. 1996/19, K. 1996/13, K.t. 14.5.1996 sayılı kararında olduğu gibi) Cumhurbaşkanı seçimi ilk oylaması ile bir bütün olarak değerlendirilip iptali gerektiğini dilekçelerinde dile getirmişlerdir. Anayasa mahkemesi; yaptığı inceleme sonucunda verilen kararın eylemli bir iç tüzük değişikliği niteliğinde olduğunu ve Anayasa Mahkemesinin görev alanına girdiğini belirterek esasa geçmiş ve 102. maddedeki yeter sayının hem karar hem de toplantı yeter sayısını kapsadığını belirtmiştir. Ancak 11.Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin birinci oylamaya geçilmeden önce 96.maddede öngörülen toplantı yeter sayısı meclis kararıyla uygulandığı için yürürlüğün durdurulmasına karar vermiştir8.

Anayasa mahkemesi vermiş olduğu bu kararla 11.cumhurbaşkanlığı seçimi birinci tur oylamayı iptal ederek, 367 sayısının hem toplantı hem de karar yeter sayısı olduğunu öngörmüştür.

Karar sonrası devam eden ve 6 Mayısta yeniden yapılan ilk tur oylamada Anayasa Mahkemesi’nin öngördüğü toplantı yeter sayısına (367) TBMM Genel Kurulunda yapılan 1.ve 2. yoklamada da ulaşılamadı9. TBMM Genel Kuruluna

girmeyen CHP milletvekilleri, cumhurbaşkanı seçimini kulisteki ekranlardan izledi. Genel Kurula, CHP’den sadece Hakkâri Milletvekili Esat Canan girdi. Anavatan Partili milletvekilleri de cumhurbaşkanı seçimi oylamasında Meclise gelmedi. Toplantı yeter sayısı için yapılan 1. yoklamada 356, 2. yoklamada ise 358 milletvekilinin salonda bulunduğu tespit edildi. TBMM Başkanı Bülent Arınç, seçim turlarına 9 Mayıs Çarşamba günü devam edileceğini bildirmesine rağmen, Cumhurbaşkanı adayı Kayseri Milletvekili Abdullah Gül adaylıktan çekildiğini

8Anayasa Mahkemesi Kararı, Esas Sayısı: 2007/45 Karar Sayısı: 2007/54 Karar Günü: 1.5.2007. 9 Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, ayın tarihi, Nisan, Mayıs, Haziran

(18)

açıkladı. Bu nedenle, cumhurbaşkanı seçimi fiilen yapılamadı ve Anayasa’nın 102'nci maddesindeki "TBMM’nin derhal yenilenmesi" hükmünün yerine getirilmesi süreci başladı10.

TBMM’nin 4 Mayısta aldığı seçim kararı11 ve YSK; Anayasa’nın 170,

Milletvekili Seçimi Kanunu'nun 8. maddesine dayanarak ( bu iki madde de TBMM’nin milletvekili seçimini yenilemeye yetkili olduğunu düzenliyor ) TBMM’nin yetkili olduğunu söyledi ve 22 Temmuzu genel seçim tarihi olarak belirledi12.

Genel seçimlere kadar giden yol aslında bu kadar basit gelişmedi. 14 Nisanda Ankara Tandoğan’daki mitingle başlayıp, Çağlayan, Manisa, Çanakkale ve İzmir Gündoğdu ile süren ve Samsunda sonuncusu yapılan Cumhuriyet mitingleri13

Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) öncülüğünde ve CHP, DSP, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Cumhuriyet Kadınları Derneği, Eğitim İş gibi kitle örgütlerinin desteğiyle yapıldı14.

Ankara Tandoğan Meydanında yapılan miting de konuşan ADD Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Ali Ercan Türkiye Cumhuriyeti’nin temel değerlerini sonsuza kadar koruma kararlılığını göstermek için Tandoğan Meydanı’na geldiklerini belirterek, “Anayasal ve demokratik haklarımızı kullanarak tam bağımsız ve aydınlık Türkiye mücadelemizi belirtmek için bugün buraya geldik. Ulusun bütünlüğüne, demokratik, laik cumhuriyete karşı tehditlere karşı direncimizi göstermek için buraya geldik”dedi.

ADD Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Nur Serter ise “Türkiye’yi, Türkiye’den yöneten bir Cumhurbaşkanı istiyoruz. Emperyalizme boyun eğmeyen, AB politikalarına ülkeyi kurban etmeyen bir Cumhurbaşkanı istiyoruz. Biz, tam

10www.ansesnet. com/goster_6.php?sira_no_tb=7322, 04.05.2007

11Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul Tutanağı 22. Dönem 5. Yasama Yılı 99. Birleşim

04/Mayıs /2007.

12 Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, “Ayın Tarihi”, Nisan, Mayıs,

Haziran 2007, s.91

13 Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, “Ayın Tarihi”, Nisan, Mayıs,

Haziran 2007, s.34, 70, 87, 107, 123.

(19)

bağımsızlıktan ödün vermeyen, ulus devlete sahip çıkan bir Cumhurbaşkanı istiyoruz”15 diyerek mitinglerde öne çıkan iki başlığı ( Cumhurbaşkanlığı seçimi ve

laiklik ) dile getirmiş oldular.

Ardından 27 Nisanda yapılan cumhurbaşkanlığı seçimi ilk tur oylaması ve CHP’nin bu oylamayı Anayasa Mahkemesine götürmesi…

1.2.2.1 TSK’nin 27 Nisan Bildirisi

Aynı tarihte gece yarısı TSK’nin internet sitesinde yayınladığı muhtıra niteliği taşıyan; “Türkiye Cumhuriyeti devletinin, başta laiklik olmak üzere, temel değerlerini aşındırmak için bitmez tükenmez bir çaba içinde olan bir kısım çevrelerin, bu gayretlerini son dönemde artırdıkları müşahede edilmektedir. Uygun ortamlarda ilgili makamların, sürekli dikkatine sunulmakta olan bu faaliyetler; temel değerlerin sorgulanarak yeniden tanımlanması isteklerinden, devletimizin bağımsızlığı ile ulusumuzun birlik ve beraberliğinin simgesi olan milli bayramlarımıza alternatif kutlamalar tertip etmeye kadar değişen geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır.

Bu faaliyetlere girişenler, halkımızın kutsal dini duygularını istismar etmekten çekinmemekte, devlete açık bir meydan okumaya dönüşen bu çabaları din kisvesi arkasına saklayarak, asıl amaçlarını gizlemeye çalışmaktadırlar. Özellikle kadınların ve küçük çocukların bu tür faaliyetlerde ön plana çıkarılması, ülkemizin birlik ve bütünlüğüne karşı yürütülen yıkıcı ve bölücü eylemlerle şaşırtıcı bir benzerlik taşımaktadır. Bu bağlamda;

Ankara’da 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamaları ile aynı günde Kur'an okuma yarışması tertiplenmiş, ancak duyarlı medya ve kamuoyu baskıları sonucu bu faaliyet iptal edilmiştir.

22 Nisan 2007 tarihinde Şanlıurfa’da; Mardin, Gaziantep ve Diyarbakır illerinden gelen bazı grupların da katılımı ile o saatte yataklarında olması gereken

(20)

ve yaşları ile uygun olmayan çağ dışı kıyafetler giydirilmiş küçük kız çocuklarından oluşan bir koroya ilahiler okutulmuş, bu sırada Atatürk resimleri ve Türk bayraklarının indirilmesine teşebbüs edilerek geceyi tertipleyenlerin gerçek amaç ve niyetleri açıkça ortaya konulmuştur.

Ayrıca, Ankara’nın Altındağ ilçesinde “Kutlu Doğum Şöleni” için ilçede bulunan tüm okul müdürlerine katılım emri verildiği, Denizli’de İl Müftülüğü ile bir siyasi partinin ortaklaşa düzenlediği etkinlikte ilköğretim okulu öğrencilerinin başları kapalı olarak ilahiler söylediği, Denizli’nin Tavas ilçesine bağlı Nikfer beldesinde dört cami bulunmasına rağmen, Atatürk İlköğretim Okulunda kadınlara yönelik vaaz ve dini söyleşi yapıldığı yolunda haberler de kaygıyla izlenmiştir.

Okullarda kutlanacak etkinlikler, Milli Eğitim Bakanlığı’nın ilgili yönergelerinde belirtilmiştir. Ancak, bu tür kutlamaların yönerge dışı talimatlarla yerine getirildiği tespit edilmiş ve Genelkurmay Başkanlığınca yetkili kurumlar bilgilendirilmesine rağmen herhangi bir önleyici tedbir alınmadığı gözlenmiştir.

Anılan faaliyetlerin önemli bir kısmının bu tür olaylara müdahale etmesi ve engel olması gereken mülki makamların müsaadesi ile ve bilgisi dâhilinde yapılmış olması meseleyi daha da vahim hale getirmektedir. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.

Cumhuriyet karşıtı olan ve devletimizin temel niteliklerini aşındırmaktan başka amaç taşımayan bu irticai anlayış, son günlerdeki bazı gelişmeler ve söylemlerden de cesaret almakta ve faaliyetlerinin kapsamını genişletmektedir.

Bölgemizdeki gelişmeler, din ile oynamanın ve inancın siyasi bir söyleme ve amaca alet edilmesinin yol açabileceği felaketlerin ibret alınması gereken örnekleri ile doludur. Kutsal bir inancın üzerine yüklenmeye çalışılan siyasi bir söylem veya ideolojinin inancı ortadan kaldırarak, başka bir şeye dönüştüğü, ülkemizde ve ülke dışında görülebilmektedir. Malatya’da ortaya çıkan olayın bunun çarpıcı bir örneği olduğu ifade edilebilir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin çağdaş bir demokrasi olarak,

(21)

huzur ve istikrar içinde yaşamasının tek şartının, devletin Anayasamızda belirlenmiş olan temel niteliklerine sahip çıkmaktan geçtiği şüphesizdir.

Bu tür davranış ve uygulamaların, Sn. Genelkurmay Başkanı’nın 12 Nisan 2007 tarihinde yaptığı basın toplantısında ifade ettiği “Cumhuriyet rejimine sözde değil özde bağlı olmak ve bunu davranışlarına yansıtmak” ilkesi ile tamamen çeliştiği ve Anayasanın temel nitelikleri ile hükümlerini ihlal ettiği açık bir gerçektir.

Son günlerde, Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde öne çıkan sorun, laikliğin tartışılması konusuna odaklanmış durumdadır. Bu durum, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından endişe ile izlenmektedir. Unutulmamalıdır ki, Türk Silahlı Kuvvetleri bu tartışmalarda taraftır ve laikliğin kesin savunucusudur. Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetleri yapılmakta olan tartışmaların ve olumsuz yöndeki yorumların kesin olarak karşısındadır, gerektiğinde tavrını ve davranışlarını açık ve net bir şekilde ortaya koyacaktır. Bundan kimsenin şüphesinin olmaması gerekir.

Özetle, Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk’ün, “Ne mutlu Türküm diyene!” anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır.

Türk Silahlı Kuvvetleri, bu niteliklerin korunması için kendisine kanunlarla verilmiş olan açık görevleri eksiksiz yerine getirme konusundaki sarsılmaz kararlılığını muhafaza etmektedir ve bu kararlılığa olan bağlılığı ile inancı kesindir.

Kamuoyuna saygı ile duyurulur”16. Bu bildiri siyasi alanda başlayan ve

toplumun hemen hemen bütün kesimlerine yayılan bir etki meydana getirdi.

16Türk Silahlı Kuvvetleri Genel Kurmay Başkanlığı Basın Açıklaması Tarih: 27.04.2007 NO: BA

(22)

1.2.2.2. Anayasa Mahkemesinin İptal Kararı ve Gerekçeleri

Bütün bu yaşananlardan sonra, Anayasa Mahkemesi bildiriden tam 4 gün geçmişti ki kararını açıkladı ve 367 şart dedi ve ilk tur oylamayı iptal etti. Gerekçeli kararını ise 58 gün sonra (27 Haziran 2007 ) açıkladı.

Yüksek Mahkeme'nin gerekçeli kararı ve karşı oy gerekçeleri aşağıdaki şekilde oldu.

“Dava konusu Türkiye Büyük Millet Meclisi kararının alındığı 27.4.2007 tarihli 96. Birleşimde, ilk oylamaya geçilmeden önce, bir milletvekilinin Cumhurbaşkanı seçimini gerçekleştirmek üzere toplanan Meclis’te, Anayasa’nın 102. maddesinin birinci fıkrası gereğince en az 367 milletvekilinin hazır bulunması gerektiği, aksi halde toplantı yetersayısı bulunmadığından oylamaya geçilemeyeceği yönündeki açıklamaları üzerine, konuyla ilgili usul tartışması açılmış ve bu tartışmanın sonucunda oturumu yöneten Meclis Başkanı, Anayasa’nın 96. maddesindeki toplantı yetersayısıyla ilgili kural uyarınca 184 milletvekilinin Genel Kurul’da hazır bulunmasının gündemin Cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili kısmına geçilebilmesi için yeterli olduğunu belirterek bu konuda yapacağı uygulamanın, İçtüzüğe ve Anayasa’nın 96. ve 102. maddelerine uygun olup olmadığı hususunu Genel Kurul’un onayına sunmuştur. Genel Kurul da Başkan’ın tutumunun Anayasa’ya ve İçtüzüğe uygun olduğu yönünde karar vermiştir. Böylece, Cumhurbaşkanı seçiminde uygulanması gereken toplantı yetersayısının, Anayasa’nın 96. maddesinde öngörülen TBMM üye tamsayısının en az üçte biri oranındaki toplantı yetersayısı olduğu Meclis kararıyla tespit edilmiştir.

TBMM İçtüzüğü’nün 121. maddesinin ilk fıkrasında, “Cumhurbaşkanı, Anayasanın 101 inci maddesinde yazılı nitelikleri taşıyan adaylar arasından, Anayasanın 102 nci maddesi hükümlerine göre seçilir.” denilerek, Cumhurbaşkanı seçiminde uygulanması gereken toplantı yetersayısıyla ilgili doğrudan bir düzenleme yapılmamış, Anayasa’nın 102. maddesine göndermede bulunulmakla yetinilmiştir.

(23)

Anayasa’nın 102. maddesinin birinci fıkrasında da Cumhurbaşkanının, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile ve gizli oyla seçileceği, Türkiye Büyük Millet Meclisi toplantı halinde değilse hemen toplantıya çağrılacağı öngörülmüştür.

Dava konusu Meclis Kararı’nın İçtüzük düzenlemesi niteliğinde olup olmadığının saptanabilmesi için öncelikle 102. maddede geçen “üçte iki çoğunluk” ifadesinin toplantı yetersayısını da kapsayıp kapsamadığı hususunun açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.

Cumhurbaşkanı seçimi bakımından 96. madde genel hüküm, 102. madde özel hüküm niteliğinde olduğundan, Anayasa’nın Cumhurbaşkanı seçimini düzenleyen 102. maddesi ile Meclis’in toplantı ve karar yetersayısını belirleyen 96. maddesinin birlikte değerlendirilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.

Anayasa’nın 96. maddesinde “Anayasada, başkaca bir hüküm yoksa Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının en az üçte biri ile toplanır ve toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile karar verir; ancak karar yetersayısı hiçbir şekilde üye tamsayısının dörtte birinin bir fazlasından az olamaz.” denilerek TBMM Genel Kurulu çalışmalarında toplantı ve karar yetersayısı ayırımı yapılmış, her ikisinin alt sınırı da ayrı ayrı belirlenmiştir. Buna göre, TBMM, “Anayasada başkaca hüküm olan haller” dışında, üye tamsayısının en az üçte biri ile toplanabilecek ve üye tamsayısının en az dörtte birinin bir fazlasıyla karar verebilecektir. Bugünkü üye tamsayısı esas alındığında TBMM kural olarak 184 milletvekili ile toplanabilecek ve en az 139 milletvekiliyle karar oluşturabilecektir. Ancak, Anayasa’da hem toplantı hem de karar yetersayısı bakımından başkaca bir hüküm varsa o uygulanacaktır.

Bu düzenlemenin, 1961 Anayasası’na göre bazı farklılıklar içerdiği görülmektedir. 1961 Anayasası’nın, toplantı ve karar yetersayılarını belirleyen 86. maddesinde, “Her Meclis, üye tamsayısının salt çoğunluğuyla toplanır ve Anayasada başkaca hüküm yoksa toplantıya katılanların salt çoğunluğuyla karar verir.” hükmü ile istisna niteliğindeki “Anayasadaki başkaca hükümlerin” varlığı, sadece karar

(24)

yetersayısı için öngörülerek, toplantı yetersayısı yönünden genel kurala istisna getirilmezken, 1982 Anayasası’nın 96. maddesindeki “Anayasada başkaca bir hüküm yoksa” ibaresi madde metni başına konularak, Anayasa’da sadece karar yetersayısı bakımından değil, toplantı yetersayısı bakımından da “başkaca” özel nitelikli, istisnai hükümlerin bulunabileceğine işaret edilmiştir. Bu durumda, 1961 Anayasası’nın 86. maddesiyle karşılaştırıldığında 1982 Anayasası’nda, bilinçli olarak toplantı yetersayısı yönünden de 96. maddedeki genel kuralın istisnalarının öngörüldüğü anlaşılmaktadır.

Bu bağlamda 1982 Anayasası’nın, genel ve özel af ilanı (Md.87), Meclis Başkanı seçimi (Md. 94), Meclis soruşturması yoluyla bakanların Yüce Divan’a sevki (Md.100), Cumhurbaşkanı seçimi (Md.102), Cumhurbaşkanının vatana ihanetten dolayı suçlandırılması (Md.105), gensoru ve görev sırasında güvenoyu (Md.99, 111) ve Anayasa değişikliği (Md.175) konularında, TBMM’nin toplantı ve karar yetersayıları bakımından, 96. maddedeki genel kurala istisna getiren, özel hükümler içerdiği görülmektedir. Bu durumlarda kuşkusuz TBMM’nin toplantı ve karar yetersayıları bakımından, 96. maddedeki genel kural değil, belirtilen maddelerdeki özel hükümler uygulanacaktır.

Anayasa’nın genel kurala istisna oluşturan söz konusu maddeleri, ifade biçimleri ve işlevleri yönünden incelendiğinde bunlarda belirtilen nitelikli çoğunluğun Cumhurbaşkanı seçimine ilişkin 102. madde dışında karar yetersayısına ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.

Cumhurbaşkanı seçimini düzenleyen ve diğerlerinden farklı özellik taşıyan 102. maddede;

“Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile ve gizli oyla seçilir. Türkiye Büyük Millet Meclisi toplantı halinde değilse hemen toplantıya çağrılır.

Cumhurbaşkanının görev süresinin dolmasından otuz gün önce veya Cumhurbaşkanlığı makamının boşalmasından on gün sonra Cumhurbaşkanlığı

(25)

seçimine başlanır ve seçime başlama tarihinden itibaren otuz gün içinde sonuçlandırılır. Bu sürenin ilk on günü içinde adayların Meclis Başkanlık Divanı’na bildirilmesi ve kalan yirmi gün içinde de seçimin tamamlanması gerekir.

En az üçer gün ara ile yapılacak oylamaların ilk ikisinde üye tamsayısının üçte iki çoğunluk oyu sağlanamazsa üçüncü oylamaya geçilir, üçüncü oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğunu sağlayan aday Cumhurbaşkanı seçilmiş olur. Bu oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğu sağlanamadığı takdirde üçüncü oylamada en çok oy almış bulunan iki aday arasında dördüncü oylama yapılır, bu oylamada da üye tamsayısının salt çoğunluğu ile Cumhurbaşkanı seçilemediği takdirde derhal Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimleri yeniler.”denilmektedir.

Maddenin birinci ve üçüncü fıkralarında Anayasa’nın nitelikli çoğunluk öngörülen diğer maddelerinden farklı olarak iki ayrı yeter sayı düzenlenmiştir. Üçüncü fıkradaki dört oylamanın, ilk ikisinde üye tamsayısının üçte iki çoğunluğunu, üçüncü ve dördüncü oylamalarda salt çoğunluğunu sağlayan adayın seçilmiş olacağı kuralına yer verilerek dört oylamada da seçilmek için gerekli olan karar yetersayıları ayrı ayrı belirlenmiştir. Buna göre, birinci fıkradaki “Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile seçilir.” kuralı ile belirlenen yetersayının, üçüncü fıkradan farklı bir anlam taşıdığının kabulü gerekmektedir. Birinci fıkradaki, “Cumhurbaşkanı, üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile ve gizli oyla seçilir.” kuralındaki üçte iki yetersayısının, üçüncü fıkradaki karar yetersayılarından farklı amacı ve işlevi olduğu düşünüldüğünde, Cumhurbaşkanı seçiminde birinci fıkra hükmünün toplantı yetersayısı bakımından; üçüncü fıkra hükmünün de karar yetersayısı bakımından, 96. maddedeki toplantı ve karar yetersayısına ilişkin genel kuralın istisnalarını oluşturan, “Anayasadaki başkaca hükümler” kapsamında bulunduğu sonucuna ulaşılmaktadır.

Öte yandan, Meclis Başkanı seçimine ilişkin Anayasa’nın 94. maddesinin dördüncü fıkrasında da 102. maddesinin üçüncü fıkrasında olduğu gibi dört oylama ve seçilme yetersayısı olarak da TBMM üye tamsayısının, ilk iki oylamada üçte iki, üçüncü oylamada ise salt çoğunluğu öngörülmesine karşın, bu maddede 102.

(26)

maddenin birinci fıkrasına benzer biçimde bir yetersayı öngören kurala yer verilmemiştir. Cumhurbaşkanı seçimine ilişkin 102. maddenin birinci fıkrasında, Cumhurbaşkanının TBMM üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ve gizli oyla seçileceği belirtilirken, 94. maddenin dördüncü fıkrasında Meclis Başkanı’nın “gizli oyla” seçileceği vurgulandıktan sonra fıkranın devamında öngörülen karar yetersayısı ile seçileceği açıklanmıştır. Bu farklı düzenleniş biçimi de 102. maddenin birinci fıkrasındaki, “Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile … seçilir.” kuralının bilinçli olarak toplantı yetersayısını belirtmek amacıyla getirildiğini göstermektedir. Bu bağlamda, 102. maddede, dört oylamanın her birinde seçilebilmek için aranan karar yetersayılarının ayrı ayrı belirlenmesi, birinci fıkra ile üçüncü fıkra arasına otuz günlük seçim takviminin düzenlendiği ikinci fıkranın konularak birinci ve üçüncü fıkraların birbirinden ayrılması da 102. maddenin yukarıda belirtilen anlam ve içerikle yorumlanması gerektiğini ortaya koymaktadır.

Sağlıklı bir sonuca ulaşılabilmesi için bir kuralın yorumunda, onun lafzı kadar amacının da gözetilmesi gerektiğinde duraksama bulunmamaktadır. 102. maddedeki düzenlemeyle, Cumhurbaşkanı seçiminde Meclis’te olabildiğince nitelikli bir uzlaşma sağlanmasının amaçlandığı açıktır. Nitekim ikinci fıkrada otuz günlük seçim takviminde adaylık süresinin on günle sınırlanması, kalan yirmi günde yapılacak dört oylamanın ilk ikisinde adaylardan birinin seçilebilmesi için üye tamsayısının üçte iki çoğunluğunun oyunun aranması, dördüncü oylamaya, üçüncü oylamada en çok oy alan iki adayın katılabilmesi, bu oylamada da yarışan iki aday arasında üye tamsayısının salt çoğunluğunun adaylardan biri üzerinde sağlanarak Cumhurbaşkanının seçilememesi halinde, TBMM seçimlerinin derhal yenilenmesi yoluna gidilmesi, Cumhurbaşkanı seçiminde uzlaşmanın temel alındığını göstermektedir.

Anayasa’nın 104. maddesine göre, “Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder.” Ayrıca, Cumhurbaşkanına verilen görev ve yetkilerin niteliği ile Anayasanın Cumhurbaşkanının statüsüne ilişkin diğer hükümleri bir bütün halinde

(27)

incelendiğinde Cumhurbaşkanının, Ulusun önemli bir çoğunluğunu yansıtan temsilcilerin katılımı ve iradeleri ile seçilmesi yaklaşımının Anayasa’da benimsenmiş olduğu görülmektedir. Bu düzenlemeler, Cumhurbaşkanı seçiminde aranması gereken uzlaşının pozitif hukuksal dayanaklarını oluşturmaktadır.

Cumhurbaşkanın seçimi sürecinde ilk iki oylamada uzlaşmanın sağlanması, 102. maddenin birinci fıkrasındaki “Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu … ile seçilir.” kuralının toplantı yeter sayısını da kapsamasıyla olanaklıdır. Aksi halde, üçüncü fıkradaki birinci ve ikinci oylamalar anlamsız hale gelecek, üçüncü ve dördüncü oylamalarda üye tamsayısının salt çoğunluğu ile Cumhurbaşkanı seçilebileceği için, bir uzlaşmaya da gerek kalmayacaktır. Üçüncü fıkrada öngörülen üçüncü ve dördüncü oylamalarda, TBMM’nin, adaylardan birini üye tamsayısının salt çoğunluğunun oyuyla seçebilme olanağı karşısında, Meclis’te salt çoğunluğa sahip parti ya da partiler, birinci ve ikinci oylamada üçte iki çoğunlukla aranan uzlaşmaya sıcak bakmayabileceklerdir. Bu durum Anayasa’nın, Cumhurbaşkanı seçiminin uzlaşmaya dayanması amacıyla bağdaşmamaktadır.

TBMM İçtüzüğü’nün 121. maddesinde Cumhurbaşkanının Anayasa’nın 101. maddesinde yazılı nitelikleri taşıyan adaylar arasından Anayasa’nın 102. maddesi hükümlerine göre seçileceği belirtilerek göndermede bulunulan Anayasa’nın 102. maddesindeki, Cumhurbaşkanı seçiminde dava konusu Meclis kararına ilişkin ilk oylamada toplantı yetersayısının, TBMM üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu olduğu sonucuna varılmıştır. Buna göre, İçtüzüğün 121. maddesinde de aynı esasın benimsendiğinin kabulü gerekmektedir.

Bu durumda, TBMM’nin 27.4.2007 günlü, 96. Birleşiminde Başkan’ın, 184 milletvekilinin Genel Kurul’da hazır bulunmasının gündemin Cumhurbaşkanı seçimi ile ilgili kısmına geçilebilmesi için yeterli bulunduğu yolundaki görüşünün kabulüne ilişkin TBMM Kararı, İçtüzüğün 121. maddesinin eylemli biçimde değiştirilmesi niteliğinde olduğundan bu kararın Anayasa’ya uygunluğunun denetlenmesi, Anayasa Mahkemesi’nin görev ve yetkisi içindedir.

(28)

Açıklanan nedenlerle dava konusu 27.4.2007 günlü TBMM kararının eylemli bir İçtüzük kuralı değişikliği niteliğinde olduğuna ve işin esasının incelenmesine Tülay TUĞCU, Haşim KILIÇ, Sacit ADALI ve Fulya KANTARCIOĞLU’nun karşıoyları ve oyçokluğu ile karar verilmiştir.

Anayasa’nın 102. maddesine yapılan gönderme nedeniyle, Cumhurbaşkanı seçimine ilişkin toplantı ve karar yetersayısının ilk oylamada TBMM üye tamsayısının üçte ikisini oluşturan 367 olduğunu öngördüğü sonucuna varılan İçtüzüğün 121. maddesi dava konusu Meclis kararına ilişkin birinci oylama yönünden değiştirilerek toplantı yetersayısı konusunda, Anayasa’nın 96. maddesindeki genel kural doğrultusunda TBMM üye tamsayısının en az üçte birini oluşturan 184 oyun yeterli olduğu kabul edilmiştir.

Toplantı ve karar yetersayısının ilk oylamada TBMM üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu, bu bağlamda 367 olduğunu öngördüğü sonucuna varılan Anayasa’nın 102. maddesinin ilk fıkrası karşısında, bu çoğunluğun 184 olarak uygulanması sonucunu doğuran eylemli İçtüzük değişikliği niteliğindeki dava konusu TBMM Kararı Anayasa’nın 102. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.

Serruh KALELİ ve Osman Alifeyyaz PAKSÜT bu görüşlere ek gerekçelerle katılmışlardır. Haşim KILIÇ ve Sacit ADALI bu görüşlere katılmamışlardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin eylemli içtüzük değişikliği niteliğinde olan 27.4.2007 günlü, 96. birleşiminde alınan 11. Cumhurbaşkanı’nın seçiminde gözetilmesi gereken toplantı yeter sayısı ile ilgili kararının Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline, Haşim KILIÇ ile Sacit ADALI’nın karşıoyları ve oyçokluğuyla, 1.5.2007 gününde karar verildi.

Fulya KANTARCIOĞLU’nun karşı oy gerekçesi;

Konuya ilişkin önceki uygulamaların değerlendirilmesinden, TBMM’nin, Cumhurbaşkanı seçimlerinde Anayasa’nın 96. maddesindeki genel kural uyarınca

(29)

toplantı yeter sayısının alt sınırını üye tamsayısının üçte birine tekabül eden 184 olarak kabul ettiği bu nedenle de toplantı yeter sayısının varlığının saptanması için yoklama yapılmadığı anlaşılmaktadır. Dava konusu kararla oluşan oylamada da aynı esasın benimsendiği görülmektedir. Ancak bu uygulamalarla ilgili Anayasa Mahkemesi’ne herhangi bir başvuru yapılmadığından konunun Anayasa’ya uygunluğu tartışılmamıştır.

Bu durumda, iptali istenilen TBMM kararının, İçtüzüğün değiştirilmesi yönünde usulüne uygun bir teklif, istem veya irade içermemesi, önceki eylemli uygulamalar ile düzenlemenin yapıldığı 1996 yılından sonraki İçtüzüğün 121. maddesine dayanan uygulamalar arasında bu yönden bir fark da bulunmaması karşısında, dava konusu uygulamanın eylemli bir içtüzük değişikliği olarak kabulü ile Anayasal denetime bağlı tutulması olanaklı bulunmadığından iptal isteminin görevsizlik nedeniyle reddi gerektiği düşüncesiyle işin esasının incelenmesi yolundaki çoğunluk görüşüne katılmıyorum. İşin esasıyla ilgili kanaatim ise çoğunluk gerekçesinde belirtilmiştir.

Tülay TUĞCU’nun karşı oy gerekçesi;

Anayasa’nın 95. maddesinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarının, kendi yaptığı İçtüzük hükümlerine göre yürütüleceği belirtilmiş, TBMM İçtüzüğü’nün 181. maddesinde de İçtüzük değişikliği yapılmasında izlenecek özel yöntem gösterilmiştir.

Bu yöntem dışında ancak İçtüzükte veya Anayasa’da hüküm bulunmaması nedeniyle ve hemen çözüm bekleyen bir sorunun halli amacıyla alınan ve yeni bir hüküm getiren Meclis kararlarının içeriği itibariyle ihdası bir İçtüzük değişikliği olarak kabulü mümkünse de İçtüzükte veya Anayasa’da hüküm bulunması ve Meclis kararı ile bu hükme uyulmamış olması hali İçtüzük değişikliği değil, İçtüzüğe ya da Anayasa’ya aykırı Meclis kararı olur ve İçtüzük değişikliği anlamına gelmez. Aksi düşünce Anayasa’ya aykırı olarak düzenlenen yasaların eylemli Anayasa değişikliği olarak nitelendirilmesine de olanak sağlar.

(30)

İçtüzüğe veya Anayasa’ya aykırı Meclis kararlarının denetimsiz kalması kuşkusuz istenemez. Ancak Anayasa, İçtüzüğe aykırı durumun denetimini öngörmemiştir ve Anayasa Mahkemesi’ni de görevlendirmemiştir. Böylece Anayasa, yasamanın parlamenter rejimin kendi iç işleyişi içinde kendini denetlemesini, erkler ayrımına daha uygun görmüştür. Belirtilen nedenle bu tür kararlara bir takım isimler-sıfatlar yakıştırmak suretiyle denetime tabi tutulması yoluna gidilemeyeceği düşünülmektedir.

İptali istenen TBMM kararında, İçtüzüğün değiştirilmesi yönünde prosedüre uygun bir teklif, istem veya irade bulunmadığı gibi, içeriği de gözetildiğinde kararın ihdası olmayıp İçtüzüğe ve Anayasa’ya aykırılığının ileri sürüldüğü, bir İçtüzük düzenlenmesi veya değişikliği olarak kabulü ile anayasal denetime tabi kılınması mümkün olmadığı görülmektedir.

Belirtilen nedenlerle, Anayasa Mahkemesi’nin görev alanına girmeyen davanın esasa girilmeksizin ilk inceleme aşamasında görev yönünden reddi gerektiği görüşündeyim. Ancak bu görüşüm kabul edilmeyerek esasa geçildiğinde esasla ilgili görüşlerim çoğunluk gerekçesinde belirtilmiştir.

Sacit ADALI’nın karşı oy gerekçesi;

Ortadaki işlem eylemli İçtüzük değişikliği değil TBMM kararıdır. Anayasa’da sayılan istisnai haller dışında TBMM kararları üzerinde Anayasa Mahkemesi denetimi yoktur. Ancak, ilk inceleme evresinde (dörde karşı yedi oyla) dava konusu TBMM kararı eylemli İçtüzük değişikliği olarak nitelendirilmiş ve esas inceleme evresinde tartışma eylemli İçtüzük değişikliğinin Anayasa’ya aykırı olup olmadığı üzerinde odaklanmıştır.

Buna göre;

1- Toplantı yetersayısı 1961 Anayasası’na göre her iki Meclis için üye tam-sayısının salt çoğunluğuyken, 1982 Anayasası’nın 96. maddesiyle üye tamtam-sayısının üçte biri (184 oy) olarak düzenlenerek TBMM’nin toplanması daha kolay hâle

(31)

getirilmiş, Anayasa ve TBMM İçtüzüğü’nün başka herhangi bir maddesinde özel bir toplantı nisâbı öngörülmemiştir.

Aynı maddeye göre, üye tamsayısının dörtte birinin bir fazlasından az olmamak şartıyla toplantıya katılanların salt çoğunluğu olarak belirlenen genel karar yetersayısının ise;

Genel ve özel af ilanı: Üye tamsayısının beşte üçü (m. 87),

TBMM Başkanının seçimi: Üye tamsayısının üçte ikisi veya üye tamsayısının salt çoğunluğu (m. 94), (Dördüncü tur oylamada genel karar nisâbı yeterlidir).

Başbakanın ve bakanların Meclis’e karşı siyasî sorumluluk mekanizmalarının işletilmesi: Üye tamsayısının salt çoğunluğu (m. 99,111),

Meclis soruşturması yoluyla bakanların Yüce Divana sevk kararı: Üye tamsayısının salt çoğunluğu (m. 100),

Cumhurbaşkanının seçimi: Üye tamsayısının üçte ikisi veya üye tamsayısının salt çoğunluğu (m. 102),

Cumhurbaşkanının vatana ihanetten dolayı suçlandırılması: Üye tamsayısının dörtte üçü (m. 105),

Anayasa’nın değiştirilmesi: Üye tamsayısının üçte ikisi veya beşte üçü (m.175), nde olduğu gibi, istisnai hâlleri açıkça belirtilmiştir.

2- Anayasa ve kanunlar kamu düzenini kurmak ve belli ihtiyaçları (amaçları) karşılamak için çıkartılır. Bir hüküm işlemez hâle gelmiş ve değiştirilmek isteniyorsa, o da bir ihtiyaca dayanır.

1961 Anayasası’ndaki Cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili madde işlemez duruma düşmüş, Meclis’i aylarca çalışmaktan alıkoymuş, tıkanmalar ortaya çıkmış, sonunda bir askeri ihtilâlin sebebi hâline bile gelebilmiştir. Böyle siyasî bunalım durumlarından kurtulmak için Cumhurbaşkanlığı seçimi kolaylaştırılmak, kısa vadede çözüme ulaşmak, engellemeler kaldırılmak amaçlanmış, bu meyanda, sonu

(32)

belli olmayan turlamalar 1982 Anayasası ile dörtle sınırlandırılmış, son tur oylamaya en çok oy alan iki adayın katılıp seçilebilmek için de salt çoğunluk sayısını bulmaları gerektiği öngörülmüş, aksi hâlde milletvekili seçimlerinin yenileneceği gibi bir müeyyide (tehdit) getirilmiştir. Bu itibarla, Cumhurbaşkanı seçiminde erkenden sonuç almayı hedefleyen bir iradenin, daha başta genel kurulda üye tamsayısının üçte ikisinin bulunmaması hâlinde müteakip turlara geçilemeyeceği ve böylece seçim sürecinin otomatik olarak işleyemez hâle geleceği, 367 milletvekili ile oturuma başlanmadı diye TBMM seçimlerinin derhal yenileneceğine karar vermesi Anayasa’nın temel ilkelerine ve maksadına da aykırı olur. İlk oylamada 367 üyeyle “toplansın” diyen bir anayasa koyucunun altı gün sonra 276 milletvekilinin oyuyla Cumhurbaşkanının seçilmesine müsaade etmesi (razı olması) kendi kendisiyle çelişmesi demektir. Sonuç almaya zorlama iradesiyle süreci baştan zorlaştırma tavrı birbirine zıt şeylerdir. Anayasa’nın 102. maddesinin birinci fıkrasında “toplanmak” için değil Cumhurbaşkanını gizli oyla “seçmek” için 367 oyun gerektiği ifade edilmektedir. Toplantı nisabının karar nisabı gibi 367 sayılması hukukun büyük ölçüde zorlanması demektir. Cumhurbaşkanı seçiminde de toplantı nisabı bakımından uyulması ve uygulanması gereken Anayasa kuralı 96. maddede yer almaktadır. Öte yandan, TBMM İçtüzüğü’nün 121. maddesinin birinci fıkrasında, “Cumhurbaşkanı, Anayasa’nın 101 inci maddesinde yazılı nitelikleri taşıyan adaylar arasından, Anayasa’nın 102 nci maddesi hükümlerine göre seçilir” hükmü yer almaktadır. Bununla Anayasa’nın 102. maddesine atıf yapılmasıyla yetinilmiş, başka bir düzenlemeye gidilmemiştir.

3- Bir hakkın suistimalinin kanunca himaye görmeyeceği ve bir işten maksat ne ise hükmün de ona göre olacağı evrensel hukuk kurallarındandır.

Meclis genel kuruluna girmek, toplantılarda hazır bulunmak, kanun yapıcılığında aktif rol almak, dolayısıyla, Meclis’in işlemesini sağlamak her milletvekilinin en tabii görevidir. Yasama organı üyeliğine seçilmiş ve bu sıfatla beş yıl hizmet etme hakkını kazanmış olmanın icapları arasında toplantılara katılmamak suretiyle Meclis’in çalışmasını güçleştirmek, önlemek ve karar alınmasına mâni olmak yoktur. Anayasa’da belirtilen olağan engelleme (obstrüksüyon) yolları ancak

(33)

Meclis’de fiilen hazır bulunulduktan sonra düşünülecek şeylerdir. Aksi hâlde, üçte iki veya beşte üç nisâbının arandığı toplantılarda Meclis’e girmeyerek karar alma mekanizmasını tıkamak her zaman mümkün olacaktır. Artık bundan sonra 367 oy şartı aranacağından ve Meclis’in teşkil tarzı daima değişebileceğinden Cumhurbaşkanını seçmek de son derece zorlaşacak, hatta bu usulü yumuşatmak bakımından, meselâ, seçim usulünü yeniden düzenlemek için 175. madde uyarınca beşte üç çoğunlukla Anayasa değişikliğine gitmek bile kolay olmayabilecek, 1961 Anayasası uygulamasında karşılaşılan zorluklara 1982 Anayasası ile getirilen çözümler, tam bir geri dönüşle, sistemde daha ağır sosyo-politik ve sosyo-ekonomik problemlere yol açabilecektir.

Esas olan, Meclis’in arızasız işlemesi, kesintisiz çalışması, görevini yapması ise, Anayasa hükümlerini buna göre yorumlamak kamu düzenini devam ettirmenin ve toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, Başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devleti olmanın da gereğidir.

Bu sebeplerle çoğunluk yorumuna ve görüşüne katılmamaktayım. Haşim KILIÇ’ın karşı oy gerekçesi;

Türkiye Cumhuriyeti’nin 11. Cumhurbaşkanı’nın seçimine ilişkin sorunun Anayasa Mahkemesi’ne intikal etmesinden sonra karar sürecinde yargıçların karşı karşıya bulunduğu durumu tespit etmek zorunluluğu duyulmuştur. Zira yargıçların karar ya da karşı oylarında yazdıkları dışında düşündüklerini kamuoyu ile paylaşma olanağı bulunmamaktadır.

Anayasa’nın 138. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında aynen “Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.

(34)

Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.” denilmektedir.

Anayasa’nın bu maddeleri ile yargıçların vicdani kanaatleri tam olarak güvence altına alınmak suretiyle hiçbir organ, kişi veya merciin bunu etkilemesine imkân verilmemesi amaçlanmıştır. Anayasa’nın öngördüğü bu sorumluluğun, en sade vatandaştan makamı ve rütbesi ne olursa olsun herkesin gereğini yerine getirme zorunluluğu vardır. Ne yazık ki bu zorunluluğa rağmen karar öncesi kimi kişi, kurum ve mercilerin mahkemeyi etkilemeye dönük söylem ve davranışlarını onaylamak mümkün değildir.

Mahkeme’nin kendi istekleri doğrultusunda karar vermemesi halinde ülkenin bir iç çatışmaya sürükleneceği biçimindeki ifadeler, yargıcın vicdani kanaatinin oluşmasını doğrudan hedef alan bir eylem biçimidir. Anayasa’nın 138. maddesi açıktır. Bu sorumluluğa karşın, çatışma çıkacağı tehdidi ya da ülkeyi koruma adına yapılan açıklamalar oluşacak karara dönüktür. Sonucun kamu vicdanında tereddüt uyandırmasına neden olabilecek bu ve buna benzer davranışlar ve söylemler demokratik hukuk devletinde onaylanması mümkün olmayan sorumsuzluklardır.

Hukuku korumaya yönelik bu düşünceler sadece tarihe not düşmek üzere yazılmıştır.

1- Söz konusu TBMM kararının bir İçtüzük değişikliği niteliğinde olup olmadığı; Dava konusu Türkiye Büyük Millet Meclisi kararının alındığı 27.4.2007 tarihli 96. birleşiminde, ilk oylamaya geçilmeden, bir milletvekilinin Anayasa’nın 102. maddesinin birinci fıkrası gereğince Cumhurbaşkanı seçimi için Mecliste en az 367 milletvekilinin hazır bulunması gerektiği, aksi halde toplantı yetersayısı bulunmadığından oylamaya geçilemeyeceği yönündeki açıklamaları üzerine, konuyla ilgili usul tartışması açılmış ve bu tartışmanın sonucunda oturumu yöneten Meclis Başkanı, Anayasa’nın 96. maddesindeki toplantı yetersayısıyla ilgili kural uyarınca 184 milletvekilinin Genel Kurul’da hazır bulunmasının gündemin Cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili kısmına geçilebilmesi için yeterli olduğunu belirterek bu konuda

(35)

yapacağı uygulamanın İçtüzüğe ve Anayasa’nın 96. ve 102. maddelerine uygun olup olmadığı hususunu Genel Kurul’un onayına sunmuştur. Genel Kurul da Başkan’ın tutumunun Anayasa’ya ve İçtüzüğe uygun olduğu yönünde karar vermiştir. Böylece, Cumhurbaşkanı seçiminde uygulanması gereken toplantı yetersayısının Anayasa’nın 96. maddesinde öngörülen TBMM üye tamsayısının en az üçte biri oranındaki toplantı yetersayısı olduğu Meclis kararıyla tespit edilmiştir.

Belirtilen uygulama sonucunda ortaya çıkan bu karar TBMM İçtüzüğü’nün 121. maddesine uygun bir karar olabileceği gibi aykırı bir karar olduğu da ileri sürülebilecektir. İki görüş de mümkündür. Ancak mümkün olamayacak tek şey, bunun İçtüzüğü değiştiren bir uygulama olduğunu ileri sürmektir. Aksi halde İçtüzüğe aykırı her durumun bir içtüzük değişikliği nitelemesi ile Mahkeme önüne getirilmesi kaçınılmaz olur. Anayasa’nın 84. 85. ve İçtüzüğün denetiminin öngörüldüğü 148. maddeler dışında bu tür parlamento kararlarının denetiminin Mahkemece yapılması, kaynağı Anayasa’da olmayan bir yetkinin kullanılması anlamına gelir. Anayasa Mahkemesi, Meclis İçtüzüğü’ne uygun ya da aykırı tasarrufların denetim mercii değildir.

Söz konusu karar İçtüzüğe uygun da olsa aykırı da olsa, bunun Anayasa Mahkemesi’nin görev alanına girmediği açıktır. Belirtilen nedenlerle görevsizlik kararı verilmesi gerekirken Mahkeme’nin görev alanına giren bir yasama tasarrufu olarak değerlendirilmesinde isabet yoktur.

2- İşin esasına gelince;

TBMM İçtüğüzü’nün 121. maddesi Cumhurbaşkanı seçiminin Anayasa’nın 102. maddesindeki hükümlere göre yapılacağını öngörmektedir.

Anayasa’nın 102. maddesine yapılan bu gönderme nedeniyle sorun 102. maddenin nasıl anlaşılması gerektiğinden kaynaklanmaktadır. 102. maddedeki karar yetersayısı yanında toplantı yetersayısının da gösterilip gösterilmediği problemin esasını oluşturmaktadır.

Anayasa’nın 102. maddesinin kapsamında bir toplantı yetersayısının olup olmadığını tartışmadan önce, 1961 Anayasası’nın Cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili hükümlerinin

(36)

irdelenmesine ihtiyaç vardır. 1980 darbesinin nedenlerinden biri olan Cumhurbaşkanı’nın altı aya yakın bir süre seçilememiş olması olayımıza ışık tutacaktır.

1961 Anayasası’nın 86. maddesine göre Meclis her zaman üye tamsayısının salt çoğunluğu ile toplanıyor ve istisnalar dışında toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile karar veriyordu. Her iki Meclisin (Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu) birlikte toplanması durumlarında ise, iki Meclis üye tamsayısı toplamının salt çoğunluğu TOPLANTI yetersayısını oluşturuyordu. 95. maddesine göre de, Cumhurbaşkanı’nın seçimi her iki Meclisin birlikte toplanması (tam mevcudun salt çoğunluğu ile) sonucunda yapılabiliyor, iki Meclisin toplam sayısının 638 olduğu gözetildiğinde, toplantı nisabının sağlanması için 319 üyenin varlığı gerekiyordu. Cumhurbaşkanı seçimlerinde karar nisabı için ilk turda tam mevcudun üçte ikisi (426 üye) aranmakta, bu çoğunluk sağlanamadığı takdirde de diğer turlarda tam mevcudun salt çoğunluğu (319 üye) ile devam edilmekteydi.

Görüldüğü gibi, her iki Meclisin birlikte çalıştığı durumlarda toplantı yetersayısının oldukça yüksek olması ve ilk iki turdan sonra salt çoğunluğun aranması Cumhurbaşkanlığı seçimini son derece güçleştirmekte ve ilk iki turdan sonra sayısız turlara devam edilmesi nedenleriyle seçim sonuçlanamamakta idi. Demokratik hayata ara verilmesine neden olan bu duruma çözüm üretmek amacıyla yeni Anayasamızın 96. ve 102. maddelerinde gerekli düzenlemeler yapılmıştır.

1982 Anayasası’nı düzenleyen Danışma Meclisi’nin kabul ettiği metinde Cumhurbaşkanı’nın seçimi 110. madde ile 116. maddelerde düzenlenmiş iken, Milli Güvenlik Konseyi bu iki maddeyi birleştirmek suretiyle şimdiki 102. maddeyi oluşturmuştur. Danışma Meclisi’nin kabul ettiği 110. ve 116. maddeler aynen şöyledir:

“MADDE 110. - Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile ve gizli oyla seçilir. Seçimin yirmi günde tamamlanması gerekir.

(37)

Beşer gün ara ile yapılacak oylamaların ilk ikisinde BU ÇOĞUNLUK sağlanamazsa, beş gün sonra üçüncü oyalama geçilir; üçüncü oylamada, üye tamsayısının salt çoğunluğunu sağlayan aday, seçilmiş olur. Bu oylamada salt çoğunluk sağlanamadığı takdirde, beş gün sonra üçüncü oylamada en çok oy alan iki aday arasında dördüncü oylama yapılır. Bu son oylamada da üye tamsayısının salt çoğunluğu sağlanamazsa, derhal milletvekilleri seçimlerine gidilir.

MADDE 116.- Cumhurbaşkanının görev süresinin dolmasından yirmi gün önce; veya Cumhurbaşkanlığı makamının boşalmasından on gün sonra; Türkiye Büyük Millet Meclisince yeni Cumhurbaşkanı seçimine başlanır ve onbeş gün içinde sonuçlandırılır. Her iki halde de Cumhurbaşkanlığı için gösterilecek adayların, seçime başlama tarihinden önceki on gün içinde, Meclis Başkanlık Divanına bildirilmesi gerekir. Türkiye Büyük Millet Meclisi toplantı halinde değilse, hemen toplantıya çağrılır. Görevi biten Cumhurbaşkanlarının, sonraki yaşama şartları ve imkânları kanunla düzenlenir”.

1982 Anayasası’nın 102. maddesini oluşturan bu iki madde birleştirilirken sadece süreçte işleyen günlere ilişkin değişiklikler yapılmıştır. Ancak, burada üzerinde önemle durulması gereken konu, 110. maddenin ikinci fıkrasındaki “bu çoğunluk” ifadesi ile birinci fıkrada öngörülen üçte iki karar çoğunluğuna gönderme yapılmasıdır.

1961 Anayasası’nın 110. maddesinin birinci fıkrasındaki üçte ikinin öngörüldüğü cümle ile yeni Anayasanın 102. maddesinin ilk cümlesi aynıdır. Başka bir ifade ile 102. maddenin birinci cümlesinin de karar yeter sayısı öngördüğüdür. Nitekim Danışma Meclisindeki görüşmelerde Turgut TAN, “Anayasada hiçbir işte özel karar nisaplarının aksine özel toplantı nisabının öngörülmediğini” vurgulamaktaydı (Danışma Meclisi Anayasa Komisyonu Tutanağı s. 271).

1961 Anayasası’na göre yapılan meclis çalışmalarında görülen olumsuzlukları gidermek amacıyla, 1982 Anayasası’nın 96. maddesinde gerekli değişiklikler yapılarak sorun çözülmeye çalışılmıştır. Anayasa’nın 96. maddesi, tamamen farklı

Şekil

Tablo 1-2: Cumhurbaşkanlığı Seçimi Oylama Sonuçları 08.05.1993 12.05.1993 16.05.1993 Süleyman Demirel 247 235 244 Kamran İnan 95 95 94 Lütfi Doğan 46 49 47 İsmail Cem 25 25 27 Boş 19 24 19 Geçersiz 3 1 0 Toplam 422 429 431
Tablo 1-3: Cumhurbaşkanlığı Seçimi Oylama Sonuçları

Referanslar

Benzer Belgeler

sağlanamadığı takdirde üçüncü oylamada en çok oy almış bulunan iki aday arasında dördüncü oylama yapılır, bu oylamada da üye tamsayısının salt çoğunluğu

Hayattan Zevk Alanlar grubunda olanların, hedonik tüketim davranışları arasındaki “Değer Elde Etmek İçin Alışverişi”, düzeyi yüksek olanlar düzeyi düşük ve

Sonuç olarak, diğer suçlarda olduğu gibi, bilişim suçları açısından da Birleşik Krallık’ta ve diğer Anglo Amerikan sistemine dahil olan ülkelerin ceza hukuku sistemlerinde

Kontrast nefropatisi riski nedeniyle 30 cc düşük doz kontrast madde ve sabit gecikme zamanı ile BT çekimi yapılan 35 hastayla (Protokol A), standart BT çekimi yapılan 36

Ancak preoperatif radyoterapinin lokal başarısızlık oranlarının daha düşük ve sfinkter koruyucu cerrahi oranlarının daha yüksek olması nedeniyle, preoperatif radyoterapi

Prospective study of corneal collagen cross-linking efficacy and tolerance in the treatment of keratoconus and corneal ectasia: 3-year results. Corneal collagen cross-linking

Findings highlight that the internationalization strategy is applied by three universities; the academic achievement strategy is applied by two universities; the job

1) Behçet Hastalarının periferik lenfositlerinde Fas ekspresyonu sağlıklı kontrollerden farklı saptanmamıştır. 2) Bcl-2 ekspresyon oranı ise sağlıklı kontrollere göre