• Sonuç bulunamadı

Cavid Bey nasıl tevkif edildi?:Eşi Aliye Cavid Hanımefendi anlatıyor

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Cavid Bey nasıl tevkif edildi?:Eşi Aliye Cavid Hanımefendi anlatıyor"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

<

GapidiB ey,if i zm d an d att

eşim yazdığı

u

Cavit Bey nasıl idam edildi

izmirde 16 Haziran 1926 günü A- tatürk’e karşı hazırlandığı haber alı­ nan meş’um suikast teşebbüsü üzerine kurulan Afyon mebusu Ali (Çetinka- ya) Başkanlığındaki İstiklâl Mahke­ mesi ilk iş olarak, o zaman muhalif tanınan Kâzım Karabekir, Ali Fuat, Refet, Cafer Tayyar ve Rüştü Paşa­ larla diğer birçok milletvekillerinin teşrii masuniyetlerini kaldırtmak te­ şebbüsünde dahi bulunmadan yakala­ tarak tevkif ettirirken. Meşrutiyet devrinin iktidar partisi olan İttihat ve Terakki Fırkası erkânından sağ kalan­ ların hepsini de birer birer tutturup muhafaza altında İzmire sevkcttlrmiş- ti.

Bu sabık ittihatçı büyükleri ara­ sında eski M a l i y e Nazın Ca­ vit Bey de vardı. İzmirde kurulan İs­ tiklâl Mahkemesi an altı gün içinde ilk hükmünü verip Tanıklardan bir ço­ ğunu idam ettirdikten sonra, eski itti­ hatçıların muhakemelerini Ankarada görmeye karar vermişti. Bu suretle tz- mirden arkadaşlariyle birlikte Anka- raya sevkedilen Cavit Bey de oradaki dunısmalar sonunda idama mahkûm edilerek asılmıştı.

Cavid Bey, eşi ve çocuğu ile

Covid Bey nasıl tevkif edildi?

Eşi Aiiye Cavid Hanımefendi anlatıyor

O yaz da Büyiikadada idik. 20 Haziran 1926 pazar günü Cavıl evde, epey zamandanberi yazmakta olduğu bir (ma­

lî iûgaS) in müsveddeleri ile meşguldü. Ben de kulübe ^gitmiştim. Orada Atatürk? izmirde bir suikast yapümak

istendiği haberini duyunca, teessür içinde hemen eve dön ?üm. Cavit yazı masası başında, işine dalmıştı.

«— Bak, dedim, ne yapmışlar... Suikast teşebbüsünde bulunmuşlar..

«— Kime? diye yerinden fırladı. «Mustafa Kema) Paşaya» deyişim üzerine, hiç unutman feveran etti:

«— Hay Allah belâlarını versin... Bu memleket ne

olacak? Günâh değil mi?. Ne biçim şeydir bu?., diye bir çok şeyler söyledi. Son derece üzgündü. öğleden sonra Sekir Sami Bey geldi ve o gece bizde kaldı. Oturduk., ta­ bii hep bu hâdise konuşuldu. Bu çılgınca teşebbüs hepi­ mizi sarsmıştı. Teşebbüsün, o kadarla kalıp, tahakkuk, et­ memiş olması en büyük tesellimizdi amma, Cavit: «Hayır. ' ışebbüs, hatta tasavvur dahi olunmamalı idi... Hay Allah belâlarını versin...» diyor, böyle bir şeyi düşünmüş olan lan bir türlü af etmiyordu.

Ertesi gün Cavit, — DainJcr vekili olduğundan — (Düyunu Umumiye) ye gidiyordu Bekir Sami Beyle

(2)

CAVİT BEY KİMDİR?

İkinci Meşrutiyet devrini a- çan 10 Temmuz inkılâbının ortaya çıkardığı büyük sima- lar arasında Cavit Bey önce çok güzel ve rahat konuşma- siyle o devrin en güzide hati­ bi olmuş, bilhassa Mecliste söy lediği nutukları sayesinde kı­ sa bir zamanda Osmanlı İm­ paratorluğunum eşsiz ve ra­ kipsiz Maliye Nazın olmak mazhariyetine ermiştir. Bir taraftan da «Cavit Bey kendi kendisinin adamıdır.» diyenle­ rin yanında, onun için «Tür- kiyede rakkamdaın anlayan tek adamdır» diyen A vrupalI

maliye adamları da vardı. U- zun yıllar perişan bir durum­ da kalmış olan Osmanlı mâli­ yesinin kısa zamaanda temelin den düzeltmiş ve memlekette düzenli bir maliye müessesesi kurmak yolunda ilk enerjik »dimi atan iınsan muhakkak ki Cavit Bey olmuştur.

Devlet memurlarına aydan aya maaş vermek usulünü de Cavit Bey tatbike başlayıp, bunu bir gelenek haline getir­ miştir. Ayrıca Türkiye - Fran­ sa, Türkiye Almanya ve Tür­ kiye - Rusya anlaşmalarının esaslarını kuran da odur. Ca­ vit Bey bu sayede Avrupamın da tanıyıp takdir ettiği nadir Türk devlet adamlarından biri olmuştur.

Bütün bunların yanında Cavit Bey Osmanlı devletinin yıkılmasına yol açan Birimci Dünya savaşma, ne bahasına olursa olsun girmemek fikrini desteklemiş ve ,bu hususta so­ nuna kadar mücadele etmişti. İktisat ilmine ve mâliyeye da­ ir bir çok kıymetli yazılan ve

eserleri vardır. Cavid Beyin eşi likte istanbula indiler. Bu esnada meğer evimizin etrafı

sivil polislerle sarılmış. Ben evdeyim, fakat bu olup bi­ tenlerden haberim yok. Bir telefon geldi: «Cavitle Beki Sami Beyi vapurdan çıkarken Köprüde tevkif etmişler. »

Ne münâsebet? Ne oluyor? demeğe kalmadı, bırak - tıkları haberi geldi. Akşam üstü iskeleye gittim Caviti kar­ şıladım. «Böyle zamanlarda olur böyle şeyler... hoş gör meli...» diyordu. Kurban Bayramının arife günü idi. Za*en karaciğerinden rahatsızdı, yattı Ertesi günü, bayram evdeyiz., mutât ziyaretçileri akşam sekizde, kapıya gel­ diler. Caviti istediler. Am/ı yukarı çıkmadılar. Yukarıda tanıdıklar vardı. Kaçmasını tavsiye ettiler. «Arka kapıdan kaçabilirsin. Sandal da var... Bir müddet gözden uzak bu lunman fena olmaz...» diyenlere, sesi hâlâ kulaklanmdad •• «Yok canım, neden kaçayım? Eşkıya içinde kalmadık ya... memlekette kanun var... Mahkeme var... Haksız olan, kabahati olan kaçar..» diye cevap vererek yataktan kalktı, giyindi, hasta hasta gitti... kaçmadı.

Daha evvel de böyle bir şey olmuştu. Ankarada Mus­ tafa Kemâl Paşaya suikast teşebbüsü hazırlanmış diye bir jöylenti çıktığı zaman da ahbapları, bilhassa pek seviştik- leri Şükrü Naili Paşa, Cavit’e:

«Görüyorsun vaziyet karışıktır. Böyle zamanda, in san kim yurduya gidebilir. Biraz uzaklaşsan... Bir müdde

Avrupada kalsan, iyi olur.» diye, kaçmasını teklif etmi lerdi. Cavit o zaman da: «Ne münasebet? Niçin kaçayın Bir şeye karıştığım yok ki... Bilmiyorlar mı?» diye, b ;eşit teklifleri, tereddüt etmeden reddetmişti. Esasen bü le şeylerin, suikast filân gibi hareketlerin daima aleyh tan idi. Yaradılıştan böyle idi, pireyi bile öldürmezd Ben hayatımda, bu kadar iyi, bu kadar temiz kalpli insan: tesadüf etmedim. Çalışmak, memlekete faydalı olmakta başka bir şey düşünmezdi. Yaptığı iyi bir işin akşamı ev

' kndüğü zamanki sevincini., tarif edemem ki.„ — Kendisini son görüşünüz?

— Kurban Bayramının birinci günü akşamı, evder alınıp götürüldüğü sırada, henüz birbuçuk yaşında olan çocuğundan bir ayrılışı vardı Beyefendi... Çocuk ta anla­ mış gibi, boynuna sarılmış... Cavit o anda yalnız çocuğun­ dan ayrılışına üzülüyordu. Yoksa, döneceğinden o kadaı emindi ki... Ben de bu emniyetle müteselli idim. Ertesi günü Necmeddin Sadık Beyle beraber, Unkapam karako­ luna gittik, Caviti gördük. Beni teselli etti: «Merak etme... t a mlık bu... Yanlışlık olur, her yerde olduğu gibi... Bir kac gün sonra, herşey anlaşılır, düzelir. Sen üzülme, müs- ı_.üı ol..» İşte, Caviti son görüşüm budur. Ondan sonra biı daha göremedim... Felâketi duyar duymaz tam bir

hasta yattım. Ne oldu ben bilmiyorum. Hiç bir şey

(3)

miyorum. Nişantaşmda, İzzet Akosmamn aldığı Dominik konsoloshanesinin bulunduğu evde idim. Dünyadan uzak, tarif edilmez acımla başbaşa...

— Daha sonra (

— Ben sade kararı duymuştum. O esnada Adada İs­ tanbul Valisi Sami Beyle, Kâzım Şinasi ve Kani Beyler aralarında, benim ağzımdan Başvekil İsmet Paşaya, Cavit’- in af edilmesi için bir telgraf çekmeğe karar vermişler. An- karaya çektikleri bu telgrafı, çok itimat ettiğim bir zat, götürmüş İsmet Paşaya vermiş ve cevap beklemiş. İsmet Paşa: «— Ne bekliyorsunuz? Bunun cevabı olur mu?» diye telgrafı yırtıp, sepete atmış...

Olan oldu, cevap kendiliğinden verildi. Bir müddet sonra, isteğim üzerine, şahsî eşyasını esvaplarını, yüzüğü­ nü, saatini filan verdiler. Fakat tekrar Ankaraya gittim, mahkeme reisi Ali Beye müracaat ettim: »Bana yerini gösterin, dedim, hiç olmazsa bir ziyaret edeyim. Kaatil, şe rir olarak idam edilmiş de olsa yerini göstersiıiler...» diye ne kadar İsrar ettimse de göstermediler.

Maddî ve manevi, her bakımdan perişan olmuştuk. Kelimenin tam mânâsile mahvolduk. Hüseyin Cahit Bey, Maliye Veküi Fuat Ağralıya müracaat etmiş: «Hiç olmazsa çocuğuna, eşine bir şey verin.» diye. Cevap gene menfi: «Mahkûm olanların kimsesine bir şey verilemez.»

Gözem apartımanında, arka arkaya üç mezat yaptım. Yüzüğüm, elmasımdan başlayarak, nem var, nem yok, hep­ sini sattım. Kira parasından olsun kurtulmak için Hüse­ yin Cahidin evine geçtim. Fakat o sırada o da sıkıntı için­ de... Doğru dürüst karnımızı bile doyuramıyoruz..

Bakın unutuyordum; varımı yoğumu sattığımı söylem ken, bütün mücevherlerle, kıymetli eşyanın bana, ilk zevcim, Sultan Abdülhamidin büyük oğlu Burhaneddin Efendiden kalmış olduğunu anlatmamıştım. Onlar, hep sa­ raydan kalan şeylerdi..

— Müsaadenizle bir sual daha Hanımefendi... Cavit Beyin son hizmeti?

— Lozan Konferanamdadır. înkitadan evYel, ismet Paşa, Caviti Lozana çağırdı. Ben de o vakit Lozanda idim ve aynı otelde Lozan Palasta kalıyorduk, ismet Paşa her gün Cavitle temasta idi. Hergün öğleden sonra iki buçuk­ ta otelde bizim odaya gelirdi, sigara içmez, kahvesini ben yapardım. Sonra beraber kolkola aşağı inerdik. O zaman çok müvesvis olduğunu görmüştüm Meselâ gelir: «— Ca­ vit Bey, dün konferansta Boğazlar işi görüşülürken, hep hayır, hayır, hayır dedikleri halde, bugün evet dediler, acaba?..»

Cavit: «Paşam, bu ufak bir şey.. Bunda evet diyecek, ler ki, sonra büyük meselelerde hayır tüyebilsinler..» ce­ vabını verince. Paşa şarırırdı.

Şimdi teferrüatı hatırımda değil.. Fakat, İsmet Paşa­ nın Cavite büyük bir itimadı olduğunu biliyordum. Nite­ kim, Lozanda, inkitadan (müzakerelerin kesilişi) sonra, Cavitle beraber Davosa gidecektik. Ben biraz rahatsızdım. Veda için İsmet Paşanın odasına gittik. İsmet Paşa, benim gözümün önünde boynuna sarıldı: «Bana yaot'ğm yardımı hiç unutamam Cavit Bey!.» diye gözlerinden öperek, te­ şekkürler etti, işte aramız bu kadar iyi id i

Cavit Beyin size hapishaneden yazdığı bazı mek­ tuplar vardır, zannediyorum bunları siz görmediniz. Çün­ kü bizzat kendi kaydına göre, Cavit Bey bu mektupları ancak hapishaneden kurtulduktan sonra bizzat size oku­ mak üzere yazmış ve saklamıştır. Böyle bir şeyden haber­ dar mısınız?

— Evet... Ben Cavitin metrûkatmı İstiklâl Mahkeme­ si Reisinden istediğim zaman, bana verilen şeyler arasında

bunların bulunmadığmı görünce, tekrar müracaat ettim Fakat Mahkeme Reisi bunları bana vermemekte inat et­ ti.»

Demek mektupları okumak, sizin sayenizde otuzaltı

n 1 sonra kısmet olacakmış.»

M E K T U P L A R

İstiklâl Mahkemesinin ölüme mahkûm eît iği Maliye Nazırı Cavid Be/in tevkif edil­

diği günden asılacağı güne kadar yazmış olduğu bu mektuplar eşi tarafından bile

ilk defa görülmektedir.

21 Haziran gecesi İçindir. •Çok sevgili Aliyeciğîm,

Evlendiğimizden beri üçüncü defa- hr ki birbirimizden ayrılıyoruz. Birin­ cisini, pek iyi hatırlarsın, Romaya git­ mek içindi. İkincisini, kısa bir Paris seyahati tevlit etmişti. Birinde sen Ca- lıitlerie Gartun tepesinde, diğerinde ge­ ne onlarla Manton’da kalmıştın. Ayrı geçirdiğimiz her gün için sende mah­ fuz bir mektup vardır.

Bunların son numarası, hafızam beni aldatmıyorsa, on dokuzdu.

tstanbuia birlikte geldiğimiz 22 Temmuz 1922 tarihimden beri hiç bir gece birbirimizden uzak kalmamıştık Bu İlk defadır ki vâki oluyor ve ne ka dar elim bir sebeple...

Dün senden ayrıldıktan sonra, polis vazifesini kemali terbiye ile ifa etti. Cep- terimi boşalttım. Hallacyanm iki mektu­ bu ile Oskan Efendinin (1)

mektubunu aldılar. Bunlarda ve evdeki taharriyatta evrak ı muzırra bulunma­ dığına dair bir zabıt imzalandı. Gecey' karakolda geçircoeğ:m anlaşıldı. Evde» yatak ve yemek ist"m-kliğimc müsaade mektubunu aldılar. Bunlara ve evdeki

12

ettiler. Bunlar geldi.

Zavallı sen, bunları gönderirken, kimbilir ne halde idin?

Pek iştihasız bir kaç lokma yedim, polisle konuştum. Sonra, yatmağa çık. lım. Sabaha kadar bir saniye gözlerimi kırpmadım. Yanımda yatan polisin ha­ line hayran oluyordum. Tahtakurusu hücumuna, sanki bir zırh ile örtülmüş gibi mukavemet ediyor ve uyuyordu. Galiba bir kere uyandı ve benden; tah­ takurusu hissediyor musunuz, diye sor­ un, Hissetmek mi? Ufkun ağardığını görsem de, bu azap yatağından fırlasam diye bekliyordum.

Fakat maddi ıstırap manevi ateşin yanında hiçti. Her dakika seni yalnız odanda, yaşlı gözlerle, hıçkırıklarla gö riiyor ve ağlıyordum Nihayet kalktım Henüz aydınlığa delâlet eden bir şey yoktu. Saat dört mü idi, neydi bilmi­ yorum, pencere önünde. Adanın 0 ka dar çok sevdiğim denizine, birlikte ne neş’elerle, ne saadetlerle yüzlerce geç­ eğimiz bu yola haktim.

Sabah ilk vapurla eideceğimizi bil diğini ve mutlaka beni görmek üzere

buradan geçeceğini veya vapura gele. ceğini zannediyordum.

Yüzümü yıkadım, giyindim, bekle, dim. Ekmeksiz bir çay içtim. Vakit geldi. Sen çıkmadın.

Veda edemiyerek Bir kere daha gözlerinden öpemiyerek, cici Osmandan haber alamıyarak Adayı terketmek lâ­ zım geliyordu Hükmettim ki. vapurun saatini bilmiyordun. Yahut, pek acı ola­ cak olan bu mufarakat anında karşı karşıya gelmemize, dostlar mâni olmuş, lardır.

Allahaısmarladık Sahurla ol, me­ tin ol. Zaaf, korkusu olanların ve ka­ bahatlilerin kândır. Alınlan açık olan, lann bir şeyden pervalan yoktur

Osmancığa iyi bak. Babasını ara. '•<b zamanlar, üzülmemesi İçin oyun.

caklarla avut.

Her ikimizin gözlerinizi pek çok "^rim.

(1) İttihadı Terakkinin Nafia Na­ zırlarından Hail acıyan Efendi ile meş­ hur Posta Telgraf Nazırı OsVnn Ef»ndi

YAKIN TARİHİMİZ

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Her akşam dünya sorunla­ rını tartışma ve sık sık ağız ça- tışmalan; bir daha aynı masa­ da oturmamaya karar verme­ ler.. Öfkelenince gider ayrı bir

Maçka Mezat’ın 12 Kasım Pazar günkü müzayedesinde, yılın ve mezatın gözdesi olarak nitelenen tablo, yaklaşık 4 mil­ yar lira muhammen bedelle satışa

Bu çalışmada muteallakın sadece öne geçmesi durumu incelenmiş, mu- teallakın haberden sonra gelme durumu ise ele alınmamıştır.. Esas olan kullanım ise, habere

Dergilerde, günlük sorunlar, Edebiyat, Eğitim ve Felsefe üzerine bir çok ciddî yazılar bastırdığı gibi eski Edebiyâtımızda Çin ve Maçin Mandarenlerine

Hypothesis 4 predicted that psychological capital is positively related to positive work family spillover dimensions (positive work-family spillover and positive

Akşam kız sanat okulu ve ensti­ tüleri dikiş şubelerinden mezun olan­ lardan bir çoklarının mahalle arala­ rında çalışmağa başladıkları, en ucuz dikiş

Dragomir, Some vector inequalities for continuous functions of sedlfadjoint operators in Hilbert Space, Preprint

&#34;Kentler de insanlar gibi yaşlanıyor” &#34;İnsan gidiyor, kent kalıyor&#34; Bırakıyor anılarını. M ehmet Cemil