Y a y ı n a h a z ı r l a y a n : Z e y n e p O R A L
Bir kurşunkalemi üçe kırdım. Bir parçasını hapiste Yılmaz’a
ulaştırdım, bir parçasını yattaki kuryeye, orta bölümünü de
ikisi arasında ilişkiyi sağlayan Thomas’a verdim. Şifre,
kurşunkalemin tüm parçalarının bir araya gelmesiydi
Planlan aksatan iki aksilik: Firar ekibindeki kız
arkadaşa Kemer’de bir garsonun aşık olması...
Yatın irtibat botunun kaybolması...
Planı bir gün gecikm eli uygulayacaktım
Yılmaz yatla denize açıldı
■ ■ ■ ■ ■ AR İS’ten Zürih’e dön- sonra, çevreyi tüm dikkatiyle dinle- f 1 tasası aksatmayan, bir eylem süredükten sonra, Yılm az’ı kaçırma eylemiyle ilgili hazırlıklara başladım. Son düğüm buydu ar tık: Türkiye’den alın ması ve Fransa'nın gü neyinde Marsilya’ya u- laştırılması. “Haber verdiğin zaman, istediğin nitelikte bir arkadaşla gel meye hazırım” diyerek Hamburg’da bekleyen Peter, sözünde durdu, tele fonumun hemen ertesinde, yanında bir arkadaşla birlikte Zürih’e geldi. Thomas adlı bir arkadaştı. Tam iste diğim biçimiyle, çok iyi Türkçe bili yordu. Yılm az’ı filmlerinden tanı yordu. Ona, yüklendiği görevin nite liğini anlattım. Thomas, “yüklendi ği riski bilerek geldiğini, kendisinin düşünülmüş olmasından sevinç duy duğunu, başardığı oranda mutlu ola cağını” söyledi.
ŞİFR E KURŞUNKALEM
Bu noktadan sonra, Thomas’a, planladığım eylem içinde yapması gerekenleri, görevini anlattım. Yara na vereceğimiz bir bayan arkadaşla birlikte, iki sevgili ya da balayına çı kan yeni evli çift görünümünde An talya’nın Kemer ilçesine gidecekler di. Thomas hiçbir şekilde Türkçe konuşmayacak ve bildiğini de hisset- tirmeyecekti. Onun Türkçe bildiği ni, sadece Yılm az bilecekti. Ke mer’de en kısa zamanda, en elverişli otel - motel gibi mekanları saptayıp, yatın geleceği koyla, en kolay bağ lantının kurulabileceği birisine yer leşeceklerdi. Belirli saatlerde ve otel dışındaki yerlerden, düzenli olarak beni arayıp, araştırmalar ve gelişme lerden haberdar edecekti. Kaldığı o- tel, yatla gelen kuryeyle Yılm az’m kontak noktası olacaktı. İki tarafla da konuşmadan, bu kontağı, Tho mas “dolaylı” olarak sağlayacaktı, özellikle, otele Yılm az’ın gelişinden
yecek, ancak kuşkulandığı noktada, Y ılm az’ı uyaracaktı. Thomas’ı, Edi ve yatm kuryesi olarak, Donat adlı arkadaşla da tanıştırdım.
A k silik olasılığına karşı, insan malzemesinde bir değişiklik olabile ceğini de düşünerek, bir şifre sapta dım. Bu, bir kurşunkalemdi. Kur şunkalemi birlikte üç parçaya kır dık. Orta bölümünü Thom as’a ver dim. Kalemin baş bölümlerinden bi risi Yılmaz’a iletilecekti, birisi de yattaki kuryede olacaktı. Zorunlu luk durumunda bir başka kurye, gü veni, ancak “kurşunkalem” sözü ve kalemin uyumlu parçasıyla sağlaya caktı.
Thomas’ın yanma gidecek bayan için Edi, kendi arkadaşını önerdi. Hollanda uyruklu İsviçre’de yaşan Eva. Son konuşmamızı Zürih’teki Güney Film bürosunda uluşup yap tık. İçimi tek bulandıran nokta, E- va’nm kaygısız görüntüsüydü. Nasıl bir iş yüklenmiş olduğunu kavramı yor, hissetmiyormuş gibi bir görün tüsü vardı. Belli bir şifreyle, gerek Yılm az’ı, gerek beni, günün her saa tinde bulabilecekleri telefon numa ralarını da Thomas ezberine geçir mişti. Maddi gereksinimlerini de karşılayıp, Thomas ve Eva’yı, Ke mer’e uğurladık.
Telefon kontaklarıyla Yılm az’ı gelişmelerden sürekli haberdar edi yordum.
G
a r s o n u n
a ş k i
Ayn ı günlerde, İsviçreli arkadaş lardan Donat, “B ayram ” filmi pro düksiyonuyla ilgili görüşme görün tüsüyle, çevirmen arkadaşla birlikte İsparta’ya gitti. Kaçırma olayından çevirmenin haberi yoktu.
Ekime dayanmıştık. Artık yapfia- cak iş, zamanı çok iyi kullanıp, eyle min, her biri bir yana dağılmış un surları arasındaki bağlan,
aksama-‘Firar’ın filmi
S
ÜPER 8 mm’lik filmden dondurulmuş bir kare... Ve bu karenin Nihat Behram ’daki çağrışımlan:
Yılmaz’ı, taşıyan yat, Türkiye
karasulanndan çıkıp, Yunanistan karasularına girmiş, artık başka bir anlamda seyretmeye başlamıştı. Aynldığı sahillerden uzaktaydı ve aksama olmadan varılması durumunda, ayak basacağı başka bir sahilde, yaşamındaki yeni bir süreci adımlamaya başlayacaktı. İçinde olduğu, denizler ortasındaki yatın bordası, adımları çevresinde ki son “sınıf’dı ve istediği yönde, üstündeki gökyüzü altında deniz derinliğinde açılacaktı.
Yolculuk sırasında Edi, Yılmaz’a İsviçre lehçesiyle bazı
Almanca cümleler ezberletecekti. Hazırlatıp Yılmaz’a yolladığım, üstündeki İsviçreli kimliğiyle, bir aksama durumunda uyum sağlaması gerekiyordu. En önem lisi de, bu “yolculuğu” anılarımız arasından, bizden sonraki kuşaklara görüntüleriyle taşıyacak olan, (o gün “olası tehlikeleri kanıtlayabilmek” ve “turist görün tüsü” gibi kaygılarla planladığım) filmin de, süper 8 mm bir kamer ayla çekilmiş olmasıydı. Yılmaz’ın “yaşadığını oynayan, oynadığını yaşayan” son filmi oluyordu. Anlamının farkında, derinliğiyle görerek bakanlar için, Yılmaz’ın yaşamındaki en çarpıcı görüntü leridir. Deryalar ortasındaki yalnızlığını; görür gibi baktığı ufuk lar ötesindeki yanardağlarla fısıldaşmaların; kat kat sabrı, düğüm düğüm hüznünü; kahrını, hırsını, özlemini, kaygısını yüzünde toplayıp yüzünde dağıtan görün tülerdir. Bence Yılmaz’ın,
yaşamındaki gerçekliğiyle, kamera karşısındaki son (ve var olanlann tümü içindeki) en etkili görüntü leridir. Hem hiç kimsenin duya mayacağı kadar kendisidir, hem
herkes.
Geçmişiyle geleceğiyle hesaplaştığı
noktadadır. Korkulu ve cesur; yorgun ve hırslı; kaygılı ve umutlu; bencil ve fedakar; boş vermiş ve tutkun; sıkıntılı ve şakacı; basit ve seçkin; tek başına ve herkesle...
Yılmaz’tn Kemer’den
aynlmasıyla bitlikte, Fatoş’un da, oğluyla birlikte İstanbul’a dönüp, Zürih’e gelmesi gerekiyordu. Hazırlıkların bir parçası da buydu. Ona, Locamo Film Festivali yöneticisiyle kurulmuş dayanışma ilişkisi sonunda, o yılki festival jürisinin davetiyesini iletmiştim. Belli bir bürokratik engele takılmadan küçük Yılmaz’la birlik te Zürih’e gelebilecekti. Biletlerini yollamıştım.
Ytlmaz’ı Kemer’den alan yat, sulan yara yara ilerliyor. Marsilya’ya gidilmesi planlanmışken, fırtına ihtimali karşısında Rodos’a dümen çevriliyor.
İlk saatlarde sakin bir denizde yolculuk eden Yılmaz ve onu kaçıranlar yatta satranç oynayarak vakit geçiriyorlar...
dan kurup, sonuçlandırılmasıydı... Thomas, beni Kemer’den arayıp, en uygun yer olarak “Olimpos Mo- tel”e yerleştikleri haberini ve tele fonlarını verdi. Haberleşme saatleri mizi belirledik.
Uygun koyları araştırıyordu.. Ya lımda giden bayanla ilgili, bir - iki u- fak tefek sorun dışında, onun biri minde bir aksama yoktu. İşlerin bir kaç gün uzaması, anladığım kadarıy la yanındaki bayanı biraz tedirgin etmişti. Thomas, daha sonra bir baş ka haber iletti; “Ötel çalışanlarından birinin kıza aşık olduğunu, sürekli ilgilendiğini” söyledi. Bunun başımı za dert açtıracak boyuta varabileceği yönünde, kızı uygun bir dille uyar masını; olmayacaksa geri yollaması nı söyledim!
Aynı günlerde Edi, Kıbrıs’a hare ket etti, bir otele yerleşip beklemeye başladı. Bizim de yatı ve kaptanını kiralayıp yola çıkarmamız gereki yordu. Sinema alanında, festivaller de ve çeşitli ülkelerde, filmlerin ba sın tanıtımı konusunda çalışan Christine adında bir arkadaşımız vardı. Paris’te yaşıyordu. Babasının kaptan olduğunu öğrenmiştik. Bu nedenle konuyu M arie Christine’ye açıp, yardımını istedik. “Babasının yapısının böyle bir işe elverişli olma dığını, fakat, o kanaldan giderek bir kaptan bulabileceğimizi” söyledi. Kı sa zamanda da bulduk. Joel adında, biraz da lümpen yapılı, macerape rest bir gençti.
D aha ilk konuşmalardan, her ma ceraya ve belaya açık bir yanı oldu ğu anlaşılıyordu. Hissetiğim kada rıyla uyuşturucu falan da kullanı yordu, Belki de tüm bu özellikleriyle son dakika alternatifimiz olarak en uygun kişiydi. Kaptan Joel’in kendi
komutunda olan bir de yardımcısı vardı. Onsuz yapamıyordu.
A
ksilikler
Yardım cısını da kapsayacak şe kilde Joel’le anlaştıktan sonra, kira lamak için Fransız bandıralı yatm a- ranmasma başlandı. Edi Kıbrıs’ta, Thomas Kemer’de, Yılm az İspar ta’da bekliyordu. Her işin son hızla sonuçlanması gerekiyordu.
Fransa’dan yat kiralama işi aksa dı. Hem büyük bürokratik zorluk, hem büyük maddi yatırım sorunu çıktı. Kira bedeli dışmda, 100 bin do lar garanti yatırılması isteniyordu. Gerçi, tüm bu çalışmalar için, maddi yardım yapan George, kendisine başvurduğumuzda bu sorunu da çö zebileceğini, garanti gsötereceğmi söylemişti, fakat, tüm bu işlemleri o ülkeden bu ülkeye bekleyecek zama nımız yoktu. Bu noktada, yatm da Yunanistan’dan kiralanmasına ka rar verdik.
(...)
K EM ER ’DE BULUŞMA
Edi, Atina’dan İzmir’e geçip, ora dan Kemer’e indi. İlk gece, “Olimpos Motel”de Thomas ve E va’yla kaldı. Thomas ona saptadığı koyu göster di. Diğerleri yatı kiralayıp, Kemer a- çıklarma yöneldiler. Zorunlu olarak yatm kiralanmasında yasal kayıt, ki ralayan üç yolcusuna göre yapılmış- tı.Yılmaz, çıkışta İsviçre kimliği ta şıyacaktı. Ziirih’te, bilikte çalıştığı mız Roman adlı arkadaşın kimliği ni, uzman bir grafikçiye fotoğraf ve yaş değişikliğiyle Yılm az için hazır lamıştım. İsviçre sınır bilgisayarları (o da belki) dışında, hiçbir yerde an laşılmasına imkan yoktu.
aksatmayan, bir eylem süre cinin ufak tefek aksaklıklarıyla işin ilk büyük dönüm noktasına gelin mişti. Kemer’den, Thom as’la ve İs parta’dan Yılm az’la birer ikişer cümlelik haber ve kontak düiyle ko nuşuyordum. Yılm az evde bekliyor du. Bayram iznindeydi. Tho- m as’tan, yatm Kemer’de olduğu, her şeyin yolunda gittiği haberiyle bir likte, aynı işareti Yılm az’a verdim. “Tamam abi! Yaz günü herkes tatili ni yapıyor. Senin de hakkın. Sen ni ye eve kapalısın, git biraz dinlen!” dedim. Artık, İsparta’da, Yılm az’la yaptığım son konuşma da buydu...
Yılmaz, belli bir güvence gereksi nimiyle, K erim A h i’yi bir gün önce den yola çıkardı. Kerim Abi, Türki ye’ye “B ayram ” prodüksiyonu nede niyle geliş gidişlerinden tanıdığı E- di’yi bulacaktı. Yılmaz, son dakika da Kerim A b i’ye de bu görevi vere rek haberdar etmişti. Arkasından kendisi de, oğlu ve Fatoş’la birlikte Kemer’e, belirlediğimiz otele gide cekti.
KAÇIŞ ERTELENİYOR
Yılmaz, Kemer’e vardıktan sonra, Thomas’la çok kısa bir telefon kon tağımız daha oldu. Bir aksilik de o noktada başgösterdi. Normal hesap larımıza göre, önceden Kemer’e va rıp demir atmış yata, Thomas ve E- va binecekler, en elverişli olarak
maz'm alınışımla kullanacaklardı. Her şey, bu buluşmanın saatine dek iyi gitmişti. Edi ve Yılmaz, buluşma koyuna inmiş, beklemeye başlamış lardı; fakat, yattaki arkadaşların, he yecanlarından kaynaklanmış olan bir anlık dikkatsizlikleri, o gün, “Yılm az’ı alma planı”nı altüst etti.
Thomas ve Eva’nm inip Yıl- maz’la Edi’nin bineceği koya doğru gelirlerken, yata iyi bağlamadıkları, karayla irtibat kayığını kaçırmışlar dı. Bunu da zamanında farketmedik- leri için, kayık kaybolmuştu. Dönüp, geldikleri yolda, kayığı aramışlardı. Bu sürede, buluşma koyundaki arka daşlar, gecikmenin körüklediği bir tedirginlikle, gözleri denizde, yatm gelmesini beklemişlerdi. Belli bir kaygı, aralarında ufak tefek sinir gerginliklerine de yolaçmıştı... Bu gerginlik içinde uzunca bir süre bak- leme sonunda, Yılmaz, otellere dö nülmesine karar vermişti. Tanışmak için, konuşmak için çevresini saran insanlara hiçbir şey hissettirmeden, beklemeyi otelde sürdürecekti...
Yattaki arkadaşlar, sonunda kayı ğı buldular. Fakat, bulunduğu saat, artık eylemi ertesi sabaha erteleme yi gerektiriyordu.
R
adar
atlatiliydr
Beklenmedik bu son dakika aksa masının giderildiği yönünde gece sağlanan haberle, aynı hazırlık sa bah için yenilendi. Ertesi günün ışı ğıyla birlikte yattan kıyıya yanaşan kayığın Edi ve Yılm az’ı almasıyla birlikte, Joel de, rotasını, Marsil ya’ya doğru çevirdi, ilk etap, en kısa mesafeden, Türkiye karasularından çıkmaktı. Herhangi bir radar izleme sine yakalanmamak için, bir önlem olarak, denize sürekli alüminyum kağıt topakları atılacaktı.
Türkiye karasularından çaktıktan sonra, artık olası her türlü aksaklık lara karşı, alınacak önlemler de bili niyordu. Hiçbir aksama olmaması durumunda, yakıt konaklamaları dı şında, durmaksızın Marsilya’ya gidi lecek, önceden saptandığı biçimde, gerekli kişi ve kuramlara gelindiği haberi verilecekti.
Diğer ülke karasuları açısından da, yatm yasal yolcu kaydı üç kişiy di. Taşıdığı yolcu durumuna göre, E- di ve Yılm az “kaçak yolcu”ydu. İki sinde de İsviçre kimliği olmasına rağmen, yat kayıtları ve doğabilecek aksamalar açısından hiç görünme meleri gerekiyordu.
Yunanistan’dan kiralanmış olma sı nedeniyle Yunan bandıralı yat, do ğal olarak Yunanistan bayrağı taşı yordu. Fakat, Dassin ve M ercouri i- le kurduğum ve onların sağladığı ki şisel yardım dışmda, Yunanistan yö netimiyle eylemin direkt bir ilişkisi yoktu. Bu nedenle de Yunan karasu larında da belli bir risk söz konusuy du.
A y m haftaya rastlayan seçim or tamı, bir aksaklık durumunda, kişi sel yardım sağlayacak dostlarla iliş ki kurmayı zorlaştırmaktaydı, fakat, kıyı kontrollerindeki gevşeme açı sından da olumlu bir etkendi.
H B W M M W W W I
Y A R I N : Y I L M A Z S İ L A H L A N M A K İS T İY O R ...¥
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi