"TT-Sahte kahramanlar serisinden:
Ali P aşa
M
EHMED Paşa 1230 (1815) de Emin A li İstanbul’da doğdu. Mısır çarşısında at- tarlık ve bevvablık (kapıcılık) eden A li Rıza Efendinin oğludur. Pederi nin fakirliği hasebiyle mutena bir tahsil görmemiştir. Fakat yaratı lıştan zeki ve çalışkan olması bu noksanım telâfi etmiştir. Pede rinin, vezirlerden birine intisabı sayesinde daha onbes yaşında «Divan-ı Hümayun» kalemine gir di. Kalem an’anesine göre kalem âmiri tarafından kendisine (A li) mahlası verildi.Y edi sene «Divan-ı Hümayun» Mühımme (tercüme) kalemlerine devam etti. Reşid Paganın tevec cüh ve himayesine maztıar olma sı, tefeyyüz ve terakkisinde mü him bir âmil oldu. Bir aralık V i yana elciliği ikinci kâtipliğine tâ yin olundu (1835). Fransızcayı o- rada ilerletti. Petersburg askeri manevralarında da bulundu (1837). Avdette «Divan-ı Hüma yun» tercümanı oldu. Resit Pasa Londra sefaretine memur olduğu » m a n (1838) pek sevdiği A li Efendiyi de müsteşar vekili ola rak maiyetinde görürdü. Reşit Paşa Parise gidisinde sefaret mas lahatgüzarlığını ona tevdi etti. A li Efendi bu mühim vazifeyi d e ruhte ettiği zaman 25 yasında İdi.
Resit Pasa, elinden tuttuğu A ll Efendiyi, sır asiyle, vekâleten ve bilâhare asaleten Hariciye Müs teşarı, Londra sefiri yaptı. Sad râzam olunca da Bâlâ rütbesile Ilariciyet N azın tayin ettirdi. (1846) 1848 de Vezir olan A li Pa la «Meclis-i Vâlâ» reisi, ikinci defa Hariciye N azın oldu. Niha yet 1852 de velinimeti Resit Pa- ganin azli üzerine sadrâzam ol du. Sultan Abdülmecit tarafın dan kendisine sadaret tevcih edil diği zaman velinimetine halef ol maktan çekinerek Padişaha yaşı nın henüz kırka varmadığından, tecrübesinin azlığından bahisle çekimserlik göstermek İstemişse de, «Zat-ı Şâhane.nin «İnşallah bu makamda sakal ağartırsınız» iltifatı üzerine kabul etti.
Sadrâzam olduğu gün evine git meden velinimeti Reşit Paşanın yalısına uğrayarak tâzimatta bu
lundu. Padişahın temennisine rağ men, sadareti iki ay bile sürme di. Yeni Sadrâzam Mehmet A li Paşa, rakip addettiği A li Paşayı İzm ir valiliğine gönderdi (1853). A li Paşa memnun görünerek ka bul etti. Fakat kalben çok müte essir oldu, izmirden Cevdet Pa şaya yazdığı bir mektupta yeis ve teessürünü uzun uzadıya an lattı. O mektup bu beyitle niha yet buluyordu:
Bülbül ağlar, gül ciğer hOn, lâle pür dağ-ı elem Zevkini bilmem bv dar-«
mihnetin kimdir süren?
A li Paşa beş kere sadrazam, 1- ki kere vekâleten, sekiz kere a- saleten Hariciye Nazın, iki kere Meclisi Tanzimat reisi, beş ay kadar da İzmir, Bursa, valisi ol du. 1288 (1871) de vefat etti. Sü- leymaniye camii hartmine defno- lundu.
A li Paşanın siyaset sahnesine çıkmağa başladığı sırada Osman
lI devleti dahilen ve haricen mü him buhranlar geçirmekteydi. Avrupa'nın (ıslahat) namı altın da tazyik politikası sağdan, sol dan devleti sıkıştırıyordu. Rus- lar, hıristiyan kavimleri Devlet-i Aliyyeden silâh kuvvetile ayır mak emelindeydiler. Buna muka bil Avrupa devletleri şarkta bü yük gailelerin zuhurundan çeki nerek gayr-1 müslim tebanın, si yasi rabıtalarının büsbütün kopa nlm ası cihetine gidilm eyip hu kuk v e imtiyazlarının genişletil mesi suretiyle maksada vasıl ol mayı, bu bahaneyle müdahale ka pısını daimi surette açık bulun durmayı tercih ediyor, bu teşeb büslerini (ıslahat ve tanzimat) maskesine bürünmek suretile yü rütmeye çalışıyorlardı.
Bu müşkül vaziyet karşısında kalan Osmanlı ricali de Avrupaya hoş görünerek vaziyeti kurtarmak için, memleketin asırlardanberi teessüs etmiş içtima! vaziyetini İtibara almayarak, devlet teşkilâ tında bazı ıslâhat ve yenilikler yapmaya kalkıştılar ve böyle yap makta devletin selâmetini temin edecekleri zehabına düştüler.
İşte böyle hariç! tesir ve taz yik ile başlayan ve (Tanzimat) namın, alan bu hareketin belli başlı üç kahramanından biri A li Paşadır, diğer ikisi de Reşit Pa
şa ve Fuat Paşalardı.. Osmanlı tarihinde bu üç zat Tanzimat mü- essisleri sayılırlar.
Avrupa diplomatlarının bir a» ğızdan telkin ettikleri fikirlere göre: «Osmanlı hükümetinin A v rupa devletler topluluğu dışında infırad halinde kalmasının haki ki sebebi din idi. Hükümeti tesis etmiş olan İslâmiyet, nâzım ve kakim-i mutlak olarak kalmıştı. Tiırkiyenin artık yüz çeviremiye- ceği itilâfı husule getirm ek için ortadaki maniayı (yani Islflmlye- ti) ya büsbütün izale, yahut tah fif ve tesviye etmek, yahut ana ölçü leri serbestçe tefsir etmek sure tiyle yavaş yavaş dini baskıdan kurtulmak icabediyordu.» (Angel Erhard, Türkiye ve Tanzimat, S. 7.)
Binaenaleyh aradaki bu mâni- anın bertaraf edilmesiyle Devlet-i A liyye ile Avrupa devletleri ara sında samimi münasebat başlaya cak, Türkiye saadet ve refaha rmzhar olacaktı. Fransa sefirlerin den (Angelehard)a göre, «Tan- zimattan maksad-ı umumi, İslâm heyet-i içtimaiyesini asırlarca za- mandanberi mânen ve siyaseten ayrı yaşamış olduğu Hıristiyan heyet-i içtimaiyesine yaklaştırmak tı.» (Türkiye ve Tanzimat, S. 7).
A li Paşanın asıl siyasi şahsiyet ve seciyesini anlamak için, mem leketin içtimai ahengini, asli hü viyetini değiştirerek, yâni Islâm- dan uzaklaştırarak, garbe doğru gitmek isteyen Tanzimat hareke tinin esas hedefini ve menşeini göz önüne almak lâzımdır.
Saray erkânından merhum A li Fuad Beyin ifadesine göre, «Ht- ristiyanlara hukuk temini ile baş layan, Hıristiyanların terfihi şek lini alan ve nihayet Hıristiyanlar için ayrıca siyasi mevcudiyet te sisi gayesinde karar kılan «Tan zimat hareketi» karşısında bir taraftan halkın mukavemeti, di ğ er taraftan Avrupa devletlerinin müdahale ve tazyikleri, Tanzimat müessislerini bu iki kuvvetle mü temadi mücadeleye sevketmişti.
Herhangi bir varlığın, içine gir m e - isteyen yabancı unsurlara karşı mukavemeti tabi! bir kanun olduğu için, yabancı nizamat ve müesseselere karşı, asil mevcudi yet ve hüviyetini muhafaza kay- gusiyle halkın gösterdiği çekin
genlik mazur görüleceği yerde m illet kabiliyetsizlikle itham edi liyordu. A li Paşa ve arkadaşları, b ir kavmin müesseselerinin ve kanunlarının tadiliyle ruhunun tadil v e ıslâh olunabileceği fik ri ne zâhip olmuşlardı. Fransanın hayatından, tarihinden, kavm! se ciyesinden doğan bir takım niza mat ve müessesatı aynen almak la memlekete felâh ve saadet hu sul bulacağını zannetmişlerdi.
(Güstav Löbon), (Ruh-u Siya s etin d e diyor kİ: «Bir kavmin müesseselerinin ve kanunlarının tadiliyle ruhu tadil ve ıslâh edi leceğine inanmak en büyük ha tadır. MUessesat, dahil! bir şekle muvafık gelebilmek hassasına ma İlk, fakat öyle bir şekil vücuda getirebilm eye iktidarsız bir libas teşkil eder. V e İşte bu sebepten bir kavim için pek iyi olan mües- sesat, diğer bir kavme göre fe na ve meş’um olabilir.»
A li Paşa ve arkadaşları, Türk milletini Denkleştirmek hususun da o kadar ısrarcı bulunuyorlar dı ki, kendilerine vuku bulan ha- yırhane nasihatlere bile kulak as mayacak hale gelmişlerdi. O za manlar Devlet-i AUyyenin dostu olan Avusturya Başvekili Prens (Meternih), Tanzimatçı Bâbıâliye şu suretle tavsiyede bulunmuş tu:
«İdarenizi intizam altuıa alınız ve ıslâh edinizl Lâkin Avrupa medeniyetinden sizin kanun ve nizamlarınıza, âdet ve an’anenlze uymayan kanunları İktibas etme yiniz! Zira Garp kanunları, hü kümetinizin temelini teşkil eden kanunların müstenid bulunduğu usul ve kaidelere asla benzeme yen tem eller üzerine müessestir. Garp memleketlerinde esas olan şey, Hıristiyan kanunlarıdır. Siz Türk kalınız! Ve mademki Türk kalacaksınız, lslâmiyete imtisal e- diniz! Hak ve sevab yolunda iler leyiniz! Fakat bunu yaparken Gar bin efkâr-ı umumiyesi diye ad, dettiğiniz şeye ehemmiyet verme yiniz! Siz bu efkâr-ı umumiyeyi ve Avrupanın umum! sedasını an layamıyorsunuz!.. Hâsılı, biz Bâ- bıâliyi kendi idaresini tanzim ve ıslâh için vâki olan teşebbüsler den vazgeçirmek istemiyoruz. Lâ kin lıal ve şartları Türkiye İm paratorluğunun hal ve şartlarına tevafuk etmiyen Garp hükümetle rini her şeyden evvel taklide şa yan bir nümune suretinde telâto- ki ederek ona göre ıslâhatta bu lunmamasını, temel ölçüleri ken dilerine aykırı hükümetleri tak- lid etmemelerini tavsiye ede riz.»
(Türkiye ve Tanzimat, S. 50)
Ali Paşa devrinde bir sefaret balosu.