Ataç, yeni (çağdaş) bir düşünce oluşturma, üretme idealine bağlanmış bir kültür kişisidir
. Vum llah A taç ve denem e
A
taç’ın
denemelerinin
yanı sıra
eleştirileri,
günceleri,
polemikleri de
yazarlığında çok
önemli bir yer
tutar. Birçok
denemesinde
“eleştiri ”ye yer
vermiştir. Başka
bir açıdan
bakıldığında
eleştiri yazıları
da birer
“deneme” gibi
okunabilir.
ATİLLA BİRKtYE_____________
Nuru İlah Ataç’ın yazarlığının en önem
li özelliklerinden biri, estet, eleştirmen (önce tiyatro, sonra şiir) olmanın yanı sı ra, üzerinde pek fazla “durulmay an”, “de
nemeciliğedir. “Batılı” anlamdaki ilk de
nemeci olarak tanımlanması, edebiyat ta rihimizde genel-geçer bir yargıdır.
Nitekim, RaufMutluay’ın yargısı şudur:
“.-Ataç, halkla sanat arasında sorum
lu görev almış bir eleştirici değil, yazıların
da kendini anlatan usta bir denemecidir.”
Yani Ataç denilince akla önce deneme gelir. Deneme denilince de Ataç...
Deneme bizde öteki birçok yazınsal tür gibi, Tanzimat’tan sonra, edebiyatımıza girmiştir, ilk örnekleri Edebiyatı Cedi de’de görülür. Okurla sohbet biçiminde dir.
Cumhuriyet'ten sonra başlı başına bir tür olarak gelişir. Ahmet Haşim, Yahya
Kemal, Yakup Kadri. Falih Rıfkı gibi ya
zarlar deneme türüne yönelmişler ve “ba
şardı” örnekler vermişlerdir. Ancak “Türk deneme yazını” ilk büyük temsilcisine Nu-
rullah Ataç ile kavuşur.
Ataç’m döneminde, Sabahattin Eyu-
boğlu. Suut Kemal Yetkin, Ahmet Hamdi Tanpınar da denemenin önde gelen adla-
nndandır. Ne var ki, denemeyi türsel ba ğımsızlığına, özgünlüğüne kavuşturan Ataç olmuştur.
Ataç'ın denemelerinin yanı sıra eleşti rileri, günceleri, polemikleri de yazarlığın da çok önemli bir yer tutar. Birçok dene mesinde “eleştiri”ye yer vermiştir. Başka bir açıdan bakıldığında eleştiri yazıları da birer “deneme” gibi okunabilir.
Bir denemeci olarak kimi Batılı yazar lardan (Montaigne, Remy de Gourmont,
André Gide, özellikle de Paul Leautaud)
etkilenen Nurullah Ataç’ın denemeye tür olarak bu kadar ağırlık vermesinin teme linde, bence, onun “bir aydınlanma«” ol ması yatar. Yeni bir “düşünce” oluşturmak, üretmek, ortaya koymak fikri, yazınsal bir ideal olmuştur.
Ataç’ın denemeleri, Cumhuriyet ile bir likte Batı’ya yönelen Türkiye’de, o or tamda, yeni sanat, kültür, ahlak ve
yaşa-ma biçimine ilişkin öneriler içermekte dir.
Bu anlamda da, denemelerini üçe ayır mak olanaklıdır: (1) Kültür, etik ve yaşa ma biçimine ilişkin denemeleri: (2) Ede biyat sorunlarını ele aldığı denemeleri ve (3) Dil üzerine, özleşme üzerine yazdığı denemeleri.
Ataç, çok çeşitli konularda kaleme al dığı denemelerinde, hümanist, pozitivist bir anlayış çerçevesinde tutucu görüşler le mücadele etmiş; çoğulcu ve çağdaş bir
“düşünce”ye ulaşmanın, Batı hümaniz
minin ve demokrasisinin benimsenme siyle olabileceğini savunmuştur.
Bu bağlamda, Latin ve Grek uygarlık larından gelerek Batı kültürünün bilinme sini önermiştir:
“Bir tek yol vardır: çocuklarımıza Yu- nancayı, Latinceyi öğretmek; onları Yunan, Latin yazarlarının eserleriyle yetiştirmek. Batı âleminin edebiyat anlayışını başka türlü edinemeyiz. (._) Kafamızı değiştirmek gerektir, onun değişmesi, Batı âleminin dü
şünüşüne, görüşüne ermemiz için çocuk larımızı, bugünkü Batı âleminin kökü, kaynağı olan Yunan, Latin eserleriyle ye tiştirmemiz gerekir. Yoksa edebiyatımız bir yığın lakırdı olmaktan kurtulamaz.”
Yaptığı çeviriler de, bu anlayış doğrul tusundadır. Aslında, büyüklere dersler olan Aisopos Masalları’nı Türkçeye ka zandırması bir rastlantı olmasa gerek!
Ataç’ın denemelerinde aydınlar ve ay dınların konumu başlı başına bir sorunsal lık oluşturur. “Yeni Kültür”ün oluşma sında seçkin, donanımlı aydınların önder liğine inanmıştır. Buna, -diyaloglar biçi miyle kaleme aldığı- Prospero ile Caliban adlı yapıtı çok iyi bir örnektir.
“Prospero” ile “Caliban”, Shakespe-
are’in Fırtına adlı oyununun tipleridir.
“Prospero”, yeni Türk aydınını, Batılı ay
dınlar gibi özgür düşünen, çoğunluğun alışkanlıklarından sıyrılmış seçkin bireyi temsil eder. “Caliban” ise çoğunluğu, tu tuculuğu, gelenekçiliği temsil eder. Yer leşmiş değer yargılarına sıkı sıkıya bağlı her türlü yeniliğe kapalıdır. Bu durum ki tapta “Yazar” ile “Allı” arasındaki konuş malarda dile getirilir.
Bu konuşmaların sonu yazarın ağzın dan şöyle biter:
“Yoruldum. Allı, git artık, git artık da sessizce ağlayayım, sessizce dövüneyim Prospero’mu/, olmamasına.”
Ataç bizlere denemeyi armağan olarak bırakmıştır. Denemenin önemini belirt miş, altını çizmiştir. Çünkü, Ataç, yeni (çağdaş) bir düşünce oluşturma, düşünce üretme idealine bağlanmış bir kültür ki şisidir. Bu da, yazınsal tür olarak ifadesi ni en güzel denemede bulmaktadır.
T a h a Toros Arşivi