• Sonuç bulunamadı

Ahmet Fehim Efendi'den Muhsin Ertuğrul'a...

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ahmet Fehim Efendi'den Muhsin Ertuğrul'a..."

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

•~7 £••, / ■ 7

Ahmet Fehmi Efendi'den Muhsin Ertuğrul'a...

MURAT TUNCAY

Tiyatro tarihimize “ tik Türk Tiyatro A d am ı” olarak geçen ünlü sanatçı Ahmet Fehim Efendi sahneye ayak basm a­ sından elli yıl sonra 1926’da Vakit gazetesinde yayınladığı anılarına şöyle başlamıştı:

“ Meşakkatli bütün bir h a­ yat... Çiinki ben bir utancın çilesini doldurmak için kulis­ lerde dolaştım... ‘93’ muhare­ besinin patladığı gün kundura­ cı Mıgırdıç A ğ a ’nın dükkânın­ da ‘A ktör olur musun?’ diye sordukları zaman utancımdan ‘olurum’ demiştim. Fakat sırf utancımdan!!.. Şimdi artık çi­ lem doldu. Saçlarım bem be­ yaz.. yüzümün etleri, sinirleri geriliyor... Gülüyorum ... Belki iftiharla... Belki de bir hiç için!..”

Elli yıl Türk tiyatrosuna emek vermiş, A nadolu’yu karış karış dolaşmış, gittiği yerlerde tiyatro için yer bulmuş; b u la ­

madığı yerde sahne yapmış; dekor boyamış; oyuncular ye­ tiştirmiş; yaşamı boyunca bu uğurda bağnazlarla, sansür­ lerle, bürokratlarla, türlji o la­ naksızlıklarla savaşmış Ahmet Fehim Efendi için sanat yaşa­ mının ellinci yılında bir jübile düzenlenir. Ağarm ış saçlarının üzerine m esle k d aşları defne yapraklarından örülü bir taç koyarlar. Seyircilerin coşkun­ ca alkışları arasında sanatçı sahneye çıkarılır. Bir şeyler söylem ek iste r, b a ş a ra m a z . Oğlu ünlü ressam M ünif Fehim yıllar sonra bu sahne için şun­ ları yazacaktır:

"E lli sene sahnede söz söyleyen, tiratlar yapan Fehim artık rol oynamıyordu. Onun sahnede rolü bitmişti, ilelebet bu sahneden ayrılıyordu. S e­ vinç, teessür, hayatından ko­ pan bu sevgi hislerinin fırtınası içinde kendini kaybetti, teşek­ kür için kelime bulamadı, b u l­ du ise de kelimeler dudakların­ da cümleleşmedi. Yalnız keli­ melerin âciz kaldığı, ifade ede­ mediğini yüzünün muhteşem hatlarında büyük bir belâgatle gördük. Bu bir tebessümdü. Elli senelik sahne hayatının senfonisini yaratan bu müte- bessim çehreyi hiçbir aktör bir daha tekrar edemeyecektir. Fe- him’in bu en son zaferi, en son temsili id i...”

Buna benzer duygusal jübile sahnelerinin öyküleri tiyatro

sanatına yakınlık duyanlarca zaman zaman yazılmış, dile getirilmiştir. Tiyatro sanatının olağanüstü yıpratıcı koşulla­ rında büyük bir özveri ile emek veren, sah n ey e y a ş a m la rın ı adayan yüzlerce sanatçı ara­ sında gerçekte pek azı bu türden törenlerle onurlandırıl­

ma şansını elde edebilmiştir. Yaşadıkları toplumun kültür ve sanat yaşamına gerçek an­ lamda katkıda bulunan sahne sanatçıları için Türk toplumu o la ra k d o ğ ru su an la ş ılm a z , acımasız olarak adlandırılabile­ cek bir tutum içinde olagelmi'- şizdir.

Y I L D Ö N Ü M L E R Î N D E N Y I L D Ö N Ü M L E R Î N E ...

Sağlığını koruyabilen; türlü ekonomik ve sosyal baskılara göğüs gererek sahneye çıkabi­ leni, çıkabildiği sürece alkışla­ yan, sonra içlerinden şansiıbir- kaçını birtakım yıldönümle- rinden yıldönümlerine anımsa­ yan bir tavır içindeyiz bu sahne em ekçilerine k arşı. T iy a tro geçmişinin hemen tüm değerle­ rine karşı akıl almaz bir a y ­ mazlık içinde bulunan, tiyatro­ larının birbiri ardından kapa­ nıp en verimli çağlarını yaşa­ yan sanatçılarının anılarını y a ­ yınlamaya başladıkları ülke­ mizde bunu da yadsımamak, kanıksamak mı gerekiyor?

Olanca yoğunluğu ile, baş döndürücü bir değişim süreci yaşıyoruz. Kültürel yaşamımı­ zı oluşturan pek çok belgeyi, anıyı, değeri geçmişin insafına bırakmışız, öylesine ki b ir an durup neleri yitirdiğimizi aklı­ mıza getirmek düşüncesi bile ürkütür olmuş bizleri. Hele he­

le sanatlar arasında "en nankör olanı” sıfatı ile ün yapmış sah­ ne sanatlarında!

Ahm et Fehim Efendi batı örneğinde bir Türk tiyatrosu­ nun bayrağını A nad olu ’da ilk dolaştıran tiyatro adamımızdı. S ah n elerd en 1926’da çekil diğinde Muhsin Ertuğrul otuz dört yaşındaydı ve on yedi y ıl­ lık bir tiyatro deneyimine s a ­ hipti. Bu gün seksen yedi y a ­ şındaki usta, yetmiş yılı aşkın savaşında inandığı değerleri ödün vermeksizin savunan, Türk tiyatrosuna en azından sanat disiplinini, sanatçı s a y ­ gınlığını getiren bir "temel t a ­

şı” olarak anımsanacaktır g e ­ lecek kuşaklarca.

Muhsin E rtuğrul’un çevre­ sinde bunca yıldır fırtınalar koparan nedir? Yönetmenliği? İdareciliği? Oyunculuğu? Y azı­ lan? Düşünceleri? Polemikleri? Belki de tümü.

Bir kavga adamıdır Muhsin Ertuğrul. Türkiye’de batı ör­ neğine uygun, etkin, işlevsel, seyircisinden soyutlanmamış, onu bütünlemiş, onunla bütün­ leşmiş, onunla devinen bir ulusal tiyatronun kavgasını vermektedir yıllar yılı. B u yol­ daki kendi doğrularım oluştur­ mak için A tin a ’ya, Paris’e, B e r lin ’e, V iy a n a ’y a , S t o c k ­ holm’e, M oskova’ya, A m eri­ ka'nın çeşitli kentlerine; Rom a’- ya, Londra’ya, Ispan ya’ya git­ miş; oyunlar izlemiş; sahne arkalarına girmiş; dağarcığını elinden geldiğince doldurmuş; sonra Türkiye’de aynı etkinlik­ leri gerçekleştirmek uğruna çevresindeki bir avuç arkadaşı ile birlikte kavgaya girişmiştir.

Gerçekleştirmek istediği ti­ yatro anlayışının getirecekle­ rinden ürken her çevreden pek çok kişinin boy hedefi olmuştur M uhsin Ertuğrul. Siyasal ikti­ darların, bürokratların, disipli­ ne gelmez sanatçıların, yazdık­ larının virgülüne dokundurt- mayan oyun yazarlarının, geç geldiğinden birinci perdeyi gö ­ remeyen seyircilerin, tiyatro­ nun ne olduğunu hep daha iyi bilen kalemşörlerin, amansız eleştirmenlerin boy hedefi ol­ muştur. Bütün bu kesimlerden gelen haklı haksız tüm saldırı­ lan tek tek yanıtlamıştır. Y a ­ zarak, söyleyerek, anlatarak, öğreterek, yol göstererek, ama hiçbirinin altında kalmayarak. B ir inancın hırçınlaştırdığı adaradır o .l9 0 9 ’da başlamıştır kavgaya. Seksen yedi yılın yıpratamadığı kalemiyle hâlâ sürdürmektedir uğraşını.

Muhsin E rtu ğru l’un İstan­ bu l’da Burhaneddin ve Reşat Rıdvan B e y ’lerin topluluğunda sahneye ilk adımını attığı 1909 yılında M ünih’de Prof. Arthur Kutscher ilk kez "Theaterwis- sen sch aftlic h e F a k u lt a e t ” i ( = Tiyatro Bilimi Fakültesi) kurmuş, bu alanda dersler vererek bu bilimin yöntemini araştırmıştı. Böylece tiyatro sanatının bir bilim dalı olarak dünya üniversitelerinin kapı­ sından içeri girişinin yetmişinci yıldönümü, ilginç bir rastlan­ tıyla Türkiye'de tiyatronun üniversitelere girmesinin fikir babalığım yapan bir sanatçının yetmişinci sanat yılıyla bir­ leşmektedir. 1909’da kendi de­ yimiyle “ O günkü cemiyette açlıktan ve sefaletten ölmeye mahkûm bir (kaybolmuş adam) namzedi” olarak tiyatro k av­ g a sın a b a ş la y a n s a n a tç ıy a , yetmiş yıl sonra ve Türk tiyatro tarihinde ilk kez verilen "F a h ri Doktora” ünvanı bu bakımdan simgesel değerinin çok üstünde bir anlam ve değer taşımaktadır.

24 Nisan akşamı İzmir D e v ­ let Tiyatrosu'nun küçük sah­ nesinde Muhsin E rtu ğru l’u al­ kışlarken onun kişiliğinde as­ lında yüzyıllardır hor görülen, yaçgı organlarında tanıklıkları geçerli sayılmayan, aile ocak­ larından kovulan, yan aç yarı tok, iyi aydınlatılmamış, ısı­ tılmamış oyun yerlerinde nefes tüketen, türlü ekonomik ve sosyal baskılara göğüs geren, yalnız ve yoksulluk içinde gözlerini yumarlarken çoktan unutulan bir “ tiyatrocu” an­ layışının yükseldiği saygın ye­ ri, bir meçhul asker anıtım da alkışlıyoruz.

A. Ü. Tiyatro Kürsüsünde (sağdan dördüncü)

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

En meş ■ hur eserleri

Tarihsel olarak bakıldığında genel amaçlı teknolojilerin ortaya çıktığı dönemlerde yeniliklerin sayısında bir artış gözlenmiştir.21 Mal ve hizmetleri kapsayan ürün

Grif- fith’ten beri yerleşmiş olan klasik sinema­ nın estetik öğeleri Godard tarafından ters­ yüz edilmiştir...” “..Godard, yeni bir estetik çizgiyi gerçekçiliğin

Altı sene kaldığım ve geçen büyük harp müddetini gç çirciğim Yemenden dönmüştüm. Altı sene evvel ayrıldığım İstanbul şehir bakımından hiç

Çün- kü zaman algısı mikrosaniye (saniyenin mil- yonda biri), milisaniye (saniyenin binde biri), saniye ve biyolojik ritimler gibi farklı süre öl- çekleri için farklı

Çölaşan ısrarla, Barlas a- leyhine Sabah Gazetesi’nde yer alan “ fiıale Takipçisi Genel Müdür Kim?” başlıklı haberi gösterirken, bu gaze­ tenin Barlas

Fikret, imparatorluğun yıkılışı devrine yetişmiş, yıkılışı sebeplerine derinliğine girmiş, sarayla yobazın, derebeyle defecinin elele vererek milleti

sitali; Doğan Canku’dan özgün şarkılar; Erdem Sökmen gitar resitali; Grup Giindoğarken’den öz­ gün şarkılar; Maria Rita Epik ve Monique Perre- rin’den