• Sonuç bulunamadı

Hıfzı Topuz'dan bir dönemin anıları:'Parisli Yıllar' kimlerle geçti?

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Hıfzı Topuz'dan bir dönemin anıları:'Parisli Yıllar' kimlerle geçti?"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Cumhuriyet

□ Pedagog Sarp Berıgü’nün “Yetişkinler

lmparatorluğu” nu kendisi de bir yetişkin olan, büyükanne Sennur Sezer yazdı. Kitabı ve yazıyı ilginç bulacaksınız... 3. sayfada. □ Refik Durbaş, Talat Halman’ın seçtiği - “ Eski Mısır Şiiri”ni değerlendirdi...6. sayfada.

□ Muzaffer Buyrukçu’nun kaleminden Hıfzı Topuz'un “ Parisli yıllar”ı...7. sayfada. □ “ Kültür ve Sanat Yıllığı 1993” ü Mehmet Güler tanıtıyor... 9. sayfada.

Cumhuriyet

yazarlarından

kitap

yağmuru

ALPAY KABACALI

i

umhuriyet, b elirli ilk eleri

[

ödünsüz savunan bir gazete- \ dir. Ancak, bu olguyu belirt­

mek ve ilk elerin i birbiri ar­ dınca sıralamak, Cum huriyet’in gerçek niteliğini ve Türk basını içindeki yerin i ortaya koym aya yetmez. O kuruyla bü­ tünleşmiş olması, okurunun gazetede savunulan ilkelere hemen her zaman sahip çıkması ve C um huriyet’i bu ilke­ lerin bir simgesi olarak görmesi, kuşku­ suz k i sözünü ettiğimiz kim liğin ortaya konulması yönünden önem li bir ölçüt­ tür. Ne var k i bu da belirleyici bir kim ­ lik ve nitelik ölçüdü değildir. Tütün bunların yanı sıra, 19 2 3 sonrasındaki “Aydınlanm a" çabalarının en etkin ya­ yın organı kim liğini de taşır Cum huri­ yet. Tu kimlikle, klasik anlam da gazete olm anın da ötesinde işlevler yüküm le­ nir: Yetmiş yıllık tarihi boyunca “A y ­ dınlanm a” ya katkıda bulunan nice yazı yayımlamış, nice k ültü r adam ının ürünlerine y e r vermiştir. Tu konuda herhangi bir araştırm a yapıldığını san­ mıyorum. Oysa, gazetenin yetm iş yıllık koleksiyonu incelense, ortaya gelen toplamın niteliği ve niceliği şaşırtıcı

olacaktır. ^

, ,

(2)

B ü y ü k , b i z ö n ü n d e di z ç ö k t ü ğ ü m ü z i ç i n b ü y ü k t ü r . AYAĞA K A L K A L I M ! / M a r k S t i r n e r

GELECEĞE B A K M A K /M . Albert - R. Hahnel

_______ ___ ■ ... ^ ^ ... ^ ... ... n... ... s...v ı u:j

21. Yüzyıl İçin Katılımcı Ekonomi_______ |

Eskiden kaba Marksizmle özdeşleştirilen “ekonomi, hayatı belirler tezini maalesef çok çeşitli toplum kesimleri kabullenir oldu artık. İlişkilerimiz, aşk­ larımız, bugünümüz, geleceğimiz, kısaca hayatlarımız ekonominin “ipoteği” altında. Ekonomik gerekliliklerden söz edildi mi akan sular duruyor. Hayal gücünden yoksun politikacılar, ekonomi uzmanları ve gazeteciler “özelleştirme”, “piyasa” gibi sözde zorunluluklar karşısında esas duruşa geçip, insanca yaşamaktan, özgürlükten dem vuranları “alternatifin ne kardeşim, bak komünizm de çöktü işte” diye paylıyorlar. Onların gözünde ekonomi kontrol ederek insani amaçlarla yönlendirebileceğimiz bir toplumsal faaliyet alanı değil, hayatımızı ona göre tanzim etmemiz gereken bir zorunluluklar alanı. Geleceğe Bakmak hem bu zorunluluk tasarımını reddetmesi hem de ya “piyasa ekonomisi” ya da “komuta ekonomisi” çıkmazını aşıp “katılımcı ekonomi” adı verilen bir üçüncü yolun uygulanabilirliğini kanıtlaması bakımından çok önemli bir yerde duruyor. Albert ve Hahnel ve­ rimli bir ekonominin hiyerarşik çalışma düzenini, eşitsiz tüketimi ve eşgüdümleyici faktör olarak da piyasayı zorunlu kıldığı varsayımına karşı çıkıyor­ lar. Yazarlara göre ekonomik hayatı dayanışma, eşitlik, özgürlük, adalet ve yaratıcılık gibi temel değerleri gözeterek diğer iki alternatiften çok daha verimli bir biçimde yönlendirmek mümkün ve son derece gerekli. Katılımcı ekonomi projesi, işyerlerinde hiyerarşik bir yapılaşmayı imkânsız kılan sürekli rotasyon ve herkesin eşit oranda yaratıcı ve rutin işler yapmasını sağlayan iş bileşimleri geliştirilmesine temel önem atfediyor. Böylelikle ko­ muta ekonomisine oranla daha yaratıcı olduğu su götürmez olan piyasa ekonomisinin yaratıcılığın yaygınlaşmasının önüne koyduğu hiyerarşi enge­ li de aşılmış oluyor. Proje, üretimi sabit bir grubun değil çalışanlardan oluşan bir konseyin yönlendirmesi, üretim ve tüketim arasındaki dengenin herkesin bilgisayarlar yoluyla katılabileceği esnek ve demokratik bir planlama süreciyle sağlanması gibi somut ve ayrıntılarıyla serimlenen önerilerle geliştiriliyor. Hayatın her alanında özgürlük talep edenlerin ve somut projeler arayanların es geçmemesi gereken bir kitap Geleceğe Bakmak.

Rohmm

Utanç Bitti de "Bütün kadınlar lezbiyendir, bazılarının bundan haberi yoktur yalnızcaT diyen Anja Meulenbelt’in bir başka kitabını sunuyoruz bu kez. Utanç Bittinin devamı olarak da okunabilecek bu kitapta bir kadınla birlikteyken bir erkeğe aşık olan bir kadın anlatjlıyor. Daha önce bir eşcinsel de­ neyimi olan, şimdi ise bir kadınla yaşayan çok çocuklu, sakin, evcimen bir erkektir bu... “Cinsel devrim” dalgasının dinamizmini yitirdiği yıllarda geçen roman, yayımlandığında feminist çevrelerde tepkiyle karşılanır. Kitaplarında lezbiyenliği savunan yazarın bir erkekle beraberliğini anlatması “harekete ihanet” olarak adlandırılır. Meulenbelt eleştirilere “kitaplarından daha hızlı ve derin yaşadığını, hareketin malı olmadığını” söyleyerek karşı çıkar. “Kadın hareketi sıcak bir yataktır. Ama aynı zamanda biri kaçmak istediğinde hepsi birbirini aşağı çeken yengeçlerle dolu bir kovadır” diyerek kendini savunur. Bu kitapta feminizm ya da aşk hakkında büyük fikirler, iddialı çözümlemeler yok. Birbirlerini seven bir kadın ve erkeğin sokak kah­ velerinde içtikleri şarapların tadı, sakin sevişmeleri, hafta sonu miskinlikleri, kıskançlıkları, birbirlerini kaybetme korkuları, uyurken birbirlerini seyret­ meleri, el ele tutuşmaları, “günaydın, iyi uyudun mu?” türü iddiasız konuşmaları var.

Hayatının gündelik ayrıntılarını “sloganlarla" düzenlemek istemeyenler için...

Tarih

Aydınlanma aklı, kendi zorbalığını gizlemek ve tarihin “kötü”den “iyi”ye doğru bir “ilerleme” olduğunu kanıtlamak için Ortaçağı “karanlık bir çağ” ola­ rak qöSterir. Bu kitap, Ortaçağın da diğer zamanlar kadar “karanlık” ve “aydınlık” olduğunu göstererek bu yanılgıyı yıkan, buğun yenıhk diye adlan­ dırdığımız kimi düşünse! tavırların geçmişteki kökenlerine işaret eden bir tür “karş.-tarih” çalışmasıdır. Ortaçağda Entelektüellerde batı aydınının doğuş koşulları ve evrimi anlatılırken, modern kültürün temellerini oluşturan “hümanizma", “mikrokozmos insan”, “doğa' ve a kılın tarihsel kökenle­ ri de eleştirel bir biçimde sorgulanır. Entelektüelin emekçi olmak isterken aristokratlaşması, skolastikten kutsal cehalete gen donuş, üniversitenin uluslararası niteliğini yitirerek millileşmesi ve politik çatışmaların aracı haline gelmesi Ortaçağdan çıkışın hiç de “ilerleme” sayılamayacak gösterge­ leridir Ve ortaya çıkan entelektüel karşıt, bir “hümanist” tipidir: Bilimsel olmaktan çok edebi, akılcı olmaktan çok imanadır; kapalı akademi ortamı­ nın ve siyasi iktidarın adamıdır. Günümüz “tek tip” toplumlar.n.n sunduğu hayat imkânlar.mn çoktan tükendiğine inan.yorsan.z bu kitap size başka bir şeyi de gösterecektir: “Çok sesli” gelecek tasavvurları imkânsız ve hayali değildir; insanlık tarihi bunun mümkün olabileceğim gösteren örneklerle do­ ludur. Yeter ki geçmişimize, “resmi tarih”in gözlüklerini çıkararak bakalım.

Öykü

AYUNT1

Piyer Loti Cad. 17/2 34400 ÇemberHtaş/lstanbul Tel: (0 212) 518 76 19 Fax: (0 212) 516 45 77

(3)

O K U R L A R A Gazetemiz Cumhuriyet, 70 yıllık yaşamı boyunca “Aydınlanma” çabalarının en etkin yayın organı kimliğini taşıdı hep... Bu kimlikle klasik anlamda gazete olmanın da ötesinde işlevler yükümlenmiş: Yetmiş yıllık tarihi boyunca

“Aydınlanma”ya katkıda bulunan nice yazı yayımlamış, nice kültür adamının ürünlerine yer

vermiştir. Gazetemizin yetmiş yıllık

koleksiyonu incelense, ortaya gelen toplamın niteliği ve niceliği şaşırtıcı olacaktır sanırız. Gazetemiz bunlarla da kalmamış aydınlanma yolunda yürüyen yazarlarının kitaplarını da yayımlamış ya da yazarları bu yayın çabalarını çeşitli yayınevlerinin çatısı altında sürdürmüşler. Sayılarının saptanmasında bile ciddi zorluklarla karşılaşılan bu kitapların 1994 yılı içinde basılanlarını ve şu anda piyasada bulunanlarını duyurmaya çalıştık sîzlere.

TURHAN GÜNAY

Kimi*

imtiyaz sahibi: Berin Nadi

o Basan ve Yayan: Yeni Cün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık

a.ş. o Genel Yayın Koordinatörü: Hikmet çetinkaya o Genel Yayın Danışmanı: Orhan Erinç o Yazı İsleri Müdürleri: İbrahim Yıldız, Dinç Tayanç (Sorumlu) o Yayın Yönetmeni: Turhan Günayocrafik Yönetmen: Dilek llkoruro Reklam: Reha ısıtman

y e t i ş k i n l e: «

I M P f t R A T O R l U e U

Pedagog Sarp B enguden annebabalara uyarılar...

Yetişkinler İmparatorluğu

P ed agog Sarp

Bengü,

annebabaları( bu

arada ve özellikle

büyükanne ve

büyükbabaları)

çocuk eğitiminde

yapılan yanlışlar

üzerine uyarmak

için yazmış

“Yetişkinler

İmparatorluğu ” nu.

Kitabın alt başlığı

Okul Öncesi

Eğitimde Yetişkin

Yanlışları Üzerine.

Bir söyleşi

anlatımıyla yazılan

kitapta, bir

anaokulunda

yaşanılanlardan

örnekler de var.

SENNUR SEZER

ocuklarımızı çok seviyoruz. Onların doğru eğitilmesi için hiçbir özveri­ den kaçınmıyoruz. Bu iki yargı, ke­ sinliği ye yaygınlığı tartışılsa bile, he­ men herkesin katıldığı “gerçek- ler”den. Çocuklarımızın doğru eği­ tilmesi için çocuk psikolojisiyle ilgili pek çok kitap yazılıp yayımlanıyor. Bunlar arasında çocukların okul başarılarıyla ilgili olanlar da var. Çoğu “meslek terimleriyle” yazılan bu kitaplar, doğaldır ki meslektaşlar tarafmdan okunuyor. Annebabalar, bu tip kitapların ye­ rine “çocuk bakımı” kitaplarına ağırlık veri­ yor, çocuklarının sorunlarım çocuk doktor­ larıyla tartışmayı sürdürüyorlar.

Pedagog Sarp Bengü, annebabaları (bu arada ve özellikle büyükanne ve büyükbaba­ ları) çocuk eğitiminde yapılan yanlışlar üzeri­ ne uyarmak için yazmış Yetişkinler İmpara­

torluğu’nu. Kitabın alt başlığı Okul Öncesi

Eğitimde Yetişkin Yanlışları Üz'erine. Bir söyleşi anlatımıyla yazılan kitapta, bir anao­ kulunda yaşanılanlardan örnekler de var. Bu örnekler, çocukların eğitiminde sevgi ya da ilgi adına yapılan yaygın yanlışları, yarı alaycı bir biçimde yansıtıyor. Çocuklarımızın kişili­ ğine nasıl ket vurulduğunu da. Bu yanlışları

yapanlar yalnızca anababalar ya da dedeler ve nineler değil. Kimi zaman eğitimci yetiş­ kinlerin hatalarının sonuçlarını da çocuklar ödüyor, üstün zekâlılar gibi.. Bengü, “üstün zekâlı çocuklar ve onların eğitimi için özel okul” olayına değişik bir bakış açısı getiriyor. Yuvaları denetleyenlerin bakış açılan, yuva açmak için paradan başka özelliği olmayanla­ rın yanlışları da Bengü’nün iğneledikleri ara­ sında. Bengü’nün bu anlatım biçimi, okuru yabancılaştırmak, güldürmek, düşündür­ mek yoluyla uyarıyor. Bu arada pek tartışıl­ mamış bir konuyu da gündeme getiriyor, “okul öncesi eğitimin, eğitimin öbür kade­ meleri kadar insanımızın ücretsiz yararlan­ ması gereken doğal hakkı oluşu”. Gerçi, eği­ timin tüm aşamalarının ücretli ve özel bir ni­ telik kazandığı günümüzde bu görüş “eski moda” görünebilir. Bengü, kimi ilkokullar­ daki anasınıflannı da anımsatıyor. Milli Eği- tim’in ve Sosyal Hizmetler Genel

Müdürlü-Î

jü’nün okul öncesi kurumlar için ayn statü- er hazırladığı, bu okulöncesi kurumların ay­

rı adlar taşıdığı da, Bengü’nün eleştirdiği yurt gerçekleri arasında.

Sarp Bengü, çocuğun kişiliğini nasıl hiçe saydığımızı, okulöncesi eğitimini nasıl önem­ semediğimizi, önemsediğimizde nasıl yanlış kıstaslar kullandığımızı örneklerken, çocuk­ larda görülen söyleme bozukluğu, saldırgan­

lık, yuvaya ve okula uyum bozuklukları gibi sorunları, yemek seçme ve beceriksizlik, ke­ dine güvensizlik gibi yaygın şikayetleri de ir­ deliyor. Verdiği örneklerdeki suçlular ise hep yetişkinler. O anaokulunu şöyle tanım lı­ yor; “Burada öğrenilecek ve yapılacak tek iş yaşamaktır. Kendi başına yemek yiyerek, gi­ yinmeyi öğrenerek kendi başarısı ve başarı­ sızlıklarından pay çıkarıp yaşamak (...) Or- dan çıkan insan, katılımı öğrenmeye başlar (sonradan ket vurulmazsa) ve lânet olası ba­ ğımsızlık ve kendine güven duygularmı ka­ zanmaya başlar ki, çocuğunu zorunlu olarak iyi bir anaokuluna gönderme durumunda olanlar için gereği düşünülmüş, tüm bu kötü huyların rehabilite edileceği ilkokullar dev­ reye girmiştir.”

“Okulu kapalı bir mercimek kavanozu ha­ line getirme düşüncesine karşı”, “çocuklara saygı duyarak, onları kendilerine ve çevrele­ rine yararlı yetiştirmek için bilinçli bir ilgi göstermeye zorunlu” olduğuna inanan Sarp Bengü’nün kitabını bence yalnızca anababa­ lar (ya da anababa olmayı düşünenler) değil, her yaştan insan okumah. Toplumumuzun pek çok sorununun kökeni irdeleniyor çün­ kü Yerişkinler imparatorluğu’nda. ■

Yetişkinler imparatorluğu/ Pedagog Sarp Bengü/ Era Yayıncılık/126 s.

(4)

___________________________

S ayılan yüzlerle ifade ediliyor artık...

____________________________

Cumhuriyet yazarlarından kitap yağmuru

Kapak konusunun devamı..

Düşünce yazılarının yanı sıra, gazetecilik, tarih, vb. alanlarına katkılar getiren çok sayıda önemli yazı da Cumhuriyet sayfalarında yer aldık­ tan sonra kitaplaşmıştır. ilk akla gelen örnekleri sıralayalım: Yaşar Kemal’in, Fikret Otyam’ın geniş yankılar uyan­ dıran röportajları, Meclis-i Mebusan Reisliği yapan Ahmed Rıza Bey’in ve Halil Menteşe’nin anılan, Şevket Sü­ reyya Aydemir’in Tek Adam vb. araş- tırmalan, “Kürt realitesi”niT ürk bası­ nında ilk kez ortaya atan diziler...

Bu girişten sonra, Cumhuriyet ya­ zarlarının son aylarda yayımlanan k i­ taplarından söz edebiliriz.

imge Ormanları

Melih Cevdet Anday, değişik dallar­ daki ürünleriyle 20. yüzyıl Türk edebi­ yatının en seçkin temsilcilerinden biri olarak tanınmayı çoktan hak etmiş bir yazanmızdır. Otuz yıldır Cumhuri­ y e tle yayımlanan yazılanyla da, dü­ şünce dünyamızın alanını ve Türkçe- mizin olanaklarını genişleten bir dene­ meci kimliği taşıdığını ortaya koydu. Düşünce alanında köklü bir geleneğin ardılı olmayışımız göz önüne alındı­ ğında, yaşamın her alanını kucaklayan bu denemelerin önemi daha da belir­ ginleşmektedir. Anday’ın 1986-88’de

Cumhuriyet’te yayımlanan denemele­

rini kapsayan İmge Ormanları nda edebiyattan siyasaya, dilden bilime uzanan yüzü aşkın yazı yer alıyor. Bun­ ların ortak özelliği geniş ve sağlam bir kültürün, A ydınlanm ayı düşüncesi­ nin temel ilkesi edinmiş bir büyük ya­ zarın ürünleri olmaları ve hepsinin de tazeliğini korumalarıdır.

Duvarın Üstündeki Tilki

“U stabirköşeyazarı” diyetanımlar- sak, Ilhan Selçuk’a haksızlık etmiş olu­ ruz. “Pencere” köşesinde yayımlanan ürünleriyle, aynı zamanda deneme tü­ rünün en özgün örneklerini veren, edebiyat tarihine girmeyi çoktan hak etmiş bir yazardır o. Melih Cevdet’in denemeleri üzerindeki yargılarımız, Ilhan Selçuk’un yazıları için de geçer- lidir. Arada yalnızca “üslup” ayrımı bulunmaktadır. Ilhan Selçuk’un gün­ cel konulan tarihsel bir perspektife oturtan bu yazılarının hamurunda in­ ce bir mizah, keskin bir duyarlık, ede­ biyattan bilime, tarihten felsefeye uza­ nan geniş bir bilgi birikimi vardır. Bu hamuru öylesine ustalıkla yoğurur ki, ortaya çıkan yazı güncel olayları aşar ve adeta bir pusula olup çıkar. Cum­

huriyet okuru için Ilhan Selçuk’u vaz­

geçilmez kılan, kanımca yazılarının bu niteliğidir. Pusulanın gösterdiği yön, Aydmlanma’dır, çağdaşlaşmadır, bi­ limdir. Çeşitli yönlerden rüzgârlar es­ meye başlayınca, pusulanın işaret ettiği yönde derlemenin yöntemlerini soğuk­ kanlılıkla ortaya koyan bir bilgenin varlığını da duyumsatır bu yazılar.

__ işte bunlardan yetmiş beşi, Duvarın

Üstündeki Tilki adlı son kitabında yer

alıyor. “Şeriat politikacısının ve “li- boşizm”in saldırıya geçtiği, insanlık ve uygarlık değerlerinin ayaklar altına alınmaya çalışıldığı şu dönemde, Ilhan Selçuk’un yeniden ve topluca okuma olanağı bulduğumuz yazılarının değeri daha iyi anlaşılıyor.

Toktamış Ateşin kitapları

Kendisini tanıdığım yıllarda ateşli bir “öğrenci lideri”ydi Toktamış Ateş. Sonra öğretim üyesi oldu, derken ya­ zarlık yolunda ilerledi; inanmış bir “Kemalist” olarak tanındı. Bir süredir de Cumhuriyet’te, “Arayış” köşesine yazıyor. 1923 Devrimi’ne yönelik sal­ dırılara şiddetle karşı çıkan, 12 Ey- lül’ün getirdiği değerler kargaşasmı ir­ deleyen, öğretim üyesi olmasına kar­ şın YÖK’ün yükseköğretim sistemin­ de açtığı yaralan gözüpeklikle ortaya koyan, “özelleştirme” çılgınlığına, si- yaset-ekonomi başta olmak üzere bir­ çok alanda “çifte standart” uygulan­ ması sonucu işlerin “şirazesinden çık­

masına” tepki gösteren, emperyaliz­ min “yeni dünya düzeni” yutturmaca- sınm “çağdaşlık” olarak değerlendi­ rilmesini alaya alan ve “aydın sorum­ luluğu” üzerinde önemle duran atak bir köşe yazarı kimliğindedir. Aslan

Sosyal Demokratlar adlı kitabında,

1993-94’te Cumhuriyet’te çıkan yazı­ larının bir bölümü yer alıyor.

Üçüncü basımı kısa bir süre önce ya­ yımlanan Demokrasi, Ateş’in doçent­ lik tezi olarak hazırlanmış, konuyu çe­ şitli yönleriyle ele alan, bilimsel ol­ makla birlikte hemen her kesimden okurun kolayca yararlanabileceği bir kitap.

Dünyada ve Türkiye’de Laiklik adlı

kitabı, “kavramların alt üst edildiği bir T ürkiye’de, kimi önemli kavramla­ rın açık seçik anlaşılmasına katkıda bulunmak” amacıyla düzenlenmiş ya­ rarlı bir çalışma.

Bu yazı dizgiye girerken gazetede Toktamış Ateş’in bir başka kitabının ilanı yer alıyordu: Osmanlı Toplumu-

nun Siyasal Y apışı.

Bu verimlilik, Toktamış Ateş’in aynı zamanda “hızlı bir yazar” olduğu yar­ gısına götürüyor.

Uğur Mumcu Cinayeti

24 Ocak 1993 günü “düşünceleri, siyasal inançları nedeniyle ve gazeteci­ lik görevini yaptığı için” “karanlık güçler” tarafından öldürülen Uğur Mumcu, Cumhuriyet’in ve basınımı­ zın önemli köşe yazarlarından biriydi. Bu cinayet, kidelerin o tarihe kadar görülmemiş ölçekte protesto gösteri­ leri yapmalarına yol açmıştı. Resmi ağızlar ve politikacılar, katilin ya da katillerin yakalanacağı yolunda söz verdilerse de, aradan 16 ayı aşkın bir süre geçmesine karşın, cinayet soruş­ turmasında önemli bir gelişme sağla­ namadı. Uğur Mumcu Cinayeti’ni iz ­ leme Komitesi üyelerinden, Cumhuri­ yet Vakfı Genel Sekreteri Atilla Coş­ kun, suikastın birinci yıldönümünde yayımlanan Uğur Mumcu Cinayeti adlı kitabında, bu cinayetin ve cinayet soruşturmasının çeşitli yönleri üzerin­ de titizlikle duruyor. Uğur

(5)

cu’nun yaşamı ve gazeteciliği üzerine bilgilerin de yer aldığı kitap, bir bakı­ ma, geniş kideler adına resmi makam­ lara yöneltilmiş bir hesap sorma bildir­ gesidir. Mumcu’nun “görünmez” “ta- rikat-siyaset-ticaret” ilişkilerini ayrın­ tılarıyla inceleyen bir yazar olduğuna dikkati çeken Atilla Coşkun, kitabın sonunda şu yargıya varıyor:

“Uğur Mumcu cinayetine ilişkin ciddi bir soruşturma yapılmamakta­ dır. Niçin? Bu sorunun yanıtı çok, ama çok önemli.”

Ölüm Kuşun Kanadında

Celal Başlangıç, Cumhuriyet’te de­ ğişik görevler üstlenmiş ve hepsini ba­ şarıyla yerine getirmiş, mesleği için “gözünü budaktan esirgemeyen” bir gazeteci... 1988 Haziranı’nda Şanlıur­ fa’ya görevle giderken iki arkadaşının ölümü, kendisinin yaralanıp uzun sü­ re hastanede yatmasıyla sonuçlanan bir süreçte, hastane koşulları içerisin­ de, Kürtlerin göçüne tanık oluyor. Saddam’ın Halepçe’de binlerce kişiyi kimyasal silahla yok etmesinin ardın­ dan, Kürtler Irak rejiminden Türki­ ye’ye kaçıyorlar... ikinci Kürt göçü

1991’de, Körfez Savaşı sırasında yaşa­ nıyor. Bunu, kanlı Güneydoğu olayla­ rı izliyor... Bir süre sonra da Türki­ ye’ye sığınmış olan Kürtlerle kimi aşi­ retler, birtakım nedenlerle, bu kez Irak’ta, ABD güvencesinde kurulan “Kürdistan”a göçüyorlar... “Faili meçhul” gazeteci cinayetlerinin adeta olağan sayıldığı Doğu’da, Güneydo-

ğ u ’d a, Başlangıç’ın deyişiyle, “gazete­ cilik yapmak, ölümün kendine çok ya­

kın olduğunu duyumsamakla eşanlam­ lı. Nereye konacağı belli olmayan bir kuşun kanadındaydı sanki ölüm.” işte bu koşullar içerisinde Kürt göçlerini ve Güneydoğu. olaylarını izleyen Celal Başlangıç, Ölüm Kuşun Kanadında başlıklı kitabmda bunları büyük bir rö­ portaj dizisi çerçevesinde, ustalıkla an­ latıyor; anlatısını fotoğraflarla destek­ liyor.

İstanbul'u Sarsan On Yıl

Mimarlar Odası İstanbul Şubesi Baş­ kanı Oktay Ekinci, Cumhuriyet’te sık sık yayımlanan yazılarında çevre so­ runlarını ve kent yağmasını dile getirir. Daha çok da İstanbul’un yağmalanışı ve çarpık kentleşme üzerinde durur.

İstanbul’u Sarsan On Yıl (1983-1993)

adlı kitabında, bu konulardaki yazıları­ nı on bölüm ya da başlık altında topla­ mış. 1980’li yıllara nasıl gelindiğini ve 12 Eylül’ün “İstanbul darbesi”ni orta­ ya koyduktan sonra “Dalan’lı yıllar”ı, “Boğaziçi’nde ruhsata hücum”u, gök­

delenlerin yapılıp Tarlabaşı’nın yıkıl­ masını, imar planlarında Bizans oyun- lannı,26 Mart 1989 yerel seçimlerinde İstanbul’un el değiştirmesi sonrasmda “ANAP’ın yerleştirdiği kurallarla sos­ yal demokrat belediyecilik açmazlan ve gerilimi”ni, İstanbul’un kuzeyinde­ ki paylaşım savaşlarını, “ıslah planlan ile talan ” ı yansıtıyor; söz konusu on yıl­ da İstanbul’un uğradığı yıkımlann ör­ neklerini veriyor. Kitaba ayrıca Ekin- ci’nin “İstanbul Yazılan”ndan 18’i ek­ lenmiş.

Büyük ölçüde “Dalan dönemi”ne (1984-89) tarihlenen İstanbul talanı­ nın boyutlarını gözler önüne seren bu kitap, günümüzün ve yarının İstanbul­ lularının ödedikleri ve ödeyecekleri ağır bedeli de ortaya koyması yönün­ den önem taşımaktadır.

2. bıönü'lü Yıllar

Cumhuriyet muhabirlerinden Yur-

dagül Erkoca, Siyasette 2. înönü’lü

Yıllar başlıklı kitabının “Erdal İnö­

nü’nün genel başkanlık koltuğunu bı­ rakmasını izleyen birkaç günde kendi­ siyle ve yakın çevresiyle yapılan söyle­ şilerin derlenmesi sonucu oluştuğu­ nu” belirtiyor; onun “Türk siyasi yaşa­ mına kattıklarının, sosyal demokrat harekete olumlu ya da olumsuz etkile­ rinin” kapsamlı bir araştırma sonucu ortaya konulabileceğini açıklıyor. Ki­ tap, bilim adamı kimliğini bir yana bı­ rakarak 57 yaşında siyasete atılan, “muhalefetiyle, iktidarıyla on yıl bo­ yunca politik hayatın en renkli simala­ rından biri” ve “olağandışı” bir lider olarak seçkinleşen Erdal İnönü’nün siyasal yaşamının bir kısa film şeridi gi­ bi gözler önünden geçmesini, anım­ sanmasını sağlıyor. ■

İmge Ormanları/ Melih C evdet An- day/Adam Yayınları/469 s.

Duvarın Üstündeki Tilki/ İlhan Sel­ çuk/ Çağdaş Yayınlan/272 s.

Aslan Sosyal Demokratlar/ Tokta- mış Ateş/ Çınar Yayınlan/206 s.

Demokrasi/ Toktamış Ateş/ 3. Bas­ kı/ Ümit Yay malık/220s.

Dünyada ve Türkiye’de Laiklik/

Toktamış Ateş/ Ümit Yayınalık/ 187 s.

Uğur Mumcu Cinayeti/ Atilla Coş­ kun/ Cem Yayınevi/208s.

Ölüm Kuşun Kanadında/ Celal Baş­ langıç/ Ümit Yayınalık/228 s.

İstanbul’u Sarsan On Yıl (1983- 1993)/ Oktay Ekinci/ Anahtar Kitap­ lar/ 241 s.

Siyasette 2. İnönü’lü Yıllar/ Yurda- gü l Erkoca/Sosyal Demokrasi Yayınla­ rı/ 71 s.

Oktay Ekinci Yurdagül Erkoca

Yazarlarımızın

kitapçılarda bulabileceğiniz kitapları

İlhan Selçuk: Düşünüyorum Ö yleyse Vurun, Ağlamak Gülmek, Görülmüş­ tür, Ziverhey Köşkü, Japon Gülü, Yzb. Selahattin’in Romanı-1, Yüzbaşı Sela- hattin’in Romanı-2, Duvarın Üstünde­ ki T i iki,

Uğur Mumcu: Çıkmaz Sokak, Silah Kaçakçılığı v e Terör, Papa, Mafya, Ağ­ ca, Bir Pulsuz Dilekçe, Suçlular v e Güç­ tüler, Tüfek İcad Oldu, TerörsüzÖsgür­ lük, Söz M eclisten İçeri, Sakıncalı Piya­ de, Büyüklerimiz, Liberal Çiftlik, Dev­ rim cine Demokrat, Sosyalizm ve Bağım­ sızlık, İnkılap Mektupları, Rabıta'L 12 Eylül Adaleti, Bir Uzun Yürüyüş, Tarı- kat-Ticaret-Siyaset, 40’ların Cadı Kaza­ nı, Kürt-lslam Ayaklanması, Gazi Pa­ şaya Suikast, Kürt Dosyası,

Melih Cevdet Anday: Ölümsüzlük Ardında Gılgamış, Gizli Emir, Açıklığa Doğru, Gelişen Komedya, Tanıdık Dünya, Akan Zaman Duran Zaman, Ay­ laklar, Rahatı Kaçan Ağaç, Kolları Bağlı Odysseus, Teknenin Ölümü, Ölümsüz­ ler, lçerdekiler, Güneşte, Raziye, İsa’nın Güncesi, Yiten Söz, im ge Ör- manları, Sevişmenin Güdüklüğü v e Yü­ celiği, Yağmurlu Sokak, M eryem Gibi, Birbirimizi Anlayamayız, Aldanma ki..., Gizli Emir, Seçmeler,

T oktamış Ateş: Aslan SosyalDemok- ratlar, Bilmek v e Bilmemek, 68’li Ol­ mak, Laiklik, Demokrasi, Osmanlı Toplumunun Siyasi Yapısı,

Hikmet Çetinkaya: Çağın Tanığı Üç Yazar, Sanalı Yıllar, Toroslardan Aşa­ ğı, Kubilay Olayı v e Tar. Kamp, Kuşatıl­ mış Sokaklar, Bodrum Sürgünleri, Bir Kadındı O, Kanlı Sürgün, Parola Anka- ra İşareti Çankala,

Celal Başlangıç: Ölüm Kuşun Kana­ dında, Kalimerhaba, Kanlı Bilmece/ Güneydoğu, TelBoyuînsanları,

Aydın Engin: Ben Frankfurt’ta Şoför­ ken,

Mustafa Ekmekçi: Gün Ola Harman Ola, Uyanın Heeey, Kılçıklı Balıklar,

Atilla Coşkun: Nâzım’ın Davaları, Uğur Mumcu Cinayeti,

A. Taner Kışlalı: Ö ğrenci Ayaklan­ maları, Siyaset Bilimi, Atatürk’e Saldır­ manın Dayanılmaz Hafifliği, Siyaset Bi­ limi,

Çetin Yiğenoğl u: Çukurova Röpor­ tajları, Ölü Ozanlar K enti Sivas,

Alev Coşkun: CHP ve Demokratik Sol,

Oktay Ekinci: Çevreciliğin ABC’si, Çevremizde Demokrasi Bekliyor, Çev­ re Manzaraları, İnsan Hakları v e ÇEv- re, İstanbul’u Sarsan On Yıl,

Raif Ertem: Rasgele, Göç Edecek YerKalmadı,

Y ılmaz Şipal: Çalışanlarn Sorunları,

Yahya Koçoğlu: Kurşunla Sansür,

Halil Nebiler: Ben Devletin Pasa­ port Verme, Ben Devletim Fişlerim, Ben Devletim Suçlarım, Ben Devletim Sakat Bırakırım, Devletin Güvenlik Mahkemeleri,

Barlas Özarıkça: Sera’da Aşk, Seks Aşkı Öper,

Yurdagül Erkoca: Siyasette 2. înö- nülü Yıllar,

Deniz Som: Gözleri Bağlı Şahin, Ya- niNasılDesem,

Yunus Nadi: Cumhuriyet Yolunda,

Nadir Nadi: Ben Atatürkçü Deği­ lim, Dostum Mozart, Perde Aralığın­ dan, Sil Baştan,

Müşerref Hekimoğlu: Başkent Günleri,

Abdurrahman Yıldırım: Borsanın ABC'si,

Onat Kutlar: Unutulmuş Kent, Is- hak, Yeter ki Kararmasın, Baharlsyan- cıdır, SinemaBir Şenliktir,

Oral Çalışlar: Liderler Hapishanesi, 68 Başkaldırının Yedi Reni, Hapisha­ n e’de Büyümek, 12 Mart’tan 12 Eylül’e Mamak, İslam’da Kadın v e Cinsellik, Hz. Ali M uaviye Çatışması, Öcalan v e Burkay’la Kürt Sorunu,

Mehmet Kemal: Birinci Kilometre, Dünya Güzel Olmalı, Acılı Kuşak, Po­ litika v e Ötesi, 12 Mart Öfkeli General­ ler, , Sürgün Alayı, Sol Kavgası, Pulsuz Tavla, Söz Gibi, Ara Rejim Kara Rejim, Celal Sayar Efsanesi, Şairler Dövüşür, Kalenin Eteğinde, Türkiye'nin Kalbi Ankara, Bir Deste İskambil, Ö ğle Ra­ kıları, Bu Darbeler Kim İçin, Bu Yolda 50 Yıl,

Erdal Atabek: Alkol v e İnsan, İnsan Sıcağı, Sözüm Sanadır, Kışkırtılmış Er­ keklik Bastırılmış Kadınlık, Kuşatıl­ mış Gençlik, Gençlik Duvarları Yıkı­ yor, Kırmızı Işıkta Yürümek, Belki de Şensin, Cinsellikten İkmale Kalmak, BeyazBalinayı Sevmek,

(6)

Talât S ait H alm an ’dan E ski M ısır şiiri...

_______________________

Söz, hünerlerin en zoru...

İşte “Teb”, Eski M ısır’ı anlamak açı­ sından Halman’ın değerli derlemesiy­ le kardeş bir kitap. Bu bakımdan yakın zamanlarda “Eski M ısır” üzerine ya­ yımlanmış böyle bir kitabın adresi de böylesi okurların merak defterlerinin bir köşesinde iki satır arasında nefes alır belki...

* * *

Mısırlılar “Söz, hünerlerin en zoru­

dur” kanısına varmışlar, bu yüzden de “antik” bir şür Eski Mısır şiiri, ama “antika” değil...

Bu yüzden de günümüzde yazılmış gibi oldukça taze ve diri...

Yalnızca ve yalnızca bir örnek, bu savı kanıtlamaya yetmez mi ?

“İşte Saray, yoksulluk korkusuna kapılmış

Kargaşalık yaratan bozgunculara Karşı koymuyor hiç kimse.

İşte memleketin en değerli adamla­

Evlerinden barklarından Kapı dışarı ediliyor.

İşte cebi delikler zengin oldu. Büyük adamlar bile övüyor zengin­ leri.

İşte ülkenin en ulu kişilerine Halkın durumunu anlatmıyor hiç kimse

Batıyor bu memleket.”

İşte, hiçbir yorumun değirmen taşı­ na su dökmeden beş bin küsur yıl ön­ cesinden gelen şiirin sesi.

Bugün “yaşayan” birinin adıyla bir küçük dergide yayımlansa yazanının başını derde büe sokabilir.

“Eski M ısır’dan Şiirler”, bir büyülü dünyanın gizemlerini günümüze taşı­ manın ötesinde şiirin yüzyıllar boyu süren gücünü göstermesi bakımından da ayncaokunmaya değer... ■

Güneş-Tann ile Sevgi Ozanı Eski Mısır’dan Şiirler/ Talât Sait Halman/ Yapı K redi Yayınları, 1994/ 166s.

zeni, sulama ve ekim yöntemleri, mimarisi ve başka plastik sanatları, sosyo-ekonomik sistemi, hayat ve ölüm felsefesi, tö­ releri ve törenleri, gündelik yaşayışı, teknolojisi, sanatı ve yazınıyla Eski Mısır -bilgilerimiz arttıkça- tarihin er­ ken çağında ne muhteşem bir kültür düzenine yükselebilmiş olduğunu gözlerimiz önüne seriyor.”

* * *

Yine Halman’m verdiği bilgiler ışı- .ğında Türkçe’de Eski Mısır konusun­

da üç kitap yayımlanmış: “Mehmet Ali

Şevki’nin (eski harflerle) çıkardığı bir

araştırmadan sonra, 193 9’da Yusuf Zi­

ya Özer ve 1956’da Prof. Afet tnan’n

birer tarih kitabı... ”

Bu kitaplara, Aztek Sanat, Bilim, Edebiyat ve Sosyoloji Akademisi’nde bilim adamı olan Giorgio Angel Liv-

gara’nm ünlü yüz kapılı Teb kentin­

den yola çıkarak Eski Mısır’ın “öteki tarihi” ve gizemini bütün görkemiyle gözler önüne sermeyi amaçlayan ge­ çen yıl “Yeni Yüksektepe Kültür Der­

neği” yayınları arasında çıkan “Teb”

kitabı daneden eklenmesin?

Halman’m yetkin bir düzeyde hem çevirip hem derlediği bu önemli kita­ bın eksiğine gediğine taş taşımak değil amacımız elbet.

Her ne kadar “gözkamaştırıcı zen­ ginliğine rağmen, Mısır şiiri bizde uzun süre rağbet görmemiş” ise de - sanki başka şiirler pek rağbet görüyor- belki “Eski Mısır’dan Şiirler”e gönül düşürecek kimi meraklı okur çıkabilir.

E sk i M ısır’dan Şiirler”, bir büyülü dünyanın gizemlerini

günümüze taşımanın ötesinde, şiirin yüzyıllar boyu süren

gücünü göstermesi bakımından da okunmaya değer...

REFİK DURBAŞ

j ski Mısır şiirinin İlk örnek­ leri, günümüzden 5.500 yıl önce yazıya geçirilmişti. [ Tarihin en yaşlı, ama aynı zamanda en genç, en dinç nice şiirlerini bize Eski Mısır uygarlı­ ğı armağan etti.”

Talât Sait Halman, 5.500 yıl öncenin bu “yazı” aydınlığını, “güneş-tanrı ile

sevgi ozanı” üst başlığıyla günümüze

taşımış: “Eski Mısır’dan Şiirler...” * * *

Halman, “Eski M ısır” şiirlerinin Türkçe karşılıklarını vermeden önce oldukça uzun ve kapsamlı bir “ön- söz”le okuru bu gizemli ve çetrefil yola hazırlamayı amaçlamış.

Okur, yola çıkarken “beğeni” hey­ besinin gizlisinde günümüzde de taze­ liğini koruyan “şiir”lerden rüzgâr da­ mıtırken saklısında Haîman’m sabırlı çalışması sonucu tarih ve uygarlık, top­ lum ve yönetim, inançlar ve töreler, sa­ nat ve günlük yaşayış ile edebiyat ve şi­ ir üzre Eski M ısır’ın o az bilinen dün­

yasını çerçeveleyen “bilgi” deltasını keşfetmenin keyfini tatmakta...

* * *

Söz, şür üzre kanat çırpa dursun... Bakalım, ne diyor bir eski Mısırlı

“Ölüler Kitabı”nda:

“Ben dünüm, bugünüm, yarınım. Varlığımla dolmayan gün yoktur. Benim açtığım yoldur şimdiki çağ.”

* * *

Bakalım, ne diyor büyük Yunanlı ta­ rihçi Herodot, M ısırlılar için:

“İlk kez yıl birimini bulup yılı on iki aya bölen, tanrılara mihrap, dış görü­ nüş ve tapınak sağlayan, taştan hay­ van heykelleri oyan, şölenler, geçider ve dinsel adak törenleri düzenleyen, Mısırlılar olmuştur... İnsan ruhunun ölümsüz olduğu düşüncesini herkes­ ten önce Mısırlılar ortaya çıkarmış- tır.

* * *

Bakalım, şimdi de Halman, Mısırlı­ nın tarih ve uygarlık düzeneği üzre sö­ zü hangi emek ve göznurunun imbi­ ğinden süzmekte:

“Dini ve başka inançları, devlet dü­

(7)

MUZAFFER BUYRUKÇU

İ

şçiler, köylüler, yoksullar, orta hal­liler, esnaflar., okumadan, kültür­ den biraz uzak duranlar; bilgili, ay­ dın kişileri gelişme, ilerleme yolun­ da yürüyen ‘insan’lar gibi değil de bir düş­ man gibi görenler; sanki hiç yaşamamış, yaşasalar bile yaşadıklarını koruyacakları, saklayacakları bir bellekleri yokmuş gibi anılarını- öyle bir eğitimden geçmedikleri, teşvik edilmedikleri için- kaleme almamış­ lardır. Belki de böyle bir şeyin farkında de­ ğildirler; olsalardı ve yazsalardı, onlarla il­ gili incelemeler, araştırmalar yapan sosyo­ loglara, psikologlara bir yığın güneş gör­ memiş bakir, dokunulmamış malzemeyi sunacaklardı ve bu malzemedeki içerikle­ rin yarattığı tepkilerle dünya ayağa kalka­ cak, onların evrenlerine yöneticiler ve gele­ nekler tarafından enjekte edilen bütün de­ ğerler sistesi altüst olacaktı. Ayrıca bir sürü yetenekli yazar doğacak, edebiyatımızın yüzünü güldürecekti. Ama onların dışın­ daki toplulukların, katmanların bireyleri, yani, avukatlar, savcılar, yargıçlar, doktor­ lar, emekli askerler, emekli büyükelçiler, emekli bürokratlar, eski bakanlar, başba­ kanlar, cumhurbaşkanları anılarını yaz­ mışlardır. Çoğu içtenlikli değildir ve anla­ tılması gereken gerçeklerin yüzde ellisini saklamışlardır. Yalnız, güvenlikle ilgili bi­ rimlerde görevli olanlar, müsteşarlar, ge­ nel müdürler, müdürler, emniyet amirleri, komiserler, polisler bir tek satır yazmamış­ lardır.

Anılar zinciri

Y azarlar, ressamlar, şairler, tiyatrocular, sinemacılar anılarını yazmışlardır ve y a z ­

maktadırlar. Bazı gazeteciler de anılarını yazmışlardır; ama bunlar daha çok gezi iz­ lenimlerini bir röportaj havası içinde anlat­ mayı yeğlemişlerdir. Ama Hıfzı Topuz, öy­ le davranmamıştır. ‘Parisli Yıllar’ kitabın­ da, Paris’te geçirdiği döneme sığan ve o dönemi zenginleştiren, renklendiren olay­ ları, durumları bir ‘anılar zinciri’ halinde sergilemektedir. Hıfzı Topuz, hem dene­ yimli bir gazeteci hem de insanlığa ilişkin bütün sorunları konuşup tartışacak, çö­ zümler getirecek nitelikte ve bilinçte bir kültür adamıdır. Sayısız şairin, öykücü­ nün, ressamın, romancının, düşünürün, politikacının dostudur. Yabancı ülkelerin önemli kuruluşlarında, yönetimlerinde ça­ lışan arkadaşları vardır. Uzun yıllar UNESCO’da bulunmuştur. Bir ayağı Tür­ kiye’de bir ayağı yurtdışında olan Hıfzı To- puz’un ikinci vatanı gibidir Fransa ve özel­ likle Paris. Yaşamının önemli bir bölümü Paris’teki rastlantılarla, görüşmelerle, ko­ nukluklarla ve tanıklıklarla beslenmiştir. Dadaizmin kurucusu Tristan Tzara ile ta­ nışmış, onun Afrika sanatını Fransa’ya ge­ tiren ilk büyük koleksiyonculardan biri ol­ duğunu öğrenmiştir. Bir akşamüstü Avni Arbaş, Tzara, Hıfzı Topuz, bir cafe-bar’ın tezgâhında içerlerken Tzara elindeki kâ­ ğıtlara desenler çizmekte, sonra bunları buruşturup yere atmaktadır. Bir sanat tut­

H ıfzı Topuz’dan bir dönemin anılan...

'Parisli Yıllar'

kimlerle geçti?

H ıf z ı Topuz, “Parisli YıUar”adlı anılar kitabında, Paris’te

geçirdiği döneme sığan ve o dönemi zenginleştiren,

renklendiren olayları, durumları bir ‘anılar zinciri’ halinde

sergiliyor.

kunu, bir sanat âşığı olan Hıfzı Topuz, olanı biteni şöyle anlat­ maktadır: “Attığı desenlerden birinde gözüm kaldı. Eğilip al­ dım yerden, kâğıdı açıp düzle­ dim. Tzara’ya ‘Üstat, dedim şu­ nu imzalar mısınız?’ Tzara:

‘Yooo, dedi ben bundan çok iyi­ lerini yapmasını bilirim, imza­ mı atmam böyle bir desene! ‘Ve "deseni alıp boydan boya dört

kez yırtıp attı.” Hıfzı Topuz, işinin dışında hep bir yerlere gitmekte, zamanının boş­ luklarını değerli sanatçılarla doldurmakta­ dır. O sanatçılar, genellikle adlarını herke­ sin bildiği ünlü kişilerdir ve onların yürek­ lerinden, beyinlerinden fışkıran sözcükler­ le, imgelerle büyülenmektedir. Günlerini, yaşamındaki çeşitli atılımların, çeşitli devi­ nimlerin ürettiği anlamlarla donatmakta­ dır. Rejisör, Charles Spaak’la şarkıcı ve oyuncu Reggiani’nin de orda bulunduğu bir sırada şair Jacques Prevert’in kapısını çalmıştır. (Bu bölümdeki gözlemleri, sap­ tamaları bir sanatçı inceliğini taşımaktadır. Durumu usta bir öykücü gibi aktarmıştır ve kitapta öyle bölümler çoktur.) Prevert, sırtında beyaz bir fa­

nila, elinde bir bardak şarapla karşılamıştır Hıfzı Topuz’u ve o da­ ha sormadan 1919 yı­ lında İstanbul’da ba­ şından geçenleri an­ latmaya koyulmuştur. Bir işgal askeri olarak yollamışlardır. “R akı­ yı İstanbul’da içmek gerekir ama işgal as­ keri olarak değil.” Bir akşam arkadaşlarıyla birlikte Üsküdar’ın meyhanelerinden b i­ rinde rakıyla ilk kez tanışmıştır. “Şişe bit­ ti. Bir şişe daha. O da bitti. Film koptu son­ ra.” Arkadaşları ka­ rargâha döndürmek istemişler, ama bak­ mışlar ki Prevert or- dan ayrılmamak ko­

nusunda ayak diriyor, ‘ne halin varsa gör’ diyerek bırakmışlar. Çok sarhoş olduğundan, meyha­ neci, Prevert’in içki isteğini geri çevirmiş; o da kızmış, yıkıla yıkıla dışarıya çıkmış, birberber dükkâ­ nına girmiş. Berber, orada rakı bulunmadığını söylemiş ama inandıramamış. “Bir ara masanın üzerinde bir çanak gözüme ilişti, iç i rakı dolu. Su katmışlar herhal­ de, beyazlaşmış. / Çanağı kaptığım gibi di­ kiyorum kafama. Son damlasına kadar içi­ yorum. Ağzıma kıllar, köpükler geliyor. Meğer çanaktaki su, sabunlu, kıllı, pis bir tıraş suyuymuş. Ben onu dikmişim kafaya. / Üsküdar’da işkembeciler vardır. Yine var mı? Vardır elbette, kaldıramazsınız. Ne güzel işkembe keser onlar, ellerinde kocaman, yuvarlak bir bıçak. Bir tempo tuttururlar. Geç karşılarına seyret.”

Fikret Mualla

Galatasaray Lisesi’nde okuyan, top oy­ narken ayağı kırılan ve sakat kalan, annesi öldükten kırk gün sonra eve kadın getiren babasıyla kapışan ve babası tarafından İs­ tanbul’dan uzaklaştırılarak İsviçre’ye yol­ lanan, kuşatıldığı bir takım olayların bas­ kısıyla bunalıma gi­ ren, bu nedenle taş­ kın hareketler ya­ pan, dalaverecilere, vurgunculara, politi­ kacılara,polisleresö- vüp sayan ressam Fikret Mualla’yla 1952 yılında Paris’te ‘Çıkrık Çıkma­ zındaki stüdyosun­ da tanışan Hıfzı To­ puz, biraz şaşırmış gibidir. Fikret Mual- la’nın karışık duygu­ larla örülen sözlerini güçlükle anlamakta­ dır. “Ben ne dersem diyeyim; o yine bildi­ ğini anlatıyor, ama arada bir kafasını to­ parlayıp konuşması­ nı sürdürebilmek

için ufak bir ara veriyor, o zaman da benim gözlerimin içine bakıyordu. Bu bakış bir onay bekleme değil, kendini toparlama ba­ kışıydı. / İşkence görmüş bir insanın baş kaldırışı ve bunalımları içindeydi sanki. Her şeye karşı bir isyan duyuyordu. O ko­ nuşurken zaman zaman umutsuzluğa dü­ şüyordum.” Kimsenin 10 frank bile verme­ diği resimlerini, tanıdığı öğrencilerle gaze­ tecilere satmaya çalışan Hıfzı Topuz, “İs­ tanbul’dan gelen dostlarımı da atölyesine götürür, resim almaları için yalvarırdım” demektir. Bir keresinde İstanbul’dan ge­ tirttiği çirozlan Fikret Mualla yakmıştır. “Ne üzüldü, ne üzüldü. Ama yine de o çi­ rozları yedik.” Fikret M ualla gece gündüz içen bir alkoliktir. Ressamlığının değerini anlayan Madam Angles, sürekli resim yap­ ması ve kimseye satmaması koşuluyla bakı­ mım üstlenmiş, aylığa bağlamıştır. Otel ve yemek parasını ödemekte, cep harçlığı da vermektedir. Fikret M ualla’mn son yılla­ rında ilişkileri iyice pekişmiştir Hıfzı To­ puzda. Fikret eski Fikret değildir artık. Şiş­ manlamış, yaşlanmıştır. Hıfzı Topuz’a mektuplar yazmaktadır. “Gazete arzu eder, beklerim. Bir paket Bafra veya Birin­ ci isterim. M ek şişe Clup rakısı dilerim. ‘Şi­ ir böyle olur’ / Bermutad meteliksiz vazi- yedere berdevam olup gözlerinizden öper ve hatmi kelam ederim. Amin. Beni unut­ ma. / Şimdi ya Afrika’ya gittin veya gitmek üzeresin. Ben burada mahsur, metelik yok cepte. Vatan mahzun ben mahzun. Beni unutma, bana gittiğin yerlerden güzel pul­ lu kardar gönder.” Derken Fikret Mual- la’ya inme iner, ama çabuk toparlanır. “Y a­ takta Firavunla savaşacak bir H itit Kralı gibi dimdik duruyor, dünyaya yeniden du­ man arttırıyordu.” Hastaneden taburcu olunca Madam Angles Alp dağlarının gü­ ney kesiminde, Reillane köyünde bulunan evlerinden birine götürüp yerleştirir. 1966 yılının ekimi’nde Hıfzı Topuz, Dr. Safder Terim ve Üstün Üstündağ Fikret’i görmeye giderler köye. “Fikret, sırtında hırkası, ayaklarında terlikleriyle yatak odasının ka­ pısında görüldü. A, a, a, a. Başladı ağlama­ ya. İki göz iki çeşme. Sarıldık, öpüştük. Hemen sofra kuruldu, rakılar açıldı, meze­ ler filan. / Sabahleyin dörtte uyanıyorum. Gözümü açınca ‘yine yaşıyorum, ölmemi­ şim’ diye bir üzüntü çöküyor içime. Uyku­ da ölebilmek ne tatlı bir şey. Yaşamak üzüntülü... dert, hastalık, kuşku.” Ve Fransa’nın bir dağ köyünde yan mahpus bir halde çile dolduran o yalnız adam, kal­ dırıldığı hastanede sabaha karşı uykusunda ölmüştür.

Avni Arbaş’ın acıklı öyküsü var ‘Parisli Yıllar’da, Çetin Altan’m çorba öyküsü var, Pertev Boratav’ın öyküsü var, Nâzım Hik- met’in öyküsünden bölümler var, Haşan Âli Yücel’in öyküsü var, Bedri Rahmi’nin inişli çıkışlı, yürek burkan ve neşeli serüve­ ni var, daha bir sürü şey var. Ve ön önemlisi Hıfzı Topuz’un yalın ama etkili ve içtenlikli anlatımı var. ■

Parisli Yıllar/ Anı/ Hıfzı Topuz/ Bilgi Yayıevi/303 s.

(8)

T ü rk D ü ş ü n . Ç a ğ d a ş l a ş m a ...A b d u lla h K a y g ı... S e ç k i n l e r v e T o p lu m ...T .B . B o t t o m o r e ... S i v a s a l E lit le r ... M e h m e t T u r h a n ... C f t P ...A . G ü n e ş A y a t a ... T ü r k iy e d e S i y a s e t v e D e v le t ... İ h s a n K e s e r ... T e le v iz y o n u A n l a m a k ... E r o l M u t lu ... G ü r s e l A y t a ç D iz is i... ( 9 K ita p A lm a n K ü l. T ü r k İ m g e s i 1, 2 . . ..O n u r B i l g e K u la . D e m o k r a t. S ü r e c i & E. K ü ltü r B i l i n c i ... M u a m m e r A k s o y D i z i s i ...L5 K ita p ) ... G ö k s e l M u t lu lu k ...F . C . R a m u z ... İ m p a r a to ru A r a r k e n ... R . P a z z i » ... M o n ta u k ... . M . F r is c h .. . . . ... A t a t ü r k ’e S a ld ır . D a y a . H a f i f .... _A. T . K ı ş l a l ı v İ lk e l M i t o l o j i ... J o s e p h Ç a m p b e lL . B a t ı M it o lo j is i...J o s e p h C a m p b e ll» D o ğ u M i t o l o j i s i ... J o s e p h C a m p b e lL . O r ta d o ğ u M i t o l o j i s i ... S .H . H o o k e . H a p is h a n e n in D o ğ u ş u ...M . F o u c a u l t ... K e n t le ş m e P o l i t i k a s ı ...R u ş e n K e l e ş ... Z o r Ş e y T a n n O lm a k ... A r k a d ı S t r u g a t s k ı.... İn s a n Ç e v r e T o p lu m ... R u ş e n K e l e ş ... A h l a k s ı z ... A n d r e G i d e ... D e v le t N e d ir ...C e m E r o g u l... E s t e t ik v e S a n a t D e r s le r i... M . K a ğ a n ... G e le c e k t e k i F e l s e f e ...N ıe tz s C h e .1 3 0 .0 0 0 . 1 3 0 .0 0 0 ...5 0 .0 0 0 ...8 0 .0 0 0 .120.000 ...7 0 .0 0 0 .'¿8:888 .120.000 .8 2 0 .0 0 0 .1 4 0 .0 0 0 . .. 7 0 . 0 0 0 :s7o 888 ...5 0 .0 0 0 ... 6 0 .0 0 0 . 1 4 0 .0 0 0 :¡8o:o88 .2 1 5 .0 0 0 ...9 5 .0 0 0 . 1 6 5 .0 0 0 .1 9 5 .0 0 0 355.C K ü lt ü r ...R . W i l l i a m s ... S i y a s a l Ç a t ış m a v e U z la ş m a ...A . T a n e r K ış la lı.. S i y a s e t B i l m i ... A . T a n e r K ış la lı.. S i y a s i T a r ih 1 .2 ... O r a l S a n d e r ... Ç o c u k v e E r g e n G e l i ş i m i ...M a r y *.Ç’ arj ciÎ: r ‘i -K o r s a n ın S e y i r D e fte ri... A h m e t Y u r d a k u l.. A v ı n E n Ç ıp la k G ü n ü ... B .U z u n e r ... B a l ı k İ z le r in in S e s i ... B .U z u n e r ... B e n im A d ım M a y ı s * ... B .U z u n e r ... K a d ın ın ... B . U z u n e r ... .9 0 .0 0 0 . 120.000 ...7 5 .0 0 0 ...7 0 .0 0 0 :265. .1 0 5 .0 0 0 . 1 2 5 .0 0 0 .1 2 5 .0 0 0 .3 3 5 .0 0 0 l?S

:888

B ir S i y a h S a ç l ı 1 r~': i — ş Y " “ " y e l G ü n e ş Y iy e n Ç in g e n e ... B .U z u n e r . K a r a y e l H ü z n ü ... B .U z u n e r . İk i Y e ş i l S u s a m u r u ...B .U z u n e r . S t r e s v e B a ş a ç ı k m a Y o l l a n ...A .- Z . B a l t a ş . . .. . .. .. D e p r e s y o n v e B a ş a . Y o l l a n ...I .M . B l a c k b u r n ... Ü s t ü n B a ş a r ı ... A .- Z . B a l t a ş ...

g

e d e n in D i l i » ... A . - Z . B a l t a ş ... a â l ı k l ı Z a y ı f l a m a ... A . B a l t a ş . . ... . .. .. . .. . İ ç im iz d e k i Ç o c u k ... D o ğ a n C ü c e lo g lu .. İ n s a n İ n s a n a ...D o ğ a n C ü c e lo g lu . İ n s a n v e D a v r a n ı ş ı...D o ğ a n C ü c e lo g lu . E v lilik t e C i n s e l l i k ... B a r u c h - M i l l e r ... Ç e v r e v e E k o lo ji ... v ...E H a s t a la n m a d a n Y a ş a m a k :... S . D .- A . S t e w a r t ..o i t l a l V ;‘ ' İ n s a n O lm a k ... E n g in G e ç t a n ... ...7 0 .0 0 0 ...9 5 .0 0 0 ...8 0 .0 0 0 ...7 0 .0 0 0

:::s8:888

...9 0 .0 0 0 . 1 3 5 .0 0 0 . .. 7 0 . 0 0 0 . 100.000 .‘11:888 .1 10.000 ı ıo .o o o .2 9 5 .0 0 0 .9 0 . 0 0 0 ün¿ ^ S = » ' . 7 l : 8 N o r m a ld ıs ı D a v r a n ı ş la r ... E n e i G e b e liğ i Ö n le m e A M . - . . . ---E v D o k t o r u ... K u rt P o l l a c a k ...1 2 5 .0 0 0

g

o c u ğ u n D u y g u s a l S o r u n la r ı....L e e S a i k ...lOO.OUö k u ld a B a ş a n ...F e y z i U lu ğ ...- 6 5 .0 0 0 A n n e v e Ç o c u k ^ Z Z Z ” “ ::: W e s ç h ^ P u y n ...* 5 0 .0 0 0

SkS£uk: :::::::::::::::: HSİSfe i?e

000

^ o c u k P s i k o l o j i .. .. . .. . .. . . - H a lu k Y a v u z e r ... 1 5 0 .0 0 0 ^ o c u k v e S u ç ...H a lu k Y a v u z e r ... 2 5 .0 0 0 e s i m l e r i y l e Ç o c u k ...H a lu k Y a v u z e r ... ' ~ ’ ait.. Ş e k e r P o r t a k a lı... . » » » i . ... V a s c o n c e lo s ... 9 0 - 0 0 0 G ü n e ş i U y a n d ı r a l ı m ... V a s c o n c e lo s ... 9 0 .0 0 0 K a r d e ş im D e n iz K a r d e ş i R ü z g . V a s c o n c e lo s ...9 0 .0 0 0 D e l i f i s e k ...V a s c o n c e lo s ...5 5 .0 0 0 K a y ığ ı m R o s in h a ...V a s c o n c e lo s ...9 0.0 0 0 C e v d e t B e y v e O ğ u l l a r ı ...O rh a n P a m u k ... 9 5 .0 0 0 S e s s i z E v ... O rh a n P a m u k ... 10 0 . 0 0 0 Y a r a h s i n . : ... E rd a l 0 z ...9 5 .0 0 0 G ü lü n ü n S o ld u ğ u A k ş a m ... E r d a l O z ... 9 5 .0 0 0 E n M a v i G ö z ... T .M o r r ıs o n ...1 2 0 .0 0 0 g S f e ...^ f e » : : : : » : : : : : : » & 8 8 8 Koku . ... p.suskind... 100.000 İ s k e n d e r iy e D ö r tlü s ü (4 K it a p ) L D u r r e l 1 » » ...4 0 0 .0 0 0 T ü m K ita p la r ı ( 1 2 K ita p )... G a b r ie l G .M á r q u e z .- 9 8 0 .0 0 0 .0 0 0 T ü m K it a p la r ı (7 K ita p ) ...N e d im G ü r s e l... 4 2 5 .0 0 0 8 8 8 T ü m K İ ia f ıîa n i f H a b a b a m S ın ıf ı D iz is i... R ıf a t İ l g a z ... 4 9 5 .0 0 0 M iz a h D iz is i 1 ... R ıf a t İ lg a z ... 5 6 0 .0 0 0 M iz a h D iz is i 2 ...R ıf a t İ lg a z ...5 0 0.0 0 0 B a c a k s ı z D i z i s i ...R ,£a l ¡ ¡ S a z ...^ 7 5 .0 0 0 S e ç m e E s e r le r D iz is i ...Rı£a J ! ! g a z ...îK ü K a r a d e n ız in R o m a n D iz is i...R ıf a t İ l g a z ...4 8 5 . UOU Ş i i r D i z i s i... R ıf a t İ l g a z ...6 3 0 .0 0 0 Ç o c u k K it a p la r ı D iz is i...R ıf a t İ l g a z ...2 9 0 .0 0 0 D o n u m d a k i P a r a ...M u z a f f e r I z g ü ...9 0 0 0 0 P ir S u lt a n ... A .B e z i r c i ...2 0 0 .0 0 0 K a r a m a z o v K a r d e ş le r ...D o s t o y e v s k i.- ...3 2 0 .0 0 0 D u rg u n D o n ...Ş o lo h o v ... 5 0 0 .0 0 0 U y a n d ı r ı l m ı ş T o p r a k ...Ş o l o h o v ...1 5 0 .0 0 0 D o n K ıy ıs ın d a H a s a t ...Ş o l o h o v ...1 5 0 .0 0 0 P a r is D ü ş e r k e n ...f .E h r e n b u r g ...2 6 0 .0 0 0 D ip te n G e le n D a lg a ... I .E h r e n b u r g ... 3 2 0 .0 0 0 D o n Q u ijo t e ... C e r v a n t e s ... 2 8 8 D e c a ın e r o n H ik a y e l e r i ... B o c c a c c io ...2 5 0 .0 0 0 O b lo m o v ...G o n ç a r o v ...1 5 0 .0 0 0 A ^ ı^ K ^ r e n i 'n â : :: : :: .: . .. . .: .: : - : : :: : :: : T o ls t o y !::::::::::: .,'§8:888 ...8 0 .0 0 0

P E Ş İ N F İ Y A T I N A T A K S İ T L E

Ü S T E L İ K K İ T A P H E D İY E L İ

Eri A.z l.OOO.OOOTL K it a p s e ç m e n iz g e r e k m e k t e d ir .(1 00.000.TL K ita p H e d i y e ) % 25 P e ş in g e r i

k a la n ı 5 taksit, 2.000.000.TL (2 0 0 .0 0 0 .T L K ita p H e d i y e ) % 25 P e ş in g e r i k a la n ı 6 taksit, 3.000.000.TL (3 00.000.TL K ita p H e d iy e ) % 20 P e ş in g e r i k a la n ı 8 ta k sitte ö d e n e c e k tir. P o s ta / k a r g o ü creti a lıc ıy a aittir.

P e ş in a tla rı P o s ta Ç e k i : 4 1 1 6 3 9 n o lu h esa b a E ren G ü n d o g a n a d ın a ya tırın .

G Ü N D O Ğ A N Y A Y IN P A Z A R L A M A

A d a k a le S ok. 2 5 / 3 7 K ız ıla y -A n k a r a T e l- Fax. : (3 1 2 ) 433 49 85

S e ç m e Y a z ı l a r ( M i t o l o j i ) » T ü r k M a s a l l a r ı ... T ü r k S a n a t ı T ü r k K i m l i ğ i ... T ü r k M u t f a k S a n a t ı . - ... T ü r k T a t lı S a n a t ı ... T ü r k D ilin in E p r n o lo .Ş ö ? !... B ü y ü k T ü rk Ş i i r i A n t o lo jis i D in B u 1 ,2 , 3 . 4 » » . ... İ s la m iy e t G e r ç e ğ i 1 ,2 ,3 ,4 .... D ü n y a K l a s i k l e n . - ... N o b e l D iz is i C e m T ü r k iy e T a r ih i .... K ız ım O lm a d a n A s la ..» Ç o c u k S e v g is i U ğ r u n a » L . B u s c a g l ı a D iz is i.» ... E ıd a l A t a b e k D iz is i... .S a m s a t lı L u k ıa n o s ... . K u n o s ... O k t a y A s la n a p a ... B o z k u r t G ü v e n ç ... .N e c ip U s t a ... .N e c ip U s t a ... .T u r a n D u r s u n ... . E. A y d ı n ... » ( C e m 1 1 K ita p ) ... .(C e m 2 7 K it a p ) ... Ö z ç a n K ö k n e l D iz is i... fp e k O n g u n D iz is i... R ic h a r d B a c h D iz is i.-. »v 5 k i t a p ) » i.-.i.-.» i.-. ... B .M a h m u d ı.. ...B .M a h m u d i» . » ( 7 K it a p ) ... .. ( 5 K it a p ) ... : : i l

Kffifö::::::

:::::'38:888

... 3 0 0 .0 0 0 ...! 5 0 .0 0 0 . .. .1 / 5 .0 0 0 ...1 2 5 .0 0 0 ::::?88:888 ... 4 6 0 .0 0 0 ... 4 6 0 .0 0 0 . 1.500.000 .3 .2 5 0 .0 0 0 ...95.000' ... 4 5 0 .0 0 0 ... 7 2 5 .0 0 0

mm

D o ğ a n A v c ıo ğ lu D iz is i.. ( 8 K ita p ) .(1 1 K ita p ) ... ..( 1 2 K ita p ) ... D .C ü c e lo g lu ... .R . N o r w o o d ... _____ D .M o r r is ... i i r l e r ( Y ö n . 16 k ita p ) ... D ü n y a Ş a ir le r i... Ç o c u k K la s ik le r i D i z i s i , i y i D ü şü n D o ğ ru K a r a r \ t a d ın fe ğ e r Ç o k S e v e r s e e v m e k D o k u n m a k tır . ...5 5 0 . . . 6 5 0 . 0 0 0 1 .5 0 0 .0 0 0 ... 6 5 0 .0 0 0 ....1 5 0 .0 0 0 ■ m S e ç m e A ş k v e S e v d a Ş i i r l e r i 1 .2 ... 2 .C u m h u r iy e t T a r t ı ş m a la r ı... A n n e B a k K ra l Ç ı p l a k ... K u r t u lu ş Y a z ı l a n ... E n t e lle k t ü e l Ş id d e t ... N a s ıl M ü s lü m a n O ld u k ... H a n g i E r b a k a n ... K a p it a liz m in G e l i ş i m i ... T ü r k iy e . D e v ri m .G e n ç lik . H a r» D e v le t v e D e m o k r a s i... A n a y a s a la r v e S i y a s a l B e lg e ... O lt a d a k i B a l ı k T ü r k i y e ... A t a tü r k Ç a ğ d a ş la ş m a v e L .D .. D ü n y .v e ı ü r k . L a i k l i k . - ... D e m o k r a s i... A s la n S o s y a l D e m o k r a t la r ... A r a y ı ş ... M ü s lü m a n T o p lu m , L a ik D e v K ü rt İ s la m A y a k l a n m a s ı ... A l e v i l i k O l a y ı ... . . . » ... A z g e l i ş m i ş l i k S ü r e c i. T ü r k ... T a r h .K ü lt le r v e A y a k la n m a la . A lla h D e v le t in d e D e m o k r a s i» t s la m d a K a d ın v e C i n s e l l i k ... T ü r k iy e d e E tn ik G r u p la r ... B ir g ü n T e k B a ş ı n a . ... E r d o ğ a n S ö y l e m e z » » M .S e v e r .C .D iz d e r .. . M e lih P e k d e m ir ... . Y a lç ın K ü ç ü k ... » B i l g e s u E r e ııu s ... » E r d o ğ a n A y d ı n .» ... » S o n e r Y a l ç ı n ... .. M a u r ic e D o b b ... » T u r a n F e y z i o ğ l u ... » S . T a n i l l i ... . . S . T a n i l l i . - ... M .E m in D e ğ e r .» ... .9 5 0 .0 0 0 » 1 8 0 .0 0 0 .1 2 5 .0 0 0 . 1 2 5 .0 0 0 .'78:888 ... 9 0 . 0 0 0 »120.000 » 2 2 5 .0 0 0 » 2 8 0 .0 0 0 :ii8:< M e d y a G e r ç e ğ i. A n a d o lu K ü ltü r M o z a y ı g ı » ..E ıg ü n A y b a r s » T o k t a m ış A t e ş ... » T o k t a m ış A t e ş ... ..T o k t a m ış A t e ş .» ... » T o k t a m ış A t e ş ... .. İ s ta r B T a r h a n lı... » U ğ u r M u m c u .» ... » C e m a l Ş e n e r ... S . Y e r a s im o s ( 3 c ilt ) .. A l p a y K a b a c a lı... F a ik B u l u t ... O r a l Ç a l ı ş l a r ... P .A lf o r d A n d r e w s .. V e d a t T ü r k a l i ... N o a m C h o m s k y ... .H a lk e v le r i... . 1 6 0 .0 0 0 » 8 0 . 0 0 0 ...9 0 .0 0 0 .100.000

:! 18:888

.1 10.000 ... 8 0 . 0 0 0 ... 7 0 . 0 0 0 .5 5 0 .0 0 0 : 185.888 ... 9 0 . 0 0 0 .1 2 5 .0 0 0 . 1 4 5 . 0 0 0 . 2 4 5 .0 0 0 ... 9 5 . 0 0 0 İ S T E K K U P O N U

Y u k a rıd a işa retled iğ im kitapları satın alm ak istiyoru m . A d ı S o ya d ı ...

E v A d r e s i ... İş A d res i

E v - T e l :... İ ş - T e l :... M e s le ğ i : ... D o ğ u m T a r ih i :... İ M Z A 1.000.000.- TL.’den a$agı kitap isteklerinizi tutannm

ni posta çekine yatırarak sipariş verebilirsiniz.

BERFm

YAYINLARI

Ceğaloğlu Yokuşu, Evren Han Kat: 3/56 34440 CağaJoğlu / İSTANBUL Tel: 527 03 22

Not: İstediğiniz kitapların tutarını lamat Aratan, 466 352 no.lu Posta Çah hesabına yatırarak odinabitirsiniz.

Abdullah Rıza Ergüven

YASAK TÜMCELER

Roman / 100.000 TL.

"- Kanımı dökebilir, beni ortadan kaldırabilirsiniz. Ben kanı kanda yumaya değil; yüzyıllarca öyle

bilinen, öyle bilinip işlenen yanlışları doğrulamaya, gerçekleri açıklamaya geldim..."

Kitap hakkında "Dino harakat"ten dava açıldı.

Y a r g ı l a n ı y o r !

Abdullah Rıza Ergüven TANRILAR NEYİ YARATTI?

Araştırma - Incalama Yani Çıktı / 60.000 TL. A. Rıza Ergüven. olayların olguların,

dinsel saplantıların derinliğine inerek; yanlış algılamalara neden olan durumları

belirlemekle kalmıyor, birçoklarına giz görünen ve tarihin en büyük aldatmaca, kandırmaca oyunlarını bütün çıplaklığıyla

gözler önüne seriyor.

Ergüven. son üç dört bin yıldan beri

insanlığı sürüleştiren köksüz boş inançların içyüzünü, Y a tak Tümceler ve

diğer yapıtlarında olduğu gibi; Tanrılar

Nayl Yarattı da da yalın, belgesel, özlü bir

anlatımla okuyucularına sunuyor.

A. R. Ergüven'in Diğer Kitapları

T A B A N C A M IN İP E K BA Ğ I

Şiirler / Yeni Ç ıktı. 55.000 TL.

ASDUU.AH RIZA ERGÜVEN

Y

a s a

K

T Ü M C E L E R ÎUSRt-T* AMuilah İ t e Ergtivtjn

TANR ILAR

NEYİ YARATTI BİR ELİM A N A D O L U Şiirler / 45 000 TL C .K .K . ve K itapçılarda

(Les Nuits Fauves)

İLETİŞİM YAYINLARI

Referanslar

Benzer Belgeler

kullanmak eleştirilere yol açan bir tutum olmuştur. Çağımıza kadar mimarlık tarihi boyunca fazla malzeme seçeneği olmaması sonucu aynı malzemeler farklı anlatımlar

Bu çerçeveden hareketle Fransız sinema tarihi içinde özel bir yeri olan Jean-Luc Godard’ın Serseri Aşıklar ve Küçük Asker filmlerinin ideolojisine bakarak

tamamladıktan sonra Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyasyon Onkolojisi Anabilim Dalı’nda öğretim gürevlisi olarak

Takım sporları yapan kadınlar ile spor yapmayan kadınların karşılaştırılmasında takım sporları yapan kadınların daha güvenlik, enerjik, maceracı, risk almaya

Bütün bunlara ek olarak çok zengin bir eşan­ tiyon kibrit, sabun koleksiyonu, ufak çaplı bir oyuncak koleksi­ yonu, 500'ü aşkın plaktan olu­ şan bir

Bir günler, eline kızıl bayrak almadan sokağa çıkmayanların çoğu, bugün ya holding patronlarına köpeklik edi­ yor, ya kendilerini meyhanelere vur­ muş, bohem bir

T ÜRK edebiyatının ünlü şair, yazar ve düşünürü Necip Fazıl Kısakürek’in cenazesi dün Fatih Camii’nde kılınan öğle namazın­ dan sonra Eyüp

Bunun için küçük yayın­ evlerinin aralarında birleşip bir dağıtım örgütü kurm aları ş a r t Gene küçük yayınevleri araların­ da birleşip büyük çapta