• Sonuç bulunamadı

Bir 'ayrıntı' insanı, bir 'duayen', Betul Mardin...

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bir 'ayrıntı' insanı, bir 'duayen', Betul Mardin..."

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Bir 'ayrıntı' insanı, bir 'duayen',

B A Ş A R I

' a

Halkla İlişkiler deyince

sokaktaki insandan

çalışana, ev hanımından

iş adamına kadar herkesin

aklına ilk isim olarak Betûl

Mardin geliyor.

Betûl Mardin, yaşamıyla;

yaşama getirdiği yorum ve

bakış açısıyla da orijinal ve

renkli bir insan.

Betûl Mardin’ipJuu-enkli •

ve ayrıntılı dünyasını

Nurdan Tümbek yansıtıyor

bizlere...

BETUL MARDİN

0

. NURDAN TÜMBEK

FOTOĞRAFLAR: YELDA BALER

Geçenlerde bir aylık dergiye beyana­ tınız vardı: “İyi yaşadım, güzel öl­ mek istiyorum.” İçimiz burkuldu, neden böyle bir açıklama ihtiyacı hissettiniz?

İnsanlar biryerlere geliyorlar. Başarı­ lar elde ediyorsun. Yaşlanıyorsun. Ondan sonra uzunca bir hastalığa tutuluyorsun diyelim. Bu Paridnson, Alzheimer olabi­ lir. Bir yorgunluk başlıyor ailede. Beyin her türlü hastalığa açık. Babamı kaybet­ tikten sonra annemle 14 yıl beraber- dim.Ve son yıllarda bu tür bir rahatsızlık başladı. Aynı şeyi teyzemde gördüm. Ta­ bii ki bakılıyorsun, bakıyoruz, şefkat gös­ teriyoruz, fakat yorucu bir durum başlı­ yor. Böyle bir durumun başıma gelmesi­ ni istemiyorum.Öğrencilerim gelecek, 10 dakika kalacaklar ve gidecekler. Tüm başanlann bir yerde endişeli bir bekle­ meye dönüşüyor. Onun için ben istiyo­ rum ki, çok güzel yaşadım ve hemen öle­ yim. Hep yaptığım işlerden bahsedilsin. Son zamanlarda yaralar içinde yatmak

is-sorduğumda, bana Rita Hayworth’a gide­ ceğini söylediler. Yani kadın öyle yaşadı. Ölünce kızı bunu fırsata çevirdi. Dünya­ nın en büyük Alzheimer Vakfını kurdu. Şimdi orada araştırmalar yapılıyor. Dola­ yısıyla çat diye ölmek istiyorum, artık ge­ ride kalanlar düşünsün. Herşeyim hazır, ölüm ilanım bile.

İnsanlar belli bir noktaya eriştikten sonra eski çocukluklarına, ailesinin özüne dönüş, köklerini araştırma konuları ortaya çıkıyor. Asistanınız­ dan randevu alırken, mesleki bir söyleşi yerine aile ve iş yaşamı gibi konulara değinmek istediğinizi söy­ ledi. Sizce neden bu geçmişe dönüş?

Geçmişin ile banşmak istiyorsun ve bir de bazı şeyleri neden yaptığını anla­ mak istiyorsun. Büyüklerinin genlerini araştınyorsun. Ben tamamen babamın genlerini almışım. Kardeşim, o güzel im » san annemin genlerini almıştır. Annem ağır duyardı, bir baktım geçenlerde Arif Mardin de ağır işitiyor. Benim bir titizli­ ğim vardır. Babamın da vardı. Aslında be­ nim anlayamadığım bir Osmanlı âdeti vardır. Osmanlı Efendileri birkaç defa

ev-n r

temem ve tabii ki bu biraz da kader. Böy­ le bir krizi bir fırsata dönüştüren bir in­ san var. Ali Han’ ın eski eşi ve Yasemin Han'ın annesi Rita Hayworth çok uzun yıilannı hasta geçirdi. Kendisi kardeşim A rif Mardin’in N ew York’ta oturduğu apartmanda ikamet ediyordu ve kızı da ona bakıyordu. Bir eczaneye girdim bir gün N ew York’ta ve çok büyük bir koli­ nin hazırlandığına tanık oldum. Gayriihti- yari ‘hastaneye mi gidecek bunlar’ diye

leniyor, herbirinden çocukları oluyor. Aslında hanımların müthiş bir etkisi var. Diyelim ki bir efendi dört kere evlenmiş. Bu dördünün içinde hangisi kuvvetli ise onun çocukları istifade ediyor babadan, mirastan. Osmanlı tarihinde kadınlann çok önemli olduğunu görüyorsun. Bizim ailede de onu görüyorsun. Birinin çocuk- lan çok daha önemli, çünkü onlann an­ nesi şahsiyetli. Bizim ailede astım var. Be­ nim büyükbabam, annemin babası çok

(2)

m r *

"Gerçekleştirdiğim Halkla İlişkiler

projelerine, hafif miktarda tiyatro esansı

koyarım"

despot. Çok dediğini dedik bir adamdı. Büyük kızı da kolejde. Halide Edip Adıvar zamanı. Çok Müslüman çocuk yok. Bul- garlar çok o zaman. Mesela 6. Müslüman çocuk falan. Okumaya takıyor, fakat bü­ yükbabamın kafasında öyle birşey yok, büyükbabamın kafasında evlendirmek var. Fakat büyükbabam akıllı, yelpazeyi geniş tutuyor. Benim kızlarım 3 tane mi? Biri hukukçu ile, biri işadamı ile evlen- meli diye düşünüyor. Ben torun olarak büyükbabamı dinlediğim zaman, yahu as­ kerden hiç damadımız yok dediğini hatır­ larım. Demek ki askeri unutmuş. Sonrala­ rı bir asker damat var, ama o zaman yok. Evlendirmek istiyor büyük kızmı ve baba­ larına çok saygısı olduğu için Mardiniza- de Ebulula Bey e gözü takılıyor. Kendisi hukukçu. Ona bayılıyor. Tamamdır bu iş. Bizimki 16. Ebulula Bey 30 yaşlarında. Getiriyor resmini teyzeme gösteriyor ve bizimkisi ise hayır ben okuyacağım di­ yor. İsmi Bedriye ve halen hayatta. Büyü- kada’ya konağa davet ediyorlar Ebulula Bey i. Halbuki damat adayının astım has­ talığı var. Çam ağaçlan dokunuyor. Bü­ yükbabam vazgeçiyor ve belki de haklı­ sın evladım diyor, fakat bu arada bizimki yumuşuyor, hayır baba ben evleneceğim, bana ihtiyacı var diyor ve evleniyorlar, çok mutlu oluyorlar. Dolayısıyla da bizim ailede astım var. Maalesef Ebulula Bey’in kızı astımdan ölmüştür. Yani bizim ailede astım var, onu gayet iyi biliyoruz.

Ailenin köklerine inersek, nerelere gideriz?

Çok eski kökler. Peygamber sülalesi. 14 asır falan. Aslen ve mevzulen Arap.

Peki İstanbul'a geliş nasıl gerçekleş­ miş?

Ebulula Bey’in babası, yani büyükba­ bamın babası ile İstanbul’a geliş, 19. yüz­ yılın başı, 1820’Ier gibi... 200 yıla yakın zamandır İstanbul’dayız.

Gençliğinizin İstanbul’u nasddı?

1930'lu 401ı yıllar benim gençliğim. 1927 sonunda doğdum. O zaman İstan­ bul'da çok okul yok. İngilizce ise Robert Kolej ve High School var. Üsküdar’da

Amerikan Koleji var. Fransız, Alman ve Avusturya Okullan var. Şişli Terakki ve Işık var. Ortaköy’de Kabataş Lisesi var. İs­ tanbul Lisesi var. Az insan, az okul, az ta­ lebe. 600.000 nüfus. Beyoğlu gerçekten nefis bir cadde. Dükkanları ile insanlan ile dükkanlarda servis yapanlan ile... Tak- sim’den başlıyor, Tünele kadar uzanıyor. Sabahleyin saat 11.00 de hanımefendiler alışverişe iniyorlar, öyle kocaman poşet­ lerle alışveriş değil. Büyük alışverişleri ahçıbaşı, uşak yapıyor. Mesela çikolata gibi. Gloria diye bir pastanesi var. Saray Sineması nın yanında. Orada 33 kuruşa altı pandispanya ve üstü kestane ezmeli ve krem şantiyli bir pasta vardı, çok meş­ hurdu. O yeniyor, Saray, Melek, İpek si­ nemalarına giriliyor. 14:30, 16:30, 18:30 seansları var. Saray sinemasında konser­ ler var. Cemal Reşit Rey’in, filarmoni or­ kestrasının. Lebon ile Markiz var ve High Life var. Galatasaray'ın karşısında Parisi- en diye bir pastane var. Daha sonra ismi Hatay olarak değişti. Tabii ki radyo var, evde radyo dinliyorsun. Radyon iyi ise, Avusturya’y ı dolayısıyla Hitler’i dinliyor­ sun. Mesela Alman yapısı radyolar dinle­ niyor, Blaupunkt var. O zaman Almanya ile ilişkilerimiz kuvvetli idi. Evde çok kav­ ga olurdu Alman-İngiliz diye. Sonra Al­ manları kamplara aldılar. Enterne ettiler.

Tarabya’da denize girilirdi. Plajın is­ mi “Deniz Banyosu” idi ve bir de Büyiik- dere’de “Beyaz Park” isimli bir yer vardı. Ondan sonra harp zamanında “Altın- kum”a el kondu. Sarıyer’in devamı, Ka- vaklar’da. Dolayısıyla Küçüksu’ya plaj yaptırdı büyükbabam. Oraya kum götü­ rüldü ve plaj haline getirildi. Biraz soğuk­ tu, ama çaren yok, işte bu plajlar vardı. Suadiye, Moda filan moda olunca, büyük­ babamın Boğaz elden gidiyor diye ödü patladı. Eğer Boğaz’a yazın taşınırsanız eşyalarınızı bedava taşıyacağım diye pro­ mosyon yapardı. Suadiye gençleri daha bir gözde idi. Yani Boğaz “out", Suadiye, Moda “in” di.

Ne yapardık gençken? Tenis oynar­ dık. Sümer Palas ta kort vardı. Ayrıca

ev-/

Türkiye’nin geleceğini ben

çok kötü görmüyorum.

Yakaladık bazı şeyleri..

Ahlaksızlıkları istemiyoruz.

Bilakis ben çok iyi şeyler

görüyorum. Çok çalışmamız

lazım. Okumamız lazım.

(3)

lerde kortlar vardı. Tenis oynanırdı sa­ bah. Denize girilirdi. Öğle yemeğinden sonra herkes odalanna çekilirdi. İkmali olanlar derse çalışır, biz ailece çok ter­ cüme yapardık. Sonra saat beş sulan gi­ yinilir, piyasa yapılırdı. Dondurma ye­ nirdi. Akşam açık hava sinemasına mı gidilecek, yoksa evde yemek mi yenile­ cek, karar verilirdi. Büyük bir gong var­ dı. Tüm aile yemeğe inerdi. Tam 24 ki­ şi idik yemekte. Sarıyer'de yazlık kona­ ğımız vardı. Şimdi birinci derecede tari­ hi eser olarak etrafı çevrili duruyor. İle­ ride belki müze haline getirilebilir. Kı­ şın da koleje gidiliyor. Televizyon olma­ dığı için “oturmalara” gidilirdi. Haber gelirdi, akşam falancalara oturmaya gi­ diliyor diye. Yazın çay, dondurma, kağıt helva, kışın ise kestane yenirdi. Oyunlar vardı. Fincan, yüzük oyunu, bilmeceler. Geceler sohbetle geçerdi. Günün

olay-1 * T r V '7 f1- f TTO

u » 4 i | ı w . ____ i d i i l t i . i i i - . K m , , j v C

alınırdı. Bugün mektuplaşma çok az maalesef. Bol bol kitap okunurdu.

Ayrıntıları severim. Tarihte,

hikayelerde, herşeyde.

Belki de onun için

mesleğimde başarıyı

yakalamışımdır.

Gençken ne olmak isterdiniz, nasıl bir meslek hayaliniz vardı?

Ben meslek olarak avukat olmak is­ terdim. Kolejin son yıllarında psikiyatri­ ye merak saldım. Ailem karşı çıkıyordu. Evde özel ders vermeye başladım. İngi­ lizce, Türkçe. Para almam yasaktı. Ter­ cüme yapmaya da çok alışmıştım. Der­ gilere tercüme yaptım. Malıma Abdülna- sır tarafından el konunca çalışmaya baş­ ladım. Şimdi, görüyorsunuz ki hayli biri­ kimim var, okuyorum, tercüme yapıyo­ rum, gündemin konuşulduğu bir ailede büyüdüğüm için, siyaset biliyordum ve gazeteye çalışmaya girince derhal başa­ rılı oldum. Bu kadar birikimle yemek yapsan başarılı oluyorsun. Çünkü o ka­ dar çok yemişsin ki o yemekten artık ne olacağını tahmin edebiliyorsun. Biraz şı­ marıyorsun artık. Artık neler yapabili­

n

1

rim diyorsun ve ilerliyorsun. Benim ba­ şarımın arkasında ailemin birikimi var.

Kişinin bugünkü davranışlarının, tutumunun arkasında hep anne, baba ilişkileri, davranışları ve tu­ tumlarının izleri vardır, değil mi? Ama insan sebeplerini anlayınca kendini düzeltebiliyor.

Mesela annem verdiği sözünü tut­ mazdı. Mesela 15-16 yaşındasm. Arka­ daşlarınla Cumartesi Melek sinemasına gideceksin. Sonra da Gloria’da pasta ye­ necek. Cuma akşamı annem, “yani git­ mesen olmaz mı, Arif’i de götür veya is­ tersen gitme.” derdi. Yemin ettim ve ço­ cuklarıma bunu asla yapmadım. Her za­ man verdiğim sözü tuttum. Başka bir ör­ nek. Mektuplarımı okurlardı. Yemin et­ tim, şimdi de önüme ne getirseler oku­ muyorum, taa ki oku diyene kadar.

Anne-baba ilişkileri nasddı?

Sıcak ilişkilerim vardı. Yalnız babam çalışmama karşı idi. Tam olarak ne yap­ tığımı anlayamadı. Aslında benden çok istifade edebilirdi. Çok sevişirdik, fakat bu konu hep aramızda mesafe kaldı.

Halkla İlişkiler deyince ilk isim ola­

Kitabınızı yazmayı ne zaman biti­ rip, okura sunacaksınız?

Hayatımı yazmaya çalışıyorum. 1970-1971 senelerini bitirdim. Tabii şanslıyım da, zira babam 1980 yılına ka­ dar bizim herşeyimizle ilgili günlük tut­ muş.

Özel ilgi alanlarınız?

Çok okurum. Her akşam. Mesleki kitaplarım çok güzeldir. Amerika'dan, Londra'dan, Amazon'dan hep satın alı­ rım. Tarih kitapları okuyorum.

Sinemayı çok severim. İyi yemek yem eyi severim. Seyahati severim. Londra'ya bayılırım. Müzayedelere gi­ derim, ufak tefek satın alırdım.

Ayrıntıları severim. Tarihte, hikaye­ lerde, herşeyde. Belki de onun için mesleğimde başarıyı yakalamışımdır. Türkiye’nin gidişi üzerine yorum­ larınız?

Ben çok kötü görmüyorum. Yakala­ dık bazı şeyleri. Ahlaksızlıklan istemiyo­ ruz. Bilakis ben iyi şeyler görüyorum. Çok çalışmamız lazım, okumamız la­ zım. Bilgisisiz. Fakat 10 yıl önceye göre de çok daha iyiyiz.

rak sokaktaki in şad an , çalışana, ev hanımına kadar herkesin aklına Betûl Mardin geliyor. Kariyerinizde ilerlerken böyle bir noktaya gelece­ ğiniz aklınıza gelir miydi?

Hayır.

Deprem zamanı yaptığınız doku­ naklı açıklamalar var? Onları belki tekrarlamakta fayda olabilir? Bir ki­ şinin izini arıyordunuz, bulabildi­ niz mi?

Bir gün bir PR konusu ile ilgili ola­ rak Tümay geldi söyleşi yapmaya. Fakat soyadını hatırlamıyordum. İzmitli idi. Üniversitede çalışmalar yaparken bir ar­

Dünyadaki PR trendleri....

Felaket bir internet olayı var. Her­ kes internete giriyor, ahlaksızlık diz bo­ yu. İnsanlar ne yapacağını şaşırmış du­ rumda. Bir de Zacha Zucka diye bir olay var. Gazeteler haberi para karşılığı yapı­ yorlar. Rusya’da, Macaristan’da. Avrupa Birliği’ne alacaktan ülkelerde pek fazla. Reklam gibi. Böyle bir olay bizde yok. Bu her tarafta var artık.

Halkla İlişkiler açısından Batı i lepra­ mızda fark var. İngilizce ana dilleri ve rapor hazırlarken çok kuvvetli bir anla­ tından var. Prezantasyon hünerleri çok gelişmiş. Ama iş fiiliyata gelince, çok da kadaşımın annesi ve babasının deprem­

de öldüğü haberi geldi. Müthiş sarsıldım ve hemen aklıma Tümay geldi ve kafa­ ma fena halde takıp, nasıl olduğunu öğ­ renmek istedim. Ayşe Sözeri Cemal ile konuştum ve Hürriyet gazetesine bir ilan verdim. Allahtan 24 saat sonra ha­ ber geldi ki sağ diye. O zaman rahatla­ dım. Daha sonra soyadını öğrendim, “Ciğerdelen” imiş.

Sanatla da hem eski eşiniz, hem de kardeşiniz dolayısıyla bir içiçeliği- niz var. Yeniden dünyaya gelseniz sanat insanı mı olurdunuz?

Halkla İlişkiler konusunda çalışır­ dım.

kuvvetli değiller. Mesela seni gazetenin birinci sayfasında çıkaracağım gibi söz­ ler veriyorlar, fakat gerçekleştiremiyor- lar. “Give me the stake, not the sizzle!” diye bir söylem var. Yani bana bonfile­ yi göster, onu tavaya koyduğunda çıkar­ dığı cızırtıyı değil.

Türk PR’cılannm eksiği ne? Büyük oynamıyorlar. Bir kriz olu­ yor. Hemen telaşlanılıyor.

Sektörde yetiştirdiğiniz çok halkla ilişkiler uzmanı var, değil mi?

Evet şirketimden tam 11 adet halkla ilişkiler şirketi çıktı.

Boğaziçi Camiası olarak ayırdığınız zamana teşekkür ederiz. •^=3' f

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

\

r*

Referanslar

Benzer Belgeler

Gezegeni göz- lemek için Günefl do¤madan k›sa bir süre önce do¤u ufku üz- erine bakmak gerekiyor.. E¤er Ve- nüs’e bir dürbün ya da teleskopla bakar- san›z,

Akade­ minin öğretici kadrosundaki kozmo­ polit görünüm, Hikmet O nat’m da içinde bulunduğu genç ve aktif bir sanatçı kesimi tarafından büyük öl­

üzerine II. Bayezit, bugün Galatasaray Lisesi denen okulun kurulmasını emreder. Hükümdarın buyruğu yerine getirilir. Bayezit, Gül Baba ile bir kış.. günü

dblTprofesseur avait demandé na%pour que nous allions demeurer guère la main de Christine, mais"quelques jours dans sa villd L de au moment où elle allait

Erikson diye biri varmış, diye başladı.. Psikososyal diye bir

Bu nedenle sonuçlar neticesinde pazarlama yöneticilerine, sevimli tasarımlı ambalaja sahip ürünlerin satın alınmasında fiyat faktörünün önemi hatırlatılarak

Araştırmanın bulguları doğrultusunda geliştirilen önerilerin bazıları şu şekildedir: Yasama organı tarafından; Cezai Müeyyidelerin caydırıcı olması için

 - İnsanlar arasındaki toplumsal ilişkilerin yapısını, grup olarak insan davranışlarını inceleyen bilim dalıdır.  - Toplumun içinde yaşayan