• Sonuç bulunamadı

Dicle Üniversitesi öğrencilerinde psikotrop ilaç kullanım yaygınlığı,psikotrop ilaçlara karşı tutum, ruhsal yardım arayışı ve ilişkili durumlar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Dicle Üniversitesi öğrencilerinde psikotrop ilaç kullanım yaygınlığı,psikotrop ilaçlara karşı tutum, ruhsal yardım arayışı ve ilişkili durumlar"

Copied!
68
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

i T.C.

DĐCLE ÜNĐVERSĐTESĐ TIP FAKÜLTESĐ

DĐCLE ÜNĐVERSĐTESĐ ÖĞRENCĐLERĐNDE PSĐKOTROP ĐLAÇ KULLANIM YAYGINLIĞI, PSĐKOTROP ĐLAÇLARA KARŞI TUTUM, RUHSAL YARDIM ARAYIŞI VE ĐLĐŞKĐLĐ DURUMLAR

PSĐKĐYATRĐ ANABĐLĐM DALI

UZMANLIK TEZĐ Dr.Murat YALÇIN TEZ DANIŞMANI Prof.Dr.Faruk GÜRGEN DĐYARBAKIR 2009

(2)

ii TEŞEKKÜR

Uzmanlık eğitim süresince bilgi ve deneyimlerinden yararlandığım Anabilim Dalı Başkanımız ve danışman hocam Prof.Dr.Faruk GÜRGEN başta olmak üzere hocalarım Prof.Dr.Mustafa ÖZKAN, Prof.Dr.Aytekin SIR, Prof.Dr.Remzi OTO, Doç.Dr.Şakir ÖZEN, Yrd.Doç.Dr.Aziz YAŞAN ve Yrd.Doç.Dr.Saliha ANTAR’a teşekkürlerimi sunarım.

Tez süresince değerli katkılarını esirgemeyen Farmakoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Yrd.Doç.Dr.Hasan AKKOÇ ve Psikiyatri Uzmanı Dr.Altan EŞSĐZOĞLU’na ayrıca teşekkürlerimi sunmayı borç bilirim.

Uzmanlık süresince birlikte çalıştığım asistan, hemşire ve diğer klinik çalışan arkadaşlarıma 5 yıllık zaman dilimindeki paylaşımlar için teşekkürlerimi sunarım.

(3)

iii ÖZET

Araştırmada Dicle Üniversitesi öğrencilerinde ruhsal yardım arayışı, psikotrop ilaç kullanım yaygınlığı, psikotrop ilaçlara bakış açıları ve psikotrop ilaçlar kullanımını etkileyen faktörleri belirlemeyi hedeflenmiştir. Çalışma Dicle Üniversitesi Merkez Kampüsünde gündüz öğrenim gören öğrencilerden rasgele örneklem ile seçilen sınıflara ve tıbbi bilimler dersleri almakta olan Tıp, Diş Hekimliği ve Veterinerlik Fakültesinin tüm sınıflarına anket uygulanarak yapılmıştır. Katılımcılara sosyodemografik bilgilerinin, sigara, alkol, madde, psikotrop ilaç kullanım durumlarının ve bu ilaçlara karşı tutumları ile ruhsal yardım arayış biçimlerinin sorgulandığı 46 adet sorudan oluşan anket uygulanmıştır. Araştırma anketi kabul eden ve uygun dolduran toplam 2040 kişi değerlendirilerek yapılmıştır.

Katılımcıların1267’si (%62.1) erkek, 773’ü (%37.9) kadındı. Son bir yıl içinde psikotrop ilaç kullananların oranı %5.9 olarak saptanmıştır. Ruhsal yardım arayanlar ise 303 kişi idi. Ruhsal yardım arayan katılımcıların %22.8’i tıp dışı yöntemlerle ruhsal yardım aldıkları görülmüştür. Kadın olmanın, evli olmanın, yıl kaybı olmasının, intihar girişim öyküsüne sahip olmanın, yakın arkadaşa sahip olmamanın, az sayıda yakın arkadaşa sahip olmanın, aile ilişkilerinin muhafazakar nitelikli olmasının, ailesinde psikiyatrik bozukluk bulunmanın ruhsal yardım arama açısından risk faktörleri olarak bulundu.

Psikotrop ilaçlara karşı tutumla ilgili cümlelere (psikiyatrik ilaçlar yararlıdır, bağımlılık yapar, uyuşturur, bedensel zarar verir, fazla yan etki yapar) verilen yanıtlar açısından değerlendirildiğinde, psikotrop ilaç kullananlar ve sağlık eğitimi alanlar psikotrop ilaçlarlara karşı daha az olumsuz düşüncelere sahip bulunmuştur. Bilgi edinilmiş olma olumsuz tutumu azalttığı görüldü. Ancak yinede psikotroplara karşı yanlış inanç ve olumsuz tutum oldukça yüksek bulundu.

Çalışmamızda sonuç olarak; üniversite öğrencileri arasında dahi psikotrop ilaçlara ilişkin yanlış bilgilerin yaygın olduğunu, az oranda olsa da üniversite öğrencilerinin tıp dışı yöntemlerle ruhsal yardım arayışında bulunduklarını göstermiştir. Yanlış inanış ve olumsuz tutumların ilaç kullanılması gereken durumlarda engelleyici olabilmektedir. Bu konularda ruh sağlığı alanında çalışan profesyonellerin ve meslek örgütlerinin daha etkin bir biçimde çalışmalarının gerektiği anlaşılmaktadır.

(4)

iv ABSTRACT

In this study we aimed to determine psychological assistance search among Dicle University students,psychotropic drug use prevalance,their view-points regarding psychotropic drugs and the factors affecting psychotropic drug use. The study was carried out by survey method on randomly selected classes from among the day students studying at center campus Dicle University and all classes of Medicine, Dentistry and Veterinary faculties receiving medical sciences.

A questionnarie form consisting of 46 questions was applied to the participants,in which their sociodemographic information,cigarette,alcohol,drug and psychotropic drug use state as well as their attitude towards these drugs and psychological assistance search were questioned. The study was carried out by assessing 2040 individuals accepting the survey and filling it properly.

Of the participants,1267(62%) were male and 773(37.9%) were female. The rate of those using psychotropic drugs within the last one year was determined to be 5,9%. The number of those searching psychological assistance,however,was found as 303. Of the participants seeking for psychological assistance,22.8% were seen to have received psychological assistance through non-medical methods. To be female,to be married,to have year loss,to have suicide attempt history,to have no close friends,to have few close friends,to have conservative family relations,and existence of psychiatric disorder in the family were found to be risk factors in terms of psychological asistance search.

When the responses given to sentences(such as psychiatric drugs are useful, they lead to addiction,they make one numb,they give bodily harm, they do much more harm) as regards the attitude towards psychotropic drugs, those taking psychotropic drugs and those receiving medical education have much less negative views towards psychotropic drugs. Acquisition of the related information was observed to decrease the negative attitude. However,wrong belief towards these drugs and negative attitude was found to be fairly high.

In conclusion,our study has shown that wrong information as regards psychotropic drugs was common even among university students,and that the students are seeking even at lower rate psychological assistance through non-medical methods. Wrong belief and negative attitude may become hindrance in situations where drug use is necessary. It is understood that the professionals and professional organisations working in this area should work much more effectively.

(5)

v ĐÇĐNDEKĐLER Sayfa KAPAK………...…i TEŞEKKÜR………..…………...ii ÖZET………..iii ABSTRACT………...iv ĐÇĐNDEKĐLER………...v-vi 1.GĐRĐŞ……….………..….1 2.GENEL BĐLGĐLER………..….2-15 2.1.Ruh Sağlığı Ve Bozuklukları………..2

2.2.Ruh Sağlığı Epidemiyoloji……….2

2.3.Ruh Sağlığı Bozukluklarında Tedavi ………3

2.3.1.Psikofarmakolojik Tedavi………...3

2.3.1.1.Antipsikotikler………..3

2.3.1.2.Antidepresanlar………...5

2.3.1.3.Anksiyolitikler………..7

2.3.1.4.Duygu Durum Stabilizatörleri………..9

2.3.1.5.Diğer Farmakolojik Ajanlar………12

2.3.2.Psikoterapiler……….12

2.3.3.Elektrokonvülzif Terapi Ve Diğer Tedaviler ………12

2.4.Ruh Sağlığı Bozukluklarında Yardım Arayışı, Psikotrop Kullanım Yaygınlığı Ve Tutum...13

2.4.1.Ruh Sağlığı Bozukluklarında Ruhsal Yardım Arayışı………...13

2.4.2.Ruh Sağlığı Bozukluklarında Psikotrop Kullanım Yaygınlığı Ve Tutum……….14

3.GEREÇ VE YÖNTEM………...16-19 3.1. Çalışmanın Özellikleri……….16

3.2. Veri Toplama Biçimi………...17

3.3. Verilerin Değerlendirilmesi ve Đstatistiksel Analiz……….18

3.3.1. Verilerin Değerlendirilmesi………..18

3.3.2. Đstatistiksel Analiz………...19

4.BULGULAR……….20-45 4.1.Psikotrop Kullanım Yaygınlığı ile Sosyodemografik Özellikleri Đlgili Bulgular ………20

4.1.1.Kişisel Özellikler Ve Sosyal Durum Açısından Psikotrop Đlaç Kullanım Yaygınlığı……...22

(6)

vi

4.1.3.Sosyal ĐletişimDurumlarıAçısından Psikotrop Đlaç Kullanım Yaygınlığı………...22

4.1.4.Aile Đlişkileri Açısından Psikotrop Đlaç Kullanım Yaygınlığı………..23

4.1.5. Madde Kullanım Durumları Açısından Psikotrop Đlaç Kullanım Yaygınlığı………..25

4.2.Psikotroplar Karşı Tutumla Đlgili Veriler……….25

4.3.Sağlık Sınıflarıyla Diğer Okulların Psikotroplara Karşı Tutumları………..27

4.4.Ruhsal Yardım Arayış Şekli Ve Psikotrop Kullanım Đle Đlişkisi………..28

4.5.Psikotrop Kullananların Đlaca Nasıl Başladığı, Tanıları, Đlaç Türleri, Kullanım Süresi ve Alınan Yanıtlar……….28

4.6.Ruhsal Yardım Aramayla Sosyodemografik Veriler Arasındaki Đlişkisi……….30

4.6.1. Kişisel Özellikler Ve Sosyal Durum Đle Ruhsal Yardım Arama Arasındaki Đlişki………..30

4.6.2.Okul Başarısı Đle Ruhsal Yardım Arayışı Arasındaki Đlişki………..32

4.6.3.Sosyal ĐletişimĐle Ruhsal Yardım Arayışı Arasındaki Đlişki……….32

4.6.4.Aile ilişkileri Đle Ruhsal Yardım Arayışı Arasındaki Đlişki………...33

4.6.5.Madde Kullanım Durumu Đle Ruhsal Yardım Arayışı Arasındaki Đlişki………...34

4.7.Ruhsal Yardım Aramayı Etkileyen Prediktör Faktörler………...35

4.8.Ruhsal Yardım Arama Şekli Olarak Tıbbi Veya Yerel şifacılar Yardımın Karşılaştırılması……..38

4.8.1.Kişisel Özellikler ve Sosyal Durum Đle Ruhsal Yardım Arama Şekli Arasındaki Đlişkisi…38 4.8.2.Okul Başarısı Đle Ruhsal Yardım Arama Şekli Arasındaki Đlişki………..39

4.8.3.Sosyal ĐletişimDurumları Đle Ruhsal Yardım Arama Şekli Arasındaki Đlişki………...39

4.8.4.Aile ilişkileri Đle Ruhsal Yardım Arama Şekli Arasındaki Đlişki………...40

4.8.5.Madde Kullanımı Đle Ruhsal Yardım Arama Şekli Arasındaki Đlişki………....42

4.8.6.Ruhsal Yardım Arayış Şekli ve Psikotrop Đlaçlara Karşı Tutum………...42

4.9.Yerel şifacılar Yardım Aramayı Etkileyen Prediktör Faktörler………...43

5.TARTIŞMA VE SONUÇ………46-52 6.KAYNAKLAR……….53-59 7.EKLER………...60

(7)

1 1.GĐRĐŞ

Üniversite öğrenim yılları, genellikle aileden kopuşun başladığı, kişisel yaşama ve dolayısıyla ergen dönemden erişkin olmaya geçiş yolundaki hassas bir döneme denk gelmektedir. Bu dönem, toplumsal ve biyolojik açıdan geçiş dönemi olarak kabul edilmekte olup, ruhsal açıdan çalkantılı geçen ergenliğin son evresine denk gelmektedir (1). Üniversite öğrencisi ne çocuk, ne de yetişkindir. Çocukluktan yetişkinliğe geçiş döneminin sıkıntılarını yaşamaktadır. Üniversitede öğrenci olmak, ülkemizde ve diğer ülkelerde, kaygı ve stres üretecek bir ortamda bulunmak anlamını taşımaktadır (2).

Sosyal yaşam ve dolayısıyla ilişki ağının değiştiği üniversite yaşantısına uyum gerekliliği, stresi daha da arttırmaktadır. Birçok genç, yeni arkadaşlıklar edinmede, aileden ayrılmada, yurt yaşamına uyum sağlamada ve ekonomik güçlükler gibi sorunlardan olumsuz etkilenmektedir. Üniversite öğrenimi boyunca, bu dönemin duygusal ya da sosyal özellikleri nedeniyle, uyum bozukluğu veya diğer psikiyatrik bozukluklar oldukça yaygındır (3).

Üniversite öncesindeki yaşamda ve üniversite dönemi süresince oluşan ruhsal sıkıntılar üniversiteye uyum sürecini ve akademik başarıyı olumsuz yönde etkilemektedir. Üniversite öğrencilerinin çoğu ruhsal bozukluklar açısından önemli bir risk grubunu oluşturdukları halde koruyucu ve sağaltıcı ruh sağlığı hizmetlerinden yeterli düzeyde yararlanamamaktadır. Bunun önemli nedenlerinden biri ruhsal bozukluklar ve tedavileri ile ilgili yanlış ve olumsuz tutumlara sahip olunmasıdır. Çünkü ruhsal hastalıklara yönelik tutum, hastalıkların önlenmesi, erken tanınması ve sağaltımı üzerine doğrudan etkilidir (4).

Bu çalışma, Dicle Üniversitesi öğrencilerinde ruhsal yardım arayışı, psikotrop ilaç kullanım yaygınlığı, ilaçlara karşı tutum ve ilişkili faktörlerle ilgili bilgi edinmeyi ve bu konularda çeşitli öneriler sunmayı amaçlamaktadır.

(8)

2 2. GENEL BĐLGĐLER

2.1.Ruh Sağlığı ve Bozuklukları

Dünya Sağlık Örgütü sağlığı, bedensel ve sosyal iyi olma hali olarak tanımlamaktadır. Bu tanımın içinde yer alan sosyal boyutu, hem bedensel, hem de ruhsal bileşenler ile ilişki halindedir ve belirleyici rol üstlenir (5). Ruh sağlığı sorunları gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde, her sosyoekonomik katmanda, her ırkta ve her kültürel grupta görülebilir. Dünya Sağlık Örgütü’ne(DSÖ) göre, her dört kişiden biri ruhsal ya da nörolojik hastalık geçirme riski ile karşı karşıyadır(6). Ayrıca dünyada en çok sakatlığa neden olan on hastalıktan beşinin ruhsal kaynaklı olduğu saptanmıştır. Birleşmiş Milletler Raporları’na göre, yeryüzünde 450 milyon kişi halen bir ruhsal veya nörolojik hastalıkla mücadele etmektedir (7).

Ruhsal bozukluk bir bireyde görülen, o anki rahatsızlık (örneğin, bir ağrılı semptom) ya da sakatlık (yani işlevselliğin bir ya da birden fazla önemli alanda bozukluk) ya da ıstırap, ölüm, ağrı, sakatlık riskinde anlamlı bir artış yada önemli bir özgürlük kaybı ile ilişkili olan klinik anlam taşıyan davranışsal yada psikolojik sendrom yada şablondur. Buna ek olarak, bu sendrom yada şablon sevilen bir kişinin ölümü gibi belirli bir olaya karşı gelişen, beklenen ve kültürel olarak onaylanan bir yanıttan ibaret olmamalıdır.

Asıl neden her ne olursa olsun o an için, bireyde davranışsal, psikolojik ya da biyolojik bir işlev bozukluğunun tezahürü olarak kabul edilmelidir. Yukarıda da tarif edildiği gibi, sapkınlık ya da çatışma bireydeki işlev bozukluğunun bir semptomu olmadığı müddetçe ne sapkın davranış (örneğin, dini ya da cinsel) ne de başlıca birey ile toplum arasındaki çatışmalar ruhsal bozukluktur (8).

2.2.Ruh Sağlığı Epidemiyolojisi

Günümüzde ruhsal sorun, belirti ve bozukluklar yaygınlıkları, ilgili tıbbi ve toplumsal özellikleriyle ciddi bir sağlık/toplum sağlığı konumundadır (5).

Birçok ülkede yapılan toplum taramaları ruhsal hastalıkların sanılandan çok daha yaygın olduğunu göstermektedir. Amerika Birleşik Devletinde' de yapılan ruhsal hastalık epidemiyolojisi çalışmasında nüfusun neredeyse yarısının hayatları boyunca en az bir ruhsal rahatsızlık geçirdiğini ortaya koymuştur (9). DSM-III (Diagnostic and Statistical Manual Disorders) ölçütlerine göre tanı konan Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan epidemiyolojik çalışmada toplam ruhsal hastalık oranı 6 ay için %19.1 bulunmuştur. Bu çalışmada depresyon %3, fobiler %7.7, panik bozukluğu %0.8, obsesif-kompülsif bozukluk %1.5, somatizasyon bozukluğu ise %0.1 bulunmuştur (10). Amerika Birleşik Devletinde’ 1994’de yapılan başka bir epidemiyolojik çalışmada ise DSM-III-R

(9)

3 ölçütlerine göre 12 ay için toplam ruhsal hastalık oranı %29.5, depresyon %10.3, panik bozukluğu %2.3 oranında bulunmuştur (11). 2004’de Dünya Sağlık Örgütü’nün öncülüğünde 14 ülkenin katıldığı Dünya Ruh Sağlığı Araştırmasında ruhsal bozuklukların biçimlerini, sıklığını, şiddetini ve bunlarla ilgili yeti yetimi ve sağaltımları incelemiştir. DSM–4 (Diagnostic and Statistical Manual Disorders) ölçütlerine göre, herhangi bir ruhsal bozukluğun yaşam boyu yaygınlığı %8.6 (Şangay) ile %47.3 (Amerika Birleşik Devleti) arasında değişkenlik bulunmuştur (12).

Ülkemizde bugüne kadar yapılan ruhsal hastalık epidemiyolojisi çalışmaları ya özel topluluklarla, ya da yerel örneklemlerle yapılmıştır. Bu çalışmalarda bulunan sonuçlara göre ülkemizde tanı konacak düzeyde ruhsal hastalık yaygınlığı %20 dolayındadır (13). Dünya Sağlık Örgütü tarafından planlanan, 14 ülkenin katıldığı çok merkezli uluslararası bir projede Ankara Gölbaşı'nda sağlık ocağına herhangi bir yakınma ile başvuranlara %17.6 oranında ruhsal hastalık tanısı konmuştur (14). Çok merkezli, ruhsal bozuklukların yaygınlığı, risk etkenleri, yeti yetimi ve ruhsal hizmetlerinin kullanımına ilişkin ilk kez ulusal düzeyde bilgiler 1998’de Sağlık Bakanlığı koordinasyonu ile yürütülen Türkiye Ruh Sağlığı Profili araştırmasında elde edilmiştir. Bu çalışmada herhangi bir ruhsal bozukluk yaygınlığı %17.2 olarak bildirilmiş, alkol bağımlığı dışında tüm bozuklukların yaygınlığı, kadınlarda, erkeklere göre daha yüksek bulunmuştur (15).

2.3.Ruh Sağlığı bozukluklarında tedavi 2.3.1.Psikofarmakolojik tedavi

2.3.1.1.Antipsikotik ilaçlar (Nöroleptikler) Sınıflandırma

Tipik: Fenotiazinler: Alifatik, piperidin, piperazin fenotiazinler Tiyoksnatinler: Flupentiksol, zuklopentixol

Butiferonlar: Haloperidol Difenilbutilpiperidin: Pimozid Atipik: Dibendodiazepin: Klozapin Benzisoksazol: Risperidon

“Atipik” terimi, terapotik dozlarda EPS yan etkilerinin insidansı düşük olan nöroleptikleri tanımlamaktadır, ancak “tipik” ve “atipik” nöroleptiklerin arasındaki sınır tam olarak tanımlanabilmiş değildir. Antipsikotik etkinlikte, fiziksel veya psişik bağımlılık gelişmez. Şizofrenin, düşünce bozukluğu, halüsinasyonlar, sanrısal düşüncelerle uğraşıp durma, duygulanım değişiklikleri, otizm, etkilenme düşünceleri ve referans düşüncelerini baskılarlar. Manide öforiyi,

(10)

4 eksitasyonu, irritabiliteyi, taşkınlığı, aşırı enerji düzeyini, düşünce bozukluğunu ve basınçlı düşünceyi azaltırlar.

Endikasyonları: Akut ve kronik psikozların semptomların tedavisinde (şizofreni, bipolar bozukluğun manik evresi, sanrısal bozukluk gibi). Şizofreni ve bipolar bozukluğun profilaksisi, Demansta ajite agresif davranış için (risperidon, klozapin); kendine zarar verici davranışlar. Gilles de la Tourette sendromu (özellikle haloperidol ve pimozid). Antiemetik olarak (kloropromazin), anesteziye yardımcı olarak, refrakter hıçkırıkta. Antiprutik, özelliklede nörodermatit ve prurijnöz egzemada. Parkinson hastalığına eşlik eden psikoz (kloazpin), psikotik özellikli majör depresyon, dürtüsellik, obsesif-kompulsif bozukluk ve düşük dozlarda borderline kişilik bozukluğunun ve kokain yoksunun tedavisinde kullanılmaktadır.

Farmakolojik etki mekanizması: Tam etki mekanizması bilinmemektedir. Primer etkilerinin D2 blokajina bağlı olduğu düşünülmekte ise de yeni bileşiklerin diğer dopamin reseptörleri (D1ve D4 gibi) ve diğer nörotransmiterler (serotonin:5HT2 gibi) üzerinde de etkilerinin olduğu ileri sürülmektedir. Reseptör özgüllüğü nöroleptiğe göre değişmektedir; sözgelimi klozapin ve risperidon D2 blokajından çok 5HT2 blokajı yapmaktadır.

Doz: Daha düşük dozlarda kullanılması gerekliliği konusunda görüş birliği vardır (günde 5-10 mg haloperidol ya da eşdeğeri; klinik etkinlik % 65’in üzerinde bir D2 bağlanmasının olması ile doğru orantılıdır); sonlanma çalışmaları hastaların verdiği yanıtın düşük dozlarda da yüksek dozlardaki gibi olduğunu ancak düşük dozlarda daha az yan etki ile karşılaşıldığını göstermektedir. Akut hastalar kronik hastalara göre daha yüksek dozlara gereksinim göstermektedirler. Yaşlılarda ve sanrısal bozukluğu olanlarda daha düşük dozlar kullanılır.

Farmakokinetik özellikleri: Đlaçtan ilaca göre değişmektedir.

Oral: Doruk plazma düzeylerine alındıktan 1–4 saat sonra erişir. Plazma proteinlerine ileri derecede bağlanırlar. Fenotiazinlerin çoğunun ve tioksantinlerin aktif metabolitleri vardır. Büyük bir ölçüde karaciğerde metabolize edilirler; bazıları (tiyoridazin gibi) sitokrom P–450 metabolize edici enzimi inhibe eder. Eliminasyon yarı ömürleri uzun olduğu için günde tek doz verilebilirler; klozapin 300 mg’ın üzerindeki dozları konvülziyon riski olduğu için bölünerek verilmelidir.

Đ.M: Oral preparatlara göre doruk plazma düzeylerine daha hızlı erişirler. Oral ilaçlara göre biyo-yarılanmaları daha fazladır; buna göre doz ayarlanması gerekir.

Depo Đ.M: Oral ilaçlara göre biyo-yarılanmaları daha fazladır.

Yan Etkileri: Birçok yan etki gelip geçicidir; süre giden yan etkilerin birçoğu ilaçlarla düzeltilebilinir, ancak en iyisi dozun ya da ilacın değiştirilmesidir.

(11)

5 1.Antikolinerjik etkiler: Muskarinik reseptörlerin (ACh) antagonizminin bir sonucudur. Sık görülür, diğer antikolinerjik ilaçlarla verildiğinde bu etki artar. Müköz membranlarda kuruma, görme bulanıklığı, gözlerde kuruma, konstipasyon ve üriner retansiyon. Yüksek dozların kullanılması ya da diğer antikolinerjik ilaçlarla birlikte kullanılması merkezi ve periferik etkileri olan bir antikolinerjik toksiteyle (yönelim bozukluğu, konfüzyon, bellek kaybı, ateş ve taşikardi gibi semptomlarla seyir) sonuçlanabilir.

2.MSS etkileri: H1(histamin-1) reseptörleri antagonizminin bir sonucudur. Kilo alma, baş ağrısı gibi

a.Kognitif etkiler: Sedasyon, konfüzyon, konsantrasyon bozukluğu, yönelim bozukluğu, bellek bozukluğu vb.

b.Nörolojik etkiler: Dopamin D2 reseptörlerinin antagonizminin bir sonucudur. Konvülsiyon eşiğinde düşme, ekstarpiramidal reaksiyonlar (distoniler, diskineziler, akatizi, psödo parkinsonizm gibi ),ögürme reflexi kaybı, disfaji, üriner inkontinans, tardif diskinezi ve eksrimetilerde koreatetoz hareketlere yol açabilmektedirler.

3.Kardiyovasküler etkiler: Alfa1 adrenerjik ve muskarinik reseptörlerin antagonizmin bir sonucudur. Hipotansiyon, taşikardi, sersemlik hissi ve ekg (elektrokardiografi) değişikleri gibi nedenlere yol açabilmekteler.

4.Gastroenterolojik yan etkiler (anoreksiya, dispepsi, disfaji, bazen diyare, glossit gibi) 5.Cinsel yan etkiler: Dopamin aktivitesindeki değişikliğin, ACh blokajının ve alfa 1 blokajının bir sonucudur. Libido da azalma, erektil zorluklar, empotans, ejekülasyon inhibisyonu, retrograd ejekülasyon ve priapizm gibi yan etkilere yol açabilmekteler. 6.Endokrin yan etkiler. 7.Oküler değişiklikler. 8.Hipersensitivite reaksiyonları (Deri reaksiyonları, dökütüler, kolestatik sarılık, agranülositoz, nöroleptik malign sendrom v.b. reaksiyonlar 9.Isı regülasyonu

2.3.1.2.Antidepresan Đlaçlar

Antidepresanlar depresyon patofizyolojisini düzelten etkin, bağımlılık yapmayan, zamanla etkinliğini kaybetmeyen ilaçlardır.

Etki mekanizmaları: Bilinen tüm antidepresanlar monoamin transmisyonunu değiştirir. Bu nedenle etkilerini nörotransmitterler aracılığı ile yaptıkları düşünülmektedir. Đlk dönemlerde norepinerfin, daha sonraları serotonin, depresyon patofizyolojisi ve ilaçların etki mekanizmaları öne çıkmıştır. Her ikisi de duygu durum değişikliklerine katkıda bulunur. Serotonini doğrudan mı, yoksa norepinerfin aracılığı ile mi duygu durumu değiştirdiği yeterince açıklık kazanmamıştır. Temel etkinin beta-adrenerjik reseptörlerin down-regülasyon ve dolaylı olarak oto-alfa-reseptörlerini

(12)

up-6 regülasyonu ile olduğu bilinmektedir. Down-regülasyon antidepresan etkiye benzer sürede ortaya çıkması bu görüşü desteklemektedir. Trisiklik antidepresanlar ve diğer birçok antidepresanın (bupripion, nomifensin, venlafaksin sertralin) dopamin sistemini etkilemesi ve dopaminerjik ilaçların depresyon tedavisinde yararlı olması dopamin sistemininde patofizyolojisinde rolü olduğunu düşünmektedir. Reseptör bağlanmasının birkaç saatte gerçekleşmesine karşın, antidepresan etkinin birkaç hafta sonra ortaya çıkması hücre içi ikinci haberci sistemler ve çekirdek içi gen dışa vurumu ile ilişkilendirilmektedir.

Sınıflandırma: Trisiklik antidepresanlar (TCA) imipranin ve amitriptilin ile bir monoamin oksidaz inhibitörü (MAOI) olan iproniazidin depresyon tedavisinde etkin olduğu 1950’li yıllarda bildirilmiştir. Yaklaşık 40 yıl içinde benzer özellikleri ile kümeleşen, giderek yan etkilerden arındırılmaya çalışılan ilaçlar keşfedilmiştir. Antidepresan ilaçlar kimyasal yapıları ve etki ettikleri reseptör tipleri (serotojenik, noradrenerjik) ya da geliştirilme dönemlerine göre birinci, ikinci ve üçüncü kuşak antidepresanlar olarak sınıflandırılmışlardır.

Endikasyonları: Çökkünlükler (tek nöbet, yineleyici, iki uçlu, mevsimsel, distimi), bunaltı bozuklukları (panik bozukluğu, obsesif-kompulsif bozukluk, yaygın bunaltı bozukluğu, sosyal bunaltı bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu), enürezis noktürna, anoreksia nevroza, bulimia nevroza, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu, uyku bozuklukları, kronik ağrı sendromları, adet öncesi disforik bozukluk, erken boşalma, okul korkusu, negatif belirtilinin belirgin olduğu şizofrenide antipsikotiklere ek olarak kullanılmaktadır (16).

Doz ve Kullanım Süresi: Klinik etki için etkin dozda yeterli bir sürenini geçmesi gerekir. Antidepresan etkinin başlaması 4–8 hafta sürebilir. Etkin doz ile 4 hafta değişme olmamışsa ilaç değiştirilir, minimum düzelme varsa 2–4 hafta daha aynı ilaca devam edilir. Depresyon belirtilerini düzelmesinden sonra uygun bir süre ilaca devam edilmesi depreşmeyi (relaps) ya da yenilenmeyi önler. Bu süre tek bir epizot için bir yıldır. Đlk 6 ay devam sonraki 6 ay önleme dönemidir.

Yan Etkiler: Antidepresanların önceden yordanabilen yan etkileri yanında beklenmeyen yan etkileri ortaya çıkabilir. Beklenebilecek yan etkiler genellikle reseptör bağlanmaları ile ilişkilidir. 1.Reseptör bağlanmaları özellikleri ile beklenen yan etkiler; muskarinik asetilkolin reseptörünün tutulumu tükürük salgısında ve bağırsak hareketlerinde azalma, idrar retansiyonu, akomodasyon felci, bulanık görme, pupil genişlemesi, taşikardi, bellek bozulmasına neden olur. Histamin 1 reseptörünün blokajı sedasyon, ortostatik hipotansiyon ve kilo artışına, yaşlılarda motor koordinasyon ve bilişsel işlev bozulmasına yol açar. Norepinerfin, sinaptik aralıktan geri alımın engellenmesi ya da MAO’ın yıkımının azalması sonucu artar ve anksiyete, tremor, taşikardi ortaya

(13)

7 çıkar. Serotonin geri alımının engellenmesi sonucu sinaptik aralıkta artan serotonin , sedasyon, uykusuzluk, iştahsızlık, bulantı, kusma, ishal, huzursuzluk, akatizi ve anksiyete, anorgazmi ya da spontan orgazm, ejekülasyon güçlüğüne yol açabilir. Dopamin sinaptik aralıktan geri alımının engellenmesi antiparkinsoniyen etkiye, psikomotor aktivite artışına ve psikozun alevlenmesine neden olabilir.

2. Beklenmeyen yan etkiler; alerjik tepkiler, karaciğer işlevlerinde bozulma, epileptik nöbet, mani tetiklenmesi, uygunsuz anti diüretik hormon salınımı, saç dökülmesine yol açabilirler (17).

2.3.1.3.Anksiyolitik Đlaçlar

1960’larda majör tanskilizanlar olarakta bilinen antipsikotiklerden ayırmak için bunaltı giderici ilaçlara minör transkilizanlar denilirdi. Đnsanoğlu binlerce yıldan beri bunaltısını yatıştırmak için çok değişik ilaçlar kullanmıştır. Alkol, afyon ve türevleri, uyuşturucular ve değişik yatıştırıcı ilaçların bunaltıcı giderici etkileri olsa bile günümüzde kullanılan bunaltı giderici ilaçlar şu başlıklar altında toplanabilir: Benzodiazepinler, buspiron, antidepresan ve antipsikotikler, antiepileptikler ve diğerleri (antihistaminikler) olarak sıralanabilir. En çok kullanılanlar benzodiazepinlerdir. Bunaltı bozuklukları ile çökkünlükler arasında yakın bir bağ olduğuna ilişkin yayınların artması ve bazı antidepresanların panik nöbetlerde etkili olduğunun görülmesi ile antidepresan ilaçların bunaltı giderici olarak kullanılmasını artırmıştır.

Bunaltı giderici ilaçlar etkilerini sinaptik aralıktaki monoamin miktarını arttırarak ya da doğrudan postsinaptik reseptörler üzerinden etki ederler. Sinaptik aralıkta momoamin düzeyini artıran ilaçlar antidepresan olarak adlandırılır. Antidepresan özelliklerinin yanı sıra bunaltıyı da yatıştırırlar. Diğer bunaltı ilaçları yalnızca monoamin reseptörleri üzerinden etkilidirler (16).

A.Benzodiazepinler: Etki düzenekleri tümüyle aydınlatılamamıştır. Benzodiazepinlerin reseptör üzerindeki etkisi ancak GABAa (gama amino bütirik asit-a)’nın varlığıyla gerçekleşmektedir. GABA ile birlikte benzodiazepinler nöron membranlarında klor iyonlarının geçişini kolaylaştırırlar; beynin birçok bölgelerinde nöronların ateşleme hızını da düşürürler. Nöronlarda benzodiazepinlere özgü 3 tür reseptör gösterilmiştir. Bunların ikisi merkez, diğeri periferik benzodiazepin reseptörüdür. Benzodiazepin-1 reseptörü merkez sinir dizgisi içinde yer alır ve alfa-1 alt birimi içerir. Bu reseptör benzodiazepin reseptör agonistlerin bunaltı giderici, uyku verici ve antikonvülzan etkilerinde sorumlu oldukları bildirilmektedir. Benzodiazepin-2 reseptörlerini alt birimi alfa2, alfa3 ve alfa5 ise korteks, striatum, hipokampüs, omurlik ve piramidal nöronlarda yerleşmişlerdir. Bu reseptörler kas gevşetici, merkezi sinir baskılayıcı ve psikomotor etkilerden sorumludurlar. Benzodiazepin-3 reseptörleri merkez reseptörlerinden farklı işlev ve

(14)

8 yapıdadırlar. Tolerans ve kesilme belirtilerinde rol oynarlar (16,18). Benzodiazepin reseptörüne bağlanan bileşiklerin beş değişik etkileri bulunmaktadır. Seçici olamayan tam agonist (benzodiazepinler), seçici tam agonistler (zolpidem), kısmı agonistler, ters agonistler, antagonistler (flumazenil).

Emilim, yıkım ve atılım; hızlı, orta ve yavaş emilim olmak üzere değişik emilim hızı gösterirler. Benzodiazepinler vücutta proteinlere ve yağlara kolayca bağlanırlar. Karaciğerde mikrozomal enzimlerle yıkılırlar ve çoğu desmetildiazepam ve oksazepama dönüşerek glükorinize olurlar. Oksazepam ve lorazepam bir yıkılıma ürününe dönüşmeden karaciğerde glükorinize olarak idrardan atılırlar.

Etki süresi: Uzun süre etkili (yarı ömrü 12 saatten fazla), orta süre etkili (yarı ömrü 5–12 saatten fazla), kısa süre etkili (yarılanma ömrü 5 saatten az) olarak ayrılırlar. Yarılanma ömrü kısa olanlar daha çok uyku ilacı, uzun olanlar ise bunaltı giderici olarak kullanılırlar.

Endikasyonları: Yaygın bunaltı bozukluğu, panik nöbetleri, uyku bozuklukları, gerginlik ve stres durumları, epilepsi, alkol bırakma ve deliryum tremens sağaltımında, psikozlarda eksitasyon durumlarında ve ekstrapiramidal belirtilerin sağaltımında kullanılırlar.

Yan etkiler: Uykululuk, sersemlilik, dikkat ve algılamada yavaşlık, denge bozukluğu en sık görülen yan etkilerdir. Seyrek olarak alerji, kilo alma, bunaltı, görme bulanıklığı, sindirim rahatsızlıkları, sarılık, baş ağrısı ve libido azalması görülebilir. Damar içi uygulama ile solunum baskılanması görülebilir. Benzodiazepinlerin güvenlik sınırları oldukça geniş olsa da alkol veya barbirtüratlarla alımında koma ve ölüm olabilir.

B. Buspiron: Kimyasal yapsı (azapirodekandion) ve etki düzeneği açısından diğer bunaltı gidericilerden farklıdır. Buspiron 5-HT1A reseptörlerine yüksek, D2 reseptörlerine orta derecede bağlanma gücü gösterir; etkin yıkım ürünü (aktif metaboliti) alfa adrenerjik reseptör antagonistidir. Kas gevşetici ya da antiepileptik etkisi yoktur. Bağımlılık yapmaz ve diğer MSS yatıştırıcılar ve alkol ile belirgin etkileşime girmezler. Ayrıca kilo alımına yol açmazlar. Yaygın bunaltı bozukluğunun sağaltımında etkili olup bunaltı giderici etkisinin limbik sistemde serotonejik etkinliği azaltmak yoluyla olduğu sanılmaktadır. Günlük doz 20–30 mg olarak 2–3 doza bölünerek kullanılır. Bunaltı giderici etkisi benzodiazepinlerden farklı olarak 2–4 hafta düzenli alınınca sağlanır. Baş dönmesi, baş ağrısı, uykululuk, tedirginlik, bunaltı gibi yan etkileri olabilir.

C. Antidepresanlar ve Antipsikotikler: Son yirmi yılda bunaltı bozuklukları ile çökkünlükler arasında klinik ve etiyolojik bağ olduğuna ilişkin yayınlar artmıştır. Bunaltı giderici olarak antidepresan kullanımı tüm dünyada artmaktadır. Antipsikotiklerin bunaltı olarak kullanım alanları

(15)

9 oldukça sınırlıdır. Çok düşük dozlarda haloperidol yaşlılarda bunaltı ve ağır tedirginlik durumlarında, gene düşük doz trifluperazin, sülpirid yaygın bunaltı bozukluklarında kullanılabilmektedir (16).

D.Antiepileptikler: Çoğu GABA ve glutamat nörotaşınımı üzerinden etki ederler. Günümüzde bunaltı bozukluklarında ikinci sırada yer almakta ya da ek ilaç olarak kullanılmaktadırlar (19).

E.Başka bunaltıcı giderciler: Bu kümede artık psikiyatride fazla kullanılmayan bunaltı gidericiler ve aslında daha çok başka amaçlarla kullanılan, fakat düşük bunaltı giderici etkileri nedeniyle zaman zaman kullanılan beta-blokerler (propanaol, pindolol) ve antihistaminikler (hidroksizin) bulunur (16).

2.3.1.4.Duygu durum stabilizatörleri

Duygu durum dengeleyici terimi bipolar bozukluluklarla ilgili olarak oldukça yaygın kullanılmaktadır. Ancak bu terimin tanımına ilişkin tam bir uzlaşının varlığından söz etmek olası değildir. Akut mani, akut depresyon, mani önleyici ve depresyon önleyici etkiler bu ayrışmaların en belirgin olanlarıdır. Duygu durum dengeleyiciler de bu hedeflere olan etkileri ve bu etkilerin güçleriyle irdelenebilinirler. Literatür incelendiğinde dört ilaç öne çıkmaktadır: Lityum, karbamezapin, valproat ve lamotrijin.

Lityum: Tüm dünyada ağızdan alınan lityum tuzları, en çok da karbonat tuzları biçiminde kullanılmaktadır. Gastrointestinal traktustan hızlı emilir. Kandaki en yüksek düzeyine, tek doz sonrası 1–3 saatte (yavaş salınan preparatlarda 6–8 saatte) ulaşılır. Emilim yaklaşık 8 saatte tamamlanır. Kanda proteine bağlanmaz. Kararlı-durum düzeylerine sabit doz sonrası 4–6 günde varılır. Metaboliti yoktur ve büyük bölümü böbrekler yoluyla, çok azı da feçesle, tükürük, sperm, ter gibi çıktılarla olmak üzere değişmeden atılır (17).

Farmakoljik etki: Đyileştirici ve koruyucu etkisin nasıl ortaya çıktığı henüz kesin olarak bilinmemektedir. Lityumun membran geçirgenliğini artırarak hücresel düzeyde iyon değişimi anormalliğini düzelttiği; adrenalin, serotonin ve dopamin nöronal salınımını arttırdığı; adrenalin metabolizmasını ve geri alımını arttırdığı; adrenalin metabolizmasını ve geri-alımını artırdığı; serotonin reseptör duyarlılığını değiştirdiği ileri sürülmüştür. Bu etkilerin mani ya da çökkünlükte görülen klinik etkilerle bağlantıları henüz yeterli olarak açıklanmamıştır.

Endikasyonları: Mani nöbetinin sağaltımı. Đki uçlu duygulanım bozukluğunda koruyu sağaltımı sağlama. Yenileyici çökkünlüklerde (tek uçlu çökkünlük) koruyucu sağaltımı sağlama. Siklotimide duygu durum dengeleyici olarak. Şizoaffektif bozuklukta antipsikotiklerle birlikte.

(16)

10 Sağaltıma dirençli çökkünlüklerde antidepresan etkiyi güçlendirmek amacıyla ve antipsikotiklere dirençli olan duygu durum dalgalanmaları gösteren şizofreni hastalarında antipsikotikle birlikte kullanılabilinir.

Yan etkiler: Poliüri, polidipsi, daire, bulantı, kilo artışı, ötirodi veya hipotriodi guatr, akne, deri döküntüleri, lökositoz, titreme, lityum toksitesi, intersisyel nefrit, nefrojenik inspitus, aritmi, hasta sinüs sendromu, bradikardi, hipotansiyon ve psödotümor serebri gibi yan etkileri olabilmektedir (16).

Karbamezapin: Đki uçlu bozukluk sağaltımında kullanılan ilk epilepsi ilacıdır. Karbamezapinin tutuşmayı azaltıcı, GABA taşınımını artırıcı ve antiglutaminerjik etkilerinin olduğu düşünülmektedir (20). Lityumla birlikte ya da tek başına, manik taşkınlıklarda, dönemsel (epizodik) saldırganlık gösteren kişilik bozukluklarında; kompleks parsiyel nöbetlere eşlik eden psikotik belirtisi olan hastalarda, şizoaffektif bozuklukta, sağaltıma dirençli şizofreni hastalarında antipsikotiklere eklenerek kullanılabilinir (21). Karbamezapin genel olarak düşük dozda başlanır, doz kan düzeyine göre ayarlanır.

Yan etkileri; bulantı, kusma, uyuşukluk, dengesizlik, sersemlilik, çift görme, deride dermatit gibi yan etkiler olabilir (16).

Valproat: Bir antiepileptik olan valporik asid duygu durum dengeleyici olarak etkin bir ilaçtır. Özellikle manik taşkınlığın sağaltımında ve iki uçlu bozuklukta önleyici olarak tek başına veya lityumla birlikte verilebilir. Valproatın epilepsideki ve duygu durum bozukluklarındaki etki mekanizmaları tam olarak aydınlatılamamıştır. Preklinik çalışmalarda GABA düzeyini, sentezine ve yıkımını etkileyerek yükselttiği gösterilmiştir. Ancak GABA üzerine olan bu etkisinin ilacın sağaltıcı etkisiyle bağlantısı olup olmadığı kesinlik kazanmamıştır (22). Bağırsaktan emilir, biyo-yarılanımı yüksektir (%96–100). Yarı ömrü 13–18 saattir. Plazma albüminlerine bağlanma oranı %70-94’dür. Yüksek kan düzeylerinde proteine bağlanma oranı düşer. Beyine hızlı geçer. Metabolizması çok karmaşıktır: 14 ayrı metaboliti bulunmaktadır. Metabolitlerinin çoğunun anti epileptik etkileri vardır. Ancak, beyindeki yoğunluklarının düşük olması nedeniyle sağaltıcı etkileri önemsizdir. Glukorinzasyonla daha çok idrar, kısmen de dışkıyla atılır (23,24). Valproat kullanımına bağlı yan etkilerden en sık görüleni kilo artışıdır. Başka sık görülen yan etkiler mide-bağırsak iritasyonu, bulantı, kusma, titreme, saç dökülmesi yer alır. Daha seyrek olarak halsizlik, ishal, ataksi, dizatri, deri döküntüleri görülebilinir.

Lamotrijin: Son zamanlarda iki uçlu bozuklukta çökkünlük döneminin sağaltımı için koruyucu olarak kullanılması önerilen bir antiepileptik ilaçtır. Hızlı ve tam olarak emilir.

(17)

Biyo-11 yarılanımı %98’dir. Protein bağlanma görece düşüktür (%55), bu özelliği ilaç etkileşimlerine yol açmaz. Yarı ömrü 7–70 saat arasında değişir. Lamotrijinin epilepsideki ve psikiyatrik bozukluklarındaki özgün etki düzeneği tam olarak bilinmemektedir. Voltaja duyarlı sodyum kanallarını bloke edici, kalsiyum ve potasyum kanallarını düzenleyici etkisi vardır. Nöron zarını dengeler ve uyarıcı nörotransmitterlerin salınımını düzenler. Duygu durum dengeleyici etkisinde sinir hücrelerini koruyucu ve antiglutamaterjik etkilerinin rol oynadığı düşünülmektedir. Ağır dermatolojik yan etkilerinden korumak amacıyla ilaç dozunun çok yavaş arttırılması gerekir. Yüksek dozlarda ataksi, sersemlilik, çift görme, bulantı ve kusma yapabilir. Seyrekte olsa en çok korkulan yan etkisi Stevens Jonshon Sendromu’dur.

Diğer duygu durum düzenleyiciler olarak toprimat, gabapentin ve levatiracetam da bulunmaktadır (16).

2.3.1.5.Diğer ilaçlar

Antikolinerjik ilaçlar: psikiyatrik kullanım alanı olarak ilaçlara bağlı oluşan ekstrapiramidal sendrom tedavisinde kullanılırlar. Bunlar; triheksifenidil, benzotropin, biperidin ve prosiklidindir. Psikiyatrik tedavide kullanılan diğer farmakolojik ajanlar; antihistaminikler, dopamin reseptör agonistleri, mono amin oksidaz inhibitörleri, beta-adrenerjik reseptör blokerleri, kalsiyum kanal antagonistleri, klonidin ve disulfram olarak sıralanabilinir (17).

2.3.2.Psikoterapiler

Psikoterapi, çok geniş anlamda, düşünce, duygu ve davranışları, konuşma, ilişki kurma yolları ile etkileyerek değiştirme ve iyileştirme demektir.

Psikoterapi türleri:

1.hekimin hastaya yanaşma biçimi ve tutumuna göre; a.bastırıcı

b.destekleyici

c.derinliğine araştırıcı

2.Ruhsal bozukluk (psikopataloji) anlayışı ve kuramsal çıkış noktasına göre; a.psikodinamik temellere dayanan(psikanaliz),

b.öğrenme ilkelerine dayanan davranışçı psikoterapi türleri,

c.bilişsel psikopatoloji, bilgi işleme, sosyal psikoloji ilkelerine dayanan d. Varoluş ve görüngüsel temellere dayananlar

3.Sağaltım durumunun biçimi ve yapısına göre (bireysel, grup, psikodrama, oyun ve aile psikoterapisi) (16).

(18)

12 2.3.3.Elektrokonvulzif terapi (EKT) ve diğer tedaviler

Halk arasında şok tedavisi diye bilinen bu sağaltım üzerinde yıllardan beri tartışmalar sürmesine karşın, günümüzde öncelikle ağır çökkünlüklerde kısa sürede olumlu sonuç sağlayan, az yan etkili bir sağaltım olarak kabul edilmiştir. EKT (Elektrokonvulzif terapi)’nin etki düzeneği bilinmemektedir. Kullanım alanları; ağır çökkünler (öz kıyım riski olan, antidepresana yanıt vermeyen, gebelik, emzirme gibi durumlarda), ağır mani dönemi, bazı durumlarda şizofreni ve şizoaffektif bozukluklardır (16). Diğer psikiyatrik tedaviler ise; yineleyici transkraniyal manyetik uyarım (rTMS), derin beyin uyarımı (DBU), vagus siniri uyarımı (VSU), ışık sağaltımı (phototherapy) ve beyin cerrahi yöntemleri (ön singulotomi, subkaudadat traktomi, limbik, lokotomi,ön kapsulotomi) (16).

2.4.Ruh sağlığı bozukluklarında yardım arayışı, psikotrop ilaç kullanım yaygınlığı ve tutum

2.4.1.Ruh sağlığı bozukluklarında yardım arayışı

Toplumda ruhsal sorunlar için yardım arama ile ilgili araştırmalar, ciddi derecede ruhsal sorunu olduğu halde yardım alamayan çok sayıda insan olduğunu göstermektedir (25).

Toplum içindeki bireyin ruhsal sorunları olduğu halde uygun yardım alamamasının nedenlerini Goldberg DP, Huxley P (1992) yardım aramayı değişik aşamalara bölerek tanımlamışlardır. Bu aşamaların başlangıcını hastalığın farkına varma, kişinin iş ve sosyal işlevlerinin etkilenmesi, kişinin ve çevresinin sorunu bir hastalık olarak etiketlemesi, ekonomik nedenler ve fiziksel koşullar oluşturur. Yardım için kime başvurulacağını belirleyen ise ekonomik, kültürel ve fiziksel koşullardır. Yardım için başvurmuş olan hastanın doğru tanı alması başka bir aşamadır. Yardım için başvuran hastaların önemli bir kısmına tanı konamamaktadır, pratisyen hekime başvuran ruhsal hastalığı olan kişilerin yarısından fazlasına doğru tanı konamadığı bilinmektedir. Doğru tanı konanların bir kısmına da çeşitli nedenlerle (ekonomik, yanlış ve yetersiz tedaviler, hastanın tedaviye uymaması vb.) etkili yardım verilememektedir. Bu nedenlerle toplumda tedavi edilmemiş ruhsal hastalıkları olan çok sayıda kişi vardır (26,27).

Ülkemizde yapılan araştırmalarda halkın ruhsal bozukluklar ile ilgili bilgi düzeyinin genelde yetersiz olduğu ve ruhsal bozukluğu olanlara yönelik ayrımcı ve etiketleyici tutuma sahip olduğu görülmüştür (28,29). Halkın ruhsal hastalıklarla ilgili tutumlarının genelde olumsuz olduğu ve bu olumsuz tutumların klinisyenlerin günlük uygulamalarında çeşitli zorluklar yarattığı bilinen bir durumdur (30).

(19)

13 Ruh sağlığı birimlerine ulaşım yollarını inceleyen bazı çalışmalarda psikiyatrik hastaların bir kısmının önce geleneksel yardım arama davranışı içinde olduklarını bildirmişlerdir (31). Psikiyatrik problemleri olan hastaların geleneksel yardım arayışını araştıran bazı çalışmalarda, hastalığın doğaüstü güçlerden kaynaklandığına olan inanç (32), eğitim düzeyi (33), kolay ulaşım (34), tıbbi tedaviden yeterince fayda görmeme gibi etkenlerin belirleyici olduğu bildirilmiştir.

Geleneksel çare arama davranışının, sebepleri kadar sonuçları da psikiyatri alanında çalışan ve bu alanda çare arayan insanları etkilemektedir. Hastaların geleneksel yardım arama başvuruları psikiyatri birimlerine ulaşmayı geciktirdiği gibi verilen psikiyatrik tedavinin kesilmesinde de bir etken olabilmektedir (35).

Chadda ve arkadaşları, yaptıkları çalışmada geleneksel tedavilerinin seçilmesinde hastalığın doğaüstü güçlerden kaynaklandığına olan inanç, kolay ulaşım, kolay uygulanabilir olması gibi nedenlerin etkili olduğunu bildirmiş ve ciddi psikiyatrik problemi olan hastaların daha fazla acı çekmesine neden olduğu bildirilmiştir (32). Ruhsal hastalığı olanların ilk başvurusunun Güney Afrika'da %70, Endonezya'da %54, Pakistan'da %13 ve Hindistan'da ise %12 oranında geleneksel sağaltıcılara olduğu belirtilmiştir (36,37).

2.4.2.Ruh sağlığı bozukluklarında psikotrop ilaç kullanım yaygınlığı ve tutum

Her toplumun akıl hastalıklarına ilişkin kendine has tanımlamaları ve stereotipleri olduğu, ruhsal bozuklukları bulunanların etiketlenme ve damgalanma korkusu nedeni ile psikiyatrik sağaltımdan kaçındıkları bilinmektedir (38,39). Toplumun ruhsal hastalıklara yönelik tutumları, hastalıkların önlenmesi, erken tanınması ve sağaltımı üzerine doğrudan etkilidir (4).

Ruhsal sağaltımda en sık kullanılan psikofarmakolojik ajan olan antidepresanların kullanımı oldukça yaygındır. Global farmasötik satışların 4. büyük kategorisini antidepresanlar oluşturur ve 2004 yılındaki pazar payı 20 milyar dolardan fazladır. Yapılan çalışmalar, Kuzey Amerika ve Avrupa’da antidepresan kullanım prevalansının gittikçe arttığını göstermektedir (40). 1994–2004 yılları arasında Đngiltere nüfusunun %7–10’unun, Avustralya nüfusunun ise %4.7-%6.8’inin antidepresan kullandığı saptanmıştır. Đngiliz Kolombiya’sı, Kanada ve Amerika’daki oranlar benzerdir (2001 ve 2004’deki Ulusal Sağlık Araştırması) (41,42). Ülkemizde psikotrop ilaç kullanım yaygınlığıyla ilgili çalışma bulunmamakla birlikte 1998’de Sağlık Bakanlığı ile yapılan Türkiye Ruh Sağlığı Profili Çalışmasında 7479 kişiyle görüşülmüş, psikotrop ilaç kullanma oranının %5 olduğu bildirilmiştir (15).

Son 20 yılda ruh sağlığı hizmetleri alanında elde edilen düzelmeler, psikiyatrik ilaç tedavilerine toplumun bakışında olumlu yönde değişikliklere neden olmuştur (43). Buna rağmen

(20)

14 toplumda ruh sağlığı alanı dışındaki yardım kaynaklarına, geleneksel ve alternatif tedavi metotlarına eğilim sürmektedir (44). Hastaların psikotrop ilaçlara karşı tutumunu, ilaç kullanımının getirdiği riskler, ilacın yan etkileri ve ilaçtan yararlanışları ilgili deneyimlerinin yanı sıra ilaçla ilgili çeşitli sezgileri belirler (48). Tüm dünyada ruhsal hastalıkların ilaçla tedavisine karşı olumsuz tutumlar bulunmaktadır. Özellikle psikotrop ilaçların ciddi yan etkilerinin bulunduğu, uyuşukluk ya da bağımlılık yaptıkları, kesin tedavi sağlamayıp sadece belirtileri tedavi ettikleri şeklindeki inançlara birçok ülkede rastlanmaktadır (49). Fischer ve arkadaşları (1999) psikotrop ilaçlara ilişkin olumsuz tutumların, ruhsal yardım arayışının önündeki en önemli engel olduğunu bildirmişlerdir (50).

Toplumun ruhsal hastalıklara yönelik inançları, 1940’ların son yıllarından bu yana çalışmalara konu olmuştur. Bu çalışmalar sonucunda ruhsal hastalığı olan kişilere ve psikiyatrik tedavilere karşı toplumun ve sağlık hizmetleri alanında çalışan kişilerin aynı anda hem olumlu, hem de olumsuz inançlara sahip olabileceğini göstermektedir (48-50). Özmen ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada sağlık alanında çalışanların depresyonun ilaçla tedavisi konusunda tereddütlere sahip olduğunu bildirmişlerdir (51). Đstanbul’da yapılan başka bir çalışmada da, pratisyen hekimlerin depresyon tanısını doğru koyabilme oranlarının düşük olduğu, antidepresanların etkileri ve kullanımları hakkında yanlış bilgi ve inançlara sahip oldukları saptanmıştır. Bu çalışmada, pratisyen hekimlerin dörtte birinin antidepresanların bağımlılık yaptığı, üçte birinin uzun süre kullanılmasının sakıncalı olduğu şeklinde inançlara sahip oldukları belirlenmiştir (52). Çeşitli branşlardan (psikiyatri uzmanları dışında) 681 uzman hekimle yapılan çalışmada da benzer sonuçlara ulaşılmıştır (53). Sadece toplumun değil aynı zamanda sağlık alanında çalışan kişilerin de ruhsal bozukluklar ve tedavileri ile ilgili yanlış inançlara sahip olmaları dikkat çekicidir.

(21)

15 3.GEREÇ ve YÖNTEM

3.1. Çalışmanın Özellikleri

Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Etik Kurulu’nun 15.01.2009 tarih ve 630 sayılı karar numarasıyla onay vermiş olduğu bu çalışmamız; Dicle Üniversitesi öğrencilerinin psikotrop ilaç kullanım yaygınlığını, psikotrop ilaçlara karşı tutumlarını ve ruhsal yardım arayış biçimlerini araştırmayı hedefleyen bir anket çalışması niteliğindedir.

Anketimiz (Ek-1) Dicle Üniversitesi öğrencilerinin sosyodemografik bilgilerinin, sigara, alkol, madde, psikotrop ilaç kullanım durumlarının ve bu ilaçlara karşı tutumları ile ruhsal yardım arayış biçimlerinin sorgulandığı 46 adet soru ile travma yaşantısı ve travma stres belirti ölçeğinin belirlenmesinde kullanılacak iki adet tablodan oluşmakla birlikte travma yaşantısı ve travma stres belirti ölçeğinin uygulanması sonrasında elde edilen veriler bu tezin kapsamı dışında bırakılmıştır.

Sosyodemografik bilgilerin hedeflendiği anketimizin ilk 29 sorusunda katılımcılara yaşları, medeni durumları, kent ve kırsal bölge ayırımı yapılarak şimdiye kadar yaşamlarını daha çok nerede geçirdikleri, öğrencilik dışında para karşılığında çalışıp çalışmadıkları, nerede barındıkları, okuldaki başarı durumları, yıl kaybı, üniversite öncesinde yatılı olarak öğrenim görüp görmedikleri, herhangi bir dini inanca sahip olup olmadıkları, daha önce psikiyatrik tedavi görüp görmedikleri, intihar girişiminde bulunup bulunmadıkları ve sigara, alkol ve madde kullanım durumları soruldu. Katılımcılara aileleri ile ilgili olarak, mensubu oldukları ailenin yapısı (muhafazakar, liberal, her ikisinden de özellikler taşıyan), bir sorunu olduğunda kiminle paylaştığı (aile içinden kişilerle, aile dışından kişilerle), ailesinin ait olduğunu düşündüğü sosyoekonomik düzey (üst, orta alt), anne babalarının birliktelik durumları (her ikisi de sağ ve birlikte yaşıyorlar, boşanma öyküsü bulunmaksızın her ikisi veya ikisinden biri hayatta değil, boşanmış veya ayrı yaşıyorlar), anne ve babalarının eğitim düzeyi, ailesinde psikiyatrik tedavi öyküsü bulunup bulunmadığı soruldu.

Anketimizin 30-37. sorularında katılımcıların psikiyatrik ilaçlar hakkındaki düşünceleri, şimdiye kadar yaşamlarında ruhsal bir yardım alıp almadıkları ve herhangi bir ruhsal yardım almış iseler yardımı hangi meslek grubundan aldıkları sorgulanmıştır.

Anketimizin 38 ila 46. sorular arasındaki son kısmında ise katılımcıların son bir yıl içerisinde psikiyatrik ilaç kullanıp kullanmadıkları, kullanmış iseler psikiyatrik ilaca başlama şekli, reçete ile başlamış ise reçetenin kimin tarafından yazıldığı, kendisine önerilen ilacın ismi, konulan tanı, ilacı ne kadar süre kullandığı, ilacı kullanmasıyla kendisinde oluşan değişiklikler, ilacı halen kullanıp kullanmadığı ve kullanmıyor ise ilacı bırakma şekli sorgulanmıştır.

(22)

16 3.2. Veri Toplama Biçimi

Araştırma evrenine Dicle Üniversitesi Merkez Kampüsünde eğitim veren Tıp, Diş Hekimliği, Veterinerlik, Eğitim, Fen-Edebiyat, Ziraat, Mimarlık-Mühendislik, Đktisadi ve Đdari Bilimler, Hukuk Fakülteleri ile Meslek Yüksek Okullarında gündüz öğrenim gören öğrenciler seçilmiştir. Fakültelerdeki öğrenci yoğunluğu dikkate alınmış olmakla birlikte anketimiz tıbbi bilimler dersleri almakta olan Tıp, Diş Hekimliği ve Veterinerlik Fakültesinin tüm sınıflarına uygulanmıştır. Her bir fakültede anketin uygulandığı sınıf sayısı ve ulaşılan kişi sayısı Tablo 3.1.’de gösterilmiştir. Sıralı rasgele seçim yöntemi ile belirlenen sınıflardaki kayıtlı öğrenci sayısının 30’un altında olması durumunda aynı yöntem ile başka bir sınıf seçilmiştir. Toplamda 58 sınıfta tahminen 2450 öğrenciye ulaşılması planlanmıştı. Çalışmanın yapıldığı fakültelere kayıtlı 2450 öğrenciden belirtilen tarihlerde üniversiteye devamlılığı olan 2142 (%87.42) öğrenciye ulaşılmıştır. Ulaşılan öğrencilerin 2119 (%98.92) kişi çalışmaya katılmayı kabul etmiştir. Katılımcılardan 79 (%3.72 ) kişi formu uygun bir şeklide doldurmadığından değerlendirme dışı bırakılmıştır. Böylece değerlendirme, çalışmaya katılmayı kabul eden ve formu uygun bir şekilde dolduran 2040 öğrenci üzerinden yapılmıştır.

Tablo 3.1. : Değerlendirmeye alınan anketlerin okullara göre dağılımı

Fakülte Sınıf Sayısı Katılımcı Sayısı Katılımcı Yüzdesi

Eğitim 18 439 21.5

Fen-Edebiyat 12 408 20.0

Diş Hekimliği 5 190 9.3

Hukuk 2 91 4.5

Meslek Yüksek Okulu 2 94 4.6

Mühendislik Mimarlık 5 150 7.4

Tıp 6 429 21.0

Veterinerlik 5 148 7.3

Ziraat 2 59 2.9

Đktisat ve Đdari Đlimler 1 32 1.6

TOPLAM 58 2040 100

Anketimiz 16.02.2009–14.03.2009 tarihleri arasında ilgili fakültelerin Dekan veya idari kadroların bilgilendirilmesine müteakip belirlenen sınıflara dersi olan öğretim üyeleriyle görüşülerek üzerinde anlaşılan bir ders saatinde öğretim üyesi ile birlikte sınıfa girilmiştir. Anketör

(23)

17 tarafından tüm sınıfa ankete katılmanın mecburi olmadığı, sonuçların sadece bilimsel amaçlarla kullanılacağı, anketlerin bireysel olarak değil toplu olarak değerlendirileceği, ankete isim yazılmaması gerektiği bilgileri verildikten sonra katılmak isteyen öğrencilere Bilgilendirilmiş Gönüllü Olur Formu dağıtılmıştır. Bu formu imzalayanlara anket formu dağıtılmış, formun doldurulması hakkında kısa bir bilgi verilmiş ve sonrasında öğrencilerden sorulara samimi cevaplar vermesi rica edilmiştir. Anketlerin sınıftaki tüm öğrenciler tarafından doldurulması tamamlandıktan sonra karışık olarak toplanarak, öğretim üyesi ve tüm öğrencilere teşekkür edilmiştir.

3.3. Verilerin Değerlendirilmesi ve Đstatistiksel Analiz 3.3.1. Verilerin Değerlendirilmesi

Anket sonuçlarının daha iyi yorumlanması ve bazı seçeneklerin işaretleyen kişi sayısının oldukça düşük olması nedeni ile anket sorularımızın bir kısmında seçenek frekanslarının birleştirilmesi yoluna gidilmiştir.

Anketimizde medeni durumun sorgulandığı kısımda boşanmış seçeneği bekar seçeneği ile, çalışma yaşamının sorgulandığı sorumuzdaki yaz tatillerinde çalışıyorum veya sürekli çalışıyorum seçenekleri çalışıyorum olarak değerlendirmeye alınmıştır.

Anne ve baba eğitimlerinin sorgulandığı 17 ve 18. soruların seçenekleri ilkokul ve altı, ortaokul-lise ve üniversite başlıkları altında toplanmıştır. Dini inancın sorgulandığı sorumuzdaki dini inancım var ve inancımın gerektirdiği ibadetleri çoğunlukla veya tamamen yerine getiririm seçeneği ile dini inancım var ama inancımın gerektirdiği ibadetleri pek yerine getirmem seçenekleri birlikte dini inancım var başlığı altında toplanmıştır. Herhangi bir sorununuz olduğunda ilk başvuracağınız kişi kimdir sorusundaki seçenekler aile içi kişiler ve aile dışı kişiler başlığı altında değerlendirilmiştir.

Sorunlarımı anne ve/veya babayla paylaşımının, karşı cinsle olan ilişkilerinin ve katılımcıların psikiyatrik ilaçlara bakış açılarının sorgulandığı 30-35. sorulardaki kısmen katılıyorum seçeneği katılıyorum, pek katılmıyorum seçeneği katılmıyorum seçeneğine dahil edilmişlerdir. Sigara, alkol ve madde kullanımının sorgulandığı sorulardaki kullanıyorum veya geçmişte kullanıyorum seçeneği alışkanlık öyküsü var başlığı altında değerlendirilmiştir.

Son bir yıl içinde ilaç kullanan katılımcıların cevapladığı ilaca başlama şekliniz sorusunun seçenekleri reçete ile ve reçete dışı başlığı altında, ilaç kullanım süresi ise 1-30 gün, 1-6 ay ve 6-12 ay başlıkları altında toplanmışlardır.

(24)

18 Ruhsal yardım aradığını belirten katılımcılara yöneltilen kimden yardım aldınız sorusunun seçenekleri lojistik regresyon analizinde kullanılmak üzere tıbbi yardım ve yerel şifacılar yardım başlıkları altında toplanmışlardır

3.3.2. Đstatistiksel Analiz

Verilerin istatistiksel analizi SPSS 15 paket programı kullanılarak yapıldı. Sınıflandırılmış olan verilerin frekans ve yüzde değerleri, normal dağılıma uyan verilerin aritmetik ortalamaları ve standart sapma değerleri hesaplandı. Sınıflandırılmış verilerin analizinde çok gözlü tablolarda Pearson ki-kare testi, 2X2 tablolarda ise gözlerden herhangi birinin 5 veya daha küçük olması durumunda Fisher ki-kare testi, 6-25 arasında olması durumunda Yates ki-kare testi, 25’ten büyük olması durumunda ise Pearson ki-kare testi kullanıldı. Normal dağılıma uyan verilerin istatistiksel analizinde student t testi kullanıldı. Bu analizlerde p<0.05 olması durumunda veriler arasındaki farklılığın anlamlı olduğu sonucuna varıldı.

Katılımcıları ruhsal yardım arayışına iten ve tıp dışı yardımı tercih etmesini sağlayan risk faktörlerinin belirlenmesi amacıyla lojistik regresyon analizi kullanıldı. Lojistik regresyon modeline, yukarıda belirtilen her iki verinin diğer değişkenlerle yapılan ikili karşılaştırmaları sonucunda, p≤0.10 düzeyinde anlamlılık saptanan veriler sokulmuştur (54).

(25)

19 4. BULGULAR

Araştırmada 2450 kişiye ulaşılması planlanmıştı. Çalışmanın yapıldığı fakültelere kayıtlı 2450 öğrenciden belirtilen tarihlerde üniversiteye devamlılığı olan 2142 (%87.42) öğrenciye ulaşılmıştır. Ulaşılan öğrencilerin 2119 (%98.92) kişi çalışmaya katılmayı kabul etmiştir. Katılımcılardan 79 (%3.72 ) kişi formu uygun bir şeklide doldurmadığından değerlendirme dışı bırakılmıştır. Böylece değerlendirme, çalışmaya katılmayı kabul eden ve formu uygun bir şekilde dolduran 2040 öğrenci üzerinden yapılmıştır.

4.1. Psikotrop Đlaç Kullanım Yaygınlığı ile Sosyodemografik Özelliklerle Đlgili Bulgular Çalışma toplam 2040 öğrenci üzerinden değerlendirilmiştir. Çalışmaya katılan popülasyonda son bir yıl içinde psikotrop ilaç kullananların sayısının 120 (%5.9) kişi olduğu gözlenmiştir (Tablo 4.1.).

4.1.1. Kişisel Özellikler ve Sosyal Durum Açısından Psikotrop Đlaç Kullanım Yaygınlığı Katılımcıların 1267’si (%62.1) erkek, 773’ü (%37.9) kadındı. Psikotrop ilaç kullanım durumlarına bakıldığında cinsiyet açısından farklılık bulunmamıştır (p=0.144). Çalışmaya katılanların yaş ortalaması 22.46±2.34 şeklinde hesaplanmıştır. Son bir yıl içerisinde psikotrop ilaç kullananların yaş ortalaması kullanmayanların yaş ortalamasına göre anlamlı olarak yüksek bulundu (p<0.001). Medeni durumuna göre katılımcıların 1996’sı (%97.8) bekar iken 44’ü (%2.2) evliydi. Psikotrop ilaç kullanımı açısından bakıldığında istatistiksel olarak medeni durumlar arasında farklılık bulunmamıştır(p=0.180) (Tablo 4.1.).

Dini inancın sorgulandığı sorumuzu 1920 (%94.1) kişi dini inancım var, 120 (%5.9) kişi ise dini inancım yok şeklinde cevap vermiştir. Dini inançlar açısından psikotrop ilaç kullanım oranları arasında istatistiksel olarak fark bulunmamıştır (p=0.169) (Tablo 4.1.).

Üniversite öncesi en uzun yaşadığı yer; kent merkezleri olanlar 1786 (%87.5) kişi iken, köy-kasaba olanlar 245 (%12.5) kişiydi. Üniversite öncesi yatılı öğrenim görenler 292 (%29.2) kişi, yatılı öğrenim görmeyenler 1748 (%85.7) kişiydi. Şu anki barınma şeklinin sorgulandığı sorumuza ise; 419 (%20.5) kişi öğrenci yurdunda kalıyorum, 952 (%46.7) ailemin yanında kalıyorum ve 669 (%32.8) kişi öğrenci evinde kalıyorum şeklinde cevaplar vermiştir (Tablo 4.1.).

Ekonomik düzeyin sorgulandığı sorumuza çalışmaya katılan kişilerden 259 (%12.7)’u ekonomik düzeyini alt, 1686 (%82.6)’ı orta, 95 (%4.7)’i ise ekonomik düzeyim üst olarak tanımlamıştır. Đş yaşamı açısından çalışmıyor olanlar 1317 (%64.6) iken tatillerde veya sürekli çalışanlar 723 (%35.4) kişiydi (Tablo 4.1.).

(26)

20

Tablo 4.1.: Kişisel özellikler ve sosyal durum açısından psikotrop ilaç kullanım yaygınlığı

Toplam N: /ort %/sd 2040 100 Psikotrop yok N: %/sd 1920 94.1 Psikotrop var N: %/sd 120 5.9 X2/t p Cinsiyet Kadın Erkek Medeni durum Bekar Evli Nerede yaşadığı Köy/kasaba Kent Çalışma durumu Çalışmıyor Tatillerde veya sürekli çalışıyor Barınma şekli Öğrenci yurdu Aile yanında Öğrenci evinde Üniversite öncesi yatılı öğrenim Yok Var Dini inanç Yok Var Ekonomik seviye Alt Orta Üst Yaş 773 37.9 1267 62.1 1996 97.8 44 2.2 254 12.5 1786 87.5 1317 64.6 723 35.4 419 20.5 952 46.7 669 32.8 1748 85.7 292 14.3 120 5.9 1920 94.1 246 95.0 1585 94.0 89 93.7 22.46 ± 2.34 720 93.1 1200 94.7 1881 94.2 39 88.6 241 94.9 1679 94.0 1231 93.5 689 95.3 395 94.3 895 94.0 630 94.2 1646 94.2 274 93.8 109 90.8 1811 94.3 246 95.0 1585 94.0 89 93.7 22.39 ±2.32 53 6.9 67 5.3 115 5.8 5 11.4 13 5.1 107 6.0 86 6.5 34 4.7 24 5.7 57 6.0 39 5.8 102 5.8 18 6.2 11 9.2 109 5.7 13 5.0 101 6.0 6 6.3 23.58± 2.49 2.133 0.144 0.180 1.840 0.175 0.169 0.681 0.040 0.098 0.008 0.931 1.894 0.169 0.416 0.812 -5.097 <0.001

Üniversite öncesi en uzun süre yaşanılan yer, üniversite öncesi yatılı eğitim görme, şu anki barınma şekilleri, ekonomik seviye ve çalışma durumları açılarından yapılan istatistiksel analizlerde son bir yıl içerisinde psikotrop ilaç kullanım oranları arasında anlamlı fark bulunmamıştır (p değeri

(27)

21 sırasıyla; p=0.175, p=0.931, p=0.098, p=0.812, p=0.681) (Tablo 4.1.).

4.1.2.Okul Başarısı Açısından Psikotrop Đlaç Kullanım Yaygınlığı

Katılımcıların 1052 (%51.6)’si okul başarısının iyi olduğunu belirtirken, 864 (%42.4)’ü orta, 124 (%6.1)’ü ise okul başarısının kötü olduğunu ifade etmiştir. Yıl kaybı açısından bakıldığında 329 (%16.1) kişi yıl kaybı yaşarken, 1711 (%83.9) kişi ise yıl kaybı yaşamamıştır. Okul başarısı (p<0.001) ve yıl kaybı (p<0.001) açısından bakıldığında psikotrop ilaç kullanım oranları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark görülmüştür (Tablo 4.2.).

Tablo 4.2.: Okul başarısı açısından psikotrop ilaç kullanım yaygınlığı

Toplam N: /ort %/sd 2040 100 Psikotrop yok N: %/sd 1920 94.1 Psikotrop var N: %/sd 120 5.9 X2/t p Yıl kaybı Yok Var Okul başarısı Kötü Orta Đyi 1711 83.9 329 16.1 124 6.1 864 42.4 1052 51.6 1626 95.0 294 89.4 109 87.9 800 92.6 1011 96.1 85 5.0 35 10.6 15 12.1 64 7.4 41 3.9 16.026 <0.001 19.767 <0.001

4.1.3.Sosyal Đletişim Durumları Açısından Psikotrop Đlaç Kullanım Yaygınlığı

Đntihar girişim öyküsü olanlarda (%6.2) intihar girişim öyküsü olmayanlara (%93.8) göre anlamlı olarak daha yüksek psikotrop ilaç kullanımı oranları gözlenmiştir. (p=0.00) (Tablo 4.3.). Sorunlarını daha çok kiminle paylaştığına göre; aile içindeki bireylerle paylaşanlar 1163 (%57.0) kişi iken aile dışındaki bireylerle paylaşanlar ise 876 (%43.0) kişiydi. Sorunlarını aile içi veya aile dışındaki kişilerle paylaşma açısından psikotrop ilaç kullanım oranları arasında fark bulunmamıştır (p=0.395) (Tablo 4.3.).

Yakın arkadaş ve karşı cinsle sorun yaşama durumuna bakıldığında ise yakın arkadaşım yok diyenler 69 (%3.4), birkaç tane arkadaşım var diyen 1123 (%55), çok sayıda arkadaşım var diyen ise 848 (%41.6) kişiydi. Karşı cinsle ilişkilerde sorun yaşadığını belirten 884 (%43.3) iken sorun yok diyenler 1156 (%56.7) idi. Yakın arkadaş durumu ve karşı cinsle sorun yaşama açısından psikotrop ilaç kullanım oranları arasında anlamlı fark bulunmuştur (p=0.004 ve p=0.012) (Tablo 4.3.).

(28)

22 Tablo 4.3.: Sosyal iletişimdurumlarıaçısından psikotrop ilaç kullanım yaygınlığı

Toplam N % 2040 100 Psikotrop yok N % 1920 94.1 Psikotrop var N % 120 5.9 X2 p

Đntihar girişim öyüsü

Yok Var 1913 93.8 127 6.2 1816 94.9 104 81.9 97 5.1 23 18.1 36.576 0.00 Yakın arkadaş Yok Birkaç tane Çok sayıda 69 3.4 1123 5.0 848 41.6 60 87.0 1049 93.4 811 95.6 9 13.0 74 6.6 37 4.4 10.940 0.004

Sorununu daha çok kiminle paylaştığı

Aile içinden kişilerle Aile dışından kişilerle

1163 57.0 876 43.0 1100 94.5 820 93.6 64 5.5 56 6.4 0.722 0.395

Karşı cinsle sorun

Yok Var 1156 56.7 884 43.3 1100 95.2 820 92.8 56 4.8 64 7.2 5.192 0.012

4.1.4.Aile Đlişkileri Açısından Psikotrop Đlaç Kullanım Yaygınlığı

Ebeveyn birlikteliği açısından bakıldığında; ebeveyni birlikte yaşıyor olanlar 1787 (%87.6) kişi, ikisi veya ikisinden biri sağ değil olanlar 204 (%10.0) kişi, boşanmış veya ayrı yaşıyor olanlar ise 49 (%2.4) kişi şeklindeydi. Ebeveyn birlikteliği açısından bakıldığında psikotrop ilaç kullanım oranları arasında anlamlı fark saptanmamıştır (p=0.760). Aile ilişkileri açısından; aile ilişkilerini muhafazakar olarak tanımlayanlar 259 (%12.7) kişi, liberal olarak tanımlayanlar 697 (%34.2) kişi, her iki öğeden de özellik taşıyor şeklinde tanımlayanlar ise 1084 (%53.1) kişiydi. Aile ilişkileri ve aile içi tutum açısından bakıldığında psikotrop ilaç kullanım oranları arasında anlamlı fark bulunmuştur (p=0.010) (Tablo 4.4.).

Şekil

Tablo 3.1. : Değerlendirmeye alınan anketlerin okullara göre dağılımı

Referanslar

Benzer Belgeler

Karadeniz Üniversite- si’nde yapılan çalışmada, madde kullanımının ailenin eğitim düzeyinden etkilenmediği bulunurken (27), Mer- sin Üniversitesi’nde

Madde kullanım bozuklukları tanı ölçütlerinden “madde etkilerinin neden olduğu ya da alevlendirdiği, sürekli ya da yineleyici toplumsal ya da kişilerarası sorunlara rağ-

Kokain bağımlısı şizofreni tanılı hastalarda risperidon kullanımının relaps ve madde alma isteğinde azalmaya yol açtığını bildiren çalışmalar mevcuttur.[78] Yapı-

Madde kullanımı sırasında ya da hemen sonra geli- şen, maddenin merkezi sinir sistemi üzerindeki etki- sine bağlı olarak ortaya çıkan, klinik açıdan belirgin bir biçimde

Dicle Üniversitesi T›p Fakültesi Çocuk Sa¤l›¤› ve Hastal›klar› Anabilim Dal›, Çocuk Sa¤l›¤› ve Hastal›klar›

çevreden gelen uyarılara cevap vermede isteksizlik, çevreye ilgisizlik, fikirlerde bulanıklık yaparlar.  Buna karşılık, motor faaliyet, bellek, hatırlama, akıldan

kaynak, yayılış, teşhis yöntemleri, aktivite, reçeteleme, yasal olmayan kullanım ve yarattığı toplumsal sorunlar ile Türkiye’deki

Keywords: Cognitive Radio Network, Primary User Emulation Attack (PUEA), Primary Exclusive Region, Probability Density Function (PDF), Neyman-Pearson composite hypothesis