• Sonuç bulunamadı

Bir islam şehri Bakü (Kuruluşundan XVI. y.y. başına kadar)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bir islam şehri Bakü (Kuruluşundan XVI. y.y. başına kadar)"

Copied!
54
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

İSLÂM TARİHİ VE SANATLARI ANABİLİM DALI İSLÂM TARİHİ BİLİM DALI

BİR İSLÂM ŞEHRİ BAKÜ

(Kuruluşundan XVI. Y.Y. Başına Kadar)

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN:

PROF. DR. İSMAİL HAKKI ATÇEKEN

HAZIRLAYAN: ZİYA VALİŞOV

(2)

Kısaltmalar ………..….….3

ÖNSÖZ………...4

GİRİŞ……….…6

1.Araştırmanın Metodu……….……….6

2. Araştırmanın Kaynakları……….…………...7

2.1Şehir kavramı ve İslâm Şehri Konusunda Yayınlar……….7

2.2. Temel İslâm tarihi Kaynakları ve Fütuhat Kitapları………...8

2.3. Genel ‘Azerbaycan Tarihi’ Kitapları ve Azerbaycan Tarihi Konusunda Monografiler………...8

BİRİNCİ BÖLÜM BAKÜ ŞEHRİNİN SİYASİ TARİHİ 1. Şehir ve İslâm Şehri Hakkında Genel Bilgi………...10

2.Şehrin İsmi Konusunda Tartışmalar ve Kuruluşundan İslami Döneme Kadar Bakü……….…...15

3.Azerbaycan’ın Fetih Süreci ve Hilafet Döneminde Bakü………...18

3.1.Emevîler Dönemi………...……….21

3.2. Abbâsîler Dönemi………...…………21

4. XI-XVI. Yüzyıllarda Bakü………21

4.1 Şirvanşahlar (Mezyedîler) Dönemi……….21

4.2. Selçuklular Dönemi………....22

4.3. Moğollar Dönem………....23

4.4. Şirvanşahlar ( Derbendîler) Dönemi………..………24

İKİNCİ BÖLÜM BAKÜ ŞEHRİNİN FİZİKİ YAPISI 1.Bakü Şehrinin İslâm Öncesi Dönemde Durumu………..27

2.Bakü Şehrinin İslami Dönemde Fiziki Yapısı………..28

2.1. Kale………...30

2.1.1. Bakü Kalesi………..30

2.2.2. Abşeron Kasrları( Şatolar)………...32

2.2. Camiiler………32

2.3.Saraylar………...……...34

2.3.1. Şirvanşahlar Sarayı………...34

2.4. Kervansaraylar……….35

(3)

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

BAKÜ ŞEHRİNİN SOSYAL VE İDARİ HAYATI

1.Bakü Şehrinin İslâm Öncesi Dönemde Sosyal ve İdarî Hayatı………..36

2. Bakü Şehrinin İslâmî Dönemde Sosyal ve İdarî Hayatı………37

2.1.Sosyal Hayat………...37

2.2.Askerî-İdarî Kurumlar………....39

2.2.1. İdarî Kurumlar-Memurlar………....39

2.2.1. Ordu………...40

2.3. Dînî Kurumlar………40

2.4. Diğer İdarî Kurumlar (Sivil Kamu Kurumları)………...41

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM BAKÜ ŞEHRİNİN EKONOMİK HAYATI 1.Bakü Şehrinin İslâm Öncesi Dönemde Ekonomik Hayatı………...42

2. Bakü Şehrinin İslâmî Dönemde Ekonomik Hayatı………...43

2.1. Tarım, Hayvancılık ve Ticaret………...43

2.2. Petrol (Neft) ve Tuz Hasılatı………...44

2.3. Toprak ve Vergi Politikası...45

SONUÇ...48

EKLER...49

(4)

KISALTMALAR a.g.e : Adı Geçen Eser

c : Cilt çev : Çeviren der : Derleyen

DİA : Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi s. : Sayfa

h. : Hicri haz. : Hazırlayan

İA : Milli Eğitim Bakanlığı İslam Ansiklopedisi v.b. : Ve benzeri

(5)

ÖNSÖZ

Azerbaycan tarihi araştırmalarında şehircilik, kurumlar tarihi, sosyal tarih, ekonomi tarihi genelde siyasi tarih çalışmalarının gölgesinde kalmıştır. Bakü de bu durumdan kendi payına düşeni almıştır. Bağımsızlığını yeni kazanmış Azerbaycan’da İslam ve de onun etkileri hakkında daha yeni yeni adım atılmaya başlanmıştır. Bir İslam ülkesi olan Azerbaycan’ın yetmiş yıl boyunca dini dışlayan Sovyet yönetimi altında olması bu ihmalin en önemli nedenlerinden birisidir.

Bakü şehrinin fizikî yapısında cami, külliye, saray, hamam gibi İslâmî karakterli yapılar mevcuttur. Yeterli olmasa da bu tarihi yapılarımız incelenmiş, araştırılmış, fakat bu yapıları ortaya çıkaran İslâmi şehircilik anlayışı üzerinde hiç çalışılmamıştır. Genel olarak Bakü tarihi konusunda da çalışmalar çok azdır. İslâm öncesi dönemin Bakü’sü söz konusu olduğunda yer üstü mimari yapılar günümüze kadar gelmemiştir. Bu konuda edindiğimiz bilgiler arkeolojik kazılar sonucu elde edilmiştir ve yeterli değildir. Genellikle Azerbaycan tarihi kitaplarında Bakü konusundakı bilgiler çok dağınıktır. Şehrin gelişmesi, iktisadi ve kültürel önemi, mimari yapıların inşası hep dönemin siyasi güçlerine mâl edilmiş, arka plandakı fikre, şehircilik anlayışına hiç dikkat edilmemiştir. Şehirlerimizdeki bu mimari unsurların geçmişlerinde yatan bazı gerçeklerin anlaşıla bilmesi, karanlık kalan bir çok noktanın gün işığına çıkarıla bilmesi için Azerbaycan şehirciliğinin tarihi boyutlarıyla araştırılıp ortaya konulması gerekmektedir. Bu amaca ulaşılabilmesi için Azerbaycan’ın İslâm öncesi tarihi kültür alış verişlerinin ve yakın kültür çevrelerindeki şehir ve şehircilik anlayışlarının incelenmesi gerektiği gibi İslâm dininin belirleyici etken olarak üzerinde durulması Azerbaycan şehirlerinin ve şehirciliğinin anlaşılmasına büyük bir katkı sağlayacaktır. Bu çalışmamızda Bakü’nün bir şehir gibi ortaya çıkmasından, ama etkenlerden biri olan İslâm dinini, onun şehircilik anlayışını inceleyerek, tarih araştırmalarına küçük bir katkı yapmak niyetindeyiz.

Araştırma boyunca değerli vakitlerini bana ayıran danışmanım Prof. Dr. İsmail Hakkı Atçeken Bey’e teşekkürü bir borç bilirim. Yapıcı eleştirileri ile beni

(6)

yönlendiren değerli hocalarım Prof. Dr. Mehmet Ali Kapar’a ve Prof. Dr. Ahmet Turan Yüksel’e de minnettarım.

Ziya Valişov Konya-2008

(7)

GİRİŞ

1. Araştırmanın Metodu

Günümüzde Bakü başta olmak üzere Azerbaycan şehirlerini süsleyen cami, saray, medrese, hamam, türbe, kervansaray, köprü gibi tarihi yapılar incelenmiş, fakat bu mimari unsurların birlikte yer aldığı ‘şehir ve şehircilik’ konusunda yeterli çalışmalar henüz yapılmamıştır. Öncelikle şehir insanlık tarihinde yerleşik hayatın, toprağa bağlanmanın, çevreyle içselleşmenin ve bunların sonucu ‘’medeniyetin’’ yeşerdiği ortamdır. Bu tanımlama İslâm toplumlarının yaşadığı ‘’yerleşkeleri’’ de kapsar.

Araştırmamızda önce şehir kavramını kısa da olsa tanımlamaya çalışarak, hem batılı hem İslâmî literatürde şehir kavramı, onun özellikleri, şehrin başka yaşam alanlarında farkı, onu ‘’şehir’’ olmaya iten insan davranışlarını kısa da olsa inceleyip, buradan ‘’İslâm şehri’’ kavramına geçeceğiz. İslâm şehri kavramı, kavramın gerçekliği tartışması, İslâm şehrinin karakteri, onu İslâm’a has kılmış özellikler, batılı şehirlerle olan farklılıklar, İslâm öncesinden aldığı unsurları dönüştürerek özgün bir yapı ortaya koyması incelenecektir. Daha sonra Bakü’nün bu hinterlanda dahli, İslâm şehri özelliklerini taşıması ve tezimizin ana fikri olan Bakü'nün bir şehir olarak ortaya çıkmasında İslâm’ın rolu, bu rolün belirleyici etkisini tartışacağız. Kuşkusuz insanın bütün hayatını, bütün davranışlarını din olgusu oluşturmuyor. İnsan davranışlarını etkileyen başka faktörler de var ve bunların etkisi küçümsenmeyecek kadardır. Herhangi bir şehri kuran dünya görüşünün tamamen dini karakter taşımasını bekleyemeyiz. Mutlaka başka faktörlerden, sosyal,siyasi, ekonomik mecburiyetlerden veya isteklerden; ya da başka paradigmalardan etkilendiklerini görürüz. Aynı saptamayı şehre, şehirlerin kurulmasına, gelişmesine de uygulayabiliriz. Yani bir şehir tamamen tek bir paradigmanın ürünü olamaz. Bu iddiamızı Vatikan için bile söyleyebiliriz. Konumuz olan Bakü şehrini de bu düşünceden yola çıkarak tanımlamaya çalışacağız. Bakü’nün kategorik anlamda bir şehir gibi ortaya çıkmasında İslâm’ın belirleyici rolünü ortaya çıkarmaya çalışacağız. Bunu yaparken başka İslâm şehirleri ile karşılaştırmalara başvuracak, ortak noktaları belirleyecek, şehrin bizi ilgilendiren devirler boyu gelişim sürecini izlemeye çalışacağız.

(8)

Tezimizi sunarken girişten sonra araştırmanın metodu, kaynakları ve İslâm şehri, İslâm şehircilik anlayışından kısaca bahsedilmektedir.Birinci bölümde Bakü’nün konumuzun zaman kapsamı çerçevesinde siyasi tarihi; Bakü şehrinin ismi hakkındakı tartışmalara, şehrin kuruluşu ve İslâmî döneme kadarki durumuna kısaca değinilerek Azerbaycan’ın müslümanlar tarafından fetih süreci anlatılmıştır. Tez boyunca ‘hilafet‘ kavramı ile hem Emevî hem de Abbâsî dönemi kast edilmiştir. Daha sonra XI- XIV. yüzyıllar boyunca Şirvanşahlar, Selçuklu yürüyüşleri, İldenizliler, Moğol yürüyüşleri, İlhanlılar döneminde Bakü’nün siyasi tarihine değinilmiştir. XV. Yüzyılda gelişimin zirvesinde olan Bakü Safevilerin Şirvanşahları tarihten sildiği 1538’e (h. 965) kadar kısaca incelenmiştir. İkinci bölümde İslâm öncesi dönemde şehrin fizikî yapısına değinilmiş, İslâmî dönemde tam anlamıyla bir ‘şehir’ olarak ortaya çıkan Bakü’nün mimari yapıları incelenmiştir. Üçüncü bölümde şehrin idare ve sosyal hayatı, İslâm öncesi ve İslâmi dönemde sosyal hayatı ve idari kurumları araştırılmıştır. Dördüncü bölümde Bakü şehrinin ekonomik hayatı, tarih boyunca ekonomik bakımdan gelişimi, uluslararası transit bir şehre dönüşümü incelenmiştir.

2. Araştırmanın Kaynakları

Araştırma konumuz zaman bakımından hayli geniş bir dönemi içine almaktadır. Buna paralel olarak konuyla ilgili yayın azlığı ve ilgili çalışmalarda dağınık bilgiler bulunması dikkat çekmektedir. Mevcut bilgileri belirli kriterlere göre ayıklayıp değerlendirmek yoğun bir çalışmayı gerektirmiştir.

Çalışmamızdakı istifade ettiğimiz yayınları başlıca üç grupta toplamak mümkündür:

2.1.Şehir kavramı ve İslâm Şehri Konusunda Yayınlar.

İslâm şehri konusu ve tezimizin ana fikrini oluştururken özellikle Turgut Cansever’in eserlerinden yararlanılmıştır. Bundan başka İslam şehirleri, özellikle onların fiziki yapısı konusunda Yılmaz Can’ın eserlerinden geniş şekilde istifade edilmiştir. Türkçe yazılmış ve Batı dillerinden çevrilmiş isminde ‘’şehir ‘’ ve ‘’kent’’ kelimesi geçen bütün kitaplara ulaşılmaya çalışılmıstır. Özellikle Max Weber, Henry Pirenne gibi teorisyenlerin eserlerinden istifade edilmiştir. İki teorisyenin eserlerinde şehir kavramı -Avrupa şehri- kavramı açıklanmış; İslam şehirleri ile karşılaştırmalar yapılarak benzer ve farklı noktalar ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır.

(9)

2.2.Temel İslâm Tarihi Kaynakları ve Fütuhat Kitapları :

Temel İslâm tarihi kaynaklarından el- İstahrî’nin ‘’Mesâliku’l-Memâlik’’ isimli eseri, İbn Havkal’ın, ‘’Kitâbu Sûrati’l-Arz” isimli eserinden yararlanılmıştır. Maalesef bu eserlerdeki Bakü hakkında bilgiler cok kısıtlıdır. Diğer Azerbaycan şehirleri hakkındaki bilgiler ışığında Bakü hakkında tasavvur oluşturmaya çalıştık. Bundan başka, Mustafa Fayda tarafından çevrilen, Belâzurî’nin ‘’ Fütûhu’l-Büldan’’, Ahsen Batur tarafından çevrilen, Mes’ûdî’nin ‘’Murûcu’z-Zeheb’’ isimli eserinden yararlanılmıştır. Bu arada Moğollar dönemi hakkında bilgilerimizin kaynağı olan İbnü’l-Esîr’in ,’’ el-Kâmil fi’t -Tarih’’ eserini de kaydetmeliyiz.

2.3.Genel ‘Azerbaycan Tarihi’ Kitapları ve Azerbaycan Tarihi Konusunda Monografiler;

Çok az da olsa Bakü tarihi ve Bakü’nün çevresindeki bölgeler hakkında yapılmış tarih araştırmaları içinde özel bir yer işgal eden, Bakü konusunda Azerbaycan tarihçiliğinde otorite kabul edilen Sara Aşurbeyli’nin eserlerinden, büyük tarihçi Ziya Bünyadov’un eserlerinden, genel olarak Azerbaycan tarihi ile ilgili eserlerden, bundan başka, Süleyman Aliyarlı’nın eserlerinden geniş şekilde istifade edilmiştir. Ayrıca konu ile ilgili bazı makaleler ve ansiklopedi maddelerinden yararlanılmıştır.

Çalışmamızda konuyla alakalı yayın azlığı ve bilgi dağınıklığından ortaya çıkan eksikliği kapatmak için genel Azerbaycan tarihi, diğer Azerbaycan şehirleri ile Bakü şehrini karşılaştırarak değerlendirmeler yapılmıştır. Araştırmamızda Azerbaycanca, Türkçe, Arapça kaynaklardan yapılmış çevirilerden, az miktarda Rusça kaynaklardan yararlanılmıştır. Bakü şehri hakkında tezimiz doğrultusunda hiç çalışılmamıştır dersek yanılmayız. Türkiye’deki tarih araştırmalarında Bakü şehri konusunda nerdeyse hiçbir kalem oynatılmamıştır. Azerbaycan Tarihçiliğinde ise Bakü ile ilgili çalışmalar yapılsa da, Bakü’nün bir şehir olarak ortaya çıkmasında İslâm’ın rolü hiç işlenilmemiştir. Genel olarak Azerbaycan tarih çalışmalarında sosyal tarih, şehir tarihi vb. gibi alanlar siyasî tarihin gölgesinde kalmıştır. Tabii burada Azerbaycan’ın bir ülke, bir devlet olarak gerçekliği de çalışmaları etkilemiştir. Yıllarca sürmüş

(10)

Rus\Sovyet esareti bu konuda örnek gösterilebilir . Azerbaycan tarihi ile ilgili konular hep ihmal edilerek geri plana atılmış, konular genellikle tek metodla-‘’bilimsel sosyalizm’’- yorumlanmıştır

(11)

BİRİNCİ BÖLÜM

BAKÜ ŞEHRİNİN SİYASİ TARİHİ 1. Şehir ve İslâm Şehri Hakkında Genel Bilgi

Şehir, insanoğlunun onun dışında(kabilesinde,köyünde vs.) olduğundan, farklı düşündüğü, hissettiği, tepki verdiği yerdir.Bu olgu şehrin kendisi kadar eskidir. Şehir; insanın, hayatını düzenlemek üzere meydana getirdiği en önemli, en büyük fiziki ürün ve insan hayatını yönelten, çerçeveleyen yapıdır.1Şehir, toplumsal hayata, insanlar arası ilişkilere biçim veren, sosyal mesafelerin en aza indiği, bu ilişkilerin en büyük yoğunluk kazandığı yerdir.

Yeryüzünde en eski şehirler Mısır ve Mezopotamya’da Sümer ve Akkadlar tarafından kurulmuştur. Bunlardan başka Antik Yunan’da M.Ö. VII-VI. asırlarda ilk planlı şehirler kurulmuştur. Antik Roma şehri temelini Roma askeri karargahının düzeninden almıştır. İslâm öncesi Türkler’de şehir hayatının başlangıcına ait bir takım işaret ve örnekler Göktürkler’den itibaren görülmeye başlamaktadır. Türkler’in yerleşik hayata hayata geçtikleri döneme ait en eski şehir örneği ve örneklerinden biri, Orta Asya’da Çu Havzası’nda kurulmuş Ak-beşim şehridir.2 İslâm öncesi Arap şehirciliği hakkında hemen hemen hiçbir şey bilmiyoruz. Esasen şu bir gerçektir ki, İslâm öncesi dönemde Araplar’ın çoğu göçebe olup, şehir hayatına ve dolayısıyla şehirciliğe yabancıdır. Arap Yarımadası’nda mevcut yerleşim merkezlerinin başlıcaları Mekke, Medîne, Hayber, Tâif ve San’a’dır.3

Şehirlerin nasıl, nereden ve hangi temeller ve etkenler tarafında belirlenip tarihi süreç içinde ortaya çıktığı hakkında şehir teorisi bazı tartışmalara neden olmuştur. Avrupa’da şehir teorisine öncülük eden Fustel de Coulanges, dini esas alıyordu. Ona göre şehrin kurulmasında kritik nokta , dini birlik ve şehrin kalbinin kurulmasıydı. Şehir, ortak ibadet için yeni bir sığınak biçimini aldı; kadim şehir, dini bir topluluktur. Henry Summer Maine’in analizinde şehir, şehir öncesindeki akrabalık ve aile yerine sözleşme ve toprağa dayanan bir hukuki yapıdır. William Maitland Maine’le hemfikir olsa da, şehrin kökenlerini kaleye, kaleli kasabaya kadar götürür. Maitland’ın bu garnizon teorisiyle çok paralel bir teori de Almanya’da Keutgen’in geliştirdiği askerî

1

Cansever Turgut, İslâm’da Şehir ve Mimari, İstanbul, 2006, s.103

2

Can Yılmaz, İslâm Şehirlerinin Fizikî Yapısı, Ankara,1995.s.16-17.

3

(12)

şehir teorisidir. Buna göre şehirler, acil durum amaçlı kullanılan ve civar sakinlerinin korunmak için sığındıkları kalelerdir4

Şehir olgusunu ekonomik kurumlar açısından çabasını ünlü Ortaçağ tarihçisi Henry Pirenne göstermiştir. Pirenne, bir şehri oluşturmada iki özelliğin gerekli olduğunu, bunların bir orta sınıf ile bir topluluk örgütlenmesi olduğunu öne sürüyordu. Ona göre, insanların tehlike anlarında sığınabilecekleri asıl mekanları kasabalar, henüz şehir değillerdi.

Zamanla düşüşe geçen Roma şehirleri VIII. asırla birlikte yoğun birlikte yoğun bir şekilde çürümeye başladı.Roma şehirleri güçten düştükçe papazların egemenliğine geçtiler. Papaz bu şehirde hem dini hem de seküler iktidarı elinde bulunduruyordu. Bu merkezlerin çoğunda, köylülerin ürünlerini götürdükleri haftalık pazarları vardı. Polis gücüne de sahip olan papazlar pazarları denetliyor, geçiş ücretlerini düzenliyor, köprü ve surların bakımını üstleniyordu. Bu kasabalar hem kale, hem de piskoposluk kurumları idiler. Ancak Pirenne’ye gore bunlar şehir değillerdi. Şehirler gelişme noktaları olarak bunları örnek aldı.

Ticaretin etkisiyle Roma şehirleri yeni bir hayat buldu, yeni nüfusa kavuştu. Ticaretle uğraşan gruplar, askeri kaleler civarında oluştular ve kendilerine deniz kıyılarında, akarsu kenarlarında, iki ırmağın birleşme noktasında, doğal iletişim yollarının kavşağında mesken tuttular. Bunların her birinin pazarı vardı. Bu pazarlar kendi önemleriyle orantılı bir şekilde civar kırsal bölgelerdekiler yahut uzak diyardakiler için bir çekim merkezi oldular.5 Pirenne’ye göre hayati nokta yeni bir sınıf-tüccar sınıfının gelişmesiydi. Pirenne’ye göre şehir, tüccarlar topluluğudur.

Şehir teorisinde, özellikle Avrupa söz konusuysa Max Weber’in ‘’kentsel topluluk’’ ve ‘’batı kenti’’ teorisi önemli yer işgal eder. Weber’in yöntemi bir anlamda eklektiktir. O kendisine kadar gelen şehir teorilerimi sanki harmanlayıp ortaya koymuştur. Ona göre, tam bir kentsel topluluk veya şehir olabilmesi için yerleşim biriminin, göreli bir hakimiyeti temsil etmesi ve bir bütün olarak yerleşim biriminin şu özellikleri taşıması gerekir: 1-istihkam(kale), 2- Pazar, 3- kendine ait bir mahkemesi veya hiç değilse kısmen özerk hukuku olması, 4- ilgili bir birlik biçimi, 5- kısmen

4

Weber, Max., Şehir, Çev: Musa Ceylan, İstanbul, 2000, s.49-52.

5

(13)

özerklik veya kendi kendini yönetme ve de sonuçta, şehir sakinlerinin katıldığı seçimlerle işbaşına gelen idari yetkililerce yönetim.6 Her ne kadar Weber, Şarkta kendi içinde bir bütün olarak şehrin tam anlamı ile oluşmadığını söylese de7 bu taraflı bir bakış açısıdır.

Cansever’e göre, şehirler, tarih boyunca bir ortak savunma ihtiyacı ile insanların bir araya gelerek ortaya çıktığı ve şehirlerin yapısına biçim veren tercihleri ise insan ve toplumlar inançlarından, dinlerinden hareket ederek belirlerler.8

İslâm dünyası çok geniş bir coğrafya parçası üzerinde yayılmıştır. Orta Asya’dan İspanya’ya kadar uzanan bu bölge üzerinde, Müslümanlar tarafından kurulmuş veya fetihle birlikte İslâm hakimiyetine alınmış ve böylece İslâm’a mensup sayılmış çok sayıda şehir mevcuttur. Yine de ister fetihle alınmış olsun, isterse Müslümanlar’ın yeni kurduğu şehirler olsun İslâmiyet’in getirdiği anlayış ve biçim bir İslâm Şehri fikrinin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.

İslâm şehirleri ile ilgilenen araştırmacılardan pek çoğu (H. Hourani, G. E. Von Grunebaum, E.Wirth) ‘’İslâm şehri’’ kavramına karşı çıkmakta; bazıları ise (G. ve W. Marçais kardeşler) ise, İslâmiyet’in tam olarak ancak şehirlerde yaşanabileceğini belirterek, İslâm şehrinin Müslümanlar’ın hayat anlayışıyla şekillendiğini ve karakteristik özellikleriyle belirli bir İslâm şehri tipinin mevcut olduğunu kabul etmektedirler.9

İslâmiyet, kısa bir süre içerisinde Arap Yarımadası’ndan çıkarak Sûriye, Filistin, Mısır ve Mezopotamya’ya hakim olmuştur. İslâmiyet’in bu geniş coğrafyalardaki geniş yayılmasının tamamlanmasının hemen arkasından, hızlı bir şekilde yerleşik hayata geciş ve gelişen şehirleşme hadisesine şahit oluyoruz. Bu şehirleşme hadisesinin temelinde askerî, sosyal ve ekonomik şartlar ve İslâm’ın yeni hayat anlayışı rol oynamışsa da, İslâmiyet öncesi antik Yunan, Roma, Bizans ve Sasani şehirciliğinin mirasını ve etkisini göz ardı etmemek lazımdır. Gerçek şu ki, fetihler bu tarihi şehirlerin yapısını hiçbir zaman bozmadı.10

6 Weber M.,age,s.73-91. 7 Weber M.,age,s.114-116 8 Cansever T.,age, s.103. 9 Can Y.,age,s.29-30. 10

(14)

Fetihlerle hakimiyet altına alınmış şehirleri bir tarafa bırakırsak, Müslümanlar tarafından kurulmuş ilk şehirler, fetih topraklarında kurulmuş ordugahlardan doğmuş kentlerdir.Bu ordugahlar isyanları önlemek, yeni fetihler için üs olarak görev yapmıştır. Fetih toprakları üzerinde o günün şartlarına göre kurulan askeri karakterli bu yerleşim birimleri zamanla gelişerek gerçek birer şehir halini almışlar, belirli bir süre sonra askeri karakterlerini büyük ölçüde kaybederek ticari, siyasi ve kültürel ağırlıklı merkezlere dönüşmüşler. Basra, Kûfe, Kayravan, Füstat bu tip şehirlere örnektir. Şehirleşme süreci, İslâmî genişlemenin ilk yüzyılında, sadece askerî ve siyasî konuma bağlı değil, fakat aynı zamanda İslâm inancına bağlıydı, İslâmiyet esas yapısı itibariyle Mûsevilik gibi bir şehir dinidir.11 İslâmiyet ortaya koyduğu paradigma, prensipler ve ibadetlerin cemaat halinde yapılması ve yaşanması gerekmektedir. Bu itibarla mukim (yerleşik) ve teşkilatlı bir cemaat halinde yaşam şehirlerde gerçekleşir ve yukarıdaki etkenler yerleşik hayata geçişi kaçınılmaz kılar. Namazların, özellikle Cuma ve Bayram namazlarının cemaatle ve bir mekanda yapılması, eğitim-öğretim faaliyetleri cemaat halinde bulunmayı ve belirli bir yerde ikamet etmeyi,toplanmayı gerektiren bir özellik arzetmektedir. Tüm bu nedenlerin yerleşik hayatı ve şehirleşmeyi gerektirdiği ortadadır. Kuran-ı Kerimde bazı şehirlerinden söz edilse de, şehircilikle alakalı herhangi bir ayet mevcut değildir. Ancak Kur’an-ı Kerim’in umumi bakışı anti-kabilevidir ve şehirleşme yönündedir.12

Şehirleşmeye doğru eğilimleri hızlandıran faktörler IX. ve X. asırlarda yoğunlaşmıştır. Fetihler büyük ölçüde son bulmuş; İslâm Devleti zenginleşmiş ve nüfus artmıştır. Bu dönemde İslâm dünyasında yeni şehir tipi ortaya çıkmıştır. Planlı bir şekilde kurulan bu yeni tip idari karakterli bu şehrin ilk örneği Abbâsîlerin Bağdad’ıdır.

İslâm şehri kavramını oluşturan en önemli ögelerden biri de fizikî yapıdır. Fizikî yapı genel olarak İslâm şehirlerinin benzerlik noktalarından biridir. Müslümanlar tarafından kurulan ilk şehirlerin surlardan yoksun olduğunu görüyoruz. Genellikle hendek ya da kanallarla çevilerek korunduğu görülmektedir. Fetihler son bulup, İslâm devletinin iktisadi bakımdan güçlendiği Abbâsîler zamanında, sursuz

11

Gül, Muammer,’’İslâm Şehrinin Doğuşu’’,Balıkesir Üni.Sos.Bil.Der.,Balıkesir,2001, Sayı:6,s.78-85.

12

(15)

İslâm şehirlerinin yavaş yavaş surlarla kuşatıldığını görmekteyiz. Şehirlerde kapıların sayısı şehri dışarıya bağlayan yolların sayısına bağlı olarak belirlenmiştir.

İslâm şehirlerinin çekirdeğini teşkil eden en önemli fizikî unsurlar ‘’cami’’ ve ‘’dârü’l-imara’’dır. Bu iki yapıdan özellikler cami, istisnasız bir şekilde her zaman bütün İslâm dünyası şehirlerinde şehir çekirdeğinde yerini almıştır.

İslâm şehirlerinin belki de en önemli karakteristiğini, Cuma camiinin yanında tüccar ve zanaatkarların dükkanlarının yer aldığı, Sûk veya Çarşı’nın bulunması teşkil ediyordu.13 İslâm şehirlerinde ticarî faaliyetlerin önemli bir kısmını şehrin merkezinde büyük camiinin etrafında toplanmakla birlikte, şehir merkezinden uzakta kurulmuş çarşı ve pazarlara rastlamak mümkündür.

Ortaçağ İslâm dünyasında şehirlerin imarıyla ilgilenen günümüzdeki belediyeler benzeri kurumlar mevcut değildir.Kaynaklar ‘’muhtesib’’ ismiyle bilinen bir yetkilinin şehrin imarı işlerine baktığından söz edilmekte ise de, söz konusu kişinin asıl görevinin ticaret hayatını denetlemek olduğu, şehrin imarı ile ilgili işleri ek bir görev şeklinde yürüttüğü, ya da ilgilenmediği anlaşılmaktadır. Şehir imarıyla yöneticiler bizzat ilgilenirdi. İslâmi şehirler Avrupa’daki benzerlerinin aksine, belediye özerkliği ve mahalli öz yönetimden farklı temellere dayanılarak düzenlendiğinden, yasal ve idari kurumların Avrupa şehirlerinin mahalli idarelerinde olduğu gibi temsili bir vasfının olması mümkün değildi.14 Burada durulması gereken önemli nokta, bu dönem Avrupa şehirlerinde yönetimin belli aristokrat sınıfın elinde olduğu ve temsil edilen halkın yine onlar olduğudur. Avrupa şehir nüfusu belli sınıflara bölünmüştür.

İslâm şehirlerinde şehirlerin yönetiminde valiler söz sahibidr. Valilerin tayininde tek söz sahibi de devlet başkanıdır. Şehirde validen başka şurta(polis), kadı, kadıya yardım eden görevliler, muhtesib veya Sahibu’s-sûk ve berîd görevlisi gibi kimseler bulunur.15

İspanya’dan Türkistan’a kadar geniş bir coğrafyadaki İslâm şehirleri, yapıları ve çeşitli işlevlerinin birbiri ile ilişkisi bakımından farklılıklar gösterse de, paylaştıkları tarihi ve kültürel miras, bütün İslâm kent yerleşmelerini birleştiren bir benzerlik yaratmıştır.

13

Can, Yılmaz,age,s.30

14

İslâm Geleneğinden Günümüze Şehir ve Yerel Yönetimler, Ed: Vecdi Akyüz, İst.,1996,s.109.

15

(16)

2. Şehrin İsmi Konusunda Tartışmalar ve Kuruluşundan İslâmî Döneme Kadar Bakü

Bakü şehrinin ismi, bu ismin hangi anlama geldiği, bugünkü haline nasıl geldiği ve adın orijini -etimolojisi- konusunda Azerbaycan tarihçileri arasında tartışmalar yaşanmıştır. Şehrin ismi konusuna açıklık getirmek için önce Antik ve Orta çağlarda bu bölgede yaşamış kadim (eski) etnik gruplar ve onların dillerine muracaat etmek durumundayız.

Genel olarak Abşeron Yarımadası köylerinin günümüzde toponomi ve etnografisinin öğrenilmesi; bir çok köy ismine adını vermiş etnik gruplar ve onların dilleri dikkatimizi cekiyor. Abşeron Yarımadasında eski çağlardan beri yaşamış nüfusun tarihine baktığımızda, özel olarak Bakü bölgesinde skif-massaget, İrandilli-tat ve Türkdilli etnik grupların yoğun bir şekilde yaşadığı görülür. Antik çağlarda Bakü Massagetlerin hükümranlığı altında olmuştur denilebilir.

M.Ö. I. binyılın sonu ve miladın ilk asrında genel olarak Abşeron Yarımadasında, Hazarın batı kıyılarında skif-massagetlerin kendi hükümdarlıklarını kurarak yaşamışlar.16 Defin adetleri massagetlerin Zerdüştilik ve Mazdekizm’e yakın olduklarını gösterir. Günümüzde Baküye bağlı Maştağa(Maskata) köyü,massagetlerin ismiyle bağlantılıdır.

Abşeron toponomisinde İran etkisi çok güçlüdür. İrandilli nüfusun bu bölgeye M.Ö. I. binyılın I. yarısında geldiği ihtimalen biliniyor.17 Bilgeh, Zabrat, Merdekan, Novhanı, Surahanı, Balahanı, Digah, Goradil, Hırdalan toponimleri İran leksikonuna aittir.18

Hunlar, miladın ilk asrında bu bölgeye gelmiş ve yerleşmişler. Yer adlarında Türk unsurlarının mevcut olması Bileceri, Keşle, Güzdek, Gobu gibi köy adlarında görülür.19 Bölgenin Türkleşmesi Selçuk ve Moğol yürürüşleri ile sağlanmıştır.

16Geybullayev,Giyaseddin, Azerbaycan Türklerinin Teşekkül Tarihinden,Bakü,1994,s. 134-138;

Aliyarlı, Süleyman, Azerbaycan Tarihi,Bakü,1996, s.177-178.; Şeşen, Ramazan, İslam Coğrafyacılarına Göre Türkler ve Türk Ülkeleri, Ankara, 1998, s. 3.

17

Aşurbeyli, Sara, Bakü Şehrinin Tarihi,Bakü,2006, s.41-42

18

Aşurbeyli S.B., Toponimiya Apşerona s svyazi s voprosom etnogeneza azerbaydjançev İzv. AN. Azerb.SSR No:2 Baku,1967, s.54-58

19

(17)

Bölgede göç sonucunda Arap nüfus geniş bir şekilde yaşamış olsa da sonralar yerli nüfus içinde asimilasyona uğramıştır.

Eski Yunan ve Latin müelliflerinde Bakü şehrinin ismine tesadüf edilmiyor. Şehrin adı X. asır Arap müelliflerinden İstahri, Mukaddesî, Bîrûnî ve el-Mes’ûdî’de zikredilmiştir20. Ancak Bakü hakkında kapsamlı araştırmalarda bulunan Sara Aşurbeyli şehrin ismini biraz daha eskiye götürmek taraftarıdır.O, Bakü şehrinin adına ilk kez V-VIII. asır kaynaklarında ‘’Bagavan’’, ‘’Atli (Atşi) Bagavan’’,’’Atşi (Ateşi) Baguan’’ şeklinde görüldüğünü; bu yer isminin Hint-Avrupa dillerinin bir çoğunda ‘’Tanrı’’,’’Güneş’’ manalarını bildiren’’Baga’’ kökünden geldiğini; Sanskrit dilinde ‘’Bhaga’’ güneş, ay,İran dillerinde ‘’Baga’’, eski pehlevi dilinde ‘’Bag’’, eski ermeni dilinde ‘’Baga’’ gibi çeşitli ama yakın şekillerde yazıldığını ve ‘’Tanrı’’ anlamına geldiğini belirtiyor.21 Bundan başka, Movses Korenli (‘’Ermeni Tarihi’’), Anani Şirakalı (‘’Ermeni Coğrafyası’’), Gevond (‘’Halifelerin Tarihi’’) gibi ilk orta çağ (V-VIII. asırlar) kaynaklarına atıf yaparak Baguanı Bakü ile özdeşleştirerek ‘’Tanrının şehri’’, ‘’Tanrının olduğu yer’’ gibi anlamlandırmıştır.22 el-İstahrî de bu tezi destekler şekilde eserinde 930 (h.318) yılında Bakü yakınlarında ateşperestlerin yaşadığını anlatır.23

Güney Kafkas ülkelerinin Müslümanlar tarafından fethedilmesinden sonra IX-X asırlarda Arap tarihçileri ve coğrafyacıları tarafından fethedilmiş ülkelerden, Arran(kuzey Azerbaycan ve Şirvandaki önemli şehirlerin listesi verilen tarihi-coğrafi eserler ortaya çıktı. Arap telaffuzunda şehirlerin eski isimlerini aslına çok yakın bir şekilde ifade etti. Bakü sözünün Arapça transkripsiyonunda yukarıda adı zikredilen şehrin(Baguan) adına uygun düşmesi kuşku bırakmıyor. Bu eserlerde Bakü’nün yazılışına göz atarsak X. asra ait yazılış şekli şöyledir:

el-İstahrî(930),el-Mes’ûdi(943-944/332-333)- Bakuh Ebû Dulef(942-952/331-341)-Bakuye

el-Mukaddesî (985/375) –Bakuh

20

Mirza Bala, ‘’Bakü’’,İA,İstanbul,1961,C:II, s.259.

21

Aşurbeyli, Sara, Bakü Şehrinin Tarihi,s.44.

22

Aşurbeyli, Sara, Bakü Şehrinin Tarihi, s.45.

23

(18)

XI. asırdan itibaren kaynaklarda Bakü’nün adı şöyledir:

el-Bîrûnî(XI asr), Ebu Hamid el-Endülesî (XII.asır) –Bakuh; Hakani Şirvani(XII asır), Reşideddin (XIV.asır), Rumlu Hasan bey (XVI.asır), Emin Ahmed er-Razi (XVI-XVII.asırlar), Evliya Çelebi (XVII. asır), Hacı Halife (XVII.asır) – Bakuh; Yakut el-Hamevî (XII. asır), Nâsıruddin et-Tûsî (XIII. asır), Zekeriyya Kazvînî (XVIII.asır), Hamidullah Kazvinî (XIV asır), Ebu-l Fidâ (XIV.asır), Bakuvi (XV. asır) , İbn İyas (XVI. asır), Sadık İsfahani (XVII. asır)-Bakuye.24

XVI-XVII. asırlardan itibaren ve bazı yerli ve Fars kaynaklarında Bakü’nün eski şeklinden farklı olan ‘’Badkube’’ ortaya çıkıyor. Badkube Farsça Bad-rüzgar, kube, kıbiden-dövmek,vurmak sözünden ‘’rüzgar tutan yer’’ demektir.Bu isim Bakü’nün kuzeyden güçlü rüzgarlara(hazri) maruz kalmasından ortaya çıkmıştır..Ama bu yorum halk etimolojisi olup ismin eski şeklini tahrif etmektedir.

Şehrin çağdaş ismine (Bakü) Batılı seyyahların eserlerinde de rastlanır:

Pyetro Delle Vale(XVII. yüzyıl) Vahsüh(Bakuh); Fra Mauro(1459/863) Bachu; Lezi(XV. yüzyıl) Bachu; Valdzemüller(XVI. yüzyıl) Bacu; Jenginsn(XVI. yüzyıl) Bakhow; Harrits(XVII. yüzyıl) ve Fyodor Qodunov(1613/1022) Baca; Oleari(XVII. yüzyıl ) Bakuie; Stryuys(XVII. yüzyıl ) Backu; Palmkvist (XVII. Yüzyıl) Backu şeklinde eserlerinde göstermişlerdir.25

Bakü şehrinin adının korunduğu belgeler arasında eski kale-İçerisehir alanında mescidlerin duvarlarındaki kitabeler de çok değerlidir. Kız Kalesi yakınında Cuma Mescidi minaresinin temel taşındaki kitabede İlhanlı Muhammed Olcaytu’nun (1304-1316/704-716) yarlık’ının metni kazınmıştır. Orada Bakü sözü ‘’Bakuye’’ şeklinde görülür. Numizmatik bilgiler de bize İlhanlıların, Celayirilerin, Şirvanşahların XIV-XV asırlarda darp ettirdikleri sikkelerde ‘’Bakuye’’ şeklinde yazıldığını gösteriyor.

E. Hüseyinzade ve İ. Abdulayev’in Bakü sözünün ‘’tepede yaşanacak yer’’ anlamına geldiğini tezi de var. Bu görüş çok zayıftır. Çünkü, Mahmut Kaşgari’nin (XI.

24

Aşurbeyli, Sara Bakü Şehrinin Tarihi, s.48.

25

(19)

asır) kaydettiği ‘’begu’’ sözü ne telaffuz ne de yazılış bakımından X. asırdan itibaren Arap ve Fars kaynaklarındaki ‘’Bakü’’ sözüne uygun değildir.

Bakü sözünün eski Hint dillerinden birinde ‘’Bagu’’ sözünden ortaya çıktığı, ‘’hakikata doğru’’ manasında geldiği görüşü de zayıftır.26

3.Azerbaycan’ın Fetih Süreci ve Hilafet Döneminde Bakü

İslâm dininin ve ordularının Arap Yarımadası’nın dışına açılması Hz. Ebubekir’in hilafetiyle başlamıştır. Hz. Ebûbekir zamanında (11-13/632-634)

Azerbaycan’la doğrudan temasa geçilmediği malumdur. Müslümanların

Azerbaycan’la ilk temasları Hz. Ömer’in devrinde (13-23/634-644) başlamıştır. Hz. Ömer sahabeden Bukeyr b. Abdullah ve Utbe b. Farkad’ı Azerbaycan’ın fethiyle görevlendirmiştir. Hz. Ömer’in sahabeden Numan b. Mukarrin’i amil olarak göndermiştir.

Müslüman orduları Rey ve Kazvin’i ele geçirdikten sonra Güney Azerbaycan’ı fethettiler. Azerbaycan ordularına Rüstem’in kardeşi İsfendiyar b. Ferruhzad komuta ediyordu. Yenilen İsfendiyar esir düştü. İsfendiyar Azerbaycan şehirleri adına Utbe b. Farkad’la aşağıdaki şekilde bir anlaşma imzalamıştır:

‘’Bismillahirrahmanirrahim, bu Emiru’l-Müminin Ömer İbnu’l Hattab’ın amili Utbe b. Farkad’ın Azerbaycan ahalisine, onun derelerde, dağlarda ve sınırlarında olan tüm halkına eman bahşetmesi hakkında bir senettir. Ahaliye, onların mülkiyetine, din ve ayinlerine cizye karşılığında eman verilmiştir. Çocuk ve kadınlar, uzun süre hasta olanlar, hiçbir mülkiyeti ve geliri olmayan din adamları cizye ödemekten muaftırlar. Her kişi müslüman ordusunu bir askerini evinde misafir etmeye ve ona yol göstermeye mecburdur. Müslüman ordusunda hizmet etmek isteyenlerden o senenin vergisi alınmayacaktır. Ülkede kalmak isteyenler için de diğerlerine tanınmış haklar geçerlidir. Ülkeyi terk etmek isteyenler için kendilerine tehlikesiz bir yer buluncaya kadar eman verilmiştir. Bunu Bukeyr b. Abdullah el- Leysî ve Simak b. Haraşi el- Ensârî’nin şahitliği ile Cunadib yazmıştır. Hicri 18/639’’.27 Müslüman orduların bir

26

Çemenzeminli, Yusuf Vezir,Tarihi,Coğrafi ve İktisadi Azerbaycan,Bakü,1993,s.16.

27

(20)

kısmı ilerleyip Muğan’ı fethettiler. 642’de Bukeyr b. Abdullah komutasında Müslümanlar Hazar sahili ile ilerleyerek Bab el-Ebvab’a (Derbend) ulaştılar.

21-22/642-643 yılllarında Şirvan ve Derbend’in fethi için gönderilen Surâka b. Amr tarafından fethedildi. Müslüman ordular Derbend yakınında birleştiler. Müslümanlar Şirvan’a yaklaşınca vilayetin irsi hakimi Şirvanşah Şehriyar itaat gösterdi, cizye vermemek ama kuzeyden saldıran göçebe kavimlerin (Hazarların) saldırısına karşı saklanan orduya bakma şartıyla anlaşma imzaladı.28

İslâm ordularının Azerbaycan’a ilk akınlarının ne zaman başladığı kesin olarak bilinmemektedir. Bu akınların h. 18-21/639-642 yılları olarak göstermek tarih vermede benimsenilen kısa bir çözüm yolu olarak ileri sürülmektedir. Bu zamana kadar olan hücumlar kalıcı olmayıp keşif karakteri taşımıştır.29

İslâm Ordularının kalıcı olarak Azerbaycan’a ikinci hücumları ise Nihavend zaferinden sonra, 21-22/642-643 tarihleri olarak kabul edilmiştir.30 Muğîre b. Şu’be, Hz. Ömer tarafından Kûfe valiliğine gönderilirken ona Huzeyfe el-Yeman’ın, Azerbaycan valiliğine gönderildiği hususunda bir de mektup vermişti. Huzeyfe el-Yemân Azerbaycan ahalisi adına Merzban ile anlaşma imzaladı. Anlaşmaya göre, ahali 800 bin dirhem verecek, Müslümanlar ise onlara eman verecek, dinlerini yaşamalarına izin verdiler.31 Azerbaycan Müslümanlar tarafından fethediliği zaman Bakü, Şamahı, Derbend vb. şehirlerin de dahil olduğu Şirvan vilayetinin hakimleri Şirvanşahlar idi. Sâsânîlerin Kuzey Azerbaycan’da bazı vilayet hakimlerine ‘’şah’’ rütbesi vermilştir. Onların arasında ‘’Şiryanşah’’(Şirvanşah) hükümdarının adı kaydedilir. Bu Şirvanşahlar hakkında bilgilerimiz çok azdır. Muhtemelen, bu yöneici sınıf yerel nügüstanm değil, Sâsânilere akraba olan insanlardı. Müslümanlar Şirvanı fethederken onlardan biri ile görüşmüşlerdi. Bunların görevi Sâsânî devletinin kuzey sınırlarını göçebe Türk saldırılarından korumaktı. Bakü de dahil olmakla Şirvan’a doğru hareket eden , Süraka bin Amr Derbent ( ve muhtemelen Bakü) hakimi Şirvanşah Şehriyar tarafından karşılandı ve itaat gösterildi. Cizye vermemek, kuzey

28

Aşurbeyli, Sara, Bakü Şehrinin Tarihi, s. 53.

29

Gurbanov, Abbas, ‘’Abbâsîler Dönemine Kadar Azerbaycan’ın Siyasi Tarihine Genel Bir Bakış (632- 750)’’İSTEM, Konya,2005, Yıl:5,Sayı:9,s. 124

30

Belazuri, Fütuhu’l Buldan, Çev:Mustafa Fayda, Ankara,1987, s.467-468., Bünyadov ,Ziya, Azerbaycan VII-IX asırlarda, s. 73.

31

(21)

sınırlarını saldırgan göçebelerden korumak şartıyla antlaşma bağlandı.32 Hilafetin Şirvan’ı fethettiği zamandan IX. asrın I. yarısında dek yukarıda bahsettiğimiz Şirvanşahlar Hilafete haraç vermiş ve Hazarlara karşı savaşlara katılarak itaat göstermişlerdir. Daha sonralar bütün Albaniya Girdiman hakimi Cavansir’e tabii oldu(636-680).

Cavanşir aynı zamanda yaklaşmakta olan İslâm ordularına karşılık Ermeni komutanı ile ilişkiye girip Bizans imparatoru II.Konstant’a (641-668) elçi yollayarak onları kendi himayesi altına almasını istemişti. Bunu her zaman arzu eden imparator da kabul etmişti. Lakin Albaniya’da siyasi durum bununla sabitleşmedi. Kuzeyden hücumlara başlayan Hazarlar hep ülkeyi talan ediyor ve her şeyi yıktıktan sonra geri çekiliyorlardı. Bu durumda imparator hiç bir yardım yapmadan Cavanşir’in kendisinin durumu kontrol etmesini istiyordu. Tüm bu siyasi oyunlardan sonra Bizans, İran ve Hazar arasında kalan Cavanşir en sonunda daha güçlü olan İslâm devleti ile bağlantıya geçmeye karar verdi. Muaviye ile 667(h.47) ve 670(h.50) yıllarında iki kez Şam’da görüştü. Bu görüşmelerde ona kıymetli hediyeler veren Muaviye, onun Atropatena Güney Azerbaycan) yönetimini de üstlenmesini istemiştir. Lakin Cavanşir bunun çok zor olacağını dile getirerek kabul etmemiştir. Ama halifenin tayin ettiği vergilerin çokluğunu ve onların azaltılmasını istemişti. Muaviye de onun bu isteği üzerine vergilerin azaltılmasını emretti.

Tüm bunların karşılığında Cavanşir Hazarlara ve Bizanslılara kaşı müdaafasında İslâm ordularına askeri yardımda bulunacaktı. Bu anlaşma 60/680 yılında Cavanşir’in bir suikast sonucu vefatına kadar devam etmiştir.33 Aynı yıl Emevîler tahtında da değişiklik oldu.Yeni Halife I. Yezid (60-64/680-683) Cavanşir’in kardeşi I. Varaz Tiridat’ı (60-80/680-699) ‘’Doğu vilayetinin valisi, Alban memleketinin ve Uti bölgesinin hükümdarı’’ ilan etti. Hazarların hücumları devam ediyor. 66/685 yılında hakimiyete gelen Abdülmelik bin Mervan (66-86/685-705) Bizans’la sözleşme imzaladı. Buna göre Hilafetin Kafkaz vilayetlerinden gelen gelir Bizansla eşit şekilde paylaşılacaktı.34 80/699 yılında Varaz Tırıdat ağır vergilerin azaltılmasını konuşmak için oğulları ile birlikte Bizans’a gitti. Ama 85/704 yılına

32

Aşurbeyli, Sara, Bakü Şehrinin Tarihi, s.55

33

Balayev, Aydın, Azerbaycan Tarihi, Bakü,1993,s.123-124.

34

(22)

kadar orada rehin alındı. Bundan istifade eden Hilafet Albaniya’ya el koydu. 86/705 yılında Kuzey Azerbaycan Emevî Hilafeti’nin valisine bırakılıdı.

3.1. Emevîler Dönemi

Azerbaycan’ın Emevîler dönemindeki durumuna göz attığımızda genel olarak el-Cezire eyaletine bağlı bir halde yönetildiğine şahit oluruz. Azerbaycanı idare eden vali Berde şehrinde oturuyordu. Emevîler döneminde Azerbaycan Kafkaslardaki fetih harekatı için bir üs olarak kullanılmıştır.35

VII-VIII. yüzyıllar boyunca hem Emevîler, hem de Abbâsiler döneminde Arran ve Bakü dahil olmakla Şirvan Hazarlarla çetin savaşların meydanı oldu.

3.2. Abbâsîler Dönemi

Emevîlerden aldığı mirası Abbasîler de çok küçük değişiklikler yaparak devam ettirdiler. Ebu’l-Abbas tahta otur oturmaz kardeşi Ebû Cafer’i Azerbaycan, Ermeniyye ve el-Cezîre valisi tayin etti. Bu dönemde Azerbaycan’da Misafir bin Kesir el Kasab isyanı devam ediyordu. Ebû Cafer Muhammed bin Sul’u isyancıların üzerine gönderdi. Sul isyani bastırdı.

137/754 yılında Abbâsî halifesi Ebu’l-Abbas ölünce Ebû Cafer onun yerine tahta çıktı. 142/759 yılında Ebû Cafer el-Mansur Azerbaycan ve Ermeniyye’ye Yezîd bin Useyd es-Süleni’yi vali tayin etti. X. asırda ekonominin bir çok alanlarında üretim arttı. Azerbaycan (Güney) ve Arran’ın (Kuzey) bir çok şehirleri gibi Bakü de büyük ticaret merkezine dönüştü. Bakü’de bulunan Abbâsi sikkeleri bunun kanıtıdır.36

4. XI-XVI. Yüzyıllarda Bakü

4.1. Şirvanşahlar (Mezyedîler) Dönemi

IX. asrın ikinci yarısında Hilafetin siyasi bakımdan zayıflaması ve parçalanmaya doğru gitmesi Azerbaycan’da da yerel hakimleri bağımsız davranışlar sergilemeye sevk etti. Bunlardan en önemlisi Şirvanşah Mezyediler sülalesi idi.*

35

Bünyadov, Ziya, ‘’Azerbaycan’’, DİA c. IV, İstanbul, 1991, s. 319.

36

Aşurbeyli, Sara, Bakü Şehrinin Tarihi, s.72.

*V.F. Minorski, Şirvanşahların 4 sülalesi olduğunu belirtir: 1. Eski Şirvanşahlar( Sâsâni Şirvanşahları); 2. Mezyediler( Arap asıllı Şirvanşahlar); 3. Kesraniler; 4. Derbendiler . bkz. Minorski V.F., İstoriya Şirvana i Derbenda, Moskva, 1963, s.44.

(23)

Mezyediler sülalesinin banisi Arap asıllı Şeybaniler kabilesinden olan Yezid bin Mezyed Azerbaycan, Ermeniyye ve Bab el-Ebvab valiliği yapmıştır. Harun er-Reşid tarafından 172/788 yılında azledilse de 183/799 yılında yeniden bu vazifeye atanmış 185/801 yılına kadar hükümdarlık etmiştir. Bu sülaleden olan Heysem bin Halid el-Mezyedi halife Mütevekkil’in öldürülmesinden sonra çıkan karmaşayı değerlendirip 247/861 yılında ‘’Şirvanşah’’ lakabı ile bağımsızlığını ilan etti. Mezyedilerin ilk dönemlerinde sınırları güneyde Kür (Kurra) nehri, kuzeyde Derbent ve Samur nehri, batıda Şeki’ye kadar, doğuda ise Bakü dahil olmakla Hazar denizi sahillerini içine alıyordu. Şirvanşahlar bağımsız olmalarına rağmen IX. asrın sonlarında öbür Azerbaycan hakimlerinden Saciler’e, sonra ise Salariler’e tabii olup, içişlerinde serbest olsalar da haraç vermişlerdir.

X. asırda Bakü dahil olmakla Hazar sahillerine ve Kür nehri boyu şehirlere Rusların saldırıları başladı. 300/912 yılında Ruslar her birinde yüz kişinin bulunduğu yaklaşık beş yüz gemiyle Hazar nehrine girdiler. Hazar melikine ele geçirdikleri ganimetin yarısını vermek şartıyla topraklarından geçip nehir yoluyla Hazar denizine geçerek Gilan, Deylem, Taberistan, Cürcan, Bakü civarı (Naffata) ve diğer Azerbaycan taraflarına saldırdılar.37 Şirvanşah Ali bin Heysem Ruslarla çarpışsa da yenildi.

333/944 yılında Berde şehrine saldıran Ruslar burayı işgal ederek bir yıl boyunca burada kalarak soygunculuk yaptılar. 326/938 yılında Ruslar yeniden 38 gemi ile Bakü sahillerine yanaştılar. Menüçöhr bin Yezid onlarla savaştı ama mağlub oldu.38 Geri dönerken Hazarın yukarı (kuzey) kıyılarında müslümanların saldırısına uğrayan Rusların çok azı sağ kaldı.

4.2. Selçuklular Dönemi

XI. yüzyılın I. yarısından itibaren Selçukluların Azerbaycan’a yürüyüşleri başladı.Sultan Tuğrul 435/1043 yılında Rey’i alarak başkent yaptı. Selçuk ordusu üç yönde-Hemedan, İsfahan-Gilan ve Azerbaycan’a doğru saldırıya geçtiler. 446/1054 yılında Tebriz alındı. 458/1066 yılında Selçuklular Karatekin’in komutanlığında

37

Mesudî, Murucu’z-Zeheb, Çev: Ahsen Batur., İst.,2004, s.,75-76.

38

(24)

Bakü’nün de dahil olduğu Şirvan’a hücum ettiler. Bakü’ye giren Karatekin şehri yağmaladı, halktan çok insanı esir aldı. Şirvanşah I. Feriburz ciddi şekilde savunmaya geçse de, Selçuk sultanına tabii oldu.39 Şirvanşah hükümdarları ‘’şirvanşah’’ lakabını taşımaktan mahrum olundu.

459/1067 yılının sonunda Selçuk Sultanı Alp Arslan Arrana girdi. Şirvanşah I Feriburz kıymetli hediyelerle onu karşıladı, itaat gösterdi ve Gürcülere karşı yürüyüşe katıldı. Böylelikle, Derbent ve Bakü dahil olmakla Şirvan Selçuklulara tabii oldu.40 Selçuklulara bağlı olsa da, Şirvanşahlar Şirvan ve Bakü’de içişlerinde sebest olarak hakimiyetlerine devam ettiler. Şirvanşahlardan III. Menüçöhr (530-555/1136-1160), Ahsitan (555-593/1160-1197) ve onların varisleri döneminde Şirvan’da, Şamahı’da, Bakı’da ve Abşeron’da günümüze kadar gelen bir çok kale, şato ve duvar inşa ettimişler. Bakü kalesini III. Menüçöhr’ün inşa ettirdiğini, kalenin kuzey duvarının dağılması sonucunda ortaya çıkan kitabeden öğreniyoruz.41

587/1191 yılında deprem sonucu Şirvanşaharın başkenti Şamahı tamamen dağıldığı için I. Ahsitan başkenti Bakü’ye taşıdı. XII. yüzylın sonu XIII. yüzyılın başlarında Bakü’nün gelişme dönemi oldu. Şirvanşahlar şehirde yeni binalar inşa ettiler ve XII. yüzyılın I. yarısında şehrin etrafında kale duvarları inşa edildi. Bundan başka bu dönemde Bakü’nün bir liman şehri gibi önemi arttı. Bu dönemde büyük Azeri şairi Hakani Şirvani Bakü’den yenilmez kale, Doğu’nun önemli şehirlerinden biri gibi bahsederek, onu Horasan’ın çok iyi korunaklı şehri Bestan’la mukayese ediyor.42

4.3. Moğollar Dönemi

XIII. yüzyılın başlarında Azerbaycan Moğolların saldırılarına maruz kaldı. İlk kez 617/1220 yılında Moğollar Azerbaycan’a girdi.43 Cebe ve Subutay komutanlığında Moğollar Zencan, Serab, Erdebil gibi şehirleri talan edib Tebriz’e yaklaştılar. Tebrizden haraç alıp kışlamak için Muğan ovasına gittiler. Oradan Gürcistan’a saldırdılar.Gence’den haraç alıp Şirvan’a girdiler. Moğolların bu ilk

39

Minorski,Vladimir, İstoriya Şirvana i Derbenda,s.56-58;Aliyarlı, Süleyman, Azerbaycan Tarihi, Bakü,1996, s.216; Aşurbeyli,Sara,age, s.87-88.

40

Aşurbeyli, Sara, Şirvanşahlar Devleti, Bakü,2006, s.141.

41

Aşurbeyli, Sara, Oçerk istorii srednevekovoqo Baku, Bakü, 1964, s. 25-26.

42

Şirvani, Hakani, Seçilmiş Eserleri, Bakü, 1987, s.31.

43

(25)

saldırısı keşif karakterliydi. Moğolların ikinci yürüyüşü 628-637/1231-1239 yıllarını içerir. 628/1231 yılında önce Rey ve Tebriz’i, sonra Maraga’yı zabt ettiler. Ardından Kuzey Azerbaycan’a geçen işgalciler 633/1235’de Gence’de direnişle karşılaştılar. Buna rağmen şehir düştü. Şehri yerle bir eden Moğollar,bunun ardından Şemkir, Tovuz ve Bakü’yü de işgal ettiler.44 637/1239 yılında Derbend’in düşmesiyle bütün Azerbaycan Moğolların işgaline uğramış oldu. Azerbaycan İlhanlılar devletine katıldı. Moğol istilası Şirvanşahların bağımsızlığına son verdi. Moğollara bağlı olarak hakimiyetlerini sürdürüp kendi adlarına para bastırsalar da, artık lakaplarını kullanamıyorlardı. İlhanlılar Derdendin tenezzül etmesinden sonra Bakü’ye çok önem vermeye başladılar. Bu dönemde Bakü Moğol hükümdarlarının kışlak yeri olmuştur.45 696/1297 yılında Mahmut Gazan Han kışı geçirmek için Bakü’ye gelmişti.

Bakü, İlhanlılar döneminde iktisadi önemi (petrol ve tuz madenleri), liman şehri olma özelliği ve İlhanlıların dikkat vermesiyle Derbend’in tenezzülüne rağmen önemini artırdı.46 İran’dan ve Orta Asya’dan gelen gemiler Bakü limanını tercih etmeye başladılar.

4.4. Şirvanşahlar ( Derbendîler) Dönemi

XIV. yüzyılın sonlarında Şirvan’da hakimiyet aleyhine isyan çıktı. İsyan sonucu Şirvanşah Huşeng öldürüldü. Onun yerine amcası oğlu I. İbrahim Muhammed bin Keygubad’ı geçirdiler ve Mezyediler sülalesinin bir kolu olan Derbendi Şirvanşahları sülalesinin (784-945/1382-1538) hakimiyeti başladı. Timur’un Azerbaycan’a hücumu zamanı Şirvanşah I. İbrahim ona itaat gösterdi. 794-795/1392-1393 yılında Timur oğlu Miranşah’ı Şirvan ve Bakü’nün hakimi tayin etti.47 Bu duruma rağmen Şirvanşahlar ‘’şirvanşah’’ lakabını korudu. XIV. yüzyıl boyunca ve tüm XV. yüzyılda Şirvanşahlar Devleti İlhanlı hakimiyetine formel olarak itaat gösterse de, aslında bağımsızdı.

XIII-XIV. asırların Bakü şehri hakkında kaynaklarda; “Bakü kalesinin duvarlarının deniz suları ile temas halinde olduğu hatta, suların bazı yerlerde duvarı

44

İbnü’l Esir, el-Kamil fi’t Tarih,Çev: Ahmet Ağırakça,Beşir Eryarsoy, İstanbul, 1987, c:XII, s.364.

45

Aşurbeyli, Sara, Şirvanşahlar Devleti,s.94.

46

Bartold, Vladimir, Mesto prikaspiyskix oblastey istorii muslumanskoqo mira, T1,Ç I, Moskva, 1963, s. 722-723.

47

(26)

yıkıp mescide yaklaştığı; şehrin iki muhkem kalesi olduğu, kalelerden birinin küçük,diğerinin büyük olduğu’’48 hakkında ilginç bilgiler vardır.

XIV-XV. yüzyılların Şirvan’ı Çobaniler, Celairiler, Timurlular, Altın Orda, Akkoyunlular, Karakoyunlular arasında savaş meydanı olmuştur. Şirvanşah I İbrahim Teymur’la ilişkileri iyi tutarak ülkeyi dağılmaktan korudu ve dahili hakimiyetini de korudu. XV. asrın başlarından XVI. asrın başlarına kadar ülke işgalcilerden kurtarıldı ve bu dönemden itibaren Şirvan yüz yıl kadar bağımsız olarak yaşamıştır.49

I İbrahim’in oğlu I Halilullah (820-870/1417-1465) bağımsız hükümdar gibi hakimiyet sürmüştür. Bu dönem Bakü’nün en çok geliştiği ve öne çıktığı dönemdir. I. Halilullah Bakü’ye özel dikkat göstermiş, onun zamanında Şirvanşahlar sarayı kompleksinin (külliye), kervansaray ve köprülerin inşasına başlanmıştır. Deniz ticaretinin gelişmesi ile Bakü’nün siyasi ve ekonomik önemi artmıştır.

XV. asrın sonlarında Azerbaycan’da yeni güç merkezi- Safeviler ortaya çıktı. I. Şah İsmayıl, 905/1499 yılında ilk yürüyüşüne Şirvan’a saldırıları ile başladı. Şirvanşahlar onun karşısında direnemedi ve 907/1501 yılında I. Şah İsmayıl Bakü’yü işgal etti. Aynı yıl Safevi ordusu Şirvan’ı terketti. 1018/1609’da Şirvanşah II. İbrahim haracı göndermediği için Şah İsmail yeniden Şirvana yürüyüş etti. II. İbrahim Buğurt kalesine çekildi. Bakü direnişsiz teslim oldu. Kalenin reisi itaat göstererek kıymetli hediyelerle şahın yanına gelip, şehrin anahtarlarını ona takdim etti.50 Şah Bakü’nün idaresini komutanı Lala bey Şamlu’ya bıraktı.

Şirvanşahlar bundan sonra fazla yaşayamadı ve 1538(h.945) yılında tamamen Safevilere katıldı.

Özetlersek, Azerbaycan’ın (Arran ve Güney Azerbaycan) Müslümanlar tarafından fethiyle birlikte ülkenin tek bir hakimiyet altına alınması, tek bir merkezden idare edilmesi ülkede tek bir dilin-Arapçanın üstünlük sağlaması, İslam’ın yayılması ile tek bir kültürün ortaya çıkması genel olarak Azerbaycan’da yaşayanların etnogenezisine (halkın oluşumuna) çok önemli katkılar sağladı.Yukarıda saydığımız nedenler ekonominin, ticaretin ve şehirlerin gelişmesine sebep oldu. Bakü şehri de, İslam’ın belirleyici katkısıyla tam anlamıyla bir şehir olarak ortaya çıktı. Genel olarak

48

Bünyadov, Ziya, Azerbaycan Atabeyler Devleti, Bakü,2006, s.179.

49

Aşurbeyli, Sara, Bakü Şehrinin Tarihi, s.97.

50

(27)

Azerbaycan tarihiyle ilgili haritalara göz attığımızda da Bakü’nün İslam’ın Azerbaycan’a girişinden sonar haritalarda yer bulduğunu görmekteyiz. Uluslararası ticaret yolları üzerinde yerleşen ve bir liman şehri gibi çok önemli rolü üstlenen Bakü artık XII. Yüzyıldan itibaren başkent gibi öne çıkmaya başladı.Bu unsur onun siyasi, ekonomik, kültürel ve özellikle fiziki yapısına katkı sağladı.

Moğol yürüşlerinin istikametinin dışında kalması, Derbent gibi başka Azerbaycan şehirlerinin çökmesi ve İlhanlıların verdiği önemle Bakü gelişmeye devam etti. XV ve XVI. Yüzyılın başlarında Bakü artık bağımsız yönetilen Şirvanşahların başkenti olarak gelişiminin zirvesinde idi. Şirvanşahların Safeviler tarafından mağlup edilip tarihe gömülmesi bile Bakü’nün önemini kaybettirmeyecekti.

(28)

İKİNCİ BÖLÜM

BAKÜ ŞEHRİNİN FİZÎKÎ YAPISI

1.Bakü Şehrinin İslâm Öncesi Dönemde Durumu

Genel olarak Azerbaycan sanat ve mimarisinin gelişmesi bölgenin askeri ve politik tarihiyle yakından ilgilidir. Ayrıca Azerbaycan’ın çok eskiden zamanlardan beri batı ile doğuyu birbirine bağlayan ticaret yolları üzerinde bulunuşu bölgenin mimari yapısını etkilemiştir. Özellikle komşu ülkelerdeki mimari ve sanat çalışmaları ile oluşan karşılıklı bağlar burada değerli yapıların ortaya çıkmasında etkili olmuştur. İslâm öncesi mimari yapılara (fizikî yapılara)daha çok bölgede hakim Urartular, Medler ve Perslerin mimari özellikleri yansımıştır.51 VII. asırda Müslümanların bölgeyi fethetmeleriyle bu alanda yeni bir döneme girilmiş, cami, medrese, minare, hamam gibi İslâmî mimari eserler inşa edilmiştir.

Fiziki yapı, fiziki görünüş şehrin bir anlamda şehrin yüzüdür. Fiziki yapı kabaca şehrin ‘’kimliğini’’ ifade eder, karakterini tanımlar. Bir şehrin hangi medeniyete has olduğunu, hangi kategoriye yakın olduğunu belirlemek için fiziki yapıya göz atmak yeterlidir. Bakü için de durum aynıdır.

Azerbaycan tarihçiliğinde Bakü’nün antik şehir gibi yaşının iki bin yıldan fazla olması konusunda tezler mevcuttur.52 Yazılı kaynaklarda şehrin İslâmi döneme kadarki fiziki yapısı konusunda bilgi bulunmuyor. Bilgilerimiz Bakü bölgesinde yürütülmüş arkeolojik kazılar sonucu ortaya çıkan maddi bulgular esasında saptamalara dayanıyor. Hatta VIII-XIII. asırlara ait bilgilerimizin çoğu arkeolojik kazılar sırasında edinilmiştir.

Bakü şehrinin ilk dönemine(VIII. yüzyıla dek) ait yerüstü mimari yapılar günümüze kadar gelmemiştir. Ancak Şirvanşahlar sarayı alanında yürütülen kazı çalışmaları sonucunda VIII. asır ve önceki asırlara ait duvar kalıntıları, tandır ve kuyuları olan bahçe ortaya çıkarılmıştır. İlk orta çağ Azerbaycan şehirleri eski kasabaların, kalelerin ve mabetlerin etrafında oluşuyordu. İlk orta çağ Azerbaycan

51

Bünyadov, Ziya, ‘’Azerbaycan’’, DİA, ,İstanbul, 1991, c.IV s.322.

52

(29)

şehirlerinin etrafında savunma amaçlı yapıların kale ve surların olduğunu görüyoruz53. M.Ö. I. bin yılın ortalarında Albaniya’da Kabalaka ile birlikte Hazar sahilinde 4 şehir olmuştur. Bunlar ; Teleba, Gelda, Albana ve Gaytara’dır.54 Bu şehirler kuzeyden güneye doğru Hazar sahilinde yer almıştır. Bazı araştırmacılar Gaytara’nın şimdiki Bakü şehrinin yerinde olduğunu, Bakü’nün sonralar onun yerinde ortaya çıktığını belirmişler.. Bazıları ise, bu şehrin Bakü değil, ama yine aynı bölgede Bakü’nün güneyinde günümüzdeki Alat kasabasında Pirsaat nehri kaynağında olduğunu ileri sürmüşlerdir.55 İslâm öncesi döneme kadar Bakü’nün bir kaleye sahip olduğu da ihtimal dahilindedir. Bazı arkeolojik buluntular göstermiştir ki, Bakü ve Abşeron Yarımadasının nüfusu İslâm fütuhatına kadar Zerdüştîlik dinine sitayiş etmişler. Bakü şehrinin ismi de bu dinin ortaya çıkardığı durumdan türemiştir. Atşi-Baguan(Bakü) ismi şehrin etrafında mevcut olan ateşperestlik mabetleri ile bağlıdır. Bakü nüfusu arasında günümüze dek İçerişehir’deki Cuma Mescidinin eski ateşperest mabedi yerinde inşa edildiği söylentisi dolaşır. Bunu bazı seyyahlar da tasdik ediyor56.

2.Bakü Şehrinin İslâmî Dönemde Fizikî Yapısı

İslâmiyet’in yayılmasıyla İslâm hakimiyetine giren topraklarda hızlı bir şekilde şehirleşme faaliyetinin cereyan ettiği, hem göçebe Arapların yerleşik hayata geçtiği, hem de eski şehirlerin kalkındığını, yeni şehirlerin oluştuğunu görmekteyiz. Müslümanların hızlı bir şekilde şehirler kurarak yerleşik hayata geçmelerinin siyasi, askeri, ekonomik ve kültürel sebepleri vardır. Fethedilen bölgeyi elde tutmak, oraya hükmetmek, askeri ikmal noktaları tesis etmek, vergi ve ganimetleri toplamak için fethedilen ülkeler üzerinde yerleşmek-şehirler kurmak gerektirmiştir. Bunların yanında hepsinden önemlisi, İslâmiyet’i bir bütün olarak yaşayabilmek, öğrenebilmek ve öğretebilmek için de belirli iskan yerlerine ihtiyaç duyulmuştur. Müslümanların yerleşik hayata geçişinde ve yeni şehirler kurmasında asıl etkili neden bu olmuştur denilebilir.

53

Aliyarlı, Süleyman, Azerbaycan Tarihi, s.127; Aliyev, Kamal; Aliyeva, Feride, Azerbaycan Antik Dönemde, Bakü, 1997,s.48-49.

54

Aliyarlı, Süleyman, Azerbaycan Tarihi, s. 101.

55

İsmailov, Mahmut, Azerbaycan Tarihi, Bakü, 1992, s. 32.

56

(30)

Kur’an-ı Kerim’de bazı şehirlerden söz edilmekle birlikte, ya şehircilikle yakından uzaktan ilgisi bulunan her hangi âyet mevcut değildir. Hadisler de bu konuda suskundur. Bununla birlikte İslâmiyet, getirdiği düşünce sistemi ve hayat anlayışı ile şehirlerin fiziki yapısını önemli ölçüde etkilemiştir. Örnek vermek gerekirse, İslâm’ın kent hayatını gerektiren en önemli prensibi, camii ve ya mescit denilen bir alanda yapılan namaz ibadetidir. Cuma namazı, her müslüman’ın üzerine farz olup, cemaat halinde kılınması gerekmektedir. Namaz öncesi cemaatin o günkü problemleri ile ilgili açıklamaların yapıldığı, dini ve siyasi konularda aydınlatıcı, tebliğ edici bilgilerin verildiği bir ‘’hutbe’’ okunması icap etmektedir. Bu namazın şartlarından biri de, namazın bir belde(yerleşim merkezi) ve ya belde hükmünde bir yerde kılınması zorunluluğudur. Ayrıca Cuma namazı yolculara değil, mukim olanlara farzdır. Cuma namazı dışında, bayram namazlarının da cemaatle kılınması gerekmektedir. Vakit namazlarının cemaat halinde kılınması da teşvik dilmiştir.

Yeni bir düşünce sistemi ve hayat anlayışı İslâmiyet’in anlaşılması ve anlatılması için eğitim-öğretim faaliyetlerine ihtiyaç duyulmuştur. Eğitim-öğretim faaliyetleri de, malum olduğu üzere cemaat halinde bulunmayı ve belirli bir yerde ikamet etmeyi gerektiren bir özellik arz etmektedir. Bunlardan başka, aile hayatının gizliliği demek olan, mahremiyet anlayışı da İslâm şehirlerinin fiziki yapılarının oluşumunda etkili olmuştur.

İslâm şehirleri kuruluş ve gelişim özellikleri bakımından çeşitli tasniflere tabii tutulmuştur. Örneğin, bir kısmı kendiliğinden, bir kısmı ise irade sonucu kurulanlar; ordugahlardan doğmuş olanlar ve bunların dışındakiler olmak üzere tasnifler mevcuttur.57 Biz genel kabul gören; Müslümanlar tarafından kurulanlar ve fetihle İslâm hakimiyetine girenler şeklinde iki ana gruba ayıralım. Müslümanlar tarafından kurulmuş şehirlerin bir kısmı askeri, bir kısmı idari karakterlidir. Müslümanlar tarafından inşa edilen ilk şehirler, fetih topraklarından kurulmuş ordugahlardan doğmuş kentlerdir. Başlangıçta tamamen askeri bir karaktere sahip bulunan bu yerle, belirli bir süre sonra bu özelliklerini büyük ölçüde kaybetmişler ve ticari, siyasi ve kültürel ağırlıklı merkezlere dönüşmüşlerdir. İlginçtir ki, fetihlerden sona ermesiyle, İslâm dünyasında artık bu tarzda gerçekleşen bir şehir tesisi görülmemiştir. Hz. Ömer

57

(31)

zamanında Irak topraklarında kurulan Basra, Kûfe ve Mısır’da kurulan Fustat ile Emevîler döneminin ilk yıllarında, bugünkü Tunus topraklarında kurulan Kayravan, bahsettiğimiz şekilde kurulmuş şehirlerdir.

VII. asırdan sonra İslâm dünyasında, idari karakterli yeni bir şehir kurma olgusuyla karşılaşmaktayız. Abbâsîler’in Bağdat’ı 145/762 yılında inşâya başlamalarıyla birlikte idari karakterli şehir kurma tarzına şahit olunmaktadır.

İslâm dünyası şehirleri bir birinden farklı fiziki yapılar sergilediği taraflar olsa da, benzerlik gösterdiği tarafları daha baskındır. Daha önce de bahsettiğimiz gibi İslâmiyetin ilk yıllarında, İslâm şehirlerinden özellikle Müslümanlar tarafından kurulmuş olanlar surlardan yoksundurlar. Suru bulunmayan şehirlerin genellikle hendek veya kanallarla çevrilerek korunduğu görülmektedir. Ferihler son bulduktan sonra Abbâsîler zamanında sursuz İslâm şehirlerinin yavaş yavaş surlarla kuşatıldığını görmekteyiz.

Cami, İslâm şehrinin en önemli ve en belirgin organıdır. İnsanlık tarihi boyunca bütün mabetler gibi camiinin de şehrin çekirdeğinde yer aldığı görülür. İslâm şehrinde merkezi bölgede ikinci yapı dârü’l-imâra’dır. İlk İslâm şehirlerinden başlayarak dar’ul imara’nın camiinin yanında inşa edildiği görülür. Daha sonralar dârü’l-imâralar camiinin yanından ayrılarak çeşitli yerlere nakledildiği, hatta bazı idarecilerin şehirlerin dışında, gayri meskun bölgelerde kurdurdukları saraylarda ikamet etmeyi tercih ettikleri görülmektedir. VII-IX. asırlarda İslâm şehrinin çekirdek kısmında yer alan diğer yapılar, dârü’l-imâra ile doğrudan yahu dolaylı şekilde ilişkisi bulunan divanlar, betü’l-mal, hamam ve hapishanedir.58

İslâm şehirlerinde ticari faaliyetin büyük bir kısmı, şehir merkezinde bulunan büyük camiinin etrafında toplanmıştır. Ancak şehir merkezinden uzakta kurulmuş çarşı ve pazarlara rastlamak da mümkündür.

2.1. Kale

2.1.1. Bakü Kalesi

İslâmî dönemin başlarında yükseklikte yerleşen Bakü başka Azerbaycan şehirleri gibi kale ile çevrilmiştir. Arkeolojik kazılar hem yüksekliğin üstünde, hem de

58

(32)

Kız Kalesi bölgesinde kale duvarları kalıntıları bulunmuştur. Şirvanşahlar Sarayı ve İçerişehir bölgesinde orta çağ şehrine has olan, kalabalık nüfuslu mahalleler bulunmuştur.

Şehrin kale olan kısmında XI. asırdan önceki mimari yapılar kalmamıştır. Arkeolojik kazılar sonucu ortaya çıkan Bakü yüksekliğinin zirvesindeki mimari yapıların VIII-XIII. asırlar boyunca inşa edildiğini öğreniyoruz.

Bakü şehrinin fiziki yapısı, dış görünüşü hakkında kaynaklarda ilk kez XV. asırda yaşamış Abdurreşid Bakuvî söz etmiştir. O, şehrin çift katlı kalesi olduğunu; büyük olanın denize yakın olduğunu, Moğolların bu kaleyi alamadığını; ikinci kalenin ise birinciden biraz yüksek olduğunu belirtmiştir.59 Bu kalenin XII.yüzyılın I. yarısında III. Menüçöhr tarafından yaptırıldığını kuzey duvardaki kitabeden anlıyoruz. Bakü şehri XI-XII. Yüzyıllar ve sonralar XIII-XIV. yüzyıllarda savunma sistemli kalesi ve içinde ayrı ayrı içkale gruplarınında ibaret olmuştur. Bu iç kalelere hizmet binaları ile birlikte saray, camii ve onları kapsayan rabat dahildi.60 İçerişehrin güney doğu tarafında Kız Kalesi isimli 28 m yüksekliğinde orijinal formalı yapı var. Duvarlarının kalınlığı kalenin gövdesinde 5 metre, 8.ci katta 4. metre kadardır. Kalenin içinde güney tarafında su kuyusu var. Kalenin güney batı tarafında 14 m yükseklikte kitabe var. Kitabede söyle yazıyor:’’ Mesut bin Davud kubbesi’’. Kalenin inşası XI-XII asırlara şamil edilir. Ama bundan daha önce dikildiği yönünde tezler de var. Kale konusunda bazı efsaneler var. Kalenin isminin de bu efsanelerden geldiği belirtiliyor. Araştırmacıların bir kısmı Kız kalesi adını Guz ve ya Oğuz boylarının adı ile ilişkili olduğunu, anlamının alınmaz (zaptdilemez), yenilmez gibi yorumları var.61 Kız Kalesinin hangi amaçla inşa edildiği tartışma konusu olmuştur. Kalenin savunma62, astronomik gözlem yeri olduğu63, Zerdüşt dini ayin merkezi64 gibi yorumlar vardır. Orta çağ dönemine ait ilginç yapılardan biri de ‘’ sualtı kervansaray’’ ya da halk dilinde ‘’ bayıl taşları’’, ‘’ Sebayel şehri’’ denilen yapıdır. XII. yüzyılın

59

Sara Aşurbeyli, Bakı Şehrinin Tarihi,s.138.

60

Paxomov,E.,A, Starinnıe oboronnıe soorujenıe Apşerona, Baku, 1947, s.44.

61

İsmizade Osman, Ciddi Hamit, ‘’Kız Kalesi’’, Bakü,1968,s.33-35.

62

Aşurbeyli, Sara, Bakı Şehrinin Tarihi, s.147-148.

63

Ahmedov G.M., ‘’Kız Kalesi’’ hakkında yeni mülahazalar, ‘’İlim ve Hayat’’,Bakü, 1986, No:7.

64

(33)

sonlarında inşa edilen bu yapı, XIV. yüzyılın başında Hazarın sahilinin çökmesine ve deniz seviyesinin kalmasına neden olan deprem zamanı su altında kalmıştır.

1946 ve 1962 yıllarında yapılan arkeolojik çalışmalarda Şirvanşah III Feriburz döneminde (631-632/1234-1235) Kale tipli ikametgah dikildiğini, XIV. asırda Hazar sularının seviyesinin yükselmesi sonucunda bu yapının su altında kaldığı ortaya çıkmıştır.65 Tepede inşa edilen bina su altında dağılmış ama bazı yapılar XX. Yüzyılda deniz seviyyesinin aşağı inmesiyle ortaya çıkmıştır. Kale şeklinde inşa edilen yapının uzunluğı 180 m, eni 40 metredir.

XIII-XIV. yüzyıllarda şehrin merkezi daha öncelerde olduğu gibi Cuma Mescidi ile Kız Kalesi etrafı olmuştur.

2.2.2. Abşeron Kasrları( Şatolar)

Moğollar döneminde (XIII-XIV. Yüzyıllar) Bakü’nün yerleştiği yarımada olan Abşeron’da birbirine benzeyen feodal (toprak sahibi,derebey) kasrları ortaya çıktı. Ramana, Merdakan, ve Nardaran Kasrları bunlardandır. Bu kasrlar Avrupa şatolarından farklıydı; bunlar büyük değildi ve içlerinde günlük yaşam için kullanılan hizmet binaları bulunmuyordu, sadece saldırı zamanı feodalın ailesi ve yakın çevresinin sığınak olarak kullandığı yapılardır.66

Nardaran kasrı, düzgün olmayan dörtgen şeklinde duvarlar çevrilmiştir. Duvarın yüksekliği beş metredir. Kasrın yüksekliği ise 12 metredir ve iki katlıdır. Zemin katta kuyu vardır ve bu kuyu bir pınarla bağlantılıdır. Kasrın üzerindeki tarih 701/1301 yılında inşa edildiğini belirtiyor.

Merdakan kasrı, denizden 2.5 km aralıdır. Kasrın yüksekliği 22 metredir ve hem deniz, hem de kara yollarını gözetlemek için çok uygun mekanda kurulmuştur. Kasr sağlam, düzgün dörtgen şekilli duvarla çevrilmiştir. Duvarla Kasr arasında kuyu ve su havuzları bulunmaktadır. Kasr XIV. Yüzyılın ikinci yarısında inşa edilmiştir.

2.2. Camiiler

Tüm İslam şehirlerinde olduğu gibi camiiler Bakü’de de şehrin merkezinde yer almıştır. Şehrin İçerişehir kısmında inşa tarihi bize belli olan en eski yapı Muhammed

65

Aşurbeyli, Sara, Bakı Şehrinin Tarihi,s.150.

66

Referanslar

Benzer Belgeler

21 Halil İnalcık, Rönesans Avrupası Türkiye’nin Batı Medeniyetiyle Özdeşleşme Süreci (İstanbul: Türkiye İş.. Bellini’s work is emblematic of a typical feature

(2010) çalışmada Orta Yunanistan bölgesi için entegre atık-enerji tesisi için bölgesel atık yönetimi senaryoları, çok kriterli karar verme yöntemi

ABD’deki finansal okuryazarlık, ülkedeki finansal durgunluğun ortaya çıkmasından sonra giderek daha fazla tanınan bir kavram haline gelmiştir. Finansal sektörün

Gözleri karan- lığa alışsın, eşyaların gölgesini seçebilsin diye yatağın içinde biraz durdu, sonra kalktı, camın içindeki mumu yaktı.. Ne

Makroekonomik istikrar›n sürdürülmesi, kurumsal reformlar›n gerçeklefl- tirilmesi ve ekonominin dengeli gelifliminin sa¤lanmas› için para ve maliye politikas› araçlar›

Enver Paşa ve Bercheim’ın, Bakü’nün bir an önce alınmasını Alman Orduları Yüksek İdaresi’nden istemeleri üzerine, Ludendorff’ta, Alman Dışişlerinden,

ÖZELLİKLE DEVLET DESTEKLİ YURTİÇİ – YURTDIŞI FUAR VE İŞ GEZİLERİ, İŞ VE EĞİTİM TOPLANTILARI, ÖZEL VE ŞİRKET GEZİLERİ, KURUMSAL MOTİVASYON AKTİVİTELERİ,

Yeralt› suyu pompalanmas›n›n orta- ya ç›kard›¤› yer çökmeleri konusunu bir dinamik problemi olarak da ele alan Çorapç›o¤lu, çok fazl›