• Sonuç bulunamadı

Günümüz Amerikan tarih ders kitaplarında Türk tarihi ile ilgili konuların ele alışı üzerine bir inceleme

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Günümüz Amerikan tarih ders kitaplarında Türk tarihi ile ilgili konuların ele alışı üzerine bir inceleme"

Copied!
156
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

TARİH ANABİLİM DALI

YAKINÇAĞ BİLİM DALI

GÜNÜMÜZ AMERİKAN TARİH DERS

KİTAPLARINDA TÜRK TARİHİ İLE İLGİLİ

KONULARIN ELE ALINIŞI ÜZERİNE BİR İNCELEME

Mahmut ULUBAŞ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Doç. Dr. Mehmet İPÇİOĞLU

    Konya–2009 

(2)

İÇİNDEKİLER

Sayfa No

Bilimsel Etik Sayfası iv

Tez Kabul Formu v

Önsöz / Teşekkür vi

Özet vii

Summary viii

Kısaltmalar ve Simgeler Sayfası ix

Tablolar Listesi x

Giriş 1

1. Araştırmanın Amacı, Önemi ve Yöntemi 1

2. Kaynaklar 3

3. Amerika Birleşik Devletleri’nde Eğitim Sistemi 4

4. Amerika’da Tarih Öğretimi ve Tarih Ders Kitapları 5

BİRİNCİ BÖLÜM – İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK TARİHİ 8

1.1.Avrupa Hunları 8

İKİNCİ BÖLÜM – HAÇLI SEFERLERİ 13

2.1. Haçlı Seferlerinin Sebepleri 14

2.2. I. Haçlı Seferi 17

2.3. II. Haçlı Seferi 19

2.4. III. Haçlı Seferi 20

2.5. IV. Haçlı Seferi 22

2.6. Çocukların Haçlı Seferi 22

2.7. Reconquista (Eski Toprakları Geri Almak) 23

2.8. Haçlı Seferlerinin Başarısız Olmasının Sebepleri 25

2.9. Haçlı Seferlerinin Sonuçları 26

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM- MÜSLÜMAN İMPARATORLUKLAR 28

(3)

3.1.1. Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu 29

3.1.2. Fatih Sultan Mehmet 34

3.1.3. Yavuz Sultan Selim 36

3.1.4. Kanunî Sultan Süleyman 37

3.1.5. Osmanlı İmparatorluğu Çöküyor 42

3.1.6. Milliyetçilik ve Osmanlı 45

3.1.6.1. Sırp İsyanı 46

3.1.6.2. Grek İsyanı 47

3.1.7. Kırım Savaşı 49

3.1.8. I.Dünya Savaşı 49

3.1.9. Osmanlı Devleti’nde Kültür ve Uygarlık 51

3.1.9.1. Yönetim 51

3.1.9.2. Harem 53

3.1.9.3. Osmanlı Devleti’nde Kadın 54

3.1.9.4. Azınlıklara Muamele 55 3.1.9.5. Mimari ve Sanat 56 3.2. Safevîler 56 3.3. Babürler 63 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM- DİĞER TÜRK DEVLETLERİ 72 4.1. Gazneliler 72 4.2. Selçuklular 72 4.3. Timur ve İmparatorluğu 76

BEŞİNCİ BÖLÜM- ERMENİ SORUNU 81

ALTINCI BÖLÜM -CUMHURİYET DEVRİ 93

6.1. Mustafa Kemal Atatürk 93

6.2. Truman Doktrini 96

6.3. Marshall Planı 97

6.4. Kürt Sorunu 97

(4)

Genel Sonuçlar ve Tartışmalar 100

Öneriler 102

Kaynakça 103

Ekler 108

1. Hun ve Got Savaşçıları 109

2. I. Dünya Savaşı Esnasında Kullanılan Propaganda Afişi 110

3. Haçlı Seferleri ile İlgili Bir Minyatür 111

4. Kudüs Kuşatması ile İlgili Temsili Resim 112

5. Kudüs Kuşatması ile İlgili Bir Minyatür 113

6. Osmanlı Tarihi İçin Kullanılan Başlıklar 114

7. Fatih Sultan Mehmet İle İlgili Bir Minyatür 116

8. Fatih Sultan Mehmet’i Diktatörlerle Birlikte Gösteren Örnek Bir Sayfa 117 9. Viyana Kuşatması ve İnebahtı Savaşları İle İlgili Temsili Resimler 118

10. Avrupa’nın Hasta Adamı Osmanlı 119

11. Misar Savaşı’nın Temsili Resmi 120

12. I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti’ni Gösteren Harita 121 13. Osmanlı Devleti’nin I.Dünya Savaşı’ndaki Kaybını Gösteren Grafik 122

14. Safevîler Dönemine Ait Bir Minyatür 123

15. Cihangir Şah İle İlgili Bir Minyatür 124

16. Tac Mahal 125

17. Gazneliler Dönemine Ait Bir Kuşatma Minyatürü 126

18. Timur’u Moğol Kökenli Gösteren Temsili Resim 127

19. Timur’un Kökeni Üzerine Ülkemizde Yapılan Tartışmalar 128 20. Ermenilere Soykırım Yapıldığını İddia Eden Örnek Bir Sayfa 132

21. Ermeni Meselesi İle İlgili Telgraflar 133

22. Le Petit Journal’de Yayımlanan Litograf 134

23. Ermeni Meselesi İle İlgili Bir Karikatür 135

24. Ermeni Mültecileri Gösteren Bir Resim 136

25. Ermenileri Ekmek Dilenirken Gösteren Bir Resim 137

26. 1920’lerde Ortadoğu 138

27. 1930’larda Türkiye’deki Rejimi Otoriter Olarak Gösteren Harita 139

(5)

29. Elinde Türk Bayrağı Tutan Bir Çocuk Resmi 141

30. Marshall Planı’ndan Yardım Alan Ülkeler 142

31. Türkiye’den Bir Resim 143

(6)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

BİLİMSEL ETİK SAYFASI

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

Öğrencinin Adı Soyadı Mahmut ULUBAŞ

(7)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

 

YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU 

Mahmut Ulubaş tarafından hazırlanan Günümüz Amerikan Tarih Ders Kitaplarında Türk Tarihi İle İlgili Konuların Ele Alınışı Üzerine Bir İnceleme başlıklı bu çalışma ……../……../…….. tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği/oyçokluğu ile başarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir.

Ünvanı, Adı Soyadı Başkan İmza

Ünvanı, Adı Soyadı Üye İmza

(8)

ÖNSÖZ

Bir devletin diğer uluslara bakış açısını yansıtan çeşitli vasıtalar vardır. Bunlardan biri belki de en önemlisi ders kitaplarıdır. Devletin çeşitli kademelerinde görev yapacak ve ülkeyi yönetecek olanların zihinlerinin şekillenmesinde ders kitaplarının oynadığı mühim rol yadsınamaz. Bu nedenle hazırlanacak ders kitaplarının bilimsel ilkelere uygun olması gerekir. Gerçeklerle bağdaşmayan, insanları belirli bir düşünceyi kabullenmeye sevk eden ders kitaplarının hem ulusal hem de global seviyede doğuracağı zararlar göz önünde bulundurulmalıdır.

Bu araştırmada dünyanın süper gücü kabul edilen Amerika Birleşik Devletleri’nde okutulan tarih ders kitaplarında Türk tarihi konularının ele alınış şekli üzerinde durulmuştur. Amerikan tarih ders kitaplarında Türk tarihi ile ilgili konular sadece tercüme edilmemiş, alanlarında otorite kabul edilen tarihçilerin eserlerinden faydalanılarak bilgilerin doğruluğu eleştirilmiştir. Tarih biliminin gereklerinden biri olan bilimsel hassasiyete özen gösterilerek olaylar objektif biçimde değerlendirilmeye çalışılmıştır.

Danışman hocam Doç. Dr. Mehmet İpçioğlu’na, kitapları temin etmemi sağlayan kuzenim Ecevit Mansuroğlu’na ve Süleyman Hur’a, Tarih öğretmeni arkadaşım Alim Davarcı’ya, Bilgisayar öğretmeni Erkan Tuzcuoğlu’na, İngilizce öğretmeni Berna Mansuroğluna teşekkürü bir borç bilirim.

Gaziantep-2009

(9)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

 

Adı Soyadı Mahmut Ulubaş Numarası: 084202042007 Ana Bilim /

Bilim Dalı Tarih/Yakınçağ

Ö

ğrencinin Danışmanı Doç. Dr. Mehmet İpçioğlu

Tezin Adı Günümüz Amerikan Tarih Ders Kitaplarında Türk Tarihi İle İlgili Konuların Ele Alınışı Üzerine Bir İnceleme

  ÖZET 

Bu çalışma günümüzde Amerika’da okutulan tarih ders kitaplarında Türk tarihi ile ilgili konuları ele almaktadır. Amerika’da eğitim eyalet merkezli olduğu için okutulan ders kitapları farklılık gösterebilmektedir. Ancak Dünya tarihi ile ilgili kitaplarda bu farklılıkların çok fazla olduğu söylenemez. Türk tarihi ile ilgili bilgiler ağırlıklı olarak farklı sınıflarda birbirinin devamı olarak okutulan Dünya tarihi kitaplarından elde edilmiştir. Ancak gerektiğinde Amerikan Tarihi ve Sosyal Bilgiler kitaplarına da başvurulmuştur. İncelenen ders kitaplarında Türk tarihi ile ilgili kısımlar tercüme edilerek bilgilerin doğruluğu değerlendirilmiştir. Türk tarihi konuları incelenirken bir yandan da Amerikan tarih ders kitaplarındaki Türk imajı da ortaya koyulmaya çalışılmıştır.

İncelemede Amerikan tarih ders kitaplarındaki Türk tarihi ile ilgili bilgiler alanlarında otorite kabul edilen tarihçilerin eserleri ve günümüzde ülkemizde okutulan tarih ders kitapları ile karşılaştırılmıştır. Ermeni Meselesinde olduğu gibi istatistikî bilgilerden faydalanma yoluna da gidilmiştir.

Amerikan Tarih ders kitaplarında Türk tarihi ile ilgili yeterince nesnel davranıldığını söylemek mümkün değildir. Kitaplar oldukça hacimli olmasına rağmen özellikle İslamiyet öncesi Türk tarihi ile ilgili bilgilere neredeyse hiç yer verilmemektedir. Bazı kitaplarda ciddi bilgi yanlışları göze çarpmaktadır. Bu durum bu kitapları okuyan Amerikalı öğrencilerde, Türk tarihi ile ilgili yanlış bir algının oluşmasına sebep olabilir.

(10)

T.C. T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

  

Adı Soyadı

Adı Soyadı Mahmut Mahmut Ulubaş Ulubaş Numarası: 084202042007 Numarası: 084202042007 Ana Bilim /

Bilim Dalı

Tarih/Yakınçağ

Ö

ğrencinin Danışmanı Doç. Dr. Mehmet İpçioğlu

Tezin İngilizce Adı An Analysis Based on Handling the Subjects of Turkish History in the American History Textbooks at the Present Day

  SUMMARY 

 

This study discusses the subjects on Turkish history in contemporary American History textbooks. The education system in the USA varies by the state. However, there are not many differences among the textbooks which are studied in different classes in series. Still, when it was needed, American History and Social Studies textbooks were used as well.

The textbooks were translated and the accuracy of the information were evaluated. While studying the subjects about Turkish history, the Turkish image in the history textbooks were tried to be displayed.

İn the research, the subjects about Turkish history in the American History textbooks were compared and contrasted with the works of historians which are accepted to be authorities in their fields and also with the textbooks which are studied in our schools today. On soma issues such as Armenian case, statistical datas were olso used.

İt is not possible to say that there is an objective approach to Turkish history. Although the textbooks are quite volumed, there is also no information on pre-İslamic Turkish history.There are some considerable mistakes in the informations. Hence this situation may cause a wrong perception of Turkish history on American students who study these textbooks.

(11)

KISALTMALAR Bkz. : Bakınız

Çev. : Çeviren

Holt : Holt, Rinehart, and Winston World History: Medieval to Early Modern Times

TCI : Teachers’ Curriculun İnstitute History Alive! The Medieval World and Beyond

The Human Exeperıence : Glencoe/McGraw-Hill World History: The Human Exeperıence The Earley Ages

(12)

TABLOLAR LİSTESİ

Sayfa No. Tablo-1: Farklı Tarihlerde Yeniçeri Sayıları ………. 33 Tablo-2: Osmanlı ve Safevî Devletleri’nin Karşılaştırılması ……… 60

(13)

GİRİŞ

1. Araştırmanın Amacı, Önemi ve Yöntemi

Ülkemizde son yıllarda ders kitaplarında hızlı bir değişimin yaşandığı göze çarpmaktadır. Değişik ülkelerin ders kitapları incelenmekte ve bunlardan faydalanılarak yeni ders kitapları hazırlanmaktadır. Ancak ülkemizdeki ders kitaplarının öğretim metotları açısından henüz Amerika ve İngiltere gibi ülkelerde okutulan ders kitapları seviyesine ulaştığı söylenemez.

Bu çalışma böyle bir değişim sürecinde Amerika’da okutulan tarih ders kitaplarının Türk tarihine yaklaşımını ortaya koymaya çalışmaktadır.

Araştırmada Amerikan tarih ders kitaplarının seçilmesinde daha önce Amerika’da okutulan Sosyal Bilgiler düzeyindeki kitapların şekil ve içerik yönüyle incelenmesine rağmen Türk tarihi ile ilgili bir çalışmanın yapılmamış olması etkili olmuştur. Gilbert T. Sewall, İslam in the Classroom: What the Textbook Tell Us adlı makalesinde İslam tarihi ile ilgili konuları incelemiş, Türk tarihine ise değinmemiştir (Sewall, 2008: 1–41). Bu çalışmada bugün dünya siyasetine yön veren ve “süper güç” yakıştırması yapılan Amerika Birleşik Devletleri’nde okutulan tarih ders kitaplarında Türk tarihinin nasıl ele alındığı ve Türklerle ilgili nasıl bir imaj oluşturulduğu tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu nedenle günümüzde Amerika’da okutulan ve en çok kullanılan tarih ders kitaplarının kullanımına özen gösterilmiş, böylece örneklemin kuvvetli olması sağlanmıştır.

Bu çalışma Amerikan tarih ders kitaplarında aşağıdaki soruların yanıtını aramaktadır:

1-İslamiyet öncesi Türk tarihi ilgili hangi bilgiler verilmektedir?

2-Haçlı Seferlerinde Hıristiyan ve Müslümanlar arasındaki ilişkiler nasıl ele alınmaktadır?

3-Müslüman İmparatorluklar başlığı altında verilen Osmanlılar, Safevîler ve Babürlerin siyasi ve kültürel tarihi nasıl incelenmiştir?

4-Yukarıda belirtilen Türk devletleri dışında hangi Türk devlet ve şahsiyetlerine yer verilmiştir?

(14)

5-Ermeni meselesi ile ilgili tarafsız bir yaklaşım sergilenmiş midir? 6-Mustafa Kemal Atatürk için nasıl bir portre çizilmiştir?

7-Günümüz Türkiyesine nasıl bakılmaktadır?

Yukarıda verilen soruların cevapları aşağıda verilen bölümlerde aranmıştır: Birinci bölümde İslamiyet öncesi Türk tarihi incelenmiştir. Ancak görülecektir ki Amerikan tarih ders kitaplarında bu dönemle ilgili bilgi bulmak oldukça zordur. İkinci bölümde Haçlı Seferlerine yer verilmiştir. Haçlı Seferlerinin Hıristiyanlar, Müslümanlar ve Yahudiler üzerindeki etkisine değinilmiş ayrıca günümüzde nasıl algılandığı üzerinde de durulmuştur.

Üçüncü bölümün başlığı Müslüman İmparatorluklar adını taşımaktadır. Bu başlık, Amerikan tarih ders kitaplarında kullanıldığı şekliyle alınmıştır. Burada Osmanlılar, Safevîler ve Babürler incelenmiştir.

Dördüncü bölümde diğer Türk devletlerine yer verilmiştir.

Beşinci bölümde Ermeni Meselesi’ne Amerikan tarih ders kitaplarının çoğu yer verdiği için Osmanlıların incelendiği bölümden ayrı olarak ele alınmıştır. Tüm ders kitapları Türklerin Ermenileri katlettiklerini ya da soykırım uyguladıklarını belirtmektedir. Her 24 Nisan’da Amerikan başkanın soykırım lafını kullanıp kullanmayacağı medyada geniş bir şekilde yer almaktadır. Ancak bu bölüm incelendiğinde görülecektir ki ders kitapları soykırım kavramına yer vermekte ve resimlerle Ermenileri masum ve mazlum bir millet olarak göstermeye çalışmaktadır. Dolayısıyla başkanın söylemi siyasi bir amaçtan başka anlam taşımayacaktır.

Altıncı bölümde Cumhuriyet dönemi Türk tarihi üzerinde durulmuştur. Burada Mustafa Kemal için çizilen portre, Truman Doktrini ve Marshall Planı, Kürt Sorunu ve günümüz Türkiyesine bakış açısı incelenmiştir.

Ders kitapları incelenirken özellikle muhakeme usulü kullanılmıştır. Gerektiğinde ülkemizde okutulan tarih ders kitaplarında geçen ifadeler Amerikan ders kitaplarındakilerle karşılaştırılmıştır. Ayrıca farklı kaynaklardan faydalanılarak bilgilerin doğruluğu değerlendirilmiştir. İstatistikî bilgilerden de faydalanma yoluna gidilmiştir. Türk imajı ile ilgili görseller de incelenmiş ulaşılan sonuçlar belirtilmiştir. Ayrıca karikatür, litograf ve çeşitli resimler ekler kısmına eklenmiştir.

(15)

2. Kaynaklar

Kullanılan kaynakların çoğu American Textbook Council’in (Amerika Ders Kitapları Konseyi) belirlediği en çok kullanılan ders kitapları listesinden seçilmiş bununla birlikte farklı ders kitaplarına da yer verilmiştir. Ayrıca Sosyal Bilgiler olarak nitelenecek kitaplardan da faydalanılmıştır. Bu araştırmada aşağıdaki ders kitapları incelenmiştir:

1-Stanley M. Burstein, Richard Shek, World History: Medieval to Early Modern Times, Holt Rinehart and Winston, 2006

2-William J. Dukier, Jackson J. Spielvogel, World History, Fifth Edition, Thomson Wadsworth, 2006

3-Bert Bower, Jim Lobdell, History Alive! The Medieval World and Beyond Teachers’ Curriculum İnstitute, 2005

4-Elisabeth Gaynor Ellis, Anthony Esler, World History: The Modern World, Prentice Hall, 2007

5-Andrew Cayton, Elisabeth İsraels Perry, Linda Reed, Allan M. Winkler, America: Pathways to the Present, Prentice Hall, 2003

6-Gerald A. Danzer, J. Jorge Klor de Alva, Larry S. Krieger, Louis E. Wilson and Nancy Woloch, The Americans, McDougal Littell, 2005

7-David M. Helgren, Robert J. Sager, Alison S.Brooks, People, Places and Change, Holt, Rinehart and Winston, 2001

8- Mounir Farah, Andrea Berens Karls, World History: The Human Exeperience The Earley Ages, Glencoe/McGraw-Hill, 2002

9-Douglas Carnine, Carlos, Kenneth R. Curtis, Anita T. Robinson, World History: Medieval and Early Modern Times, McDougal Littell, 2006

10-Roger B. Beck, Linda Black, Larry S. Krieger, Philip C. Naylor, Dahia İbo Shabaka, World History: Patterns of İnteraction, McDougal Littell, 2009

11-Jackson J. Spielvogel, World History: Journey Across Time, Glencoe/McGraw-Hill, 2006

(16)

13-Sarah Bednarz, Marci Smith Deal, İnes Miyares, Donna Ogle, Charles White, World Cultures and Geography, McDougal Littell, 2008

3. Amerika Birleşik Devletleri’nde Eğitim Sistemi

Amerika’da tüm ülke çapında uygulanan merkezi bir eğitim sistemi yoktur. Her eyalet kendi eğitim sistemine göre örgütlenme hakkına sahiptir. Eyaletler düzeyinde eğitimden sorumlu Eyalet Eğitim Kurulu, Eyalet Eğitim Dairesi gibi birimler vardır. Eyalet düzeyinde eğitimden sorumlu olan kişi Eyalet Eğitim Müdürü’dür. Eyalet Eğitim Kurulu’nun önerisi ile vali tarafından atanacağı gibi doğrudan vali tarafından da atanabilir. Eyalet düzeyinde çözülemeyen problemlerin ortaya çıkması durumunda federal düzeydeki Eğitim Bakanlığı devreye girebilir. Eğitim Bakanlığı 1980 yılında kurulmuş olup ülke çapındaki eğitim konularına önderlik etmek, sistemi değerlendirmek, uluslararası eğitim faaliyetlerini düzenlemek gibi amaçları vardır (Güçlü ve Bayrakçı, 2004: 52).

Eğitim sistemde yerel örgütler, öğretmenler, veliler her kademede sorumluluk ve söz sahibidir. Eğitim sisteminde her ne kadar adem-i merkeziyetçi bir sistem söz konusu ise de eğitim ile ilgili bütün birimler yakın işbirliği içindedir. Amerika’nın herhangi bir yerindeki eğitim sistemi ve uygulama diğer bir yerine göre ayrıntılar dışında pek farklılık göstermez. Bu nedenle başka bir eyalete giden öğrenci ders programı, değerlendirme sistemi gibi konularda çok fazla zorluk çekmez (Ersoy, 2000: 5).

Amerika’da zorunlu eğitim süresi eyaletlere göre değişmekle birlikte genelde 10 ile 13 yıl arasındadır. Zorunlu eğitime başlama yaşı eyaletlere göre 5, 6 ve 7 olabilmektedir (Güçlü ve Bayrakçı, 2004: 53).

Akademik yıl Ekim başından Haziran sonuna kadar 9 aylık bir süreyi kapsamaktadır. Eğitim süresinin uygulanış şekli eyaletlere göre değişmekle birlikte genelde 6–3–3 şeklinde bir özellik taşımaktadır (Gürkan ve Gökçe, 1999: 63).

Amerikan ilk ve ortaöğretim sistemi genel olarak ilkokul (elementary), ortaokul (middle school/junior high schools) ve liselerden (high school) oluşur. Bu sistem anaokulundan (kindergarten) 12.sınıfa kadar anlamına gelen "K through 12" olarak isimlendirilir. Çocuklar beş yaşına geldiklerinde anaokuluna, altı yaşında ise ilkokula başlarlar ve ilkokul 6.sınıfa kadar devam eder. Ortaokul altıncı ve dokuzuncu sınıf

(17)

arasını, bunu takip eden lise ise dokuzuncu ve on ikinci sınıf arasını kapsar. Lise son sınıfa kadar takip edilen bu sıra standarttır ancak kendi içinde birçok modeli ve yorumlanış biçimi vardır. İlköğretim, cinsiyete, ırka, dine, öğrenme problemlerine, fiziksel yetersizliklere, İngilizce konuşma kabiliyetine bakılmaksızın bütün vatandaşlara zorunludur. Ortaokul (Junior High School) kademesinde mesleki rehberliğe önem verilmektedir. Çocuklar bu devrede geleceklerini planlamaya başlar. Öğrencilerin çoğunluğu İngilizce, Fen, Sosyal Bilimler, Matematik ve Beden Eğitimi derslerini almaktadırlar. Seçmeli dersler olarak da Yabancı Diller, Güzel Sanatlar, Meslekî Eğitim dersleri alınabilmektedir. Öğrenciler 7. , 8. ve 9. sınıflarda meslekî planlamalar yaparak geleceklerini şekillendirmeye çalışırlar (Gürkan ve Gökçe, 1999: 63).

Liseye devam edenler İngilizce, Matematik, Teknik ve Sosyal Bilimler gibi geniş bir müfredatı takip ederler. Kolej veya üniversiteye devam etmeyi düşünen öğrenciler, ilgili bölümlere devam ederek, kendilerini üniversiteye hazırlayacak dersler alırlar ( http://www.armagan.biz/ulkeler/usa/egitim/1/sistem.asp).

Programlar öğrencilerin yetenek ve arzularına göre seçmeli ders alabilmelerine imkân verecek şekilde esnek olarak düzenlenmektedir. Mezun olduktan sonra üniversite ya da koleje gitmek isteyen öğrenciler daha zor ve buna kendilerini hazırlayan dersleri, iş hayatına atılmak isteyen öğrenciler ise buna yönelik dersleri alabilmektedirler (Ersoy, 2000: 6).

Amerika’da son yıllarda eğitim sistemi ciddi problemlerle karşılaşmaktadır. Üniversitelere giriş sınavında alınan puanlarda genel bir düşüş de bunu göstermektedir. Bazı Amerikan eğitimcileri, Japonya’daki ortaokul mezunlarının Amerika’daki lise mezunlarından ileri olduğunu öne sürmektedir (Ersoy, 2000: 6). 4. Amerika’da Tarih Öğretimi ve Tarih Ders Kitapları

Amerika’da Tarih öğretiminin çok iyi olduğunu söylemek zordur. Albert Shanker Institute’un yaptığı bir araştırmada ülkenin en seçkin 55 üniversitesinde okuyan son sınıf öğrencilerine, lise tarih sorularından 32 tane sorulmuş öğrencilerin %81’i F veya D gibi kötü dereceler almıştır (http://forum.kultur.k12.tr/ tarihsemp/images/hsungur.doc). Birçok lise öğrencisi Amerika tarihinin en basit

(18)

olaylarından habersiz ve dünya haritası üzerinde Amerika’yı göstermekten acizdir (Ersoy, 2000: 7).

Amerikan eğitim sisteminin eyaletlere göre yapılandırılması sonucu oluşan farklılıklar tarih öğretiminde de kendini gösterir. Tarih derslerinin içerik ve kapsamı eyaletler tarafından belirlenir. Hazırlanan ders kitaplarının eyaletlerin içerik standartlarına uyması gerekir. Aksi takdirde hazırlanan kitabın okutulması uygun görülmeyebilir. Hangi tarih derslerinin hangi sınıflarda verilmesi gerektiği eyaletlere göre değişebilmekle birlikte örnek oluşturması açısından California eyaletinde öğretilen tarih derslerinin başlıkları aşağıda verilmiştir:

Anaokulu: Günümüz ve Geçmiş Hakkında Çalışmak ve Öğrenmek

Anaokulundaki çocuk hikâyeler yardımı ile geçmiş zamanı tanımaya başlar ve tarihsel empati oluşturur.

1.Sınıf: Bir Çocuğun Zaman ve Mekândaki Yeri 2.Sınıf: Farklılık Yaratan İnsanlar

3.Sınıf: Süreklilik ve Değişim

İlk üç sınıfta kültürel farklılıklar ve yerel tarih hikâyeler, efsaneler, biyografiler vasıtasıyla öğretilmeye çalışılır.

4.Sınıf: Californiya: Değişen Eyalet

5.Sınıf: Birleşik Devletler Tarih ve Coğrafyası: Yeni Bir Ulus İnşa Etmek 6.Sınıf: Dünya Tarihi ve Coğrafyası: Eskiçağ Medeniyetleri

6.sınıftaki öğrenci dünya tarihini öğrenmeye başlar. Eskiçağ’dan M.S. 500’e kadarki olaylara yer verilir.

7.Sınıf: Dünya Tarihi ve Coğrafyası: Ortaçağ ve Erken Modern Zamanlar M.S 500’den 1789 yılına kadarki olaylar anlatılır.

8.Sınıf: Birleşik Devletler Tarih ve Coğrafyası: Büyüme ve Çatışmalar

Amerikan ulusunun Avrupa aydınlanması ışığında oluşumuna yer verilir. 1783 ile 1914 yılları arasındaki olaylar anlatılır.

9.Sınıf: Tarihte Seçmeli Dersler: Sosyal Bilimler

10.Sınıf: Dünya Tarihi, Kültürü ve Coğrafyası: Modern Dünya 1789’dan günümüze kadar meydana gelen gelişmelere yer verilir.

(19)

11.Sınıf: Birleşik Devletler Tarih ve Coğrafyası: 20.Yüzyılda Süreklilik ve Değişim

20. yüzyılda dünya çapında meydana gelen olaylar ışığında Amerika tarihinin nasıl oluştuğu anlatılmaya çalışılır (California Education, 28–29).

Amerika’da son zamanlarda tarih öğretimini ve ders kitaplarını geliştirmeye yönelik araştırmalar yapılmakta ve bu hususta çeşitli öneriler sunulmaktadır. Eyaletler düzeyindeki farklılıkların önüne geçilmesi bu öneriler arasında bulunmaktadır (http://forum.kultur.k12.tr/tarihsemp/images/hsungur.doc).

Okutulan tarih ders kitaplarının ülkemizdekilere göre oldukça hacimli olduğu söylenebilir. Mesela 7. sınıfta okutulan bir Dünya Tarihi ders kitabı 500, 10.sınıf Dünya Tarihi 800, 11. sınıf Amerikan Tarihi ise 1000 sayfayı bulabilmektedir. Ancak yukarıda da değinildiği gibi öğrencilerin bu kitapların içeriğini yeterince öğrendikleri söylenemez.

Thomas Fordham Institute American History ve World History adı altında okutulan tarih ders kitaplarını belirli kriterlere göre incelemiştir. Bu kriterler arasında metinlerin ideoloji ve ön yargılardan ne ölçüde bağımsız olduğu, kitaplarda anlatılanların doğruluğu, birincil elden kaynakların kullanımı bulunmaktadır. Thomas Fordham Institute incelenen kitapların istenilen düzeyde olmadığı sonucuna varmıştır ( http://forum.kultur.k12.tr/tarihsemp/images/hsungur.doc).

Bu araştırmada kullanılan ders kitaplarında da yeterince nesnel davranılmadığı, öğrenciye verilmesi gereken bilgiler yerine gereksiz ayrıntılara girildiği göze çarpmaktadır.

(20)

I.BÖLÜM

İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK TARİHİ

Amerika’da okutulan tarih ders kitaplarında İslamiyet öncesi Türk tarihi ile ilgili bilgi bulmak zordur. Avrupa Hunları’ndan Roma İmparatorluğu’nun yıkılışı anlatılırken söz edilmekte, Göktürkler, Uygurlar gibi önemli Türk devletleri hakkında ise hiç bilgi verilmemektedir. İncelenen kitaplar içerisinde sadece McDougal Littell World History’de Türklerin Çinlilerin Tu-kiu dedikleri kavim olabileceğinden ve yaşam tarzlarından kısaca bahsedilmiştir:

“ MÖ 1300 gibi erken bir tarihte Çin kaynakları, sınırlarının batısında yaşayan Tu-kiu olarak adlandırılan insanlardan bahseder. Tu-kiular Türk olmalıdır. Yüzyıllar boyunca bu göçebeler, geniş ovalar üzerinde ata bindiler. Keçi ve koyun yetiştirdiler, çadırlarda yaşadılar, mallarını taşımak için iki hörgüçlü develer kullandılar. İslam dünyası ilk defa onlarla kuzeydoğu sınırları boyunca istilacı ve tüccar olarak karşılaştı” (Beck vd. , 2009: 314).

1. Avrupa Hunları

Amerikan tarih ders kitaplarında Hunlara genelde Roma İmparatorluğu’nun çöküş sebepleri anlatılırken Germen istilası bahsinde değinilmektedir. İncelenen ders kitaplarında Hunlar Türk olarak geçmemekte, Orta Asya kökenli göçebe topluluk olarak nitelenmekle birlikte McDougal Littell World History’de Moğol oldukları açık bir şekilde yazmaktadır:

“…Yaklaşık 370 civarında Orta Asya’dan göçebe Moğollar’dan Hunlar adında mahir savaşçı bir topluluk bölgeye hareket edip yolu üzerindeki her şeyi yok ettiği zaman değişti” (Beck vd. , 2009: 175).

Bununla birlikte aynı kitabın Moğol istilalarının anlatıldığı bölümünde Hunlar, Türkler ve Moğollar ayrı kavimler olarak sayılmış ve belirsizlik yaratılmıştır:

“Bugünkü Moğolistan’ın bulunduğu Doğu bozkırları Hunların, Türklerin ve Moğolların ilk vatanıydı” (Beck vd. , 2009: 330).

(21)

Kurakişi Şiratori gibi yazarlar dil özelliklerini göz önünde bulundurarak Hunları Moğol sayarken, Pelliot ise Hunları en azından siyasi kadrolar çerçevesinde bir Türk kavmi olarak kabul etmektedir. Bu sonuca Çin transkriptleri sayesinde yaptığı dil araştırmaları neticesinde ulaşmıştır (Grousset, 2006: 41). Ancak Hunların Moğol olduğu şeklinde ortaya atılan iddialara karşı yapılan araştırmalarda ortaya çıkarılan tarihî, arkeolojik, coğrafî ve linguistik belgelerde Hunların Hiung-nu denilen Asya Hunlarının soyundan geldiği tespit edilmiştir. Hun ve Hiungnuların aynı kavimler olduğuna dair Latin ve Grek coğrafyacıların eserlerinde bilgiler mevcuttur. Tarihçi Hieronymos’un haritasında Huniscite ismi bulunmaktadır. Bu yer Çin Seddine yakın bir yerdir. Orosius’un eserinde geçen Huni-scythae adı da Çin sınırında bulunmaktadır. Bu delillerin yanı sıra Hunlara ait arkeolojik malzemelerin Hiung-nular ile benzerlik göstermesi ve Attila’nın oğulları ile diğer Hun isimlerinin Türkçe olması, Avrupa Hunlarının Asya Hunlarının devamı olduğunu ortaya koymaktadır (Ahmetbeyoğlu, 2001: 12–16).

Holt World History: Medieval to Early Modern Times’ta Barbarlar Roma’yı İstila Ediyor şeklinde bir başlık kullanılarak Roma’yı istila eden kavimler barbar olarak nitelenmiştir. Ancak bu ifadenin Roma kaynaklı olduğu da iki tire arasında ifade edilmiştir. Bu başlığın altında İlk İstilalar adında yan başlık kullanılmış ve Hunların yaptıkları anlatılmıştır:

“Konstantin’in Roma’nın başkentini İstanbul’a taşımasından kısa bir süre sonra Germen Barbarlar-Romalıların medeni olmadıklarını düşündükleri insanlar- kuzeyden Roma’yı istilaya başladılar… Barbar kavimler 200’lerde imparatorluğun kuzey sınırına yerleştirilmişti…300’lerin sonlarına doğru bu barbar kavimler Roma'yı istilaya başladılar.

İlk İstilalar

…Hunlar olarak isimlendirilen Orta Asya’dan gelen mahir savaşçılardı… Hunlar Güneydoğu Avrupa’yı istila ettiler. Onlar buradan yakın krallıklar üzerine saldırdılar. Onların bu istilalarının kurbanları arasında Gotlar olarak isimlendirilen birkaç kavim de vardı” (Burstein ve Shek, 2006: 31).

(22)

Görüldüğü gibi metinde barbar Hunlar gibi bir ifade kullanılmamış ancak ana başlıktan hareketle Roma’yı istilaya teşebbüs eden veya istila eden kavimler barbar olarak nitelendiğinden Hunlar da bu kategoriye alınmış olmaktadır. Aslında bu durum, Attila ile ilgili kısım incelendiğinde daha açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır: “ …Hunlar Attila adında yeni liderleri ile Roma’nın doğu kısmını istila ettiler. Attila zeki ve düşmanlarına korku veren bir liderdi. Onun niçin bu kadar dehşet veren bir lider olduğunu aşağıdaki betimle açıklamaktadır:

‘O hakkında etrafta yayılan dehşet verici rivayetlerle tüm insanlığı bir şekilde korkutan, tüm toprakların kamçısı, kavimleri titretmek için dünyaya gelen bir adamdı’ (Burstein ve Shek, 2006: 33).

Holt, Attila ile ilgili yukarıdaki betimlemeyi Jordanes’in History of the Goths adlı eserinden almıştır. Yukarıdaki satırları okuyan bir öğrencinin Attila ile ilgili olumlu tutumlar geliştirmesi oldukça zordur. Aynı sayfanın altına bir Hun savaşçısının temsili resmi Got savaşçısınınki ile birlikte verilmiş ve resmin yanına “Gotlar ve Hunlar Roma İmparatorluğu’nu istila eden kavimlerden ikisidir… Bu istilacılar birbirleriyle de savaştılar. Hunlar toprak ve ganimet elde etmek için savaştı.” ifadesi konulmuştur (Burstein ve Shek, 2006: 33)1.

McDougal Littell World History’de de Attila kentleri yağmalayan etrafa dehşet saçan bir karakter olarak gösterilmektedir:

“Bu arada dolaylı olarak imparatorluğun Germen istilasından sorumlu olan Hunlar doğrudan bir tehdit haline geldiler. 444’te onlar ilk kez Attila adlı güçlü liderlerinin hâkimiyetinde birleştiler. Attila 100 bin askeri ile imparatorluğun her iki yarısında dehşet saçtı. Doğuda onun orduları 70 kente saldırdı ve bu kentleri yağmaladı" (Beck vd., 2009: 176).

Türkiye’de okutulan ders kitaplarında Attila’nın niçin Roma’yı almadığı sorunu genelde “Attila’nın eski bir uygarlık merkezi olan bu şehre zarar vermek istememesi” (Kara, 2004: 81). “Papa büyük Leo idaresindeki Roma elçilik heyetinin ricaları” (Gündoğdu ve Bulduk, 2006: 58). “Roma’nın Hıristiyan dünyası için kutsal bir merkez olması”, “Attila’nın Batı Roma’nın gücünü kırdığına inanması”, “Doğu’da tehlike olarak gördüğü Sasaniler üzerine sefere çıkmak istemesi” (Okur vd., 2008:

(23)

82). gibi sebepler ileri sürülerek anlatılmaktadır. Fakat incelenen ders kitaplarında bu sebepler yer almamakta, Attila’nın o zamanlar İtalya’nın güneyini saran veba salgını ve kıtlıktan ordusunu korumak için Roma’yı almadığı belirtilmektedir:

“452’de Hun hükümdarı Attila Kuzey İtalya’ya saldırdı. Birkaç zaferden sonra istilasını durdurdu ve geri döndü. Güney İtalya’da veba salgını vardı. Attila bu bölgeye girerek ordusunu zayıflatmak istemedi. Eğer bu kararı vermeseydi Roma yeniden işgal edilebilirdi” (Burstein ve Shek, 2006: 42).

McDougal Littell World History’de de benzer bir sebep ileri sürülmektedir: “452 yılında Attila’nın kuvvetleri Roma’ya doğru ilerledi fakat kıtlık ve hastalık kenti fethetmelerini önledi” (Beck vd., 2009: 176).

Heater’ın da belirttiği gibi Attila’nın Roma’yı almamasını tek bir sebebe bağlamak doğru olmayacaktır. Attila Aquela, Pavya, Milano, Brescia gibi yerleri aldıktan sonra Mincius nehri üzerinde muhtemelen Papa Leo ile görüşmüştür ancak Papa Leo’nun Attila’yı ikna edip Roma’yı kurtarması pek olası görünmemektedir. Doğu’da Marcian’ın Attila’nın himayesindeki topraklara saldırması ve Attila’nın ordusunu veba salgınından korumak istemesi veya ordusunda salgının başlaması ve gene Aetius’un Hunlar’a saldırıları gibi nedenlerden Attila’nın geri çekilmiş olması daha makul görünmektedir (Heater, 2006: 17–18).

America: Pathways to the Present adlı kitapta I. Dünya Savaşı sırasında Amerika’da oluşan Alman düşmanlığı anlatılırken Almanların Amerikalılar tarafından Hunlar olarak nitelendiği belirtilmektedir. “Hate the Hun!” ifadesi kitapta yan başlık olarak kullanılmış ve Hunların 4. ve 5. yüzyıllarda Avrupa’yı vahşi bir şekilde istila eden insanlar oldukları belirtilmiştir:

“…Savaş Almanya’ya karşı genel bir düşmanlığı körükledi. İnsanlar onları 4 ve 5. yüzyıllarda Avrupa’yı vahşi bir şekilde istila eden Hunlara atıfta bulunarak Hun olarak nitelediler…” (Cayton vd., 2003: 435).

McDougal Littell World History’de de I. Dünya Savaşı’nda kullanılan Halt the Hun adını taşıyan bir propaganda afişine yer verilmiştir. Afişte bir Alman askeri masum bir kadın ve çocuğu öldürmeye çalışmaktadır. Amerikan askeri ise bunu önlemeye gayret etmektedir. Afişin alt kısmında Birleşik Devletler Hükümet Fonu Al Üçüncü Özgürlük Borcu ifadesine yer verilmiştir. Afişle ilgili ise şu soru sorulmaktadır: “ Bu afişte Alman askerini aşağıdakilerden hangisi en iyi tanımlar.”

(24)

Cevap olarak acımasız ve barbar seçeneği verilmektedir. Görüleceği üzere Hunlar dolaylı olarak acımasız ve barbar olarak nitelenmektedir (Beck vd., 2009: 863)2.

2Bkz. Ek–2

(25)

II. BÖLÜM

HAÇLI SEFERLERİ

Holt World History: Medieval to Early Modern Times’ta konuya öğrencinin geçmişle empati kurmasını sağlayacak bir girişle başlanmıştır:

SİZ orada olsaydınız…

Siz birçok şövalye yetiştirmiş asil bir ailenin üyesisiniz. Bir gün ailenizin reisi olan amcanız size papanın uzak bir ülkedeki kutsal yerleri savunmak için çağrıda bulunduğunu söylüyor. Sizin amcanız savaşmayacak kadar yaşlı. Bu nedenle papanın savaş çağrısına cevap vermek size kalıyor. Yolculuk uzun ve tehlikeli olacak. Bununla birlikte siz yeni yerler görecek ve aileniz için şöhret kazanacaksınız.

Bu savaşa katılmakla ilgili ne düşünürdünüz?” (Burstein ve Shek, 2006: 264).

Glencoe World History: The Human Exeperience The Earley Ages, The Storyteller kısmında Robert Payne’nin 1984 yılında yayınlanmış The Dream and the Tomb adlı eserinden uyarlanmış bir metne yer vermiştir:

“Geoffrey de Rennnevile ayakları şişmiş, susuz ve toz ile kaplı bir durumdaydı. O bir maceraperest olarak Haçlı Seferlerine katılmıştı. Haçlılar haftalarca yolculuk ettiler ve sinekler, haydutlar, hastalıklar, sınırlı yiyecek ve içecekler ile baş etmek zorunda kaldılar. Süvari alayı durdu ve yorgun adam rahat olmayan bir uykuya daldı. Aniden çığlıkların ürküntüsü ile uyandılar. Kutsal Kabir için yardım! Şövalyeler bir bir çığlığa katıldılar. Diğerlerinin bağırması ile birlikte Geoffrey Haçlıların amacını anlamıştı”( Karls ve Farah, 2002: 318).

Dikkat edilirse seçilen metinde önce Haçlıların çektikleri zorluklara değinilmiş ardından Haçlıların amacı belirtilmiştir.

Bundan sonra her iki kitapta da Haçlı Seferlerinin ne anlama geldiği üzerinde durulmuştur. Holt “Haçlı Seferleri Güneybatı Asya’da Hıristiyanlar ve Müslümanlar arasındaki uzun süreli savaşlardır.” tanımını yaparken (Burstein ve Shek, 2006: 264). The Human Exeperience’ta benzer bir tanım verilmiş ve Haçlı kelimesinin

(26)

Latince haç anlamına gelen crux kelimesinden türediği de ilave edilmiştir (Karls ve Farah, 2002: 318).

McDougal Littell The Americans, “Haçlı Seferleri 1096’dan 1270’ye kadar Avrupalıların Hıristiyanlık adına Orta Doğu’ya yaptıkları bir dizi askeri sefer” tanımını yapmaktadır (Danzer vd., 2005: 22).

İncelenen diğer kitaplarda da Haçlı Seferleri Hıristiyanlar ile Müslümanlar arasında yapılan dinî savaşlar olarak değerlendirilmektedir. Günümüzde de bazen önemli devlet adamları bu anlamda cümleler sarf etmektedir. Ancak Bernard Lewis’e göre Haçlı Seferlerinin günümüzdeki anlamına yakın tarihsel bir olgu olarak kullanılması 19. yüzyıl ile tarihlenir. Bunda Avrupa emperyalizminin İslam topraklarına girmesi etkili olmuştur. Haçlı Seferlerinin yapıldığı zamanlarda oldukça geniş ve zengin olan Arap tarihlerinde Haçlıların varışları, savaşları, kurdukları devletler hakkında çok ayrıntılı bilgiler bulmak zordur. Çünkü Haçlı Seferleri Müslümanlar arasında o zamanlar çok fazla ilgiyle karşılanmamıştı. Ayrıca Arap tarihçileri Haçlıları Franklar olarak nitelemişlerdi. Yani bunları dinî bir terim olan Haçlı kavramı ile tanımlamamışlardı. Frank kavramı önceleri Katolik Hıristiyanları daha sonra Protestanları içine alacak şekilde kullanılmıştır. Müslümanlar bu şekilde onları Doğu’da bulunan Ortodokslardan ayırt etmiş oluyorlardı (Lewis, 2003: 43– 44).

2.1. Haçlı Seferlerinin Sebepleri

McDougal Littell World History: Medieval and Early Modern Times’ta Haçlı Seferlerinin ilk sebebi olarak Hıristiyan, Yahudi ve Müslümanlar için kutsal sayılan Kudüs ve çevresinin Hıristiyanlar tarafından ele geçirilmek istenmesi verilmekte ancak bu yerlerin niçin bu üç din tarafından kutsal sayıldığına değinilmemektedir (Carnine vd., 2006: 327). TCI History Alive! The Medieval World And Beyond’ta Kudüs’te bu dinler için bulunan kutsal yapılardan bahsedilmiştir. Kudüs’ün tam sayfa minyatürüne yer verilerek Kudüs’ün Yahudiler için “bir zamanlar büyük tapınaklarının olduğu dinî başkentlerinin olması”, Hıristiyanlar için “Hz İsa’nın çarmıha gerildiği ve dirildiği yer olması” Müslümanlar içinse “Hz. Muhammed’in miraca yükseldiği yer olması” dolayısıyla kutsal sayıldığı belirtilmiştir (Bower ve Lobdell, 2005: 120).

(27)

7. yüzyılda Hz. Ömer zamanında Kudüs fethedilmiş ve uzun bir süre İslam hâkimiyetinde kalmıştır. Bu süreç ile ilgili incelenen ders kitaplarında genelde olumlu ifadeler kullanılmakta Hıristiyan, Yahudi ve Müslümanların rahat bir hayat sürdüğünden bahsedilmektedir. Bu durumunun Selçuklu Türklerinin Kudüs’ü almaları ile sona erdiği, bundan sonra karışıklıkların ortaya çıktığı, Hıristiyan hacıların öldürüldüğü ve bunun Avrupa’da yayılmasının Haçlı Seferlerinin bir diğer sebebini oluşturduğu belirtilmektedir: “Selçuklular Filistin’in kontrolünü alınca siyasi karışıklıklar bir süreliğine seyahati güvensiz hale getirdi. Hıristiyan hacıların yol haydutları tarafından saldırıldığı hatta öldürüldüğü hikâyeleri Avrupa’ya ulaşmaya başladı. Hıristiyanlar, Kudüs ve Filistin’deki diğer kutsal yerleri artık ziyaret edemeyeceklerinden korktular. Selçukluların Hıristiyan topraklara tehdidiyle birlikte bu korku Haçlı Seferlerine yol açtı” (Bower ve Lobdell, 2005: 120).

Haçlı Seferinin sebepleri arasında dinî sebepler en mühimi gibi gösterilmesine rağmen bunun doğruluğunu kabul etmek zordur. Hz. Ömer 638 yılında Kudüs’ü fethetmişti. Eğer İncil’de de sürekli atıfta bulunulan Kudüs, Haçlılar için bu kadar önemli idiyse neden Kudüs’ü kurtarmak için 457 yıl beklendi? Bu sorunun cevabını Haçlı Seferlerinin düzenlendiği sırada Orta Çağ Avrupasının ekonomik ve sosyal yapısında aramak gerekir. Avrupa’da nüfus sürekli artmaktaydı. Bu artışı önlemek için evlilik ve mirasla ilgili bir takım tedbirler alınmıştı. Haçlı Seferi için propagandanın yapıldığı zamanlar kuraklık meydan gelmiş ve yeterli hasat elde edilememişti. Yani ekonomisi tarıma dayanan Avrupa çöküntü yaşamaktaydı. 1094 yılında sel ve salgın hastalıklar ortaya çıkmıştı ki bu durumu daha da kötüleştirmişti. Öyleyse Kitab-ı Mukaddes’te içinde süt ve bal aktığı söylenen Doğu’ya yerleşmek arzusu toprağı olmayan köylüleri cezb edecek şekilde uyandırılmalıydı. Papa II. Urban da Clermont Konsili’nde bunu en iyi şekilde yapmıştı (Demirkent, 2007: 3– 12).

Selçuklu Türklerinin Anadolu’yu ele geçirmeye başlamaları Bizans İmparatoru Aleksios Komnenos’u endişelendirmiş, kendisi ve halkı Ortodoks olmasına rağmen Katolik papadan yardım istemiştir. McDougal Littell World History’de Aleksios Komnenos’un yardım mektubunu önce papaya değil Flandr Kontu Robert’e gönderdiğine ve daha sona bu mektubun Papa II. Urban’ın eline geçtiğine değinilmiş ve mektuptan yapılan alıntı da birinci elden kaynak olarak öğrenciye sunulmuştur:

(28)

“ O zaman tüm halkınızla gelin ve tüm gücünüzle savaşın ki tüm bu hazineler Türklerin eline düşmesin… Hıristiyan krallığı sizin gözünüzün önünde yok olmasın diye hala zaman var. Daha önemlisi Kutsal Kabir yok olacak. Siz gelişinizle cennette ödüllendirileceksiniz ve eğer siz gelmezseniz tanrı sizi kınayacak (Beck vd., 2009: 382).

Yukarıdaki mektuptan yapılan alıntının da daha önce The Human Exeperience’ta The Storyteller kısmında verilen alıntı ile aynı kaynaktan yani Robert Payne’nin The Dream and The Tomb adlı eserinden alınması dikkat çekicidir.

McDougal Littell World History’de kilise ve kralların Haçlı Seferlerini “birbiriyle savaşan huysuz şövalyelerden kurtulmak için bir fırsat olarak gördükleri” şeklinde farklı bir sebep ileri sürülmüştür. Bu şövalyeler “kilisenin servetini ve krallıkların huzurunu tehdit etmekteydiler.” Ayrıca Haçlı Seferlerine gençlerin katılma sebebi de açıklanmıştır: “Haçlı Seferlerine katılan diğer kişiler, en büyük oğlanın aksine babalarından miras alamayacak olan gençlerdi. Onlar toprak ve toplumda statü arayışındaydılar ya da macera peşindeydiler” (Beck vd., 2009: 382). Ülkemizde okutulan ders kitaplarında Haçlı Seferlerinin ekonomik sebepleri olarak “Avrupalıların doğudan gelen ticaret yollarına sahip olmak istemeleri, Avrupa’da toprak sahibi olmayan soyluların toprak sahibi olmak istemeleri, Avrupalıların doğunun zenginliklerine sahip olmak istemeleri” (Okur vd.,2008: 173). gibi artık klasik hale gelmiş sebepler ileri sürülmektedir. McDougal Littell World History’de tüccarların Haçlı Seferlerine katılacak olanların yolculuk masraflarını karşılayarak onları borçlandırmak ve orduları Akdeniz’e taşımak için yüksek ücretle gemileri kiralayarak bundan kazanç elde etmek istemeleri ayrıca Pisa, Cenova ve Venedik tüccarlarının Hindistan, Güneydoğu Asya ve Çin’e giden ticaret yollarını Müslümanların elinden almayı ümit etmeleri gibi ülkemizdeki ders kitaplarında gösterilen sebeplere alternatif oluşturacak nedenler ileri sürülmektedir. (Beck vd., 2009: 382).

Asıl adı Odo of Chatillion olan Papa II. Urban 18–28 Kasım 1095 tarihleri arasında Fransa’da Clermont’ta bir konsül düzenlemiş ve konsüle katılan çok sayıdaki Hıristiyan’dan düzenlenecek Haçlı Seferine katılmalarını istemiştir. Journey Across Time The Discoverers’tan Papanın konuşması ile ilgili alıntı yapmıştır: “Kudüs dünyanın merkezidir… Burası gelişiyle insanoğlunu aydınlatan İsa’nın

(29)

toprağıdır. Dünyanın ortasında bulunan bu asil kent şimdi düşmanları tarafından ele geçirildi. O özgürlüğünü arıyor ve ümit ediyor; o durmaksızın yardımına gelmenizi bekliyor” (Spielvogel, 2006: 541). Bundan sonra kalabalığın Deus Wult! yani Tanrı bunu istiyor! şeklinde bağırdıklarını belirten The Human Exeperience, şövalyelerin ve köylülerin Filistin’e yapılacak sefere katılmaya söz vermelerinin sebeplerini açıklamaktadır: “Şövalyeler için Haçlı Seferi savaş maharetlerini gösterebilecekleri iyi bir şanstı. Köylüler için Haçlı Seferi seferde iken feodal zincirden kurtulabilecekleri anlamına geliyordu. Hepsine kutsal toprakları Hıristiyan olmayanlardan kurtarırken ölürlerse günahlarının bağışlanacağı sözü verildi… Kutsal savaşa hazırlanılırken Tanrıya hizmetin sembolü olarak elbiselerinin üzerine kızıl haçlı bez parçasını diktiler” (Farah ve Karls, 2002: 319).

İnsanlar uzak bir toprakta savaşmak için niçin yurtlarını bırakırlar? sorusunu soran Holt World History: Medieval to Early Modern Times, sorunun cevabını da vermektedir: “Bazıları sadece ruhlarını kurtarmayı ümit ettiler ya da tanrının istediği şeyi yapmayı. Onlar tanrının onun düşmanları ile savaşırken kendilerinin yanında olacağını düşündüler.” Bundan sonra bir Fransız rahibin sözüne yer vermektedir: “Böyle bir savaştan zaferle dönmek ne büyük bir şeref!” (Burstein ve Shek, 2006: 265).

2.2. I. Haçlı Seferi

Papa Urban’ın çağrısı Avrupa’da yayılınca çeşitli ülkelerden insanlar Haçlı Seferlerine katıldılar. Bunların çoğunluğu Fransızlardı. Fransızların dışında Bohemyalılar, Almanlar, İngilizler, İskoçlar, İtalyanlar ve İspanyollar vardı (Beck vd., 2009: 382). I. Haçlı Seferine katılanların sayısı hakkında verilenler kitaplara göre farklılık göstermektedir. Holt, “1096 yılında 5,000 Haçlı Filistin’e gitmek için Avrupa’dan ayrıldı” derken ilk olarak yola çıkan Haçlıları kastetmekte ancak daha sonra asil ve şövalyelerden oluşan Haçlı ordusunun sayısına değinmemektedir (Burstein ve Shek, 2006: 265). Türkiye’de okutulan MEB 9.Sınıf Tarih’te bu ordunun sayısı 600.000 olarak verilmektedir (Okur vd., 2008: 173). TCI, “Dört asil I. Haçlı seferine liderlik etti. 30.000’e yakın Haçlı Anadolu’dan geçerken yolları üzerinde savaştılar ve Filistin’e doğru güneye yöneldiler.” şeklinde bir ifade ile Haçlıların yaklaşık 30 bin kişi olduklarını belirtmektedir (Bower ve Lobdell,

(30)

2005:121). McDougal Littell World History, “ 12 000 asil Kudüs’e yaklaştı” derken bu sayının asıl ordunun dörtte birinden az olduğunu da ilave eder (Beck vd., 2009: 382). Dolayısıyla yaklaşık 48 000 gibi bir rakam ortaya çıkmaktadır. MEB 9. Sınıf Tarih’in verdiği sayı ile büyük bir fark olduğu göze çarpmaktadır.

I. Haçlı Seferi’ne katılan ve çoğunluğunu köylülerin oluşturduğu öncü kuvvetlerin Almanya’da yaşayan Yahudilere saldırmalarına yer veren Holt “ bu köylü Haçlılar Yahudileri Hz İsa’nın öldürülmesi ile suçladılar” şeklindeki bir ifade ile bu olayın sebebini açıklamaktadır (Burstein ve Shek, 2006: 265). TCI, Haçlı Seferleri esnasında Yahudilerin başına gelenlere bir sayfa ayırmıştır. I. Haçlı Seferi esnasında Eliezer Ben Nathan adlı bir Yahudinin yaşadıklarına yer vermiştir:

“Eliezer Ben Nathan adında bir Alman Yahudisi I. Haçlı Seferi boyunca Avrupa’da oluşan korkuyu yaşadı. Daha sonra Eliezer mensup olduğu Yahudi topluluğunun acımasızca yok edilmesini yazdı. O dinlerini bırakmaktansa çocuklarını ve kendilerini öldüren Yahudileri anlattı. Eliezer bu insanların inançlarına bağlılıklarına hayrandı. O tanrının çok sayıda Yahudi’nin ölümüne nasıl izin verdiğine şaşırdı. Ayrıca Haçlılara öfkesini de ifade etti” (Bower ve Lobdell, 2005: 121).

Holt’ta ifade edildiği gibi Yahudilerin Hz İsa’nın öldürülmesinin sorumlusu olarak görülmeleri, Haçlıların sefer için ihtiyaç duydukları para ve erzak teminini savunmasız ve zengin Yahudilerden çalarak ya da yağmalayarak elde etmek istemeleri ve bazı Haçlıların Yahudileri zorla Hıristiyan yapmak istemeleri, Yahudilere yapılan bu katliamların sebepleri arasında sayılabilir (Maier, 1999: 213 ). Bununla birlikte Haçlıların asıl amacı Yahudileri katletmek değil Müslümanlarla savaşmaktı. TCI, buna bir sayfa ayırarak Haçlıların Yahudileri sürekli katlettikleri izlenimi bırakmaya çalışmıştır. Ancak o zamanki kilise kanunlarında Yahudilerin öldürülmesinin suç kabul edildiğinden bahsedilmemiştir. 12. yüzyıldan itibaren Yahudilerin durumu kötüleşmiş ve birçok katliama uğramışlardır. Bu Haçlı Seferleri esnasında da olmuştur. Ancak bu TCI’da olduğu gibi abartılı şekilde yer verilecek kadar mühim bir hadise olarak kabul edilmemelidir. Önden giden ve çoğunluğunu köylülerin oluşturduğu bu Haçlı kuvvetlerinin büyük bir kısmı Anadolu Selçuklu kuvvetleri tarafından yok edildi. Bundan sonra

(31)

asillerin ve şövalyelerin oluşturduğu kalabalık bir Haçlı ordusu İstanbul’a gelmiş burada Bizans İmparatorluğu ile bir antlaşma yaptıktan sonra yola koyulmuşlardır. Haçlılar İznik’i ve Antakya’yı alıp Kudüs’e yönelmişlerdir. Holt’ta Antakya civarında yapılan bir savaş minyatürüne yer verilmiş ve bunun altına “Kutsal toprakların, Haçlı Seferleri boyunca Antakya şehri yakınlarındaki gibi birçok kanlı savaşa sahne olduğu” ifadesi yazılmıştır. Resmin sağ alt tarafına da günümüze ait Haçlıları canlandıran kişilere ait bir resim eklenmiştir (Burstein ve Shek, 2006: 265)3.

Haçlıların bir aylık kuşatmadan sonra, 15 Temmuz 1099’da Kudüs’ü ele geçirdiklerini belirten McDougal Littell World History Haçlıların burada yaptıkları katliamlara değinmemiştir. The Human Exeperience’ta ve Journey Accros’ta ise Haçlıların şehirde yaşayan Müslüman, Yahudi ve Hıristiyanları katlettikleri belirtilmiştir. Journey Accros, “Kanlı bir savaştan sonra, onlar kente saldırdı, Yahudileri, Müslümanları ve Hıristiyanları öldürdüler” şeklinde bir ifadeye yer vermiş ve sayfanın sağ alt tarafına da Kudüs kuşatmasını gösteren bir resim koymuştur (Spielvogel, 2006: 541)4. Gene TCI’da Kudüs’ün alınmasını ve burada yaşayan Müslümanların ve Yahudilerin öldürülmesini gösteren bir minyatüre yer verilmiş ve bunun altına şu ifade yazılmıştır: “Hıristiyan Haçlılar I. Haçlı Seferi esnasında Kudüs’ü aldılar, zaferleri üzerine hem Müslümanları hem de Yahudileri öldürdüler” (Bower ve Lobdell, 2005: 125)5.

I. Haçlı Seferi’nin başarıya ulaşması kilisenin otoritesini artırmış, Batı Avrupa’nın özgüven kazanmasını sağlamıştır. Haçlılar Suriye, Urfa, Antakya ve Trablusşam gibi şehirlerde feodal beylikler kurmuşlardır: “Haçlılar ve nispeten daha gelişmiş Bizans ile Müslüman medeniyeti arasındaki ilişkiler yaklaşık yüzyıl sürecek ve bu Batı Avrupa’nın kültürel izolasyonuna son verecek büyük bir faktör olacaktı” (Karls ve Farah, 2002: 319).

2.3. II. Haçlı Seferi

“1144 yılında en kuzeydeki Haçlı Krallığının başkenti Urfa’nın Müslümanların eline geçmesini” bu seferin sebebi olarak gösteren TCI sefere katılan Fransız ve

3 Bkz. Ek–3 4 Bkz. Ek–4 5 Bkz. Ek–5

(32)

Alman krallarının ismini vermemektedir (Bower ve Lobdell, 2005: 122). The Human Exeperience’ta ise Papa IV. Öjen’in çağrısı ve Clairvauxlu Papaz Bernard’ın vaazları neticesinde Fransa Kralı VII. Lui ve Alman İmparatoru III. Konrad’ın sefere katıldıkları belirtilmektedir: “1147 yılından 1149 yılına kadar süren II. Haçlı Seferi başarısızdı. Çünkü VII. Lui ve III. Konrad sürekli olarak anlaşmazlık içindeydiler ve askeri açıdan yeteneksizlerdi. Onlar Selçuklu Türkleri tarafından kolaylıkla mağlup edildiler” (Karls ve Farah, 2002: 320).

2.4. III. Haçlı Seferi

Selahaddin Eyyûbî’nin 1187 yılında Kudüs’ü alması üzerine III. Haçlı Seferi düzenlenmiştir. TCI, Selahaddin Eyyûbî’nin Kudüs’ü aldığı zaman Haçlılar gibi katliam yapmadığını, onun birçok esiri serbest bıraktığını belirtmektedir (Bower ve Lobdell, 2005: 122). Gerçekten Selahaddin Eyyûbî seksen sekiz yıl önce kurbanlarının kanları içinde yüzmüş olan Haçlı kuvvetlerinin tersine zaferini pekiştirmek için Kudüs’te katliam ve talan yapmamış askerlerinin de bunu yapmalarına izin vermemiştir. Selahaddin Eyyûbî’nin emriyle şehirde dolaşan nöbetçi mangalar Hıristiyanlara karşı herhangi bir taşkınlık yapılmasının önüne geçmiştir. Kutsal Kabir Kilisesi’ne dokunulmamış, Frank Krallarının mezarları da tahrip edilmemiştir (Runciman, 1992a: 391; Holt, 2003; 59). Runciman, onun bu merhamet ve iyiliğinin ilk Haçlı Seferine iştirak eden Hıristiyan galiplerin kötülükleri ile garip bir tezat oluşturduğunu yazar (Runciman, 1992a: 391).

III. Haçlı Seferine Fransız Kralı Philippe-Auguste, Alman İmparator Frederick Barbarossa, İngiltere Kralı Aslan Yürekli Richard katılmıştır. Frederick Barbarossa 1190 yılında Suriye’ye varmadan boğulmuş, Philippe-Auguste ve Aslan Yürekli Richard ise deniz yoluyla Filistin’e ulaşmışlar ancak aralarındaki sorunlar nedeniyle bir müddet sonra Philippe Auguste Fransa’ya geri dönmüştür. Filistin’de kalan Richard ise Selahaddin Eyyûbî’den kutsal toprakları almaya çalışmıştır (Holt, 2003; 60).

Holt World History: Medieval to Early Modern Times ve McDougal Littell World History ‘de hem Aslan Yürekli Richard’ın hem de Selahaddin Eyyûbî’nin biyografilerine yer verilmiştir. Holt, Aslan Yürekli Richard’ı “mahir bir asker ve

(33)

büyük bir general” olarak nitelerken (Burstein ve Shek, 2006:266). McDougal Littell World History cazibesi ve cesareti yanında merhametsizliğine de vurgu yapmaktadır: “Richard Akka kentini kuşattı. Selahaddin’in ordusu kenti tepeden gözlemekteydiler fakat Haçlıları yenecek yeterli güce sahip değillerdi. Sonunda kent düştüğü zaman Richard, hayatta kalan Müslümanlardan 3.000 erkek, kadın ve çocuğu katletti. Müslüman ordusu çaresiz bir şekilde bu olayı izledi (Beck vd., 2009: 384).

Richard, Akka’nın düşmesinden sonra Selahaddin Eyyûbî ile antlaşma yapmış Müslüman esirler karşılığında para ve asil esirlerin iadesini istemişti. Para üç taksit halinde ödenecekti. Selahaddin paranın ilk taksidini göndermiş ancak rehinelerin tesliminde problem yaşanmıştı. Bunu bahane eden Richard, TCI’ da da belirtildiği üzere 2.700 Müslüman’ın katlini emretmiştir(Bower ve Lobdell, 2005: 122). Kadın, erkek ve çocuklardan oluşan esirlerden köle olarak kullanılacak birkaç güçlü kişi haricinde hepsi öldürülmüştür. İngilizler bu katliamı yaptıktan sonra, karınları yarılmış, uzuvları koparılmış, cesetlerle dolu meydana sırtlarını çevirip karargâhlarına gitmişlerdi (Runciman 1992b: 47).

TCI’da da Aslan Yürekli Richard hem merhametsiz hem de cesur biri olarak tanıtılmaktadır (Bower ve Lobdell, 2005:124).

The Human Exeperience, Richard’ın birkaç savaşta Müslümanları yenmesine rağmen Selahaddin’in iyi eğitilmiş ordusu karşısında kesin bir netice elde edemediğine ve üç yıllık bir savaş döneminden sonra Selahaddin Eyyûbî’ye Kudüs’ü Hristiyanlar’a bırakmasına dair yazdığı mektuba yer vermiştir: “Tek bir kişi kalana kadar Kudüs’ten vazgeçmeme azmindeyiz” (Karls ve Farah, 2002: 320).

Gene The Human Exeperience, Selahaddin Eyyûbî’nin bu mektuba verdiği cevaba değinmektedir: “Bizim için Kudüs sizin için olandan daha önemlidir. Çünkü peygamberimizin Miraca yükseldiği ve Ahiret günü ümmetimizin toplanacağı yer burasıdır. Burasını size bırakacağımızı hayal bile etmeyin… Başlangıçta burası bize aitti ve gerçek işgalci olan sizlersiniz” (Karls ve Farah, 2002: 321).

Holt, Selahaddin Eyyûbî’yi “Orta Çağın en büyük generallerinden biri” olarak göstermektedir. Haçlıların bile onun mağlup düşmanlarına gösterdiği şefkatten dolayı ona saygı duyduklarını ve Hıristiyanların çoğunun onu şövalyelere yakışır mertliğin bir modeli olarak gördüklerini de ilave etmektedir (Burstein ve Shek, 2006: 267).

(34)

TCI, Haçlı Seferleri boyunca “en büyük Müslüman lider olan Selahaddin Eyyûbî’nin” henüz çocuk yaşta II. Haçlı Seferi esnasında yaşadıklarının ona değerli dersler verdiği üzerinde durmaktadır: “O Müslümanların kendilerini ve İslam’ı savunmaları gerektiğini gördü. Bir asker olarak Müslümanların örgütlenip işbirliği yapmak zorunda olduklarını fark etti” (Bower ve Lobdell, 2005: 125).

TCI’da da diğer ders kitaplarında olduğu gibi Selahaddin Eyyûbî’nin nezaket ve askerî mahareti vurgulanmaktadır (Bower ve Lobdell, 2005: 124).

2.5. IV. Haçlı Seferi

Eyyûbîlerin Haçlıların elinde bulunan Yafa ve Suriye’deki bazı şehirleri ele geçirmeleri üzerine 1201 yılında Fransız şövalyeler Filistin’e gitmek üzere hazırlıklara başladılar. Ancak kendilerini deniz yolu ile götürecek olan Venediklilere verecek paraları yoktu. Bu nedenle Venediklilerin isteği üzerine ticarette Venedik’e rakip olan Zara şehrini yağmaladılar. Bundan sonra İstanbul’a yöneldiler (Burstein ve Shek: 2006: 266). The Human Exeperience, 1204 yılında yapılan IV. Haçlı seferinde Haçlıların Kudüs’e gitme hedeflerini bir tarafa bıraktıklarını Hıristiyan şehri olan İstanbul’a saldırıp şehri yağmaladıklarını belirtmektedir:“Onlar kütüphaneleri yaktılar, kiliseleri yok ettiler ve hazineleri çaldılar. Onların bu hareketleri Doğu Ortodoks dünyası ile Batı Avrupa arasında uzun bir husumete sebep oldu. IV. Haçlı Seferi’nde Bizans İmparatorluğu’nun ciddi şekilde zayıflaması Müslümanların Doğu Avrupa’ya ilerlemesine sebep olmuştur” (Karls ve Farah, 2006: 321).

2.6. Çocukların Haçlı Seferi

Ülkemizdeki tarih ders kitaplarında bu seferden bahsedilmemektedir. Ancak diğer Haçlı Seferlerinde olduğu gibi Kudüs’ü almak ve ekonomik sıkıntılardan kurtulmak amacıyla yapıldığı göz önüne alınırsa bu sefere de yer verilmesi lüzumu ortaya çıkmaktadır.

TCI, Fransa ve Almanya’dan on binlerce köylü çocuğun Çocukların Haçlı Seferine katıldığını belirtmektedir (Bower ve Lobdell, 2005: 122). McDougal Littell World History’de ise daha ayrıntılı olarak sefere katılanlar ve başlarına gelenler anlatılmaktadır: “Çocukların Haçlı Seferi 1212 yılında yapıldı. İki farklı harekette on

(35)

binlerce çocuk Kudüs’ü almak için yola koyuldu. Fransa’daki gruba 12 yaşındaki Cloyesli Stephen liderlik etti. 18 yaşın altında yaklaşık 30 000 çocuk ona katıldı… Güneye Akdeniz’e giderken çoğu soğuktan ve açlıktan öldü. Geri kalanı denizde boğuldu ya da köle olarak satıldı.

Almanya’da Cologneli Nicholas yaklaşık 20 000 çocuk ve genç topladı. Bunlar Roma’ya doğru yürümeye başladılar. On binlercesi Alpleri geçerken soğuktan öldü” (Beck vd., 2009: 384).

TCI ve McDougal Littell World History’de ileri sürüldüğü gibi bu sadece çocukların katıldığı bir Haçlı Seferi değildir. Bu sefere daha ziyade çobanlar, çiftçiler, işçiler gibi ekonomik durumu iyi olmayan insanlar katılmıştır. Bunlar kırsal nüfusun artmasına bağlı olarak fakirlik ve ümitsizliğin üstesinden gelmek için Haçlı Seferi cazibesine kapılmış insanlardı. Ortaçağ Avrupa köy toplumunda evlilik sosyal yaşamda yetişkinliğin ölçütü kabul edilirdi. Evlenemeyen ve toprağı olmayıp başkasının emrinde çalışan topraksız köylü daima delikanlı olarak kalırdı. Dolayısıyla bu Haçlı Seferine katılanların hepsinin çocuk olduğunu söylemek doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Ortaçağ kroniklerindeki bilgiler de bunu desteklemektedir (Dickson, 2006: 244).

Bu Haçlı Seferine katılanların bazıları Avrupa’nın Akdeniz’e kıyısı olan liman şehirlerine ulaştığında buralarda çalışmaya başladılar. Bunların sağladığı ucuz iş gücü ekonominin gelişmesi açısından olumluydu. Daha sonra da bunu bir köylü göçü takip etmişti. Yani TCI’da iddia edildiği gibi Haçlı Seferine katılan çocukların Avrupa’nın bazı liman kentlerinde köle olarak satıldığı şeklindeki ifade bütünüyle doğru değildir (Dickson, 2006: 243).

2.7. Reconquista (Eski toprakları Geri Almak)

Reconquista, İspanya’da Müslümanlara karşı yürütülmüş olan eski toprakları geri almak anlamında kullanılan bir kavramdır (Demirkent, 2007: 5). Emeviler 8. yüzyılda İspanya’da başkentleri Kurtuba olan bir devlet kurmuşlardı. TCI bu dönemi şöyle değerlendirmektedir: Emeviler zamanında Kurtuba ve Toledo’da “Müslüman, Yahudi ve Hıristiyanların birlikte huzur içinde yaşadıkları eşsiz bir kültür ortaya çıktı” (Bower ve Lobdell, 2005: 123). Holt’ta, 900’lerde Kurtuba’nın Avrupa’nın en geniş ve en ileri kenti olduğuna, İslam dünyası ve Avrupa’dan kadın ve erkeklerin

(36)

buradaki üniversitede okumak için geldiklerine, bunların burada Grekçe ve Latince öğrenip Müslümanların eserlerini Arapça’dan Latince’ye çevirdiklerine değinilmiştir (Burstein ve Shek, 2006: 84). Ayrıca buradaki Yahudilere ve onların kültürel katkılarına da yer verilmektedir. Kurtuba’nın Yahudi kültürünün de merkezi olduğu ve Yahudilerin devlette görev aldıklarından bahsedildikten sonra “Yahudi şair, filozof ve bilim adamlarının Kurtuba’nın kültürel gelişimine büyük katkıda bulundukları” belirtilmiştir (Burstein ve Shek, 2006: 85).

Endülüs Emevi Devleti’nin yıkılmasından sonra İspanya’da irili ufaklı birçok devlet ortaya çıkmıştır. Zamanla Müslümanların elindeki bu topraklar Hıristiyanların eline geçmiştir. 1248 yılına gelindiğinde İspanya kıyıları ile birlikte yalnızca Granada Müslümanların elinde kalmıştır. 1469 yılında Aragonya Kralı Ferdinant’ın Kastilya Kraliçesi İsabella ile evlenip güçlerini birleştirmeleri ile Müslümanların son kalesi Granada da düşmüştür. Böylece çok sayıda Yahudi ve Müslüman, Hıristiyan hâkimiyetinde yaşamak zorunda kalmıştır. İsabella ve Ferdinant İspanya’yı Katolikleştirmeye çalışmışlar ve bunun için İspanya ve Portekiz’de Engizisyon Mahkemeleri kurmuşlardır. Holt, bu durumu şöyle ifade etmektedir: “İspanyol ve Portekiz Engizisyonları dinden sapanları, Müslüman ve Yahudileri araştırmakta oldukça merhametsizdi. Sapkınlık ile suçlananlar halkın katıldığı kalabalık merasimlerde yargılandılar. Suçlu bulunanların çoğu öldürüldü. Onlar sık sık halkın gözü önünde yakıldılar. İspanyollar 2.000 insanı ölüme mahkûm ettiler. Yaklaşık 1.400 kişi de Portekiz Engizisyonu tarafından ölüme mahkûm edildi” (Burstein ve Shek, 2006: 284).

TCI’da da Granada’nın Ferdinant ve İsabella’nın eline geçmesinden sonra Yahudilerin ve Müslümanların başına gelenler anlatılmaktadır: “Aynı yıl (1492) Yahudilere ya Katolik olmaları ya da ülkeyi terk etmeleri söylendi. 170.000’den fazla Yahudi sonsuza kadar yurtlarını terk ettiler. Müslümanlar İspanya’da kaldılar fakat çoğu Katolik olarak vaftiz edilmeye zorlandı. İspanya, kalan Müslümanları 1609’da kovmaya başladı. Yahudi ve Müslümanların sürülmeleri İspanya’da bu topluluklar ve Hıristiyanlar arasında yüzyıllardır süren işbirliğini de bitirdi” (Bower ve Lobdell, 2005: 123).

(37)

Holt’da Yahudilerin yaşadıkları özellikle vurgulanmıştır. Bu duruma Amerikan tarih ders kitaplarında sıklıkla rastlanmakta ve Yahudilerin başına gelen en ufak hadiseye dahi yer verilmektedir. Holt, Yahudilerin daha önceden Haçlı seferleri boyunca öldürüldüğünü, İspanya ve diğer Avrupa ülkelerindeki evlerinden ayrılmaya zorlandıklarına değindikten sonra buna sebep olarak “Yahudilerin Hz. İsa’nın ölümünden sorumlu olmalarını” göstermektedir. Holt, Avrupa’da Yahudilerin yaşadıkları sıkıntıların bir özetini öğrenciye sunmuştur. Kullanılan ifadelerin Yahudilere sempati uyandıracak şekilde seçilmesi dikkate değerdir. Ayrıca doğruluğu sorgulanabilirse de Ortaçağ’da kilisenin Yahudilerin öldürülmesini suç saydığına değinilmemiş ve objektif bir tutum sergilenmemiştir: “Kilise tarafından desteklenen hükümdarlar Yahudileri ülkelerinden ayrılmaya zorladılar. Örneğin 1290’da İngiltere kralı ülkedeki tüm Yahudileri tutukladı ve onları ülkeyi terk etmeye zorladı. Aynı şey 1306’da ve yine 1394’te Fransa’da oldu. Kutsal Roma İmparatorluğu’nda korkmuş insanlar veba salgınından Yahudileri sorumlu tuttular. Birçok Yahudi öfkeli kalabalıktan kaçmak için evlerini terk ettiler. Çünkü Yahudiler Hıristiyan değildi ve çoğu Avrupalı onları yaşadıkları yerlerde istemiyordu” (Burstein ve Shek, 2006: 284–285).

2.8. Haçlı Seferlerinin Başarısız Olmasının Sebepleri

Holt, Haçlı Seferleri “niçin başarısız oldu” sorusunu sormakta ve cevabını da şöyle vermektedir:

—Haçlılar savaş için oldukça uzak bir mesafeyi kat etmek zorundaydılar. —Haçlılar Filistin’in çöl ikliminde savaşmaya hazırlıklı değillerdi.

—Hıristiyan liderler kendileri arasında savaştılar ve zayıf planlar yaptılar. —Hıristiyanlar iyi liderlik edilen ve örgütlenen Müslüman düşmanlarına göre sayıca azdılar (Burstein ve Shek, 2006: 267).

İlk haçlı seferine katılanların sayısı kesinlikle Müslümanlardan fazla idi. Mesela Anna Komnena ve İbnü’l Kalanisi’ye atıfta bulunan Osman Turan, Anadolu Selçukluları’nın sadece öncü olarak gelen ve çoğunluğunu yağmacıların oluşturduğu Haçlılardan 60.000’ini öldürüldüğünü, daha sonra gelen ve şövalyelerden oluşan kuvvetlerin sayısının da 100.000 den az olmadığını belirtir.

Şekil

Tablo 1: Farklı Tarihlerde Yeniçeri Sayıları
Tablo 2: Osmanlı ve Safevî Devletlerinin Karşılaştırılması

Referanslar

Benzer Belgeler

Balkan ülkelerinde okutulan ve okutulmakta olan tarih ders kitaplarında tarihi bilgilerin tarihi kötüye kullanma teknikleri kullanarak tarih biliminin öteki yaratma amacı

Ayakkabılarınız ses çıkartan (dikkati çeken) siyah ve can alıcı tarzda olup yürürken genç erkeklerin dikkatini çekmesin. Saç, alın ve kulaklarınız

Sovyet Rus tarih kitaplarında Türk imajının nasıl çizildiği, öğrencilere Türk tarihi ve Türklerle ilgili ortak tarih hakkında neler öğretildiğini belirlemek amacıyla

Sovyet döneminde ya- zılan Tarih dersliklerinde Osmanlı hasta devlet olarak nitelen- dirilmeye çalışılsa da Azerbaycan bağımsızlığını kazandıktan hemen sonra

Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş konularında Türk- Macar ilişkileri şeklinde değil de, Macaristan ve Macarların durumu hakkında kısa bazı bilgilerin verildiğini

Bundan ba~ka A~~k Pa~aza~l~~ Tarihi'nin Oruç Be~~ Tarihi için önemli bir kaynak oldu~u; ancak geni~~ ölçüde kullan~lmad~~~~ belirtilmektedir.. Oruç Bey, eserinde anlatt~~~~

Mütareke yıl­ larında ozan Mehmet Emin Yurda­ kul, Yusuf Akçura ve başkalarıyla birlikte Millî Türk Fırkası’nın kuru­ cuları arasında yer aldı..

Değerli okurlarımız, ülkemiz hemşirelik eğitim ve uygulamalarına yaptığı önemli katkılarla hemşirelik mesleğinin gelişiminde öncü rol almış değerli