• Sonuç bulunamadı

“ Savaş kahramanı” (Dukier ve Spielvogel, 2006: 662). “parlak bir komutan” ( Beck vd., 2009: 890). “Türklerin babası” (Spielvogel, 2008:825). “azimli ve enerjik” (Ellis ve Esler, 2007: 397). olarak nitelenen Mustafa Kemal genelde yaptığı reformlarla Türkiye’yi modernleştiren, ancak muhalefete izin vermeyen biri olarak tanıtılmaktadır.

Yunanların eski Bizans İmparatorluğu’nu canlandırmak için Batı Anadolu’yu alma girişimlerinin “azimli ve enerjik Mustafa Kemal liderliğindeki Türk Milliyetçileri tarafından” başarısızlığa uğratıldığını belirten Prentice Hall World History: The Modern World bundan sonra Mustafa Kemal’in cumhuriyeti ilan etmesine ve Türk -Yunan mübadelesine değinmektedir: “Kemal yeni bir antlaşma imzaladı. Diğer hükümleri arasında, antlaşma 1,3 milyon Yunanlının Türkiye’yi ve 400 bin Türk’ün de Yunanistan’ı terk etmesini gerektiriyordu” (Ellis ve Esler, 2007: 397).

Aynı kitapta 1920’lerde Ortadoğu adını taşıyan haritada da iki ülke arasındaki mübadeleye katılanların sayısı ve yerleri ok işareti ile gösterilmiştir (Ellis ve Esler, 2007: 399)34.

Thomson Wadsworth World History, Mustafa Kemal’in seçilmiş bir Büyük Millet Meclisi ile demokrasi tuzağı kurduğunu aslında “muhalefete tolerans göstermediğini ve yönetimine yapılan eleştirenleri sert bir şekilde bastırdığını” belirtmektedir (Dukier ve Spielvogel, 2006: 662).

Prentice Hall World History: The Modern World’te, Atatürk’ün reformlarını başarmak için demir yumruk ile ülkeyi yönettiği, bazıları için bir savaş kahramanı bazıları içinse diktatörce güce sahip biri olarak görüldüğü ifade edilmektedir:

“Atatürk reformları başarmak için demir yumruk ile ülkeyi yönetti. Birçok Türk için O Türkiye’yi güçlü, modern bir devlete dönüştüren bir savaş kahramanıdır.

Diğerleri Atatürk’ün diktatöryel gücünü ve hükümet ile hukukta dinin bütünüyle kaldırılmasını sorguladılar. Onlar İslam’ın modern sivil bir devlette yapıcı rol oynayabileceğine inandılar” (Ellis ve Esler, 2007: 397).

Glencoe World History’de 1930’larda Avrupa’daki devletlerin yönetim anlayışını yansıtan bir haritaya yer verilmiş bu haritada Türkiye otoriter rejimler sınıfına dâhil edilmiştir. 1930’larda Türkiye’yi Atatürk yönettiğine göre dolaylı olarak Atatürk otoriter rejimi uygulayan biri olarak nitelenmiş olmaktadır. Türkiye’nin bulunduğu sınıfta Macaristan Yugoslavya, Polonya yer almaktadır. Demokratik ülkeler sınıfında ise İngiltere, Fransa, Çekoslovakya, İsveç, Belçika Danimarka gibi ülkeler bulunmaktadır. Doğu Avrupa’daki otoriter devletlerin neden demokratik sisteme geçemediklerinin sebeplerine değinilmiştir ancak Türkiye’den bahsedilmemiştir. Türkiye’nin de bu grupta yer alması dolayısıyla bu sebepler incelenmiştir: Otoriter devletlerin parlamenter sistemde başarılı olamamalarında var olan sosyal düzeni korumak istemeleri, demokrasi geleneğine sahip olmamaları, halklarının kırsal kesimde yaşayan okuma yazması olmayan insanlardan oluşması ve toprak sahiplerinin etkili oluşları gibi sebepler ileri sürülmüştür (Spielvogel, 2008: 797–802) 35.

McDougal Littell World History’de Mustafa Kemal’in 1923 yılında Güneybatı Asya’nın ilk cumhuriyeti olan yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı olduğu ve Türkiye’yi modernleştirmek için geniş kapsamlı reformlara giriştiği belirtilmektedir. History Maker kısmında da Atatürk’e yer verilmiştir (Beck vd., 2009: 890).

Thomson Wadsworth World History’de Atatürk’ün yaptığı inkılâplar ayrıntılı olarak verilmiştir:

“Türk milliyetçiliğini vurguladı ve Türk dili şimdi Arapçaya ait öğelerin çoğu kaldırılarak Latin alfabesi ile yazılmaya başlandı. Halk eğitimine önem verildi, paşa ve bey gibi soyluluk bildiren unvanlar kaldırıldı. Tüm Türk vatandaşlara Avrupa usulünde soyadı verildi.

Atatürk ekonomiyi modernleştirmek için de adımlar attı. Tekstil, kâğıt, çimento üreten hafif endüstrinin kurulmasını sağladı. Ekonomi üzerine devlet müdahalesini

gerektiren Sovyet modeline uygun beş yıllık planlar hazırladı. Bununla beraber Atatürk Sovyet komünizminin hayranı değildi, Türk ekonomisi devlet kapitalizminin bir şekli olarak daha iyi tanımlanabilir” (Dukier ve Spielvogel, 2006: 662).

Glencoe World History’de Atatürk’ün reform programının en önemli yanının İslam dininin gücünü kırmak için yaptığı teşebbüsler olduğu belirtilmiş, Türkiye’yi laik bir devlet yapmak istediğine dikkat çekilmiştir. Müslümanların giydiği fesi yasaklayıp şapka giyilmesini kanun haline getirdiğinde tepki gördüğü şu sözle anlatılmaya çalışılmıştır: “Siz bir Türkü şapka giydirerek Batılı yapamazsınız.” Kadınların geleneksel İslamî kıyafetleri giymeleri yani örtünmelerinin yasaklandığı, erkekle evlilik ve mirasta eşit hale getirildikleri ve tüm vatandaşlara istedikleri dini seçebilme özgürlüğünün tanındığına da değinilmiştir (Spielvogel, 2008: 825).

Thomson Wadsworth World History’de Atatürk’ün yaptığı inkılâpların değerlendirildiği kısımda “Atatürk’ün mirası muazzamdır. Uygulamada bütün reformları özellikle dindar Müslümanlar tarafından geniş ölçüde kabul edilmemesine rağmen gerçekleştirdiği değişiklikler 1938’de ölümünden sonra muhafaza edildi. Hemen hemen her açıdan Türkiye Cumhuriyeti onun modern bir Türk ulusu yaratmak için yaptığı azimli çabalarının ürünüdür” şeklinde ifadelere yer verilmiştir. Aynı sayfanın sol tarafında Atatürk’ün bir portresine yer verilmiş ve portrenin altında “Türklerin Babası” olarak adlandırılan savaş kahramanı Mustafa Kemal’in İslam geleneğinin güçlü nüfuzunu kırdığı ve İslam devletine muhalefet ettiği için günümüzde Müslüman köktendinciler tarafından kötülendiği belirtilmiştir (Dukier ve Spielvogel, 2006: 662)36.

People Place And Changes’te Atatürk resminin bulunduğu büyük bir pankartın önünde elinde Türk bayrağı tutan bir çocuğa yer verilmiş ve resmin sağ tarafında da “Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında bir çocuk ulusal Türk bayrağını tutuyor. Arkasındaki resim modern Türkiye’nin kurucusu Atatürk’ü gösteriyor” şeklinde bir açıklamaya yer verilmiştir (Helgren vd., 2001: 439)37.

36 Bkz. Ek–28

6.2. Truman Doktrini

II. Dünya Savaşı’ndan sonra Sovyetler Birliği’nin yayılmasını önlemek için Amerika Birleşik Devletleri harekete geçmiştir. Aslında Thomson Wadsworth World History’de belirtildiği gibi İngiltere savaş sonrası Doğu Akdeniz’de bulunan Yunanistan ve Türkiye gibi devletlerin kendilerini toparlamaları sorumluluğunu üzerine almış ancak 1947 yılında devam eden ekonomik sıkıntılar nedeniyle geri çekilmek zorunda kalmıştır (Dukier ve Spielvogel, 2006: 724). İngiltere’nin uyarısı üzerine Başkan Truman harekete geçmiştir. Devlet müsteşarı Dean Acheson bu durumu ilginç ama gerçekçi bir ifadeyle şöyle anlatmaktadır: “ Büyük Britanya dünya liderliğini onun tüm yükü ve onuru ile Birleşik devletlere devretti” (Cayton vd., 2003: 642).

Başkan Truman Kongreye 12 Mart 1947’de Komünist tehdidinde bulunan Yunanistan ve Türkiye’ye 400 milyon dolarlık bir yardım yapılmasına yönelik bir bildiri sunmuştur. Diğer ders kitaplarında olduğu gibi The Americans da Truman Doktrini olarak bilinen bu bildiride Truman’ın “Dış baskılar veya silahlı azınlıkların baskılarına karşı direnen özgür insanları desteklemek, Birleşik Devletlerin politikası olmalıdır” sözüne yer vermiştir (Danzer vd., 2005: 812).

Kongre, Acheson’un “Eğer kanun tasarısı kabul edilmezse dünyada yalnızca Birleşik Devletler ve Sovyetler Birliği kalacak” şeklindeki uyarısından sonra tasarıyı kabul etmiştir. Truman bundan sonra 1947 ve 1950 yılları arasında Türkiye ve Yunanistan’a 400 milyon dolarlık yardım göndermiştir. Komünist tehdidine karşı her iki ülkeye askeri danışmanlar gönderilmesi ve Amerika’nın bu ülkelerde askeri üsler açması da kararlaştırılmıştı (Cayton vd., 2003: 642).

Truman Doktrini Amerika Birleşik Devletlerin politikasında köklü değişiklikler meydana getirmiş, dünya güçler dengesini yeniden şekillendirecek bloklaşmaların oluşmasına yol açmıştır. Bir yandan Sovyetlerin diğer yandan Amerika’nın başını çektiği iki kutuplu bir dünya ortaya çıkmıştır ki Soğuk Savaş’ın da ilk adımları atılmıştır (Uçarol, 2006: 819).

6.3. Marshall Planı

Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı George Marshall, 5 Haziran 1947’de yaptığı bir öneride Amerika’nın Avrupa’nın ekonomik kalkınması için yapacağı yardım girişiminden önce Avrupa uluslarının kendi aralarında ekonomik işbirliği yapmalarını istemiştir (Uçarol, 2006: 820). Prentice Hall America: Pathways to the Present, Marshall Planının “Avrupa’da gittikçe güçlenen Komünist Partilere karşı Amerika’nın kaygıları ve Sovyetler Birliği’nin bu komünist hareketleri daha fazla desteklemek için müdahale edebileceği ihtimali” üzerine hazırlandığını belirtmektedir. Ayrıca Avrupa ekonomisinin düzelmesinin “Amerika malları için yeni pazarlar açacağı” da ilave edilmiştir (Cayton vd., 2003: 645). Dışişleri Bakanı George Marshall, yardımın “herhangi bir ülke ve doktrine karşı değil; açlığa, fakirliğe, ümitsizliğe ve kaosa karşı” olduğunu söylemiştir (Danzer vd., 2005: 812). Marshall Planı doğrultusunda yardım alan 16 ülke arasında Türkiye de bulunmaktadır. Türkiye yaklaşık 13 milyar dolarlık yardımdan 153 milyon dolar almıştır. The Americans, Marshall Planında hangi ülkelere ne kadar para yardımı yapıldığını bir grafik ile belirtmiştir. (Danzer vd., 2005: 812)38.

Prentice Hall World History: The Modern World, Başkan Truman’ın Sovyetler Birliği ve onun uydularına da yardım önerisinde bulunduğunu ancak Stalin’in bunu kabul etmediğini, Avrupa ülkelerinin de kabul etmesine izin vermediğini belirtmektedir ( Ellis ve Esler, 2007: 491).

6.4. Kürt Sorunu

Prentice Hall World History: The Modern World’te Kürtler Özgürlük Arıyor başlığı altında Türkiye ve komşu ülkelerde yaşayan Kürtler hakkında bilgi verilmiştir. İran, Irak, Suriye ve Türkiye’de yaşayan Kürtlerin, bu ülkelerde azınlık oldukları ve özellikle Türkiye ve Irak’ta yaşayanların ayrımcılığa maruz kaldıkları belirtilmektedir: “II. Dünya Savaşı’ndan sonraki yıllarda Türk hükümeti doğuda yaşayan Kürt azınlığı sert bir şekilde yönetti. Örneğin kamuda dillerini konuşmaları yasal değildi. 1970’lerden itibaren Kürt asileri Türk kuvvetleri ile savaşmaya başladı. 1980’ler ve 1990’lar boyunca bu savaşta binlerce Kürt öldü. Bununla

beraber 1991’de Türkiye Kürtçe kullanımını yasallaştırdı ve 1999’da asi Kürt kuvvetleri şiddet kullanmayı bıraktılar. Bununla birlikte gerilim devam etmektedir” (Ellis ve Esler, 2007: 568–569).

People Place and Changes’te Güneybatı Asya ülkelerinin tanıtıldığı bölümde Türkiye’nin dilleri olarak Türkçe (resmi dil) ve Kürtçe verilmiştir (Helgren vd., 2001: 413). Türkiye nüfusunun %80’ini Türklerin geri kalan %20’sini de Kürtlerin oluşturduğu’nu belirten People Place and Changes, Prentice Hall World History: The Modern World gibi bazı Kürtlerin “1980’ler ve 1990’lar boyunca Türkiye’den bağımsızlıklarını elde etmek için savaştıklarını Türk hükümetinin de bu isyana karşı silah kullandığını” yazmaktadır (Helgren vd., 2001: 413).

6.5. Günümüz Türkiyesi’ne Bakışlar

Türkiye’nin komşuları ile ilişkilerine değinen People Place and Changes 1990’larda Türkiye’nin Fırat ve Dicle nehirleri üzerinde elektrik ve sulama amaçlı barajlar yapmasının Suriye’de ve Irak’ta kaygıya sebep olduğunu belirttikten sonra bunu sebebine de değinmektedir: “Bunlar bir başka ülkenin kendi su kaynaklarını kontrol etmesinden rahatsız oldular” (Helgren vd., 2001: 413).

People Place and Changes, Mustafa Kemal Atatürk’ün reformlarının Türkiye’nin şehirli orta sınıfı ile köylü sınıfı arasında kültürel bir ayrım ortaya çıkardığından bahsetmekte ve şu değerlendirmeyi yapmaktadır: “Orta sınıf Türklerin yaşam şekilleri ve tavırları Avrupa’daki orta sınıfa oldukça benzer. Bununla birlikte Türklerin çoğu gelenekseldir. Kadının rolü gibi konularda İslam onların tutumlarını etkiler. Bu kültürel bölünmüşlük Türk siyasetinde de bir etkendir” (Helgren vd., 2001: 441). Türkiye’de farklı düşüncede insanların olduğu İstanbul Üniversitesi’nin önündeki bir meydanda çekilen bir resimle verilmeye çalışılmıştır. Resimde başı açık ve başörtülü kadınlar yan yana görülmektedir. Resmin sol tarafında da şöyle bir açıklama yapılmaktadır: “ İnsanlar İstanbul Üniversitesi yakınındaki bir meydandan geçiyor. Farklı giyim tarzları bugün Türkiye’de var olan farklı tutumları yansıtıyor” (Helgren vd., 2001: 441)39.

39 Bkz. Ek–31

Gleonce World History’de İslamî köktendinciliğin Türkiye’yi tehdit etmesi ve bu konuda askeriyenin tutumu üzerinde durulmuştur: “Türkiye’de askeriye İslamîleşmenin zemin kazandığından şüphelenmektedir. Başbakan İslamî başörtüsüne karşı kısıtlamalar aleyhine konuştu ve dinî okullara yardım için adım attı. Askeriye Türkiye’yi laik ve Batı yanlısı tutma niyetindedir” (Spielvogel, 2008: 1003).

People Place And Changes de “son yıllarda İslamî siyasi partilerin Türk toplumunda İslam’ın rolünü artırmaya teşebbüs ettiklerini” ifade etmiştir (Helgren vd., 2001: 439).

McDougal Littell World Cultures and Geography’de ise Günaybatı Asya devletleri içerisinde İsrail ve Türkiye, güçlü ve bağımsız demokrasiler olarak gösterilmiştir (Bednarz vd., 2008: 646). Ülkelerin genel hatlarıyla tanıtıldıkları bölümde Türkiye’deki Müslümanların %67’sinin Sünnî, %30’unun da Şiî olduğu ve ülkede % 1 kadar da Hıristiyan’ın yaşadığı belirtilmiştir (Bednarz vd., 2008: 649). McDougal Littell World Cultures and Geography ayrıca Türkiye’nin 1959’dan itibaren Avrupa Birliğine katılmak istemesine yer vermiştir. Ancak “Türkiye’nin tarih, kültür ve din bakımından Avrupa’dan çok farklı olması” nedeniyle birliğe alınmadığını ilave etmiştir (Bednarz vd., 2008: 690).

Benzer Belgeler