• Sonuç bulunamadı

Farklı seviyelerde uygulanmış implantlar üzerine yapılan mandibular overdenture protezlerin oluşturduğu streslerin incelenmesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Farklı seviyelerde uygulanmış implantlar üzerine yapılan mandibular overdenture protezlerin oluşturduğu streslerin incelenmesi"

Copied!
110
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ SAĞLIK BĠLĠMLERĠ ENSTĠTÜSÜ

FARKLI SEVĠYELERDE UYGULANMIġ ĠMPLANTLAR

ÜZERĠNE YAPILAN MANDĠBULAR OVERDENTURE

PROTEZLERĠN OLUġTURDUĞU STRESLERĠN

ĠNCELENMESĠ

Gamze ALNIAÇIK

DOKTORA TEZĠ

PROTETĠK DĠġ TEDAVĠSĠ ANABĠLĠM DALI

DanıĢman Prof. Dr. Özgür ĠNAN

(2)

T.C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ SAĞLIK BĠLĠMLERĠ ENSTĠTÜSÜ

FARKLI SEVĠYELERDE UYGULANMIġ ĠMPLANTLAR

ÜZERĠNE YAPILAN MANDĠBULAR OVERDENTURE

PROTEZLERĠN OLUġTURDUĞU STRESLERĠN

ĠNCELENMESĠ

Gamze ALNIAÇIK

DOKTORA TEZĠ

PROTETĠK DĠġ TEDAVĠSĠ ANABĠLĠM DALI

DanıĢman Prof. Dr. Özgür ĠNAN

Bu proje Selçuk Üniversitesi Bilimsel AraĢtırma Projeleri Koordinatörlüğü tarafından 09202059 proje numarası ile desteklenmiĢtir.

(3)
(4)

ii. ÖNSÖZ

Doktora eğitimim süresince bilgisini, maddi ve manevi desteğini esirgemeyen danıĢmanım Sayın Prof. Dr. Özgür ĠNAN‟a

Örneklerimin hazırlanma aĢamasındaki yardımları için Sayın Sıddık ÜNAL ve tüm yardımcılarına,

Doktora eğitimim süresince yakın ilgilerini ve paylaĢımlarını esirgemeyen Selçuk Üniversitesi Protetik DiĢ Tedavisi Anabilim Dalı Öğretim Üyelerine,

Hayatımın her anında maddi ve manevi desteklerini hissettiren ve dostluklarını esirgemeyen sevgili arkadaĢlarım Yrd. Doç. Dr. Önjen TAK, Dt. Müge KAMACI, Dr. Özlem ÖZER YÜCEL‟e

Örnek aldığım ve maneviyatını her zaman hissettiğim, bu günlere ulaĢmamda en büyük emeğin sahibi babam, annem ve kardeĢlerime,

(5)

iii. ĠÇĠNDEKĠLER

Sayfa

SĠMGELER VE KISALTMALAR ... vi

1.aGĠRĠġ ... 1

1.1.Oral Ġmplantolojinin Tarihçesi ... 2

1.2.Osseointegrasyon ve Osseointegre Ġmplantlar ... 3

1.3.Dental Ġmplantlarda Biyouyumluluk ... 6

1.4.Biyoreaksiyon ve Retansiyon Ġçin Kullanılan Ġmplant Yüzeyleri ... 6

1.5.Dental Ġmplantlarda Biyomekanik ... 8

1.6.Ġmplant-Abutment Arayüzeyi ve Biyolojik GeniĢlik ... 10

1.7.Oral Ġmplantolojide Kullanılan Dental Ġmplantların Endikasyon ve Kontrendikasyonları ... 12

1.8.Tam DiĢsiz Arklarda Sınıflandırma ve Tedavi Planlaması ... 13

1.9.Ġmplant Destekli Mandibular Overdenture Ġçin Tedavi Seçenekleri ... 18

1.10.Mandibular Overdenture Protezlerde Tutucular ... 25

1.10.1.Klip ve Bar Tutuculu Overdendure Protezler ... 26

1.10.2.Stud Tutuculu Overdenture Protezler ... 27

1.10.3.Magnet Tutuculu Overdenture Protezler ... 28

1.10.4.Teleskopik Tutuculu Overdenture Protezler ... 28

1.11.Kuvvet Analiz Yöntemleri ... 29

1.11.1.Sonlu Elemanlar Kuvvet Analiz Yöntemi... 30

1.11.2.Fotoelastik Stres Analiz Yöntemi ... 31

1.11.3.Gerilim Ölçer ile Kuvvet Analiz Yöntemi ... 36

1.11.4.Kırılgan Vernik Kaplama Tekniği ile Kuvvet Analiz Yöntemi ... 37

1.11.5.Holografik Ġnterferometri (Lazer ıĢınları) ile Kuvvet Analizi ... 37

1.11.6.Termografik Kuvvet Analiz Yöntemi ... 37

1.11.7.RadyoTtelemetri ile Kuvvet Analizi ... 37

2. GEREÇ ve YÖNTEM ... 38

2.1. Fotoelastik Modellerin Elde Edilmesi ... 39

2.1.1.Akrilik Modellerin Hazırlanması ... 39

2.1.2.Ġmplantların Akrilik Modellere YerleĢtirilmesi ... 40

2.1.3.Ġmplantları Ġçeren Fotoelastik Modellerin Hazırlanması ... 41

(6)

2.2.1.Ġmplant Üstü Bar ve Distal Uzantılı Barların Hazırlanması ... 46

2.2.2.Ġmplant Üstü Locator Hazırlanması ... 48

2.2.3.DiĢ Dizimi ve Protezlerin Standardizasyonu ... 49

2.3.Polariskop Cihazında Modellerin Yüklenmesi ... 51

2.4.Modellerde OluĢan Stres Çizgilerinin Fotoğraflanması ... 52

3. BULGULAR ... 56

3.1.Fotoelastik Stres Analizi Yöntemi ile OluĢturulan Modellerin Değerlendirilmesi ... 56

3.1.1.YumuĢak Doku Seviyesinde Ġki Ġmplant YerleĢtirilen, Locator Tutuculu Modelin Değerlendirilmesi ... 56

3.1.2.Kemik Seviyesinde Ġki Ġmplant YerleĢtirilen, Locator Tutuculu Modelin Değerlendirilmesi ... 57

3.1.3.YumuĢak Doku Seviyesinde Üç Ġmplant YerleĢtirilen, Bar Tutuculu Modelin Değerlendirilmesi ... 59

3.1.4.Kemik Seviyesinde Üç Ġmplant YerleĢtirilen, Bar Tutuculu Modelin Değerlendirilmesi ... 60

3.1.5.YumuĢak Doku Seviyesinde Dört Ġmplant YerleĢtirilen, Distal Uzantılı Bar Tutuculu Modelin Değerlendirilmesi ... 62

3.1.6.Kemik Seviyesinde Dört Ġmplant YerleĢtirilen, Distal Uzantılı Bar Tutuculu Modelin Değerlendirilmesi ... 64

3.2.Fotoelastik Modellerin KarĢılıklı Olarak Değerlendirilmesi ... 65

3.2.1.YumuĢak Doku ve Kemik Seviyesinde Ġki Ġmplant YerleĢtirilen Locator Tutuculu Modellerin KarĢılaĢtırılması ... 65

3.2.2.YumuĢak Doku ve Kemik Seviyesinde Üç Ġmplant YerleĢtirilen Bar Tutuculu Modellerin KarĢılaĢtırılması ... 67

3.2.3.YumuĢak Doku ve Kemik Seviyesinde Dört Ġmplant YerleĢtirilen Distal Uzantılı Bar Tutuculu Modellerin KarĢılaĢtırılması ... 70

3.2.4.Üst Yapıların KarĢılıklı Olarak Değerlendirilmesi ... 72

YumuĢak doku seviyesinde hazırlanan modellerde locator tutuculu overdenture protezler ile bar tutuculu protezlerin karĢılaĢtırılması ... 72

(7)

Kemik seviyesinde hazırlanan modellerde locator tutuculu overdenture protezler ile bar tutuculu protezlerin

karĢılaĢtırılması ... 73

YumuĢak doku seviyesinde hazırlanan modellerde locator tutuculu overdenture protezler ile distal uzantılı bar tutuculu overdenture protezlerin karĢılaĢtırılması ... 73

Kemik seviyesinde hazırlanan modellerde locator tutuculu overdenture protezler ile distal uzantılı bar tutuculu overdenture protezlerin karĢılaĢtırılması ... 73

YumuĢak doku seviyesinde hazırlanan modellerde bar tutuculu overdenture protezler ile distal uzantılı bar tutuculu overdenture protezlerin karĢılaĢtırılması ... 74

Kemik seviyesinde hazırlanan modellerde bar tutuculu overdenture protezler ile distal uzantılı bar tutuculu overdenture protezlerin karĢılaĢtırılması ... 74

4. TARTIġMA ... 75 5. SONUÇ ve ÖNERĠLER ... 87 6. ÖZET ... 89 7. SUMMARY ... 90 8. KAYNAKLAR ... 91 9. ÖZGEÇMĠġ ... 102

(8)

iv. SĠMGELER VE KISALTMALAR A°: Angstrom °C: Santigrat Derece cm: Santimetre cm² : Santimetre kare cm3: Santimetre küp dev/dak : Devir/ Dakika g: Gram kg : Kilogram lb: Libre MPa: Megapaskal m2: Metre Kare µm: Mikrometre mm: Milimetre M.Ö. : Milattan Önce M.S. : Milattan Sonra N: Newton Pa: Paskal yy: Yüzyıl °: Derece

(9)

1. GĠRĠġ

Günümüzde implant, transplant, reimplant veya transplantasyon, reimplantasyon terimleri sıklıkla kullanılmaktadır. DiĢhekimliğinde, bu doğrultuda, iki bilim dalı ön plana çıkmaktadır. Bunlardan birincisi doğal diĢleri korumaya yönelik olan koruyucu diĢ hekimliğidir. Ġkincisi ise, diĢ hekimliğinin önemli bir uğraĢı olan ağızdaki eksik diĢlerin tamamlanmasının sağlanmasıdır. Bu konuda, ağızdaki diĢ eksiklerinin giderilmesinde oral implantoloji ön plana çıkmıĢtır.

Guichet “DiĢhekimliğinin amacı, stomatognatik sistemin korunması ve restorasyonu ve hastanın estetik, fonetik ve fonksiyonel gereksinimlerini karĢılayarak onun hastalıklara karĢı bağıĢıklığını sağlayan bir ilim ve bir sanattır.” der. Bu ilim ve sanatı uygulayan kiĢiyi de Mounton “Yaptığı yapay diĢlerin dekoratif özelliklerine, rahatlığına ve sağlamlığına özel dikkat göstermesi gereken bir ağız mimarı” diye tanımla (Tunalı 2000).

Ġmplant sözcüğü Latince “in = içerisine, içerisinde” ve “planto = ekme, dikme, yerleĢtirme, gömme” anlamına gelen sözcüklerin birleĢiminden oluĢmuĢtur. Anlam olarak ise “bir fonksiyon elde etme amacıyla, uygun bir bölgeye yerleĢtirilen organik veya inorganik cisim”e verilen addır ve Fransızca‟dan diğer dillere geçmiĢtir (Tunalı 2000).

Günümüzde konvansiyonel total protezlerini kullanamayan hastalarda diĢsiz mandibulada implantların destek olarak kullanılması standart bir tedavi yöntemi olmuĢtur. Kayıp diĢ ihtiyacının implantlarla karĢılanması birçok hastanın yaĢam kalitesini arttırmaktadır. Ġmplant destekli overdenture protezler, retansiyon, stabilite ve fonksiyonu artırarak konvansiyonel protezlere göre üstün özellikler taĢırlar.

Bu çalıĢmanın amacı, iki farklı seviyede (kemik seviyesi ve yumuĢak doku seviyesi) yerleĢtirilmiĢ implantların üzerine uygulanan mandibular overdenture protezlerin meydana getirdiği stres dağılımını fotoelastik stres analiz yöntemi ile değerlendirmektir.

Bu çalıĢmada iki farklı seviyede (kemik seviyesi, yumuĢak doku seviyesi), yerleĢtirilmiĢ implantların üzerine yapılmıĢ mandibular overdenture protezlerin oluĢturduğu stresler fotoelastik stres analiz metodu kullanılarak incelenecek ve

(10)

sonuçlar birbirleriyle karĢılaĢtırılacaktır. ÇalıĢmada iddia edilen hipotez; kemik seviyesinde yerleĢtirilen implantlar üzerine uygulanmıĢ protezlerin oluĢturduğu streslerin, yumuĢak doku seviyesinde yerleĢtirilen implantlar üzerine uygulanmıĢ protezlerin oluĢturduğu streslerden daha az olduğu, iki implant üzerine yapılan locator tutuculu protezin oluĢturduğu stres bar tutuculu ve distal uzantılı bar tutuculu protezlerin oluĢturduğu streslerden daha az olduğu yönündedir.

1.1. Oral Ġmplantolojinin Tarihçesi

DiĢ implantlarına yönelik en eski bilgiye, Çin imparatorlarından Chin-Nong‟ un M.Ö. 3216 ve Hon-Ang-Tu‟ nun M.Ö. 2637 yıllarında akupunktur, altın ve gümüĢ iğneler, diĢ transplantasyonları ve reimplantasyonları gibi, o dönemin önemli tıbbi tedavilerini ifade etmelerinde rastlanmaktadır (Tunalı 2000).

Ruy ise, Maya uygarlığı döneminde inorganik materyallerin de insanlarda eksik diĢlerin yerlerine implante edildiğini vurgulamaktadır. Yine Ruy‟ a göre, 1931‟ de Honduras‟ ta Ulva Vadisi‟nde, M.S. 600 yılları civarında bir alt çene kemiği bulunmuĢtur (Tunalı 2000).

Ambrose Paré (1510–1590), diĢlerin transplantasyon ve reimplantasyonundan bahseden ilk diĢhekimidir. Paré‟nin ilk defa çeneye obtüratör yerleĢtirdiği ve kaybedilen ön diĢlerin yerine transplantasyonlar yaptığı bilinmektedir (Sandallı 2000).

Daha sonraları, New York ve Londra‟ da çıkan gazetelerde, doğal diĢlerin transplantasyonlarına ait makaleler yayınlanmaya baĢlanmıĢtır. Doktor Benjamin Fendall (1723–1808) ve John Greenwood (1760–1819), bir Ģahıstan diğer Ģahısa yaptıkları doğal diĢ transplantasyonlarında, diĢlerin herhangi bir ligament olmaksızın kemik ile sıkı sıkıya bağlantı kurduklarını bildirmiĢlerdir. 19. yy. da ise reimplantasyon ve transplantasyon çalıĢmalarının yanı sıra implantasyon yaklaĢımı denemeleri de söz konusu olmuĢtur. Örneğin 1880‟ de Californi‟ da Harris, 1886‟ da New York‟ ta Edmonds demirden kemik içi implant yapmayı denemiĢlerdir (Tunalı 2000).

1909 yılında Greenfield platinyumdan yapılmıĢ bir implantı, çene kemiği içerisine yerleĢtirmiĢ ve cerrahiden haftalar sonra implant kronunu implanta internal

(11)

bir ataçman ile bağlamıĢtır. Kayıtlar bu implantın bir miktar baĢarılı olduğunu göstermiĢtir (Tunalı 2000).

Reimplantoloji yaklaĢımlarının implantoloji yaklaĢımlarına dönüĢmesinden sonra, 1938‟ de Strock, ilk defa içi dolu vida Ģeklinde bir implant geliĢtirmiĢtir. Kemik içi diye tanımlanan bu implanttan baĢka, Strock, 1940‟ ta ilk defa endodontik implantı geliĢtirmiĢtir (Doreme 1973).

Dahl 1938‟de, implantı kemiğin içine değil kemiğin üstüne yerleĢtirerek ilk subperiostal implantı geliĢtirmiĢtir (Doreme 1973).

Formiggini 1947‟de, kemiğin implant yivleri arasına girmesini sağlamak ve implant stabilitesini elde etmek amacıyla içi boĢ vida Ģeklinde bir implant geliĢtirmiĢtir. Strock ve Formiggini‟nin sonra 1953‟te Sollier ve Chercheve, kemik içi implantın vertikal olarak boyunun uzatılarak kemiği de geçmesi ve kemikten çıkan ucunun, dolayısıyla tüm implantın, vidalarla sabitleĢtirilmesi düĢüncesiyle, alt çene için transosseoz implantı geliĢtirmiĢlerdir (Fagan 1972, Doreme 1973).

Kemikle titanyum bağlantısı ilk kez 1940‟ta Bothe ve arkadaĢları tarafından gündeme gelmiĢtir. 1952‟de Bränemark geniĢ deneysel çalıĢmalara baĢlamıĢtır. Osseointegrasyon terimi Bränemark tarafından, yük altındaki implant yüzeyi ile canlı kemik arasında direkt ve düzenli yapıda fonksiyonel bir bağlantı olarak tanımlanmıĢtır (Tunalı 2000).

1.2. Osseointegrasyon ve Osseointegre Ġmplantlar

Osseointegre implant sistemi Bränemark ile geliĢmiĢtir. BaĢka araĢtırıcılar implant çevresinde fibröz bir yumuĢak doku oluĢmasının gerekli olduğunu savunurken Bränemark fibröz enkapsülasyonun implant baĢarısını olumsuz yönde etkileyeceğini ve kemik ile implantın sıkıca kaynaĢması gerektiğini savunmuĢ ve bu duruma “Osseointegrasyon” demiĢtir ( Hobo ve ark 1990, Hakkı ve Ertuğrul 2009).

1985‟te implant yüzeyi ile canlı kemik dokusu arasındaki doğrudan yapısal ve iĢlevsel bağlantı tanımı getirilmiĢtir (Brinks 1992). Bu, günümüzde de geçerliliğini koruyan bir tanımdır (Ulusoy ve Aydın 2003).

(12)

Dental implant tiplerinin çeĢitli sınıflamaları mevcuttur.

1. Kullanılan materyallere göre implantlar Ģu Ģekilde sınıflandırılmaktadır (Rolant ve Langer 1992, Hakkı ve Ertuğrul 2009):

a. Metal ve alaĢımları

-Titanyum ve titanyum 6-alüminyum-4 vanadyum -Kobalt-krom-molibden

-Demir-krom-nikel b. Seramikler

-Alüminyum oksit (alüve safir) -Hidroksilapatit trikalsiyum fosfat -Kalsiyum alüminat

c. Karbonlar

-Polikristal (vitröz) cam karbon -Karbon-Silikon d. Polimerler -Polimetilmetakrilat -Politetrafloroetilen -Polietilen -Silikon Lastik -Polisülfon

2. YerleĢtirildikleri yer ve destek dokularına göre implantların sınıflandırılması (Neville ve ark. 1995, Hakkı ve Ertuğrul 2009) :

(13)

a. Subperiosteal implantlar b. Ġntramukozal implantlar c. Endosseöz implantlar d. Transosseöz implantlar

Günümüzde endoosseöz implantlar en yaygın olarak kullanılan implant türüdür (Hobo ve ark 1990, Knapp ve Small 1990, Maxson ve ark 1990). Endoosseöz implantlar aĢağıdaki gibi alt gruplara ayrılmıĢtır:

1. Silindirik implantlar -Hollow silindir implantlar -Solid implantlar

-Press-fit implantlar 2. Blade implantlar 3. Ramus implantlar

4. Disk implantlar ( English 1990, Babbush 1991)

Osseointegre implantların taĢıması gereken özellikler Ģu Ģekildedir: 1. Biyolojik olarak doku dostu (biyouyumlu) yani inert olmalıdır,

2. Vücut sıvılarında fiziksel ya da kimyasal olarak değiĢime uğramamalı, çözünmemeli, ĢiĢmemeli, korozyona ya da absorbsiyona uğramamalıdır,

3. Basınç altında fiziksel değiĢim göstermemelidir, 4. Toksik, alerjik ve irritan olmamalıdır,

5. Yapımı ve sterilizasyonu kolay olmalıdır,

6. Ekonomik olmalıdır (Lemons ve Natiella 1986, Zaimoğlu ve ark 1993, Çevik 1997, Ġnan 1997, Ulusoy ve Aydın 2003).

(14)

1.3. Dental Ġmplantlarda Biyouyumluluk

Biyokompatibilite ya da biyolojik uyumluluk, bir materyale karĢı uygun bir doku cevabının alınmasıdır. Bir implantın biyolojik bakımdan uyumlu olabilmesi; uygun bir endikasyon ve cerrahi iĢleme, biyomekanik duruma adaptasyona, yeterli doku cevabına, yüzeyin makroyapı (dizayn), mikroyapı (birleĢim) ve kimyasına bağlıdır (Sandallı 2000).

Dental implantalar için en sık kullanılan biyomateryaller, metaller ve bunların alaĢımlarıdır (Rolant ve Langer 1992, Hakkı ve Ertuğrul 2009). Metallerin içinde saf titanyum veya titanyum-alüminyum-vanadyum alaĢımı en sık kullanılanıdır. Titanyumun gittikçe artan bir Ģekilde daha çok vakada ve farklı implant tiplerinde kullanılmasının nedeni biyouyumluluğudur (BiĢkin 1986, Att ve ark 2006).

1.4. Biyoreaksiyon ve Retansiyon Ġçin Kullanılan Ġmplant Yüzeyleri

Biyomateryal yüzeyinde yapılan pürüzlülük ve morfolojik değiĢikliklerin doku ve hücrelerin implanta olan cevabında etkili oldukları düĢünülmektedir. Pürüzlü yüzey kaplamaları baĢlangıçta mekanik stabiliteyi arttırmak amacı ile kullanılmıĢlardır. Hayvan deneyleri, pürüzlü yüzeyler ile cilalı yüzeylerin rotasyon testi ile denenmelerinde pürüzlü olanların daha yüksek tork değerlerine dirençli olduğunu göstermiĢtir. Yine bu deneylerde pürüzlü alanların çok sınırlı bir bölümünün kemikle dolduğu ortaya çıkmıĢtır. (Uzun ve Keyf 2007). Mustafa ve ark (2000) tarafından yapılan bir çalıĢmada, cilalı yüzeylerin kemiğe olan tutunmasının daha az olduğu gösterilmiĢtir.

Ġmplantın materyali, Ģekli ve yüzey yapısı implantın klinik baĢarısını ve doku cevabını etkilemektedir (Albrektsson ve ark 1983, Sul ve ark 2001, Chung ve ark 2008).

Ġmplant yüzeyleri 6 grupta değerlendirilebilir: 1. Titanyum Plazma Sprey Kaplama (TPS)

2. KumlanmıĢ Yüzeyin Asitle Pürüzlendirilmesi (SLA) 3. SLActive Yüzey

(15)

4. Hidroksiapatit Kaplama (HA)

5. Lazerle Yüzey Pürüzlendirilmesi (LISR)

6. Eriyebilen Hidroksiapatit Tozları ile Pürüzlendirme (MTX) (Sevimay 2002, Lee ve ark 2005).

Ġmplant yüzeylerinin topografik özellikleri önemlidir. Yüzey topografisi yüzeyin pürüzlülük derecesine ve yüzey düzensizliklerinin oryantasyonuna bağlıdır (Albrektsson ve Wennerberg 2004).

Artan yüzey morfolojisinin artmıĢ kemik-implant kontağına neden olduğu ve implantın kemikle olan biyomekanik kilitlenmesini arttırdığı sonucuna varılmıĢtır (Yang ve ark 2006).

Ġmplant baĢarısını garanti etmek için optimal yüzey pürüzlülüğünün henüz tanımlanamamıĢ olmasına rağmen birçok deneysel çalıĢma, artmıĢ yüzey pürüzlülüğü ve kemik fiksasyonu arasındaki pozitif bağlantıları göstermiĢtir. Wennerberg ve ark (1993), kum püskürtme yöntemi ile pürüzlendirilmiĢ implantlarda peri implant kemik formasyonunu arttırmak amacıyla 1-1.5 μm aralığında optimal bir yüzey pürüzlülüğü öne sürmüĢlerdir. Bunun tersine, kemik dokusunun titanyum implantlara olan biyomekanik ataçman gücünün artan yüzey pürüzlülüğü ile artıĢ gösterdiğini bulan diğer çalıĢmalar 1-1.5 μm yüzey pürüzlülüğünün bütün mikro pürüzlendirilmiĢ implant tipleri için kullanılamayacağını belirtmiĢlerdir (Park ve ark 2008).

Günümüzde kullanılan titanyum implantların bazıları plazma sprey tekniği kullanılarak titanyum tozu ile kaplanırlar. Titanyum plazma kaplı implantlar 1974‟ten beri Schroeder ve ark. tarafından implantların yüzey alanlarını, dolayısıyla da kemikteki tutunmasını arttırmak için kullanılmaya baĢlanmıĢtır. Bu teknikte, 40 µm büyüklükte titanyum partikülleri plazma alevi ile ısıtılıp, yüksek ısı ve hızla titanyum yüzeye püskürtülerek pürüzlü kaplama elde edilir. Titanyum plazma sprey kaplı Bonefit implantların plazma sprey tabakasının 20-30 µm kalınlık ve 15 µm pürüzlülükte olduğu bildirilmiĢtir (Uzun ve Keyf 2007).

(16)

Titanyum plazma sprey kalınlıkların kıyaslandığı bir çalıĢmada IMZ ve ITI implantları incelenmiĢtir ve IMZ implantların yüzey pürüzlülüğü 25.9 µm olarak saptanmıĢtır (Wennerberg ve ark. 1993).

Titanyum plazma sprey kaplamalara alternatif olarak, daha iyi bir yüzey elde etme çabaları sonunda asitleme-kumlama tekniği ile titanyum implantların pürüzlendirilmesine baĢlanılmıĢtır (Ledermann 1988).

SLA implant yüzeyleri, kumlanmıĢ ve asitlenmiĢ titanyum yüzeyleri olarak 1997‟de Strumann tarafından piyasaya sunulmuĢtur (Martin ve ark 1995, Uzun ve Keyf 2007). SLA yüzey, kaplama bir yüzey değildir. Büyük kum tanelerinin implant üzerine püskürtülmesi ile makro pürüzlülük oluĢturulur. Asitin yüzeye uygulanması ile 2-4 µm mikro çukurcuklar elde edilir. SLA implant yüzeyleri orta derece pürüzlü yüzeylerdir. Pürüzlülük derecesi, implant yüzeyi boyunca aynıdır. Martin ve ark (1995) osteoblast benzeri hücrelerde alkalen fosotaz aktivitesinin titanyum plazma sprey yüzeylere göre SLA yüzeylerde daha fazla olduğunu göstermiĢlerdir (Uzun ve Keyf 2007). Li ve arkadaĢları SLA yüzeylere, asit uygulanmıĢ torna yüzeylerin biyomekanik olarak osseointegrasyonunu kıyaslamıĢlar ve SLA yüzeylerin tork direncini daha yüksek bulmuĢlardır (Uzun ve Keyf 2007).

1.5. Dental Ġmplantlarda Biyomekanik

Biyomekanik, canlı sistemlerde yapı-fonksiyon iliĢkisini araĢtırmak için mühendislik mekaniğinin araç ve metotlarını kullanmaktadır (Schmid-Schonbein ve ark 1986). Protez, implant ve alet dizaynındaki ilerlemeler mekanik dizayn optimizasyon teorisi ve pratiği sayesinde realize edilmiĢtir (N. H. Consensus Kararı 1988).

Dental implantın fonksiyonu gelen yükleri çevre biyolojik dokulara iletmektedir. Böylece birincil fonksiyonel dizaynın amacı, implant destekli protezin fonksiyonunu en uygun hale getirmek için biyomekanik yükleri dağıtarak ve yayarak yönetmektir (Misch 2005).

Biyomekanik yük yönetimi iki faktöre bağlıdır: Birincisi, gelen kuvvetlerin karakteri diğeri ise uygulanan yükün dağıldığı yüzey alanıdır. Doksandan fazla implant gövdesi dizaynı bulunmaktadır. Ġmplant dizaynının bilimsel temeli bu

(17)

implantların biyomekanik yüklere karĢı dayanıklılıklarının değerlendirilmesini sağlar. Ġmplantın sadece bir yönünü değil (implant-abutment bağlantısı, tüm yüzey alanı, implant uzunluğu, implant geniĢliği) sistemin tamamını (tedavi planlamasını kapsayan) değerlendirmek daha faydalıdır (Misch 2005).

Normal fizyolojik yükler altında implantın ağızda devamlılığını sağlamak için çeĢitli tiplerde implant dizaynları yapılmaktadır. Isırma kuvvetlerinin miktarı anatomik bölgelere ve dentisyonun durumuna göre değiĢmektedir. Isırma kuvvetleri 42-1245 N arasında değiĢmektedir (Brunski 1988, Misch 2005). Isırma kuvvetleri molar bölgede en fazla (200 lb), kanin bölgesinde daha az (100 lb), kesiciler bölgesinde ise en azdır (25-35 lb) (Scott ve Ash 1966, Misch 2005). Bu ısırma kuvvetleri parafonksiyon gibi durumlarda artıĢ göstermekte ve posterior bölgede 1000 lb değerine ulaĢabilmektedir (Gibbs ve ark 1986, Misch 2005).

Carlsson ise ısırma kuvvetlerini birinci keserlerde 209 N, birinci molarda 819 N ölçmüĢtür (Carlsson 1974).

Kemiğin dayanıklılığı, yoğunluğu ile yakından iliĢkilidir. Yani yoğunluğu az bir kemik dokusu normal fizyolojik ısırma kuvvetleri karĢısında bile implanta uzun dönem destek sağlayamayacaktır. Ek olarak, diĢli ve diĢsiz mandibula karĢılaĢtırıldığında mandibula anterior bölgesi, premolar ve molar bölgesine göre daha fazla trabeküler kemik yoğunluğu göstermektedir (Misch ve ark 1999).

Oklüzal kuvvetlerin yönü ve büyüklüğünün; kemik-implant-protez kompleksinin tüm bileĢenlerine etki eden basma ve germe gerilimlerinin nitelik ve niceliğini etkilediği bilinmektedir (Mericske-Stern ve ark 2000). Uygulanan bir kuvvetin biyolojik etkilerini değerlendirirken yükün kaynağının tanımlanması önemlidir. Ġmplant destekli bir protez dıĢ ve/veya iç kuvvetlerin etkisi altındadır (Duyck 2000).

Ġmplant destekli protezlerde fonksiyon esnasında oluĢan yükler, protez parçaları ve abutmentlar aracılığı ile implantlara iletilir. Bu yüklere, implantın gövdesini çevreleyen sert ve yumuĢak dokular tarafından biyolojik bir yanıt verilir (ġahin ve ark 2002).

(18)

1.6. Ġmplant-Abutment Arayüzeyi ve Biyolojik GeniĢlik

Dikey kemik miktarı implant sağlığı açısından güvenilir bir göstergedir. Genellikle cerrahi travma birkaç milimetre dikey kemik kaybına yol açabilmektedir. Protezin uygulanmasından sonra erken dönemde abutment çevresinde meydana gelen 1 mm‟den fazla dikey kemik kaybı mukoza etrafındaki aĢırı stresten ve implant tepesinin Ģeklinden dolayı oluĢmaktadır. Abutment, implant gövdesi ile birleĢtiğinde bağlantı yerinde yaklaĢık olarak 0.5-1 mm kadar bağ dokusu oluĢur. Ġmplant, kemiğin yaklaĢık 2 mm kadar üstünde konumlanır. Sulkus derinliğinin azalmasını önlemek ve abutment çevresindeki kemik desteğinin kaybını engellemek için implant mümkün olduğunca kret tepesine yerleĢtirilmelidir (Misch 2005).

Literatürde Alberktson kriteleri olarak tanımlanan baĢarı kriterleri günümüzde tek baĢına yeterli olmayıp yeni kriterlerin eklenmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Elde edilen fonksiyonel ve estetik baĢarının kalıcı olması ancak peri-implanter dokuların stabilizasyonu ile gerçekleĢebilir (Lazara ve Porter 2006).

Peri-implanter dokular, periodontal dokulara göre çeĢitli nedenlerden dolayı (vaskülarizasyon miktarı, peri-implanter lif oriyentasyonu, hücre kapasitesi) enflamasyona direnç, travmaya yanıt ve iyileĢme kapasitesi bakımından daha zayıftırlar. Oral implantolojide baĢarı mevcut kemiğin korunmasından geçmektedir. Peri-implanter kemiğin korunması sonucunda, yerleĢtirilen implant çevresindeki kemikten maksimum ankraj alınabilir ve yıkıcı çiğneme kuvvetlerine karĢı konulabilir (Guirado ve ark 2007).

Peri-implanter kemiğin korunmasında etkili faktörler: 1. Uygun cerrahi teknik

2. Pürüzlü yüzey implant kullanımı 3. Uygun protetik protokol

4. Platform switching (Guirado ve ark 2007).

Tüm bu faktörler arasında araĢtırmacılar platform switching konsepti üzerinde durmaktadır. Platform switching 1991 yılında kemik rezorpsiyonunun

(19)

olmadığı veya minimal olduğu 5 mm geniĢlikteki implant üzerine 4 mm geniĢlikte dar protetik parçalar kullanılarak yapılan araĢtırmalar sonrasında ortaya çıkmıĢtır (Chiche 2008). Platform switching konseptinde peri-implanter kemik rezorpsiyonunu engellemek için implantın boyun bölgesinin çapından daha dar çapta protetik bileĢen kullanılır. Buradaki amaç implant-abutment bağlantısını implantın omuz bölgesinden uzaklaĢtırarak (medializasyon yaparak) peri-implanter kemikte rezorpsiyonu engellemektir (Guirado ve ark 2007). Protetik parçanın platform geniĢliğinin implant platformunun geniĢliğine oranla daha küçük olması nedeniyle, protetik bağlanma horizontal olarak implant platformunun çevresinde yerleĢmemektedir. Abutment implant arasında açı oluĢturulmakta, basamak sağlanmaktadır ( Resim 1.1) (Hermann 2000).

Resim 1.1. Platform Switching Konsepti (Meltzer 2008)

Biyolojik geniĢlik doğal diĢlerde olduğu gibi implant çevresinde sulkus, epitelyal ataçman ve bağ dokusunu içeren yumuĢak doku kalınlığıdır. Bu aralık tüm bireylerde yaklaĢık 2,5-3 mm kadardır. Peri-implanter kemik seviyesini belirleyen bu yumuĢak dokunun kalınlığıdır. Peri-implanter kemik üzerinde 3 mm yumuĢak doku kalınlığı ve mevcut diğer faktörler uygun olduğu takdirde kemik rezorpsiyonu olmayacaktır (Hermann 2000).

Ġmplant-abutment bağlantısının (mikro aralık) kemik seviyesine göre konumu, peri-implanter kemikte farklı rezorpsiyon miktarının görülmesine neden olur. Kret seviyesinde yerleĢtirilen tek parça implantlarda minimum kemik rezorpsiyonu görülmüĢtür (Kim ve ark 2008). Aynı zamanda implant boyun bölgesinin makro dizaynlarının çiğneme yüklerine karĢı oluĢturacağı stresler kemik rezorpsiyonuna neden olabilir. Bu streslerin azaltılmasında ve 1/3 boyun bölgesinde oluĢacak kemik rezorpsiyonunu önlemek için çeĢitli implant boyun dizaynları geliĢtirilmiĢtir. Özellikle son yıllarda artan estetik beklentinin karĢılanması için implantın boyun bölgesindeki cilalı yüzey miktarının azaltılması ve bu bölgede

(20)

kemik stabilizasyonunu sağlamak amacı ile firmalar, yivler, makro-mikro girintiler ve çıkıntılar oluĢturmuĢlardır. Farklı boyun bölgesi dizaynlarının üstünlükleri konusunda bir sonuç sağlamak zor olsa da, platform switching dizayna sahip implantların kemik stabilizasyonunda etkili olduğu görülmektedir (Kim ve ark 2008). Platform switching; kemik koruması mikro aralık lokalizasyonu ile birlikte implant abutment arasındaki stres konsantrasyon alanları değiĢimini de kapsar (Maeda ve ark. 2007).

Mevcut geleneksel implant markaları dizaynlarını bu konsepte uygun hale getirerek peri-implanter kemikte oluĢabilecek rezorpsiyonu önlemeye çalıĢmaktadırlar (Herman ve 2000). Günümüzde araĢtırıcılar erken veya geç dönem karĢılaĢılabilecek peri-implanter kemik rezorpsiyonunu önlemek için implant yüzeylerini ve dizaynlarını geliĢtirmektedirler. Modern implantolojide fonksiyonel ve estetik baĢarının sağlanabilmesi için implant yerleĢiminden sonra mevcut sert ve yumuĢak dokuların stabilizasyonu gereklidir. Bu nedenle birçok implant firması platform switching konseptine uygun implant ve üst yapılar üretmeye baĢlamıĢlardır (Sennerby ve ark 2008).

1.7. Oral Ġmplantolojide Kullanılan Dental Ġmplantların Endikasyon ve Kontrendikasyonları

Endikasyonlar:

1. Total diĢ eksikliği vakalarında,

Ġmplant üstü sabit, vidalı köprü protezler Ġmplant üstü overdenture protezler 2. Parsiyel diĢ eksikliği vakalarında,

Sabit, vidalı kron köprü protezler Simante edilebilen kron köprü protezler

(21)

Ġmplant destekli protezler sahip oldukları desteklerin tiplerine göre aĢağıdaki gibi sınıflandırılmaktadırlar:

1. Sadece implant destekli üst yapı protezleri 2. Ġmplant-diĢ destekli üst yapı protezleri

3. Ġmplant-doku destekli üst yapı protezleri (Misch 1993)

Hasta talebi / hekimin yönlendirmesi ile implant endikasyonu kararı verilmeden önce, hastanın genel sağlık durumu hikayesi alınır (anamnez). Bazı hastalıklarda implant uygulaması kontrendikedir.

1.8. Tam DiĢsiz Arklarda Sınıflandırma ve Tedavi Planlaması

Tam diĢsiz çene, üç bölgeye ayrılır. Mandibulada sağ ve sol posterior bölgeler, retromolar pad‟den mental foramene kadar uzanır ve anterior bölge ise genellikle her iki foramenin lokalize olduğu birinci premolarlar arası bölgedir. DiĢsiz maksillada sağ ve sol posterior bölgeler ikinci premolar alandan baĢlar. Maksillanın anterior bölgesi, genellikle maksiler sinüsün anterior bölgesi ve birinci premolarlar arasındaki alandır (ġekil 1.1). Tam diĢsiz çenenin sınıflandırılması, tam diĢsiz arkın her bir bölümünde kemiğin bölümlere ayrılmasıyla tanımlanır. Kemiğin üç bölgesi birbirlerinden bağımsız olarak değerlendirilir. Bundan dolayı; bir, iki veya üç farklı kemik bölgesi mevcut olabilir. Tam diĢsiz arkların sınıflandırılmasında sınıftan ziyade „tip‟ terimi kullanılır (Misch 2005).

ġekil 1.1. Tam diĢsiz çene üç segmente ayrılır. Anterior komponent (Ant),

maksillada sinüsün ön bölgesi, mandibulada mental foramenler arasıdır. Sağ (RP) ve sol (LP) posterior segmentler hastanın sağ ve sol tarafını gösterir (Misch 2005).

(22)

Tip 1 de tam diĢsiz arkın kemik bölümü, tüm üç anatomik segmentte de benzerdir. Bundan dolayı, tip 1 in dört farklı kategorisi vardır. Tip 1 divizyon A da tüm üç bölgede de uygun kemik mevcuttur (ġekil 1.2).

ġekil 1.2. Tip 1 divizyon A ark (Misch 2005).

Tip 1 divizyon B de dar çaplı kök formundaki implantların yerleĢtirilebileceği Ģekilde yeterli kemik mevcuttur. Yaygın uygulamada, tam boyutta kök Ģeklinde implant yerleĢtirebilmek ve divizyon A ya dönüĢtürmek için osteoplasti yoluyla kemiğin anterior bölgesi modifiye edilir. Nadiren posterior maksillada ya da mandibulada divizyonu geliĢtirmek için osteoplastiye izin verecek kadar kemik yüksekliği mevcuttur. Bu yüzden, greft olmaksızın posterior implantlar yerleĢtirilebiliyorsa, çoğunlukla dar implantlar tercih edilir. Destek implantın yüzey bölgesindeki azalmayı dengelemek amacıyla her bir diĢ kökü için bir implant kullanılır.

Tip 1 divizyon C eksi geniĢlik (C - w) diĢsiz arklarda yetersiz kemik geniĢliği mevcuttur. Eğer hasta, implant destekli hareketli protez isterse, osteoplasti ile Ceksi geniĢliğe (C – h) dönüĢtürülebilir. C – w arkı divizyon A ya dönüĢtürmek için otojen greft kullanımı gereklidir.

Tip 1 divizyon C – h arkta, uzun dönem implant destekli sabit protez için tüm temel gereksinimler mevcut değildir (ġekil 1.3).

(23)

ġekil 1.3. Tip 1 divizyon C-h (C) (Misch 2005).

DiĢsiz maksilla sıklıkla geleneksel hareketli protezle tedavi edilir. Eğer bu protezin ekstra retansiyon ve stabiliteye gereksinimi varsa diĢhekimi premaksillaya augmentasyon yapmalıdır (Misch 1987).

Tip 1 divizyon D olarak sınıflandırılan diĢsiz arklar geleneksel ve implant diĢhekimliği için en ilgi çekici ve meydan okuyucu olan sınıftır (ġekil 1.4). Tip 1 divizyon D olan bir hastada, eğer implant baĢarısız olursa patolojik kırıklar veya tedavi edilemeyecek durumlarla sonuçlanabilir. Bunlar, protezleri konusunda en çok yardıma ihtiyacı olan hastalardır. DiĢhekimi her hasta için riskleri ve yararları dikkatlice tartmalıdır. Fakat 20 mm‟den büyük kron yüksekliği, implant yerleĢtirme esnasında veya implantın kaybedilmesinden sonra mandibular kırık gibi önemli komplikasyonlar görülebilir (Tolman,1991).

ġekil 1.4. Tip 1 divizyon D arklar (D) (Misch 2005).

Sıklıkla en iyi çözüm, otojen greftlerle mevcut divizyon değiĢtirilerek geliĢen koĢullar yeniden değerlendirilip uygun bir tedavi planı geliĢtirilmelidir (Li 1996, Misch 1996).

(24)

Tip 2 de tam diĢsiz arkta kemiğin posterior bölgeleri benzerdir fakat anterior bölge farklıdır. Bu kategorideki arklarda, maksiler sinüs altındaki veya mandibular kanal üzerindeki posterior bölgede ve bu yapıların önünde anterior bölgede kemik kaybı mevcuttur. Sınıflandırma yapılırken Tip 2 yi takiben önce anterior bölgedeki divizyon Ģekli daha sonra posterior divizyon Ģekli yazılır. Çünkü çoğunlukla anterior bölgenin durumu tedavi planını belirler. Tip 2 divizyon A, B arkta anterior bölgede geniĢ çaplı kök formlu implant kullanılırken, posterior bölge dar çaplı implantla tedavi edilebilir (ġekil 1.5). Eğer mümkün olursa posterior bölge divizyon B den divizyon A ya değiĢtirilir.

ġekil 1.5. Tip 2 divizyon A, B ark (Misch 2005).

Tip 2 divizyon A, C diĢsiz arkın iki temel implant tedavisi mevcuttur. Mandibulada en yaygın seçenek, kök formlu implantların destek olarak sadece anterior bölgede kullanılmasıdır. Maksiler ark, eğer ek olarak posterior destek gerekiyorsa endosteal implantlar ve sinüs greft kombinasyonu ile tedavi edilebilir (Misch 2005).

Çok fazla posterior kemik kaybı ve anteriorda uygun kemik bulunan diĢsiz bir ark nadirdir ve çoğunlukla maksillada meydana gelir. Tip 2 divizyon A, D olan hasta, tip 2 divizyon A, C arklı hasta ile aynı Ģekilde tedavi edilir (Misch 2005).

Tip 2 divizyon B, C diĢsiz ark için iki temel tedavi seçeneği mevcuttur (ġekil 1.6). Anterior bölge eğer anatomik koĢullar müsaitse osteoplasti ile divizyon A ya dönüĢtürülebilir. Bu durumda bu hastalar tip 2 divizyon A, C gibi tedavi edilir.

(25)

ġekil 1.6. Tip 2 divizyon B, C (B ve C) (Misch 2005).

Posteriorda atrofisi ve anteriorda yeterli yükseklik ve geniĢlikte kemiği olan hastalar Tip 2 divizyon B, D olarak tanımlanır. Bu durum mandibulada neredeyse hiç meydana gelmez fakat maksillada görülebilir (Misch 2005).

Tip 3 divizyon A, B, D arkta (ġekil 1.7), anterior bölgede (A) yeterli kemik mevcuttur. Sağ posterior bölgede (B) ortalama miktarda kemik vardır ve sol posterior bölgede ciddi atrofi söz konusudur (D) (Misch 2005).

ġekil 1.7. Tip 3 Divizyon A, B, D

Sağ posterior mandibular ve anterior bölgesinde yeterli kemik olan ve diğer bölgede yeterli kemik olmayan hasta Tip 3 divizyon A, B, C diĢsiz ark olarak sınıflandırılır. Dar çaplı implantlar sağ posterior bölgeye yerleĢtirilebilir ve kök formlu implantlar anterior bölgeye yerleĢtirilebilir. Tip 3 divizyon A, C, B hasta, Tip 3 divizyon A, B, C nin aynadaki yansıması gibi ters Ģekilde tedavi edilir.

Tip 3 divizyon A, D, C veya divizyon A, C, D olan hastalar Tip 2 divizyon A, C ye benzer Ģekilde tedavi planlanır. Endosteal kök-formlu implantlar anterior bölgeye yerleĢtirilir. Anterior divizyon B veya C olan Tip 3 arka sahip hastaların

(26)

tedavisi, anterior divizyon B veya C olan Tip 2 hastaların tedavisine benzer Ģekildedir.

Posterior bölgelerden biri anterior bölgeyle aynı sınıf olsa bile bu ark tipi Tip 3 tür. Örneğin: Tip 3 divizyon C, D, C ark denildiğinde anteriorda divizyon C ve sağ taraf oldukça çok atrofik ve sol taraf ise orta derecede atrofiktir (ġekil 1.8). Bu tip mandibular arkta, subperiosteal implant olsa bile, anterior bölgeye implant yerleĢtirilmesi hastanın restorasyonu için yeterli olabilir.

ġekil 1.8. Tip 3 divizyon C, D, C ark

Anterior bölge genellikle tedavi planını belirler. Posterior implantlar, anterior implant desteği olmaksızın nadiren yerleĢtirilir (Misch 2005).

1.9. Ġmplant Destekli Mandibular Overdenture Ġçin Tedavi Seçenekleri

Ġmplant destekli overdenture protezler uzun zamandır kullanılmaktadır. Anterior mandibulada erken yükleme yapılan ve stabilizasyon sağlanan kök formlu implantların veya subperiosteal implantların baĢarısı gösterilmiĢtir (Perel 1980, Bablush 1986).

Ġmplant destekli overdenture protezlerin avantajları:

1. Minimum anterior kemik kaybı, kemik kaybının önlenmesi, 2. Estetiğin sağlanması,

3. Stabilitenin artırılması (protezin hareketlerinin elimine edilmesi veya azalması yoluyla),

(27)

5. YumuĢak doku abrazyonlarında azalma olması, 6. Etkili çiğnemenin sağlanması,

7. Retansiyonun artması, 8. Desteğin artması, 9. KonuĢmanın geliĢmesi,

10. Protezin alanlarında azalma sağlanması (palatinal kenarların azaltılması ile),

11. Maksillofasiyal protezlerin geliĢtirilmesi.

Ġmplant destekli overdenture protezlerin sabit protezlere göre avantajları: 1. Daha az implant kullanılması, daha az kemik greftine ihtiyaç olması, daha az spesifik yerleĢtirme gereksinimi olması,

2. GeliĢmiĢ estetik, labial kenarların olması, yumuĢak dokunun örtülmesi, 3. Daha hijyenik olması,

4. Streslerde azalma, gece oluĢan parafonksiyonel alıĢkanlıkların önlenmesi, 5. Daha az masraflı olması (daha az implant ve greft kullanılması, tamirinin ve laboratuvar masraflarının ucuz olması dolayısıyla) (Feine 1994, Wismeijer 1997).

Geleneksel overdenture protezler, destek olarak kalan diĢlere bağlanır. Bu doğal abutmentların lokalizasyonu oldukça değiĢkendir ve periodontal hastalıklarla ilgili olarak kemik kaybı mevcuttur. Ġmplant destekli mandibular overdenture protezler için, implantlar planlanan spesifik bölgelere yerleĢtirilir ve implant sayısı hekim tarafından belirlenir. Ek olarak, implant destekli overdenture protezlerde abutmentlar rijittir ve harika bir destek sistemi sağlarlar (Misch 2005).

Ġmplant destekli overdenture protezlerin dezavantajları: 1. Psikolojik olarak (hastanın hareketli protez istememesi),

(28)

2. Abutment kronun yüksek alana ihtiyaç duyması,

3. Uzun dönem bakım, ataçmanların zamanla değiĢtirilme ihtiyaçları ve zamanla astarlama ihtiyacı, her 7 yılda bir yeni protez yapılma gereksinimi,

4. Posterior kemik kaybının devam etmesi, 5. Gıda birikimi,

6. Hareket (Misch 2005).

Anterior mandibulada mevcut kemik, hastanın sağ tarafından baĢlayarak

muhtemel implant bölgeleri olarak A, B, C, D ve E diye sınıflandırılarak beĢ eĢit bölüme ayrılır (Misch 1989) (ġekil 1.9).

ġekil 1.9. Mental foramenler arası implant yerleĢim bölgeleri (Misch,1999).

Tam diĢsiz hastalarda implant destekli mandibular overdenture protez için beĢ tedavi seçeneği mevcuttur (Misch 1989, Misch 1993).

Overdenture protez tedavi seçeneği 1 (OD-1), iki bağımsız implanttan oluĢur. B ve D pozisyonu en ideal lokalizasyondur. Fonksiyon esnasında rotasyonu sınırlar. A ve E pozisyonundaki implantlar restorasyonun daha fazla rotasyonuna neden olur (ġekil 1.10) (Misch 2005).

(29)

ġekil 1.10. OD-1 (Misch 2005)

OD-1 hasta seçim kriteri:

1. Anatomik koĢullar mükemmel uygunlukta olmalıdır. 2. Posterior sırt formu ters U Ģeklinde olmalıdır.

3. Hastanın istekleri ve gereksinimleri minimal olmalıdır. 4. Maliyet primer faktör olmalıdır.

5. Hijyen iyi olmalıdır. 6. Ark formu konik olmalıdır.

7. Ek implantlar 3 yıl içerisinde yerleĢtirilebilmelidir (Misch 2005).

Overdenture protez tedavi seçeneği 2 (OD-2) OD-1 den daha sıklıkla tercih edilir. Ġmplantlar B ve D lokalizasyonlarında pozisyonlandırılır ve distal kantilever olmaksızın üst yapılarla birbirlerine splintlenir. Orta hattan eĢit uzaklıkta, birbirine paralel, aynı oklüzal yükseklikte ve benzer angulasyon ve ek retansiyonu sağlayacak Ģekilde ataçman pozisyonları için bar dizayn edilir (Naert ve ark 1994).

OD-2 de B ve D pozisyonuna implantlar yerleĢtirilir ve implantlar barla bağlanır. Bara kantilever yapılmaz. Protezin hareketi azalır, bar ve implantlar üzerine daha fazla kuvvet gelir. Ataçmanlar O-ring veya Harder Klip gibi bar üzerine

(30)

eklenebilir. Ataçmanlar aynı yükseklikte ve orta hatta eĢit uzaklıkta yerleĢtirilmelidir (ġekil 1.11) (Misch 2005).

ġekil 1.11. OD-2 (Misch 2005)

OD-2 tedavisi için hasta seçimi kriterleri Ģu Ģekildedir:

1. Geleneksel protez için anatomik koĢullar mükemmel olmalıdır.

2. Posterior sırt Ģekli tersine U Ģeklinde olmalı ve çok iyi bir destek ve lateral stabilite sağlamalıdır.

3. Hasta Ģikayetleri minimum olmalı ve bu esas olarak retansiyonla ilgili olmalıdır.

4. Hastaya yeni bir protez gerekir. Hastaya yaklaĢık üç yıl gibi kısa bir sürede ek implantlar yerleĢtirilemediği zaman, OD-2, bağımsız OD-1 implant yaklaĢımından daha güvenlidir. OD-2 tedavinin bazı dezavantajları OD-1 ile kıyaslandığında hiperplazi, bar altında daha fazla gıda birikimi ve retantif elemanların (klips gibi) daha pahalı bakımı olmasıdır.

Overdenture protez tedavi seçeneği 3 (OD-3)‟ de A, C, ve E pozisyonundaki implantlar bir barla splintlenir. Ataçmanlar protezin distal bölümünün hareketine izin

(31)

verecek Ģekilde pozisyonlandırılır. Ġki bağlantısız Harder klip harekete izin vermeyecektir (ġekil 1.12) (Misch 2005).

ġekil 1.12. OD-3 (Misch 2005).

Hasta seçim kriterleri (OD-3): 1. Hasta gereksinimleri ve istekleri

2. GeliĢtirilmiĢ destek, retansiyon ve stabilite

3. Maliyetin orta dereceli bir faktör olması; hasta yeni protezin ve bağlayıcı barın ücretini karĢılayabilir, anatomik koĢullar mükemmeldir, posterior sırt formu tersine U Ģeklindedir.

Overdenture protez tedavi seçeneği 4 (OD–4) de A, B, D ve E pozisyonlarına 4 implant yerleĢtirilir. Ġmplantlar 10 mm‟ ye kadar distal kantilever uygulamasına izin verir (ġekil 1.13) (Misch 2005).

(32)

Hasta seçim kriteri (OD-4)

1. Zayıf posterior anatominin giderilmesi 2. Retansiyon ve stabilitenin olmaması 3. YumuĢak doku abrazyonu

4. KonuĢmada zorluk olması

5. Çok ilgi isteyen hasta tipi (Misch 2005)

Overdenture protez tedavi seçeneği 5 (OD–5) de, A, B, C, D ve E bölgelerine beĢ implant yerleĢtirilir. Üst yapı eğer stres faktörleri azsa ortalama 15 mm uzunluğunda kantilever yapılır ve birinci molar bölgesinin altına yerleĢtirilir (ġekil 1.14 ve 1.15). Eğer stres faktörleri istenen durumda değilse, kantilever küçültülür. Stresler kantilever uzunluğuyla artar ve bu uzunluk, kuvvet faktörleri ile mevcut anatomi dikkate alınarak planlanmalıdır (English 1993, McAlarney ve Stavropoulos 1995).

(33)

ġekil 1.15. OD-5 (Misch 2005).

Hasta seçim kriterleri (OD-5):

1. Geleneksel protezleriyle Ģiddetli problem olması 2. Ġstek ve gereksinimlerinde ısrarcı olması

3. Protezin boyutunda azalmaya gereksinim olması 4. Geleneksel protez kullanımında baĢarısız olunması 5. Posterior kemik kaybının azaltılması

6. Tam protezler için istenmeyen anatomik yapının olması 7. Fonksiyon ve stabilite ile ilgili problemlerinin olması 8. Posteriorda ağrılı bölge olması (Misch 2005).

1.10. Mandibular Overdenture Protezlerde Tutucular

DiĢhekimleri için en kafa karıĢtırıcı durum mandibular overdenture vakalarında tutucu seçimidir. Farklı tutucuların yük dağılım ve mekanik özelliklerini öğrenmek hangi tutucunun seçileceğine karar vermede en kolay yoldur.

Çoğu tutucu farklı seviyelerde esneklik gösterir. Tutucunun esnekliği, önceden belirlenmiĢ bir yön veya yönlere abutment ve protez arasındaki hareket ile iliĢkilidir (Shafie 2007).

(34)

Ġmplant overdenture protezlerde çeĢitli derecede hareket edebilen pek çok hassas tutucu tipi mevcuttur. Hareketler 6 yön ya da düzlemde gerçekleĢir: Oklüzal, gingival, mesial, distal, fasial, lingual (Misch 2005).

Esnek tutucuların izin verdiği çeĢitli hareketler vardır: Vertikal hareket, menteĢe hareketi, rotasyon hareketi, çevirme ve bükme hareketi (Shafie 2007).

Ġmplanta iletilen kuvvetin miktarını etkileyen faktörlerden birisi de, protezi implanta bağlamakta kullanılan hassas bağlantının seçimidir (Heckmann ve ark 2001a). Günümüzde implant/yumuĢak doku destekli overdenture protezlerde kullanılmak üzere birçok farklı hassas bağlantı tipi mevcuttur (Rigdon 1996). Zarb ve Mericske-Stern (2004) tutucuları tek ataçmanlar ve barlar olarak iki gruba ayırmıĢlardır.

Preiskel (1996) implant destekli overdenture tutucularını genel olarak stud, magnet ve bar olarak sınıflamıĢtır. Yine benzer Ģekilde Shafie (2007) protez ve implantlar arasında sıklıkla kullanılan bağlantıların; Bar, ball, magnet ve teleskop tutucular olduğunu belirtmiĢtir. Bu bağlantıların farklı biyomekanik özellikler barındırdığı ifade edilmiĢtir (Heckmann ve ark 2001b, Heckmann ve ark 2004). Misch ve Judy (2005) tutucuları, O-ring veya ball tutucular ve Hader bar-klip olarak ele almıĢlardır.

Ġmplant destekli overdenture protezlerde kullanılan tutucular, özetle Ģöyle sınıflandırılabilir (Shafie 2007):

1. Klip ve bar tutucular 2. Stud tutucular 3. Magnet tutucular

4. Teleskopik tutucular (Rijit veya non-rijit).

1.10.1. Klip ve Bar Tutuculu Overdendure Protezler

Kesit Ģekillerine göre üç tip bar bulunmaktadır. Bunlar; Yuvarlak kesitli, oval ve oklüzal yüzü yuvarlatılmıĢ, paralel-kenarlı Ģekildedir (Spiekermann ve ark 1995).

(35)

Bar klipler ve sürücüleri çeĢitli materyallerden elde edilebilir. Orijinal 1.6 mm Dolder Bar gibi genellikle tip IV altından üretilir. Diğer tip barlar ise plastik kalıpların dökülmesi ile elde edilebilir. Dökülebilir barlara örnek olarak: Round bar, plastik Dolder bar, I bar, EDS bar, Hader bar verilebilir (Shafie 2007).

Dolder barın rijit (U Ģekilli ve paralel duvarlı) ve esnek (yumurta Ģeklinde, vertikal ve menteĢe esnekliğine sahip) iki tipi vardır (Shafie 2007).

Dolder bar ayarlanabilir olmasından dolayı hekim tarafından barın sağladığı retansiyon miktarı ayarlanabilir (Shafie 2007).

Ġki implant arasındaki bar idealde 20-22 mm olmalıdır (Shafie 2007). Optimum bar uzunluğu 22-27 mm olarak belirtilmiĢtir (Svetlize ve Bodereau 2004). Mericske-Stern ve ark. (2000) ise 15 mm‟den kısa barların kullanılmaması gerektiği ve barın uzunluğunun 15-25 mm aralığında değiĢebileceğini söylemiĢlerdir. Ġmplantlar birbirine çok yakın yerleĢtirilirse, bar çok kısa olur. Ġdeal olarak bar, iki posterior segmentin oluĢturduğu açının açıortayına dik olarak yerleĢtirilir (Spiekernann ve ark 1995). Ġmplantlar arkta birbirlerine çok uzak yerleĢtirilirse, düz bir hatta seyreden bar, dil boĢluğunun daraltılması gibi yapısal ve fonksiyonel problemlere neden olabilir (Spiekernann ve ark 1995).

Bar ve yumuĢak doku arasındaki mesafe 2 mm veya daha fazla olmalıdır. Bu mesafe temizliğe izin verecektir (Shafie 2007).

1.10.2. Stud Tutuculu Overdenture Protezler

Stud tutucular implant üstü overdenture protezler için uygun retansiyon ve stabilite sağlarlar ve kullanımları oldukça kolaydır (Shafie 2007).

Bu tutucular iki gruba ayrılır: (1) Ana parça implanttan uzanan ekstraradiküler, ve (2) Ana parça protez kaidesinin bir parçası olan intraradikülerdir. Bu tutucular, ilave destek, stabilite ve retansiyon sağlarlar (Preiskel 1996). Kullanımları en kolay olan ve en popüler hassas bağlantı sistemleri ball ataçmanlardır.

Stud tutucuların birbirlerine paralel olmaları önemlidir (Shafie 2007). Ġmplantların birbirine paralel olmayacak Ģekilde yerleĢtirildiği durumlarda, ball

(36)

tutucuların bunu kompanse edeceğine dair düĢünce yanlıĢtır (Zarb ve Mericske-Stern 2004).

1.10.3. Magnet Tutuculu Overdenture Protezler

Magnetik sistemler neodimyum-demir-boron veya samaryum-kobalt alaĢımından olan mıknatısı içerir. Her iki alaĢım da oral sıvılarda kolayca korozyona uğrar ve kontaminasyonu önlemek ve mıknatıs özelliğini kaybettirmemek için koruyucu kaplamayla kaplanmalıdır. Magnet sisteminin ikinci parçası “ferromagnetik keper” parçasıdır. Bu kısım, abutment‟a vidalanacak Ģekilde tasarlanmıĢ ve ferromagnetik alaĢımdan yapılmıĢtır. Mıknatıs, protez içinde kalmaktadır (Stevens ve ark 2000).

1.10.4. Teleskopik Tutuculu Overdenture Protezler

Teleskop tutucuların protez stabilizasyonunda kullanılması, splinte edilmemesi özelliği sayesinde birçok avantaj sağlamaktadır. Paralel yüzlü planlaması nedeni ile, horizontal stabilite sağlar ve böylece, protezi lateral çıkarıcı kuvvetlere karĢı stabilize eder. Teleskop tutuculu overdenture protezler kolay takılıp çıkartılır (Heckmann ve ark 2004).

Ġmplant destekli overdenture uygulamalarıyla ilgili literatür taramasında, kullanılan hassas bağlantı türleri olarak ERA (Federick ve Caputo 1996, Gamborena ve ark 1997, Porter ve ark 2002, Petropoulos ve Smith 2002, Shafie 2007), magnet (Ichikawa ve ark 1996, Setz ve ark 1998, Setz ve ark 2000, Heckmann ve ark 2001b, Zanetti ve ark 2002, Tokuhisa ve ark 2003, Van Kampen ve ark 2003, Svetlize ve Bodereau 2004), bar-klip (Schwartzman ve ark 1991, Meijer ve ark 1994, Besimo ve Kempf 1995, Federick ve Caputo 1996, Mericske-Stern ve ark 1996, Cordioli ve ark 1997, Kenney ve Richards 1998, Menicucci ve ark 1998, Batenburg ve ark 1998, Bergendal ve Engquist 1998, Wismeijer ve ark 1999, Setz ve ark 2000, Sadowsky ve Caputo 2000, Gotfredsen ve Holm 2000, Oetterli ve ark 2001, Williams ve ark 2001, El-Sheikh ve Hobkirk 2002, Tokuhisa ve ark 2003, Sadig 2003, Van Kampen ve ark 2003, Sadowsky ve Caputo 2004, Steffen ve ark 2004), ball (Ichikawa ve ark 1996, Mericske-Stern 1998, Bergendal ve Engquist 1998, Menicucci ve ark 1998, Wismeijer ve ark 1999, Gotfredsen ve Holm 2000, Heckmann ve ark 2001b, Oetterli ve ark 2001, Petropolulos ve Smith 2002, Van Kampen ve ark 2003), ball/O-ring

(37)

(Kenney ve Richards 1998, Winkler ve ark 2002, Tokuhisa ve ark 2003, Svetlize ve Bodereau 2004, Fanuscu ve Caputo 2004, Chun ve ark 2005), dalbo (Chun ve ark 2005), Hader bar-ERA (Federick ve Caputo 1996, Williams ve ark 2001, Ochiai ve ark 2004; Fanuscu ve Caputo 2004), locator (Schneider ve Kurtzman 2002, Ochiai ve ark 2004), tutucuları kullanılmıĢtır.

Farklı tutucularla kuvvet iletimini araĢtırmıĢ birçok çalıĢma vardır. Federick ve Caputo (1996), overdenture protezlerde bar-klip tutucuları, kron dıĢı rezilient tutucular (ERA) ve bar-klip ve distal ERA tutucuları birleĢtirerek fotoelastik modelde çalıĢmıĢlardır. ERA tutucunun implant etrafındaki kemikte daha uygun yük dağılımı sağladığını belirlemiĢlerdir.

Kenney ve Richards (1998) iki implant destekli mandibular overdenture protezlerde ball/O-ring ve bar-klip tutucuların implant etrafına ilettikleri strese fotoelastik stres analizi ile bakmıĢlar ve ball/O-ring tutucunun bar-klip tutucudan daha az stres ilettiğini göstermiĢlerdir.

Menicucci ve ark. (1998) 2 implant destekli overdenture protezlerde ball ve bar-klip tutucuları implant çevresi kemikte yarattıkları stres açısından 3 boyutlu sonlu eleman analizi ile karsılaĢtırmıĢlar ve ball tutucu kullanıldığında daha az stres olduğunu ortaya koymuĢlardır.

Hojo ve ark. (2004), 2 implant destekli mandibular overdenture protezlerde magnet, Locator ve ERA rezilient tutucularının yük iletimlerini fotoelastik stres analizi ile karĢılaĢtırmıĢlar ve aralarında çok az fark bulmuĢlardır.

1.11. Kuvvet Analiz Yöntemleri

Bir kitle ya da malzeme üzerine dıĢarıdan bir kuvvet uygulandığı zaman, kitle içinde eĢit miktarda, ancak ters yönde bir tepki oluĢur (Philips 1991, Craig ve Powers 2002). DıĢ kuvvete karĢı kütlenin gösterdiği direncin birim alandaki miktarına, gerilim yani stres denir.

Stres, birim kuvvetin birim alana bölünmesi ile elde edilir ve Paskal olarak ifade edilir (1 Pa= 1N/m2). Bilimsel yayınlarda genellikle MPa olarak ifade edilir (1MPa=106Pa) (Craig ve Powers 2002). Uygulanan kuvvetin cinsine göre gerilim tipi farklı olacaktır (Philips 1991). Çekme gerilimi, sıkıĢtırma-basma gerilimi,

(38)

makaslama-kayma gerilimi, bükülme gerilimi, Ģekil alabilme, yorgunluk, korozyon ve akıcılık gerilim çeĢitlerindendir (Philips 1991).

Stres analiz yöntemleri, teorik ve deneysel alt gruplara ayrılabilir. Teorik yaklaĢımlar, matematiksel formüller ve sonuç denklemlerin çözümünü gerektirir. Deneysel yaklaĢımlar ise, ilgili yapı üzerinde doğrudan veya yapının modellenmesi yoluyla elde edilen ölçümlerin kullanımını içerir (Caputo ve Standlee 1987).

DiĢhekimliğinde kullanılmakta olan kuvvet dağılımı saptama yöntemleri: 1. Sonlu elemanlar kuvvet analiz yöntemi

2. Fotoelastik stres analiz yöntemi

3. Gerilim ölçer ile kuvvet analiz yöntemi

4. Kırılgan vernik kaplama tekniği ile kuvvet analiz yöntemi

5. Holografik interferometri (Lazer ıĢınları) ile kuvvet analiz yöntemi 6. Termografik kuvvet analiz yöntemi

7. Radyotelemetri ile kuvvet analiz yöntemi (Ulusoy ve Aydın 2003).

1.11.1. Sonlu Elemanlar Kuvvet Analiz Yöntemi

KarmaĢık bir mekanik sorunun çözümü için kullanılan bir teknik olup, sorun alanını küçük ve basit alanlara ayıran bir analizdir. Diğer bir deyiĢle, genel anlamda bütün haldeki sorunun, daha küçük ve basit hale indirgenerek, her birinin kendi içinde çözümünün sağlanması ile bütünün çözümlenebildiği matematiksel bir analizdir (Sonugelen ve Artunç 2002). Bu bir çeĢit, bilgisayar üzerinde tabiatın taklit edilmesidir. Bu yöntemin uygulanması sırasında çok sayıda aritmetik iĢlem yapıldığından bilgisayar kullanımı Ģarttır (Ulusoy ve Aydın 2003).

Sonlu elemanlar metodu sayısal bir metottur. Bu metot kompleks geometrilerin analizinde çok önemlidir. Bu yöntemle incelenen bir yapının bir, iki veya üç boyutlu analizi yapılabilir. DeğiĢik Ģekillerdeki yapılar modellenir ve birbirlerine düğüm noktalarında birleĢen daha basit geometrik Ģekillere veya elemanlara bölünür. Kuvvet dağılımı, her eleman için ayrı ayrı bulunacağından, daha duyarlı bir analiz yapabilmek için eleman sayısı çoğaltılmalıdır (Geng ve ark 2001).

(39)

Sonlu elemanlar yönteminin Ģu üstünlükleri vardır: Sonuçların hassasiyeti çok yüksektir.

Sonuçlar çok kısa sürede elde edilebilir.

Sonuçlar çok ayrıntılı ve çeĢitli olarak elde edilebilir (Ulusoy ve Aydın 2003).

Bu yöntem bazı kısıtlamalar da içermektedir. Gerçekçi modeller oluĢturabilmek için ileri teknoloji ve teknik donanım gerekmektedir. Bu da artmıĢ maliyet ve zaman ile sonuçlanır (Lin ve ark 1999, Romeed ve ark 2006).

1.11.2. Fotoelastik Stres Analiz Yöntemi

ÇeĢitli mühendislik dallarında sıklıkla kullanılan bu teknik diğer yöntemlere nazaran bütün modeldeki iç baskıları doğrudan göstermesi bakımından diĢ hekimliğinde de tercih edilmektedir (Patterson 2002, Ulusoy ve Aydın 2003). Restoratif diĢ hekimliğinde fotoelastisite ilk kez Noonan tarafından uygulanmıĢtır (Noonan 1949, TopbaĢı ve ark 2001).

Söz konusu yöntem, karıĢık yapılar içinde oluĢan mekanik iç baskı ve gerilimleri gözle görülebilir ıĢık taslakları haline dönüĢtürme tekniğidir. Bu yöntem iki fiziksel tekniğe dayanmaktadır:

1- Bazı ortamların kuvvet altında çift kırıcılık göstermesi 2- IĢığın polarizasyonu

IĢık bir Nicol prizmasından geçince polarize olur (ġekil 1.16). Polarizasyon, ıĢık dalga hareketindeki titreĢimlerin belirli bir yol çizmesi ile meydana gelen bir olaydır. Polarize ıĢık huzmesi, kuvvet uygulanan bir fotoelastik materyalin içinden geçtiğinde madde içinde farklı hızlarla hareket eden dikey titreĢimlere dönüĢür. Bu faz farkı, polarize filtre ya da Polariskop yardımı ile görünür hale gelir (Patterson 2002, Tombasco 2003, Ulusoy ve Aydın 2003). Polariskobu oluĢturan ana yapılar polarize filtre ve ıĢık kaynağıdır. Bu tip polariskoba “düzlemsel polariskop” denir (ġekil 1.17).

(40)

ġekil 1.16. IĢığın polarizasyonu (Özkır 2007).

ġekil 1.17. Düzlemsel polariskop (Özkır 2007).

Fotoelastik stres analizinin bazı avantajları vardır:

1. Oral yapılar gibi karmaĢık Ģekillere sahip yapılar modellerle incelenebilir. 2. Çiğneme kuvvetleri gibi kompleks yüklerden ve farklı restoratif uygulamalardan kaynaklı stresler belirebilir.

3. Tüm modellerdeki streslerin yerleri ve büyüklüğü belirlenebilir (Caputo ve Standlee 1987).

(41)

Modeller oluĢturulurken göreceli olarak da olsa protez ve dokuların elastik modülüslerine dikkat edilerek fotoelastik materyalinin seçilmesi gerekir (Caputo ve Standlee 1987).

Fotoelastik analiz yönteminin üç temel tekniği vardır:

1. Fotoelastik kaplama tekniği: Kuvvet analizi yapılacak materyale model üzerine yumuĢak, kırılma özelliği gösteren plastik levhalar yapıĢtırılır ve sonra kuvvet uygulanır. OluĢan kuvvet çizgileri polariskopta incelenir (Çalıkkocaoğlu 1992).

2. Ġki boyutlu fotoelastik stres analiz tekniği: Eğer, kuvvet analizi istenen cisim iki boyutlu veya düzlemsel ise 3-5 mm 'lik kalınlığa sahip fotoelastik maddelerden oluĢan levhalardan o cismin modeli hazırlanır ve Polariskop üzerindeyken yükleme yapılıp incelenir (Çalıkkocaoğlu 1992, Ulusoy ve Aydın 2003). Ġki boyutlu analizde stres varyasyonlarını engellemek için model kalınlıkları mümkün olduğunca azaltılmalıdır. OluĢturulacak kuvvetler tek düzlemle sınırlandırılmalıdır. Ġki boyutlu fotoelastik stres analiz tekniğinin avantajları:

a- Modellerin yapımı daha kolaydır,

b- Aynı modellere çok çeĢitli kuvvet uygulamaları yapılabilir, c- Aynı modelde birçok farklı yapı test edilebilir.

Bu uygulamanın dezavantajı olarak, üç boyutlu model hazırlanmadığı için üç boyutlu stres dağılımı gözlenememesi sayılabilir (Caputo ve Standlee 1987).

3. Üç boyutlu fotoelastik stres analiz tekniği: Bu teknikte de incelenecek cismin fotoelastik özelliği olan bir maddeden üç boyutlu bir modeli yapılır. Bu model özel koĢullar altında (belirlenmiĢ bir sıcaklıkta) yüklenir ve oluĢan gerilimler dondurulur. Daha sonra kesitler alınır ve Polariskopta incelenerek fotoğrafları çekilir (Çalıkkocaoğlu 1992, Ulusoy ve Aydın 2003).

Fotoelastik stres analiz yönteminde kullanılan Polariskop cihazı aĢağıdaki kısımlardan oluĢmaktadır (Ulusoy ve Aydın 2003):

(42)

Beyaz ıĢık: Bu ıĢıkta bulunan farklı renklerin giriĢime olan eğilimleri, kuvvet çizgilerinin spektrumda renkli görünmesine neden olur.

Monokromatik ıĢık: 5461 A°‟lık filtre edilmiĢ civa buharlı lamba veya sodyum lambası ile elde edilir. Kuvvet çizgilerinin siyah görünmesini sağlar.

B- Diffuser: IĢık dağıtıcı

C- Polaroid plaklar: Polaroid levhanın kolay geçiren eksen denilen levha içinde bir ekseni vardır. Eğer ıĢık bu eksen boyunca yönelmiĢ ise az bir soğurulma ile geçer.

Bu geçen ıĢığa “kutuplanmıĢ ıĢık” denir, yani polaroid plak bir kutuplayıcıdır. IĢık kolay geçiren eksene dik ise büsbütün soğurulur.

D- Çeyrek dalga plakaları: Bunlara geciktirme levhaları da denir. YavaĢ ve hızlı geçiren eksenleri vardır. KutuplanmıĢ olarak gelen ıĢığı hızlı bileĢene göre yavaĢ bileĢeni 1/4 titreĢimlik bir faz gecikmesi altında bırakır. Çeyrek dalga plakasından çıkan dalganın, yavaĢ ve hızlı bileĢenlerinin genlikleri aynıdır. Hızlı bileĢen yavaĢ bileĢenden faz olarak 90° ileridir. Bunlar birbiri ile çapraz, polaroid plakların kolay geçiren eksenleri ile 45° lik açı yapacak Ģekilde yerleĢtirilmek suretiyle dairesel polarize ıĢık meydana getirmede kullanılır ki bu izoklinik çizgileri ortadan kaldırır.

E- Analizi yapılacak olan maddenin paralel kesiti

F- Fotoğraf makinesi: Kesitler polariskop cihazındaki özel yerlerine yerleĢtirildikten sonra, iki ayrı ıĢık demeti altında incelenebilir. Turuncu rengindeki monokromatik sodyum ıĢığı altında kuvvet çizgileri siyah; beyaz ıĢıkta ise siyah, kırmızı, mavi ve yeĢil olarak izlenir.

Fotoelastik materyalde kırmızı ve yeĢil renkler arasındaki kuvvet çizgileri „fringe‟ olarak tanımlanır. Kuvvet çizgilerinin sayısı arttıkça stres de oransal olarak artar. Bu renkli bantlar veya kuvvet çizgileri birbirine yaklaĢtıkça stres değiĢimi fazla olur. Düzenli renk görünümü ise düzenli dağılım gösteren stres alanlarını ifade eder (Caputo ve Standlee 1987, Ulusoy ve Aydın 2003).

(43)

Genel olarak düzlemsel polariskopta iki tip kuvvet çizgisi gözlenir. Bunlardan biri esas kuvvetin yönünü gösteren izoklinik çizgilerdir ve poloriskopta siyah olarak görülürler (Caputo ve Standlee 1987). Ġkincisi ise gerilim farkından oluĢan çizgiler olup izokromatik çizgiler diye adlandırılır ve stresin yoğunlaĢtığı yerlerde görülür (Caputo ve Standlee 1987, Ulusoy ve Aydın 2003). Modelin iyi olarak analiz edilebilmesi ve görüntü alınabilmesi için izokromatik kuvvet çizgilerinin net olarak gözlenmesi gerekir. Bu nedenle izokromatik kuvvet çizgilerinin görülmesini kolaylaĢtırmak için izokliniklerin elimine edilmesi gerekir (Caputo ve Standlee 1987, Ulusoy ve Aydın 2003). Ġzokliniklerin eliminasyonu „sirküler polariskop‟ ile gerçekleĢtirilebilir (ġekil 1.18) (Özkır 2007). Materyalin incelenmesinde dairesel polarize ıĢık ve çeyrek dalga plakaları kullanılırsa sadece izokromatik çizgiler gözlenebilir. Gerilimdeki farklılığın Ģiddeti ise fringe sıralarının belirlenmesini sağlar. Modelin incelenmesinde beyaz ıĢık kaynağı kullanılırsa polariskopta birçok renkli çizgiler gözlenir. IĢık dalgası değiĢik frekanslara sahip bir seri dalgadan oluĢur. Dalga bileĢenlerinden biri giriĢim ile yok edildiğinde onun tanıtıcı rengi kalır. Örneğin: Mor renk ayırt edildiğinde onun tamamlayıcı rengi sarıdır. Artan kuvvetlere göre fringe‟lerin simgelediği renkler Ģöyle sıralanabilir: Ġlk siyah çizgi sıfır, kırmızı-mavi birinci fringe, kırmızı-yeĢil ikinci fringe ve bundan sonraki sıra hep kırmızı-yeĢil olarak devam eder (Ulusoy ve Aydın 2003, Çehreli ve ark 2004).

(44)

Analizde bir diğer önemli konu ise modele uygulanan yük miktarıdır. Kuvvet ne kadar arttırılırsa izokromatik kuvvet çizgisi sayısı da o oranda artıĢ gösterecektir. Kuvvet miktarının arttırılmasıyla kuvvet çizgilerinin Ģekil ve dağılımında farklılık gözlemlenmeyebilir.

Ġzokromatik stresler göz önüne alındığında yorum için iki temel prensip kullanılır:

1. Stres yoğunluğu arttıkça kuvvet çizgilerinin sayısı artar.

2. Ġzokromatik kuvet çizgilerinin birbirine yakınlığı ne kadar artarsa o oranda stres yoğunluğu fazla anlamına gelmektedir (Ulusoy ve Aydın 2003).

Stres yoğunluğu genel olarak üç durumda oluĢur. Bunlar: 1. Bir cismin diğerine baskı yapması,

2. Geometrik cismin devamlılığının bozulması (sıkma, bükme, germe gibi), 3. Cismin iki parçası arasında elastik modülüs farkının olması (Caputo ve Standlee 1987, Tombasco 2003).

1.11.3. Gerilim Ölçer ile Kuvvet Analiz Yöntemi

Gerilim ölçer denildiğinde yük altındaki yapıların bünyesinde oluĢan doğrusal Ģekil değiĢikliklerinin saptanmasında kullanılan aygıtlar anlaĢılmaktadır. Bunların mekanik, mekanik-optik, optik, akustik, elektrik ve elektronik bünyeye sahip çeĢitleri vardır (Akça ve ark 2002, Ulusoy ve Aydın 2003).

Bugün için gerilim ölçerin klinik yükleme sırasında in vivo ölçümler yapmaya yardımcı tek teknik olmasına rağmen in vivo ve in vitro gerilim ölçer çalıĢmaları bükülme momentlerinin miktarı hakkında ortak fikir ortaya çıkaramazlar. Buna ek olarak implant üzerindeki yükü in vivo ölçmek için her implant desteğindeki ve/veya protez komponentindeki gerinimlerin izole edilmesi, simantasyondan ya da vidanın sıkıĢtırılmasından önce ve sonra çeĢitli ölçümler yapılması gerekir. (ġahin ve ark 2002).

(45)

1.11.4. Kırılgan Vernik Kaplama Tekniği ile Kuvvet Analiz Yöntemi

Kırılgan vernikle kaplama tekniği ile kuvvet analizi, incelenecek olan model üzerine 0.005 – 0.010 inç arasında bir vernik tabakasının püskürtülmesi ve bu verniğin fırınlanmasından sonra bu bölgeye kuvvet yüklenerek bölgede oluĢan çatlakların yorumlanması esasına dayanır (Özgövde 2003, Karayazgan 2005).

1.11.5. Holografik Ġnterferometri (Lazer ıĢınları) ile Kuvvet Analiz Yöntemi

Holografik Inferometre: Cisimlerin üç boyutlu görüntüsünü elde etmek için kullanılan, bir koherent ıĢık kaynağından çıkan iki ıĢının karĢılıklı etkisiyle oluĢan mikroskobik giriĢim saçaklarının kaydedilmesi iĢlemidir (Balık 2007).

1.11.6. Termografik Kuvvet Analiz Yöntemi

Homojen, izotropik bir materyal periyodik olarak yüklendiğinde ısıda oluĢan periyodik değiĢiklikler materyalin ilgili noktasındaki asal streslerin toplamı ile doğrudan orantılıdır. Çiğneme sırasında bu yöntem için gerekli olan periyodik yükleme frekansına ulaĢmak mümkün olmakla beraber, dental implantların statik yüklenmesi gibi diğer ilgi alanları, bu yöntemin yüklenme frekansı gereksinimlerini karĢılamamaktadır (Ulusoy ve Aydın 2003).

1.11.7. Radyo Telemetri ile Kuvvet Analiz Yöntemi

Bu yöntem birleĢik bir donanım ve yazılım yardımı ile elde edilen verilerin herhangi bir materyale bağlantısı olmadan transferi üzerine kurulu bir yöntemdir. Gerilim ölçerde oluĢan direnç farklılıkları voltaj düĢmelerine sebebiyet vermekte ve bu da radyo telemetrinin frekansını etkileyip sonuçları oluĢturmaktadır. Bu yöntemde en büyük avantaj veri iletiminde kablo kullanılmamasıdır (Ulusoy ve Aydın 2003).

Şekil

ġekil  1.1.  Tam  diĢsiz  çene  üç  segmente  ayrılır.  Anterior  komponent  (Ant),  maksillada sinüsün ön bölgesi, mandibulada mental foramenler arasıdır
ġekil 1.2. Tip 1 divizyon A ark (Misch 2005).
ġekil 1.3. Tip 1 divizyon C-h (C) (Misch 2005).
ġekil 1.5. Tip 2 divizyon A, B ark (Misch 2005).
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

• Radyasyon özellikle mitotik evredeki çekirdeğe etki yaparak hücre çoğalmasını engelleyebilir.. • Hücre döngüsünde radyasyona en duyarlı evreler:geç G2 ve

Çalışmalarda keratinize doku bandı genişliğinin 2 mm’den az olduğu alanlarda gingival indeks skorlarının keratinize doku bandı genişliği 2 mm’den fazla olan

Estetik bölgede ikinci aşama implant cerrahisi – Hurze ler’ in geliştirdiği yeni teknik- Tek implantlarda ikinci cerrahi aşamasında uygulanan bu teknikte öncelikle

Bu projede modellenecek olan kaplama ikinci büyük azı dişidir. Model, Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Bölümünden temin edilmiştir. Modeldeki ölçüler dijital kumpas yardımıyla

Es­ ki devirlerde birçok manastırı banndırdığı için PAPAZ ADALARI (Papadonisia); topraklannın kırmızı olması sebebiyle K IZ IL ADA­ LAR deniz üzerindeki

1mm-2mm dişeti yüksekliğine sahip locator tutuculu modelde çift taraflı yükleme yapıldığında sol taraftaki implantın apikal bölgesinde orta derecede (1,63) stres

-Locator tutucular, farklı yüksekliklerde implanta vidalanan patriks, ve protez içinde yer alan metal başlık içindeki retansiyonu sağlayan, farklı retansiyon

Bu çalıĢmanın amacı; posterior dental implant uygulanmıĢ ve klinik olarak bruksizm teĢhisi konulmuĢ bireylerde, Botulinum Toksin Tip A enjeksiyonun ve stabilizasyon