• Sonuç bulunamadı

İnanç açısından intihar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İnanç açısından intihar"

Copied!
116
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANA BİLİM DALI KELAM BİLİM DALI

İNANÇ AÇISINDAN İNTİHAR

(YÜKSEK LİSANS TEZİ)

DANIŞMAN

Yrd. Doç. Dr. Durmuş ÖZBEK

HAZIRLAYAN

Murat TAŞDELEN

(2)

İ

NANÇ AÇISINDAN İNTİHAR

İÇİNDEKİLER ………...1 ÖNSÖZ……….4 KISALTMALAR……….6 GİRİŞ İNTİHAR VE ÖLÜM DÜŞÜNCESİ A-İNTİHARIN SÖZLÜK VE TERİM ANLAMI………7

1-İntiharın Sözlük Anlamı………...7

2-İntiharın Terim Anlamı………8

B-İNTİHAR VE ÖLÜM DÜŞÜNCESİNE GENEL BİR BAKIŞ………14

BİRİNCİ BÖLÜM İNTİHAR ÇEŞİTLERİ ( KATEGORİLERİ ) VE İNTİHAR NEDENLERİ A- İNTİHAR ÇEŞİTLERİ ( KATEGORİLERİ )……….21

1- İntihar Düşüncesi………...21

2- İntihar Tehditleri………...21

3- Göstermelik İntihar Girişimi………21

4- Gerçek İntihar Girişimi……….22

5- Önceden Bir İntihar Düşüncesi Olmaksızın Meydana Gelen İntihar…………...22

6- Gerçek İntihar………22

B- PSİKO-SOSYAL GELİŞİM DÖNEMLERİ ve İNTİHAR………..22

(3)

2- Ergen ve Genç İntiharları……….26

3- Yetişkin İntiharları………29

4- Yaşlı İntiharları………..31

C- İNSANI İNTİHARA GÖTÜREN SEBEPLER………...33

1- İrade Zayıflığı.………....………....34

2- Dini Nedenler………..38

a) Allah’a ve Ahiret Gününe İmanın Zayıf Olması……….……….39

b) Dini İnancın Olmaması veya Eksik Olması………...49

c) Kendini Feda Etme Duygusu………..……….56

3- Sosyo-Psikolojik ve Kültürel Nedenler…………...………...57

a) Bencil İntiharlar………....61

b) Elcil İntiharlar………..63

c) Anomik İntiharlar…...………..63

I- Hızlı Değişim ve Özenti………..66

II- Eğitimsizlik………67

III- Aşırı Baskılar………...67

IV- Düzensiz ve Bozuk Aile Yaşantısı ve Aile İçi Şiddet………67

V- Hurafe ve Batıl İnançların Yaygınlığı……….68

VI- Sosyal Kurumların Yetersizliği………..68

VII- Ekonomik Krizler………..68

(4)

İKİNCİ BÖLÜM

İSLAMIN İNTAHARA BAKIŞI

A- İSLAM DİNİNİN İNSANA VE İNSAN HAYATINA VERDİĞİ DEĞER……….72

B- AYET VE HADİSLERE GÖRE İNTİHARIN DEĞERLENDİRİLMESİ……….75

1- Ayetlere Göre İntihar………...76

2- Hadislere Göre İntihar……….81

3-İntihar Edenin İslama Göre Hükmü....…...……….83

4-İnsan Hayatını Korumaya Yönelik Tedbirler………..88

a) İnsan Hayatını Korumaya Yönelik Maddi Yaptırımlar………89

b) İnsan Hayatını Korumaya Yönelik Manevi Yaptırımlar………..91

5-Ötenazi-Ölme Hakkı (Euthanasia).………..……….92

a) Aktif Ötenazi………94

b) Pasif Ötenazi………95

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM İNSANIN SORUMLULUĞU, DİNLERİN İNTİHARA BAKIŞI VE İNTİHARA KARŞI ALINACAK TEDBİRLER A- İSLAMIN YÜKLEDİĞİ BİREYSEL VE TOPLUMSAL SORUMLULUK……100

B- DİĞER DİNLERİN İNTİHARA BAKIŞI………103

C- İNTİHARA KARŞI ALINACAK ÖNLEMLER……….106

SONUÇ……….108

(5)

ÖNSÖZ

İnsan doğumundan ölümüne kadar birçok olayla karşılaşır. Bu olaylardan biri de muhakkak ki herkesin başına gelecek olan ölüm hadisesidir. Bazı insanlar hastalanıp, bazı insanlar savaşıp, bazı insanlar kaza geçirip, bazıları da isteyerek ölmektedirler. İşte bu isteyerek ölüm şekli olan intihar olayına farklı bir açıdan bakmamız gerekmektedir.

“Neden yaşıyorum? Niçin doğdum? Her şey bomboş, ne olacak bu dünyanın hali? Artık yaşamanın bir anlamı kalmadı? Değersiz bir insanım, çevreye faydam yok, acı çekiyorum. Öyleyse bu ortamdan ayrılmalıyım.”

Yukarıdaki cümleler intihar düşüncesinde olan insanlardan bazılarının duygu ve düşüncesini yansıtıyor. Tabiî ki bu örnekleri çoğaltabiliriz. İnsanlık tarihinde bir kısım insanlar yaşamının bir kesiminde intihar girişiminde bulunabilmekte, bir kısmı da ölümle sonuçlanabilmektedir. Sosyal, kültürel bazı yargılar gereği belli coğrafi alanlarda intihar “saygın” bir davranış olarak görülmüşse de, genelde hoş görülmeyen bir davranış şekli olarak kalmıştır.

İntihar konusu toplumun her kesiminde görülmesi sosyal psikolojik, psikiyatrik, biyolojik, felsefi, teolojik boyutları nedeniyle birçok disiplinin ilgi odağı olmuştur. Her disiplin kendi bakış açısıyla konuya yaklaşıp, yorumlar ve çözüm önerileri getirmiştir.

Özellikle son zamanlarda çevremizde-bölgemizde karşılaştığım intihar olayları bir hayli dikkatimi çekti. Acaba bir insan neden en kıymetli şeyi olan, Allah’ın dokunulmaz kıldığı canından vazgeçmek ister. İşte bu noktadan yola çıkarak inanç çerçevesinden bakarak “İnanç Açısından İntihar” konusunu araştırmaya çalıştım.

Yapmış olduğum bu çalışma giriş ve üç bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde; “İntiharın terim- sözlük anlamını ve intihar ve ölüm düşüncesine genel bir bakış”, birinci bölümde; “ İntihar çeşitleri (kategorileri) ve nedenleri”, ikinci bölümde; “İslam dininin insana ve insan hayatına verdiği değer”, üçüncü bölümde ise; “İnsanın sorumluluğu, dinlerin intihara bakışı ve intihara karşı alınacak tedbirler” genel başlıkları altında inceledim.

(6)

İntihar konusunu incelerken özellikle kelam, fıkıh, psikoloji, sosyoloji ilimlerine bağımlı olarak çalıştım. Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için bol kaynak, doküman ve interaktif hizmetlerinden istifade etmeye çalıştım. Faydalandığım kişilerin konuya hâkim olan kişiler olmasına özen gösterdim. İstifade ettiğim kaynakları ve dipnotları en doğru şekilde yazmaya gayret gösterdim. Faydalandığım sitelerin internet adreslerini en açık şekilde ve faydalandığım tarihi de yazarak verdim. Elde etmiş olduğum verileri kelami anlayışın süzgecinden geçirerek çalışmamı tamamladım.

Yapmış olduğum bu çalışmada, bana ilgi, yardım ve tecrübelerini esirgemeyen değerli hocalarım Prof. Dr. Şerafeddin Gölcük ve Prof. Dr. Süleyman Toprak’a, ayrıca, konunun seçilmesi, planın yapılması, gerekli kaynaklara ulaşılması ve tezin hazırlanmasında bana başından sonuna kadar maddi ve manevi desteklerini esirgemeyen danışman hocam Yrd. Doç. Durmuş Özbek’e minnet ve şükranlarımı sunarım.

Murat TAŞDELEN

KONYA–2006

(7)

KISALTMALAR

a.g.e. : Adı geçen eser (a.s.) : Aleyhisselam

b. : İbn, İbn-i, İbnu, Bin bkz. : Bakınız

c. : Cilt

(c.c) : Celle Celâluhu Çev. : Çeviren

D.İ.A : Diyanet İslam Ansiklopedisi D.İ.B. : Diyanet İşleri Başkanlığı Fak. : Fakültesi

H. : Hicri

İSAM : İslami Araştırmalar Merkezi Nşr: : Neşreden M. : Muhammed md. : Maddesi, Madde M.Ö. : Milattan Önce M.S. : Milattan Sonra Nm. : Numara ö. : Ölüm tarihi (r.a.) : Radiyallahu Anh s. : Sayfa

(s.a.s.) : Sallallahu aleyhi ve sellem T.D.V. : Türkiye Diyanet Vakfı Trc. : Tercüme

t.y. : Tarihi yok vb. : ve benzerleri vd : ve diğerleri vs. : ve saire

(8)

Yay. : Yayınları y.y. : Yüzyıl

GİRİŞ

İNTİHAR VE ÖLÜM DÜŞÜNCESİ

A-İNTİHARIN SÖZLÜK VE TERİM ANLAMI

1-İntiharın Sözlük Anlamı

Suicide (İntihar) kavramının ortaya çıkışı oldukça yeni sayılır. Latin kökenli kelimelerden oluşmasına rağmen, Latince değildir. İngilizce’de suicide olarak ilk kullanım tarihi 1662’dir. Ortaçağda Latince’de “sui homicido” ya da “sui ipisus homicidum” deyimleri kullanılırdı. 1

İntihar kelimesi Türkçeye Tanzimatla beraber girmiştir. Batı dillerindeki romanlarda görülen “suicide” sözcüğüne karşılık, Tanzimatta Türkçeye çevrilen eserlerde “kendini katletme”nin yerine “intihar” kelimesi kullanılmaya başlanmıştır. Bu sözcük Arapça’da “kurban” demek olan “nahr”dan türemiştir.2

(Nahr), hayvanı boğazından kesmek3, gırtlak anlamına geldiği gibi, kişinin, namazda mihrabın karşısına dikilmesi, yani göğsünü kıble tarafına döndürüp sağa, sola dönmemesidir.(Tenâhur), boğaz boğaza gelmek, yani göğüs göğse çarpışmak, boğazlaşmak anlamına da gelir. Aynı kökten (intihar) da kendini kesmek, öldürmek demektir. Deve, göğsüne bıçak vurulup kesildiği için, deve kesmeğe de nahr denilir. İnsanın kendi canına kıyıp kendisini öldürmesine de intihar denilir.4

Devellioğlu’na göre intihar; “Arapça’da (N-H-R) kökünden türemiş, kendini öldürme” 5 anlamındadır.

1 http://tr.wikipedia.org/intihar, (16.11.2005).

2 ARKUN, Nezahat, İntiharın Psikodinamikleri, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları,

İstanbul, 1978, s. 25.

3 SARI, Mevlüt, el-Mevarid (Arapça-Türkçe Lügat), Bahar Yayınevi, İstanbul, 1992, s. 1491. 4 ATEŞ, Süleyman, Kuran Ansiklopedisi, Kuba Yayınları, İstanbul, 1997, c. X, s. 79.

5 DEVELLİOĞLU, Ferit, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, Doğuş Matbaası, Ankara, 1970, s.

(9)

İntihar kelimesi, Kuran-ı Kerim’de yer almamakta, birkaç hadiste ise terim anlamıyla geçmektedir. İslami kaynaklarda intihar eylemi genellikle “kendini öldürme” (katele nefse hu) şeklinde ifade edilmekte, intiharın yakın zamanlarda kullanılmaya başlanan bir terim olduğu anlaşılmaktadır.6

2-İntiharın Terim Anlamı

İnsan, var olduğundan bu yana kendisiyle ilgili birçok soruya yanıt aramaya çalışmıştır. Fakat insanın bunu sistemli bir biçimde ele alışı ancak günümüze yakın tarihlerde gerçekleşmiştir. Durkheim’in “İntihar” isimli klasik eseri "intihar"ın sosyolojik araştırmasında bir başlangıç noktasıdır.7

İntiharı anlamak oldukça güçtür. Bunun kuşkusuz tek nedeni insanların içinde yaşadığı uçsuz bucaksız ruhsal denizdir. Her insan olaylar karşısında farklı tepkiler verir, farklı duygulara kapılırlar. Ve tüm bunların tek bir açıklaması ne yazık ki olamaz.

Kendini katletme, kendini öldürme anlamına gelen intiharın tanımı, hayli tartışmalara yol açmıştır. İntihar olgusu ile doğrudan veya dolaylı olarak ilgilenen herkes, kendi bakış açısından hareket ederek bir tanım yapmaya çalışmıştır. Yani konuyla ilgilenen kişi sayısı kadar çeşitli intihar tanımları vardır. Fakat bu tanımların çoğu, dikkatlice bakıldığında, ya dar kapsamlı ya da tanım olamayacak kadar geniştir.

İntiharın eyleminin tarifi günümüz sosyal bilimcileri arasında tartışmalara yol açmıştır. Konuyla ilgili muhtevalı bir çalışma yapan Emile Durkheim intiharı, “ ölen kişi tarafından ölümle sonuçlanacağı bilinerek girişilen olumlu veya bir fiilin doğrudan doğruya ya da dolaylı sonucu olan her ölüm olayı”8 şeklinde tanımlamıştır.

Başka tanımlarda buna kişinin ölüm niyeti ve kararının, ayrıca ölümle yaşamak arasında tam ve iradeli bir seçme imkânının bulunması unsurları da ilave edilir. Böylece

6 HÖKELEKLİ, Hayati, “İntihar” Md. , D.İ.A., Ankara, 2005, c. XXII, s. 351.

7 KÜÇÜKCAN, Talip, Dindarlık Depresyon ve İntihar, Akademik Araştırmalar Dergisi,

İstanbul, 2000, Sayı: 7, s. 42.

8 DURKHEİM, Emile, İntihar (Toplumbilimsel İnceleme), Çev. Özer Özerkaya, İmge Yayınevi,

(10)

gerçek intihar, kişinin kendi hür iradesiyle ölümü seçip istemesi ve sonuçlarını bilerek kendisini öldürmesi diye anlaşılmaktadır.9

Genel geçerliliği olabilecek bir tanıma ulaşabilmek için, olgunun çeşitli niteliklerine anlam kazandıracak noktalara temas etmek gerekir. Bu nedenle geçmişte yapılan tanımları inceleyerek ve bunların eksikliklerini vurgulayarak bir tanıma ulaşmak mümkündür.

İntiharı tanımlarken en temel öğe olan insanı ele almak gereklidir. Fakat “insan öğesini dikkate alan her tanımlama da doğrudur” demek anlamına gelmez. Belirli bir bakış açısından yapılan tanımlar, o yaklaşımın temelinde yatan anlayışı sergiler. Bunun yanında, insanın bir anlam veremediği, anormal olarak değerlendirdiği insanın kendi canına kıyması eylemi o derece karmaşık ve acı verici bir olaydır. Bundan dolayı intiharın herkes tarafından kabul edilebilir tanımını yapmak da son derece güçtür. Çünkü intihar olgusu ile ilgili bir konuyu açıklayabilmek için sağlam temellere dayanan bir tanım yapmak gerekmektedir.

İntihar (Özkıyım): İnsanın kendi canına kıyması, öldürme yöntemlerinden biri ile kendi hayatına son vermesi olayıdır.10

İntiharı M.Doğan, “ Kendini kendini öldürme, cana kıyma, kendini yok etmeye yönelik fiil” 11 olarak tanımlamıştır.

İntihar (Özkıyım): "İnsanın kendi kendisini cezalandırma veya kendisini kasıtlı olarak dünyadan ayırmak için girişilen eylem" olarak tanımlanmakta ve "diğer bir deyimle insanın yaşamına son vermek amacı ile yaptığı ve başarı ile sonuçlandırdığı patolojik bir davranış" 12olarak yorumlanmaktadır.

Kişinin, doğuracağı sonucu bilerek, olumlu (yapma, etme) veya olumsuz (yapmama, etmeme şeklinde) bir hareketi ile ortaya çıkan her ölüm olayı intihardır.13

9 HÖKELEKLİ, a.g.e., c. XXII, s. 351.

10 RAMAZANOĞLU, Süleyman, İntihar Olayları ve İslama Göre Hükmü,

http://www.akademi.nl/sayi11, (12.12. 2005).

11 DOĞAN, Mehmet, Büyük Türkçe Sözlük, Pınar Yayınları, İstanbul, 2005, s. 628. 12 BORATAY, Cumhur, İntihar Girişimleri, www. saglık. tr. net (11.11. 2005). 13 KARAMAN, Hayrettin, İntihar, www.hayrettinkaraman.net.(11.11. 2005).

(11)

Altavilla’nın tanımı “intihar, kendini isteyerek öldürmektir”. Bu tanıma göre içki, sigara, uyuşturucu madde vb. kullanan kişi de intihar etmiş sayılmaktadır. Fakat bu gibi maddeleri kullananların hemen hepsinin intihar etmek gibi bir niyetlerinin olmaması tanımın eksik olduğunu göstermektedir.

Malapert ise; “intihar hemen daima egoizmin ürünüdür” demektedir. Bu görüş oldukça fazla taraftar toplamasına rağmen, tanım olmaktan uzak ve eleştiriye açıktır. Kimi intihar olayının temelinde vatan sevgisi, ideoloji, başkasının durumuna üzülme gibi nedenler yatmaktadır.

“Bir kimsenin yakın ve kaçınılmaz olan veya öyle zannedilen bir acıyı (şerefsiz bir durum, mahkûmiyet, sefalet, çok sevilen bir kişiyi kaybetme vb.) bertaraf etmek niyetiyle hayatına son vermesi intihardır” tanımı ise Ferri’ye aittir.

Masaryk’a göre geniş anlamda intihar hayatın tehlikelerine karşı gerek pozitif ve gerek bir katılma veya negatif ve pasif bir tutumla kişinin hayatına kasıtsız bir müdahalesi sonucu ortaya çıkan anormal tip ölümlerdir. Dar anlamda intihar ise kişinin kasıtlı olarak hayatına son vermesidir. Masaryk’a göre intiharda ölümün hemen gerçekleşmesi gerekmez; kişi ölümü yavaş yavaş da arayabilir. Ayrıca, davranışa aktif olarak da katılmayabilir. Günümüz modern toplumlarında intiharın daha yaygın olduğunu savunan Masaryk’a göre, temizlik ve sağlık şartlarına gerekli özenin gösterilmemesinden kaynaklanan birçok ölüm de geniş anlamda intihardır.

Litre’ye göre; “intihar kendisini öldüren insanın eylemidir.”

Halbwachs intiharı şöyle tanımlar: “Kendisini öldürmek niyetiyle olay kurbanı tarafından yapılan bir aksiyonun sonucu olan her tür ölüm intihardır”.

Delmas’a göre “intihar, aklı başında bir insanın yaşamakla ölmek arasında bir seçme yapabileceği halde, her türlü ahlak baskısı dışında ölümü seçip kendini öldürmesidir”.

Daha sonra Dynes, Clarke, Dinitz gibi araştırmacılarla birlikte, intihar tanımında saldırganlık kavramını görmekteyiz. Bu araştırmacılar intiharı kişinin saldırganlığını kendine yöneltmesi sonucu meydana gelen bir olay olarak ele almışlardır.

(12)

Psikoloji alanında söz sahibi olan Sigmund Freud saldırganlık kavramını daha detaylı olarak incelemiştir. Teorilerini bu kavram üzerinde yoğunlaştıran Freud, “intiharı önceleri özdeştirilmiş bir sevgi nesnesine yöneltilmiş saldırganlık neticesi meydana gelen bir depresyonun sonucu olarak yorumlamış; daha sonraları ise ölüm içgüdüsünün etkinlik kazanarak kişinin kendi üzerine çevrilmesi” olarak tanımlamıştır.

Schilder şöyle bir tanım yapar: “İntihar, bir diğer insana yöneltilmek istenen kızgınlığın kişinin kendi üzerine çevrilmesinin yanısıra, sevgisini esirgeyen bir insanı cezalandırma veya onunla bir tür barış yapma isteğinin ve de aynı zamanda, başedilemeyen güçlüklerden kaçışın anlatımıdır,” der.

Bernfeld’e göre, intihar eden kişi gerçekte başka birini öldürmek ister. Bu eylemi kendisine yöneltmesi için karşısındaki o kişiyi güçlü bir biçimde özdeştirmiş olması gerekir. Ancak o zaman kişi, önceleri sevdiği ve sonradan nefret ettiği bu ikinci kişiyi de kendi ölümü ile ortadan kaldıracağına inanır. Ayrıca, öldürme isteğinden ötürü duyduğu suçluluğun karşılığını da ödemiş olur.

Değişik bir tanım ise Richman tarafından yapılmıştır. Richman’a göre, intihar bir iletişimdir; yardım için ağlamaktır; başkalarından yardım istemektir; tehdit veya intikam metodudur; pişmanlık ve bir itiraftır. İntihar anlamında kullanılan iletişim sözlü veya sözsüz olsun, dolaylı veya dolaysız bir mesajdır.14

Yukarıdaki tanımların hemen hepsinde, insanın ölmek istemek niyetiyle kasten bu eyleme girişmesinin intihar olmak kabul edilmesine karşılık, insanın başkası için böyle bir eyleme girişmesinin gerçekten intihar olarak kabul edilip edilemeyeceği üzerinde bir anlaşma sağlanamamıştır. Örneğin; bazı bilim adamları, Hindistan’ın bazı yörelerinde uygulanmakta olan “suttee” (Kocası ölen kadının, kocasının cenaze töreninde kocasının cesedi ile beraber kendini yakması)nin gerçek bir intihar olarak ele alınamayacağını savunurken, bazıları bunun da intihar olduğunu, böyle ele alınması gerektiğini savunmaktadırlar.15 14 http://www.isnet.net.tr/channels/saglik/saglik.aspx?link=/channels/saglik/guncel/intihar.html (17.12 .2005). 15 http://www.isnet.net.tr/channels/saglik/saglik.aspx?link=/channels/saglik/guncel/intihar.html (17.12.2005).

(13)

Eski Yunanda genellikle tasvip edilmemekle birlikte bazı durumlarda intiharı normal bir davranış olarak gören felsefi bir tutumun varlığı bilinmektedir. Mesela Sokrat’a göre tanrıların bir mülkü olan insanın canına kıyması onların gazaba gelmesine sebep olur. Ancak intihar bazı durumlarda öylesine zorunlu bir hal alır ki bunu tanrıların izninin bir işareti olarak görmek mümkündür. Eflatun da intiharı ilke olarak tasvip etmemekte, fakat tahammül edilmez elem, aşırı yoksulluk yahut talihin kaçınılmaz zorlamalarını istisnai durumlar olarak belirtmektedir. Aristo ise intiharı hiçbir durumda kabul etmemiştir. Ona göre intihar devlete karşı işlenmiş bir yurttaşlık suçudur. Buna karşılık Epikorus, hayatın haz vermemeye başlaması durumunda insanın onu sona erdirme hürriyetinin bulunması gerektiği kanaatindedir. Stoa felsefesinin intihar karşısındaki tavrı da insanın gerektiği zaman canına kıyabileceği şeklindedir. Bu tavır Roma felsefesini derinden etkilemiştir. Mesela Seneka, intiharın elemden ve yaşlılığın getirdiği zilletten kurtuluş olabileceğini düşünmüş, fakat eş ve çocuklar için yaşamanın genel bir insanlık ödevi olduğunu kabul etmiştir. Cato, Pliny, Epictetos ve Marcus Aurelius gibi Roma entelektüelleri de benzer bir tavrı benimsemişlerdir. Fakat Cicero hem dini hem sosyal gerekçelerle intiharın meşruluğunu reddetmiştir.16

Tanımları birbirinden ayırmak önemlidir. İntihar, tıbbi dilde, ölümle sonuçlanan kendini öldürme girişimi olarak açıklanabilir. Ancak her intihar girişi ölümle sonuçlanmaz ve ölümle sonuçlanmama nedenleri farklı olabilir. Bu nedenle yeni bir kavramla karşı karşıya kalırız. İntihar girişimi. Kişiye ulaşıldığında henüz ölümle sonuçlanmamış durumlara da tıbbi anlatımla intihar girişimi denilebilir.

Telaffuzunun bile oldukça soğuk etki yarattığı intihar, kişinin kendi kendini kasıtlı olarak öldürme eylemi olarak açıklanabilir. Çeşitli nedenlerden dolayı çevremizde intihar girişiminde bulunan insanlar duyar, görürüz. Ancak bunların hepsi salt kendi kendini öldürme eylemi olarak tanımlanamaz. İntiharın tanımını bazı uzmanlar kendi kendini cezalandırma olarak tanımlarken, kimi zaman da çaresizliğin bir sonucu olarak ortaya çıkabileceğini belirtiyorlar. İntihar eğiliminde olan kişilerin yaşadıkları bilinç bulanıklıkları, genel görüş olan intihar nedenlerinin maddeler halinde açıklanamayacak kadar karışık olduğu görüşünü destekler. Tüm bu anlatılanlar ve buna benzer farklı görüşler, intiharla ilgili farklı kavramların da ortaya çıkmasına neden olmuştur.

(14)

Emile Durkheim'in intihar konusunda yaptığı araştırmanın üzerinden yüz yıldan fazla zaman geçmiştir. Günümüze kadar çeşitli branşlarda intihar olayı ele alınmış, sebepleri sonuçları, önleme veya azaltma tedbirleri üzerinde durulmuştur. Araştırma sonuçlarına göre intihar olayının önemli ve belirleyici faktörleri arasında inanç boşluğu, bazı sapık inançlarda olduğu gibi inancın ve düşüncenin intiharı teşvik etmesi, psikolojik bunalımlar, psikiyatrik bozukluklar, ekonomik krizler, toplumun baskısı, bireyin yalnızlaşması vardır.17

Bu noktaları dikkate alarak diyebiliriz ki, genel anlamda intihar, aklı başında bir bireyin, toplumsal değerlerin desteklediği veya karşısında olduğu bir eylemle doğrudan veya dolaylı olarak kendi yaşamına isteyerek son vermesidir.

İntihar kelimesi yeni olmasına rağmen, gerçekte anlatmak istediği eylem tarihin ilk çağlarına kadar uzanmaktadır. Yapılan birçok antropolojik araştırma, ilkel kabilelerde intihar olgusunun olduğunu doğrulamaktadır. Burada görülen intihar daha çok yenmesi tabu olan yiyeceklerden olmaktadır. Tabuyu çiğnemesi halinde doğacak sonucu bildiği halde, birey bu tabuyu çiğnemekte; yani ölümü göze almaktadır. Tabuyu çiğneyen birey hastalanır ve ölür. Hatta bazı durumlarda fiziksel bir dış etki olmaksızın, tabunun çiğnenmesi halinde yine ölümle sonuçlanan olaylara rastlanmıştır. Örneğin; Yeni Kurnei’lerde bir genç sağlam ve güçlü olduğu halde, yenmesi yasak olan ‘opussum’u yediği ve ihtiyarlar da bunu fark ettiği için derhal hastalanır ve üç hafta içinde ölür.

Eski yazıtların çoğunda intihar konusu ele alındığı halde, 19. yüzyıl sonuna kadar ilkel kabilelerde intihar fenomeninin bulunmadığı iddia edilmiştir; hatta günümüzde bile bu görüşü savunanlar vardır. Bu görüşün ortaya atılması ve savunulmasında herhalde 18. yüzyıl düşünür ve yazarlarının tanımlamaya çalıştıkları Happy Savage (Mutlu İlkel) imajı yatmaktadır.

İlkel toplumlardaki intihar olgusu daha çok kahramanlık türünden olan intiharlardır. İleride değinileceği gibi, Durkheim ilkellerde “elcil” (altruistic) intiharların daha sık olduğunu18 belirtir. İntiharla ilgili en eski yazıt olan Oedipus Mitolojisindeki Epikaste’in intiharı da bu türden bir intihardır.

17 KARAMAN, Hayrettin, İntihar. www.hayrettinkaraman.net./ (25.10. 2005). 18 DURKHEİM, a.g.e., s. 4.

(15)

İntihar, geçmişte bazı toplumlarda benimsenmiş ve hatta bazı durumlarda başvurulması zorunlu bir davranış biçimi olarak kabul edilmiştir. Eski İskandinavlarda doğal ölüm utanç verici kabul edilir ve yaşlanan kişiler, daha onurlu bir ölüm biçimi olarak kabul edildiği için kendilerini uçurumdan atarlardı. Bugün bile bazı Güney Pasifik adalarında intihar onurlu bir davranış olarak değerlendirilir.

Bazı antropolojik incelemeler ilkel kabilelerin bazılarında intihar olaylarına hiç rastlanılmadığını bildirirler. Bu gibi sonuçlar ilkel insanlarda intihar olaylarının hiç olmadığını değil; modern toplumlarda neden daha fazla görüldüğünü düşündürmelidir.

İlkel insan, uygar insanla kıyaslandığında kendi içindeki intihar eğilimin farkında değildir. İlkel insanlar yüksek uygarlıktan haberdar olunca intihar oranları artmaya başlamıştır. Örneğin; Eski Yunanlılar Roma Uygarlığına katıldıklarında intihar oranı en yüksek seviyesine ulaşmıştır.

Tarihsel süreç içinde intihar oranları genellikle nisbi bir artış göstererek günümüzde önemli toplumsal sorunlardan biri haline gelmiştir. Farklı toplumlarda ve farklı zamanlarda intihar oranlarının artması veya azalması genellikle, toplumsal normların bireyleri etkileme derecesiyle belirlenmiştir. Bu türden toplumsal engelleme veya desteklemeler intihar olgusunun hukuksal boyutunu oluşturmaktadır.19

B-İNTİHAR, İNANÇ VE ÖLÜM DÜŞÜNCESİNE GENEL BİR BAKIŞ Hiç şüphesiz âlemde var olan her şeyi yaratan ve nizama koyan Allah’tır.20 İnsan, Allah’ın en yüce ve en değerli varlığıdır. Allah (c.c.) insanın yaratılışına ayrı bir özen göstermiştir. Allah insanı bizzat kendisi bir vasıta olmaksızın yaratıp ona kendi ruhundan üflemiştir. “Onu düzenleyip ilk insan şekline soktuğum ve ona kendi ruhumdan üflediğim zaman (ey melekler!) hemen ona secde edin ( onu selamlayın dedim)”21 ayeti bu gerçeği ifade eder. Yine başka bir ayette “Allah, ey iblis! İki elimle yarattığıma secde etmekten seni men eden nedir?...”22 Ayeti de bu gerçeği ortaya koymaktadır. Ayette geçen

19 http://www.intihar.de/frame.htm

20 KARAGÖZ, İsmail, İnsan Din ve Peygamber, D.İ.B. Yayınları, Ankara, 2005, s.10. 21 Sad, 38/72.

(16)

“biyedeyye- iki elimle” ifadesi: “Allah’ın gücü ve kudreti” anlamına geldiği gibi “Allah’ın insanı özel bir itina ile yarattığını” da ifade eder.23 Hamdi Yazır, “iki elimle yarattım” demek; hiçbir sebep araya girmeksizin doğrudan doğruya bizzat Allah’ın kudretiyle” anlamında olduğunu 24 söylemiştir. Yine başka bir ayette “Biz insanı en güzel bir şekilde yarattık!”25 buyrulmaktadır.

İslâm, insanın hiç bir yönünü ihmal etmemiştir. İnsanın sahip olduğu bütün güç ve yeteneklerini bir denge ve ahenk içinde birleştirir, terbiye eder. Böylece 0 insanı, bir bütün olarak maddî ve manevî olgunluğa, gerçek huzura eriştirir. Allah inancı her insanın en büyük güvencesi, koruyucusu ve güç kaynağıdır. İnsanı kuşkulardan, kararsızlıklardan kurtarır ve insan ruhunu olgunlaştırır. Hayatın gerçek gayesini anlayıp ona göre hareket etmek, ancak Allah'a inanmak, sadece O'na kul olmakla sağlanır. Cenâb-ı Allah bu konuda gençlere hitaben: "Onlar, Allah'ın zikri ile kalpleri huzura kavuşarak iman edenlerdir. Evet, bilin ki, kalpler ancak Allah'ı anmak ve O'na bağlanmakla yatışır, huzura kavuşur."26 buyurarak huzur için inancın önemini belirtmiştir.27

Allah, iyi ve kötüyü birbirinden ayırabilecek akıl, yetenek ve iradeyi insana vermiştir. Zaten insanı diğer canlılardan ve varlıklardan ayıran en büyük özelliği de budur. İnsan bu yeteneğini her şekilde kullanabilir. Hak ve batıl yola gidebilir. Yaptığı tercihe göre de ceza veya mükâfatını alır. Allah (c.c.) birçok ayette “akıllarınızı kullanmıyor musunuz?” buyurarak insanların akıllarını kullanmalarını istemektedir. “ Allah katında canlıların en kötüsü akıllarını kullanmayan ( gerçekleri konuşmayan ve duymayan) dilsiz ve sağırlardır,”28 diye ikazlarda bulunmuştur.

İnsanoğlu yaratılışı gereği inanan bir varlıktır. Yapılan araştırma ve değerlendirmeler sonunda, tarih boyunca hemen her toplumun inancının olduğunu görürüz. İnsanoğlu başı sıkıştığı zaman Allah’tan başka kendisine yardım edecek hiç bir

23 KARAGÖZ, a.g.e., s. 11.

24 YAZIR, Elmalılı Muhammed Hamdi, Hak Dini Kuran Dili, Eser Yayınları, İstanbul, 1971, c. II, s.

410.

25 Tin, 95/4. 26 Rad, 13/28.

27 ÖZDER, Ömer, Gençlik ve İnanç, Diyanet Aylık Dergi, , Ankara, 1997, Sayı: 75, s. 42. 28 Enfal, 8/22.

(17)

yardımcı olmadığını açık seçik hissetmektedir. Böylesi anlarda her insanın bütün benliğiyle Allah’a sığındığı, içtenlikle O’nun yardımını istediği bilinmektedir.

Bireyin kendi kendisiyle iletişimde en can alıcı noktayı, kendi iç dünyasında kurduğu ilişkiler oluşturur. Psikolojik bir olgu taşıyan bu duruma inanma olgusu denir. İnanma, insanı bireyleştiren bir olgudur, iman görünmeyene inanmadır. Eğer iman konusu somutlaşırsa imani yükümlülük ortadan kalkar. Çünkü var olan haliyle iman bir sınav konusudur.29 İnsanın iç dünyasıyla doğrudan ilgili olan inanç sistemi ve imanı kaybolmaya başladığı andan itibaren, birey üzerinde önemli tesirler ortaya çıkarır. İnsan önce kendisiyle iç hesaplaşmaya girer. Kimi zamanda gönül dünyasında kıyametleri koparır ve bunun neticesinde insan kendi canına kıyma fiiline bile yeltenebilir.

Ölüm insanların bizzat duyularıyla müşahede ettikleri hakikatlerdendir. Zaten yeryüzünde yaşayan bütün insanların ittifakla kabul ettikleri tek gerçek ölümdür. Ölümün inkârı düşünülemez. Çünkü o, zengin-fakir, âlim-cahil, büyük-küçük, itaatkâr ve asi olan herkesin ister istemez boyun eğdiği bir olaydır. Kur’an-ı Kerim’de “Her nefis ölümü tadacaktır”30 buyrularak bu hakikat bütün âleme ilan edilmektedir. Bütün canlıların birer birer ölüm köprüsünden geçtiklerini ise her zaman görmekteyiz. Bu nedenle ölüm, olması muhakkak olan, tecrübe ve müşahede ile sabit bir hakikattir. Bunu hiçbir akıl sahibinin inkâr etmesi mümkün değildir.31 Ölüm herkes tarafından kabul gören bir olgu olasına rağmen intihar ederek ölmeyi istemek, insanlar arasında kabul görmeyen bir davranıştır. Aynı zamanda rıza-ı ilahiye ters düşen bir davranıştır.

Ölüm düşüncesi, hayat boyu insanoğlunu en çok meşgul eden konuların başında yer almıştır. İnsanlar ta ilk çağlardan beri sonlarının ne olacağını düşünmüşlerdir. Çünkü insan görmek ve bilmektedir ki, bu dünyadaki tüm varlıklar gibi insanlarda ölmektedir. Bir gün ölüm vakti kendisine de gelecektir. Bu olgu kaçınılmazdır, mukadderdir. Bu olgu nedir, insana ne yapar, ölümün arkasında ne vardır, insan öldükten sonra ne olacaktır? İnsan ölümle birlikte yok mu olacaktır, yoksa başka bir dünyada yeniden dirilerek var olmaya devam mı edecektir? Eğer ölümle birlikte yokluğu gidecekse dünyada yaşamının bir değeri olmayacak boşu boşuna bir hiç uğruna mı yaşamış olacaktır? İşte insanlar ta ilk

29 KAYAALP, İsa, Dinde İletişim Dili, Nesil Yayınları, İstanbul, 2004, s, 69. 30 Al-i İmran, 3/185.

31 TOPRAK, Süleyman, Ölümden Sonraki Hayat-Kabir Hayatı, Kitap Dünyası Yayınları,

(18)

çağlardan beri sonlarının ne olacağını düşünmüşler32 dir. Bu düşünceler sonunda kimi insanlar inancının gereği ölümü beklemişler, kimi insanlar da dünyadaki sıkıntılarına katlanamayarak bir an önce bu hayatı terk etmek için intihara girişmişlerdir

Toplumsal açıdan önemli bir sorun olan intihar olgusu diğer bütün toplumsal olgulara göre farklı bir özelliğe sahiptir. Bütün toplumsal olguların temelinde “ insan yaşamını devam ettirebilme çabası” vardır. Bir kişi, yaşamını devam ettirebilmek için basit bir hırsızlıktan tutun da diğer bir kişiyi öldürmeye kadar varan birçok eylemi yapabilmekte; kendisi için olumsuz olan şartları değiştirebilmek için elinden gelen tüm çabayı gösterebilmektedir. Fakat intihar eden bir kişi, tüm bu mücadele yollarını bırakarak, kendi yaşamına karşı bir eyleme girişmiştir. İşte intihar olgusunu diğer tüm olgulardan farklı kılan yön de budur: “Kendi yaşamını devam ettirmeye çabalamamak”.

Doğadaki her canlıda yaşamını devam ettirme içgüdüsü vardır. Doğal olarak bu içgüdü, en gelişmiş varlık olan insanda da vardır. Yaşamına yönelik her türlü güçlükle savaşan insanların bir kısmı nasıl olup ta elleriyle bu en çok korumaları gereken kendi yaşamlarına son verebiliyorlar?

İnsan, gerek "tabiî", gerekse içtimaî hayatlar girdabında bir dayanak, bir destek arar. Modern anlayış, insanın bilimle tabiatı yeneceği ve "tabiat olayları"nın yol açtığı korkudan kurtulacağını varsaymıştır. Fakat bu anlayış, insana müspet hiçbir şey kazandırmamış, tam tersine insan, kendisini manasız bir hayat, sürekli ölüm korkusu ve acımasız bir çevrenin içinde daha yalnız, daha kimsesiz ve güçsüz hissetmiştir.

Buna karşılık din, insana her türlü hâdise karşısında, bütün varlıkların Sahibi merhametli ve gücü her şeye yeten bir Varlığa yönelmeyi öğretir. O'na yönelmekle kendini güçlü hissetme, bütün kâinatı kendisi için bir kardeş, bir dost çevresi görme, ölümü hayattan öte, daha üst bir hayat mertebesine yükselme, vazifeden paydos veya terhis olarak karşılama duygusu ve inancı kazandırır.

İnsan, iman ile Allah'a bağlanma, bütün eşya ve hâdiselere bu bağlılığın penceresinden bakmakla tam bir huzur bulur. Sonsuz bir hayatın basamağı olarak gördüğü dünya hayatını da sever ve bu hayatı aslî gaye hâline getirmenin yol açtığı yıpratıcı hırs,

(19)

kıskançlık, tatmin edildiği sanıldıkça daha da susuzluk ve açlık veren nefsanî arzular kapanından kurtulur.33

İnsanlar, günlük hayatın zorluklarından, üstesinden gelemedikleri problemler, çözemedikleri olaylar karşısında duydukları acz, korku, dehşet ve hayretten kurtulmak, istikbal ve akıbet hakkındaki endişelerini gidermek, devamlı bir ruh huzuruna kavuşmak isterler.34 Ama maalesef bu her zaman mümkün olmamaktadır. Zaten zorluk, korku, acziyet, istikbal, hüzün gibi kavramlar kişiden kişiye değişir yani görecelidir. Birisi için korku verici olan bir durum başka birisi için zevk verici bir durum olabilir. Bu nedenle insan, bu tür soyut durumları kendi iç dünyasında çözüme kavuşturarak kendini diri tutması gerekir. Dolaysıyla düşündüklerinin, yaptıklarının kendisine sorulacağı, her an kendisini gözeten, gören, rızıklandıran ve yaşatan bir Varlığın var olduğunu bilmek insana ayakta tutar. Bir nevi bu hal “Rabbini bilen kendini bilir” ya da “kendini bilen Rabbini bilir” düşüncesiyle anlatılabilir.

Kuran’ın sunduğu tevhid sisteminin iki ana unsuru bulunmaktadır. Birincisi Allah’ın varlığı ve birliği doktrini, ikincisi ahirete iman, yani ölümle başlayan bu dünyada yapılan iyi ve kötü bütün eylem ve davranışların değerlendirileceği ve ona göre bireyin mutlu veya mutsuz bir hayat süreceği diğer bir dünyanın varlığına iman doktrinidir.35 Bu konuda Gazali de “imanın esasının Allah’a ve ahiret gününe inanmak” olduğunu ifade eder.36 Bu gerçeği Kur’an da tam yirmi altı yerde zikretmiştir. “…Lakin iyi olan, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inananlardır…”37 İslam inanç sisteminin özünde de iman yatar. Yani insan varlığıyla bir yaratıya inanma eğilimindedir.

İnsan bu dünyada bir açıdan da aciz ve çaresiz bir varlıktır. Zira ayeti kerimede “Allah sizden ağır teklifleri kaldırarak hafifletmek istiyor, öyle ya insan zayıf olarak yaratılmıştır,”38 buyurmaktadır. Buna rağmen yeryüzündeki varlıkların en bilgilisi insandır; onun gücü bedenine değil, aklına ve bilgisine dayanmaktadır. Onun için bilgili ve

33 BECENE, Maruf, İntihar ve Din,http://www.geocities.com/, ( 22.12.2005).

34 ÜNAL, Nurten, Dini İnanç, İbadet Ve Duanın Umutsuzlukla İlişkisi (Üniversiteli Gençler Üzerinde

Bir Araştırma-Yüksek Lisans Tezi-Basılmamış), Uludağ Ünv. Sosyal Bil. Enstitüsü, Bursa, 1998. s. 67.

35 ÖZARSLAN, a.g.e., s.15.

36 GAZALİ, Muhammed Hamid, El-Munkizu Mine’d-Dalal, Çev. Hilmi Güngör, İstanbul, 1990, s. 28.

37 Bakara, 2/177. 38 Nisa, 4/28.

(20)

güçlü sayılır, ama onun bu vasıfları eksik ve yetersiz olduğundan mutlak olarak bilgili ve güçlü bir varlığa itikat etmek ihtiyacı içersindedir. Mutlak kuvvet ve kudret sahibi bir varlığa dayanıp ona tam olarak güvenmeden bu ihtiyacını karşılayamaz. Bu ihtiyaç temin edilmediği takdirde, tatmin edilmeyen diğer ihtiyaçlar gibi sıkıntılara ve acılara sebep olur. Onun için Allah’a iman; huzur ve sükûtun kaynağıdır. Eksik varlık olan insan mutlak kemal sahibi olan Allah’a itikat edip ona dayandığı ve güvendiği zaman tamamiyet ve güç kazanacaktır. Şu âlemde kendini yalnız hissetmeyecek, kendini yaratan, besleyen, kayıran, kollayan ve gözeten bir sahibi bulunduğuna inanmakla rahat ve ferahlık bulacaktır. Güç ve bilgi gibi kendisinde sınırlı olarak var olan niteliklerin eksikliğinden doğan kaygı ve üzüntüyü, bu niteliklere sonsuz ve sınırsız sahip olan bir yaratıcıya teslim olmak suretiyle giderecek, artık ilerisi meçhuller ve muammalarla dolu karanlık bir saha olmaktan çıkacak, geleceği aydınlanmış olacaktır.

Allah’a tevekkül insanı ümitsizlikten kurtarıp yaşama gücü, çalışma şevki, ilerleme aşkı ve yükselme ideali verecek, böylece içinde yaşadığı dünyayı mamur hale getirip sonraki nesillere miras bırakacaktır. Allah (c.c.) gibi güçlü ve sağlam bir sığınağı bulunduğundan intihar etmeyi hatır ve hayalinden dahi geçirmeyecek ve bu inanç sayesinde kendine güveni daha da artacaktır.39

İslam kelamında Allah inancı ile ölüm ve ötesi inancı arasında sıkı bir ilişki olduğu gibi40 inanç ve inkâr arasında da sıkı bir ilişki vardır. Üstün bir güce ve yüce bir varlığa iman etmek, doğuştan ve yaratılış itibariyle insanın fıtratında ve cibilliyetinde mevcut insani bir özellik olduğundan Allah’ı ikrar ferahlanmaya ve rahatlamaya, onu inkâr ise itikadi sıkıntılara ve ruhi bunalımlara yol açar. Umumiyetle insan, her şeyini borçlu olduğu yaratıcısını inkâr edecek kadar nankör ve vicdansız olmadığından buradaki ikrar huzurun, inkâr ise sıkıntının kaynağı olur. Sıkışık ve dar durumlarda kalanların, yüce güce dua edip teselli bulmaları kadar faydalı hiçbir şey yoktur. Dertlilere devayı, hastalar şifayı, borçlular ödeme gücünü, fakirler geçinme vasıtalarını, acizler korunma vesilelerini, zayıflar savunma kabiliyetini, çaresizler çareyi, muzdaripler rahatı, yoksullar refahı hep O’ndan ister. Gönüllerin neşe, ruhların sevinç ve zihinlerin güç kaynağı Allah akidesidir. Hulus-i kalble Allah’a bağlanıp ona dua ve niyazda bulunanlar, O’nun rahmetine ve

39 ULUDAĞ, Süleyman, İslam’da Emir ve Yasakların Hikmeti, T.D.V. Yayınları, Ankara, 2001, s. 52. 40 ÖZARSLAN, a.g.e., s. 52.

(21)

lütfuna bel bağlayanlar, başları dik, alınları açık, kendilerinden emin ve ümitle dolu olarak yaşar, başkalarına da emniyet temin ederler.41

Zamanın akıp gitmesine rağmen kendini yaşlanmaya ve ölüme karşı koruyabilmiş tek bir insan gösteremeyiz. Ölümsüz tek bir insan bulamayız. Çünkü insan kendi bedeninin ve kendi hayatının sahibi değildir. Yaşamaya karar verip hayatını kendisinin başlatmamış oluşu, bunun bir göstergesidir. Bir diğer göstergesi ise, hayatını sona erdiren ölüme müdahale edemeyişidir. Ya da bu hakkının bulunmayışıdır. Hayatın sahibi, onu verendir ve O, dilediği zaman da o hayatı geri alır. Hayatın sahibi olan, insana can veren ve insanın canını alan ancak Allah’tır. Ve insana da canına kıyma hakkını tanımamıştır.

(22)

BİRİNCİ BÖLÜM

İNTİHAR ÇEŞİTLERİ ( KATEGORİLERİ ) VE İNTİHAR NEDENLERİ

A-İNTİHAR ÇEŞİTLERİ ( KATEGORİLERİ )

Yakın bir geçmişe kadar intihar girişimleri, yani ölümle sonuçlanmayan intihar olayları, ölümle sonuçlanan intiharların bir alt-kategorisi olarak ele alınmış ve girişimde bulunup, bunu başaramamış olanlar ise sadece ölüme ulaşamamış kişiler olarak değerlendirilmiştir.

Son zamanlarda yapılan birçok araştırma intihar girişimleri ve gerçek intiharların farklı dinamiklere sahip olduklarını ortaya çıkarmıştır. Bundan dolayı, intihar olgusunu temel boyutları bakımından farklı davranışlardaki kategorilere ayırmak gerekmektedir.42 Bu kategoriler:

1- İntihar düşüncesi: İnsanların büyük bir çoğunluğu yaşamlarının belli dönemlerinde intihar etmeyi düşünmüşlerdir. Çünkü insan, her zaman ölümü ve ölümden sonrasını merak etmiştir. Bundan dolayı, kendi hayatına kendisi son vererek bu merakını tatmin edebileceğini düşünür. Böyle bir düşünce, insanın zihinsel faaliyetlerinin bir sonucudur; anormal bir şey değildir. Bu tür düşünceleri kafalarından geçirenlerin büyük bir bölümü bunu uygulamaya geçirmeyerek, sadece düşünsel alanda bu eylemi gerçekleştirerek ölümlerinden sonra nelerin olabileceğini tahmin etmeye çalışırlar. 43

2- İntihar Tehditleri: Bazı kimseler, istedikleri bir şeyi elde etmek için intihar tehditleri savururlar. Böyle bir davranışla istediklerini elde edenlerde bu davranış biçimi adeta alışkanlık haline gelebilir. Bu tür tehditler savuranlar diğerlerinin ilgisini, yardımlarını sağlama amacı güderler. Çevredeki kişiler bu tehditleri ciddiye almazlarsa, bazen göstermelik ve hatta gerçek intihar girişimleri ortaya çıkabilir. 44

3- Göstermelik İntihar Girişimi: Şaka yapmadığını, kendisini gerçekten öldürebileceğini göstermek amacıyla, tehditlerine cevap alamayan kişiler göstermelik intihar girişiminde bulunurlar. Fakat eyleme girişmeden önce, diğerlerinin kendisini

42 http//www. intihar.de. com. (02.03.2006). 43 http//www. intihar.de. com. (02.03.2006). 44 http//www. intihar.de. com. (02.03.2006).

(23)

kurtarmaları için birçok açık kapı bırakır. Örneğin; kişi ilaç içtiğini ve intihar edeceğini bir yakınına telefonla bildirir. Böylece, onun gelip kendisini kurtarmasını sağlar. Artık, istediği şeyi elde etmesinde diğerleri daha tavizkar davranacaklardır. Bazen de, özellikle sanatçılar, halkın kendilerine karşı azalan ilgilerini tekrar kazanmak amacıyla göstermelik intihar girişiminde bulunurlar veya bu yolda haberler yayarlar. Böylece basın ve kamuoyu günlerce bu kişiden söz eder.45

4- Gerçek İntihar Girişimi: Göstermelik intihar girişimlerinin yanısıra, gerçek intihar girişimleri de vardır. Böyle bir eylemde bulunan kişi, ölmeyi gerçekten istemekte, fakat seçtiği yöntem ve zamanlama nedeniyle amacına ulaşamamakta ve diğerlerince kurtarılmaktadır. 46

5- Önceden Bir İntihar Düşüncesi Olmaksızın Meydana Gelen İntihar: Bazı durumlarda ise, kişide önceden bir intihar düşüncesi olmadığı halde ortaya çıkan intihar olayları vardır. Ölmek niyeti olmaksızın, örneğin; bir kişi, ölürken insanın neler hissettiğini merak ederek kurtulma niyetiyle kendini asabilir, ama kurtulamayarak ölür. Gazetelerde bazen bu tür olaylara rastlanılmaktadır. Bunun yanısıra, değişik amaçlarda bu tür olaylar olabilir.47

6- Gerçek İntihar: Gerçek intihar olarak adlandırılan davranışta en temel koşul eylemin ölümle sonuçlanmasıdır. Fakat yukarıda da bahsedildiği gibi, bazı olaylarda kişinin amacı ölmek olmadığı halde, eylemi ölümle sonuçlanmaktadır. Bunlar bir istisna olarak kalıp, fazla bir oran teşkil etmezler. Niyeti gerçekten ölmek olan girişimciler ise, bu eylemlerini tekrarlayarak amaçlarına ulaşmayı başarabilirler. Tabii, eylemlerini tekrarladıklarında daha öldürücü metotları seçerler.48

B- PSİKO-SOSYAL GELİŞİM DÖNEMLERİ ve İNTİHAR İntihar belirli bir yaşla sınırlandırılabilecek bir olgu değildir. İnsan yaşamının her evresinde, farklı oranlarda da olsa kendini gösterir.

45 http//www. intihar.de. com. (02.03.2006). 46 http//www. intihar.de. com. (02.03.2006). 47 http//www. intihar.de. com. (02.03.2006). 48 http//www. intihar.de. com. (02.03.2006).

(24)

İlkel insandan günümüze değin intihar olaylarının süregeldiğini belirtmemize rağmen, günümüz çağdaş toplumlarında büyük artışlar göstererek başlıca toplumsal sorunlardan biri haline gelmiştir. Toplumsal farklılıkları bir an dikkate almasak bile, genellikle çağdaş dünyada intihar olayları belirli ortak özellikler göstermektedir; erkeklerde kadınlara oranla fazla olması, teşebbüslerde ise kadınların fazlalığı gibi.49 Bu nedenle intihar olgusunu çağdaş toplumdaki insanın psiko-sosyal gelişim dönemleri içinde de incelemek gereklidir.

İnsan ancak mutluluk için verdiği savaşta yenik düştükten sonra trajik bir son arar. Aranılan bu mutluluk ise, her yaş döneminde farklılıklar gösterir. Bu nedenle doğaldır ki, her dönemde karşılaşılan sorunlarda da farklılıklar olacaktır. İntihar nedenlerini ortaya çıkarma yolunda yapılan her çalışmada öncelikle, bu yaş dönemlerindeki farklı sorunları ortaya çıkarmak zorunludur.

Ayrıca sorunun bu boyutu üzerinde özellikle durmak öyle sanıyorum ki, psikolojik ve sosyolojik açıklamalar arasındaki uçurumu ortadan kaldırmak için gerekli olan en temel noktadır. Durum böyle olunca, intihar olgusunun toplumsal boyutu yanında kişisel boyutuna da değinmek zorunluluğu ortaya çıkmaktadır.

Konuyu açıklamada bakış açısını bu şekilde genişletmek, sosyolojik alandan çıkarak sosyal psikolojik bir platforma kaydığımız kanısını uyandırıyorsa da, yarattıkları insan modeliyle çağdaş toplumsal güçlerin intiharlar üzerindeki etki derecelerini açığa çıkarmakta ve dolayısıyla sosyolojik açıklamaların ne denli önemli olduğunu vurgulamaktadır.

İnsanın psiko-sosyal gelişimini pratikte kesin çizgilerle ayırmak hemen hemen imkânsız gibidir. Çünkü gelişim dönemleri her insanda aynı değildir ve her dönem geçmiş dönemler üzerinde gelişir. Fakat teorik olarak kolaylık sağlaması bakımından böyle bir yaş sınırının çizilmesi de gereklidir.50

Burada çocukluk, gençlik, yetişkinlik ve yaşlılık olarak ayırdığımız psiko-sosyal gelişim dönemlerin hangi yaşlarla sınırlandırıldığını açıklayacağız.

49 http//www. intihar.de. com. (02.03.2006). 50 http//www. intihar.de. com. (02.03.2006).

(25)

Çocukluk dönemi, doğumdan itibaren bebeklik olarak adlandırılan dönemi de kapsayan, fiziksel ve özellikle cinsel değişmeye kadar olan devredir. Bu dönemin 0–11 yaşları arasında olduğu kabul edilir; fakat kız çocuklarda cinsel gelişim erkek çocuklara oranla daha önce olmakta ve erkek çocuklarda bu dönem 12–13 yaşlarına kadar uzayabilmektedir.

Ergenlik ve gençlik dönemleri uzun zaman aynı şey olarak kabul edilmiştir. Yeni yeni bu iki dönemin farklı olduğu, ayrı karakteristik özellikler gösterdiği ortaya çıkarıldı. Ergenlik döneminin 11–15 yaşları arasını kapsadığı; gençlik döneminin ise, UNESCO’nun da kabul ettiği gibi, 15–25 yaşları arasını kapsadığı söylenebilir. Fakat burada her iki dönem birleştirilerek tek bir başlık altında toplanmıştır.

Yetişkinlik dönemi, 25–55 yaşları arasını oluşturur. Fakat bu sınırlar içinde farklı özellikler gösteren iki alt grup görülmektedir. Bu nedenle, 25–35 yaşları arasındakileri genç yetişkin, 35–55 yaşları arasındakileri ise orta yaşlı ya da olgun olarak adlandırmak mümkündür.51

Dönemlerin sınırlarını böyle belirledikten sonra, şimdi her dönemde kişileri intihara kadar sürükleyebilen ortak sorunlara değinebiliriz.

1-Çocuk İntiharları

İntihar olgusu incelenirken en ilginç ve en üzücü olanı hiç şüphesiz çocuk intiharlarıdır. Henüz bedensel gelişimlerini tamamlamamış, kişilikleri gelişmemiş, hayatın çeşitli zevklerini alamamış bu küçük insanların daha bu yaşta niçin intihar ettiklerine geçmeden önce, çocuklarda ölüm kavramının nasıl ve ne zaman geliştiğini inceleyelim.

Çocukluğun ilk yıllarında ölüm, görünmezle eşanlamlıdır. İlk yaşın sonlarında bebek annesinin yanında olmamasıyla onun var olmadığını düşünür. Daha sonraki yaşlardaysa çocuk tamamen yalnız olmadığını ve bu gücünü kontrol edebileceğini öğrenir. 2–4 yaşları arasında çocuk bazı fanteziler geliştirir. 6 yaşına kadar süren bu fanteziler; sevilen bir kişiye karşı duyulan ölüm isteklerdir. Bu tür fantezileri arttığı zaman, çocuk bu düşüncesinden dolayı utanır ve suçluluk duygusu uyanır. Çünkü başkasının ölümünü istemek, kendi ölümünü düşünmekten daha korkunçtur.

(26)

Çocukluk döneminin sonuna kadar ölüm kavramı tam olarak gelişmez; çocuk, ölümün sadece büyüklere özgü olduğunu düşünür. Çevresel güçlüklere tepki verirken, ciddi olarak kendini öldürmeyi düşünmek onun yapısına aykırıdır. Burada fantezileri ve gündüz rüyaları da yardımına koşar. Bunlar yoluyla intihar düşüncesi pek akıllarına gelmez.

Çocuk yavaş yavaş büyüyerek yaşamın edilgenliğinden, oyunun etkinliğine geçerken (psikologlara göre) hoşa gitmeyen yaşantısını oyun arkadaşlarından birine aktarır ve böylece yerine geçen biri aracılığıyla kendinden öcünü alır.

Yapılan araştırmalara göre, çocukların hemen hepsinde geçici intihar eğilimleri vardır. Çocuklar, ölümlerinin diğerleri üzerinde yaratacağı etkinin düşüncesinden zevk almalarına rağmen, onunda uygulamayı reddederler.

Çocuklarda evden kaçma olaylarına sık sık rastlanır. Yapılan araştırmalarla evden kaçma ve intihara aynı dinamiklere sahip oldukları saptanmıştır. Çocuk evden uzaklaşarak sorunlarından kurtulacağını düşünür. Sevdiklerinin yanında olmamak, onların ölü olmalarıyla aynı sonuca varır. Ancak ağır korku ve sıkıntı dolu bir yaşam çocuğun kaçma dışında kendisine zarar verme düşüncesi için bir ortam hazırlayabilir.

Ölüm hakkındaki düşünceler çocuklarda genellikle 10 yaşından sonra oluşur. Bu nedenle 10 yaşın altındakilerde intihar olaylarına pek rastlanmaz. 10 yaşındakilerden büyük olanlarda bile intihar oranları oldukça düşüktür. Fakat, buna rağmen intihar girişimleri gerçek intiharlardan kat kat fazladır. Bu oransal farklılığın başlıca nedeni seçilen yöntemin ölümcül olmaması yanı sıra, iki davranışın –daha öncede belirtildiği gibi- farklı dinamiklere sahip olmasıdır. “Dorpat’ın bir araştırmasına göre, gerçek intihar grubunda dağılmış aile etkeninin oluşması büyük bir oranda ana-baba ölümüne bağlıdır. İntihar girişimlerinde ise ana-baba boşanması yüksek oranda bulunmaktadır.”

İntihar girişimi ile çocu ailesindeki sorunları halletmeyi amaçlar. Bu tür bir tepkiyle ebeveynlerini korkutarak dağılan aile birliğini eski durumuna getireceğini düşünür; bunda oldukçada başarılıdır. Çünkü dağılmış ailelerin bir çoğu çocukları için tekrar bir araya gelirler.

(27)

Gerçek intiharlarda ise, ana-babadan birinin kaybı ve ona kavuşmak isteği çocuğu ölüme sürükleyebilir. Bunun yanı sıra başkasına yönelik öfkenin suçluluk ve utanç duygusuyla içe alınması sonucu ortaya çıkan bunalımla da çocuk intihar edebilir.

Çocuk intiharlarının sayısal olarak az olduğunu belirtmemize rağmen, bu intiharların yaklaşık % 75’i erkek çocuklar tarafından gerçekleştirilir. Girişimlerdeyse kız çocuklar çoğunluğu oluşturur. Kız çocuklar edilgen olmaya daha çok zorlandıkları için, bir şeyi elde etme amacıyla girişimlerde daha çok bulunurken, erkek çocuklar otoriteye karşı gelme, nefret, saldırganlığın kendine yöneltilmesi sonucu ölmeyi daha çok istemektedirler.

Başkalarını yönetme, sevgi ve etkinlik kazanma, sevdiği insanları cezalandırma çocukları intihara sürükleyen nedenler arasında sayılabilir. Çocuk daha önce, “beni kaybedince çok üzüleceksiniz” vb. uyarılarda bulunmuş, fakat gerekli ilgiyi yine de bulamamıştır; başvurulacak son çare ise intihar olabilmektedir. Ailede meydana gelen intihar olayları da çocuğu bazen cezbedebilir. Çocuklukta bu eğilim otaya çıkmasa bile, ilerde bazen kendini gösterebilir. Burada önemli olan, eğilimin çocuklukta ortaya çıkmasıdır.

Sonuç olarak çocuk intiharlarında en önemli etkenin aile olduğunu söyleyebiliriz. Boşanma veya ölüm sonucu ailenin parçalanmasıyla çocuk, en çok ihtiyaç duyduğu sevgiden yoksun kalmaktadır. Ayrıca, aşırı ya da az ilgi göstermek de çocuk bu tür bir davranışa yönelebilir. Şunu da belirtmek gerekir ki, çocuğun sosyalleşmesine çalışan aile bireylerinin yapması gereken en önemli şeylerden birisi de, yaşam ve ölüm hakkında az da olsa tatminkâr edici bazı bilgileri vermeleridir.

Hemen her ülkede çocuk intiharları toplam intihar oranlarının % 10’unu geçmemektedir. Bunların çok büyük bir kısmı da 9–10 yaşından büyük olanlar tarafından gerçekleştirilmektedir.52

2- Ergen ve Genç İntiharları

Ergenlik ve gençlik dönemlerini ayrı olarak tanımladığımıza göre, önce ergenlik dönemi üzerinde durmak gerekiyor. Daha sonra da gençlik dönemine ayrıca değineceğiz.

(28)

Çocuğun dünyası daha çok gerçekle düş arasında çocuk tarafından algılanmış ve özellikle düşlenmiş dünya anlamına gelir. Buna karşılık ergen dünyaya doğrudan bağlıdır.

Ergenin çözmesi gereken sorunları şöylece sıralamak mümkündür:

1- Çocukluğunda yarattığı güçlü ana-baba imajını yıkması gerektiğine inanır. Bunun temelinde ise, bağımsız hareket edebilme isteği vardır.

2- Toplumdaki değerlere uygun olarak davranmayı öğrenmeye çalışır. Fakat bazen bunalımı ortaya çıkabilir.

3- Yetişkinlerin bedensel özelliklerini kazanırken, toplumun ondan beklediği cinsiyet rolünü oynamayı öğrenmek ister.

4- Gelecekteki öğrenimini ve mesleğini seçmek zorundadır.

Bu tür sorunları çözmesi gerektiğini bilen ergen, rol kararsızlığı içindedir. Sürekli bir karamsarlık içine girer ve bazen bağımlılık göstererek gerilerken, bazen de bağımsız davranarak bunu yıkıcılığa kadar vardırabilir.

Ergen, kim olduğunu, neye yönelmesi gerektiğini ve neden oraya yönelmesi gerektiğini kendine sorarak, bunlara yanıt arar. Bu soruların yanıtlarını tam olarak bulamayan ergenler kendilerine düşman, bağımlı bir kişilik yapısı geliştirirler. Bu yabancı dünya içinde kendilerini bir hiç olarak düşünmeye başlarlar.

Aileden topluma geçiş, ana karnından dünyaya geçişin organizmayı uyum sağlamaya zorlaması gibi, kişiliğin uyumları sorunlarını taşır. Uzun süre kısmen kapalı ve korunmuş bir ailevi rahimden dünyaya doğmak zorunda olan ergen, bu tehlikeli ve geniş dünyaya doğma işinde, yani toplumsal doğumda bu doğma işini tek başına, kendisi gerçekleştirmek zorundadır.53

On bir ile onbeş yaşları arasında ele aldığımız ergenin en büyük sorunu ailesinin denetiminden ve kendi içindeki bağımlılık duygusundan kurtulmaktır. Toplumu temsilen aile ergenin sosyalizasyonunu üstlenmiştir. Onu topluma kazandırmaya çalışır. Bu durumda ergen kendisinin engellendiğini düşünür ve ailesine karşı düşmanca tavırlar içine

(29)

girer. Ergenin bu doğal tavırları karşısında, onunla doğru bir iletişim kuramayan ana-baba da devamlı çocuğu suçlar. Bu durumda ergen daha çok suçluluk duyar, içine kapanır. Sonuçta intihar girişimleri ve gerçek intiharlara varan durumlar ortaya çıkabilir. Ailenin ergene anlayış içinde yaklaşması zorunludur.

Fizyolojik bir değişim içinde bulunan ergen, kendindeki bu durumdan da oldukça rahatsız olur. Bu durum dolayısıyla huzursuz olan ergenin tüm davranışları olumsuz olarak etkilenebilir. Örneğin; sivilcelerinden utanan bir ergen, topluma açılmada ilk aşama olarak sayabileceğimiz arkadaş gruplarında sağlıklı ilişkiler kuramayabilir. Burada da ailesine önemli sorumluluklar düşmektedir.

Gençlik dönemi ise ergenliğe göre daha farklıdır. Genç, artık ailesiyle olan sorunlarını halletmiştir. Ana-babaya karşı isyankâr tutumu kaybolmuş, bunun yerine onları oldukları gibi kabul etme eğilimi ortaya çıkmıştır. Ergenlikte kaybolan ana-babanın değeri yeniden gelmiştir. Genç, artık onları aşmak, onların gerçekleştiremediklerini başarabilmek ister. Fakat bunları gerçekleştirememe olasılığı kaygının asıl kaynağıdır.

Gençlik döneminde toplumsal düzen, meslek seçimi, iş olanakları, rolleri ve yaşama biçimi gibi sorunlar çözüm beklemektedir. Ergen ne olduğunu tanımlama çabasında olduğu halde, genç ne olduğunun farkında varmaya başlamıştır. Bu kez ise, ne olduğu ve toplumun kendisinden ne beklediği arasındaki çelişkili durumu yaşamak zorunda kalır. Bu çelişkiyi yaşayan bir genç her zaman toplumun beklentilerini reddetmeyebilir, kendi benliğini reddeder.

Gençlik kendini durdurulmuş, yolu kapatılmış ve tutuklanmış hissettiğinde depresyon ortaya çıkar. Hareket etmesi gerektiği halde edemediğini düşünen genç için ölüm hareketsizlikle eşanlamlıdır. Oysa genç ilerlemek için her yolu başvurabileceğine inanır.

Gençlik döneminde intihar düşüncesi ve girişimleri oldukça çoktur. Özellikle en çok intihar girişimlerinin görüldüğü yaşlar 17 ve 18’dir. “Çoğu kez intihar, başka türlü başarılamayan hareketi ve değişikliği sağlayabilecek bir eylem olarak algılanır. Çünkü önemli olan, hangi biçimde olursa olsun ileriye doğru hareket edebilmek ve bir eylemde bulunabilmektir. Burada gerçekten ölmeyi arzulamak yanında, gerçekten yaşıyor olmayı hissedebilmek için hedefinden sapmış düşünceler de önemlidir”.

(30)

“Gençlik yıllarında intihar düşünceleriyle rahatsız olmamış hiçbir yetişkin yoktur. Aslında oldukça muhtemeldir ki, yetişkinlik yıllarında arzulanan intihar fantezileri sadece gençliklerinde kafalarında yer eden intihar düşüncesidir”.

Onbir ile onbeş yaşları arsında intihar oranının 15 yaşın altındakilere göre 8–9 kat fazla olması gençlik dönemindeki intiharların boyutlarını açıkça göstermektedir. Ayrıca, girişimlerin de gerçek intiharlara oranla en çok bu dönemde olduğunu düşünürsek sorunun önemini bile vurgulamaya gerek kalmaz.

Çağdaş toplumlardaki işsizlik sorunu yanı sıra, umutsuz aşklar, istediği bir statüyü elde edemeyeceğine inanma ve işe yaramama duyguları gerçek intihar olaylarına neden olabilmektedir. Ayrıca, girişimlerde bu tür duygu ve düşüncelerinde destek ve yardım sağlama çabası yatmaktadır.

Gençlik içinde azınlık oluşturmasına rağmen, gençlik denince ilk akla gelen “öğrenci gençlik” sorunları yönünden biraz daha farklıdır. Ülkemizde önemli boyutlara ulaşmamasına rağmen, öğrenim başarısızlığı, öğrenci gençliğin intihar nedenleri arasında sayılabilir. Ailesine karşı hala bağımlı olan bir öğrenci, kendisinden istenilen tek şeyi; öğrenimini bitirmeyi başaramadığı için suçluluk duyarak intihara bile teşebbüs edebilmektedir.

Gençlik için en önemli sorun çevresiyle iletişim kuramamaktadır. Sorunlarını çözmek için çevreden devamlı yardım bekler, anlaşılmayı diler. Bu iletişimi kuramayan genç için intihar son itetişim aracıdır. Burada ana-babaya düşen en önemli görev, gencin kurmak istediği iletişime doğru bir biçimde tepki vermektir. Burada şu ilginç örneği verirsek yerinde olur: “1965 yılında Berkeley Üniversitesinde Serbest Konuşma Yılı ilan edilmiş (öğrenciler her konuda serbestçe konuşma hakkına sınırsız olarak sahip olmuşlar ve daha önce sıkça intihar olayları görülürken) o yıl hiç intihar olayı görülmemiştir.” 54

3- Yetişkin İntiharları

Günümüzde, özellikle psikolojideki görüşlerin etkisiyle, insanın çocukluk ve gençlik döneminin tüm geleceğini şekillendiği gibi yaygın olan bir inanç tüm dikkatleri bu dönemlere çekmiş ve bundan dolayı yetişkinlik dönemi adeta ihmal edilmiştir.

(31)

Yetişkin bir insanın çevresindeki koşulları dikkate almadan, sadece çocukluk ve gençlik dönemlerini ele alarak sorunlarına yaklaşmak bizi kaderciliğe götürür. Bu durumda devamlı bir önceki kuşakları sorumlu tutmamız gerekir.

İnişli-çıkışlı dönemler geçirerek yetişkinlik dönemine giren bir kişide bir durağanlık gözlenir. Kişi artık belli ölçüde kim olduğunu öğrenmiş ve belirli bir yöne yönelmiştir. Her iki cinsiyette de bu dönemde intihar girişimi ve gerçek intiharlarda bir azalma olması bunu göstermektir. Fakat oranlardaki azalmalar bu dönemde sorunların bittiği ya da azaldığı anlamına gelmez. Toplumsal ve teknolojik değişmeler yetişkin insanların yaşamını da önemli ölçüde etkilemektedir. Geleneksel geniş ailenin yıkılarak çekirdek ailenin kurulması, çalışma koşullarının değişmesi, ekonomik güçlükler yetişkin insanın karşılaştığı güçlükler arasında ön sıralarda gelmektedir.

Özcan Köknel’in deyimiyle “Çağdaş insan yalnızdır”. Bu yalnızlık onu kendisine yabancılaştırır, böylece topluma da yabancı hale gelir. Endüstriyel makineler yanında sosyal makineler de insana devamlı yeni biçimler vermektedir. Bunun sonucu olarak insan, kendini bir dişli çarktan farklı görememektedir.

Yapılan bir araştırmaya göre, genç yetişkinlerin % 80’i bazı zamanlar ölmüş olmayı dilemişlerdir. Çağdaş toplumdaki bir döngü içine girmiş; yalnızlık, yabancılaşma ve toplum içinde kaybolma insan ideallerinin çökmesine neden olmuştır. İnsan, artık kendi ürettiğine yabancı duruma gelmiştir. “İnsan malları değil, mallar insanı satın almaktadır.”

Gençlik döneminde kurduğu hayallerle yetişkinlik döneminde bağımsızlığını elde edeceğine inanarak bu döneme giren bir kişi, sorunlar karşısında kendini talnız bularak umutsuzluğa düşer. Çağımızın adeta sembolü olan çekirdek aile olgusu bunun başlıca nedenidir diyebiliriz. Çünkü artık yetişkinin yardımcısı olan ebeveynleri yanında değildir.

Sistem içinde kendini yalnız hisseden kişi, bu yalnızlığını bir aile kurarak gidermeyi amaçlar. Çocuk sahibi olmak, aile içinde etkin bir rol oynamak adeta onu tatmin eder; sevgi ihtiyacını ailesinde gidermek ister. Fakat çocukluğundan beri sevilmediğini, ilgi görmediğini hisseden birey yetişkinlik döneminde de bu duygularını atamaz.

(32)

İntihar araştırmalarında şu ortak kanı yaygındır ki, intihara yatkın yetişkinlerin çocukluklarında ekonomik mahrumiyet, ilgisizlik, ana-babanın mutsuz bir evliliği vardır. Gençliklerinden önce ana-babalarını yitiren yetişkinlerin daha fazla intihar ettiği gerçeği ortaya çıkmıştır. Özellikle 5 yaşından önce kaybedenlerde bu oran daha da yüksektir.

Ekonomik sorunlar ya da daha farklı sorunlardan dolayı olan aile-içi geçimsizlikler evlilerde intihar nedenlerinin başında gelebilmektedir. Bunun yanında, yetişkinler arasında en çok intiharlar bekâr, dul ve boşanmışlarda görülmektedir. Ailenin intiharı önleyici bir öğe olduğu burada da görülmektedir. Aile bağları içinde olmayan yalnız insanlar yaşlandıklarında çok daha fazla zorluklar çekeceklerini düşünürler; yalnızlığın verdiği ruhsal durum sayesindeyse intihara yatkın bir duruma gelirler.

Eğitim görmüş kişiler diğerlerine oranla daha fazla intihar etmektedirler. Çünkü bu yetişkinler çevreleriyle ilişkilerinin boyutlarını daha iyi görebilirler.

Yetişkinlik döneminde, yaşın ilerlemesiyle birlikte, her iki cinsiyette de intihar oranları nispeten artış göstermektedir.55

4- Yaşlı İntiharları

Yaşlılık öyle bir dönemdir ki, bir yandan gelişim sürdürülürken, diğer yandan gerileme ve yaklaşmakta olan ölüm bulunur.

İkinci çocukluk diye de adlandırılan yaşlılık döneminde, kişide fizyolojik değişmelerin meydana getirdiği psikolojik sorunlar ortaya çıkar. Ergenlikteki değişimi andırır bu tür bir değişim. Ergenlikteki değişimde bir umut olduğu halde; yaşlı kimse artık umudunu da yitirmiştir. Kendisini toplumun genel akışından kopmuş bir varlık olarak düşünür.

Yaşlı için, yaş döneminde meydana gelen fizyolojik değişimlerin ortaya çıkardığı depresyonlar en önemli sorundur. “Bu dönemde intihar fikri ve girişimleri kadar yaygın olan başka bir hastalık yoktur. Özellikle başarısız girişimlerde yineleme olasılığı daha yüksektir.”

Referanslar

Benzer Belgeler

BAŞKAN Başkan yardımcısı ARAŞTIRMA/ GELİŞTİRME Başkan yardımcısı ÜRETİM Başkan yardımcısı PAZARLAMA ÜRÜN A ÜRÜN B ÜRÜN C FONKSİYONEL YAPI Fonksiyonel

Taiwan is rich in resources, fruit variety, in all seasons, especially in certain fruits and plants in the content of tannin content.. Rich, it is worthy of further study

獲,執行「肛門括約肌間分離手術」,再以降結腸連接肛門,替代被切除的直腸

Bu mühim bah si teferruatile ikmal etmek için ayrı bir makale yazıp Şeyh Mahmudun kıym etli fik irleri hakkında da bazı malûmat ve izahat vermeliyim.. Tasavvuf

yap›lan çeflmeler muhtemelen yetersiz kald›¤›ndan, y›llard›r susuzluk çeken semtin yeni Müslüman sakinlerine ve -di¤er “ibadullaha”- hay›rseverli¤ini

Bu çalışmada bazı olaylarım geçmişte hangi olasılıklarla meydana geldiği ve hangi şartlar altında ortaya çıktığı bulunmaya çalışıldı.Karar akış diyagramı

Facies atrialis'inde ise ramus interventricularis sub- sinuosus üzerinde, sulcus coronarius'tan 5 cm distalde ve 1.6 cm genişlikte bir adet kas köprüsü tesbit edildi

[r]