• Sonuç bulunamadı

Sosyo-Psikolojik ve Kültürel Nedenler

Belgede İnanç açısından intihar (sayfa 58-67)

C- İNSANI İNTİHARA GÖTÜREN SEBEPLER

3- Sosyo-Psikolojik ve Kültürel Nedenler

İntihar, özellikle 21.yüzyılda, sosyolog, teolog, psikolog ve psikiyatristlerin ilgilendikleri en önemli konulardan biri durumuna gelmiştir. Bu alanlarda konu ile ilgilenenler intiharı kişinin bir sorunu olarak ele almışlar ve çeşitli nedenler öne sürmüşlerdir.

Psikiyatrist ve psikologlar, sosyolojik açıklamaları eleştirerek, “Neden şu kişi değil de, bu kişi intihar ediyor?” sorusuna kişilerin psikolojik yapılarına inerek cevap aramışlardır. Bu tür görüşler birçok yönden eksiklik göstermelerine rağmen, yine de intiharın nedenlerini açıklayabilmede önemli katkılarda bulunmuşlardır.

Psikiyatrinin intihar olgusu karşısındaki tutumu oldukça ilginçtir. Bu tutum, çok uzun bir süre boyunca intihar problemini herhangi bir akıl hastalığı teşhisi koyarak halletme gibi kestirme olmuştur.

Ruhsal bozukluğu olan hastalarda kendi canlarına kıyma olaylarına oldukça sık rastlanır. Bu verilerden hareket eden psikiyatristler her intihar olayına bir akıl hastalığı damgası vurmak ve sorunu akıl hastanelerinin içerisinde halletme eğiliminde olmuşlardır. Oysa istatistikler delilikle intihar arasında zorunlu bir bağ olmadığını, ikisinin de frekanslarının hiç uyuşmayan değişiklikler gösterdiğini ortaya çıkarmıştır. Bazı akıl hastalarının bilinçsizce canlarına kıymalarını intihar olarak ele alamayacağımız gerçeği bir yana; günlük hayatta normal olarak kabul edilen kişilerin intihar oranları yanında, akıl hastalarının sözde intihar oranı önemsenmeyecek kadar küçük bir yüzde teşkil etmektedir.122 Teologlar ise psikolojik ve sosyolojik verilerden de yararlanarak olayı daha çok dini boyutuyla incelemişlerdir.

121 ULUDAĞ, a.g.e., s. 125.

Kişi intiharı sorunlarını giderici, çare bulamadığı acılarını dindirmeye yarayan, katlanamayacağı sonuçları yaşamamasını sağlayıp, daha önce bulamadığı huzur ortamını getirecek bir çözüm olarak görür. Bireyde ölüm, mezara konmak ve hayata son vermenin sonrasına ait düşünceler bulunmamaktadır.

İntihar girişimlerinde bulunan kişilerin kendilerini ezen, görmemezlikten gelen, kendileri ile ilgili istek, karar ve seçimlerine kulak vermeyen ebeveynlerden; güvenlerini sarsan, kendilerini yüzüstü bırakan arkadaşlardan bahsettikleri gözlenmiştir. Bu durumdaki kişiler kendilerini işe yaramaz, kullanılmış, günahkâr, cezalandırılmayı hak etmiş kişiler olarak görebilmektedirler. Bireyler kendilerinin görüş ve duygularının, daha doğrusu kişiliklerinin değiştiğini görebilmekte ve aklını kaybetme, kendi denetimlerini kaybetme gibi korkular yaşayabilmekte “o ben gitti, başka bir ben geldi kendimi tanıyamıyorum” seklinde konuşabilmektedirler.

Genel olarak intihar davranışlarında ölmek düşüncesi yanında daha iyi şartlarda yasamak yolunda bir kararsızlık ta bulunabilmektedir. Bu nedenle yüksek bir yerden atlamadan önce beklenmekte olduğu düşünülmektedir.123

Kişinin kendini topluma ait, onun bir parçası olarak görmesi, çevresinin kendinin arkasında olduğu, sorumluluğu altında onun yardımına muhtaç kişilerin olduğu, bu eylemin günah olduğu düşüncesi, kendine maddi ya da manevi olarak destekçi güçlerin bulunduğu inancı öz kıyımların önüne geçebilmektedir.124 İşte kelamcılar bu noktadan hareketle öz kıyımı değerlendirmeye çalışmışlardır.

İnsanoğlu anlayan ve anlamlandıran bir varlıktır. Kim olduğunu, ne olduğunu, etrafında olup biteni anlamak ister ve anladıklarını anlamlandırarak kendisi ve çevresindekilerle ilişki kurmaya çalışır. Dünyaya geldikten sonra duyu organları ile dış dünyayı anlamaya çalışır; etrafındaki nesneleri eline alır, ağzına götürür ve onları tanımak gayretindedir. Etrafındaki herhangi bir sese yönelerek ona tepki verir ve onu anlamak ister. Farklı büyüklükte ve renkte olan nesneler ya da varlıklar öncelikli olarak ilgisini çeker. Böylece dünyaya geldikten sonraki ilk dakikalardan itibaren insanoğlu içinde bulunduğu ortamı tanımaya çalışmaktadır. 125

123 http//:www.kuranvepsikoloji.com. (15.12.2005). 124 http//:www.kuranvepsikoloji.com. (15.12.2005). 125 http//:www.kuranvepsikoloji.com. (15.12.2005).

Bu tanıma çabası aynı zamanda onun içinde bulunduğu ortamla bir ilişki içinde olmasını da sağlar. Çünkü birey etrafındakileri tanımakla kalmaz onların yaşamındaki yerini ve önemini de belirlemeye çalışır. Başta varlığını borçlu olduğu ailesini tanır ve onların kendi yaşamındaki yerini, önemini kavrar. Bu anlamlandırma ile birlikte onlarla olan ilişkisini de belirlemeye çalışır. Bu belirlemede insanın içinde bulunduğu sosyo- kültürel ortamın büyük katkısı bulunmaktadır. Çünkü insan ilk bilgileri, davranışları ailesinden öğrenmeye başlayarak zamanla toplumsal bir takım değerlerle hayatını sürdürecek zengin bir birikime ulaşır.126 Bu birikimle hayatını yönlendirecek ve hatta başkalarının hayatına etki edecek hamleler gerçekleştirir. Yaptığı hamleler sonucunda hayatta ne kadar başarılı veya başarısız olduğu ortaya çıkar.

Bireyi büyük ölçüde içinde bulunduğu sosyo-kültürel ortam biçimlendirmeye başlar. Bu arada birey zaman zaman bazı değerleri, normları da sorgulamaya çalışır, bir kısmını kabul ederken bir kısmını da reddeder. Böylece insanın kendisi ve etrafındaki varlık ve nesneleri anlama, tanıma ve anlamlandırma, çabası sürüp gider. Aynı zamanda bu çaba, bireyin kültür dediğimiz onu diğer varlıklardan ayıracak olan maddi ve manevi nitelikteki bazı şeyleri üretmesini de beraberinde getirir.

İnsan tanıdığı, kavradığı şeyleri anlamlandırarak, onlardan bir şeyler üreterek "kültür" oluşturur. Bir anlamda insanın ortaya koyduğu eserler, ürettikleri, onun çevresiyle olan ilişkisinin de tabii bir sonucudur denilebilir. Zira insan etrafında bulunan, onu kuşatan, içinde bulunduğu ortamı oluşturan çevresiyle sürekli etkileşim halindedir. Çevresinden etkilenmekte ve çevresini de etkilemektedir. Bu etkileşim, bireyin yeni bir çevre oluşturmasını da sağlamaktadır. İşte oluşturulacak olan fiziksel ve sosyal çevre, insanın içinde bulunduğu ortamla nasıl bir ilişki kurduğunu ya da kurması gerektiğini de gösterecektir. Çünkü oluşturulan fiziki ve sosyal çevre insanın tabiat ve toplumla kurduğu ilişki biçimine göre şekillenecektir.127

İntihar etmek belki insan doğasına aykırıdır; ama elverişsiz bazı toplumsal koşullar da insana karşıdır. Bu elverişsiz koşullara karşı verilen savaşta ise herkesin aynı direnci göstermesi her zaman için olası değildir.

126 KULA, Naci, Kuran Işığında, İnsan-Çevre İlişkisinin Ruh Sağlığı Açısından Önemi, Uludağ

Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, İlahiyat Fakültesi Yayınları, Bursa, 2000, Sayı: 9, c. IX, s. 3.

Sosyologlar, toplumun bireyleri üzerindeki kontrolünün başarısız olması sonucu intiharların ortaya çıktığını savunurlar. Sosyolojik teorilerin çok büyük bir çoğunluğu Durkheim’in teorisinden etkilenmiştir. Durkheim, intiharın nedenlerin araştıran bir çalışma yapmıştır ki bu çalışma sosyal bilimlerde istatistik yöntemlerin kullanıldığı ilk çalışmadır.128

İstatistikler belirli bir toplumda beş on yıllık intiharların yıllık toplamının hemen hemen aynı kaldığını göstermektedir. Bu nedenle intiharın nedenlerinin bireyden çok toplumda aranması gerekir.

Durkheim, intiharın toplumsal nedenlerini ele almadan önce, toplumsal olmayan nedenleri üzerinde durur ve bunların intiharla olan ilişkilerini belirlemeye çalışır. Psikolo- organik ve fiziki çevre gibi toplumsal olmayan nedenlerle intihar oranlarını istatistiksel olarak karşılaştırır.129

Durkheim’e göre, akıl hastalığı, sarhoşluk ve ırk gibi psiko-organik özelliklerle intihar arasında zorunlu bir ilişki yoktur. Akıl hastalığı oranı kadınlarda daha yüksektir, oysa intihar oranı erkeklerde yüksektir. Yine, Yahudilerde delilik oranı yüksek olduğu halde, intihar oranı düşüktür. Almanya’nın bazı bölgelerinde, diğerlerine oranla alkol tüketimi fazla olmasına rağmen, buralarda intihar oranının az olması ve Germen ırkına bağlı toplumların her birinde intihar oranlarının farklı olması sarhoşluk ve ırk gibi değişkenlerle intihar arasında bir ilişki olmadığını gösterir.130

İklim ve kosmik etmenlerle intihar arasında zorunlu bir ilişkinin olmadığını da, belirli bir toplumda çağdan çağa intihar oranının değişmesini göstererek belirtir. Bazı mevsimlerde intihar oranının artması ya da gündüzleri intihar oranının geceye göre daha fazla olması, o zamanlarda toplumsal hayatın daha yoğun bir biçim almasındandır.

Durkheim, toplumsal olmayan etmenlerle intihar arsında zorunlu bir ilişki olmadığını belirtmekle beraber, bu etmenlerin dolaylı etkilerini de yadsımamaktadır.

128 http//:www.intihar.de.com. ( 21.03.2005). 129 http//:www.intihar.de.com. ( 21.03.2005). 130

Bu özellikleriyle Durkheim’in intihar kuramı, aradan nerdeyse yüzyıl geçmiş olmasına rağmen aşılabilmiş değildir. Durkheim intihar olayının nedenini açıklamak üzere, önce o zamana değin bu konuda öne sürülmüş bütün belli başlı görüşleri irdelemekle işe başlıyor. Bunların geçersizliğini veya yetersizliğini birer birer kanıtladıktan sonra kendi önerisini geliştiriyor. İrdelemesini yaptığı görüşler, intiharı akıl hastalığı, ırk, kalıtım, iklim ve hava sıcaklığı, taklit etkenleriyle açıklamak isteyen görüşlerdir. Durkheim bu etkenlerin intiharın nedeni olamayacağını tek tek kanıtladıktan sonra, “ geriye bir tek etken kalıyor. Toplum etkeni!” 131 diyor.

Durkheim her toplumun kendine özgü olan ve büyük toplumsal dönüşümler ya da olağan dışı durumlar olmadıkça durağan kalan bir “ toplumsal intihar oranı” bulunduğunu belirtiyor. Bu da intiharın bir toplumsal olgu olduğunu kanıtlar. Başka bir deyişle, toplumsal intihar oranını belirleyen şey, intihar olayıyla birlikte görülen kimi toplumsal etkenlerdir. “Ve intiharın nasıl oluştuğunu anlamamızı sağlayacak olan da bu etkenlerdir”132 görüşündedir Durkheim…

Bu toplumsal etkenleri oluşturan dinsel bağlılık( mensubiyet), evlilik, aile yaşamı, siyasal ve ulusal bağlar öğeleri ile intihar olayları arasındaki bağları inceleyen Durkheim üç ayrı intihar türü olduğunu söylüyor.

a) Bencil (Egoistic) İntiharlar: Bireyin bağlı olduğu din, politik zümre, aile vb. tarafından korunulmamış olmasından kaynaklanır. Yani, toplumsal bağlar gevşek olduğu, birey kendini yalnız hissettiği zaman belirir. Bireyin bağlı olduğu grup bağları zayıfladıkça ve gruba bağımlılığı azaldıkça, birey, kendi özel ilgileriyle başbaşa kalır; yalnızlık hisseder. Kişi için hayat anlamını yitirir; oysa o topluma bağlı olarak yaşamak ihtiyacındadır.

Bireyi topluma bağlayan sadece din zümresi değildir. Durkheim, ailenin, politik zümrenin de aynı işi gördüklerini söyleyerek, bütün toplumlarda bekârların intihar oranının evlilere göre daha yüksek; evlilerde de çocuksuz olanların çocuklu ailelere göre daha fazla olduğunu ileri sürerek, bu savanı istatistiklerle kanıtlamıştır. 133

131 KAYA, Nihat, a.g.e., s. 16-17. 132 KAYA, Nihat, a.g.e., s. 17.

Politik zümre de insanı korur. Politik kargaşalıkların ve büyük toplumsal bunalımların intihar oranını düşürdüğünü belirtir. Bu dönemlerde toplumsal hayat yoğunlaşır, bireyin ruhunu sımsıkı sarar, birey kendini yalnız hissetmez. Bu nedenle de bencil intiharlar azalır.134

Öte yandan şehirleşme, hızlı sosyal değişme, hatta aşırı refah gibi gelişmeler ferdiyetçiliğin gelişmesini, sosyal bağların gevşemesini doğurduğu için, kişinin yalnızlık duygusu derinleşmektedir. Kişi, toplum tarafından ilgiyle karşılanmadığı, sevgi ve mensubiyet bağlarını kuramadığı toplumu “cezalandırmak” için bu şiddet unsuruna kendini yöneltmekte ve intihar eğilimi göstermektedir. Sanayileşme ve şehirleşme sebebiyle ferdiyetçiliğin bir hayli geliştiği toplumlarda “totaliter” bir politik ve sosyal yapının varlığı kişiyle sosyal ve politik sistemin çelişkisini daha fazla arttıracağı için intihar eğilimi güçlenmektedir.135

Durkheim, Protestanlığın Katoliklere göre daha özgür ve hoşgörülü olmasından dolayı ve kolektivizmin, dogmatizmin az olması nedeniyle Protestanlarda intihar oranın fazla olduğunu söyler. İslam dini Katoliklerden temel meselelere bakışı ve hoşgörüsüyle ayrılır. İslam dininin, insanları bir milletin evlatları gibi görmesi, birbirlerinin sevinç ve kederlerini paylaşmayı öngörmesi, “komşusu açken kendisi tok yatan bizden değildir” prensibini hayatına geçirmesi ve diğer sosyal yardımlaşma kurumlarını fonksiyonel hale getirerek fertlerdeki yalnızlık duygusunu azalttığı136 bilinmektedir. İslam ülkelerindeki intihar olaylarının düşük olmasının nedeni bu olmalıdır.

Fakat son yıllarda kitle iletişim araçlarının dünyayı küçük bir köy haline getirmesiyle bütün toplumlar medyanın kendilerine empoze ettiği değerleri benimsemeye itilmektedir. Bu bağlamda İslam Ülkelerinde de son zamanlarda değer yargılarında erozyon olduğu ve bununla orantılı olarak intihar olaylarının arttığı görülmektedir. 137

İnsanı topluma bağlayan öğelerden en önemlisi din olmakla beraber, aile zümresi, politik zümre, diğer toplumsal yapılanmalarının da dine benzer işlevlerinin olduğu bilinmektedir. Durkheim’e göre, din zümresi gibi aile zümresi de insanı korur, ona

134 http//: www.intihar.de.com (21.03.2006). 135 KAYA, Nihat, a.g.e., s.13.

136 KAYA, Nihat, a.g.e., s.14.

dayanak olur. Bundan dolayı bütün toplumlarda bekârların intihar oranları evlilere göre daha yüksektir.138

Sonuç olarak; insanın, hayatın güçlüklerine dayanabilmek için kendisini bir amaca, bir ülküye bağlaması gerektiğini vurgulayan Durkheim, kişinin din, aile, millet gibi toplumsal zümreden herhangi birine canla ve başla bağlanmasını ve kendini ona vermesi gerektiğini139 öğütler.

b) Elcil (Altruistic) İntiharlar: Birey sadece toplumdan koptuğu, kendini yalnız hissettiği zaman değil, topluma çok bağlı olduğu zaman da intihar eder. Durkheim buna örnek olarak, Hindistan’da eşi ölen kadınların, eşlerinin cenazesinde kendilerini yakmalarını (suttee) gösterir.140

Bu intihar türünde kendini öldüren kişi, toplumsal bir ödevi yerine getirmek amacıyla bu eylemi gerçekleştirir. Bu yükümlülüğü yerine getirmeyen kimse onursuzlukla suçlanır, çoğu zaman da dinsel cezalara çarptırılır. Kısaca, bu gibi kişilerin üzerine toplum bütün ağırlığı ile çökmekte, baskı yapmakta, onu intihara sürüklemeye çalışmaktadır.

Elcil intiharlarda kişi için, hayatı anlamını yitirmemiş, hayatından daha üstün gördüğü bir amaç için hayatını feda etmiştir; bu eyleminin mükâfatını göreceğini umar.

Günümüz toplumlarında bireysel kişilik, kollektif kişilikten iyice sıyrıldığı için bu türden intiharların yaygın olmadığını, ama seyrek de olsa, kendisine verilen herhangi bir buyruğu yerine getirmediği için, onurunu korumak amacıyla, utançtan kurtulmak için kendini öldürenlere rastlanır.141

c) Anomik (Anomic) İntiharlar: Bu tür intiharlar, bir takım toplumsal bunalımlar sonucu, toplumun yapısında meydana gelen değişiklerle bireyin yaşam biçiminin, değerlerinin alt-üst olması sonucu gerçekleşen intiharlardır.

138 KÖSEMİHAL, Şazi Nurettin, “Durkheim Sosyolojisi” Remzi Kitabevi, İstanbul, 1971, s. 85–95. 139 KÖSEMİHAL, age., s. 85–95.

140 KAYA, Nihat, a.g.e., s.14.

Bazı görüşlerin tersine Durkheim sefaletin tek başına intiharlara neden olmadığını belirtir. Çünkü yoksulluk düşük intihar oranları ile birlikte bulunmuştur. 142

Ekonomik krizlerin intihara neden olduğunu belirten Durkheim, bunun nedeninin zenginlik ya da fakirlik değil; toplumsal yapıdaki değişiklik olduğunu belirtir. Meydana gelen bu değişiklik toplum için yararlı ya da zararlı olsun, bunun hiçbir önemi yoktur. Önemli olan toplumda meydana gelen değişikliğin bireyin yaşam koşullarını alt-üst etmiş olmasıdır. İşte, intiharın nedeni bu anomi (kargaşalık) halidir. 143

İntiharı arttıran kargaşalık halleri, sadece ekonomik bunalım, düzensizlik değil; aynı zamanda aile yaşamında meydana gelen kargaşalıklar da bu oranı arttırmaktadır. Çeşitli aile bunalımları arasında en önemlilerinden ikisi, kuşkusuz, dullukla, boşanma ya da mahkeme kararıyla ayrı yaşamadır. Gerçekten karı-kocadan biri ölünce aile düzeni alt- üst olur, geriye kalan karı ya da koca bu yeni duruma kendini uyduramaz, bu yüzden de bu gibilerde kendi kendini öldürme eğilimi kolaylaşır. Dul erkek ya da kadınlarda intihar oranı, evlilerdeki intihar oranından çok yüksektir. Hemen hemen her toplumda boşanmışlarda intihar oranı, değil evlilerden, dullardan, bekârlardan bile daha fazladır.144

Boşanmaların yasak olmadığı, çok olduğu toplumlarda kadınların intihar oranı erkeklerden azdır. Boşanmanın yasak ya da az olduğu toplumlarda aksine kadınların oranı daha fazladır.

Durkheim’e göre bunun nedenini evlilik hayatında, boşanma yasağının erkeğin lehine, kadının da aleyhine işlemesinde aramak gerekir. Çünkü boşanma yasağı erkeği pek etkilemez. Oysa kadını toplumsal kurallar evlilik bağına sıkı sıkıya bağlar. Evlilik dayanılmaz hale gelince evli kadınlar bu gibi toplumlarda intihara erkek evlilerden daha yatkındırlar.145

Durkheim, çağdaş toplumların en belirgin bir özelliği olarak nitelediği anomik intihar tipine özel bir ilgi göstermektedir. Anomik hâl ve buna bağlı olarak artan intiharlar,

142 http//www.intihar.de.com. (21.03.2006). 143 http//www.intihar.de.com. (21.03.2006). 144 http//www.intihar.de.com. (21.03.2006). 145 http//www.intihar.de.com. (21.03.2006).

bireyin toplum arasındaki bağların zayıflaması ve toplumsal çözülmenin giderek gelişmesi, yeni çağdaş toplumun evrensel bunalımıdır. 146

Yakın bir geçmiş içinde, intiharların ülkelere göre üç-dört katlık artış gösterdiğini görüyoruz.147 Durkheim’e göre anomi; ekonomi dünyasında işveren-ücretli ilişkileri düzeyinde ve nihayet birbirleriyle bütünleşemeyen ayrıntılı çalışmalar yığınına bölünmüş bilimlerin aşırı parçalanması ve uzmanlaşması sonucu bilgi alanında görülmektedir.

Kısaca özetlersek, Durkheim’e göre intihar, nedenleri yadsınamayacak kadar toplumsal olan bir olgudur. Bu olgunun nedenlerini belirleyen güçler, belirli bir toplumda oluşan ve intihar dürtüsü yaratan akımlardır. İntiharların gerçek nedenleri olan bu toplumsal güçler bir toplumdan diğerine, bir dinden diğerine değişiklik gösterebilir. Ama önemli olan bireyden değil, grup veya toplumdan kaynaklanmış olmalarıdır. İlk bakışta bireysel yapının bir sonucu gibi görünen intihar, gerçekte toplumsal yapının bir sonucudur. Belirli bir toplumun herhangi bir dönemindeki intihar sayısını, o toplumun, o dönemdeki ahlâk yapısı belirler. Her toplumun morfolojik ve sosyal yapısına göre, intihara kollektif eğilimi vardır. Bu durum belirli bir oranı geçmemek koşuluyla normaldir. Fakat Durkheim, bu oranın ne olduğunu belirtmemiştir.148

İntihara yönelen kişilerin psikolojik yapıları kadar içinde yaşadıkları sosyal ve kültürel ortamın etkileri de bu olayın açıklanmasında ayrı ayrı öneme sahiptir. Bazı insanlar, aşamadıkları sorunları intihar etmekle uygun görebilmektedir. Fakat gerek İslamiyet ve gerekse diğer ilahi kaynaklı dinler böyle bir çözüm şekline müsamaha ile bakmamaktadır. İslam tarihinde toplu intihar olayları hiç yaşanmadığı gibi münferit bazı olaylar dışında da intiharın toplumsal bir sorun haline geldiği de hiç görülmemiştir.149 Günümüzde ise genellikle batı toplumlarında intihar sosyal bir afet halini almıştır.

Dünya sağlık teşkilatının kayıtlarına göre 2000 yılında yaklaşık 1.000.000 kişi intihar sonucu hayatını kaybetmiştir. Son yarım yüzyılda % 60 oranında artan intihar olaylarının erkeler arasında özellikle sosyalist ülkelerde daha yaygın olduğu

146 http//www.intihar.de.com. (21.03.2006). 147 http//www.intihar.de.com. (21.03.2006). 148 HEYET, www.intihar.de.com, (21.03.2006).

149 SAMUK, Fevzi, Çeşitli Yaş Guruplarında İntihar Teşebbüsü, Nisbeti ve Seçilen Vasıtalar, Yeni

görülmektedir. Mesela 1990’lı yıllarda Rusya Federasyonu ve Litvanya’da 100.000 kişiden yaklaşık yetmiş üçü, Estonya’da altmış dördü, Macaristan’da ellisi, Kazakistan’da elli ikisi ve Slovenya’da kırk sekizi intiharla ölmüştür. Gelişmiş batı ülkelerinde İskandinav ülkeleri önde olmak üzere bu rakamlar yaklaşık on beş ile kırk beş arasında değişmektedir. İslam ülkelerinde ise bu sayı 100.000 de iki kişiyi geçmemektedir.150

Günümüzde intihar faktörleri arasında en önemli yeri maddi veya manevi kayıpların veya kayıp tehditlerinin tuttuğu bilinmektedir. Bunlar arasında “boş yuva belirtisi” denilen veya yetişkin evlatların evden ayrılması sonucu anne babanın yalnız kalması şeklinde ortaya çıkan durum özellikle batıda çok etkilidir. Esasen ahlaki ve manevi değerlerin zaafa uğradığı durumlarda kendisine sağlam bir dayanak bulamayan kimselere ölüm yaşamaktan daha çok tercih edilen bir yol olarak görünmektedir. Durkheim’e göre; “fertle toplum arasındaki bağların gevşediği, kişide manevi ve ahlaki yapının sarsıntıya uğrayıp dirençsiz kaldığı ortamlarda intihar eğilimleri artar.” Buna karşılık psikanaliz ekolü intiharı, insandaki saldırganlık-yıkıcılık-ölüm içgüdüsünün tersine dönüp bir başkası yerine kendisinin yönlemesi olarak açıklar. Ruh hekimlerine göre intihar, özel bir tedavi gerektirecek marazi (patolojik) bir yapı üzerinde ortaya çıkmaktadır. Yani intihara eğilimli kimseler potansiyel olarak ruh hastası olan kimselerdir. Bununla birlikte ilmi veriler, dini inançlarına bağlı kimselerde intihar nispetinin çok düşük olduğunu göstermektedir.151

Genel anlamda baktığımızda sosyal ve kültürel gelişmelerin ya da değişmelerinin intihar üzerindeki etkilerini şu şekilde sınıflara ayırabiliriz:

Belgede İnanç açısından intihar (sayfa 58-67)

Benzer Belgeler