I I J l ^ E Y t ^ ^ l G ü r p ı n a r 'm
ofümüyle Türfp"romanı en mühim çehrelerinden birini kaybe tmiyor. Soyadı kanunu üzerine her kes gönlünde yatan arslanı kendi sine isim diye alır ve bu arslan yü zünden bazı kimseler insanı biraz tebessüme sevkeden isimler sahibi olurken, o da altmış ciltten Bu hak kı alarak (Gürpınar) sözünü ken disin^ soyadı kabul etmişti. Evle- nip evlât sahibi olmadığı için, bu T -ltrcmBfciıitten hiç değilse birkaçı zü n yS â n yensin ve, en sadık bi- evlât halinde, .üstadın adını ge- fecek nesillere ve asırlara götür
sünler... t
ijğfeyin Rahmi’ih ömrü, gençlik çağlarındaki kısa bir zamanı istis na edip ihtiyarlığındaki bir mebus luk devrini de kale almazsak, hü kümet kapısından ve herhangi bir müesseseden hiç bir şey bekleme den, tamamiyle bu Pınar’m başutffcı da geçmiş ve her şeyini okuvyjcı^^ suna sunan bu romancı ve hikâye- ci, okuyucusundan başka bir yer den de hiç bir şey bekleyip kabul etmemiştir. Bu büyük istiğnada^ üslûbuna ve sözlerine bazan pek mağrur oir eda geldiğini gönpjijs. Bununla beraber, teslim etmek ica-beder kİ, Hüseyin Rahmi’ntn sade okuyucuya dayanması, onun eser leri için bazan da bir zaaf sebebi teşkil etmemiş-değildir. Romanla rında vakanın hemen daima pek a- ğır bir seyir içinde gelişmesini ve şahıslarının insanı tulûat 'tiyatrosu seyirciliğine götüren alaylı, taklitli ve sayfalarca devamlı konuşmala rını, tefrikayı uzatmak zaruretinin bir neticesi olarak kabul etmek çok kere zaruridir. Kaabil olduğu ka dar geniş halk kitlelerine, kaabil
olduğu kadar çok eser vermek
humması içinde, muharririn üslû buna itina etmediğini de aynca i- lâve icabeder. Bu üslûp açık, faili mefulü yerinde, ne demek istediği belli, fakat sanatkâr itinalarından mahrum bir ifade vasıtasıdır. Bir cümlesini daha güzelleştirmek ceh- di ve inadı içinde yorgun ölen Flau- bert’i, Hüseyin Rahmi’nin nümune ve misal olarak aldığı iddia edile mez. Fakat, bu nokta tasrih edilir ken, (iffe t ) müstesna bütün eser lerindeki açık ve sade dille bugün kü dil yeniliğinin ilk müjdecilerin den biri olduğunu da söylemeliyiz. Sekseninde ölen muharririn olgun luk çağından itibaren verdiği eser lerdeyse, halkı güldürmek ve ona 1
hoş vakit geçirtmek dileğinin üs tünde, hayata dair felsefeler kur- j rnatk. temayülü kendini göntermiş- I tir. Biraz da ger .okunmuş bazı ki tapların ilhamiyle gelen düşünce lerini, romancı eserin umumi bün yesine pek de karışmıyan, biraz yabancı kalan sayfalarda anlatır, ve tekrar edelim ki çok kere tuiû- at sahnelerine yakışacak tiplerin alaylı konuşmalarını bazan ön - leyen ve bazan bunları takibeden bu felsefî müşahedeler, yer yer sı kıcı ve yer yer çocukça birer ma hiyet taşırlar.
p Ancak şunu da ilâve etmeli ki, bazan sadece eğlendirmek kasdiy- le konmuş ve sonu gelmez sohbet-
j
lerle makale çeşnili felsefî düşün celer bir tarafa atılınsa, romanla- : rının ve hikâyelerinin iskeleti hakikaten kudretlidir ve üslûbu ih malkâr ve sayfalan şişkin eserler, . arasından hayata hırsla çıkarak
hafızalarda edebiyyen yaşıyacak
bir kudrete hak iddia edejCfcSfJj
Ij
leri de sayısızdır. B u n d a fl^ ^ 9 kI da, kendisinin kadrini bîlmekt?
I münevver zümrenin gecikmiş ol duğunu hicapla teslim etmek la zımdır. Geniş halk kitlelerlnE^pjju ilk günden benimsemesine ve hat tâ (Hüseyin Rahmi) sözü ği. bildiren bir sıfat halini za man evvel almış bulunfasına *rağ-
men İçlerinde birkaçı hakikaten
fevkalâde kısımları ihtiva eden
, romanları edebiyat sınırlarına u- i zun zaman sokulmamıştı. Bu mev
zu üzerinde söz söyleyince; -bn*>^& ratı bir de tefritin takibettiğivW “ Aşkı Mömnu” müellifini bir za mandan beri adetâ hiçe indirerek onun yerine Hüseyin Rahmi’nin konduğu biraz şikâyetle ilâv'e edi lebilir. Cidden mahallî ve millî, ay ni zamanda mühim kitaplar ver miş olan Hüseyin Rahmi’nin en büyük eseri olan “ Şıpsevdi” de “ Aşkı Memnu” kadar edebiyatın ta kendisi değildir.
Hüseyin—Rahmi’nin roman ve hikâyeleri İçin umumi' vasıflardan biri de, hepsinin zamanını, dekoru nu ve şahıslarını muharririn ken di zamanındaki İstanbul'dan seç miş olmasıdır. Bu şehirde doğmuş ve dışarıya ayak atmamış olan ro mancı, ancak kendi devrindeki İs tanbul’u tasvir etmiştir, ve şahıs
larının ekseriyeti İstanbulludur,
taşralılarla frenklerin' eserlerinde
yer almaları ve ikinci derecede
roller için de eserlerine ğirmeleri İstanbul’a .gelmiş ve İstanbul’da yerleşmiş olmalarına bağlıdır. Bir
kere Çamlıca uzaklarına kadar şa hıslarını götürmiye muvafakat et miş olan romancı, İstanbul'un öz malıdır, ve Boğaziçi’nin büyük ya
lılarından Sur’un harap evlerine
kadar her semtin ve her mahalle nin, bu kalın ciltlerde muayyen bi rer yeri vardır. Altmış yılı aşkın bir zaman kalemini elinden düşür- miyen bu muharrir, uzun seneler den beri münzevi yaşadığa halde İstanbul’daki bütün hayat değiş melerini adım adım takibetmiştir. Meselâ ilk eser 1er inde faziletli zev
celer, kalın peçelerini kaldırmadan kalplerine inen kıskançlık hançe riyle — falcı kadınlardan medet umduktan sonra — verem döşeği ne serilir ve can verirlerdi Son e- serlerinde ise, sevdalı ve faziletli zevcelerin, kocaların ihanetine bir rrfüddet katlandıktan sonra, talâk hakkını kullanarak helâlinden ye ni yuvalar kurduklarım görürüz. Hüseyin Rahmi’nin bütün esefleri ni bir bir okuyarak mühim şahıs larını tahlil edecek olan bir mü nekkit, hiç değilse İstanbul haya tının yarım asırlık talihini yaz mış olacaktır. Fakat her, zaman ve her memlekete uyacak ve omuz larında insanlığın en müşterek ve ya en kuvvetli hallerinden birini yaşatır şahıslan da az değildir, ve galiba (Cehennemlik) tik i ölüm, korkusuna düşmüş mütekait na zır, (L e malade imaginaire), i hay ran edecek kudrettedir. Bu kısa makalenin dar hududu içind§ bu noktalan sadece kaydettikten son ra bir kaç söz daha ilâve etmek isterim :
Son yıllarında çelimsiz bir ihti yar kadına benziyen, elinde örgü süyle nakış işleri yapan ve manza
rası daima ürkek ve himayeye
muhtaç bir mahlûk hissini vermiş olan bu muharrir, daima da en büyük fikir cüretlerine sahipti. E- serlerinde insanı şaşırtan ve hattâ bazan istikraha sevkeden açık par çalar çoktur. Hatîd Zlyâ’nm haya tın iğrenç safhalarını ancak sez- dirmiye razı olmasına karşılık, Hü seyin Rahmi pek çok şeyi perva sız anlatmış ve en geniş bir réa lisme içinde şehvetin bütün tepki lerini ve zaferlerini uzun boylu an latmaktan çekinmemiştir. Bunlan yaparken, bazan sayfalan dayanıl- mıyacak kadar müteaffin olmuş, fakat bazan da her düde kudretini muhafaza edecek sahneler yarat mıştır. Her halde, Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın ölümüyle Türk Edebi yatının mühim ve geçirmiş olduğu temiz ve mağrur hayatla m güzel çehrelerinden biri tarihe geçmiş bulunuyor.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi