t
î
Sayın. İbnül-Emin Mahmud Ke- nal İnal Be-,-efendi, bu hakiri, a- rarlar, dururlar. Muhakkak ki lüt federler. Fakat Üsküdarlı Talât Bey merhumu arayıp sormalarına bön ler bir muhabbetle değildir. Elbet te Üsküdarlı Talât Bey kim, ben timim? Belki aradaki deveoei li yakat ve ehliyetin farkında oldu- jumu bilmelerinin bir karşılığı ol ta gerek. Bir Hüsnü zannı beliğin fadesl olarak arada bir iltifat da buyururlar.
Baz an şöyle bir tezkerelerini de ılır öper başıma koyarım:
«Komşumuz Udî Ethem Be' >n. İtinalarından dili peltek oları F.di namındaki Rum, hangi doktora müraeaat ettiyse favdamend olama mış, zatı samilerine baş urmasıru tavsiye etmişler. Diğer hastalar hakkında ne türlii muamele yanılı yorsa hunun hakkında da yapıla rak tedavi edilmesi, Ethem Beyin ricası üzerine arzolunur. Baki dua.»
îbnülemîn Mahmud Kemal İfadedeki mübarek zarafete, te- | lâsla fahriliğe kapamama imkân vermemek hususundaki rikkatleri nasıl mütezahirdir dikkat buyurul sun. Mektubun klişesini de bura ya basmak isterdim. Tuhfei hatta- tin sahibi Süleyman Sadeddin E- fendi merhuma müteahir hattatla rımızı ilâve buyurmakla meşgul üstadın el yazıları da, kendileri gibi, kendilerine hâstır. Huzur ve sükûnu tefekküre, ârâmı ruha de lil metin bir yazı tarzı ki okuyu cular görselerdi pek mahruz olur lardı. Son Osmanlı Şadırazamlarm- dakl İmlâ tarzları belki şimdiki ka- vaide uymaz. Fakat o uymayış da eserdeki tahkiye ve temhide pek uygundur. Bunda lâtin harflerini osmanlıeaya ram etmek arzusumı değil, Osmanlı Sadırazamlarmın ya sadığı devirlerin havayi mahsusuna ilâve etmek lüzumuna da duyma mak mümkün değildir.
Baran şöyle bir dört »attr okar- ar:
Nice hayrette kemaz Işıfı el gözle«
ler kırılmaya başlanmıştı- Edebiyatı Cedide devrini çoktan bitirmişti. Hali d Ziyanın baranı dürrü elmas ları. Cenabın mezamiri sükûtu, pür şiiri şepaft acayib bir biçarelik te lâkki edilivordu.
Fecri Ati de Haşimin peşinde p e ı-;candı:
f t ü bir sathı âbm üstünde
Ki reli lerze lerbe dârâtı Scherabadı mâha gitmek için Amyorlar rehi semaratı
Gibi bir şey olsun söyleyemeden onlar da gözümüzün önünde da ğıldılar gittiler.
îbnülemin Edebiyatı Cedideniı» nesine, hangi birine tek bir numa ra verdi acaba?
Cihanda bir bn iken ruhumun temennası Güler görür de çeşni siyahı ağ lardım .. Diyen Fikrete de mi bi histir? Hem de galiba evet... Fikret Les- kofçalıdan da mı az şairdir? Bunu kendisinden, bana tahammüllerini bildiğim halde, sormaya çare bu lamadım.
Ahmed Haşim bir tarafa, hattâ kendilerinin ölü bir sathı âh sözü ne ne buyuracakları bile haşyetle düşünülecek bir şeydir. *
Ufuk t’ bir seri maktuu andıran güneşi Sükût! gamla yemişler ve şimdi
doymuşlar Lâkırdısına Mahmud Kemal Bey ne derler, pek bilinmez...
Emin Paşa zadeden sonra gelen ler ise divan edebiyatını âlâ bilir ler. Faruk Nafiz aruzu da heceyi de mükemmel tanır ve mükemmel kullanır. Onun nesli üstadane ga zel de yazar, sonnet de...
Fakat Mahmud Kemal Beyefen di ne onların gazelinden, ne şiir lerinden, ne kasidelerinden mem nun değildir. Bunun sebebi yeni likten hoşlanmamak demeğe de imkân yoktur. Herkes kendiri o- nun huzurunda zayıf ve mecalsiz mi hissediyor, nedir bilinmez, kim se de:
— Beğenmediğiniz nokta nere sidir ey üstad? Demeğe de mukte dir değildir.
Kırk seneye yakın bir zamandır ki yazı yazar geçinirim. Mesafelere bile feryad etseydim bir akûsu o- lurdu, miktarınca.. Bir türlü lütfü muhatabalarma mazhar olmuş de ğilimdir.
Yok kendileri güç beğenirler, çok iyilerini okumuş, bilmiş olma larının bunda tesü-i muhakkaktır. Bizim cümle teşkil tarzlarımız, ifa demiz. varsa üslûbumuz kendileri nin hoşuna gitmiyor, bizi z a y ı f te
lif müptelâları bulup mutlaka acı- yorlardır.
Süleyman Nazif merhum bir gün gazete başmuharrirlerini imtihan — Arkası Sa. 5. Sü: 7 de —
Kişisel Arşivlerde İsta n b u l Belleği Taha Toros Arşivi