• Sonuç bulunamadı

Moda ve postmodernizm

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Moda ve postmodernizm"

Copied!
242
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

GÜZEL SANATLAR EĞİTİMİ ANABİLİM DALI RESİM İŞ ÖĞRETMENLİĞİ BİLİM DALI

MODA VE POSTMODERNİZM

DOKTORA TEZİ

Danışman

Doç. Dr. Alaybey KAROĞLU

Hazırlayan

Hafize PEKTAŞ

(2)

MODA ve POSTMODERNİZM

Hafize PEKTAŞ

Moda, modernizm ve postmodernizm sözcüklerinin hepsi “şimdi” ile ilgili kavramlardır. Modernizm düşüncesiyle hareketlilik kazanan moda, her dönemin

şimdisi ile ilgilidir. Modernizm 14. yüzyıldan bu yana tüm geleneğe, batıl inançlara ve

dine dayalı düşünce sistemlerini yıkarak akıl temelli, bilimsel gerçeklere dayalı yeni bir dünya görüşüyle insanlığa sonsuz mutluluk vadetmiştir.

Bu düşünce sistemiyle yıkılıp yaratılan her şey gibi toplumlarının giyim biçimlerinde de sürekli değişimler gerçekleşmiştir.

Postmodernizm ise modernizmin sonuçlarının tartışıldığı, sorgulandığı ve eleştirildiği 1960’lardan bugünlere uzanan süreçte yaşanan değişimler olarak tanımlanabilir. Bu süreçte dünyada siyasal, ekonomik, düşünsel ve kültürel alanlarda önemli ve farklı değişiklikler yaşanmaktadır.

Moda insan ve toplumla çok yakından ilişkilidir. Birey olarak var olmak ve belli bir toplumsal gruba ait olmak modanın temel tetikleyici unsurudur.

Bu yeni durumda dini ve etnik çıkışlar, protestolar, gençlik hareketleri moda da bir çok farklı tarzların altkültürlerin ortaya çıkmasıyla sonuçlanmıştır. Yeniden bölgesel yerel giyimler, ikinci el giysiler, hippi, retro, punk gibi tarzlar belirmiştir. Bu tarzlar hakim olan ekonomik, siyasi, kültürel değerlere karşı farklı bir estetik sergilemektedir. Bu yeni estetik benzeşimci, kodların karıştığı, ironinin önce çıktığı, her

şeyin iç içe (eklektik), yan yana (paştiş), üst üste (kolay)olduğu kompleks bir özellik

göstermektedir.

Postmodern kültürün en belirgin özelliklerinden biri giysi, kod ve stillerinin çekişmesi ve karmaşıklığıdır. Çok geniş bir yelpazede çeşitli giyim parçalarından kumaşların, süslemelerin, renklerin, silnetlerin ve özellikle stilistlik tarzların kalitesi modern çağa kıyasla emsalsiz bir açıklık ve farklılık göstermektedir. Postmodern kültürde gençlik stilleri, genellikle kıyafeti dans, müzik ve yaşam tarzıyla birleştirerek sembolik düzene bir başkalarının göstergesi olmuştur.

(3)

FASHION and POSTMODERNİSM

Hafize PEKTAŞ The terms fashion, modernism and post-modernism are all concepts related to "now". Enlivened by the notion of modernism, fashion is related to the "now" of all periods. Modernism has promised, since the 14th century, eternal joy to humanity with a new world view based on logic and scientific truths by eliminating all systems of thought based on tradition, superstitions and religion.

With this thought system, as with anything that was destroyed and rebuilt, continuous changes have occurred in the way societies dressed. The clothing has been the most important indicator of status, sex and modernity in these changes.

Post-modernism, on the other hand, can be defined as changes that have been experienced in a period extending from the 1960s to today in which the consequences of modernism have been discussed, questioned and criticized. During this period, remarkable and diverse changes have taken place around the world in the fields of politics, economics, ideas and culture.

Fashion is closely related to humans and society. The basic motive behind fashion is to exist as an individual and belong to a specific social group.

In this new situation, religious and ethnic movements, protestations and youth movements have resulted in the emergence of various diverse trends and subcultures in fashion. Regional and local clothes, second-hand clothes, trends such as hippy, retro and punk have experienced a comeback. These trends exhibit a different aesthetic understanding that challenge the dominant economic, political and cultural values. This new understanding of aesthetics displays a complex nature which is imitative, in which codes are confused, irony is prominent, everything is intermingled (eclectic), side by side (postiche) and on top of one another (collage).

One of the most remarkable properties of post-modern culture is the competition between and the complexity of clothing codes and styles. The quality of fabrics, decorations, colors, silhouettes, and especially stylistic trends demonstrates, in comparison to the age, an unequalled clarity and diversity in a vast array of articles of clothing. Youth styles in postmodern culture usually combine clothing with dance and life style and are a symbol of rebellion against the established order.

(4)

İÇİNDEKİLER Özet ... i Summary ... ii İçindekiler... iii Önsöz... v GİRİŞ ... 1 1. GİYİM VE MODA ... 12

1.1.İnsanların Giyinme Nedenleri ve Giyimin Fonksiyonları ... 17

1.1.1.Koruma... 17

1.1.2.Örtünme, Utanma... 18

1.1.3.Cazibe... 20

1.1.4.İletişim ... 21

1.2.Moda ve Giyimle İlgili Kuramsal Çalışmalar ... 22

1.3.Bireyin Moda ve Giyimle İlgili Davranışlarını Oluşturan Faktörler... 25

1.3.1.Moda ve Giyim Davranışlarında Etkili Bazı Kavramlar... 25

1.3.2.Psikolojik Etkenler (Birey ve Giysi) ... 30

1.3.2.1.Kişiliğe Bağlı Etkenler... 30

1.3.2.2.Moda, Giyim ve Cinsellik ... 33

1.3.3.Kimlik, Statü, Rol ve Moda ... 36

1.3.4.Moda Tüketicisinin Toplum İçindeki Kesitleri... 49

1.4.Moda Döngüsü ve Süreçleri... 51

1.4.1.Moda Döngüsü ... 52

1.4.2.Moda Süreçleri ... 56

1.5.Çağdaş Moda Evriminde Temel Etkenler ... 59

1.5.1.Modernleşme... 59

1.5.2.Zaman Anlayışındaki Değişime... 60

1.5.3.Demokratikleşme ... 61

1.5.4.Endüstrileşme... 61

1.5.5.Göç, Şehirleşme ... 62

1.5.6.Kadının Toplumsal Statüsündeki Değişme... 64

1.5.7.Gençlik ... 66 1.5.8.Teknolojik Kazanımlar... 67 1.5.9.Modacılar, Tasarımcılar ... 69 2.MODA ve PORTMODERNİZM ... 72 2.1.1.Modernizm ... 72 2.1.2. Moda ve Modernite ... 81

2.1.3.Moda ve Meta Estetiği ... 92

2.1.4.Moda ve Kitle Üretimi: Fordizm... 95

2.2.1.Postmodernizm... 98

2.2.2.Postmodern Kültür ... 111

2.2.3.Göstergebilim, Postmodernizm ve Giyim... 117

2.2.4.Modernden Postmoderne Moda ... 121

2.2.4.1.20.Yüzyıl Öncesinde Moda... 121

2.2.4.2.Alımlı Kadın Çağı (1900 – 1914) ... 123

2.2.4.3.Savaş Yılları (1914 – 1919) ... 124

2.2.4.4.Savaş Sonrası Parlak Dönem (1920 – 1929) ... 125

2.2.4.5.Büyük Bunalım ve Savaş Yılları (1930 – 1946) ... 126

2.2.4.6.Yeni Dünya Dönemi (1946 – 1959) ... 130

(5)

2.2.4.8.Postmodern Yıllar (1970 – 2006)... 142

A. Postmodern Tüketim Toplumu... 142

B. Postmodern Dönemde Kadın... 148

C. Modern Mahrem ... 157

D. Postmodern Sanat ... 160

E. Punk ve Alt kültürler... 163

F. İkinci El Pazarları... 179

G. Ne Giysen Olur... 187

H. Türkiye’de Giyimde Modernden Postmoderne Geçiş... 193

3.SONUÇ ... 198

BİBLİYOGRAFYA ... 208

ÖRNEKLER... 221

(6)

ÖNSÖZ

Bir şeyler oluyor. Algılamakta ve anlamlandırmakta zorlandığımız bir şeyler oluyor. Olup biten her şey öylesine hızlı değişiyor ki ne olduğunu anlamadan geçip gidiyor. Kıyafetler, evler, oyuncaklar ,eğlenceler, müzik, dans, tatil vs. vs. her şey hızla değişiyor. Devasa alış veriş merkezlerine her gün bir yenisi ekleniyor. İnsanlar sürekli alışveriş merkezlerinde. Alışveriş merkezlerinin isimlerinin altında şöyle yazıyor. Alışveriş ve Eğlence. Alışverişin böylesine hazza dönüşmesinin altında neler yatıyor ve insanlar onca alış veriş yaptıkları halde neden öyle eski – püskü, zavallı, yoksul görünümlü şeyler giyiyorlar. Gencecik kızlar, delikanlılar taze ciltlerine dövmeler piersingler yaptırıyorlar. Her yerlerinden bir şeyler sarkıyor, garip garip. Adi boncuklar, ipler, tüyler, zincirler, püsküller. Yaşı yetmişin üzerindeki dedeler nineler hayretler içerisinde olup biteni seyrederken bir yandan da torunlarına kendi gençliklerinin güzellik anlayışını anlatıp boşuna dil döküyorlar. Anneler babalar da bazen çocuklarıyla çatışsalar da bazen de çocuklarından bedeni uyan giysileri çalıyorlar. Sokakta insanlar arkadan izlendiğinde kim genç, kim yaşlı ayırt edilmiyor.

Televizyon reklamlarında video kliplerinde zenci gençler şarkı mı söylüyor kavga mı ediyor, sürekli gerilimli tonda tınılar vurgulanıp duruyor, ayırt etmek güç.

Ortalıkta bir postmodernizm lafıdır gidiyor. Postmodernizm şöyle, yok postmodernizm böyle.

Postmodernizmin ne olduğu anlaşılınca, aslında bu yeni giyim tarzları ve diğer olup bitenler bir bir çözümleniyor. Postmodernizm artık yeni bir durumda karşı karşıya olduğumuzu, bir önceki dönemden kopuşu ifade ediyor. Modernizmin kaybolan düşlerinin yerine yeni bir ütopya vaat etmiyor üstelik. Postmodernizm, yeni bir dil, yeni kavramlar getirerek modernist düşüncenin gözden kaçırdığı açıları ve insanı yeniden fark etmemize fırsat veriyor. Bir felsefe olarak ele alındığında postmodernizm herkese her şeyi eleştirme ve hatta aşağılama hakkı verebiliyor. Eleştirilere rağmen doğru bir önerme getirmeyebiliyor. Hiçbir şeyin ahlaken, hukuken, estetik veya bilimsel olarak doğru olduğu ispatlanamıyor.

Kısaca postmodernizm kuralsızlığın kural, ilkesizliğin ilke olduğu bir görüş veya yaşam tarzını ifade etmektedir. Beni kategorize etme, yargılama, ben böyleyim.

Bu durumda postmodernizm ve modayı araştırmanın ve öğrenmenin akademik ya da bireysel açıdan ne faydası oldu diye düşünülebilir. Herhangi biri sizin yaşam tarzınızı, giyim kuşamınızı veya düşüncelerinizi şu veya bu sebeple eleştirmeye kalktığında “Benim ki postmodern bir yaklaşım, sen nereden bileceksin ki? Diye cevap verebilirsiniz.

(7)

Postmodernizm, modernliği eleştirisini ironi, taklit, pastiş, kolaj ve eklektizmle yapmaktadır. Son modaların geçmişe göre tuhaflığını, rüküşlüğünü, çirkinliğini veya komikliğini postmodern durumlardan bağımsız açıklamak bu durumda zor görünüyor.

Araştırmaya moda konusunda bir şeyler araştırmak üzere yola çıkmıştım. Tez aşamasına geçmeden önceki konu seçme sürecindeki ön araştırmalarım bana hep postmodernizmi işaret etmişti. Bu konunun içinden çıkabilir miyim, diye endişelerim vardı. Çünkü disiplin olarak daha çok sosyoloji ve felsefeye ait bir alandı. Ancak postmodernizm konusunda öylesine çok kaynakla karşılaştım ki. Bir çoğu kafamı karıştırırken, bazıları da düşüncelerimi berraklaştırdı. Bir uygulamalı sanatlar öğretim elemanı olarak yıllardır moda resmi derslerine giriyor ve alanın yaratıcılık ve tasarım yönüyle ilgileniyorum. Dolayısıyla konunun moda tarafında fazlasıyla zorluk çekeceğimi ummuyordum. Öyle olmadı. Bu araştırmada en çok moda bölümünü hazırlarken zorlandım. Çünkü her yerde moda vardı ama moda felsefesi veya moda kuramı konusunda Türkçe’de yayınlar son derece kısıtlıydı. Galiba akademik çevrelerce ciddiye alınmayan bir konuydu.

Araştırma sürecinde önce bana güvenen, sonra gerekli yardımı ve desteği esirgemeyen danışmanım Doç. Dr. Alaybey Karoğlu’ na, değerli Öğretim üyeleri Prof. Dr. Haşim Karpuz ve Yard. Doç. Dr. Mehmet Başbuğ’a ve bana ‘moda’yı araştırma fikrini veren Prof. Dr. Nihat Boydaş’a, beni destekleyen ailemin tüm fertlerine teşekkür ederim.

Mevlana Celaleddin Rumi; “dünde birlikte gitti, cancağazım ne varsa düne ait, şimdi yeni şeyler söylemek lazım” derken, Friedrich W. Nietzche: “Derisini değiştirmeyi bilmeyen yılan ölür” demiştir. Konfüçyüs ise, “sadece çok akıllılar çok aptallar asla değişmezler” diyerek değişimin gücüne işaret etmişlerdir.

Moda ve Postmodernizm, her iki kavramda özünde değişimi işaret etmektedirler. Hiç bir değişimin sancısız olması mümkün değildir. Değişimin nedenleri ve değişimi harekete geçiren güçler bilindiğinde değişimlerin getireceği olası sakıncalarla baş etmek sanırım daha kolay olacaktır.

(8)

GİRİŞ

Bu araştırma moda ve postmodernizm konusuna yönelmekte ve bu iki olgunun ilişkisini problem olarak ele almaktadır.

Araştırma konusunun problem cümlesini oluşturan iki sözcük “Moda ve postmodernizm” Latince aynı kelime kökeninden türemiş sözcüklerdir. Bu nedenle bir bakıma benzer anlamları taşırlar. Moda (Mode) Latince, oluşmayan bir sınır anlamındaki “Modus”tan gelir. La Mode olarak da ortaçağ Fransızca’sında kullanılmıştır (Patridge, 1959). Latince moda, modus ve modernus kelimelerinden türetilen moda ve modern kelimeleri genel olarak hemen şimdi, düne ait olmayan anlamlarını taşımaktadır. Ancak bu günkü anlamıyla moda (mode) yol, şekil, tarz, usul, üslup, hareket, davranış, konuşma, yazma, yaşam vb. biçimi (Longman-Metro, 1993), genel anlamının altında daha çok “moda; özellikle kadınlar tarafından izlenen giyinme biçimi; zaman zaman veya belli bir devrede insanların benimsedikleri bir biçim bir üslup (Longman-Metro, 1993) olarak tanımlanmaktadır.

Moda ve postmodernizm sözcüklerinin her ikisi de “şimdi” ile ilgili kavramlar olmasına karşın; moda, tarih boyunca süregelen her dönemin şimdisiyle ilgili bir kavramken, postmodernizm, belli bir tarihsel dönemle ilgilidir. Hem de henüz, şimdi yaşanana dair tarihsel dönemle ilgilidir. Bu açıdan bakıldığında “şimdi” kesişme noktasıdır. Postmodernizm; sanatsal, toplumsal entelektüel ve akademik alanlarda ve daha birçok durum ve şekilde kullanılan en genel anlamıyla modernizm sonrasını ve modernizm karşıtlığını ifade eden bir terimdir. Kısaca araştırma konusu içinde yaşadığımız postmodern dönem de moda olgusunun durumudur. En basit şekliyle modernizmin eleştirisi olarak tanımlanan postmodernizmin moda alanında modernizme eleştirel yaklaşımları var mıdır? Modanın, modernist bir dönemi olmuş mudur? Moda kendisini eleştirmekte midir? Postmodern durumların görünür işaretleri nelerdir? İçinde yaşadığımız görsel çevrede ne gibi yansımalarla somutlaşmaktadır? Postmodern moda şeklinde bir niteleme söz konusu mudur? Moda ve postmodernizm denilince daha bir çok soruyu peş peşe sıralamak mümkündür. Ancak bu sorulara cevap bulabilmek için öncelikle moda nedir. Moda bir giyinme biçimi olarak ele alındığında giyimin fonksiyonları nelerdir. Moda ve giyimin, toplum, kimlik, kültür, cinsiyet, cinsellik, statü, iletişim, sembolizm, tüketim kültürü, endüstri, sanat, tasarım ilişkileri, meta estetiği ve benzeri bir çok sorunun araştırılması da modayı anlamak ve üzerinde yorum yapabilmek için gerekli görülmektedir. Bütün bu soruların cevabından sonra içinde yaşadığımız postmodern durum şeklinde adlandırılan postmodernizmin tanımlanabilmesi de karşı durduğu ve

(9)

eleştirdiği modernizmin temel özelliklerinin ve toplumsal sonuçlarının ortaya konulması ile mümkündür.

Araştırmaya başladığım ilk günlerden bu yana moda ile ilgili okuduğum tüm kaynaklarda modanın kadınsı bir dünyaya ait, bilimsel bir çalışmaya konu olacak ciddiyette bulunmadığı için üzerinde yeterince çalışılmayan bir alan olduğu konusunda şikayet ve yakınmalar yer almaktadır. Örneğin, Elizabeth Wilson “Moda sürekli kötülendiği için, moda hakkında bir çok ciddi çalışma tekrar tekrar geçerli neden ortaya koymaya çalışır. Hemen hemen her moda yazarı, ister sanat tarihçisi olsun, ister gazeteci ısrarla modanın hem kültürel barometre hem de anlatımcı bir sanat formu olmasının öneminden bahsederler” (Wilson, 2003: 47). Buna karşın moda ve giyinme konusunun sanat, estetik, tarih, felsefe, ekonomi, ergonomi, sosyoloji, psikoloji, antropoloji hatta tıp alanı da dahil çok geniş bir disiplin yelpazesinde ilgi gördüğü de bir diğer tespittir. Yapısı itibariyle disiplinler arası bir çalışma gerektirdiği ortadadır. Bu nedenle moda ile ilgili yaklaşımlarda da bileşik disiplin adlarıyla ifadeler bulunmaktadır. Psikanaliz, psikososyal, sosyokültürel, sosyo ekonomik, kültür sosyolojisi, sosyal antropoloji, sanat tarihi vb. bunlardan bir kaçıdır sadece.

Bazı çevrelerce kadınsı, boş, akılcı olmayan “keyfe keder” bir kavram şeklinde değerlendirilen moda olgusu yirminci yüzyılda çok önemli bir üretim sektörü olmuştur. Çağın en görünür üretim ve tüketim alanını oluşturur. Dolayısıyla da çok geniş bir istihdam alanı sağlamaktadır.

Renk, biçim, doku değişikliği şeklinde vücut bularak karşımıza çıkan giysi modası bünyesine bakıldığında alanla ilgili pek çok meslek, kuruluş ve organizasyonla karşılaşılmaktadır. Tasarım aşamasından mağazaya oradan da tüketiciye ulaşan zincirde pek çok yeni meslek ve iş gücü oluşmuştur. Geleneksel toplumlarda insanlar giysilerini çevrelerinde bulunan bitkisel ve hayvansal liflerden kendilerinin ürettiği iplerle kumaş dokuyarak, geleneksel biçimlerdeki giysilerini kendileri üretmişlerdir. Anadolu’da hala farklı yörelerde evlerde el tezgahlarında üretilen kumaşlar vardır. Tarih boyunca ticaretin en önemli değişim malzemesini kumaş ticareti oluşturmaktadır. Doğudan batıya kıtalararası süren uzun yolculuklara şahit olan ipek yolu üzerinde pek çok medeniyetler gelişmiştir. Ancak çoğunlukla giyim üretimi aile içinde gerçekleştirilirken büyük şehirlerde terziler tarafından el işçiliği ile üretilen bir eşya olmuştur. Uzun zaman alan el işçiliği ile üretilen giysiler maliyeti yüksek kıymetli eşyalar arasında yer almıştır.

Bundan dolayıdır ki giysiler dünyanın her yerinde en önemli zenginlik ve statü göstergesi olarak kabul edilmektedir.

(10)

Bu gün ise moda ve giyim öyle dev bir sektör haline gelmiştir ki geçmişte var olmayan birçok meslek dalı bu sektörde yer almaktadır.

Tasarım aşamasında stilistik, modelistik, üretim aşamasında terziler, moda evleri, kalıpçılar, kesimci, dikişçi, nakışçı, makineci, overlokçu, ütücü, kalite kontrolü vb., işletmelerde yönetim, pazarlama, insan kaynakları, ergonomi vb. tanıtım aşamasında televizyon, moda dergileri, gazeteler, moda habercileri, mankenler, modeller, foto modeller yer almakta; fuar, defile gibi organizasyonlarda birçok insan çalışmaktadır. Büyük mağazalarda veya küçük dükkanlarda hatta mahalle pazarlarında tezgahtar ve satıcılar da moda sektöründeki zincirin halkalarından birini oluşturmaktadır.

Öte yandan mühendislik dalları da modaya hizmet etmekte kumaş, iplik, makine, boya gibi temel ürünler ve diğer yan ürünlerin üretiminde makine mühendisleri, tekstil mühendisleri, kimyagerler, endüstri mühendisleri çalışmaktadır.

Diğer yandan da devleşen bir sektör haline gelen kozmetik endüstrisi de modadan beslenmekte, hatta tıp bilimi de estetik cerrahi, diyetle işin içine girip insan vücudunu modaya uygun şekilde yeniden yaratmaya kadar işi ileri götürmektedir.

Tarihte fakirliğin ve hastalığın işareti sayılan zayıf vücut yirminci yüzyılda moda olmuş, zayıflama tıpla birlikte bir çok yeni meslek dalı oluşturmuştur. Masaj, jimnastik salonları, spor, akupunktur vb. sürekli medyanın gündemini oluşturmakta ve bu arada birçok şarlatan ve fırsatçıya para kazandırmaktadır.

Böylesine dev bir sektör haline gelen modanın artık sadece kadınların ilgilendiği bir alan olmadığı açıkça görülmektedir. Bu dev sektörün ayakta kalabilmesi için kendinden daha büyük bir tüketici kitlesine ihtiyacı vardır. Üretimin sürekliliği tüketicinin sürekli yeni ihtiyacının canlı tutulmasına bağlıdır. Bu yüzdendir ki çağımızın en önemli üretim ve tüketim alanlarından biri moda olmuştur.

Moda evleri, modacılar ve tasarımcılarıyla sürekli yeni önermeler sunarak adeta kanun etkisi yaratan dikte ettirici bir güce sahip olmuşlardır.

Ancak, bizzat tanık olduğumuz son otuz yılda modanın yirminci yüz yıl başlarından beri gösterdiği yukarıdan aşağıya doğru dikte ettirici etkisinde değişiklikler gözlenmektedir. Modanın değişim döngüsü hızlanmıştır. Modacıların önermelerine rağmen ortaya çıkan anti – modalar halk arasında geniş kabul görmeye başlamıştır. Dinsel, yerel, ilkel, etnik, aykırı, komik ve alaycı giysi biçimleri sokaklara hakim olmaya başlamıştır. Sokaklardaki bu eğilimler giysi sektörünü de yönlendirmekte ve üretim tarzını kitle kültürü belirlemektedir.

(11)

Ortaya çıkan bu tabloyu analiz etmeye başladığımızda “şimdi”nin problemi postmodernizm ile ilgili bir durumla karşılaşılmaktadır.

Bugün yaşanılan her an, her şimdi, bilgi ve teknoloji çağına ait yeni bir akılcılığın etkisinde şekillenmektedir. Bilgi ve dile dayalı olarak akıl, kodlarla düşünmek zorunda bırakılmıştır. Bilginin hızla tüketilir bir duruma geldiği, iletişim çağında durumlar ve olgular karşısında her öznenin sadece kendine ait cümlelerle “ne” düşündüğü önem kazanmıştır. Toplumsallıktan özneciliğe dönüldüğü günümüz kültüründe bireyin konumunu medya ve teknoloji belirler durumdadır. Medya gerçeği, öznenin nerede ne yapıp yapmaması gerektiği konusunda belirleyicilik kazanmıştır. Özellikle 90’lı yılların yarattığı kitle iletişim geniş ağı, bir zapping kültürü oluşturmuş, görsel bir varyeteyle, an ve an bir çok imajı bir arada sunarak, şimdiyi bir imaj dünyası haline getirmiştir.

Bu sonu gelmeyen varyete eşliğinde oluşan yeni kültür dünyası post modernizm adı altında ekonomiden politikaya, felsefeden edebiyata, kültürden sanata, sinemadan modaya hatta cinselliğe dahi varan boyutuyla yeni bir yaşam sunmaktadır.

Artık dünya, sürekli “şimdi” zaman parçacığında tekrar eden postmodern zamanlar olarak, benzeşimci, kodların karıştığı, ironin öne çıktığı, her şeyin iç içe (eklektik), yan yana (pastiş), üst üste (kolaj) olduğu komleks bir fenomonle karşı karşıya bir durum yaşamaktadır. Bu fenomen postmodernizmin kendisidir.

Postmodernizmin sınırsız – kuralsız, ne var ne yoksa, her şeyi iç içe geçirme eğilimi herkesin gözüne çarpmaktadır. Özellikle 1980’li yıllardan bu yana farklı sanat dallarının iç içe geçmiş olması ve aynı anda, aynı ya da farklı amaçlarla sık sık bir arada oldukları gözlenmektedir.

Öncelikli olarak kaotik bir süreç olarak da bakabileceğimiz postmodernizmin, çağın getirdiği teknolojik-bilimsel gelişmeler ve toplumsal olayların oluşturduğu etkiye karşı kültürel bir tepki bir cevap olduğu söylenebilir.

Özellikle televizyonla evlerimize giren şiddet ve cinsellik temaları dolayısıyla verilen kültürel cevabın ironik ve eğlenceli bir şekilde ortaya çıkıyor olması, sanatçıyı, sanatı ve sanat nesnesini farklı bir şekilde etkilemesine neden olmaktadır.

Bu kaos ve griftlik görüntüsü içinde postmodernizm bize farklılıklar bildirmektedir. Postmodernizmin ne olduğunu anlamaya çalışmak ve moda bağlamında nereden beslendiğini neyi, nasıl moda nesnesi haline getirdiğini araştırma düşüncesi türlü, sıkıntıları beraberinde getirmektedir.

(12)

Çünkü, postmodernizmin çizdiği karmaşık görüntü, bütün bu sorulara cevap ararken, başka soruları da peşinden sürüklemekte. Öyleyse bir risk söz konusudur. “Postmodernizmden söz eden herkes bir riski üstlenmek durumundadır. Sanattan söz ederken birden bire modanın alanına kayma riskidir bu, felsefeden söz ederken gazeteciliğin ve ruhsal röportajın alana çekilme riskidir. Ama postmodernizmde bununla ilgilidir zaten. Sınırların yavaşça erimesi, mesafelerin ortadan kalkması, ayrım çizgilerinin belirsizleşmesi” (Kocak, 1992: 18).

Günümüz tüketim kültürünü oluşturan toplum ve yaşantısı, postmodernizmin var olmasına ve dikkatleri üzerine çekmesine neden olmuştur.

Üzerinde hem fikir olunan bir postmodern tanımı olmamakla birlikte, postmodernistlerin temel çıkış noktası, eski toplumsallık ve gelenekçilikten yani modern olan her şeyden bir kopuşun ifadesidir. Ancak bu kopuş, beraberinde yeni bir çözümü ortaya çıkarmamıştır. Yani postmodernistler modernizme alternatif bir proje önermemişler yalnızca, modernitenin yarattığı durumu farklı açılardan, farklı olma adına değerlendirerek yeni bir süreci başlatmışlardır.

Modernleşme, sanayinin gelişmesi ile oluşan toplumun gelişim ve değişimlerine gönderme yapmak amacı ile kullanılan bir terimdir. Modernlik ise, rönesansla başlamış 18. yüzyıldan günümüze kadar uzanan göndermeler için kullanılmıştır. Ortaçağın karanlığına sebep olarak kilise otoritesi yerine akılı ortaya koymak için direnenlerin ardından, yaşanan Rönesans ve Reform hareketleriyle, dolayısıyla mekanik ve teknolojik birikimin süregelmesiyle modernite dediğimiz kuramsal ve kültürel değişimi hayata geçirmiştir. Pozitif Bilim anlayışıyla akıl, akılcılık gibi olgular doğmuştur. Modernistler felsefe olarak “Aklın yolu birdir” felsefesinden giderek, tekin hakimiyetine işaret etmişlerdir.

Pozitif Bilim anlayışını benimseyen Modernite, metafizik bilgileri dışlayarak rasyonel gerçekliğe sahip, olgusal ve maddesel olanı baz alır. Akıl merkezci rasyonalistler, gerçekliğin bilgisine ancak akıl yoluyla ulaşabileceklerini iddia ederler. Bu açıdan modernite süreci, gerçekliğin insanın dışında olduğunu ve insanın gerçekliğe bir katkısı olmadığını da söylemiş oluyor.

Bu bağlamda modernite, bağımsız olan hiçbir düşünce ve yorumu içinde barındırmıyor ki bu modern insanın özgürlüğünün elinden alınmış olduğunun bir göstergesidir. İnsan (özne) ikinci plana atılmış, söz söyleme ve yorum yapma hakkı elinden alınmıştır. İnsandan yapması istenen, sadece yaşadığı havayı olduğu gibi soluması ve nesnel dünyaya ön görüldüğü gibi uyum sağlamasıdır.

(13)

Modernitenin insanın yorumlama ve yeniden inşa etme özgürlüğü elinden alınmış olması, insanı bir kenara iterek, izleyici pozisyonuna sokmuş dolayısıyla da pasifize etmiştir. Moderniteyle birlikte öne çıkan, akılcılık ve öznelleştirme ilkeleri, beraberinde dayatmayı getirmiştir. Modern insan modelinde, bilginin kaynağı, akılcılık ilkesiyle sınırlandırılarak, evrensellik ve mutlak geçerlik sunulmuştur. Bu sunuş homojenliği, beraberinde monotonluğu getirmiştir. Burada söz konusu olan aşırı bir rasyonelleştirme çabasıdır ki bu da insanın duyarlılığının körelmesine, dolayısıyla da yaşama alanının sınırlamasına, hatta yok olmasına kadar götürebilir.

Özne olarak insanı, sosyal düzene olan bire bir etkisi açısından dışlayan (bu işi duygu ve metafiziğe yer vermeyerek yapıyor) modern düşünce sistemi, başlangıçta baskıcı kilise otoritesi alternatif, parlak bir proje olarak sunulmuş, ancak insanı bu süreçte dayatma pozitivist bilim anlayışına hapsetmiştir. Bunalan insan, çareyi tüketmekte ve eğlenmekte bulmuş ve ancak bunları yapabildiği kadar, yaptığı sürece var olduğunu kendisine ispat edebilir duruma geçmiştir. Postmodernizm oluşumunda modernizme karşı olmasına rağmen, varlığını içinde türeten modernizmden almış olması da şaşırtıcıdır. Bu paradoksal durum postmodernizm karmaşasının en temel ve birinci basamağıdır.

Postmodernist görüş, modern görüşün aksine, tek’in hakimiyetine karşı çıkarmak çoğulculuğu ve çeşitliliği kabul eder. Doğru, yanlış, belirsiz, her türden düşünceye yer veren, saygı duyan, zengin bir mantalitenin varlığından söz eder. Tek bir akıl yoktur akıllar vardır (kim demiş aklın yolu bir diye!). Bu bağlamda; nesnel ve ebedi bir dünyadan söz edilemez. Her şey görecelidir, mutlak bir gerçek, mutlak bir doğru yoktur. Gerçeklik ya da doğru bir ya da birden fazla kişiden oluşan gruplar tarafından kabul edilen bilgilerdir.

Bu açıklamalara göre gerçeklik, Modernitenin aksine insanın dışında değil içindedir, hatta gerçek ancak insanın, kendisiyle varlığını ortaya koyabilir. Modern söylem gerçek ancak insanın, kendisiyle varlığını ortaya koyabilir. Modern söylem “Gerçeklikten kopuk bir yorum olamaz!” derken postmodern söylem ise “Yorumdan kopuk bir gerçeklik olamaz” düşüncesini savunur.

Modernitede hakim olan Pozitivist Bilim anlayışı, bir önerme ya doğrudur ya da yanlıştır derken postmodern görüş, hem özneye hem de yoruma yer verir. Bu bağlamda postmodernite farklı kimliklerin oluşmasına neden olmuştur. Bu durum neyin kime göre doğru ya da yanlış olduğu sorusunu ortaya koyarken öte yandan içerik olarak insana, herkesin kendi kişisel kültürel yaşantısını oluşturma ve yaşma hakkını önermektedir.

(14)

Postmodern görüş, kültürel hegomanya çağının varlığını ifade eder. Artık toplumsal çatışmaların yerini, kültürel çatışmalar almıştır. Postmodernitede sürekli olarak bir “öteki” kavramından söz edilir. İnsanlar ötekilerden korkar durumdadırlar. Pazardan başka bir şey ifade etmeyen toplum ve yaşantısında, herkes başkalarından kaçmak yüzeysel ilişkiler kurmak durumundadır. Çünkü öteki bir tehdit ve risk ifade eder. Toplum birbiriyle tamamen yabancılaşmış olan, birbirini neredeyse düşman gibi gören insanların, korkuların tekilleştiği insanların yalnızlaştığı bir yerdir. Bu nedenle korku ve endişelerini paylaşacakları bir grup ararlar. Yalnız bu gruplar başkaları tarafından değil, kendileri tarafından seçilmektedir. Çünkü, insan özgürdür ve özgürlüğünden ödün vermemelidir.

Modernitede insan toplumun bireyi iken, postmodernite de kendi başına bir şeydir. Özgürce seçtiği gruplar, kendi gerçekliklerini özerk olarak yaşarlar. Postmodern yaşam şekli olarak, statü gruplarına yer vermez. Böyle bir toplumsallık, hiyerarşik olmayan imaj kültürüne dayalı bir tüketim kültürü çerçevesinde şekillenmiştir. Buna göre otoriter statüsündeki entelektüellerin konumu aşağıya çekilmiş, elit tabaka olmaktan çıkarılmışlardır. Kitle kültürünün yaygınlaşmasıyla popüler denilen bir kültür ortaya çıkmıştır. Postmodernizmle birlikte realitenin yerini alan imaj popüler kültürün bir yansımasıdır. “Susuzluk hiçbir şeydir, imaj her şeydir” sloganı konuyu açıklamaktadır. Postmodernitede realitenin yerini imaj almıştır. Gerçek ile gerçek olmayan ayrım, artık belirgin olmaktan çıkmıştır. Toplumsal gerçekler simulatif bir boyut kazanmıştır. TV’lerde sürekli izlenen reality Showlarda, kliplerde gerçeklermiş gibi canlandırılmaktadır. Medya, gerçeğin dolaysız algılanmasını imkansız kılarak insanları tepkisizleştirmiş, pasifize etmiştir. Neyi, nasıl yapacağımızı, gösterilerek insanın sadece söylenene uyması istenmektedir. Bu açıdan postmodernistler modern toplumda hiçbir şeyin aslını yansıtmadığını her şeyin gösteriden ibaret olduğunu söylemektedirler.

Karikatürlerden darbelere kadar yaşama dair her şeyi açıklamak için son yirmi yıldır sıkça kullanılan postmodernizm terimi tarihin sebep – sonuç açıklamaları gibi evrensel kavramları kullanarak dünyayı tarif etmeye çalışan, entelektüel geleneklere tepki göstermektedir. Postmodernizm 20. asrın son yarısındaki yaşamsal kopukluklar, birbiriyle rekabet içindeki toplumların gerçeklikleri ve sanatsal bağlamdaki akımlarıyla süre gelmiştir. Modern dünyanın içine düştüğü kimlik krizinin bir yansıması olarak değerlendirebileceğimiz postmodernizm, kesin doğru ve yanlışlara karşı çıkarak, herkes kendince haklıdır görüşünü savunmaktadır.

(15)

Postmodern dönem hız üzerine kurulmuş kaotik bir süreçtir. Bu süreç, insanın yaşadığı döneme paralel olarak, her şeye yetişme kaygısını taşımasına neden olmuştur. Postmodern insanın acelesi vardır. Sürekli bir telaş içindedir. Çünkü medya, dolayısıyla tüketim ihtiyacı insanı telaşlandırır. Ardı arkası kesilmeyen sesler, renkler, hızla geçip giden imajlar, postmodern medyayı karakterize eder.

Postmodern toplum bir tüketim ve eğlence toplumudur. Fast foodlar, Hiper Marketler, Disneyland, Tatilya vb. eğlence merkezleri postmodernizm felsefesinin somutlaştığı mekanlardır. İnsanlar buralarda gerçeklerden kaçarak sadece tüketirler. Geç kapitalizmin ürünü olduğu ve onunla var olabildiği için postmodernite ve dolayısıyla popüler kültürde, kişilik tüketimle sınırlı tutulur. Kişi ancak ve ancak tükettiği kadar kişidir.

Postmodern popüler kültür teorisin en çarpıcı ve örnek alanlarından biri modadır. Sosyokültürel yaşamın genel ve en yaygın şekilde yaşanan bu alanında postmodernizmin çarpıcı etkileri gözlenebilir.

Moda tarihinde de mimarlık, resim gibi bir modernist dönem yaşamıştır. Sadelik, yalınlık ve işlev üstündeki ısrar ve fazlalık olarak görülen süslemelere duyulan nefret, giyimi rasyonalize etme çabalarına yol açmıştır. Victor Tatlin, Kaşimir Malevich, Sonia Delaunay gibi isimler sanattaki modernist devrimi giyim alanına taşımaya çalışmışlardır (Connor, 2001: 280).

Modernist beden gibi bir şeyin bulunduğunu düşünmek bile mümkündür. Korse ve süsten kurtulmuş ama aynı zamanda diyet ve egzersiz yoluyla bedenine sürekli dikkat göstermek zorunda kalan, 1920’lilerin ince ve işlevsel kadın figürü. Bundan postmodernizme doğru gidiş için öngörülebilecek biçim kuşkusuz süse, dekorasyona ve tarz eklektizmine bir dönüş olacaktır. Gerçekten de 1950’li yıllarda yeniden Viktorya döneminin kabarık etekleri kısa bir biçimde karşımıza çıkarken, 1960’lardan sonraki refah yıllarından ortaya çıkan tarz bolluğunda ve modanın hızlanan ritminde bunu görmek mümkündür. Çağdaş moda “yüzey, yenilik ve tarz için takıntısı” ile kendini gösteren “parçalı duyarlık” ile Postmodernist parça estetiği arasında belli bir uyum görülmektedir (Connor, 2001: 281).

“Moda planlanmış eskimenin mantığıdır. Yalnızca piyasanın ayakta kalmasının gereği değil, arzunun kendisinin döngüsü, sermayenin büyümesinin en son ilhak ettiği bölgeleri tanımlamak ve buraları iskan etmek için bedenin deşifre edilip yeniden şifrelendiği sonu gelmez bir süreçtir. Bir anda kaçış yolu olan moda bir sonraki anda imgelerin ağına yeniden yakalanır; Medya seyrinin aynasında donmuş olarak, askıya alınmış anımızı ebediyen seyre dalarız” (Emberley, 1987).

(16)

“Bu paradoks, başka popüler kültür biçimlerini çözümleyenlerin de karşılaştıkları tanıdık bir paradokstur. Bir aşırılık, süreksizlik, yaptakçılık ve pastiş estetiğine dayanan yalancı bir kültür uygulamasının olanakları tek sesli ve çeşitliliğin bastırılmansa yönelik bir dizi resmi ve baskın kültürel kalıp olduğu fikrine bağlıdır. Ancak, bu türden bir kültürel direniş adına konuşan çeşitlilik politikasının kendisi için koşulların oluşmasına izin veren ve bu koşulları yaratan şey, aniden devrimci bilince ya da eleştirel cesarete kavuşmaktan çok, otoriter tek biçimliliğin pençesinin gevşemesi ve resmi kalıpların genişleyip çeşitlenmesidir” (Connor, 2001: 285).

Egemenlik ve baskı fikrine dayanan teorik şemalar çoğu zaman egemen terimin bastırılan terimi basite, görünmez hale getirerek dışladığı duygusunu uyandırır. Modada müzikte, sanatta, edebiyatta bu görünmezliğe mahkum edilmeye karşı direnmenin aşikar yolu, marjinal grup açısından, görülmekte ve işitilmekte diretmek olmuştur. Dolayısıyla kült ya da alt kültürel tarz, grubun görünürlüğünün biçimlerini elde etmenin ya da doyurmanın bir aracıdır. Bu biçimlerin radikal ya da rahatsız edici bir etkide bulunması bunların arsızca göz önünde bulunmasına bağlıdır.

Kadınsı bir dünyaya ait olduğu düşünülen moda kavramı bilim çevrelerinde ciddi bir çalışma konusu olarak öncelikle ilgilenmeye değer görülmemiştir. Hatta sık sık savurganlık, saçmalık, tuhaflık ve ahlaka, geleneğe aykırılıkla kınanarak sığ bir alan gibi değerlendirilmiştir. Oysa tarihte ve günümüzde giysiler hayatın önemli bir parçasıdır. İnsanları giysileri içinde tanıyıp, giyindikleri ile ayırt edip, giyim tarzları ile yargılıyoruz,” cübbe ile papaz olunmaz, ama cübbe papazı ele verir” sözü giysilerin insana ve yaşadığı kültürle ilgili pek çok ipucunu ortaya koyduğunun ifadesidir.

Tanık olduğumuz son on yıllarda giysilere gözlediğimiz değişiklikler, tuhaflıklar toplumlar ve bireyler ne yaşıyor, nasıl yaşıyor sorularını akla getirmektedir. Alışılmış estetik normlara aykırı, çarpıcı, itici belirlenmiş kategorilerin dışında ortaya çıkan tarzlar kafaları karıştırmaktadır.

Modanın dönüşüm ritmi değişmiş aynı zaman diliminde pek çok giysi formu ve tarzı gündemde olabilmektedir. Bazı çevreler moda bitti! derken, tekstil sektörü daha büyük yatırımlara yönelmektedir.

Yaklaşık son yirmi yıldır Türkiye’de politika gündeminin en önemli konusu giysi olabilmiştir. Giysi biçimleri üzerine siyasi propagandalar, protesto yürüyüşleri, açlık grevleri ve ciddi tartışmalar yapılmıştır. Giysi biçimleri üzerine kanunlar çıkarılmış özgürlükler veya kısıtlamalar getirilmiştir.

(17)

Bütün bu dayatmalar, kısıtlamalar veya özgürlüklere rağmen, sokaklarda hem geleneksel kültür, hem de popüler kültürün yansımalarını üzerine taşıyan bireylere her an her yerde karşıya gelmekteyiz.

Blue – jean pantolon ve mont giyen öğrenci başını örtüp makyaj ve dövmesiyle pek çok kültürün başat özelliklerini üzerinde taşıyabilmektedir. Altın dişli ve şalvarlı erkekler üzerinde “Star Wars” yazılı T-Shirt’ler ve adidas marka ayakkabılar giymekte boyunlarına poşu bağlamaktadır. Öte yandan dünya çapında şöhretli pop şarkıcılarından Shakira’nın sahne kostümü pek çok kültürün simgesini bir arada taşıyarak tipik bir kolaj estetiği sergilemektedir. Üst bedeninde yırtık kumuş parçalarıyla biçimlenmiş bir ilkellik, vahşilik sergilemekte, baseninde Ortadoğu’nun oryantal dansının simgesi bir kuşakla etnik kökeni,bacaklarında çağdaş kadının özgürlüğünün simgesi deri pantolonuyla ve yalınayaklığıyla ortaya koyduğu eklektik görüntü tam da postmodern bir görüntüdür. Böyle örnekleri çoğaltmak mümkündür. Bazı çevrelerce şiddetle reddedilen bu türden tuhaflık,ayrılık ve anti estetik olarak değerlendirilen görüntülerin ardında yatan nedenleri,ortaya koyabilmek açısından Moda ve postmodernizm konusu araştırmaya değer görmüştür.

Araştırmanın temel amacı moda ve postmodernizm olgularının öncelikle düzgün bir portresini çizmektir. Bu olguları bütün yönleriyle sorgulayıp ilişkilerini ortaya koymaktır. Bu amaca ulaşabilmek için öncelikle birinci bölümde

-İnsanların giyinme nedenleri ve giysinin fonksiyonlar, -Moda ve giyimle ilgili teorik yaklaşımlar,

-Bireyin moda ve giyimle ilgili davranışlarını oluşturan psikolojik ve toplumsal faktörler,

-Çağdaş moda evrimindeki temel faktörler, -Moda süreçleri ve döngüsü incelenmiştir.

İkinci bölümde ise moda ve postmodernizm ilişkileri araştırılmıştır. Bu ilişkileri belirleyebilmek için;

-Modernizm,

-Moda ve modernite,

-Moda ve kitle üretimi (fordizm), -Postmodernizm,

(18)

-Postmodern sanat,

-Postmodern tüketim kültürü, -Göstergebilim ve moda,

-Modernden postmoderne moda, başlıkları altında konular incelenmiştir.

Bu çalışma sırasında aşağıdaki ön kabuller yapılmış, sonuçlar arasındaki yorumlar bu kabuller göz önünde tutularak yapılacaktır.

1.Literatür taramalarından elde edilecek bilgiler gerçeği yansıtmaktadır. 2.Literatürler arasındaki yabancı dildeki kitaplar doğru çevrilmiştir.

3.Görsel materyaller içinde bulundukları kaynaklarda (gazete, dergi, kitap, moda magazinleri) doğru tarihlendirilmiştir.

4.Görsel materyaller sabitleştirildiği dönemin özelliğini yansıttıkları kabul edilmiştir. Hayatın her alanında yaygınlık gösteren, yansımaları her yerde görülen hem moda hem de postmodernizm konusu sınırlandırılması zor geniş bir alan olarak görülmektedir. Bu nedenle konu, giysi modası ve giysi modasındaki postmodern manzaralarla sınırlı tutulmuştur. Ancak konunun doğası gereği karşılaştırma ve değerlendirme yapabilmek için postmodern kültürünün yansımalarının görüldüğü ekonomi, sosyoloji, sanat – siyaset gibi alanlarla ilişkiler kurulmuştur.

(19)

1.GİYİM VE MODA

“Moda insan ruhunda temellenen bir davranış biçimidir. Şöyle ki aynı türden hareketlerin tekrarıyla insanda aynı hareketleri yapma eğilimi doğar. Bu da alışkanlık dediğimiz davranışın meydana gelmesine neden olur. Bütün canlılarda bulunan bu davranış, onların dünyaya ve çevreye uyumunu sağlar. İnsanda ise alışkanlık bunun dışında ona tüm kültür ve uygarlık dünyalarını açar. Bir bakıma, insan olarak sahip olduğumuz her şey, yememiz, içmemiz, giyim kuşamımız, tüm sosyal davranışlarımız alışkanlıklarımızın üründür. Ancak alışkanlığın insan yaşamında bir alternatifi de vardır. Aynı türden hareketlere karşı insanın duyduğu bıkkınlık duygusu ve buna dayalı olan yenilik itkisi, duyarlık alanına eğildiğimizde bu yeniliğin, duyarlığın yenilenmesi biçiminde ortaya çıktığını görürüz. Böyle bir duyarlık yenilenmesi moda olarak kendini gösterir” (Tunalı, 2002: 93). Kısaca yaşam tarzlarındaki geçici yenilikler şeklinde tanımlanan “moda” duyarlık yenilenmesi duygusunun bir tezahürüdür.

Moda insan ve toplumla ilişkilidir. Birey olarak var olmak ve ait olmak ikilemi modanın temel tetikleyici unsurudur.

Moda; farklılaşmanın ve değişimin çekiciliğini, benzerlik ile uyumun çekiciliğiyle birleştiren çoğunlukla toplumsal bir formdur. (Simmel, Frisby, 2003: 41)

Birlik ve değişiklik bu iki sözcük aynı zamanda sanatın temel ilkelerindendir. Denge, ritm ve armoniyle birleşerek bir kompozisyonu oluştururlar. Sanat, bu ilkeleri doğanın dengesinden almıştır. Birlik, bütünlük, egemenlik, benzerlikler, zıtlıklar ve çelişkiler; bu kavramlar günlük hayatımızın hem tadı hem de tuzudur. Gece–gündüz, siyah-beyaz, acı–tatlı, sevinç–keder, ölüm–hayat, doğru–yanlış, iyi–kötü gibi sonsuz sayıda çelişki vardır. İnsan yaşantısında ve doğada bütün bu çelişkiler denge de olduğu zaman günlük yaşantıyı normal olarak tanımlayabilmekteyiz. Olumlu etki yaratan birlik, bütünlük, benzerlik ilkeleri hayatımızı kolaylaştırsa da bir süre sonra monotonluğa sebep olacağından bizi mutsuz ve hareketsiz bırakır. Hep gündüz de yaşamak, hep tatlı yemek, hep sevinç, hep güneş, insan duygu dünyasını tatmin etmemektedir. Keder olmadan sevinç, gece olmadan gündüz, kötü olmadan iyi, siyah olmadan beyaz, kış olmadan yaz anlamlı gelmemektedir insan oğluna. Duyarlığın yenilenmesi, yenilik itkisi insanlığı ilkel çağladaki yaşama şeklinden bugünkü uygarlık düzeyine getiren en önemli itici güç olmuştur.

Tüm canlı varlıklar arasında can sıkıntısı, değişikliğe, yeniliğe duyulan istek sadece insana özgü bir davranış biçimidir. Bir bitki gibi yaşamak, nefes almak, yemek içmek insana hiçbir zaman yetmemiştir. Tarih boyunca insana verilen en büyük cezalardan olan hapis

(20)

cezası, insanın kapalı bir mekana hapsedilmesi demek onun tüm çelişkilerinden uzak tek düze bir yaşama mahkum edilerek aslında duyarlık yenilenmesinin kısıtlanmasıdır.

Duyarlık yenilenmesi ihtiyacının sadece modayla karşılanması modern hayatın bir sonucudur. Çağlar boyunca insan çok çeşitli etkinliklerle yaratıcılığını kullanarak bu ihtiyacını gidermiştir. Endüstrileşmemiş geleneksel toplumlarda her ne kadar iş bölümü olsa da insanın günlük hayatında ihtiyaç duyduğu bir çok nesneyi ve hizmeti kendisi üretmek zorundadır. Modern yaşamdaki gibi sistemin sadece bir halkası değildir. Hayatı çok daha zordur. Doğayla, hastalıkla, açlıkla, mücadele etmek zorundadır. El işçiliği ve beden gücüyle ürettiği kısıtlı ürünün bir kısmıyla kendi ihtiyacını karşılamak diğer kısmını da takas ederek üretemediği temel ihtiyaç maddelerini alarak hayatını sürdürür.

Fakat bütün bu süreçler aynı zamanda sürprizlerle de doludur. Geleneksel toplumlarda zamanı kısıtlayacak sınırlandıracak tek şey doğadır. Hayvancılık, tarım gibi kırsal üretim şekillerinde insanlar doğanın belirlediği zamanlarda sürekli çalışır, ancak bütün bu işlerin yanında dinlenmek, tembellik yapmak, düşünmek gibi lükslere de sahiptir. Hayatını süslemek, güzelleştirmek için el işçiliği ile çok uzun zaman ve emek isteyen el sanatlarına zaman ayırabilmiştir. Hayatın her alanında etkendir. Yaptığı her iş oldukça maceralı bir yolculuktur onun için.

Modern toplumda ise gelişen teknoloji, iş bölümünü geliştirmiş ve her insan üretim alanının bir parçası haline gelmiştir. İnsan iş bölümünde sistemin bir halkasıdır artık. Sadece bir şey üretir, hayatını sürdürmek için diğer ihtiyaçlarının çoğunu satın almak zorundadır. Hatta temizlik, yemek gibi hizmetleri de satın alır. Tek bir alanda uzmanlaşma o alanın belki daha kaliteli olmasını sağlarken hayatı da tek düze bir hale getirmiştir. Uzun çalışma saatleri, sürekli rekabet insanı hayatın diğer alanlarında pasif, edilgen bir hale getirmiştir. Büyük aile yerini çekirdek aileye bırakmış, hatta aile, dış dünyadaki rekabete hız kesici bir unsur olarak kabul edilmektedir. İş saatlerinin uzunluğu ve yoğunluğu, aile, çocuklar, akrabalar ve dostlarla geçirilen zamanı, sevgi ve diğer paylaşımları azaltmıştır. Kısaca modern toplumda insan hayatı üzerinde etken değil, edilgendir artık.

Bireyler duyarlık yenilenmesini sağlayan bir çok hareketi yapamaz hale gelmiştir. Müziği, dansı, sevgiyi, aşkı, hüznü, kederi, sporu, savaşı, doğayı, başkalarının acılarını, fiziki mücadeleyi artık hep televizyondan seyretmektedir. Televizyon karşısında güvenli koltuğunda hayatın başkaları tarafından yaşanmasını seyreder. Realty Showlarla heyecanlanır, bilgisayar oyunlarında, sanal mücadeleler verir. bilgisayarda sanal aşklar yaşar. Tüm bunlar insanı gerçek dünyanın tehlikelerinden uzak tutarken duyarlık körelmesine neden olmaktadır. Bütün

(21)

bu tek düze hayatın içinde modern insanı heyecanlandıran sürekli yenilenen meta estetiğidir. Bedelini parayla ödeyerek sahip olduğu yeni eşya ona toplumsal ayrıcalık, statü, bedeniyle ilgili bir yenilik, farklı cazibe ve yaşadığı topluma uyum sağlayacaktır. Yani kısaca modern toplumun eğlencesi alışveriştir. Alışveriş hayatın rengidir, tadıdır, tuzudur.

Bu noktada meta estetiğinin sürekli yenilenmesi şeklinde karşımıza çıkan moda hayatın her alanında etkin olarak ve insan hayatını her yönüyle biçimlendirerek çok geniş bir alanda yaygınlık göstermektedir. “Böyle duyarlık yenilenmesi,moda olayı, estetik yenilemek, yalnız belirli bir görünüş alanında meydana gelen bir değişmeyi değil de, tüm görünüş alanında meydana gelen kökten bir değişmeyi ifade eder. Tüm görünüş alanlarında meydana gelen değişim olayları arasında sıkı bir ilgi bulunur.” (Tunalı, 2003) “Örneğin yeni elbiseye uygun yeni çorap, ayakkabı, çanta, takılar ve aksesuarlar. Yeni görünümdeki insan yeni ev eşyasıyla perde, koltuk, halı v.b. içinde yaşadığı çevreyi de yenileme ihtiyacı duyar. Bu yeni estetik banyodaki fayanstan, araba modeline kadar uzar gider. Böyle bir yaşam tarzı olarak moda giysimizden saç modeline evimizden kullandığımız gereçlerden taşıt araçlarına, kullandığımız dile, dildeki sözcükler, hatta yürüyüşümüze kadar yansıyan geniş ve ortak bir davranış ve hareket biçimini gösterir.” (Tunalı, 2002: 94)

Yaşamın her alanında etkin olan ve insan hayatını her yönüyle biçimlendiren moda olgusu, bir çok alanda yeni tarzlar ortaya koyarak yeni tüketim kanalları açmaya yönelik şekilde biçimlendirildiği halde mode denilince ilk akla gelen gündemde olan giysi modasıdır.

Modanın bütün insanları aynı tarz ve biçim içinde etkisine almadığı dönemlerde her toplumun kıyafetten beklediği ve ona yüklediği anlam farklı idi. Bu farkı giysi kelimesinin çeşitli dillerdeki karşılıklarında bulmak mümkündür.

“Arapça “libas” elbise demektir. Kelime kökeni asıl bedenin şeklini bakışlardan uzak tutmak, saklamak manasına gelmektedir. Yine Arapça elbise manasına kullanılan “şiar” kişinin kendisini tanıtmak için kullandığı alamettir. Bu manasıyla İtalyanca’daki “costume” kelimesiyle benzerlik göstermektedir. Costume kelimesi alışkanlık, görenek, töre, davranış, tutum, biçim, giysi, giyiniş şekli manalarına gelmektedir. Farsça’da giysi manasına kullanılan “puseş” kelimesi gizlemek bakışlardan uzaklaştırmak manalarında kullanılmaktadır. İngilizce’de kullanılan “dress” kelimesi düzeltmek, süslemek, süs yapmak anlamlarına gelmekte, giysinin Fransızca karşılığı olan “habit” ise yer tutmak, yer yapmak manalarına sahip bulunmaktadır.” (Barbarasoğlu, 1995: 9)

Eski Türkçe’de giysi anlamında kullanılan kelime “don”dur. (Türkçe Sözlük, 1995). Giyilen şey elbise anlamında kullanılmıştır. “Donamak”, süslemek, bezemek, anlamında

(22)

“donanmak” giyinip kuşanmak, bezenmek süslenmek anlamında kullanılmıştır. “Kuşanmak” ise giysi dışındaki aksesuarların takılmasıdır. Kuşak, silah, başlık v.b. Bu gün elbise yerine kullanılan giysi kelimesi ise sanılanın aksine yeni türetme Türkçe değil, Anadolu köylerinde eskiden beri yaygın şekilde söylenmekte olan “geysi” kelimesidir. İslamiyetin etkisiyle Türkçeye giren Arapça ve Farsça kelimeler taşıdıkları anlamla da toplum düşüncesini etkilemiş ve giyinmeye yüklenen anlam farklılaşmıştır.

Giysi anlamında kullanılan bu kelimelerden de anlaşılabileceği gibi İslam kültüründe giysi örtünmek bakışlardan kaçmak için bir araç olarak kabul edilirken, batı kültüründe süslenmek, karşısındakinin gözünde bir yer edinmek veya giysileri ile kendini tanıtmak bir anlamda giysiyi kartvizit gibi kullanmak söz konusudur.

Eski Türk kültüründe ise giyinmek, donanmak, kelimesi güçsüz zayıf halden kurtulmak, güçlenmek anlamında kişiyi güçlendiren bir kavramı ifade etmektedir.

Giysiler ve anlamları toplumdan topluma, bu toplumların yaşama biçimine gelenek ve göreneklerine, edebiyat, güzel sanatlar, din ve bilim anlayışına göre değişiklikler gösterir. Giyim tarihi incelendiğinde ve günümüzdeki giysiler gözlendiğinde giysiler pek çok olguyu yansıtmaktadır. Bireysel davranışları harekete geçiren iç güdüleri, toplum yaşamı içinde sosyo psikolojik ilişkileri, farklı sosyal yapıları ve değerlerini gösterir.

Tek başına yaşama ve her aşamada karar verebilme yetisini çok zaman önce terk eden insan, içinde yaşadığı toplumun moda adı altındaki baskıcı kimliğini çok da rahatsızlık duymadan sürdürebilmektedir. Tek tek bireylerin ortaklaşa çıkarları doğrultusunda oluşturdukları kriterler, bir süre sonra kendiliğinden meydana çıkan ve insanlara zorla kendini kabul ettiren kurumlara dönüşmektedir. Bu kurumlar geleneksel topluluklarda örf ve adet olarak, modern topluluklarda ise moda olarak ortaya çıkmaktadır. Sınıfsal ayrım gözetmiyor gibi görünen modada her türlü yenilik öncelikle seçkinler tarafından kendilerini halktan ayırmak amacıyla tüketilmekte, halk ise seçkinleri moda yolu ile taklit ederek bir anlamda prestij elde etme çabalarına girişmektedir. Seçkin grubun taklidi ile yaygınlık kazanan moda, yukarıdan gelen yeniliklerle sürekli olarak aşağı doğru itilmekte, bu da modanın hızlı bir devinim içerisine girmesine neden olmaktadır. Bu dönüşüm içinde bireyler hem diğerlerinden farklı olabilmek, hem de diğer bir kısım insanla aynileşmek amaçlı moda tüketicisi olmaktadırlar. Sonuç olarak herkes referans grubunun gereklerini yerine getirerek, bilinçli olarak çok fazla hissetmediği toplum–moda, toplum–gelenek baskısının altında yaşamaktadır. Birincisinin ikincisinden en önemli farkı modanın her sınıfa açıklığı ve hızlı değişimidir.

(23)

Giysiler, yaşam biçimlerine şekil veren sosyal, ekonomik, politik ve dini etkileşimleri de yansıtmaktadır. Giysiler aracılığı ile toplumların kültürlerini okumak mümkündür. Bu yansımalar saray modasının ihtişamı içinde üstünlük duygularının ifadesi olarak ortaya çıkarken, yerel giysilerde topluca çalışmaya yönelik ihtiyacı olan fertlerin yalın, pratik biçimleriyle mütevazı bir dünya görüşü olarak belirmektedir. Burjuva stili materyalist yarışmacı tavırları, sanayileşmemiş görüntüyü, kitle modaları ise bireyselleşmenin önemini yitirmesini gösterir. Kapitalist toplumlarda giysiler servetin sergilenmesi için araç olurken, Doğu ve İslam toplumlarında yalın biçimleriyle dünyevi olmayan mistik dünya görüşünün göstergesi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Fark edilme iç güdüsü ile başladığı sanılan vücudun süslenmesi, iklim, coğrafya, inanç ve sosyal yapılarla; korunma, örtünme, süslenme amaçlı giysi şeklinde biçimlenerek çağlar boyu toplumların geleneksel karakterini yansıtacak formlara ulaşmış ve önemli ölçüde değişikliklere uğramadan süregelmiştir. Giysilerdeki değişiklik formdan ziyade süslemede gerçekleştirilmiş uzun zaman alan el işlemeli kumaşlar ve giysilerde zengin bir süsleme kültürü yaratılmıştır.

Ancak, Avrupa’da Rönesans ve Reform hareketleriyle başlayan aydınlanma düşüncesi, keşif ve icatların peş peşe insanlığın hizmetine sunulması, gelişen ulaşım araçlarıyla nüfus hareketlerinin artmasıyla oluşan toplumlar arası etkileşim Fransız İhtilali ile resmi olarak insanlar arasındaki din, dil, ırk, sınıf ayırımının olmadığının ilan edilmesi, kısaca modernleşme süreci hayatın her alanında gösterdiği etkiyi giyim alanında da göstermiş ve giysi biçimleri daha hızlı bir değişim sürecine girmiştir.

Endüstri devrimi, dikiş makinesinin icadı, fabrikasyon iplik ve kumaş üretimi, toplu üretim; giysi maliyetlerini düşürüp daha kolay elde edilebilir hale getirirken, demokratikleşme hareketi de giysileri korkusuzca ve kolay taklit edebilme fırsatını insanlara sağlamıştır. Şehirleşme iletişim araçlarının gelişmesi, medya, sinema dünyanın her tarafında insanlara sürekli yeni, farklı giysi modellerini ulaştırmıştır.

Ondokuzuncu yüzyıl sonlarında etkisini yoğun bir şekilde hissettirmeye başlayan moda, yirminci yüzyıl başlarında önemli bir kırılma noktası yaşamıştır. Tarih boyunca süregelen kadının toplumsal rolündeki değişme çok çarpıcı bir şekilde giysilerine de yansımıştır. Artık kadın ev içinden sokağa çıkmış ve hayatını ekonomik olarak kazanma rolünü kendisi üstlenmiştir. Erkeklerin egemen olduğu çalışma dünyasında var olabilmek için giysilerinde kadınsı süs unsurlarından vazgeçmiştir. Hatta vücudundaki kadınsı kıvrımları da gizleyecek formda giysi modellerini tercih etmeye başlamıştır.

(24)

1.1.İnsanların Giyinme Nedenleri ve Giyimin Fonksiyonları

İnsanların temel ihtiyaçları beslenme, barınma, giyinme şeklinde sıralanabilir. Giyinmeye duyulan ihtiyacın ilk çağlarda insan vücudunun doğanın olumsuz etkilerinden korunma amaçlı olduğu düşünülmektedir. Bu düşünce bu gün için mantıklıdır. Ancak bu düşünce mantıklı görünse de bir varsayımdır. Gerçekte vücudun örtülmesi vücudun şeklini değiştirmenin bir çeşididir. Şekil değiştirme bas tuvaleti, makyaj, vücut boyama ve diğer süsler takılarla da gerçekleştirilebilmektedir.

Bir çeşit vücut değiştirilmesi, belirlenmesi ve tanımlanması olarak beliren giyinme olgusunu, giysilerin maddi işlevlerini; korunma, örtünme, utanma-gizlenme ve cazibe, kültürel işlevlerini; iletişim bireysel ifade, statü, sosyal rol, ekonomik güç, politik sembol, büyü ve din açılarından incelemeden açıklayabilmek zor görünmektedir.

1.1.1.Korunma

Bu gün mevsim ve hava koşulları değişmeleriyle üşüyünce kalın ve kapalı terleyince ince ve açık giysiler giymekteyiz. Bu yüzden giyinme ihtiyacının değişen iklim ve hava koşullarından korunma amaçlı doğduğunu düşünmemiz doğaldır. Ayakkabıya alışan ayağımızla çakıl taşları üzerinde yürüdüğümüzde ayağımız acır. Hiç güneş görmemiş beyaz tenimizle plajda akşama kadar güneşin altında kaldığımızda vücudumuz su toplar. Vücudumuzun açıkta kalan yerleri yaralanmaya, çizilmeye, sinek ve böceklerin saldırısına daha müsaittir. Bütün bunlar olumsuz dış etkenlerden korunmak için giyinmeye başladığımızı düşündürür.

Fakat diğer memeliler gibi insanlarda sıcak kanlı bir canlıdır. Vücut ısısını düzenlemek için terlemek, titremek gibi bir çok fizyolojik mekanizmaya sahiptir. Bazı insanlar bu gün dahi bu organik kontrolleri yüksek düzeyde geliştirebilmektedir (Rouse, 1989: 2). Eskimolar oldukça yüksek bir metabolizmaya sahiptirler. Fakat bunun yağ oranı yüksek bir beslenmeye mi, yoksa biyolojik adaptasyona mı bağlı olduğu belli değildir.

Yine de Eskimo giysileri giyinen iklim şartlarından korunmaya bağlı gelişmesine mükemmel bir örnektir. Bir diğer iklimsel örnekte uzun, kapalı ve açık renk giysileriyle Arap kıyafetleridir. Arap kıyafetleri kızgın ve yakıcı güneş ve kum fırtınalarına karşı koruyucu özellikte gelişmiştir. Bu örnekler giyinme ihtiyacının sert iklimden korunma amaçlı geliştiği doğrultusundaki düşüncelerimizi pekiştirir. Ancak Avustralya aborjinleri -5C0 ve + 47C0 arasında değişen sıcaklıkta yaşarlar ve sadece bellerine sarılı kısa bir kıyafet giyerler. Açık havada ateşin etrafında kıvrılıp uyurlar (Rouse, 1989: 2).

(25)

Bir diğer çarpıcı örnek de Güney Amerika’nın en güney ucunda Tiera de Fuego da yaşayan Yagganlardır. Antropolog Charles Darwin ziyaret ettiği yerlilerin vücutlarında buzların eridiğini gözlemiştir. Bu insanlara battaniye verildiğinde, örtünüp sarınmak yerine, parçalayıp dekorasyon olarak kullandıklarından bahsedilmektedir (Barnard, 2001: 51). Bu örnekler iklim şartlarına bağlı giyinme nedenini bir ölçüde çürütmektedir.

Bu fiziki konfora aldırmazlık zamandan ve mekandan bağımsız görünmemektedir. 1960’larda ortaya çıkan mini etek modası kışı ağır geçen pek çok kuzey ülkesinde yaygın bir şekilde ilgi görmüştür. Hatta bu moda genellikle soğuk iklimi olan İngiltere’de doğmuştur. Öte yandan yirminci yüzyılın başında yaygınlaşan deniz ve güneş banyoları ve yanık bronz ten modası insanların vücutlarını büyük bir istekle güneş ışınlarına maruz bırakmalarına neden olmaktadır.

Giyim tarihi, fiziki, konfor açısından incelendiğinde hiç de konforlu olmayan pek çok örnekle doludur. Bu örneklerden en tipik olanı Victorya çağında kadınların giydiği korselerdir. Bu korselerdeki sıkılık öylesine abartılmıştır ki elde edilen incelik için iç organlarının yerini değiştirmesi gerekir. Ve düzenli nefes almanın imkanı yoktur (Rouse, 1989: 3). Çin’de ise küçük ayaklı kadınların makbul olması, küçük yaştan itibaren kız çocuklarının ayaklarının büyümemesi için yapılan bir seri işlemle ayağın yapısı ve kemik gelişimi engellenmektedir. Günümüzde de bazı ayakkabı modelleri yürümeyi kolaylaştırmak yerine adeta zorlaştırmak amaçlı tasarlanmış gibidir.

Süslenme amaçlı yapılan dövmeler, piercingler ve benzeri bir çok işlemde insan doğasına ve fizik konfor tezine aykırı örnekleri oluştururlar.

Gerçekte kültürel bir fonksiyon olmasına rağmen; vücudun sihirli güçlerden, kötü bakışlardan korunması amaçlı çeşitli giysi ve süs unsurlarının kullanılması da giyinmenin temel nedenlerinden biri kabul edilmektedir (Bernard, 2001).

1.1.2.Örtünme ve Utanma

Vücudun belli bölgelerinin örtülmesinin utanma, mahcubiyet, edep, iffet duygularından kaynaklandığı yönünde oldukça yaygın bir inanç vardır. Kutsal kitaplarda Adem ve Havva’nın yasak ağaçtaki meyveyi yedikten sonra gözlerinin açılıp çıplak olduklarını fark etmeleri ve incir yaprağından önlük yaptıkları anlatılır. Dolayısıyla örtünme Tanrı buyruğu olarak kabul edilmiştir. Bu dini gerçek bizim giyinme davranışlarımızı ve çıplaklık karşısındaki duygularımızın temelini oluşturmaktadır. Yani giyinme utanç ve günahkarlık duygularımızın bir sonucudur.

(26)

Fakat çıplaklıktan utanmanın insan doğasında gerçekte var olmadığına dair çeşitli teoriler ve bulgularda söz konusudur. Bazı “Nudist” gruplar çıplaklıktan utanmanın öğretilerle, toplumsal baskılarla sonradan edinilmiş bir duygu olduğunu iddia etmektedir. Giydirilmeye alıştırılmayan çocuklarda çıplaklık utancı gözlemlenmiştir.

Bir diğer çarpıcı örnek de Brezilya’daki Amazon ormanlarında yaşayan Suya Kızılderilileri örneğidir. Suya’lar da tamamen çıplak olmalarına rağmen en küçük bir utanma duygusu gözlenmemiştir. Sadece dudaklarına taktıkları diskin yokluğunda kendilerini rahatsız hissetmişlerdir (Rouse, 1989: 8).

Çıplaklıktan utanma dünyanın faklı yerlerinde, farklı çağlarda farklı kültürlerde değişiklik göstermektedir. Oldukça açık bir göğüs dekoltesini rahatlıkla kullanan Viktorya çağı kadını asla ayak bileklerini göstermemiştir. Afganistan’daki Müslüman kadın yüzünü dahi örterken, bu günkü İngiliz kadın plajlarda üstsüz güneşlenmekte ve bundan utanç duymamaktadır. Utanma duygusu farklı toplumlarda farklı noktalardan ortaya çıkması, bir giyinme temel nedeni değil, toplumsal etkili bir giyinme nedeni olduğunu göstermektedir.

Utanç duygusu tümüyle bireyin dikkat çekmesine dayanır. Benlik duygusu kuvvetle hissedildiğinde toplumsal bir çevrenin dikkati birey üzerine çekildiğinde ortaya çıkar. Fakat bu durum aynı zamanda bir biçimde uygunsuzluk hissi de doğurur. Bu nedenle çekingen ve zayıf kişilikler utanç duygularına özellikle eğilimlidir. Umumi bir ilginin odağı olduklarında bir şekilde dikkatleri üzerine ve çektiklerinde, benlik duygularının kuvvetlenişi ile geri çekilişi arasında eza verici gelgitler yaşarlar. Utanç duygusunun kaynağı olan bireysel dikkat çekicilik bağımsız olduğu için, insan bir çok durumda iyi ve asil olmaktan utanır.

Toplumda, kelimenin dar anlamıyla sıradanlık kabul görüyorsa, bunun tek nedeni, herkes tarafından taklit edilemeyecek bireysel, benzersiz bir dışa vurumla toplum içinde öne çıkmanın uygunsuz sayılması değildir. Moda, kendine mahsus iç yapısından ötürü, bireye daima onaylanan bir çekicilik sunar. En sıra dışı görünüm ve dışavurum tarzı bile moda olduğu müddetçe başka koşullar altında ilgi odağı olsa bile bireyin maruz kalacağı kınamalardan muaf olacaktır. Bütün kitle eylemlerini karakterize eden şey, utanç duygusunun yitimidir. Bir kitlenin unsuru olan birey, kendi başınayken direnç göstereceği bir çok şeye katılır.

Kitle eylemlerinin niteliğini en çarpıcı şekilde yansıtan psiko-sosyal olaylardan biridir moda. Bazı modalar bir kimsenin hiddetle geri çevireceği utanmazlıklara, sırf modanın buyruğu oldukları için hiç itirazsız boyun eğmesini sağlar. Tıpkı kendi başlarına asla yanaşmayacakları suçları toplu halde işleyenlerin sorumluluk duygularının yok olması gibi.

(27)

Modada da utanç duygusu yok olur. Çünkü moda bir kitle eylemidir (Simmel, Frisby, 2003: 123).

1.1.3. Cazibe

Örtünme, utanma, gizlenme, saklanma teorileri giyinmenin temel nedenleri konusunda hemen bir başka noktayı aklımıza getirmektedir. Dikkat çekme. Çünkü çıplak insan birbirine benzer. Cinsiyet dışında çok az ayırt edici işaret içerir. Giysiler vücudun tercih edilen şekilde sergilenmesine yardım eder. Doğanın verdiklerinden başka, kişinin sonradan kazandıklarını gösterme fırsatı verir. Giysiler toplumsal statünün, servetin, gücün sergilenmesi için mükemmel bir araçtır. Türkçe’deki giyinme anlamındaki donanma, donatılma kelimeleri aynı zamanda güçlendirme duygusunu da vermektedir. Donatılma süsleme, güzelleştirme anlamlarında da kullanılmıştır. Kısaca bu kelime giyinmenin temelinde güçlenme, güzelleşme duygularının yatığını açıkça ifade etmektedir. Güç ve güzellik bu iki kavram kadın ve erkek giysilerinin biçimlenmesinde temel belirleyici faktörler olmuştur. Kendini gösterme, fark edilme, hayranlık uyandırma, cinsellik temellidir. Giyimli bir insanın çevreye yaydığı en önemli mesaj cinsiyet ile ilgilidir. Gerçekte karşı cinse duyulan en derin bilinçsiz istekler tarafından giysiler belirlenir.

Çağlar boyunca erkekler eşlerini güzellik ve çekicilik ölçütlerine göre seçmişlerdir. Bu nedenle kadın giysilerini daha süslü daha ayrıntılı ve incelikli bir cazibeyle biçimlenmiştir. Diğer yandan kadınlar kocalarını seçerken bir aileyi koruma ile sürdürebilme kapasitelerini ölçü almışlardır. Bu nedenle erkek giysileri ya fiziki gücü gösterecek nitelikte ya da sosyal ve ekonomik gücü gösteren nitelikte donatılmıştır. Kısaca kadın giysileri baştan çıkarma prensipli yani, seks bilinçli temellidir. Erkek giysileri ise hiyerarşik prensipli, yani sınıf bilinçli giysilerdir (Rouse 1989: 10).

Bu nedenle kadın giysileri kadınları cinsel yönden daha cazip göstermeye hizmet ederken, erkek giysileri erkeklerin sosyal statüsünü gösterme amaçlıdır. Dolayısıyla giysiler cinsel seçimde en etkili araç olmuştur. Giysiler kanalıyla kazanılan cinsi cazibe modanın tetikleyici unsuru olmuştur. Gizlenme ve gösterme diyalektiği içinde erotizm ve iffet kadın cinselliğinde sürekli kararsızlık halindedir. Kadın cinselliği ile kadın giyimi iç içe girmiştir.

Kendini göstermek ve hoşa gitmek arayışı içinde bulunan insan için giyinmek en etkili araçtır. Giysilerle başkalarının gözlerine ve yargısına sunulmuştur insan bedeni. Giysiler kişinin hemcinsleri arasında fark edilmesini, seçilmesini sağlayarak aynı zamanda kişiye seçilme fırsatı yaratır. Giysi bedenin kendisi haline gelir. İnsan başkalarına sunduğu kendi görüntüsünün oluşumuna katılır. Gösterdiği ve gizlediği (göstermediği) şeyle anlam taşır.

Referanslar

Benzer Belgeler

Time-based voltage, voltage-based light intensity calibration study and the amount of increase in cell concentration in time have been specified using the flashing method

ARNI’nin ACE inhibitörleri veya ARB’lere kıyasla sol ventrikül boyutlarını belirgin şekilde iyileştirdiği- ni ve ARNI ile tedavi edilen hastalarda kardiyak ter- sine

Bozayı, ayıgiller familyasından Avrasya'nın kuzeyinin büyük bir kısmında ve Kuzey Amerika'da yaşayan bir ayı türüdür. Bozayı fiziksel anlamda son derece heybetli bir

Objective: The aim of present study was to retrospectively determine the prevalence of intestinal parasites in patients, who were referred to Parasitology Laboratory in Van

Black (2011: 46-47; akt.Niinimäki, 2013:17) sürdürülebilir moda tasarımı için verdiği yönergede sürdürülebirlik için önerdiği stratejileri atık malzemeleri

Çocuk gelişiminde babanın rolüne genel bir bakış çalışmasında Lamb (1997), sosyal desteğin, ekonomik yardımın azaldığı, çocukların terk edilme duygusunu

9/10/2020 tarihli ve 31269 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan III-52.4.b sayılı Tebliğ uyarınca Girişim Sermayesi Yatırım Fonlarına İlişkin Esaslar Tebliği

Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, tramvay hatlarının ucuz maliyetli ve hızlı yapılabilir olması, ayrıca metro sistemini tamamlayıcı işlevlerinin yanında