• Sonuç bulunamadı

Şairlere ölüm yok:'Daha belki ben ordayımdır girmeyin'

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Şairlere ölüm yok:'Daha belki ben ordayımdır girmeyin'"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Y A Ş A M IN İL K L E R İ V E R E K O R L A R I

GUINNESS ] i

İlk sinema perdesi, Ekim 1 8 9 5 'te ABCknln Georgia eyaletindeki A tla n ta öhotv'da kullanıldı.

Sadece eeks ve ş id d e t değildi.

Redgrave ailesi, d ö r t ku­ ş a k tır beyaz perdeye s a ­ n a tçı kazandırıyor. Roy Redgrave (1872-1922), s i­ nemaseverlerin karşısına ilk kez 1911’de çıktı. Kendisi gibi bir a k tö r olan oğlu Michael, a k tr is Rachel Kempson ile evlendi. Kızla­ rı Vanessa ve Lynn ile o- ğullan Corln de sinemayı seçtiler, Vanessa'nın iki kı­ zı Joely ve N a ta sh a İle Co- rin’in kızı Jem m a, ailenin beyazperdedeki son te m ­ silcileri.

DUnyanın en büyük stüdyo sah­ nesi Hnevvood stüdyolarındaki

0 0 7 sahnesidir. 1976'da James Bond film i “ Beni seven casus’ İçin yapılan sahne, 102x42x12 ölçüle­ rinde ve 4 .5 4 milyon litre su ta ş ı­ yor. ÇizenıDICK MILLINGTON

d i z i

BUGÜNKÜ HAVA

DURUMU

• ROMA 28 ab • PARİS 22 ab •LONDRA 21 ab •FRANKFURT 1 8 pb

y?

r â

i

__ J

•KIBRIS 34 ab •ATİNA 28 pb •AMSTERDAM 18 ab •ZÜRİH 20 pb íníhíIhmnmH ¡ H H M H i mmmmmm

*BEN gidince bir renk

uçar

Albümlerinizden

Kendince bir ses erir

havada

B ir eksiklik kalan

fotoğraflarda

Ama gene olurum

Aranızda

Sizinle kendimi sayarak

Ben de varım hala

boşlukta

İ

lk karşılaş­mamız. Cen­ net bahçesi. Sıcak bir ilk-

y a 1» günü. Ma­ sa d a şairler, dostlar. Sessiz, utangaç. Zon­ guldak’tan ye­ ni mi gelmişti? Kabataş Lise- si’nde edebi­ yat öğretmeni. Öğrenim gördüğü lisede... O gün pek az konuşmuştu. Daha

Î

:ok, yeni tanıştığı bizleri din- emişti. Şakalarımızdan, ta­ kılmalarımızdan pek hoşlan­ mamış gibiydi. Bir çeşit yadır­ gama içindeydi. Y ıl 1945.

Son karşılaşmamız. Cer­ rahpaşa Hastanesi. Cahit Küle-

bi, Sami Karaören Te beraberiz. Bir koğuş yatağı. İlaçlar, kağıtlar­ la dolu bir masacık. Kitaplar el­ bet. Şiirler... Kaç gün daha yaşa­ yacak? Bunu biliyor mu? Gülüyor, her zamanki gibi konuşuyor bi­ zimle. En eski arkadaşı Külebi... Ta, Yüksek Muallim’den bu yana. Kaç yıl? Altmış yıl mı, daha fazla? 'Eski yazılarla çiziktirilmiş o sa­

tırlar yeni şiirleri miydi? Ardında bıraktığı, sonra “Söyleriz” baş­ lıklı kitapta toplanan şiirler mi? Zordur söz bulmak böyle anlarda. Yine de bir şeyler anlatılır. Güle­ rek. Gülmeye çalışarak... Sonra yatağından kalkıp bizi dış kapıya kadar geçirmesi bir sonsuz ayrıl­ manın belirtisiydi elbet.

★ ★ ★

B

ir Boğaz vapurundaydık. Yaz dinlencesinin başlangı­ cı. Püfür püfür esen rüzgar. İlle de Sarıyer’e gelmemi istemiş­ ti. Bir süre için Sarıyer Ortaoku- lu’nda ders veriyordu. O gün okul­ da ilkyaz töreni varmış. Bir iki

s d e l ...

girecek. JNe güze

kul! Öğrenciler, öğretmenler bir güne dek okullar dinlenceye girdi

İrecek. Ne güzel yerdeydi bu

o-luluğu okunuyordu. Çok geçmedi, o bayan öğretmen, Bayan Necati- gil oldu. Nikah tanığıydım. Beşik­ taş Vişnezade’deki kocaman ah­ şap evdeydik. Nikah memuru gel­ mişti. Necatigil’ir. tanığı olmanın sevincini hep duyarım. Bir süre sonra taşındığı başka bir ahşap evde kutlamaya gidişimi...

Tekli yaşamdan, şair yalnızlı- ndan, o hep bir suç işlemiş gibi urmalardan kurtulup, bir ev, bir eş, daha sonra da bir çocuk, iki ço­ cuk sorumluluğunu yükleniş.

Ka-J

y

;

y mı

bataş, Beşiktaş arası gidip ;elme. Haftada bir gün

bayram günü havasındaydı. Şar­ kılar, kaynaşma, arkadaşlık... Öğretmenlerle tanıştık.Necati-

g i l “in en çok ilgilendiği bir bayan öğretmen vardı. Yanmazdaydı, bi­ zimle ilgileniyordu o da. Edebi- yatsever, şiirsever bir Türkçe öğ­ retmeni. Limonatalar, pastalar. Okulun bahçesi kademe kademe yükseliyordu. Geziyorduk birlik­ te. Bir ara onları yalnız bıraktım. Bile bile yaptım. Bir ilgi vardı çünkü karşılıklı. Dönüşte vapur-

daNecatigıl günün havasını ve­

ren taşlamalar söylüyordu.

Mut-izlerle Suna Pastane­ sinde, Haylayfta, Elit’te birlikte olma. Sait Faik, Salah Birsel, Dağlarca, Naim Tirali, Fahir Onger ve öteki yazar, şair dostlar­ la... O günlerde bana piket oynamayı öğretmişti. gg Dostlar bezikte vido çeker­ ken biz bir yanda piket oy­ nardık. Nasıl oyundu o? Kırk beş yıl önceden kalan anılar işte böyledir yanm yamalak.

★ ★ ★

jürine en yakışan şa­ irlerin başında gelir ^Necatigil... Duyarlı- , ama bunu göstermek­ ten kaçınır, içinde fırtına­ lar kopar, ama bunu gös­ termez. 45’li yıllardan ka­ lan bir şiirinde söylediği gibi ..

“Ölüsünü gösterme­ yen cins kediler gibi u- zağmda - Hayalimde u- fak bir yuva kuruyorum - Son­ ra yasamak zorluğu geliyor akla - Dikkat kapılma aşka di­ yen sesler duyuyorum”.

Saklı sudur o bir şiirinde yaz­ dığı gibi! Gözlere görünmek iste­ meden akar. Güzel çiçeklerin di­ binden... içten içe. Sizi kendi dün­ yasına götürür. Her şairin daha doğrusu duyarlı her insanın için­ de kördüğümlenmiş bir korkusu vardır, bir umudu vardır bu kor­ kunun içinde. Ölümle şöyle eğle­

nir:

“Uzayacağa benzer - Tutuş­ tuğumuz lades - İşi gücü bıra­ kıp - Mezarlığa bakan bir ev tuttum - Ölüm, sen beni alda­ tamazsın - Aklımda!”

★ ★ ★

nılar üşüşür birbirini ite­ rek. Kırk yıla yaklaşan bir

A"

-fJLd!

dostluğun sararmış yaprak­ larında inci tanesi gibi parlar o birliktelikler, işte Zonguldak ge­ zisi, Bedri Rahmi, Özdemir Asaf, Necatigil... işte edebiyat matine­

leri. işte Kabataş Lisesi’ndeki sını­ fı. Öğrencileri, Haşan Pulur, Hilmi Yavuz. Da­ ha ötekiler. Yüz­ lerce, belki bin­ lerce...

Bir şiiri var­ dır, hep yinele­ rim gökyüzüne, yıldızlara baktı­ ğım geceler: “Seni karan­ lıkta yatırıyor­ lar - Korkuyor­ sun geceden - Bakıp bakıp pencereden Yatağına soku­ luyorsun” diye seslenir gökyü­ zün deki yıldı 1ar. Avutur, yürek­ lendirir “Ben hep eski yerim­ deyim biliyor­ sun - Hava açık olduğu zaman­ lar - Beni sey­ rediyor sevini­ yorsun” der. Za­

man akıp geçe­ cektir, hani o eski ünlü şarkıdaki gibi “Sevişmek

ah ne hoştur yıldızların al­ tında.” Hoştur, güzeldir ama, ço­ cuklar büyüyecek­ tir, gelecek bam­ başka bir biçim a- laeaktır. Ama ya­ tağında büzülüp pencereden parla­ yan yıldızları sey­ reden çocuk yine de umutsuz olma­ malıdır. Necatigil o gökyüzündeki yıldızlar adına ko­ nuşur çocukla, belki kendisiyle:

“Seneler ge­ çip gider, büyür­ sün - Bir gün o- lur hepsi biter. Endişeler, o ço­ cuk üzüntün - Hepsi biter. Ay­ dınlanır senin i- çin geceler - Gü­ neş gibi görü­ nürsün Biraz sabır, küçük çocuk, bi­ raz sabır - Ama Allah’ın koy­ duğu yerde - Yıldızlar her za­ man yalnızdır”.

★ ★ ★

S

igarası düşmezdi dudağın­ dan. Biri söner sönmez bir yenisi yakılırdı. Şu sigarayı bir türlü sevemedim. Ne tad alır­ lar bilemedim. Gençliğimde ben de bir süre dadanmıştım. Duda­ ğımda, elimde sigarayla çekilmiş resimlerime bakarken “Acaba bir oyun muydu, bir gösteri miydi?” diye düşünürüm. Necatigil de,

Reşat Nuri gibi sigarayı dost sa­ yanlardandı. Ama o dost zamanla öldürücü düşman kesildi. Yedi bi­ tirdi akciğerini...

★ ★ ★

B

ir güzel an. Karaören’in e- vinde bir dost sofrası, Saba­ hattin Kudret, Lütfi Özkök, Behçet Necatigil elinde yine siga­ rası, yüzünde alaycı mı, hüzünlü mü, mutlu mu olduğu anlaşılma­ yan bir gülüş... Zamandan çalın­ mış anlardır fotoğraflar. Solsalar da, kararsalar da o anları yaşatır­ lar. Başka bir resim de Taksim A- nıtı önünde, Necatigil, Tirali ve Alp Kuran... Nedense hiç değiş­ mez Necatigil’in fotoğraf duruşla­ rı. Hep kendisidir. Kimseye ben­ zemez. Oysa çoğu kişi fotoğraftan fotoğrafa başka bir kişilikle görü­ nür, ama o değil.

Bilmem Behçet Necatigil oo- kağı’ndan geçtiniz mi? Beşik­ taş’ta bir yer. Şair orda bir ahşap evde birkaç yılını geçirdi. Yoksul bir sokaktır. Oysa adı Beşiktaş’ta bir caddeye,bir meydana da veri­ lebilirdi. Ama o sokaktı, o evdi Necatigil’in şiir dünyasına yakı­ şan, şairin kimliğinde yer eden.

• • ★ ★ ★

Ö

lümünden sonra yayınla­ nan “Söyleriz” adlı kita­ bında Necatigü’in kişiliğini en doğru belirten şu dizeler:

“Biz de gittik, önemli mi - Bizim de şiirlerimiz - Çevrildi Batı dillerine.

Bir Batılı geçtiğim çizgiler­ den - Geçmedikçe - Ne kadar anlar beni - Sirklerde zebra.

Eğlencelik arar gibi - Oku­ yacaksa beni -Kalsın istemem ondan gelecek - Hayır.

Ben kendi yurttaşlarıma - Anlatamıyorsam derdimi - Kalsın - Kalsın daha iyi!”

Her dostun gidişi bir boşluk a- çar yüreğimizde. Hele günler ge­ celer geçirdiğimiz, yazdıkları ya­ şadıklarıyla özdeşleşmiş oldukla­ rımız. Anılar birbirini itiyor. Bir savaş! Ben öne çıkmalıyım diyen diyene! Bir yaşam boyu sürecek bu içimdeki savaş...★ ★ ★

S

ize seslenmiş son şiirlerin­ den birinde. Size bize kendi­ ne... Şairler hep seslenirler bir boşluğa. O boşluklar ancak böyle dolacaktır. Bir anlam kaza­ narak...

“Ölümümde odaya doluş­ mayın - İçeriye girmeyin - Ne olacak gireceksiniz de - Gitsin - Gitsin bekleyin.

Daha belki ben ordayım- dır, girmeyin - Tozlansın hele her şey - Görülsün istemem, nelerim varmış. - Merakınız zaten geçer, üzülmeyin.

Yanlış yerde bir kitap - Rastgele konmuştur - Yeri o- rası mıydı? Hemen not düşme- yin.

Sağken öğrettikleri * Bir mendili bir yerde - Ele verir birinizi - Ölümü de bir derstir unutmayın”.

Referanslar

Benzer Belgeler

Hesaplara göre 4.5 milyar yafl›ndaki Güneflimizden daha yafll› olan Beta Hydri’nin (7 milyar yafl›nda) sal›n›mlar›n›n 15-20 dakika kadar olmas› gerekiyor. Bedding

Çıktığı yerler faz­ la besleyici olduğu için suyu ana Dicle- den daha b o l; çıktığı yerler yüksek ve Dicleye kavuştuğu yer aşağıda olduğu için

kara meşin bir ceket gibi taşıyacaksın, Onu bilmem benim. yıldızların uzaklığınca

Coverage of the wound area with SACCHACHITIN membrane also induced an earlier formation of scar tissue to replace the granulation tissue. A 1.5 x 1.5 cm(2) wound area covered

Çalışmamızda Konya Sosyal Sigortalar Kurumu Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum polikliniğine 1 Eylül-15 Aralık 2003 tarihle- ri arasında vajinal akıntı

Ayrıca “Farklı yönlerde hareket eden cisimlerin yer değiştirmeleri eşit olabilir.”, “Birbirine iple bağlı makaralı bir sistemde farklı yönlerde hareket eden

Yeşil pasaport olayında da titiz olan devlet, fara­ za eski parlamenterlerine bu hakkı tanımaya zar zor rıza gösteriyor da, onlarla birçok özlük hakkı pay­ laşan

Yüzbinlerce okuru olan bir yazar bile yaşayamaz gazete ko­ leksiyonlarında; halk için yitik ti r hepsi.. Eğer yazdıkları kitâp- laşmamış, derlenip