İsviçre sınırına yakın bir Fransız kasabasına yerleşen
Yılmaz “Yol”un monteyim yaparken, sinirlidir, tedirgindir,
dengesizdir.
'
Yılın;«, benim kendisini ihbar etmemi öneriyor.
Öneriyi kabul etmeyince, “Demek bana
güvenmiyorsun” diye öfkeleniyor
günlerdeki gazetele rin değişik kaçış “öy- küleri”nde, sığındığı ülke olarak İsviçre adı öne çıkmıştı. Hürriyet belli bir “tim ”le Zü- rih’e yerleşmiş
gibiy-İmaz öneri yapıyorum. Tamam... O zaman yerde hiçbir sorun yok aramızda. Bana bir
aıyla - iki gün süre ver, bu sorunu da çöze- i. B ir ceğiz. Gerekli hazırlığı yapıp sana gibi, r-: bildireceğim i” diye la f değiştirdi Bi- îdas- raz da havavı yumuşatarak “B ir dte e sa- ,rha seni araditaarmc&, «m a m det', * sin, Y ılm az Güney sizinle görüşe cek. Hatta, beni kendi çabalarıyla bulmuş olacakları ve gazetecilik ola y ı yaratacakları biçiminde bu görüş meye hazırlanacağımı söyle. Fiyatı konuş. Bu, 200 bin dolardan az olma malı. Ben de bu arada görüşmenin politik içeriğini hazırlarını. Ben şeni arayacağım!” dedi
“ İk i gün” başka “ iki günlere” ekle nip uzadı... A ralık ayının ortalarıy dı.
FIRSATI KAÇIRM A
(ö z e llik le Hürriyet gazetesinin ıs rarları üzerine, Y ılm az Güney bir “form ül” bulduğunu söyleyerek, N i hat Behram ’ı Divonne’a çağırır).
“Bulduğunu” söylediği, “ en olum lu form ül” tüylerim i diken diken e- den cinsten bir formüldü!
îlk in uzun uzun, politik durumu muza ilişkin yorumlar yaptL Bunun için gerekli olan maddi dayanağı da aynı yöntemlerle sağlamamız gerek tiğini vurgulayıp ilk güçlü adımı bu görüşüyle atacağımızı söyledi! Sonra da görüşme için önerdiği “formülü nü” açtı. İlkin bir pazarlığa girm em i ve bunu en az 200 bin dolardan baş latmamı istiyordu. Sonraki aşamala rım ise şöyle açıklıyordu: “ Sen şim di onlara de ki, Y ılm az Güney A v rupa’ya geldi. A z b ir süre kalıp he men dönecek. Bu fırsatı kaçırmayın! Ben kaldığı yeri biliyorum . Bunu si ze söyleyecejğim ve siz onu kaldığı
Y ılm a z G üney, yu rt d ışın a çıktıktan 1 y ıl so n ra yen i k im liğ i İle Y u n an istan ’a gitm iştf.Y ılm az’ı film le rin d e n tan ıyan lar ve g aze te cile r p e şin i b ırakm ıyo rlard ı
ıyla Konuşuyordu. dalga geçiyor?” diye, sonra “Belki
beni sınıyor?” diye düşündüm. O ise, aynı ses tonuyla, “ Sen bana tamam anlaştık diye haber verdiğin an, ben İsviçre, İtalya falan, b ir kasabaya ge çeceğim. Onlar beni bulduklarında i- se şimdi burada birlikte tespit edece ğimiz şeyleri anlatacağım, tamam mı abi? Ve sen artık Almanya’da ola caksın. Belki bir süre başka bir kim likle. İllegal. Dergim izin çıkışı ve po litik çalışmalar için. . Onları da, bu parayla finanse edeceğiz!” diye
sür-Tuhafım a giden, son derece “so ğukkanlı” ve “ içtenlikli” bir ses to nuyla konuşuyor oluşuydu. “Anlaya madım abi, yani ben seni ihbar mı etm i^ lacağım ?” diye sordum
şaş-“Evet abi, biçim olarak ihbar diye biliriz! özü itibariyle değil'” diye ya nıtladı.
“ Açıkçası benim kafama yatmı yor. Nasıl böyle b ir şey isteyebilir sin? ihbar ihbardır! diye şaşkınlığı mı, tepkimi dışa vurdum.
Yılm az yine aym “soğukkanlı” ses tonuyla, “Ben en büyük garanti yim abi; benim adımdır! Bu konular da duygusal olmaya gerek yok. Bur juvazi hayatımızın b ir safhasına bir bedel koyuyor. Biz hiçbir ödün ver meden bu bedeli onlardan alıyoruz. Yaptığı işin neye hizmet ettiğini bi len, halkına mücadelesine güvenen kişi rahat olur. Yanlış yorum gibi şeylerden korkmaz! Bunu ben söylü yorum, bu güvence sana yetmiyor . mu?” diye sürdürdü konuşmasını.
T
a m a m k a r d a şNorm al bir konuşmanın ölçüsü lig i ve biçim i
boynumdan, fa kentine çok yakın olan v e kumarha- |__ _
nesiyle ünlü Divonne adlı Fransız güveniyorum,
u şku su z ki her üniû sanatçıdan “uyduruk efsanelerle’ çarpıtm ak istem esi anlaşılır değfcf. Hele, yıla rca birlikte çalıştığı, Tavga arkadaşım , (Tcfye hitap ettiği, teni zam an aynı gün iki mektup
P
birinden, “kendini ihbar etm esi” döktüğü, derdini sevincini 3ir ‘ senaryo’ ile, “kurtulm aya hiç yakışık götürmüyordu. Ş C (belki çoğundan) alçakgönüllülükI m beklenem ez. Çoğu ünlünün, (babasının kafatasıyla şarap içen D aii örneğinde olduğu gtoi) akla hayale geknecSk "saplantılan, özentiden" de anlaşılm az değildir! Eğer açık açık söylese, Ydm az’ ın teni saplantılannı da hoşgörü He karşılam ak mümkündü Kutsal saydığım ız birtakım politik açıklam alarla örtmesi; daha da ötesi, bu saplantısını, insanian harcama
boyutunda taktiklerle geliştirm esi, yakışık götürmüyordu. İlişkilerim izin niteliğine de yakışık götürmüyordu; temelteriyte dostluğumuzun geçm işine de, düşüncelerim ize de, konum unuza da; ciğer insanlar karşısında sergilememiz gereken sorum luluğum uza da... Gerçeği
K e n d isi açısından “devrimci açıklam ası" ne olursa olsun, bu görüşm e için bana getirdiği öneri, benim için gerçekten sarsıcı olmuştu ve kabul ecflmezcS, B a şa rısı İçin, hiçbir çıkar gözetm eden ve buna da tıtiyaçtan oimadan kendisine omuz verenleri, adı çevresindeki efsanelerden sağlayacağı üne, kariyer ve “tek adam" olma tutkusuna “kurban* etmek istiyordu.
bir daha yakalanmaz biçimde kaç- îişkiyle, daha ai& ü âa mıştı... “Bütün bu söylediklerini, bu gerektiriyor. Şuraya*! senaıyonun senin tarafından böyle Menmemek içm üç - dö hazırlandiğını, kendi el yazmla ya- ladan yol dolaşıyorum, zıp bana verebilir misin? Ya da Is- bu işte b ir tehlike yok taiıbul’da, Bulgarlarla görüşmeye nucun sorumluluğuıiu gitme öncesinde önerdiğim gibi, Fa- viçreli arkadaşların tan tos’un dışında ve İkim izin de güven bu görüşmeyi. Bana Öh< belirteceğimiz bir üçüncü kişinin ta- aklıma yatm ıyor” diye nıklığında konuşabilir m iyiz?” diye Y ılm az, onaylayıp < görüşümü belirttiğim zaman, Y ıl- b elli olmayan bur bıçir maz’ın “ölçülü soğukkanlılığı” bir- gitmemi ister gibi birde den öfkeyle yer değiştirdi. tı. Kendi kendine koni
“Yan i güvenmiyorsun bana?” kat, bana hitap ederek,' cümlesini birkaç kez dişleri arasın- yerde herkesle görüşec da çiğner gibi dolaştırdı, sonra, “Ta- görecek kim olduğunu mam, yazacağım, tüm sorumluluğun cel olarak bir kişi de o bana ait olduğunu yazacağım!” diye dediğim yerde onbinle
söylenmeye başladı. Bir- bu!” gibi sözlerle, bahçe kaç dakika hiç konuşma- benimle yürüdü, “ 01< dan öyle oturduk. Hem o- rüz!” diye döndü geriye na, kendime, garip bir a- lerim de yaptığı gibi, n cima duygusuna kapıl- mız için, gideceğimi çoc
iniştim. verdi, ne de, “kağnı, ta
Y ılm az, bir elinin baş kiliğiyle dalga geçerek ve işaret parmağıyla, di- mobilin arkasından d; ğer elinin tırnaklarım so- laştı...
yuyordu. “ Sihirli bir şey B ir yanım ezik, bir y olsaydı da, bu konuşma h, sinirli dönmüştüm Z aramızda hiç geçmemiş Y ılm az’m, hangi amı olsaydı” diye düşünüyor- bu noktaya getirdiği ; dum. Notlarunda da ay- değildi. Belki bir üçüne nen bu cümleyi yazmı- nuşabilsem rahatlayacı
şım. nağım da yoktu...
Y u n anistan'ın Hydra adasında “ A kd eniz U luslararası K ü ltü rel İşb irliğ i” konferansına katılan Yılm az G üney, kaçışında büyük yardım ını gördüğü ve o sıra d a Kültür B akanı M ellna M ercourl İle de karşıla şm ıştı
IKBI
p
jjRis
w§jFr.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi