• Sonuç bulunamadı

Başlık: ALP ARSLAN ZAMANI SELÇUKLU ASKERÎ TEŞKİLÂTIYazar(lar):KÖYMEN, Mehmet AltayCilt: 5 Sayı: 8 DOI: 10.1501/Tarar_0000000298 Yayın Tarihi: 1967 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: ALP ARSLAN ZAMANI SELÇUKLU ASKERÎ TEŞKİLÂTIYazar(lar):KÖYMEN, Mehmet AltayCilt: 5 Sayı: 8 DOI: 10.1501/Tarar_0000000298 Yayın Tarihi: 1967 PDF"

Copied!
73
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ALP ARSLAN ZAMANI SELÇUKLU

ASKERÎ TEŞKİLÂTI*

Mehmet Altay KÖYMEN

G İ K t Ş

Daha "Alp Arslan ve Zamanı" adlı kitabımızın başında B ü y ü k Selçuklu İmparatorluğu'nun yapısından bahsederken, devletin Türk-ler ve İ r a n l ı l a r olmak üzere, başlıca iki etnik unsura dayandığını, mülkî teşkilât kadrolarını umumiyetle İraıılılar'ın, askerî teşkilât kadrolarını ise hemen hemen müshasıran Türkler'in işgal ettiklerini belirtmiştik1.

Iranlılar'ııı hangi kadroları işgâl ettiklerini ve devlet hayatındaki rollerini, Alp Arslan zamanında hükümet ve eyâlet teşkilâtını bahis mevzuu eder-ken, yine aynı kitabımızda belirtmeye çalıştık. Şimdi de aynı hükümdar zamanında, Türkler'in başlıca rolü oynadıkları askerî teşkilâtı ve mesele-lerini ele alacağız.

Adı geçen eserimizde hükümet ve eyâlet teşkilâtına dâir verdiğimiz bilgi ile askerî teşkilât'uı mülkî teşkilât aleyhine nasıl geliştiğini göstermiştik2. Esasında mülkî teşkilât kadrolarını işgâl eden İranhlar'la, askerî teşkilât kadrolarını işgâl eden T ü r k l e r arasında, bütün Selçuklu tarihi boyunca, —bâzan baştaki Türk hükümdarı ile mülkî teşkilâtın başı olan İranlı

* Bu yazının hazırlanmasında yardımlarını esirgemeyen Dr. Emel Esin ile Prof. Dr. Adnan S. Erzi'ye sonsuz teşekkürlerimi ve minnetlerimi arz ederim.

1 26 Ağustos 1971 de 900. yıldönümünü idrâk edeceğimiz M a l â z g i r t M e y d a n M u h a r e b e s i ' n i n büyük kahramanı için hazırladığımız bu büyük esere bakınız.

2 Meselâ bk. M e h m e t A l t a y K ö y m e n , Alp Arslan ve zamanı: "Şahnelik". Ba-şında kılıç ehlinden bir Türk'ün bulunduğu bu müessesenin, baBa-şında kalem ehlinden bir İranlının bulunduğu amîdlik aleyhine olarak nasıl ehemmiyet kazandığını gösterdik.

Bildiğimize göre, S e l ç u k l u devri askerî teşkilâtına dair henüz ciddî bir araştırma yapılma-mıştır. İlk defa biz bu yazımızla yeni kaynaklara dayanarak ağırlık merkezini Alp A r s l a n ve zamanı teşkil eden müstakil bir araştırma denemesine giriştik.

Halbuki başka—Türk olan veya olmayan-islâm devletlerinin askerî teşkilâtına dâir muhtelif zamanlarda müstakil araştırmalar yayınlanmıştır. Bunlardan görebildiklerimizi sıralıyoruz:

(2)

veziri de içine alan- gizli veya açık, dâimi bir nüfuz mücadelesi olagelmiştir. Ayrıca görüleceği gibi, bu mücadelenin akisleri, meşhur İranlı vezir Nizâmü'l-mülk'ün eserinde de yer almıştır. Bu nüfuz mücadelesi, Selçuklu Devleti'nin esas itibariyle askeri mâhiyeti hâiz bir siyasî teşekkül olması vasfını gölgeleyemez. Gerçekten, devlette herşeyin orduya dayandığı tered-düdsüz söylenebilir. Ordu herşeyde merkezdir. Hükümdar da herşeyden önce bir başkumandandır. Esas vazifesi, ordusunun başında akınlar ve savaşlar yapmaktır.

Ordu hakkındaki bu telâkki, gelip geçmiş bütün T ü r k devletlerinde hâkimdi. Bu sayede Türkler Anavatan'da olduğu kadar, Anavatan dışında da büyük imparatorluklar kurmuşlardır. Bilhassa Anavatan dışında kurul-muş devletlerdeki şartlar, orduya daha da ehemmiyet vermeyi icap ettiriyor-du. Yabancı soydan kavimler ve milletler üzerinde ince bir tabaka teşkil eden Türkler, hâkimiyetlerini devam ettirebilmek için her bakımdan

(disip-lin, teçhizat, v.s.) mükemmel bir orduya sahip olmak zorunda idiler. İdare ve teşkilâtçılıktaki dehâları ile böyle bir ordu meydana getirmeğe muvaffak oldukları için de T ü r k l e r tarih boyunca çok büyük devletler ve imparator-luklar kurmuşlardır.

Türkler, devlet kurma ve idarede olduğu gibi, ordu teşkili, tanzimi, sevk ve idaresinde de, uzun tarihlerinin derinliklerinden gelen tecrübeye ve ananeye sahiptiler. Bu itibarla onların hâkim oldukları kavimlerden birşey almaya pek ihtiyaçları yoktu. Aksine, başka kavimler ve siyasî teşekküller Türkler'e karşı daha tesirli mücadele edebilmek için, onların askerî teşki-lâtını ve stratejisini kabule mecbur oluyorlardı

Lettres Arabes, Tunis (1960).

2) N. Fries, Da Heereswesen der Araber zur Zeit der Omayyaden, 1921.

3) W. Hoerenbach, Zur Heeresverwaltung der Abbasiden, Der islam, X X I X (1950), s. 257 vdd.

4) C. E . Bosvvorth, Military Orgaıüsation mıder the Buyids of Persia and Iraq, Oriens, X V I I I - X I X (1967), s. 143 vdd.

5) C. E. Bosworth, Ghaznavid military Organization, Der islam, X X X V I (1960), s. 37 vdd.

6) M. A. R. Gibb, The Armies of Saladin, Studies on the Civilization of islam, ed. S. J . Shaw-W. R. Polk, London, 1962, s. 74 vdd.

7) D. Ayalon, Studies on the Structre of the Mamluk Army. B. S. O. A. S., X V - X V I (1953-4) s. 448 vdd.

1 Bu hususta fikir edinmek için meselâ bk. E. D a r k o , Le role des peuples nomades cavaliers dans la transformation de Vempire romain, Byzantion, X V I I I (1946-48),

(3)

ALP ARSLAN ZAMANı SELÇUKLU ASKERÎ T E Ş K I L T ı 3

Hiç şüphe yok ki, cesaret, disiplin, ve mahrumiyete tahammül gibi va-sıflar bulunmadıkça, yalnız teşkilât ve strateji, ne kadar mükemmel olursa olsun, netice istihsalinde pek mühim rol oynayamaz. Bu vasıflar Türkler'-de olduğu kadar başka pek az millette vardır. İşte bu vasıfları dolayısiyle

T ü r k l e r tarih boyunca çok defa üstün düşman kuvvetlerini mağlup etmişler ve yabancı kavimler üzerinde hâkimiyet kurmuşlardır.

Türkler, savaşlarda kullandıkları silâhları kendileri imâl ederlerdi. Türkler'in ok ve yay imâlâtında olduğu gibi, demircilikteki maharetleri de malûmdur. Onlar bu hususta destanlar ve efsaneler meydana getirmiş-lerdir. Böylece savaşta en mühim rolü oynayan ok ve yay ile kılıç, mızrak v.s. silâhları Türkler kendileri imâl ediyorlardı.

Türkler, en iyi silâh imâl eden bir millet olduğu kadar imâl ettikleri silâhları en iyi kullanan bir milletti de. Bu hususta aşağıda ayrıca malû-mat vereceğiz.

Türkler, islâm medeniyeti dairesine girerek, büyük bir imparatorluk kurduktan, zamanla yerleşik halka dayanan bir imparatorluk haline geldik-ten ve bunun neticesi olarak Selçuklu hanedanından bir hükümdarın hâ-kimiyeti altında mülkî teşkilât kadrolarım İranlılar'a bırakmak suretiyle devlet idaresini yabancı bir etnik unsurla paylaştıktan sonra da, saydığı-mız bu vasıflarını devam ettirmişlerdir. Meselâ, bahis konusu ettiğimiz za-manda başta bulunan hükümdarın imparatorluğun kurulmasından itibaren aradan epey bir zaman geçmesine rağmen kendisini hâkim olduğu ülkeleri silâh kuvvetiyle fetheden bir yabancı sayması, hâkimiyetini devam ettire-cek tedbirleri alması, bu arada devletinin bekasını tehdit eden tehlikelerin, ordunun bozulması ile başgöstereceği kanaatine sahip olması1 ileri sürdüğü-müz mülâhazalar bakımından dikkate şayandır.

B ü y ü k Selçuklu İmparatorluğu'ııun Alp Arslan zamanmda da millî karakterini, esas itibariyle muhafaza ettiği hususuna gelince, bunu askerî sahada olduğu kadar siyasî sahada da müşahade etmek daima müm-kündür. Hükümdarından en küçük neferine kadar hâkim zümre B ü y ü k

Selçuklu İmparatorluğu'nun bir T ü r k devleti olduğu kanaatinde bu-lundukları gibi, bu devlete hizmet eden ve mülki teşkilât kadrolarını işgal eyleyen İ r a n l ı l a r da bir Türk devletinin emrinde vazife gördükleri

(4)

atindeydiler 1. Diğer taraftan, Türkler de kendi meziyetlerini biliyorlar ve başka kavimlere üstünlüklerini şuurlu olarak idrak ediyorlardı.

Siyasî ve askerî üstünlüğü ellerinde tutan Türkler, bu üstünlüğü iç-timaî hayatta da devam ettiriyorlardı. Zira onlar, aynı zamanda en yüksek içtimaî tabakayı teşkil ediyorlardı2.

Onların en yüksek içtimai tabakayı teşkil etmeleri, sadece siyasî ve as kerî nüfuzlarından ileri gelmiyordu; görüleceği gibi, başında bulundukları devletin kendilerine sağladığı maddî ve manevî imkânlar bunu büyük çapta kolaylaştırıyordu.

Ayrıca belirtildiği üzere, saray teşkilâtı kadrolarını işgal edenler, hemen hemen münhasıran kılıç ehlinden, yani askerî sınıftandı, Türk'tü. Sarayda hükümdarın şahsına en küçük hizmetlerde bulunanlar saray dışında büyük askerî makamları işgal ediyorlardı. Zaten, sarayın âdeta orduya eleman, yetiştiren bir okul olduğu görülmektedir. Saray gulâmlar,ı ve hâcilıler'i,

yalnız muvakkat vazifelerle değil, orduda yüksek kumanda mevkilerindeki dâimi vazifeleriyle de devlet hayatında büyük roller oynuyorlardı3.

İranlılar'm nüfuz sahası olan hükümet teşkilâtında bile Türkler'in rolleri malûmdur. Türkler, bu teşkilâtta çalışan büyük küçük devlet adam-larının başlıca kuvvet kaynağıydılar. Eyâlet teşkilâtının başında bulunan mül-kî erkânın hizmetlerinde de, kalem ehlinden fazla kılıç ehlinden

gulûm-lardın, yani, Türkler'in bulunduğu malûmdur. Diğer taraftan, eyâlet

teş-kilâtının git-gide askerî mâhiyet aldığını ayrıca gördük: Bâzen mülkî ma-kamların yerine askerî makamlar alıyor, bâzan da askerî makamlar mülkî makamları gölgede bırakacak derecede nüfuz ve ehemmiyet kazanıyordu4.

Göçebe T ü r k m e n l e r , görünüşe göre, tamamiyle farklı bir statüye tâbi idiler. Bilindiği gibi, T ü r k m e n kabileleri devlet hizmetinde bulunsunlar veya bulunmasınlar, başlarındaki irsî başbuğlarıyla, tamamiyle kışla hayatı sürüyorlardı. Kadınlar ve çocuklar bile asker hayatı yaşarlardı. Statüleri de, normal eyâlet statüsünden farklıydı ve devlet göçebe T ü r k m e n l e r üzerine

1 Meselâ bk. S ı b t î b n e l - C e v z î , Mir'âtü'z-Zaman, nşr. Ali Sevim, Ankara, 1968, s. 117: S e l ç u k l u l a r ' ı n Irak ' a m î d ' i R e î s ü ' l İ r a k a y n , Abbasî veziri î b n Cehîr'i H a l i f e ' -ye şikâ-yet ediyor ve onu " T ü r k d e v l e t i " n i " A r a b d e v l e t i " haline getirmekle suçlayor.

2 B u hususta meselâ bk. H . R i t t e r , Das Meer der Seele, Leiden, 1955, s. 106-107. 3 Bk. M e h m e t A l t a y K ö y m e n , Alp Arslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilâ-tı ve HayaTeşkilâ-tı, Tarih AraşTeşkilâ-tırmaları Dergisi, IV/6-7 (1966), s. 27 vdd.

(5)

ALP ARSLAN ZAMANı SELÇUKLU ASKERÎ TEŞKILÂTı 5

hususi selâhiyetlere sahip şahneler tayin ederdi1.

Göçehe T ü r k m e n kabilelerinin daha büyük roller oynadıkları uçlar''ın da ayrı bir statüsü vardı. " S â / â r " ünvanma sahip liderlerin idaresinde olan

uçlar''da savaşanlara gazi denirdi. Devlet uclar'âan vergi veya haraç almak şöyle dursun, uclar'a. malî yardımda bulunur, gazilerde ve sâZâr'-larma maaş bağlardı. Bazen bütün bir şehrin uc imtiyazmdan faydalandığı veya kendisini uc saydığı için uc imtiyazından faydalanmak gayesiyle dev-let nezdinde teşebbüste bulunduğu olurduz.

Umumiyetle kategorilerine göre statülere sahip olan —imparatorluğa tâbi— devletlere gelince, bilhassa birinci kategoriden devletlerin, gerek devlet teşkilâtları, gerekse askeri teşkilâtları B ü y ü k S e l ç u k l u I m p a r a t o r l u ğ u ' -nun küçük çapta bir nümûnesiydi. Her v a s a l hükümdar savaş esnasında yardımcı kuvvetlerle metbû Sultan'ın yanında yer almak zorunda idi3.

Selçuklu Devleti'nin askerî yapıya sâhip olmasının tabiî neticesi olarak, orduyu ellerinde tutan, haşmet ve debdebe içinde yaşayan Türkler'in, ken-di soylarından S e l ç u k l u hânedanma sadakatla hizmet edecekleri kenken-dili- kendili-ğinden anlaşılır. Gerçekten, mülkî teşkilâtın başında bulunan vezirin, fırsat zuhur edince, yalnız baştaki Selçuklu Sultaııı'nı değil, bütün Selçuklu hânedanını devletin başından uzaklaştırmayı ve yerine başka bir hânedanı geçirmeyi düşündüğü oluyordu 4.

Fakat, Türkler, Selçuklu hânedanmın yerine başka bir hânedanı geçirmeye hiçbir zaman teşebbüs etmemişlerdir. Bununla beraber, onların büyük Selçuklu hükümdarının yerine aynı hânedandan başka birini hüküm-dar yapmağa teşebbüs ettikleri veya hükümhüküm-dar yaptıkları oluyordu. Alp

Arslan, böyle bir ordu hareketi neticesinde tahta çıkmıştı. Nitekim, aynı T ü r k ordusu, Alp Arslan'a karşı kardeşi —Kirman Selçuklu hüküm-darı- K a v u r d ' u tercih etmeye başlamıştı. Öyle anlaşılıyor ki, Alp Arslan'-ın takip ettiği umumi siyaseti, Türklük bakımArslan'-ından tatmin edici bulmayan ordu kumandanları kenar bölgede hâkim olduğu için İran

medeniyeti-1 B u hususta fikir edinmek için meselâ bk. M e h m e t A l t a y K ö y m e n , Büyük

Selçuk-lu İmparatorSelçuk-luğu Tarihi, Ankara, 1954, s. 400 vdd. 2 B u hususta bk. aşağı, s. 35.

3 B u hususta fikir edinmek için bk. M e h m e t A l t a y K f t y m e n , Selçuklu Devri Türk Tarihi, Ankara, 1963, s. 97 vdd.

4 S u l t a n T u ğ r u l B e y , kardeşi İ b r a h i m Y i n a l ' m isyanı dolayisiyle müşkül duru-ma düştüğü zaduru-man, veziri A m î d ü ' l - m ü l k K ü n d ü r î , bir ara üvey oğlu E n û ş e r v â n ' ı o-nun yerine S e l ç u k l u tahtına geçirmeğe teşebbüs etmişti (bk. S ı b t , s. 33).

(6)

nin tesiri altında pek kalmayan ve T ü r k geleneklerine daha bağlı olan Ka-vurd'u tahta geçirmeye teşebbüs etmişlerdir. Ancak, Alp Arslan, zama-nında aldığı tedbirlerle bu hareketi önlemeye muvaffak olmuştur. Alp Ars-lan'm ölümü ve oğlu Melikşah'm meşrû veliaht olarak yerine imparator-luk tahtına geçmesi üzerine, ordudaki K a v u r d taraftarlığının nasıl büyük bir sarsıntıya sebep olduğunu ayrıca gördüğümüz için burada tekrar etmi-yeceğiz

Görülüyor ki, T ü r k ordusu, B ü y ü k Selçuklu İ m p a r a t o r l u ğ u ' -nun, zamanla bir Türk devleti olmaktan çıkarak, bir İran devleti haline gelmesini istememekte; temsil ettikleri T ü r k medeniyetinin hâkim olduk-ları ülkelerdeki İran medeniyetine mağlup olmasına tahammül edememek-tedir.

Esasen, devlet teşkilâtında İran'lı nüfuzu, ister artsın ister azalsın, Türkler'in büyük çoğunlukta bulundukları saraydaki ve umumiyetle or-dudaki hayatları, yerli İran ve Arap kavimlerinin hayatından tamamiyle farklıydı: Devletin resmî dili Farsça olmakla beraber, sarayda ve orduda kendi aralarında tamamiyle T ü r k ç e konuşan Türkler, kendi âdet ve ane-nelerini de titizlikle muhafaza ediyorlardı. Kıyafetleri bile İranlılar'uı ve

Arapla r'm kıyafetlerinden farklıydı. Türkler, müslüman olmalarına rağ-men, görünüşe göre, Orta Asya'daki kıyafetlerini aynen muhafaza ediyorlar-dı. Bilindiği üzere, M a l â z g i r t Meydan M u h a r e b e s i esnasında Bizanslı-lar safında savaşan UzBizanslı-lar ve Peçenekler, soydaşBizanslı-larıyla çarpıştıkBizanslı-larını konuşmalarından olduğu kadar, kıyafetlerinden de anlamışlar ve ancak bun-dan sonra B i z a n s ordusunu kitleler halinde terk ederek, S e l ç u k l u l a r tarafına geçmişlerdi2.

Türkler, içtimaî hayatın her cephesinde Türklük'lerini muhafaza ediyorlar ve Orta Asya'daki yaşayışlarını devam ettiriyorlardı: Onlar, sevinç-li anlarında T ü r k ç e şarkılar söylüyorlar ve kendi âdetlerince oyun oynu-yorlardı. T u ğ r u l Bey'in, Halife'nin kızıyla evlenmesi münasebetiyle, hükümdar başta olmak üzere, bütün ordu mensupları sevinçlerini böyle açı-ğa vurmuşlardı3. Hülâsa, Türkler, telâkkileriyle, düşünceleriyle ve zevk-leriyle kendi öz hayatlarını yaşıyorlardı.

1 Bk. M e h m e t A l t a y K ö y m e n , Alp Arslan ve Zamanı: "Alp Arslan'ın Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tahtına Çıkması

2 Bk. M e h m e t A l t a y K ö y m e n , ayn. eser: "Alp Arslan'ın Batı Siyaseti".

(7)

ALP ARSLAN ZAMANı SELÇUKLU ASKERÎ T E Ş K I L T ı 7

Türkler'in kendi içlerine kapanık millî hayatları içtimâi hayata da inhisar etmiyordu. Kendi içinde bir bütün olan T ü r k ordusu mensupları arasındaki ihtilâflar, ordu kadı'larının ve dâd-beylerin başkanlık ettik-leri mahkemelerde görülüyordu. Mülkî teşkilât mensuplarının ünvanlarmdan farklı ünvanlara sahip olmaları, onların devlet teşkilâtında vazifeli olan ve-ya olmave-yan Iranlılar'dan ayrı nasıl imtive-yazlı bir sınıf teşkil ettiklerini gös-terir ve tabloyu tamamlar.

Türk ordusunun bir hususiyeti de, mensuplarının kendilerini askerlik vazifesine vermeleri ve bunu dâimi meslek haline getirmiş bulunmalarıdır. Türk ordusu mensupları hazerde, eğlence dışında, vakitlerini talimlerle ve manevralarla geçirirlerdiBu sebeple hükümdarlar, imparatorluk ordusun-daki savaşçılar arasında bir tane zanaatkâr'ın bile bulunmamasıyla iftihar ederlerdi.

Giriş mahiyetini hâiz bu umumi mülâhazalardan sonra askerî teşkilâtı türlü cepheleriyle ele alalım.

ORDUYU TEŞKİL EDEN UNSURLAR

Ordunun başlıca şu üç kısımdan meydana geldiği söylenebilir: 1) İnsan,

2) Teşkilât, 3) Teçhizat.

I

İNSAN UNSURU

Orduyu meydana getiren bu üç unsurdan en ehemmiyetlisi, şüp-hesiz, insan unsurudur. Zira bir ordu ne kadar mükemmel teşkilâta, ne kadar modern teçhizata sahip olursa olsun, nihâî zafer ancak ve ancak insanla te-min edilir. Nitekim, yeterli teçhizata ve teşkilâta sahip olmayan orduların, bâzan sırf bu insan unsuru sayesinde zafer kazandıkları malûmdur. Biz de önce insan unsurundan bahsedeceğiz.

Kuruluş esnasında başlıca rolü oynayan Türkmenler'in, Büyük Sel-çuklu İmparatorluğu'nun kuruluşundan sonra yavaş yavaş ordudan tasfiye edilerek, onların yerlerini gulâm sistemine göre yetişmiş Türkler'in alma-ya başladıklarını görmüştük2. Türk olsun veya olmasın, bütün devletlerin

1 Bk. Aşağı.

(8)

ordularında Türkler büyük ölçüde istihdam edildikleri için, Selçuklu ordu-sunda hür Türkmenler'in yerini gulâm (köle) Türkler'in almasını, B ü y ü k Selçuklu devletinin tekâmül ederek, klâsik bir T ü r k - i s l â m imparator-luğu haline gelmesinin tabiî neticesi saymak gerekir. Aradaki fark, meselâ

Türk olmayan devletlerde ordunun muhtelif ırklara mensup gulâmlar'dan meydana gelmesine mukabil, Selçuklu ordusunun hemen hemen tamamiyle

gulâm Türkler'den teşkil edilmesidir. Görülüyor ki, Alp Arslan

zama-nında, B ü y ü k Selçuklu i m p a r a t o r l u ğ u ordusu, hemen hemen tama-miyle Türkler'den meydana geliyordu. Ancak, bu Türkler'in bir kısmını irsî başbuğlarm kumandası altında bulunan hür Türkmenler, diğer bir kısmını da gulâm sistemine göre yetişmiş T ü r k l e r teşkil ediyordu.

Babası K a v u r d ' a karşı savaşmak için Alp Arslan'dan yardım temin eden İslıak'ın emrinde binlerce T ü r k ve T ü r k m e n askeri vardı (1069-7 0 / 4 6 2 ) T ü r k kelimesinin başta geçmesinden anlaşılıyor ki, biri gulâm, diğeri hür T ü r k m e n olmak üzere, Alp A r s l a n tarafından îshak'ın emri-ne verilen ve başlıca iki unsuru ihtiva eden orduda gulâm Türkler'in sayısı daha fazladır.

B i z a n s İ m p a r a t o r u ile savaşmak üzere Haleb'teıı İran'a döndüğü sırada, M e r v a n o ğ u l l a r ı D e v l e t i merkezlerinden Meyyâfârıkîn'e uğ-rayan Alp Arslan ordusunun, bu çevreyi yağmalaması bahis mevzuu edilir-ken, başlıca Oğuzlar'daıı ve gulâmlar'dan meydana geldiği açıkça ifade edilmektedir2. Burada Oğuzlar'm başta geçmesinden, Alp A r s l a n or-dusunda bu unsurun fazla bulunduğu neticesi çıkarılamaz. Yağmalar esna-sında önce Oğuzlar'ın, sonra da gulâmlarhn adlarının verilmesinden, olsa olsa Oğuzlarım yağmalara daha önce başladıkları neticesi çıkarılabilir. Saltanatının sonlarına ait verdiğimiz bu misâle dayanarak, Alp A r s l a n zamanında orduda gulâm Türkler'in Türkmenler'e nisbetle çoğunluk-ta bulundukları söylenebilir. Bununla beraber, Melikşah zamanında Türk-menler'in ordudan tamamiyle tasfiye edildikleri anlaşılmaktadır: Eserini Melikşah'm saltanatının sonlarına doğru yazan Selçuklu veziri Nizâ-mü'l-mülk'ün, T ü r k m e n çocuklarının yeniden hizmete alınarak, saray-da gulâm sistemine göre yetiştirilmesini teklif etmesi, bunu açıkça göster-mektedir3. Diğer taraftan, aynı Selçuklu vezirinin, imparatorluk ordu-sunun, muhtelif etnik unsurlardan meydana gelmesi tezini savunması da,

1 Bk. S ı b t , s. 141. 2 Bk. S ı b t , s. 143.

(9)

ALP ARSLAN ZAMANı SELÇUKLU ASKERÎ TEŞKILÂTı 9

askerî teşkilât kadrolarım tamamiyle Türkler'in işgal ettiklerine delil ola-rak alınabilir

Savaş halinde, Türk olmayan vasal hükümdarların, tamamiyle Türk-ler'den meydana geldiğini gördüğümüz imparatorluk ordusuna, vasallık statüleri gereğince, yardımcı kuvvetlerle katılacakları malûmdur. Bâzan mü-him roller oynayan bu yabancı kuvvetleri esas Selçuklu ordusu içinde mütalâa etmeye imkân yoktur. Onun için, bu kuvvetleri ayrıca bahis konusu edeceğiz. Şimdi Selçuklu ordusu içinde büyük rol oynayan gulârn T ü r k l e r i ele alalım. Bunun için de önce g u l â m sistemi üzerinde duralım.

A. Gulâm Sistemi

Önce gulâmlar'ın nasıl tedârik edildiği meselesini ele alalım. Selçuklu devrinde ordu için nasıl gulâm tedârik edildiği hakkında kaynaklarda fazla bilgi yoktur2. Biz bilhassa Alp A r s l a n zamanına dâir bâzı misâller vermek-le yetineceğiz.

Görünüşe göre, Selçuklular, mülkî teşkilât kadroları için olduğu, gibi, askerî teşkilât kadroları için de, yerine geçtikleri devletlerin eleman-larından geniş çapta faydalanmışlardır. D a h a B ü y ü k Selçuklu

İmpa-ratorluğu'nun kurulmasından önce, Gazneliler D e v l e t i ordusunda hizmet eden—guZdm'lıktan yetişmiş— T ü r k kumandanların, şüphesiz, emir-leri altındaki yine T ü r k gulâmlar'la Selçuklu hizmetine geçtiklerini ve devletin kurulmasından sonrada büyük nüfuz kazandıklarını biliyoruz3. Bu hususta B ü v e y h o ğ u l l a r ı D e v l e t i zamanına ait daha müşahhas mi-sâllere sahibiz: Bu devlet zamanında kumandanlık (isfehsâlâriyye) ma-kamına yükselmiş olan ve İ b n u ' ş - Ş a r â b î diye tanınan F â h i r Bay-Tekin b. Abdullah, T u ğ r u l B e y zamanında Selçuklu Devleti hizmetine gir-mişti (Ölümü: 1056/448) 4.

T u ğ r u l Bey, Alp Arslan, Melikşah ve hattâ B e r k i y a r u k zaman-larında, büyük roller oynayan S a ' d u ' d - d e v l e Gûherâyîn, başlangıçta

1 Bk. Siyâset-nâme, Molla Çelebi, 76a; nşr. D a r k e . s. 128 (24. fasıl).

2 İslâm'da G u l â m l ı k hakkında toplu bilgi almak için şimdilik bk. D . S o u r d e l , Ghulâm ( I - T h e C a l i f a t e ) , E l2; İ r a n ' d a , bu arada S e l ç u k l u devrinde g u l â m l ı k için ise bk. C . E .

B o s w o r t h , Ghulâm ( I I - P e r s i a ) , E İ2.

3 Bk. M e h m e t A l t a y K ö y m e n , Büyük Selçuklu İmparatorluğu*nun Kuruluşu

III, D T C F Dergisi, X V I / 3 - 4, s. 56-57.

(10)

Hûzistan'lı bir kadının gulâm''ıydı. Daha sonra son B ü v e y h o ğ u l l a r ı hükümdarı E b û K â l i c â r b. Sultâni'd-devle'ye intikal etti.

T u ğ r u l Bey, ayrıca anlatıldığı üzere, B a ğ d a d ' d a geldiği zaman efen-disi tarafından oğlu E b û Nasr'a devredildiği anlaşılan G û h e r â y î n de, yeni efendisiyle B a ğ d a d ' d a bulunuyordu. Selçuklu hükümdarı T u ğ r u l B e y bu B ü v e y h l i prensi tevkif edip bir kalede haps edince, efendisinden ayrılmayan G û h e r â y î n onunla birlikte gönüllü hapis hayatı yaşadı. Ebû Nasr ölünce, genç Gûnerâyîn'i Alp Arslan'm hizmetine geçmiş görü-yoruz Ordu kumandanı olarak büyük hizmetler gören Gûherâyîn'iıı

Alp Arslan zamanında son vazifesi B a ğ d a d Şa/ırae'liğidir2. Bir kale kumandanının hücumuna uğrayan Alp Arslan'ı kurtarmak için ortaya atılan G û h a r â y î n yaralanmışsa da efendisini de yaralanmaktan kurta-ramamıştı3. Görülüyor ki, o B ü v e y h o ğ u l l a r ı hükümdarlarına gösterdiği sadakat ve bağlılığı, Selçuklu hükümdarına daha da fazla göstermiştir. Verilen bilgiden anlaşılıyor ki, Gûlâmlar bâzan hususî şahıstan hükûm-dafa, ayni devlet içinde bir hükümdardan diğer bir hükümdara, bir devlet yıkılınca başka bir devletin hükümdarına geçmektedirler. Fakat görünüşe göre, asıl el değiştirme, aynı devlet içinde olmaktadır: Ölen hükümdarın

gulâmlar,ı ve guiâm'lıktan yetişme hâcib ve emîr'leri, çok defa yeni

tahta geçen hükümdarın hizmetine giriyorlardı. Meselâ T u ğ r u l B e y za-manında kaynaklarda adları geçen belli-başlı 11 hâcib ve kumandandan dördüne Alp A r s l a n zamanında da rastlıyoruz 4. Bunlardan bazıları

Me-1 Hayatı hakkında bk. İ b n ü ' l - C e v z î , I X , s. Me-1Me-14-Me-1Me-15; İ b n ü ' l - E s î r , nşr. T o r n b e r g , X , s. 201; nşr. B u l a k , X , s. 110.

2 Bk. M e h m e t A l t a y K ö y m e n , Alp Arslan ve Zamanı: "Şahnelik

3 Bk. Î b n ü ' l - C e v z î , ayn. yer; İ b n ü ' l - E s î r , ayn. yerler. Meseleyi A l p A r s l a n ' m öldürülmesi münasebetiyle tekrar ele alacağız.

4 B u onbir h â c i b ve enıîr, kaynaklarda geçiş sıralarına göre şunlardır:

1 - S â v - T e k i ı ı . Adı ilk defa 450 (1058-59) yılında geçen (bk. S ı b t , s. 27.) bu emir bâzan "hâdımWl.-hâ ş ş " (bk. S ı b t . , s. 118), bâzan da " h â c i b " iinvanıyla geçer.

2 - B â r - T e k i n : Adı ilk defa ve son defa olarak yine 450 (1058-59) yılında "hâcili" iin-vanıyla geçer. (bk. S ı b t , s. 28).

3 - Y â r u h - T e k i n : Adı B â r - T e k i n ile birlikte aynı tarihte yine " h â c i b " unvanı ile geçmektedir (bk. S ı b t , aynı yer).

4 - H u m â r - T a ş : adı ilk ve son defa olarak 450 (1058—59) yılında " h â c i b " ünvam ile geçer (bk. S ı b t , aynı yer).

5 - H u m â r - T e k i n Tuğrulî (bâzan " T u ğ r â î " lâkabı ile de geçer; fakat T u ğ r u l ' a mensup g u l â m mânasına gelen T u ğ r u l î şeklini tercih ettik): Adı kaynaklarda muhtelif vesilelerle geçer (meselâ bk. S ı b t , s. 64, 75, 81, 82, 85, 86, 89); fakat ünvam geçmez. Lâkabına bakarak

(11)

ALP ARSLAN ZAMANı SELÇUKLU ASKERÎ TEŞKILÂTı 1 1

l i k ş a h zamanında da İmparatorluğa hizmet etmişlerdir '.

Şimdiye kadar başka devletlerden veya aynı devlet dâhilinden nasıl

gulâm temin edildiğini göstermiş olduk. Gerek başka yıkılan devletlerden

Selçuklu Devleti'ne, gerekse Selçuklu Devleti içinde seleften halefe geçen

gulâmlar, görüldüğü üzere, umumiyetle, yetişmiş ve orduda muayyen bir rütbeye erişmiş kimselerdir. Söylemeye hacet yok ki, bu yetişmiş

gulâm-Zor'ın maiyetlerinde —mikdarları kuvvet derecelerine göre değişen— ayrıca yetişmekte olan T ü r k gulâmlar vardı.

Öyle anlaşılıyor ki, seleften kalan g u l â m l a r halef zamanında orduda ayrı bir birlik teşkil ediyorlar ve galiba hükümdarın esas gulâm birliklerine nazaran üvey muamelesine tâbi tutuluyorlardı. Meselâ Alp Arslan zamanın-da T u ğ r u l B e y zamanınzamanın-dan kalma askerî birlikler, Urfa muhasarasınzamanın-da erzaklarının verilmesi geciktiği için, savaştan kaçındılar. Alp A r s l a n bu se-beple Urfa kuşatmasını kaldırıp, Suriye'ye doğru yoluna devam etmek

S â v - T e k i n gibi T u ğ r u l B e y ' i n h a s g u l â m ı olduğuna hükm edilebilir.

6 - G ü m ü ş - T e k i n : Adı ilk defa 451 (1059) yılında geçer (bk. S ı b t , s. 76). Daha sonra adına A l p A r s l a n ' m meşhur kumandanlarından G û h e r â y î n ile birlikte M e l i k ş a h zama-nında da rastlıyoruz (bk. Sı b t , s. 245). Şu halde o \ l p A r s l a n zamazama-nında da orduda hizmet etmiştir.

7 - E r d e m : Adı ilk defa 451 (1059) yılında " h a d i m " ünvaniyle geçer (bk. S ı b t , s. 67). Daha T u ğ r u l B e y zamanında hâcib'liğe yükselir (bk. S ı b t , s. 97). S ü l e y m a n , T u ğ r u l

Bey'in veliahdı olarak gösterildiği sırada, A l p A r s l a n taraftarlığını açığa vurmaktan çekin-meyen E r d e m ' i n , A l p A r s l a n zamanında ne roller oynadığını gördük (bk. M e h m e t A l t a y K ö y m e n , Alp Arslan ve Zamanı: "Alp Arslan'm Tahta Çıkışı '. Ayrıca bk. S ı b t , s . 110,

111.

8 - İ n a n c - î l : Adı, kaynakta î n a n ç - b e y okunacak şekilde de geçer. B e y ünvanını ta-şıyan g u l â m ' a tesadüf edemediğimizden, t n a n c - î l şekilinde okumayı tercih ettik.

9 - F e r r u h : Adı ilk ve son defa olarak 453 (1061) yılında " h â d i m ü ' l - h â ş ş " ünvaniyle geçer (bk. Sıbt, s. 78).

10 P o r s u k : Adı ilk defa 455 (1063) yılında, yani T u ğ r u l B e y ' i n ölümü arifesinde " h â -c i b " ünvaniyle geçer (bk. S ı b t , s. 97). Bu kumandanın daha sonra M e l i k ş a h zamanında hizmet ettiğini gördüğümüz (bk. İ b r a h i m K a f e s o ğ l u , Melikşah zamanında Büyük

Selçuklu İmparatorluğu, s. 50, 75, 91, 102, 105, 159) P o r s u k ile aynı şahıs olduğu kabul edilirse, bu takdirde o A l p A r s l a n zamanında da çalışmış demektir.

11- A y - T e k i n : Adı, ilk ve son defa olarak 455 (1063) yılında T u ğ r u l B e y ' e isyan eden E n û ş e r v â n ' ı takibe memur edilmesi münasebetiyle geçer (bk. S ı b t , s. 100). Onun taşıdığı ünvan verilmezse de, ordu sevk ve idare ettiğine göre bir hüküm vermek gerekirse, en az " h â

-c i b " ünvanına sahip olduğu söylenebilir.

1 Meselâ G û h e r â y î n ' i n dört hükümdara ( T u ğ r u l B e y , A l p A r s l a n , M e l i k ş a h , B e r k y a r u k ) hizmet ettiğini yukarda görmüştük. Saydığımız 11 kumandandan en az ikisinin ( S â v - T e k i n ile G ü m ü ş - T e k i n ' i n ) M e l i k ş a h zamanında da hizmet ettiğini biliyoruz (bk. S ı b t , s. 228), G ü m ü ş - T e k i n için bk. Sıbt, s. 245.

(12)

zorunda kaldı (Ocak 1071) Bundan anlaşılıyor ki, tahta geçtiğinden iti-baren aradan 9 yıl geçmesine rağmen, Alp A r s l a n ordusunda selefi Tuğ-rul B e y zamanından kalma askerler mühim roller oynuyorlardı. İşte bu se-beple, görünüşe göre, her hükümdar, başka devletlerden ve hükümdarlar-dan miras kalan yetişmiş veya yarı yetişmiş gulâmlar yerine, istediği şe-kilde yetiştireceği acemi gulâmlar tedârikine daha fazla ehsmmiyet veri-yordu. Yine görünüşe göre, bu şekilde tedârik edilen gulâmlar, orduda çoğunluğu teşkil ediyordu. ( T u ğ r u l Bey'in yetiştirdiği gulâmlar''ın me-suliyet makamlarına geçişlerini biraz aşağıda bahis konusu edeceğiz.) Melâ yukarıda adı geçen G ü m ü ş - T e k i n , Sultan Alp Arslan'a, yaptığı se-ferlerden elde ettiği esirlerden 2.000 kadar güzel erkek ve kız takdim etmiş-ti2. Alp Arslan'ın kendisi de E r m e n i s t a n ve H a z e r seferinde 50.000 den fazla memlûk elde etmişti3. H â r e z m vâlisi olup, Amîd-i Horasanlâka-bıyla meşhur olan M u h a m m e d bin Mansûr, ayrıca görüldüğü üzere, 100 T ü r k gulâ m satın alarak, S u l t a n Alp Arslan'a hediye etmişti4. Savaşta esir alınanlardan T ü r k olanların, gulâm sistemine göre yetiştirmek üzere, seçildikleri muhakkaktır. Görülüyor ki, gerek kumandanların, ge-rekse bizzat hükümdarın seferlerde elde ettikleri esirler, gulâm tedârikinde mühim bir kaynak teşkil ediyordu. Zaten, görüldüğü üzere, kime olursa olsun, T ü r k gulâm takdimi en makbul hediye sayılıyordu5.

Böylece Alp A r s l a n tarafından, belki de daha Horasan'da tedârik edilen şahsına bağlı gulâmlar'ın, tahta çıkışından itibaren aradan 3-4 yıl geçtikten sonra orduda rol almaya başladıkları görülmektedir. (Halbuki saltanatının başlangıcında, meselâ tahta çıkışında T u ğ r u l B e y zamanın-dan kalan hadimler''in ve hâcibler'in daha fazla rol oynadıklarını yukarı-da görmüştük). K a v u r d ' a karşı yapılan seferde öncü kuvvetleri kuman-danları olarak tavzif edilen hâcib A l t u n t a ş ile h â c i b Çavlı'nm adları kaynakta ilk defa Alp Arslan zamanında geçmektedir6. Şüphesiz başka kumandan adları da vermek mümkündür.

1 Bk. S ı b t , s. 144.

2 Bk. M a t t h i e u d ' E d e s s e . tere. M.E. D u l a u r i e r , Paris, 1858, s. 159; Türk. tere. s. 136.

3 Bk. Sıbt, s. 117, ; İ b n u ' I - A d î m , nşr. A. Sevim s. 220; tere. 239. 4 Bk. S a d r ü ' d - d î n H ü s e y n î , Ahbâr, s. 33; tere. s. 23.

5 T u ğ r u l B e y , hilat giydirilmesini müteakip, Halife'ye, at üzerine bindirilmiş kılıçlı ve kemerli 50 T ü r k g u l â m ı hediye etmişti (bk İ b n ü ' l - C e v z î , VIII, s. 183; S ı b t , s. 26). Bizans İmparatoru, Mısır Fâtimî hükümdarı M u s t a n s ı r b i ' l l â h ' a Türk Gulâmlar ve

Câri-yeler hediye etmişti ( İ b n u ' z - Z ü b e y r , Kitabu't-Tuhef ve' z-Zehâir, s. 76. 6 Bk. S ı b t , s. 134.

(13)

ALP ARSLAN ZAMANı SELÇUKLU ASKERÎ TEŞKILÂTı 1 3 Gulâm tedârikinde diğer bir nıükim kaynak ta, pazarları esir idi.

Gö-rünüşe göre, her mühim şehirde esir pazarları vardı1. Nitekim, N i z â m ü ' l -mülk de, eserinde devletten büyük maaşlar alan ileri gelen kumandanlar-(ma'rûfân)m, hükümdarın gözüne girmek için —şüphesiz esir pazarlarından—

gulâmlar satın almalarını ve bunları iyi teçhiz etmelerini tavsiye etmekte-dir2. Selçuklu vezirinin bu ifadesinden de anlaşılıyor ki, gulâmlar, büyük ölçüde satm alınmak suretiyle tedârik ediliyordu.

"Kara gulâm" adı verildikleri anlaşılan acemi g u l â m l a r ' m3, Sel-çuklu ordusunda savaşçı asker olarak yetiştirilmesi meselesine gelince, bu husustaki bilgimiz daha da azdır. Nizâmü'l-mülk'üıı, eserinde,

Sâmân-oğulları D e v l e t i zamanında gulâmlar'm ııasıl yetiştirildiğine dair uzun uzun bilgi vermesinden anlaşılıyor ki4, Selçuklu devrinde böyle munta-zam bir yetiştirme sistemi yoktu. Görünüşe göre, Selçuklu devrinde

gu-Zâm'lar sâhipleri tarafından yetiştiriliyorlardı. Bu duruma göre, saray, aynı zamanda en büyük gulâm yetiştirme merkeziydi, bir mektep idi. Nitekim, S e l ç u k l u veziri N i z â m ü ' l - m ü l k devletin kurulmasında başlıca rolü oy-nadıkları halde, kurulduktan sonra nimetlerinden faydalanamıyan ve dev-lete küskün olan göçebe T ü r k m e n l e r i Selçuklu hanedanına yaklaştır-mak için tek çâre olarak kabile reisi çocuklarının alınıp gulâm sistemine göre yetiştirilmesini tavsiye ederken5, yetiştirme yeri olarak şüphesiz sarayı kasdediyordu. Yine N i z â m ü ' l - m ü l k , bu münasebetle, gulâmlar'm sa-rayda nasıl yetiştirildikleri hakkında da bilgi vermektedir: Gulâm sıfatıy-la daima Sultan'm katında bulunacak osıfatıy-lan T ü r k m e n çocuksıfatıy-ları, bilhassa at üzerinde silâh kullanmayı, bir de Sultan'a hizmet âdabını öğreneceklerdir. T ü r k m e n çocuklarına hususî yetiştirme sistemi tatbik edildiği düşünüle-miyeceğine göre, bütün saray gulâmları'mn böyle yetiştirildiği tereddüt

-1 Bk. B r u n s c h w i g , ' A b d . E l2. Gulâm satın almanın bir ilim olduğu ve iyi bir Gulâm1'

m vasıfları hakkında bk. Keykâvus, Kabus-nâme nşr. R. Levy, s. 64 vdd. 2 Bk. Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , s. 156; nşr. H a l h â l î , s. 88 (33. fasıl).

3 Bk. H . A . R . G i b b . The Armies of Saladin, Studies on the Civilization of İslam, s. 76, 77 ve not 32.

4 Bk. Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , s. 133-4; nşr. H a l h l î , s. 74-5 (28. fasıl). Bildiğimize göre, N i z â m ü ' l - m ü l k ' ü n S â m â n o ğ u l l a r ı D e v l e t i ' n d e k i g u l â m yetiştirme sistemi hak-kında verdiği bilgi, ilk defa W. B a r t h o l d tarafından esaslı şekilde kullanılmıştır (bk.

Tur-kestan douın to the Mongol Invasion, s. 227).

5 Bk. Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , s. 131; nşr. H a l h â l î , s. 73 (26. fasıl); ayrıca bk. W. B a r t h o l d , Ad. geç. eser, s. 309.

(14)

süz ileri sürülebilir 1.

Muktelif şekillerde tedârik edilerek, saraya alman acemi gulâmları kimlerin yetiştirdiği meselesine gelince, bu hususta, dolaylı da olsa, az-çok bilgiye sahibiz: Gulâmlar''ı yetiştirmek üzere hususî öğretmen (muallim) ler tayin ediliyordu2. Görünüşe göre, yetiştirilen gulâmlar daha önce sa-raydaki rollerinden bahsettiğimiz hâcib ler' in emirlerine veriliyorlardı: Hatırlanacağı üzere, T u ğ r u l Bey'in veziri A m î d ü ' l - m ü l k K ü n d ü r î , Alp Arslan tarafından saltanatının başlangıcında azl edildiği zaman, gu-lâmları, Sultan'm emri ile, hâcibler arasında taksim edilmişti3.

Böylece askerî, idarî eğitime ve öğretime tâbi tutulan bir gulâm kaç yılda orduda kumandanlık mevkiine gelebiliyordu ? Kumandan kelimesi ile sarayda ve orduda ilk hatırı sayılır rütbe olan hâcib''liği ve daha yuka-rısını, yani emirliği kasdettiğimizi söylemeğe hacet yoktur. T u ğ r u l Bey'in —yukarıda bahis mevzuu ettiğimiz— hâcibleri bu hususta bize fikir verebilir. Gördüğümüz gibi, bu hâcibler, T u ğ r u l Bey'in saltanatının sonlarına doğ-ru, yani 1058-60 yıllarında devlet ve ordu hayatuıda rol oynamaya başla-mışlardır. Bu hâcibler'in T u ğ r u l B e y tahta çıkınca (1040) tedârik edil-dikleri kabul edilirse, şu halde onların ilk mesuliyet makamlarına gelebil-meleri için 18 veya 20 yıl süren bir eğitim, öğretim ve derece derece terfi devresi geçirdikleri söylenebilir. Zaten bu, Nizâmü'lmülk'ün, S â m â n o ğ u l -ları devrinde bir gulâm1 m 35 yaşına gelmedikçe, emirliğe yükseltilmediğine

dâir verdiği bilgiye de uymaktadır4.

Alp Arslan zamanında Selçuklu ordusunda ne kadar gulâm bulun-duğu, başka bir ifade ile İmparatorluk ordusunun kaçta kaçını gulâmlar teşkil ettiği meselesini ayrıca ele alacağız. Buna hazırlık olmak üzere, şimdi, hiç olmazsa kimlerin ne kadar gulâm''a sahip olduklarını bahis mevzuu e-delim.

1 Mamafih, küçük g u l â m l a r ( v ı ş â k â n - ı h u r d ) m her zaman sarayda barındırılma-dıkları, hükümdarın, sefer sebebiyle veya başka sebeblerle saraydan uzak kaldığı zamanlarda, tıpkı hazineler, sılâhhaneler ve câriyeler (duhterân-ı saray) gibi emniyet altına alındıkları

an-laşılıyor. M e l i k ş a h bu maksadla Ş a h - d i z kalesini inşa ettirmişti (bk. R e ş î d ü ' d - d ı n , Ca-m ı ' üt' tevârih, 11/5: Zikri Tarih-î Ali Selçuk, nşr. A. A t e ş , s. 70; R â v e n d î ,

Râhatus-Sudûr, nşr. M. i k b â l , I.ahore, 1921, s. 156).

2 Bk. R e ş î d ü ' d - d î n , aynı yer; R â v e n d î , aynı yer. M e l i k ş a h zamanında meşhur bâtını A h m e d b. A b d a l - M e l i k , küçük g u l â m l a r ' m öğretmeniydi.

3 Bk. M e h m e t A l t a y K ö y m e n ; Alp Arslan ve Zamanı: "Vezirlik". 4 Bk. Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , s. 134; nşr. H a l h â l î , s. 75.

(15)

ALP ARSLAN ZAMANı SELÇUKLU ASKERÎ TEŞKILÂTı 1 5

Şimdiye kadar verdiğimiz bilgiden, yalnız lıiikûmdarm değil, sivil veya asker, bütün devlet erkânınm-miktarları rütbe ve derecelerine, bilhassa mâli imkânlarına göre değişen-şahıslarma bağlı g u 1 â m I a r'a sahip oldukları an-laşılmıştır sanırız. Önce saray gulâmları'nı ele alalım. Alp Arslan'm ne kadar gulâm\ vardı?Bizans İmparatorunun doğuya doğru ilerlediğini öğrenen S u l t a n Alp Arslan, Suriye'den acele ile dönerken, bütün ordusu dağıl-mış ve emrinde sadece 4.000 gulâm kaldağıl-mıştı1. Bu gulâmlar''m Sultan'm

hassa kıtasını teşkil ettikleri anlaşılıyor. Hakikatta saray gulâmları'mn

bu miktarın çok üstünde bulunduğu muhakkaktır.

Y u s u f Hârezmî'nin S u l t a n Alp Arslan'ı yaraladığı sırada, hüküm-darın katında 2,000'e yakın gulâm bulunuyordu 2. Yezîr N i z â m ü ' l m ü l k ' -ün binlerce gulâm'& sahip olduğunu görmüştük 3. I r a k Şah ne'liğine tayin edilen S a ' d ü ' d - d e v l e Güherâyîn, B a ğ d a d ' a emrinde âdeta bir guiâm ordusu bulunduğu halde gelmişti4. Gerçekten, iktâ sahibi kumandanlar, ayrıca görüleceği üzere, ifeîâ'ları nisbetinde emirlerinde gulâm kıtaları bulundurmağa mecbur idiler. Seferberlik ilân edildiği zaman, bu kumandan-lar emirlerindeki gulâm kıtakumandan-ları ile imparatorluk ordusuna katılıyorkumandan-lardı. Görünüşe göre, ordunun mühim bir kısmını bu şekilde meydana gelen

gu-lâ m kıtaları teşkil ediyordu. Seferberlik esnasında İmparatorluk ordusu

için-deki miktarları ve ehemmiyetleri ne olursa olsun, gulâm/ar'ın hazerde oy-nadıkları rol, görünüşe göre, çok daha mühimdi.

Kündürî'nin sâhip olduğu 300 gulâm'm, Nizâmü'l-mülk'ün sahip olduğu 1000 den fazla gulâm'ın devlet emniyeti için tehlikeli sayılması bunu göstermektedir5. Selçuklu İmparatorluğu'nun başlangıcında hüküm-darların hassa gulâmlar'ı sayısı da pek o kadar fazla değildi: Besâsîrî'yi

1 Bk. Î b n ü ' l - C e vzî, VIII, s. 260. Sâmân oğullan hükümdarı N a s r , Çin elçisinin gelişi münasebetiyle şehir kapısına 40 hâcib dikmişti. Her hâcib'in emrinde 100 Türk gulâm'ı var-dı ( İ b n Z u b e y r , Kitâbu'z-Zahâir, s. 145 - 6). Alp Arslan ordusundaki bütün gulâm sayısının bundan az olduğu, şüphesiz, düşünülemez. M e l i k ş a h ' ı n gulâm sayısı için bk. 1. K a-f e s o ğ l u ad. geç. eser., s. 158

2 R a v e n d i , Râhatu'' s-Sudûr, s. 121.

3 Bk. M e h m e t A l t a y K ö y m e n , Alp Arslan ve Zamanı: "Vezirlik": S a d r ü ' d -d î n H ü s e y n î ' y e göre, N i z â m ü ' l - m ü l k ' ü n 20.000 gulâmı var-dı (bk. Ahbâr, s. 67; tere., s. 46). Bu rakamın mübalâğalı olduğu muhakkaktır.

4 Bk. M e h m e t A l t a y K ö y m e n , Alp Arzlan ve Zamanı: "Şahnelik". Sultan San-ear'ın has gulâm'larından C e v h e r , kumandanlık mevkiine geldiği zainan, emrinde 30.000

gulâm'ı olmuştu (B u n d â r î, s. 273; tere. s. 246).

5 Bk. Ayn. yer. Görüldüğü üzere, K ü n d ü r î ' n i n g u l â m l a r ı h â c i b l e r arasında taksim edilmişti. N i z â m ü ' l - m ü l k ise, sahip olduğu g u l â m l a r ı n devletin emrinde olduğunu temin etmek suretiyle S u l t a n ' ı n rızasını kazanabilmişti.

(16)

takip ettikten sonra Musul'dan B a ğ d a d ' a dönen T u ğ r u l Bey'in önünde takriben 500 gulâm yürüyordu1. Öyle anlaşdıyor ki, lıazerde herhangi bir devlet adamının elinde 300 veya daha fazla gulâm''ın bulunması ehemmi-yetli bir kuvvet sayılıyordu. Buııun sebebini g u l â m l a r'm hukuki durum-larında aramak yanlış olmaz sanırız: Gulâmlar, emirlerinde bulundukları sivil veya asker devlet adamlarının şahıslarına bağlı ücretli köleleridirler; efendilerinin üstünde ve ötesinde başka bir otoriteyi pek tanımamaktadırlar ve efendilerinin verdikleri emirleri-hattâ bazan hükümdara karşı bile olsa-kö-rü köolsa-kö-rüne yerine getirmek zorundadırlar. Göolsa-kö-rülüyor ki, gulâm'ı efendisine bağlıyan bağ, devlete ve hükümdara bağlayan bağdan çok daha kuvvetlidir.

Gulâmlar'm efendilerine karşı olan sadakatlerinüı derecesi hakkında yu-karıda misâller verdiğimiz için burada tekrar etmiyeceğiz.

Saray gulâmları ile diğer devlet erkânının gulâmları arasında, hu-kukî statü bakımından olmasa bile, fiilî bakımdan büyük fark vardır. Saray gulâmları arasına girmek çok daha imtiyazlı bir duruma yükselmek demekti. Nitekim herhangi şekilde yararlık gösteren gulâmlar'1 ın saray gulâm-ları arasına alındığı malûmdur. Meselâ M a l â z g i r t Meydan

Muhare-besi'nde Bizans İmparatorunu esir eden gulâm, taltif edilerek, hassa

gulâmlığı'na yükseltilmişti2. Zaten büyük kumandanların da saray

gu-lâmları arasından yetiştiğini biliyoruz.

Görülüyor ki, gulâmlar sahip değiştirebilmektedir. Bu, sahibinin rıza-sı veya satılığa çıkarmarıza-sı şeklinde olabileceği gibi, hükümdarın talebi üzeri-ne, veya gördüğümüz tarzda taltifiyle hizmetine alması şeklinde de olabilirdi.

Gulâm, sahibi tarafından satılabilir veya başka birine hediye

edile-bilirdi; Fakat görünüşe göre, ona kötü muamele edemezdi. Bu takdirde

"muhtesib" müdahalede bulunabilirdi3. Galiba bu müdahale, köle haksız muameleye maruz kaldığı takdirde yapılmaktadır. Yoksa, sahibinin köle-sini cezalandırmak hakkına sahip olduğu muhakkakdır. Alp Arslan'ın, kendisine geç iltihak eden Aytekin Süleymânî'yi kılıcı ile nasıl ikiye biç-tiğini görmüştük 4.

1 Bk. İ b n ü ' l - C e v z î , VIII, s. 181; S ı b t , s. 25.

2 Bk. M e h m e t A l t a y K ö y m e n , Alp Arslan ve Zamanı: uMalazgirt

Meydan Muharebesi".

3 Bk. R . B r u n s c h w i g , <Abd, E İ2; ayrıca bk. A . Mez, Renaissance des Islanıs, Heidelberg, 1922, s. 162.

4 Bk. M e h m e t A l t a y K ö y m e n , Alp Arslan Zamanı Selçuklu Saray Teşki-lâtı ve Hayatı, Tarih Araştırmaları Dergisi, IV/6-7, s. 7-8.

(17)

ALP ARSLAN ZAMANı SELÇUKLU ASKERÎ T E Ş K I L T ı 1 7

Görünüşe göre, hükümdar bilhassa genç gulâmlar'a gerekli ihtimamı gösteriyor, hattâ hastalananları hastahanede tedavi ettiriyordu 1.

Nizâmü'l-mülk'e göre, bendeler ve hizmetkârlar iyi hizmetlerinin mükâfatlarını görmeli ve taltif edilmelidirler. Buna mukabil, sebepsiz yere ve kasten kusur işleyenler de, kabahatleri ölçüsünde cezalandırılmalıdırlar ki, bendelerin hizmette gayretleri artsın. Cezalandırılan kabahatlilerin kor-kuları artar ve devlet işleri de yoluna girer2.

Cezalandırılacaklarından korkan gulâmlar'm, izlerini kayıp ettirecek şekilde kaçtıkları anlaşılıyor: Kavun çaldıkları için Melikşah taralından cezalandırılacaklarından korkan üç gulâm ordugâhtan kaçmışlardı. Hü-kümdar, onların hareketlerinden başlarındaki hâcib'i mesul tutmuştu3. Kaçan gulâmlar''ın, yakalandıkları takdirde sahiplerine iade edildikleri muhakkaktır 4.

Esirlerde olduğu gibi gulâmlar'da da kime ait olduklarını belirten alâmetlerin bulunup bulunmadığını bilmiyoruz. Malûm olduğu üzere, esirlerin ve kölelerin kulaklarında kime ait olduklarını gösteren —üzerinde sahibinin ismi yazdı- halkalar bulunurdu5.

Şimdi de orduda veya umumiyetle askerî teşkilâtta kumandanlık mev-kiine yükselen gulâmların hukuki statülerinde bir değişiklik olup olmadığı meselesini ele alalım:

Görünüşe göre, "Büyükler'' grubuna giren saray teşkilâtı mensup-ları için artık "bende" veya "çâkir" kelimeleri pek kullanılmıyordu. Bu kelimeler daha ziyade "saray küçükleri" için kullanılıyordu6. Bununla beraber, terfi ederek, büyükler gurubuna dâhil olan gulâmlar'm hususi bir törenle azad edildiklerine dâir de hiçbir bilgiye sahip değiliz. Aksine, me-selâ hâcibler'ın hükümdar tarafından "gulâm" muamelesine tâbi tutul-duklarını, tıpkı gulâm gibi satıldığını veya başka birine köle olarak devr

1 Bk. İ b n ü ' l - C e v z î , I X , s. 155-6: Saltanatı esnasında daima babası M e l i k ş a h ' ı ve dedesi A l p A r s l a n ' ı örnek alan M e h m e d T a p a r , genç g u l â m l a r ı hastahanede tedavi et-tiriyordu.

2 Bk. Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , s. 166 nşr.; H a l h â l î , s. 93 (37. fasıl). 3 Bk. Yukarı.

4 Bir asır önce, yani X . asırda kaçan kölelerin iade mecburiyetine dair bk. A. Mez,

Re-naissance des Islams, s. 162.

5 Bk. N e s e v î , Siyret, nşr. Houdas, s. 17-18; nşr. M i n o v i , s. 28; Frans. tere. s. 31-32. Gürcistan kralı B o k r a t , A l p A r s l a n ' m kölesi olduğunu göstermek üzere, kulağına at nalı eklinde bendelik halkası takmıştı ( H a m d u l l â h K a z v i n î , nşr. A n d u l h ü s e y i n N e v â î , Tahran, s. 432).

6 Bk. N i z â m ü ' l - m ü l k , Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , s. 155; nşr. H a l h â l î , s. 88; Saray büyükleri için daha ziyade " H a v â ş ş " kelimesi kullanılıyor.

(18)

edildiğini biliyorruz Nitekim S u l t a n hâcib''ine "gulâm" diye hitap edi-yordu z.

Eşya gibi alınıp satılan gulâmlar'm fiyatlarına gelince, bu, zaman ve şartlara göre değişiyordu: Bir savaştan bol miktarda esir elde edilince fiatlar düşüyordu3. Normal zamanlarda köle fiatları, fizik yapıları, görünüşleri ve bir sanata sahip olup olmayışlarına göre değişiyordu4. Bizi burada daha ziyade acemi gulâmlar''m fiatları ilgilendirmektedir: Görünüşe göre, böyle bir gulâm'm fiatı umumiyetle 100 dinar idi5 ki, bununla aşağı yukarı iyi bir at satın alınabilirdi.

1 Bk. Î b n ü ' l - C e v z î , I X , s. 70; Sıbt, X I I , 77a; X V I I I 228a (485 yılı hâdiseleri)! Melik-ş a h ordusuna mensup üç gulâm bir köylünün kavunlarını zorla elinden almıMelik-şlardı. Köylünün şikâyeti üzerine, S u l t a n M e l i k ş a h meseleyi tahkik ettirince kavunlar bir h â c i b ' i n emrin-deki g u l â m l a r ' ı n çadırında bulundu. Fakat maruz kalacakları muameleyi bilen g u l â m l a r kaçmışlardı. S u l t a n köylüye, onların yerine babasının ve kendisinin kölesi olan başlarındaki h â c i b ' i köle olarak almasını, eğer onu terk ederse öldüreceğini söyledi. H â c i b köylüye 300 dinar ödemek suretiyle kendisini satın aldı. Köylü durumu S u l t a n ' a arzetti, o da kabul

etti-2 B k M e h m e t A l t a y K ö y m e n , Alp Arslan ve Zamanı: "Vezirlik". ( S ı b t , s. 125). S u l t a n A l p A r s l a n , K u t a l m ı ş ' a ait bir T ü r k m e n için şefaatte bulunmak cüretini gös-teren bir lıâcib'ine " g u l â m " diye hitab etmişti.

3 T u ğ r u l B e y ' i n ölümü arifesinde (1062) B i z a n s ' l a bir savaş esnasında K u z e y Su-riye'de R u m cariye fiatı, 5 dinara düşmüştü. G u l â m ' d a n hiç bahsedilmediğine bakılırsa, fiatı daha da düşmüştü. Bk. S ı b t , Türk ve İslâm Eserleri Müzesi, No: 2134, X I , 221a. (Bu bilgi A l i S e v i m , neşrinde yoktur). Nitekim M e l i k ş a h zamanında A r t u k B e y ve T ü r k m e n -ler'inin M e r v a n o ğ u l l a r ı ile mücadeleleri esnasında bir g u l â m fiatı 1-2 dinara kadar düş-müştü (bk. Sıbt, s. 277).

4 islâm'da köle başlıca üç gruba ayrılıyordu, ve fiatlar da ona göre değişiyordu: 1—Hiç bir sanatı olmayan bir kölenin değeri: 100 dinar;

2—Deve gütmeyi bilen bir kölenin değeri: 200 dinar;

3—Ok ve yay yapmasını veya ok atmasını bilen kölenin değeri: 400 dinar (bk. Corci Zey-d â n , MeZey-deniyet-i Islâmiye Tarihi, tere. Z e k i M a g a m i z , IV, s. 81-86). Umumiyetle köle fiatları 100 dinarla 1.000 dinar arasında değişiyordu (bk. ayn. eser. s. 305).

5 Bk. C o r c i Z e y d â n , IV, s. 81-86.

500 dinar değerinde olan bir g u l â m ' ı n , bazı kötü huylarından dolayı 30 dinara satddığı oluyordu (bk. Y â k u t , İrşâd, nşr. D . S . M a r g o l i o u t h , London, 1926, VII, s. 69-70) ( I X . Asrın ikinci yarısı). Ayrıca bk. S a d r ü ' d - d î n H ü s e y n î , Ahbâr, s. 67; tere. s. 46: Şikâyet üzerine huzuruna çağırıp sorguya çeken Sultan M e l i k ş a h ' a vezîr N i z â m ü ' l - m ü l k , ihtiyar olan kendisini artırma ile satışa çıkarılsa hiç kimsenin 10 dinardan fazla kıymet vermiye-ceğini, genç olan S u l t a n ' ı n da ancak 100 dinar edeceğini söyler. Bir h â c i b ' i n değerinin 300 dinâr olduğu anlaşılıyor: Köylünün kavunlarını zorla alan g u l â m l a r kaçtıkları için, hüküm-dar onların başındaki h â c i b ' i köylüye teslim etmişti. H â c i b kendisini 300 dinara satın aldı (bk. biraz yukarı). Bilhassa hükümdarların, hoşlarına giden gulâm1 lan, hakiki değerlerinin

çok üstünde bir fiatla satın aldıkları anlaşılıyor. Meselâ S u l t a n S a n c a r , bir sarrafın, kölesi olan S u n k u r ' u 1200 Rüknî dinar'a satın almıştı ( B u n d â r î , s. 271; tere. s. 244).

(19)

ALP ARSLAN ZAMANı SELÇUKLU ASKER TEŞKILÂTı

Konumuz bakımından asıl üzerinde durulacak nokta, gulâmlar''ın sahiplerine kaça mal olduklarıdır. N i z â m ü ' l - m ü l k ' e göre, ordu, "iktâ

ehli'''' ve "maaş ehli" olmak üzere başlıca iki kısımdan meydana geliyordu. Yine ona göre, gulâmlar, daha doğrusu emirlik rütbesine erişmemiş olan

gulâmlar, maaş ehlini teşkil ediyorlardıEmirlik rütbesine erişmiş

gulâm-lar2, ayrıca görüleceği üzere, maaş yerine iktâ alıyorlardı.

Alp Arslan zamanında Anadolu'nun fethinde rol oynadığını gördü-ğümüz İbn H a n adlı bir T ü r k m e n beyi'nin, H a l e b sahibi A t i y y e ile vardığı bir anlaşmaya göre, maiyetindeki 500 Oğuz'a gulâm olarak, ayda 11.000 dinar ödeyecekti3. Yılda bunlara ödenen para, 132.000 dinar tutacak demektir. Halbuki Melikşah zamanında sahip olduğu 1.000 den fazla

gu-lâm, bütün teçhizatı ile vezir N i z â m ü ' l - m ü l k ' e 200.000 dinara mal

olu-yordu. Bu miktara maaşları da dahil idi4. Melikşah zamanında orduya maaş olarak yılda 600.000 dinardan fazla bir meblâğ veriliyordu5. Diğer taraftan, 300.000 dinar ile bir ordu teçhiz edilebiliyordu 6. Fevkelâde zaman-larda, orduyu kazanmak uğruna verilen paralar, bilhassa cülûslarda ordunun aldığı cülûs bahşişi, yıllık maaşı da geçiyordu: Melikşah tahta çıktığı zaman ordunun maaşı 700.000 dinar artırılmıştı1. T u ğ r u l Bey'in ölümü üzerine Süleyman'ı S e l ç u k l u tahtına çıkaran vezîr Amîdü'1-mülk

K ü n d ü r î , orduya 700.000 dinar nakit ile 200.000 dinar değerinde muhtelif cinsten 16.000 elbise ve silâh dağıtmıştı8. Alp Arslan, gördüğümüz şekilde tahta çıkınca aynı vezîr ordudan 500.000 dinarı geri almıştı9.

1 Bk. Siyâset-nâme, Nşr. Darke, s. 126; nşr. H a l h â l î , s. 71.

2 Bk. N i z â m ü ' l - m ü l k , Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , s. 132; nşr. H a l h â l î , s. 74. 3 Bk. S ı b t . s. 122. Türk kumandanı B e c k e m ' i n 936/324 yıbnda 5.000 kişilik ordusuna yılda maaş olarak ödediği para, 800.000 dinar idi (bk. W. H o e n e r b a c h , Zur

Heeresver-waltung der Abbâsiden, Der islam, X X I X , s. 284; I b n M i s k e v e y h ' e istinaden). 4 Bk. İ b n ü ' l - C e v z î , I X , s. 6; S ı b t , s. 225. G u l â m kıtası teşkil ve teçhizinin her de-virde aşağı-yukarı aynı masrafa mal olduğu anlaşılıyor. Meselâ B e y b a r s ' ı n M ı s ı r halkından 1.200.000 dirhem (aşağı-yukarı 100.000 dinar) tahsil ederek, bu para ile 1.000 kişilik bir Mem-l û k ordusu topMem-layıp teçhiz ettiğini biMem-liyoruz, (bk. S . F . S a d e q u e , Beybars I of Egypt, s. 22.

5 Bk. S a d r ü ' d - d î n H ü s e y n î , A h b â r , s. 67; tere. s. 46. B ü v e y h O ğ u l l a r ı hüküm-darlarından Müşrifü'd-devle zamanında Etrâk'm maaşlarının yıllık tutarı 600.000 dinar idi (lbnü'1-Esîr, nşr. Tornberg., X , s. 125). Buna mukabil, Türk kumandanı Beckem'in5000kişilik ordusuna takrien yüz yıl önce (936), yılda 800.000 dinar ödüyordu (W. Hoenerbach, Zur

Hee-resvervıaltung der Abbâsiden, Der islâm , X X I X , s. 284).

6 S a d r ü ' d - d î n H ü s e y n î , aynı yerler.

7 Bk. İ b n ü ' l - C e v z î , VIII, s. 277; ayrıca bk. B e y b a r s M a n s û r î , Zübde, Feyzullah, No: 1459, 191b.

8 Bk. S ı b t , s. 109. 9 Bk. S ı b t , s. 112.

(20)

Orduya mutad maaşları dışında ödenen paralar, bunlardan da ibaret değildi. Ordu, sefer esnasında herhangi bir yere konduğu zaman, vasal hü-kümdar muayyen bir miktar ayak bastı parası (ikâmât) öderdi. Meselâ Alp Arslan, M e y y â f â r k î n M e r v a n o ğ u l l a r ı hükümdarı Nasr'a

ordu-(cund) su için 100.000 dinar yükledi1. Bütün bunlara, savaşlarda elde edi-len ganimet hissesi de ilâve edilmek lâzımdır. Meselâ M a l â z g i r t

Mey-dan Savaşı'nMey-dan sonra askerlerin eline, ganimet hissesi olarak, rıtıllar-ca 2 altun ve gümüş geçmişti3. Bütün bunlar göz önünde tutulunca, ordunun büyük bir kısmını teşkil eden gulâmlar''m eline maaşları dışında ne kadar büyük paralar geçtiği kolaylıkla tahmin edilebilir.

GuZom'lıktan yetişme kumandanların, öldükleri zaman ne kadar muaz-zam servetler bıraktıklarını aşağıda göreceğiz, Şimdi burada ele almamız gereken mesele, mülkî teşkilât kadrolarına memur seçilirken asalet ve diya-net gibi vasıfların, orduya alınan gulâmlar'A a da aranıp aranmadığını ta-yin ve tesbit etmektir. Filhakika, mülkî teşkilât kadrolarına alınacak olan memurlarda bu iki vasfın bulunmasında titizlikle ısrar eden N i z â m ü ' l -mülk, devletin başında bulunan Selçuklu hanedanından, orduya alınacak en basit gulâm''a kadar Türkler'de böyle vasıfların aranmasından hiç bahs etmez. Acaba devleti elrnde tutan T ü r k l e r için asalet en tabiî vasıf mı sa-ydıyordu? Yoksa, hukukî statüsünü belirttiğimiz gulamlar'da asâlet vas-fının aranmasına lüzum görülmüyor mu idi? Biz, hükümdarından en basit

gulâm'a kadar bütün Türkler'in bizatihi asil sayıldıkları kanaatindeyiz.

Zira, orduyu teşkil eden T ü r k gulâmlar'm, hukukî statüleri dolayisiyle, kendilerinde herhangi bir şekilde aşağılık duygusuna rastlamamaktayız. Aksine, bütün T ü r k gulâmlar, kendilerini bütün diğer kavimlerden üs-tün sayıyorlardı: B a ğ d a d şahne'liğine tayin edilen S a ' d ü ' d - d e v l e Gû-herâyîn'in Halife'ye bile nasıl kafa tuttuğunu, adalete dayanan şiddediyle halkı nasıl korkuttuğunu ayrıca belirtmiştik4. Aynı hali saraydan geçici veya sürekli vazifelerle gönderilen gulâmlarhn tavır ve hareketle-rinde de müşahede etmekteyiz. Nitekim, Nizâmü'l-mülk, esehareketle-rinde, hü-kümdar tarafından muhtelif vazifelerle saraydan gönderilen gulâmlar'm zulümlerini önlemek için türlü tedbirler tavsiye etmektedir5. Bu hu-susta çok dikkate değer hâdiselere rastlamaktayız. Görünüşe göre,

Tuğ-1 Bk. S ı b t , s. Tuğ-144.

2 Rıtl için bk. W . H i n z , M e s s e u n d G e w i c h t e , Leiden, 1955, s. 27 vdd. 3 Bk. Î b n ü ' l - E z r a k , Tar ihu' l- Fâriki, nşr. A. 'Avaz, Kahire, 1959, s. 190. 4 Bk. M e h m e t A l t a y K ö y m e n , Alp Arslan ve Zamanı: "Şahnelik". 5 Bk. Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , s. 93; nşr. H a l h â l î , s. 52-53.

(21)

ALP ARSLAN ZAMANı SELÇUKLU ASKERÎ T E Ş K I L T ı 2 1

rul Bey zamanında şöyle bir vaka geçer: Nişâpûr'da yeni evli Iran'lı bir ailenin evinde kalan bir Türk ( g u l â m ) , güzel geline göz koyar. Kocasını evden uzaklaştırabilmek için, ondan atını sulamağa götürmesini ister. Türk, karısını bırakıp gitmek istemiyen îran'lı kocayı döver. İran'lı nihâyet ka-rısını Türk'ün atını sulamaya gönderir. Gelin yolda hükümdara rastlar. Hükümdar yeni bir gelinin at sulamaya gitmesini garip bulur ve atı niçin sulamaya götürdüğünü geline sorar. Kadın, zulmü sayesinde bu işi yaptığım söyleyince, hükümdar hayret eder ve sebebini sorar. Hâdiseyi gelinin ağzın-dan öğrenen Selçuklu hükümdarı ordu mensuplarının halkın evinde kal-malarını yasak eder ve şehrin civarında herkesin ev yapmasını emreder '. Bağdad'da bir şarkıcı kadının, elinde bir ud olduğu halde, bir Türk'-ün evinden çıktığını gören meşhur vâiz Ebû Sa'd Bakkâl, udu onun elinden alarak kırar. Türk'ün nezdine dönen şarkıcı kadın onu şikâyet eder. Bu-nun üzerine Türk, gulâmlar''mı vâizin evine gönderir. Vâiz korkusundan kaçar. Ayrıca görüldüğü üzere, bu yüzden Bağdad'da büyük karışıklıklar çıkar. Şahne S a ' d u ' d - d e v l e Gûherâyîn, bu karışıklığı güçlükle bas-tırır 2.

Mülkî teşkilâtta umumiyetle irsiyet prensibi hâkim bulunduğu halde, askerî teşkilâtta bu prensibin pek yürümediği görülmektedir. Selçuklu

İmparatorluğu'nun yıkılışına doğru atabeyler''in, babadan oğula geçen sülâleler kurmalarına kadar gulâm sistemi'nden yetişen Türk kumandan-ların oğulkumandan-larının da kumandan oldukkumandan-larına dâir hiç bir misâle sahip değiliz. Hattâ gulâm sistemi'ne göre yetişmiş kumandanların evlât sahibi bulun-dukları bile şüphelidir. Nitekim, Sâv-Tekin'in gençliğinde kendi kendisini hadım etmiş bulunduğunu biliyoruz3. Acaba bütün gulâmlar daha genç yaşlarında iken hadım mı ediliyorlardı? Bu hususta şimdilik kati bir şey şöyleyemiyeceğiz 4. Zaten bütün islâm ve Selçuklu i m p a r a t o r l u ğ u tari-hini dikkate alarak bu meseleyi halletmeye çalışmak, konumuzun çerçeve-sini çok aşar.

1 Bk. R e ş î d ü ' d - d î n , Tarih-i Gazan Han, nşr. K . J a h n , s. 399.

2 Bk. S ı b t , M i r â t u ' z - z a m a n , Türk ve islâm Eserleri Müzesi, No: 2135, X I I , 6a-b. Genellikle Bağdad'ta sosyal hayat, özellikle T ü r k l e r ' i n hayatı, burada S e l ç u k l u idaresi v.s. bakımlarından çok mühim olan bu kısım A l i S e v i m tarafından metne alınmamıştır. Ayrıca bk. î b n R e c e b , Tabahâtu'l-Hanâbile, I, nşr. H. Laoust-S. Dahan, Damas, 1951, s. 133. 3 Bk. C . E . B o s w o r t h , ghulâm, E l2 ( S a d r ü ' d - d î n H ü s e y n î ' y e istinaden: s. 30-1). 4 Mamafih H u m â r - T e k i n ' i n S a b â v e adlı bir oğlu bulunduğunu bildiğimizden (bk. I b n ü ' l - E s î r , nşr. T o r n b e r g , X , s. 235; nşr. B u l a k , s. 127) bunu umumi bir prensip olarak kabul etmemek gerekiyor.

(22)

Gulâmlar, devletin ve hükümdarın dayandığı başlıca kuvvetlerdi. Bu itibarla hazerde ve seferde onların oynadıkları roller pek büyüktü.

Gu-lâmlar'ın savaşlarda oynadıkları rolleri ayrıca göreceğiz. Şimdi burada

gu-lâmlar'ın hazerde ne gibi işlerde kullanıldıkları hakkında biraz bilgi vere-lim.

Gulâmlar'ın. saray teşkilâtında ve eyâlet teşkilâtında ne gibi makam-ları işgal ettiklerini ayrıca uzun uzun bahis konusu etmiştikGulâmlar, saray teşkilâtı dışında geçici veya sürekli olarak ne gibi vazifelerde kullanı-lıyordu? Hükümdarın en güvendiği ve itimat ettiği unsur olan gulâmlar pek çeşitli vazifelerde kullanılıyorlardı. Daha doğrusu, onların görmedikleri iş hemen hemen yoktu. Bu cihet ayrıca görüldüğü üzere2, N i z â m ü ' l - m ü l k tarafından da belirtilmektedir. Onun bildirdiğine göre, saraydan çoğunun ellerinde ferman ve tevki bulunmadığı halde, birçok gulâmlar gönderil-mektedir. Bunlardan bâzıları halka baskı yapıyorlar ve paralar alıyorlardı.

Gulâmlar mâli portesi 200 dinar olan bir ihtilâf (husûmet) için 500 dinar ücret alıyorlar. Bu yüzden halk fakir düşmektedir. N i z â m ü ' l - m ü l k , mü-him bir iş zuhur etmedikçe gulâmlar'm dışarı gönderilmemelerini, gönderil-dikleri takdirde de ellerine yapacakları iş için mutlaka ferman verilmesini, ayrıca ihtilâfın mahiyetinin ve gulâmlar'ın halledecekleri ihtilâf için ne kadar para alacaklarının belirtilmesini istemektedir. Nizâmü'l-mülk'ün verdiği bu bilgiyi naklettiği hâdiselerle kendisi ve diğer kaynaklar teyid et mektedir. Meselâ dayısı Abdu-r-Rahmân'm, sarayına ve servetine kon-mak için, putperestlikle itham ettiği Herat'lı zengin bir dânişmend'i huzu-runa bir gulâm göndererek getirtmesi için, S u l t a n Alp Arslan, veziri

N i z â m ü ' l - m ü l k ' e emir vermişti3. Aynı Selçuklu S u l t a n ı , rakipleri tarafından küfürle itham edilen meşhur din adamı A b d u l l a h Ensârî'yi huzuruna getirtmek için birkaç gulâm göndermişti4. Ayrıca görüldüğü üzere, S u l t a n Alp Arslan Merv'e sürgün ettiği eski veziri A m î d ü ' l -mülk Kündürî'yi öldürtmek üzere bir gulâm göndermişti. Bu gulâm, kendisine verilen para ile emrin icrasını yapılan af talebi neticesine kadar, tehir etmişse de, gönderilen başka iki gulâm, Sulta'nın emrini yerine getir-mişti5. Hazerde muayyen bir vazife ile gönderilen gulâmlar'a dâir bagka

1 Bk. M e h m e t A l t a y K ö y m e n , Alp Arslan Zamanı Selçuklu Saray Teşki-lâtı ve Hayatı, s. 27-40.

2 Bk. Aynı yer.

3 Siyâset-nâme, nşr. D a r k e , s. 169-70; nşr. H a l h â l î , s. 95-6: Bilindiği gibi, A l p A r s l a n meselenin mahiyetini ortaya çıkardığı için g u l â m göndermeğe lüzum kalmamıştı.

4 Bk. İ b n R e c e b , ad. geç. eser, s. 70-1.

(23)

ALP ARSLAN ZAMANı SELÇUKLU ASKERÎ T E Ş K I L T ı 2 3

misâller de zikretmek, şüphesiz ki, mümkündür. Bu hususta fikir edinmeğe yettiği için başka misâl vermeğe lüzum görülmemiştir.

Gulâmlar,ın, orduda en itimada şayan unsur olmaları itibariyla, sefer esnasında kullanılışlarına dâir de birkaç misâl verelim:

Alp Arslan Bizans imparatoru ile savaşmak üzere yola çıkarken, maiyetindeki hâcibler'den birinin, Sanduk'un kumandası altında

gu-lâmlar'Asın mürekkep bir askerî birlik göndermişti. Bu gulâm birliği 10.000 kişilik bir Bizans kuvvetini yenmişti1.

M a l â z g i r t Meydan Muharebesi'nde esir edilen B i z a n s İmpara-toru, varılan anlaşma gereğince, memleketine iade edilirken, Sultan'm emri ile iki hâcib kumandasında 100 gulâm ona Sivas'a kadar refakat etmişti2.

Alp Arslan'ı yaralayarak, ölümüne sebep olan B e r z u m kalesi Küt-vâl'i Y u s u f Hârezmî'yi Sultan'm huzuruna iki gulâm getirmişti3.

Yalnız hükümdar değil, bâzan vezîr de muayyen maksatla gulâmlar gönderebiliyordu. Ayrıca görüldüğü üzere, vezîr N i z â m ü ' l - m ü l k , kıskan-dığı H â r e z m valisi-Amîd-i H o r a s a n lâkabıyla meşhur-Muhammed

b. Mansur'un nüfuzunu kırmak için, onu dîvân'a borçlu göstermiş,

ha-dem ve haşem sahibi bir emîri, herhalde bu borcu tahsil için Hârezm'e

göndermişti. H â r e z m vâlisi gelen gulâmlar''ı Ceyhun nehrine attırmış, onların yerine 100 Türk gulâm satın almış, kemerlerine 100 er dinar koya-rak, S u l t a n Alp Arslan'a hediye etmişti4.

Verdiğimiz bu misâller gulâmlar'm hazerde ve seferde (daha ziyade savaş dışında) oynadıkları roller hakkında bir fikir vermiştir sanırız.

B. Gulâmlıktan Yetişen Ümerâ

Böylece gulâmlarhn tedârik ediliş ve yetiştiriliş tarzları, stâtüleri, rol-leri, mâliyetleri hakkında bilgi verdikten sonra, şimdi de gulâm'lıktan ye-tişmiş, sarayda veya orduda muayyen bir rütbeye ve dereceye ulaşmış as-kerî erkânı ele alalım.

1 Bk. S ı b t , s. 148. 2 Bk. S ı b t , s. 151.

3 Bk. İ b n ü ' l - C e v z î , VIII, s. 276; S ı b t , s. 165. 4 Bk. S a d r ü ' d - d î n H ü s e y n î , Ahbâr, s. 33; tere. s. 23.

Referanslar

Benzer Belgeler

(içlineıı ve dtirdlinl'li aylarında hayvanlardan kan \'e idrar örnekleri alınarak biriktirilmi~ (pool) ve serum örneklerinde iirc. kolinesteraL ve monoaminoksidaL analizleri;

Background: To validate a new practical Sepsis Severity Score for patients with complicated intra-abdominal infections (cIAIs) including the clinical conditions at the admission

Note also that similar results for complex Favard-Szász-Mirakjan operators was …rstly studied by Gal [3] using classical derivative.... Suppose that the conditions of Lemma 2.2

In [4-8] by using zeta function and teta function V.A.Sadovnichiy has obtained formulae for regu- larized traces for wide class of di¤erential operators.. 2000 Mathematics

Where m (i) denote the mth iterate of (i) at i: In the case is the translation mapping, (i) = i + 1 is often called a Banach limit and V ; the set of bounded sequences of all

Keskin, Inverse Problems for Impulsive Sturm-Liouville Op- erator with Spectral Parameter Linearly Contained in Boundary Conditions, Integral Trans- forms and Special Functions,

He proved an isometric relation between a spacelike (timelike) generalized heli- coid and a spacelike (timelike) rotational surf ace of spacelike (timelike) axis of (S, S), (S, T ),

In this paper, we study surface theory in 3-dimensional almost contact metric manifold by using cross product defined by Camci ([6]) and we define unit normal vector of any surface in R