• Sonuç bulunamadı

Eyuboğlu'nu saygıyla anmak...

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Eyuboğlu'nu saygıyla anmak..."

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

EVET/HAYIR

OKTAY AKBAL

v

Eyuboğlu’nu Saygıyla

Anmak...

Sabahattin Eyuboğlu, 13 Ocak 1973’te öldü. 64 yaşındaydı. 12 Mart’ın fırtınalı günlerinde Maltepe Cezaevi’nde dört ay yat­ mıştı. Vedat Günyol, Azra Erhat ve eşi Magdi Rufer’le birlik­ te... Garip bir davaydı. Sözde parti kuracaklarmış, düzeni de­ ğiştireceklermiş, telefon konuşmalarını banda almışlar, "Ala­ lım yabaları sokaklara çıkalım' demiş içlerinden biri, hem de

Fransızca!.. "Yaba"yı "çatal" diye çevirmişler. Çatallarla dev­

rim yapmaya kalkışanları çok tehlikeli kişiler sayarak içeri al­ dılar! Neyse, dört ay sonra gerçek anlaşıldı. Eyuboğlu ve ar­ kadaşları özgürlüklerine kavuştular.

Hapiste yatmak, kişinin içinde değerli bir şeyleri eritir, tüke­ tir. Hele haksız bir uygulama ise!.. Eyuboğlu, bir insancı idi, yani insan sevgisiyle, saygısıyla dolu bir aydın, bir hümanis­ ti... Böyle bir kişinin, dört ay özgürlükten yoksun kalması, ha­ pishane yaşamının güçlükleri, acıları ile karşılaşması yıpratı­ cı, umutsuzluğa düşürücü bir olaydır. O kişi, yaşamı boyunca “insan" olmayı, insan olmanın yollarını anlatmış, yazmış ve sa­ vunmuşsa hele... Ne var ki Eyuboğlu hapisten çıktıktan sonra da sürdürdü çalışmalarını. Fakir Baykurt’un dediği gibi: "Küs­ müyordu. Küsecek gibi de değildi. Küsenleri biliyordu, kınıyor­ du onlan." 13 ocak gününe kadar Vedat Günyol ve Azra Erhat’la

çeviri çalışmalarını sürdürdü. 64 yaşında yüreği dayanamadı, çekti gitti...

Cem Yayınları, Eyuboğlu’nun "Bütün Yazıları"nı iki ciltte bir

araya getirmişti: "Edebiyat Üzerine Denemeler ve Eleştiriler" ile "Sanat Üzerine Denemeler ve Eleştiriler..." Azdır Eyuboğlu’ndan

bize kalan yazılar. Ama her biri ayrı bir değer, bir anlam taşır. Yıllarca sonra bile önemlerini yitirmeyen özlü denemeler, eleş­ tirilerdir bunlar... örneğin kitap üzerine düşüncelerinden bir kaçı:

“Bir kitapta her şeyi bulan bütün kitapların düşmanıdır. Her şeyi bulduğu kitabın bile.", "Okumadığı bir kitabın halka zararlı olacağını söyleyenden daha aşağılık İnsan olur mu? Olur: Oku­ duğu bir kitabın halka zararlı olacağını söyleyen", "Kitaplar kut­ sal olmaya başladıkları an, düşünce olmaktan çıkıyorlar. Oysa kitaplar düşünce oldukları sürece ve düşünce oldukları ölçüde kutsal sayılmalı." "Bir kitabı anlamadan ezberlemek o kitaba yapılabilecek saygısızlıklann en büyüğüdür", "Kitap zehir de olsa panzehiri yine kitaptır yalnız", "Bütün peygamberlerin kitapları fakirlerden yana zenginlere karşı yazılmış, sonra hepsi altın yal­ dızlara bürünüp zenginlerden yana halka karşı birer silah ola­ rak kullanılmıştı/f, "Eskiden dinsizlere kitapsız denirmiş, bugün kitapsız sayılması gerekenler, kitap yasaklayanlardır."

Eyuboğlu için sömürgecilik hiçbir halkın, hiçbir kültürün suçu değildir, kültürsüzlerin, halkı sömürenlerin "yüzkarasrdır. Eyu­ boğlu şöyle der: "Mustafa Kemal emperyalizmle kültürü karış­ tırmadığı gibi tepelediği Yunan saldırganlarıyla Yunan bayrağı­ nı da karıştırmam ıştır... Bugüne dek bütün savaşlara kültürü, hakları ve halkları hor gören saldırganlar sebep olmadı mı? Bu saldırganları besleyen para gücü, kültürü besler gibi göründü­ ğü zaman bile kültürün baş düşmanı olmuştur."

Bir ülkenin halkını bilinçli kılmak, gerçek birer yurttaş ola­ rak yetiştirmek için insanı gerçek anlamda ‘insan’ eden yapıt­ ları okutturmak, yaymak, yaygınlaştırmak gereklidir. Eyuboğ­ lu gibi düşünürlerin yapıtları genç kuşaklarca okunmalıdır. Türk Milli Eğitimi Atatürk ilkeleri ve devrimleri çizgisinde olsaydı or­ taokullarda Eyuboğlu’nun, Ataç’ın yazdıkları ders olarak oku­ tulurdu. Çağdışı, bağnaz kafalı kuşakları yetiştirmeyi

“milliyetçilik" sanan sakat anlayışlı kişiler, Eyuboğlu gibi yazar­

lardan niye mi korkarlar? Aydınlığa, uygarlığa, “insan”lığa düş­ man oldukları için...

Eyuboğlu, Atatürk devriminin temelindeki kültür çizgisini şu sözlerle özetliyor: “Yeni Türkiye Batı emperyalizmine defol’, Batı kültürüne ‘buyur" diyerek kurulmuştur. Kişisel hınçlar ya da ku­ ramsal ukalalıklarla bu ayrımı hiçe sayarak havanda su döven­ ler sosyalist de olsalar, yeni Türkiye'de yalnız eskicilerle, gerici­ lerle anlaşabilirler."

ölümünden sonra masasındaki notlar arasında bulunan bir yazısında Eyuboğlu ‘yazar’ ve ‘yazarlık’ konusundaki görüşle­ rini özdeyişler biçiminde yazmış, işte birkaçı:

"KÇkrer gibi yazar da var, havlar gibi yazar da", "Bütün çağ­ larda'yazarın soylusu ezilenden yana, soysuzu ezenden yana olagelmiştir", "Yazar var geceyi ağartır, yazar var gündüzü ka­ rartır^'"Yazdığına yüreğini koymayan yazar kandırsa da doyur­ maz, seslense de uyarmaz."

Eyuboğlu gibi büyük insanlar bu dünyadan ayrıtsalar da se­ venlerin anılarında yaşarlar. Yaşamları boyunca şu inançta ol­ dukları için büsbütün yok olmazlar: "Okumazların okurlardan çok, daha çok olduğu ülkelerde gerçek yazar ya hapiste olur, ya gurbette ya da başı dertte." / a .

Anısına saygıyla... r / ■ ' 1 ' o o

Referanslar

Benzer Belgeler

Göllerin, istek üzerine süresi uzatılacak şekilde, 15 yıllığına özel şirketlere kiralanacağı belirtiliyor.Burada "göl geliştirme" adı verilen faaliyet,

l~yların sakinleşmesine ramen yine de evden pek fazla çıkmak 1emiyorduk. 1974'de Rumlar tarafından esir alındık. Bütün köyde aşayanları camiye topladılar. Daha sonra

,ldy"ryon ordı, ırnığ rd.n ölcüm cihazlan uy.nş ü.rinc. saİıtrd fıatiycılcri

Cumhurba şkanlığı Basın Merkezi'nden yapılan yazılı açıklamada, TBMM tarafından 18 Nisan'da yeniden görüşülerek kabul edilen 5627 sayılı "Enerji Verimliliği Kanunu'

Erzincan'ın İliç ilçesinin çöpler köyünde altın çıkarmaya hazırlanan çokuluslu şirketin, dönemin AKP'li milletvekillerini, yerel yöneticileri ve köylüleri gruplar

Öte yandan, hemen her konuda "bize benzeyeceksiniz" diyen AB'nin, kendi kentlerinde yüz vermedikleri imar yolsuzluklar ını bizle müzakere bile etmemesi; hemen tüm

İstanbul'un ulaşım sorununu çözmek adına Kadir Topbaş'ın büyük proje olarak sunduğu metrobüs, şubat ayı sonunda Anadolu yakas ına erişecek.. Bir "tercihli

"Uygarlık için boş vakit şarttır, eski zamanlarda ise bir azınlığın boş vakte sahip olabilmesi, büyük bir çoğunluğun emeği sayesinde