H a n h itû v
% . ' , ; ■> ■ * i-iİlâhi
,
Fazıl
Ahm et Bey!
Hayatının son yıllarını Anado lu’da sürgünde geçiren şair Hüseyin Kami, Birinci Dün ya Savaşından ünce yazdığı manzumeleri “ Divançe-i Deh- ri” isimli bir kitapla topla mış ve buna yazdığı bir ön sözde o günlerde iki şairin ortaya atıldığına işaret et mişti. Bunlardan birisi ken disi idi; İttihat ve Terakki aleyhine yazacaktı; bir tanesi de Fazıl Ahmet Bey idi. O da muhalefeti tefe koya caktı.
Fazıl Alunet Bey’iıı o zamanlar yazdığı manzumeler, gerçek ten mizah edebiyatımızın gü zel Örnekleri olmuştu. Galiba, bunlar, sonradan, Divançe-i Fazıl der vasf-ı efâzıl ismini taşıyan bir eserde toplanmış tır.
Bu şiirlerin en meşhuru, zama nında en beğenileni İstanbul Muhafızı Cemal Bey’ e (Son radan Bahriye Nâzırı olan Cemal Paşa) hitabedeni idi. Hece vezni ile yazılmış olan bu manzume şöyle başlıyor du;
Atsan bile pabucumu benim
dame Benzetemem ey Cemal B ey seni
fena adama!
Bu manzumede şair, kendisin den, o zamanın sivrilmiş a- damlariyle iktidar partisin den şu mısralarla bahseder:
Sanırım ki pek değilim ben de fena bir adam Lâkin şunu söyleyim ki pek di
limi tutamam
Hacı Adil beye şayet arasam
bir kafiye Hatırıma ya nargile gelir veya enfiye
Hem yolumda rasgetirsem bir
kalas, İşte derim cemiyete pekâla bir
mürahhasl
Muhalife muvafıktan bahset
m ektir meşrebim,
lttihat’ tan kimi görsem çekin-
nıeyip hemderim
Muhalefet için daim bırakınız
bir kapı,
H er kazanda ister çünki bir
emniyet supapı.
Bazı bazı bizim eski divanları
okurum, Hicvim ile nazırlara bayramlık lar dokurum. Bilirim ki bu tabiat şu zamafıda çok fena
Her şakayı anlamıyor çünkü
bazı vükelâ!
Şair ondan sonra o günün ricâ- line adlarını anarak takılı yor, kendisi okurlarına:
Doğruluktan bahsedene bakıp
bakıp gülerim Yalancının en büyüğü zira ken di kalemim!
Diye takdim edip birkaç beyit daha yazdıktan sonra manzu- nusini şöyle tamamlar:
Nazırlara bu yazdığım eder ise g er eser
Lütfen görüp o zevatı kuzum
şöyle d eyiver:
Meth-ü sena kaplarını vermiş
Fazıl kalaya, Ondan dua bekliyenler a*mcunu
yalaya
O kaplar ne zaman kalaylandı ve kalaycıdan geri alındı? O- rası konumuzun dışındadır. Yalnız şunu hatırlatayım ki sonradan mebus seçilen şai rin bu manzumesinde şöyle bir
beyit
de vardır:Ne vakit ki anlayışı kıtça bir zat tanırım Mutlak bir gün mebus olup ge lecektir sanırım
Bu satırları edebiyat tarihimi zin bir yaprağını açmak için yazmıyorum:
İstanbul’da haftalık bir gazete çıkıyor. Sahibinin yurt içinde ve dışındaki hayatını bildi ğim bu gazete, bir müddettir çıkmıyordu. Gene çıkmağa başlamış ki evvelki gün pos tadan çıktı.
Burada Fazıl Ahmet Bey’in es ki yazılarını hiç hatırlatmı- yan kötü bir manzumesi var ki gûya Tevfik Fikret’in “ Sis” şiirine nazire diye ya zılmış ve üzerine aynı baş lık konulmuştur.
Başına gazete sahibinin kekre bir dille kondurduğu açıkla maya göre bu Sis, üstadın 1940 ve 1950 yılları arasında duyduğu gücenikliği ifadelen dirmektedir.
Rumelihisarı’ ndan değil de Kı- nalıada’daıı görülen bu ikinci sis, çarşaf kadar uzundur. O sebeple kâğıda dökülen hâyi-de nüktelerhâyi-den fazla örnek veıemiycceğim. Lâkin üstad, kendine de sütunlarında yer vermiş olan (1940 - 1950) gazetelerini, bakınız, nasıl nasıl anlatıyor:
Her devrin olup taht-ı teaddi- sine kait Bir mezbaha-i hakka dönen sın-
fı cerait!
★
E y lıakku hakikat soyup etrafa salanlar, Bi-âr-ii haya raksa çıkan kahpe
yalanlar!
Sonra şair coşup daha da ileri ye gidiyor:
Garbın kötü taklitçisi âvâre a- m anlar. Ey küpleri çoktan beri dolmuş
kodamanlar!
Fakat ihtiyar şair, galiba biraz ateh getirmiş olacak ki, man zumesinde yeni devreye do kunan şöyle beyitler de var:
E y cephe-i iz’ana giren tozlu
yarıklar, Ey şapkanın üstünde ve altında
sarıklar!
★
Her aldığı fermana esirler gibi münkad Kürside hemen va'za çıkan cüp peli üstad!
Sözüm ona manzume şu beyitle sona eriyor:
Sen indir İlâhi bu hazin sahneye perde Zira ki sürünmekte gönül per desi yerde!
Ha, unuttum. Bu ikinci Sis’ e 1951 yılının ilk giinii tarihiyle bir beyitlik bir “ Riicu” da i- lâve edilmiştir ki kafiyeleri “ iğrenç” ile “ genç” tir. Gelin yazımı üstelin eski bir