• Sonuç bulunamadı

Sofra...

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Sofra..."

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

3

5 yıl önce “Sofra” adlı sadece Bursa kebabı ya­ pan restoran, öğlen ye­ m eklerinde Bab -ı Ali kalem devlerini bir araya getiren tek elit mekandı.

Cağaloğlu meydanına gelip sırt Nuruosmaniye Camiine dö­ nüldüğünde, soldan ilerlenip dar sokak geçilince yeni blok başladığı kaldırımda idi, “Sof­

ra” restaurant.

Ortadan daha geniş iki katlı bir mekan olan “Sofra” doğma büyüme semtli olan Muzaffer tarafından işletilir, gerek yemek kalitesi ve gerek hizmet titizliği ile, İstanbul lezzet evleri katalo­ gunda seçkin bir yere yerleşir­ di.

Restoranın sahibi Muzaffer gençliğinde hem semtinin bıç­ kın efendiliğini yapıp futbol oy­ namış, hem olgunluk yaşında Yeşildirek yöneticiliğinde bulun­ muş, sonra gelişmiş mide be­ ğenilerinin etkisine kapılarak, Cağaloğlu’nun en görünür yeri­ ne, dikivermişti “Sofra”sını...

Cağaloğlu o zamanlar, dile­ diği herkesin ayaklarına tram­ vaya dolmuşa ya da otobüse binip, çıktığı bir yokuşlu yol ge­ çen hanı değildi.

Salt gazete matbaa ve baş bayi beldesi olan Cağaloğlu, bünyesine aldığı vilayet men­ supları ve eski ev yerleşimcileri ile sağına soluna özellikli bari­ katlar kurar, buraya çıkış Sirke­ ci garı ve postahanesinden iti­ baren, hiçbir sade vatandaşın cüret edemiyeceği manevi ma­ yınlarla döşeli olurdu, hep...

Zaten İstanbul ağından şaş­ kınlıkla kaçıp Cağaloğlu’na çı­ kan bir alık balık olursa, hemen farkedilir ve etrafın meraklı ba­ kış anaforunun girdabına kapı­ lır, veto asansörüne binerek, geldiği yere doğru inerdi, geri­ sin geriye...

★★★

Muzaffer Bursa kebabı kali­ tesi ile garson çalışması konu­ sunda gösterdiği titizliği, müşte­ ri seçiminde daha hassas kri­ terlere vardırır ve restoranı her­ kesin yemek yediği bir “yol ge­

çen ham”na çevirmezdi.

Umuma hizmet vermekten başta soyutlamıştı dükkanı, Mu­ zaffer.

Kahverengi boyaya boyan­ mış kapı ve pencere kasaları, üstünü örten ağır güpür dantel perdelerle kendi kişiliğini dışarı­ ya anlatmıyacak şekilde korur, oranın özünü bilm eden gelip geçenlere, bulmacası fazla bir mekan görüntüsü verirdi.

Saatler öğlene dönülüp, ka­ rınların içinde “guruldamalar” çalar saat dakikliğinde mideleri ayaklandırdığında, Muzaffer’in dükkanı Bab -ı Ali fenomenleri­ nin doluştuğu bir canlı müze

FİESTA 24

c/fntlL

.anı

SOFRA...

haline dönüşürdü.

B ir m asada A h m et Em in Yalman, yanında Peyami Sefa. Bir iskemlede Bedii Faik, öte­ kinde Ulunay. Bir köşede Do­ ğan Nadi ötekinde Necip Fazıl. Bir tabakta Çetin Altan ötekin­ de Mümtaz Faik Fenik...

Muzaffer geleneksel Cağa­ loğlu terbiyesi ve efendiliği ile üstadların teker teker hatırını sorar, verilen siparişleri titizlikle denetler, yemek gelinceye ka­ dar onlarla ayaküstü “günün

mana ve önemi” ile ilgili birkaç

laf eder, bakır sahan masaya konunca, mümtaz misafirlerini Bursa kebabı ile başbaşa bıra­ kır, dükkan kuytuluklarında kay­ bolurdu, hemen.

“Tabi ayıklama teorisi”nin

ölüm doğum dengelerinin bilin­ cinde olan Muzaffer, bir yandan ömür kesitlerinin sonuncu per­ desini oynayan bu Bab -ı Ali fe­ nomenlerine saygı ve sevginin eşsizini gösterirken, bu ünlü dükkanın müşterisi olmaya ni­ yetlenen, m ürekkep ve kağıt sa na yiin in aday a da yla rına , prensiplerini öğretinceye kadar, s e rt ve h uysuz d a v ra n ırd ı, hep...

Ayakta bekleme temposunu çok bulup homurdanan varsa onlara çatık kaşlı sinyaller gön­ derir, masaya oturduktan sonra garsonlara, “Sipariş gelmiyor

mu, hala” diye ukalaca soru

soranlar varsa, onlara tavizi ka­ pının önünü göstermek olurdu.

Beni meslek hayatmnın ye­ dinci yılına basarken, Ümit De­ niz aldı götürdü, “Sofra”ya...

Huysuz, az beğenen ihtiyar biri o larak ta rifle d iğ im kendi Muzaffer’ime karşılık, önünde güleryüzlü sempatik ve konuş­ kan cevvaliyetini 45’lerde bile kaybetmemiş bir insan görünce şaşırdım doğrusu...

Ümit Deniz’in beni ona tanış­ tırması hiç heyecanlı bir sahne değildi, Muzaffer o esnada baş­ ka bir şeyi konuşuyordu, çün­ kü...

“İslam’ı gıyaben tanıyor ve gelm esini çok bekliyordum zaten Ümit.. Büyük bir yazar olacak, kendi branşında. Bu­ nu bildiğin için himayene al­ mışsın şimdiden, seni tebrik ederim...”

Ümit Deniz’le ikimizin önüne birer Bursa kebabı koyan Mu­ zaffer, yemek bittikten sonra, önce kaybolup gittiği sonra gö­ rünüp geldiği yerden yarıya ka­ dar açık sarı ile dolmuş iki ka­ dehi önümüze koydu.

“Polonya votkası ve benim ikramım” diyerek...

“Sofra” ve Muzaffer, sahibi

ölünceye kadar, varisleri işlet­ meyi beceremedikleri için devri teslime yeltendikleri güne ka­

dar, yıllarca öğlen uğrakları için tek yer oldu, benim için.

O zaman da polemikler vardı Bab -ı Ali devleri arasında, şim­ di de var, Ik ite lli’de G üneş- li’de... Toplumdan zaman za­ man içimizdeki bireylere dönen satır salvoları için, Muzaffer’in bir değerlendirmesi vardı ki, ta­ rihsel bir kroniklikti, galiba.

“Bunlar, birtek yemek ye­ dikleri zaman, biribirlerini ye­ mezler...”

Şimdi güya düşman mükel­ lef sofralarına bakıyorum da, mezeler, yemekler, içkiler biri- birleri ile ne kadar dost...

★★ ★

Cağaloğlu’nda mekanları de­ ğiştiren zaman sadece Muzaf­ fer’in “Sofra”sını takvim soba­ sının içine atmakla kalmadı, o kapısından içeri girdiğinizde sa­ hibinden önce ahlak, fazilet, namus ve güleryüzle karşılaştı­ ğınız o bakkallar ülkesi de kal­ madı, artık...

O zaman hiç paralı ya da az paralı Bab -ı A li’nin en kolay bütünleştiği bakkallar ya da sa­ tım ı büfeleşm iş işyerleri, bu mesleğin mensuplarının cebi ile satın alma ölçüsünün buluşup seviştiği tek parklardı, Cağaloğ­ lu’nda...

Cağaloğlu meydanının basa­ nı az gölgeli küçük sokakların­ dan tutun da, Nuruosm aniye camiinin elipsli kıvrımlarına ka­ dar süren bakkal sanayii, gaze­ tecilik m esleğinin hem küçük mutluluklarına hem büyük ızdı- rap ve mücadelelerine tanıklık etmiş eski kilometre taşlan idi, anlayacağınız... Elindeki iş sü­ rati diline vurduğu için ne söy­ lediği pek belli olmayan, ağızın- da kelime yerine mermi dolaştı­ ran Derviş, meslek ahlakı yüzü­ nün güzelliğine vurmuş Hüsnü e fe n d i, adı “v e re s iy e is te -

mez”e çıkan İsmail ve gayr -ı

müslim ekolünün belki de son tem silcisi Sava, Bab -ı Ali ile birlikte büyüyüp sonra ölen bu yokuşun isimsiz küçük meslek­ le meşgul olan anıtları idi.

Şimdi Cağaloğlu meydanını ve köşedeki Işbankasını geçer aynı kaldırımı izlerseniz yol sizi

“komşu bakkal” denen bir ad­

rese götürür.

Eski Bab -ı Ali’den kalan bir yenidir, “komşu bakkal” ha­ la...

Anne baba benim gibi yaş­ lan m ış b ir köşeye ç e k ilm iş , bakkallık bayrağını Utku ve kar­ deşi almıştır.

Sık sık giderim oraya. Sigara almak için, soda içmek için. İç­ tiğim sodanın geğirtileri, sanki içimdeki eski Bab -ı Ali’yi tekrar dışıma çıkarır.

Utku her defasından arkam­ dan şunu söyler sadece... “İs­

lam amca, kendine iyi bak...”

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Ney ve nısfiyeyi, mest olduğu demlerde; gelişi güzel, fakat bir bahçeden rastgele toplanan çiçekler gi­ bi, hoş çalar ve ayık olduğu zamanlarda ise; değil

Budak Mün~i olaylar~~ devrinin di~er kaynaklar~~ gibi sade bir üslüpla anlatmakta, zaman zaman duydu~u veya ~alddi oldu~u devrinin sosyal ve iktisadi meselelerine temas etmekte,

A~~z kenar~~ içe do~ru katland~ ktan sonra düzle~tirilmi~; silindir boyun altta bir bo~umla uzun ve damla biçimli gövdeye ba~lanmakta. Sivri ve içi dolu bir damlac~k

Bu çalışmada belirlenen değerler (dikey sapmanın en yüksek mutlak değeri 4°, ortanca değeri kadınlarda 2° ve erkeklerde 2,5°) sağlıklı Türk genç erişkinler için

Literatürde en sık uygulanan ve önerilen adölesan sağlığını geliştirme programlarının beslenme, egzersiz, hijyen, uyku, alkol, ilaç, sigara kullanımı ve

Yönetmelik kapsam ına giren faaliyetlerde, işletmeci madencilik çalışmalarına başlamadan önce, bozulan doğal dengenin yeniden kurulmasına dair bir 'Doğaya Yeniden

Kanında kurşun yüksek çıkan işçiler Ankara Meslek Hastalıkları Hastanesi’nde bazen birkaç hafta, bazen birkaç ay tedavi görüyor, sonra yine işbaşı yapıyor.. Kurşun bir

• 1950-60 arasında öğretmenler için müze ile eğitim el kitabı, UNESCO Bölge Semineri kitapçığı Türkçe’ye çevrisi, Kültür şuralarında müze eğitimi vurgusu.