~71
L-t
3
/
Doğumunun Ojüzüncü Cjılı Dolat/ıdıyla
Z İ Y A G Ö K A L P VE DİL DEVRİ Mİ
4
| |
BEŞİR GÖĞÜŞ
TERİMLER KONUSU
Ziya Gökalp'ın, İstanbul konuşma dilini yazı dili durumuna getirmekle çözümlenmiş görmediği konular dan biri de terimlerdir. Terim, bilim ve sanat alanla rındaki kavramları anlatan sözcüklerdir. Bunları halk kullanmaz, ilgililere gerektir; öyleyse terimler Türkçe olmasa da güçlük çıkmaz, diye düşünür. 1918'de ya yımladığı «Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak» adlı küçük kitabında, Fransız sosyologu Tard'ın görüş lerine dayanarak şöyle yazıyor: «Istılahların (terimle rin) halk lisanındaki ¡lügatlerden yapılmaması umumî bir kaidedir; çünkü lügatlar, tabiî ve zihayat (canlı)
mevcudiyetlerdir. Istılahlarsa sunî ve cansz mevcudi yetlerdir. Halk lisanının tabiî kelimeleri*, zihayat ve hisşî manalara malik dlduğu için, masnu (yapma) ve mü cerret manaları kabul etmez. Bundan dolayıdır ki, her
kavim, ıstılahlarını dinî kitabının yazılmış olduğu li. sandan alır.» Incil'in Yunanca ve Latince yazılmış oLj masından ötürif, Batı dillerindeki terimlerin bu diller den, alınmış bulunduğunu da belirttikten sonra şu görüşünü ekliyor: «İslâm kavimleri, ıstılahlarını Arap ça'dan, kısmen de Farisî’den aldılar. Bugün bile asr rın bütün ilimlerini lisanımıza naklederken, Yunanca ve Latince ıstılahlar yerine Arapça ve Acemce ıstılah
lar tasni ediyoruz (yapıyoruz) (24).»
Ziya Gökalp'ın terimler konusundaki düşünceleri, bir yönden İslamlaşmak ülküsüyle ilgilidir ; «Ye ni mefhumlar (kavramlar) asrin, ıstılahlar ümmetin, lügatlar milletin natıkasıdır (25) _ «Istılahlar her li sanda başka cezirlerden (köklerden) teşkil olunur sa, matlup olan vahdet hasıl olmadığı için lisanın
ümmetçiliği eksik kalır (26).»
Tanzimat'la düşünce dünyamıza yeni kavramlar girdikçe gereken yeni terimler, bitim dilinin eskiden beri Arapça olmasından ötürü, Arapça sözcüklerle ama Farsça tamlama kurallarıyle yapılmıştı : «Kava- nin— i içtimaiye, efkâr— ı umumiye, hukuk— u si yasîye, münasebat— ı beynelmilel, hakimiyet-— i mil. lîye...» burulardandır (27). Tıp, sosyal bilimler, hu kuk terimleri de böyle yapılıyordu. Bu çağda başka terim anlayışları da görüldü • Ali Suavi, Kamus— ul Ulum ve*!! Maarif adlı ansiklopedisinin önsözünde, kendisinin yeni terim yapma yoluna gitmediğini, kav ramı hangi dilde, hangi terimle bujlmuşsa öylece al dığını bildiriyor ve bu yolun doğru olduğunu savu nuyordu. Sonraları Dr. Abdulllah Cevdet, terimleri kök olarak Lâtince'den almak, ama Arapça eklerle çekmek yolunu savundu; ruhbilim yerine psikoloçya,
ruhbilimsel yerine de pslkoloçyai denecekti, ikinci meşrutiyet döneminde Maarif Nezaretince kurulmuş olan Istılahat— ı ilmiye Encümeni *(1913?) hemen bütün terimleri Arapça sözcüklerle yapmıştı.
Ziya Gökalp'ın terimler konusundaki önerileri, yukarıda bedirtilen İslâmlaşmak ve ümmet birliği gö rüşlerine büsbütün bağlı da değildi. Gene Türkleşmek, İslâmlaşmak, Muasırlaşmak adlı kitabında . «Mama fih, Türkçeleştirmeyi lügatlere hasretmek de doğru değildir. Mümkünse bütün ıstılahları da Türkçe ke limelerden yapmak daha iyidir» diyor (s. 13) «Türk çülüğün Esasları» adlı kitabında kemiğe «azm», basa «re's», dişe «sin», sinire «asab», denmesini doğru bulmaz. Ama «Adale gibi, hüceyre gibi; protoplazma gibi, Türkçe’de mukabili bulunmayan kelimelerin, ba şımızın üstünde yeri vardır» der (s. 90). Gene bu kitabında, terimlerle ilgili önerilerini şöylece özetle yebiliriz :
1. «Yeni ıstılahlar alınacağı zaman, a) iptida halk lisanındaki kelimeler arasında aramak, b) bu lunmadığı takdirde Türkçenin kıyası edatlarıyle ve kıyası terkip ve tasrif usulleriyle (kurallı olarak) ye ni kadimeler ibda etmek, c) buna da imkân bulun madığı surette Arapça ve Acemce terkipsiz olmak şartiyle yeni kelimeler kabul etmek. (T. Esaslar» s.
100)
’2. Arapça «—-yat» ekı:yle_ bilim adı olacak yeni terimler yapılmasnnı uygun bulur : «Asuriyat, Mısrı- yat, cumudiyat» örneklerini de verir (T. Esasları s. 98) İçtimaiyat, ruhiyat, Türkiyat, arziyat, gariziyat
(fizyoloji) kendisinin «— yat» ekiyle yaptığı bilim adı fennilerindendir.
3. Eski Türkçe'den sözcük almak gibi, terim al maya da istekli değildir; ancak «eski Tüık rr.üesse*
24. Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak, s. 7. 25- Türkleşmek, ¡İslamlaşmak, Masırlaşmak. s. 13. 26. Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak s. 12 27. Türk Dilinde Gelişme ve Sadeleşme Evre leri. Agâh Sırrı Leveııck T.D.K. Yayınları, s, 102. Ankara 1972.
28. Türkçülüğün Esarları. s. 100. 29. Türkçülüğün Esasları, s. 101. 30. Türkçülüğün Edasları. s. 96.
31. Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak, s. 11. 32. Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak, s. 11.
selerinin isimleri olmak hasebiyle, çok eski Türkçe kelimeler yeni Türkçeye girecektir (29).»
4. Batı kaynaklı terimlere hpş görülüdür. Bunları ikiye ayırır : a) Bir ulusa, bir çağa, bir mesileğe 'iliş, kin olanlar. Bunlar hiç bir dile çevrilmemiş, her ulusça olduğu gibi alınmıştır. Feodalizm, şövalyelik,
Rönesans, Reform, Jakobenlik, sosyajlizm, bolşeviklik, aristokrat, diplomat, tiyatro, roman, klasik, romantik, dekadan... b) «Sınaî tekniklere ait her türlü alet, mailine, eşya» adları. Bunların çokluk halk ilişkile riyle alındığını,, alan uluslarca anadiline çevpTme- diğini söyler : vapur, şimendifer, telgraf, telefon,
tramvay, gramofon... (1. maddenin, ç fıkrasına ba
kımız.)
Görülüyor ki Ziya Gökallp terimler konusunda, ümmet bitliği dışına çıkıp Batı'dan da terim alıyor. Oysa terimler, onun düşündüğü gibi yalnız bilim çevrelerinde kullanılmakla kalmaz; bilimin yayılma
sı ve hayata uygulanması ile konuşma diline de geçer. Böylece, yabancı sözcükler konuşma, dilinde çoğalır ve anlaşmanın güçlüğü de sürüp g’ider.
Yabancı dillerden, özellikle Arapça'dan sözcük ayrıca «— yat, — ı» eklerinin alınmasına izin ver mesi Ziya Gökalp'ün, daha önce açıklanmış olan kendi önerilerine aykfrı düşmektedir. Ayrıca dili bir hars öğesi saymak görüşüne de aykrıdır. (Bkz.
15 nolu not.)
TÜRKÇE'NİN ZENGİNLEŞMESİ
Bu konuyu Ziya Gökalp «Yenf Türkçe'nin Hars- laştırılması ve Tehzibi» başlığı 'altında incelemek tedir. Hars teriminin onda, bir ulusa özgü toplum sal kurum (institution) ve değerler demek oldu ğunu daha önce bildirmiştik. Dilin «harslaştırılması», yabancı etkilerle bozulmuş durumundan kurtarılma sı, özüne dönmesi demektir. «Tehz’ip» ise, bir hars kuruntunun (institution) sanat yaı da bilim yöntemt leriyle işlenip geliştirilmesidir; buna göre, Türkçe- nin tehzibi, girdiğimiz Batı uygarlığının bütün kav ramlarını anlatacak bir düzeye ulaşması., genişle mesidir :
1. Dilimizi harslaştırmak konusunda şu çalışma lar yapılmalıdır ; İstanbul ve Anadblu ağzındaki deyimler, galsfzmler (kurala aykıb olarak halk ağ^ znnda kalıplaşmış sözler), atasözleri toplanmalıdır. Türkçe'nin ana özelliklerini bulmak için Oğuzların i ! iada'sı saydığı Dede Korkut masalılarına, daha, da gerilere Manas destanına, Orhun anıtlarına gidil melidir. Öbür Türk lehçeleri de incelenmelidir.
Anadolu ağlızlar/ndan toplanmasını' istedikle)-i arasında «hususî terkipler, cümleler» de sayar ki, «deyim» yanında hususî terkip, atasözü» yanında da cümle terimlerimle ne anlatmak istediği belirsiz
kalıyor. «Cürrtle»den, belki dicton (söylence) denen atasözü benzeri kalıpları amaçlamış olabilir.
2- Dilimizin tehzibi konusunda ise, toplumlumu zun girdiği Batı uygarlığının yeni kavramlar geti.r. diği ve bunların yeni sözcükler istediği’ görüşü ile
B A H A R G Ü N L Ü Ğ Ü —
Uğraşı boşuna kardeşimin Kesmez— çalı, çırpıyı— kör nacak Dayamış sırtını ninem söğüde Bahar havasını soluyacak Dere kıyısında anam çamurla Ovduktan sonra kap— kacak
Lavaş ekmekle—tadı başkadır eşkilinin — Çömleği tandıra koyacak
Zaman bulabilirse — bir ara — Yün çırpacak
Sıvamiış babam da kollarını. Kerpiçe başlayacak
Daha çok saman gerekli — daha çok — Toprağı yoğuracak
Güven olmaz, güneşe, maviliğe Yağarsa kerpiçlerimiz ıslanacak
Ne kaldı ki geriye— döşemesi, merteği, kamışı— Damı yakında kapatacak
Biliyorum benim içindir hep çabaları Asker dönüşü düğünümü yapacak.
MAHMUT T U R G U T
---yola çıkalr ; «Asrın şuaları ülkemize nüfuz1 ettikçe, günümüz yeni masnular (insan eliyle yapılmış şey ler), zihnimiz yeni mefhumlar görmekte devam e- diyo.r. Bunlar isimsiz kalamıyacağl için, her gün birçok yeni kelimelerle lisanımız zenginleşiyor. (37)» «Lisanımız müterakki dillerle karşılaştıkça, âdeta ker lime be kelime ortların taklidini yapıyor. Bazan
hurdebin (microscope),, durbin (telescope), şehkâr (chef d’oevre), mefkure (ideal) kelimelerinde ol duğu gibi, lafzî intinsah (.calque) lar yapıyor. Bazı kere de tayyare (aéroplan), tekâmül (évolution),
meşrutiyet (constitution), bediiyat (estètique) ta birlerinde olduğu gibi manevî istinsahlar husule geu
titriyor. Ltsanıımızın bu fiilî temayülü bize şunu gösteriyor : Bir zaman gelecek ki Türkçemiz, Fran sız, İngiliz, Alman lisanlarındaki; bütün kelimelerin mukabillerine malik olacaktır (32). Türkçenin, ne zaman bu düzeye erişirse, o zaman muasırlaşmış sayılacağını da ekliyor. (Sonu gelecek sayıda)
25
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi