• Sonuç bulunamadı

2015 YILI MEZUNLARI TEZ ÖZETLERİ (III)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "2015 YILI MEZUNLARI TEZ ÖZETLERİ (III)"

Copied!
57
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Sağlık Bilimleri Dergisi (Journal of Health Sciences) 2015 ; 24 (3)

HEMODİYALİZ HASTALARINA İNHALASYON YOLU İLE LAVANTA YAĞI UYGULAMASININ ANKSİYETE DÜZEYİ VE UYKU KALİTESİNE ETKİSİ

THE EFFECT OF LAVENDER OIL METHOD WITH INHALATION PATHWAY ON HEMODIALYSIS PATIENTS’ ANXIETY LEVEL AND SLEEP QUALITY

Arzu ŞENTÜRK Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü

Hemşirelik Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Ağustos 2015 Danışman: Yrd. Doç. Dr. Pınar TEKİNSOY KARTIN

Erciyes University, Graduate School of Health Sciences Department of Nursing

M Sc. Thesis, August 2015

Supervisor: Assist. Prof. Dr. Pınar TEKİNSOY KARTIN ÖZ

Araştırma, hemodiyaliz hastalarına inhalasyon yolu ile lavanta yağı uygulamasının anksiyete düzeyi ve uyku kalitesine etkisini belirlemek amacıyla deneysel olarak yapılmıştır. Araştırma, il merkezindeki iki diyaliz mer-kezinde, çalışma kriterlerine uyan 34 hasta ile yürütül-müştür. Araştırmada etik kurul onayı, çalışmanın yapıl-dığı kurumlardan izin ve bireylerden yazılı bilgilendiril-miş onam formu alınmıştır. Araştırmada Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi ve Hamilton Anksiyete Değerlen-dirme Ölçeği kullanılarak anksiyete ve uyku problemi olan hastalar belirlenmiştir. Araştırmaya dâhil edilen hastaların verileri, anket formu, visüel analog skala (VAS) ve Hamilton Anksiyete Değerlendirme ölçeği kullanılarak yüz yüze görüşme tekniği ile toplanmıştır. Araştırmada müdahale grubundaki bireylere bir hafta süreyle uygulamaları için lavanta yağı ile birlikte küçük bir kutu ve bir paket pamuk teslim edilmiş, hastalara lavanta yağını yatmadan 30 dakika önce kutu içerisin-deki pamuğa iki damla damlatarak yastığından 15-20 cm uzağa yerleştirmesi gerektiği söylenmiştir. Kontrol grubundaki bireylere herhangi bir müdahalede bulu-nulmamıştır. Bir haftalık uygulamanın bitiminde form-lar yeniden uygulanmıştır. Verilerin değerlendirilme-sinde, Shapiro Wilk normallik testi, bağımsız gruplarda t testi, Mann-Whitney U testi, Ki kare, Fisher kesin Ki kare testleri kullanılmıştır.

Müdahale grubundaki bireylerin kontrol grubundaki bireylere göre öznel uyku kalitesinin daha yüksek oldu-ğu, VAS gündüz uykululuk puan ortalamalarının düştü-ğü (p<0.05) ve uyku saati puan ortalamalarının arttığı (p<0.001) ancak uykuya dalma süresi puan ortalama-sındaki farkın anlamlı olmadığı (p>0.05) saptanmıştır. Müdahale grubundaki bireylerin kontrol grubundaki bireylere göre Hamilton Anksiyete Ölçeği tüm alt boyut ve toplam puan ortalamaları arasındaki farkın istatis-tiksel olarak ileri derecede anlamlı olduğu bulunmuştur (p<0.001).

Çalışma sonucunda inhalasyon yolu ile uygulanan la-vanta yağının VAS gündüz uykululuk düzeyini azalttığı ve Hamilton Anksiyete Ölçeği tüm alt boyut ve toplam puan ortalamalarını azalttığı belirlenmiştir. Bu sonuca göre, hemşirelik uygulamalarında hemodiyaliz hastala-rının anksiyete düzeyini azaltmak ve uyku kalitesini artırmak için lavanta yağı inhalasyonunun kullanımının yaygınlaştırılması önerilebilir.

ABSTRACT

This experimental study aimed to analyze the effect of lavender oil method with inhalation pathway on hemodialysis patients’ anxiety level and sleep quality. It was carried out in two dialysis centers with 34 patients who comply with the required criteria. Ethics committee approval, consent certificates from the institutions and informed consent forms were provided for the study. The patients with anxiety and sleep prob-lem were identified through Pittsburgh Sleep Quality Index and Hamilton Anxiety Rating Scale. The data was collected by face-to-face interview technique through questionnaire forms, Visual Analogue Scales (VAS) and Hamilton Anxiety Rating Scale. The experimental group in this study had a packet of cotton and a small box with lavender oil to apply this procedure for a week. They were told to drip two drops of lavender oil into the cotton before 30 minutes they go to sleep and put the cotton 15-20 cm away from their pillows. On the other hand, the control group did not have any study procedures. A week after, these forms were handed again to the patients. For evaluation of the data; Shapiro Wilk normality test, t-test for independent groups, Mann-Whitney U test, Fisher Exact Chi-square were used.

Study findings revealed that the experimental group had higher levels of subjective sleep quality than the control group and their mean scores of sleeping hours increased (p<0.001). However, their VAS daytime sleepiness mean scores decreased (p<0.05) and the difference of the mean scores of their sleep latency was not found significant (p>0.05). In addition, the experimental group’s mean scores of Hamilton Anxiety Rating Scale and its sub-dimensions and total score means were found significant than the control group’s scores (p<0.001). It was found that the lavender oil which was applied through inhalation pathway decreased VAS daytime sleepiness level and decreased Hamilton Anxiety Scale and its sub-dimensions and total score means. According to these findings, it is suggested that the use of lavender oil inhalation application can be used to decrease the anxiety level and to increase their sleep quality of hemodialysis patients in nursing practices.

Anahtar kelimeler: Hemodiyaliz, aromaterapi, lavanta yağı, uyku ve anksiyete, hemşirelik

Keywords: Hemodialysis, aromatherapy, lavender oil, sleep and anxiety, nursing

(2)

ACİLDE ÇALIŞAN SAĞLIK PERSONELİNİN ETİK DUYARLILIKLARININ BELİRLENMESİ DETERMINATION OF THE MORAL SENSITIVITY OF HEALTH CARE PROVIDERS IN EMERGENCY

DEPARTMENTS Aslı AYDOĞAN Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü

Hemşirelik Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Ağustos 2015 Danışman: Yrd. Doç. Dr. Özlem CEYHAN

Erciyes University, Graduate School of Health Sciences Department of Nursing

M Sc. Thesis, August 2015

Supervisor: Assist Prof. Dr.Özlem CEYHAN

ÖZ

Bu çalışma acilde çalışan sağlık personellerinin etik duyarlılıklarını belirlemek amacıyla kesitsel tipte yapıl-mıştır. Çalışmanın evrenini, Erciyes Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi, Kayseri İli Kamu Has-taneler Birliğine bağlı hasHas-taneler ve özel hasHas-tanelerin acil servislerinde çalışan 402 sağlık personeli (hekim, hemşire, sağlık memuru, ebe, acil tıp teknisyeni, para-medik, anestezi teknikeri) oluşturmuştur. Çalışmanın yapılabilmesi için izin alınan hastanelerden ulaşılan 259 sağlık personeli ile çalışma tamamlanmıştır.

Çalışmanın verileri anket formu ve Ahlaki Duyarlılık Anketi kullanılarak toplanmıştır. Çalışmada etik kurul onayı, kurum izinleri ve araştırmaya katılan sağlık per-sonellerinin sözlü ve yazılı oluru alınmıştır. Verilerin normal dağılımı Shapiro Wilk normallik testi ve Q-Q grafikleri ile değerlendirilmiştir. Çalışmada, verilerin normal dağılım göstermediği saptanmış, istatistiksel analizlerde non-parametrik testler kullanılmıştır. İki grup karşılaştırmaları Mann-Whitney U testi ile, ikiden fazla grup karşılaştırmaları Kruskal-Wallis analizi ile ve çoklu karşılaştırmalarda Dunn testi yapılmıştır. Çalış-manın tamamında anlamlılık düzeyi olarak p<0.05 değeri kabul edilmiştir.

Çalışmada, acilde çalışan sağlık personelinin % 54.1’inin etik ikilem yaşadığı, % 45.7’sinin en çok “tedavi uygula-malarında” etik ikilem yaşadığı, % 54.3’ünün etik iki-lemle mesleğinin ilk yıllarında karşılaştığı, % 38.6’sının etik ikileme yaklaşımda “hastaya göre en yararlı olanı yaptığı”nı belirttiği, % 67.2’sinin etik ile ilgili eğitim aldığı, eğitimi seminer veya kurstan alanların etik du-yarlılıklarının daha yüksek olduğu saptanmıştır. Çalış-mada kadın sağlık personellerinin, mesleğini kendi iste-ğiyle seçenlerin ve meslekte çalışma süresi 11 yıl ve üzeri olanların etik duyarlılıkları yüksek bulunmuştur. Ayrıca çalışılan kurumun sağlık personellerinin etik duyarlılık düzeylerini etkilediği görülmüştür (p<0.05). Çalışmanın sonucuna göre; acilde çalışan sağlık perso-nellerinin etik duyarlılık düzeylerinin geliştirilmesine, bunun için kapsamlı ve sürekli eğitimlerin planlanması-na ve eğitimlerin uygulamalı olarak yapılmasıplanlanması-na yönelik önerilerde bulunulmuştur.

ABSTRACT

This study was conducted as cross-sectional to determine moral sensitivities of health care providers who are working in emergency departments. The extent of the study is composed of 402 health care providers (doctor, nurse, health officer, midwife, emergency medical techni-cian, paramedic, anesthesia technician) working at emer-gency departments of Health Practice and Research Cen-ter of Erciyes University, hospitals which are connected to the Association of Public Hospitals and private hospi-tals in the center of Kayseri city. The study is completed with 259 health care providers reached at the hospitals for which the permission to conduct the study was granted.

Data of research were collected by using questionnaire form and Moral Sensitivity Questionnaire form. Approv-als for this research from were received Ethics Board, Institutions and health care providers’ oral and written permissions were also obtained.

Conformity of the normal distribution of data were critically evaluated with Shapiro-Wilk test and Q-Q graphics. Data of the study were not show normally dis-tributed. So, the non-parametric tests were used for sta-tistical analysis.

In the comparison of two groups are performed by Mann-Whitney U test, more than two groups comparisons with Kruskal-Wallis analysis and multiple comparisons with Dunn test. For all data study, p<0.05 value was considered as the significance level.

It was detected that 54.1% health care providers who are working at emergency services, live ethical dilemmas, 45.7% live ethical dilemmas in the” treatment applications”, 54.3% faced with the ethical dilemma in the early years of the profession, 38.6% stated that with ethical dilemma approach “According to the patients doing the most beneficial things”, 67.2% received training on ethics and also was observed that health care providers’ moral sensitivities were improved who joined the trainings as seminars and courses. Female health care providers’ moral sensitivity level was found high who chose voluntarily to the profession of female health care providers and profession working time 11 years and more. In addition, it was observed that the institutions affected to the their staffs’ moral sensitivity level (p<0.05).

Depending on the results of the study, suggestions were made for the inclusion to plan comprehensive and con-tinuous trainings to the health care providers working at emergency departments to develop their moral sensitiv-ity levels and these trainings should be applied.

Anahtar kelimeler: Acil servis, etik duyarlılık, sağlık personeli Keywords:Emergency department, moral sensitivity, health care provider

(3)

Sağlık Bilimleri Dergisi (Journal of Health Sciences) 2015 ; 24 (3)

900 MHZ ELEKTROMANYETİK ALANA MARUZ BIRAKILAN RATLARDA KARNOZİNİN BEYİNCİKTEKİ HÜCRE SAYISI ÜZERİNE ETKİSİ

CARNOSINE EFFECTS TO THE NUMBER OF PURKINJE CELLS IN CEREBELLUM FOLLOWING EXPOSURE TO 900 MHZ ELECTROMAGNETIC FIELD

Ayla ARSLAN Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü

Anatomi Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Ağustos 2015

Danışman: Doç. Dr. Niyazi ACER

Erciyes University, Graduate School of Health Sciences Department of Anatomy

M Sc. Thesis, August 2015 Supervisor: Assoc. Prof. Dr. Niyazi ACER ÖZ

Özellikle uzun süre cep telefonu kullanımının, insan sağlığı için risk oluşturduğunu gösteren raporlar bildi-rildiğinden beri, cep telefonlarının yaydığı elektroman-yetik alana (EMA) maruz kalmanın biyolojik etkilerinin bilim adamları arasında yarattığı endişe büyümektedir. Çalışmamızda 16 haftalık dişi ratlarda 900 MHz EMA’a maruz kalmanın beyincik Purkinje hücre sayıları üzeri-ne etkisi değerlendirilmiştir. Ayrıca EMA’ye maruz kal-manın beyincik Purkinje nöronlarında oluşturduğu azalmaya karşı korumak için karnozinin potansiyel yeteneği araştırılmıştır. Çalışmamızda 24 dişi rat kulla-nılmıştır. Kontrol grubu (KG), elektromanyetik alana maruz kalan grup (EMAG), ve karnozin enjekte edilerek elektromanyetik alana maruz kalan (EMA+CG) olmak üzere 3 grup rat kullanılmıştır. EMAG grubundaki ratlar pozlama tüpü içinde 28 gün boyunca günde 1 saat 900 MHz EMA’a maruz kalırken, karnozin uygulanan grup yüksek doz (20 mg) karnozin ve düşük doz (2 mg) karnozin uygulanan grup olarak 2 alt gruba ayrılmıştır. Deneyin sonunda, dişi ratların tümü kurban edilmiş ve Purkinje hücrelerinin sayısı stereolojik sayım tekniği kullanılarak hesaplanmıştır. Histopatolojik değerlen-dirmeler, beyincik kesitlere ayrılarak yapılmıştır. So-nuçlar, EMAG grup beyinciğindeki Purkinje hücreleri-nin toplam sayısı, KG göre daha düşük olduğunu göster-miştir ve istatistiksel olarak anlamlıydı (p <0.05). Ayrı-ca, EMAG ve EMA + 20 mg karnozin uygulanan gruplar arasında ortalama Purkinje hücre sayıları arasında anlamlı farklılıklar vardı (p <0.05). Bu nedenle, 900 MHz EMA’a uzun süreli maruz kalmanın dişi rat beyin-cik Purkinje hücresi sayılarında azalmaya neden olduğu düşünülmektedir. Bu çalışma, EMA maruziyeti sonra-sında azalan Purkinje hücre sayısını, yüksek doz karnozin profilaksisi ile önleyebileceğini göstermekte-dir.

ABSTRACT

The biological effects of electromagnetic field (EMF) exposure from mobile phones have growing concern among scientists since there are some reports showing increased risk for human health, especially in the use of mobile phones for a long duration.

In the presented study, the effects on the number of Purkinje cells in the cerebellum of 16-week (16 weeks) old female rats were investigated following exposure to 900 MHz EMF. Also, the potential ability of carnosine to protect against impairment of the Purkinje neurons in cerebellum due to exposure of EMF was investigated. Twenty-four female rats were used. Three groups of rats, a control group (KG), an electromagnetic field exposed group (EMFG) and electro magnetic field exposed and injected carnosine group (EMF+CG) were used in this study. Each group consist of 6 female rats. While EMFG group rats were exposed to 900 MHz EMF (1h/day for 28 days) in an exposure tube, Carnosine administered group was divided by two subgroup: Carnosine with low-dose carnosine administered (2mg), DS with high-dose carnosine administered (20mg).

At the end of the experiment, all of the female rats were sacrificed and the number of Purkinje cells was estimated using a stereological counting technique. Histopathological evaluations were also done on sections of the cerebellum. Results showed that the total number of Purkinje cells in the cerebellum of the EMFG was lower than those of KG, there was significantly as statistically (p<0.05). Also, there was differences between the EMF and EMF+20 mg carnosine regarding the mean cell count of the Purkinje (p<0.05) .

Therefore, it is suggested that long duration exposure to 900 MHz EMF leads to decreases of Purkinje cell numbers in the female rat cerebellum. The current study indicates that exposure to EMF decreases the number of Purkinje cell and that high-dose carnosine prophylaxis can prevent these effects.

Anahtar kelimeler: Purkinje hücresi, elektromanyetik alan, beyincik, karnozin, stereoloji, optik disektör

Keywords: Purkinje cell, electromagnetic field, cerebellum, carnosine, sterelogy, optic dissector

(4)

KAYSERİ İLİ’ NDEKİ 65 YAŞ VE ÜZERİ BİREYLERDE KOGNİTİF BOZUKLUK PREVELANSI 65 YEARS AND OLDER PERSONS OF PREVALENCE OF COGNITIVE IMPAIRMENT IN KAYSERI

Ayşe ARICI GÜNEŞ Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü

Halk Sağlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Haziran 2015

Danışman: Doç. Dr. Elçin BALCI

Erciyes University, Graduate School of Health Sciences Department of Public Health

M Sc. Thesis, August 2015 Supervisior: Assoc.Prof. Dr. Elçin BALCI ÖZ

Bu çalışmayla Kayseri il merkezinde, Aile Sağlığı Merkezleri’ne kayıtlı 65 yaş ve üzeri bireylerde kognitif bozukluk prevalansının araştırılması planlanmıştır. Araştırma Kayseri il merkezinde 2012 yılında yapıldı. Araştırmamızda Kayseri İli’ n de toplam kognitif bozuk-luğun % 10 olduğu varsayılarak rastgele örnekleme ile 407 kişiye ulaşılmıştır. Araştırmaya alınan dört aile hekimine kayıtlı, 65 yaş ve üzeri 407 birey ile yüz yüze görüşülmüştür. Sosyodemografik değişkenler ve kogni-tif bozukluk için risk faktörü olabilecek etkenlerin an-ket ile sorgulamalarından sonra uygulanacak Mini Men-tal Durum Muayenesi testi ve Alzheimer hasMen-talığında işbirliği çalışması- günlük yaşam aktiviteleri ölçeği ile kognitif bozukluk değerlendirmesi yapılmıştır. Otuz puan üzerinden yapılan MMSE değerlendirmesin de, 24 puan altı alan yaşlılar kognitif bozukluk yönünden riskli, 24 puan ve üstü alan yaşlılar ise normal olarak kabul edilmişlerdir. ADCS-ADL ölçeğinde ise her bir madde tam bağımsızdan tam bağımlıya doğru hiyerar-şik olarak sıralanmış, 0-78 arasında puanlanmış ve düşük skorlar bağımlılığı göstermiştir. Verilerin ista-tistiksel analizinde; Shapiro-Wilk testi, Mann-Whitney U testi, Kruskal Wallis varyans analizi (Post hoc Dunn’s), Sperman Korelasyon Analizi, ki kare testinin exact yöntemi ve logistic regresyon analizi kullanıldı. Araştırma kapsamına alınan bireylerin MMSE ölçeğin-deki ortalaması 21.30±4.30, ADCS-ADL ölçeğinölçeğin-deki ortalaması ise 52.02±11.21 olarak bulunmuştur. Araş-tırmaya katılanlardan demans olan (24 puan altı) birey-lerin %32.3’ ünün cinsiyetinin erkek, %67.7’ sinin ise kadın olduğu saptanmış ve aralarındaki fark anlamlı bulunmuştur (p<0.05). Araştırmaya katılan bireylerin yaş ile MMSE (-.397) ve ADCS-ADL (-.419) ölçekleri arasında negatif yönde orta düzeyde ilişki bulunmakta-dır. Aralarındaki fark istatistiksel açıdan anlamlıdır (p<0.05).

Araştırma grubundaki yaşlıların ortalama MMSE pu-anları düşük olup, kognitif bozukluk oranı yüksek olarak değerlendirilmiştir. Bireylerin yaş ile MMSE ve ADCS-ADL ölçekleri arasında negatif yönde orta düzeyde ilişki bulunmaktadır. Demansif hastalıklar erken tanındığında ve tedaviye başlandığında ilerle-mesi önlenebilir ve kişinin daha uzun süre bağımsız yaşaması sağlanabilmektedir.

ABSTRACT

Within the context of this research, the aim was to examine the prevalence of cognitive impairment of 65 years and older who were registered to Family Health Center in Kayseri.

Research was conducted in 2012 in the province of Kayseri center. Kayseri province has a total of cognitive impairment research by random sampling , assuming % 10 is targeted to reach 553 people. In the research, cognitive impairment evaluation was conducted with 407 individuals who are 65 years and over registered four family physicians by the help of face-to-face interview method. It was conducted for sociodemographic versions and mini-mental state examination testing and collaboration in Alzheimer's disease Working- activities of daily living which will be implemented after the request with the research of the factors that may be a risk factor. In the evaluation which was performed out of 30 points, the people having under 24 points were accepted as risky while the people having 24 points and over are accepted as normal. In the ADCS-ADL scale, each item was ranked hierarchically from full independent through full dependent, was marked between 0-78 and low marks show the dependency. In the statistical analysis of data; Shapiro-Wilk test, Mann-Whitney U test, Kruskal Wallis variance analysis (Post hoc Dunn’s), Sperman Korelas-yon analysis, exact method of chi-square test, logistic regression analysis was applied.

The average on the scale MMS of people under the research was found out 21.30±4.30 while it was 52.02±11.21 on the scale ADCS-ADL. Among the people included in the research, it was detected that %32.3 of them is male while %67.7 is female and the relationship between them was found out meaningful. The relationship between age and MMSE (-.397), ADCS-ADL (-.419) scale of the people included in the research has a negative direction which is on the medium level. Average MMSE score of the elderly is lower in the study group was assessed as a high rate of cognitive impairment. The relationship between age MMSE, ADCS-ADL scale has a negative direction which is on the medium level. When diagnosed early and begin to be treated, improvement of it can be prevented and the people might live for a longer time independently.

(5)

Sağlık Bilimleri Dergisi (Journal of Health Sciences) 2015 ; 24 (3)

ERCİYES ÜNİVERSİTESİ BEDEN EĞİTİMİ SPOR YÜKSEKOKULU ÖĞRENCİLERİNİN ZAMAN YÖNETİMİ DAVRANIŞLARININ FARKLI DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİ

RESEARCH OF THE TIME MANAGEMENT ATTITUDES OF PHYSICAL EDUCATION AND SPORTS TEACHING STUDENTS WITH REGARDS TO DIFFERENT VARIANCES

Barış KARAOĞLU Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü

Beden Eğitimi ve Spor Bilimleri Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Ağustos 2015 Danışman: Yrd. Doç. Dr. Osman PEPE

Erciyes University, Graduate School of Health Sciences Department of Physical Education and Sport

M.Sc. Thesis, August 2015 Supervisor: Assist. Prof. Dr.Osman PEPE ÖZ

Bu çalışmanın amacı, Erciyes Üniversitesi Beden Eğiti-mi ve Spor Yüksekokulu öğrencilerinin zaman yönetiEğiti-mi davranış düzeylerinin bazı değişkenler açısından ince-lenmesidir.

Erciyes Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekoku-lunda öğrenim hayatına devam eden ve rast gele seçil-miş 198 bay, 202 bayan toplam 400 öğrenci gönüllü olarak katılmıştır. Çalışmaya katılan gönüllülerden kişisel bilgilerini içeren sosyo-demografik bilgi formu ile Britton ve Tesser tarafından geliştirilmiş, Alay ve Koçak tarafından Türkçeye uyarlanmış olan Zaman Yönetimi Ölçeği uygulanmıştır. Verilerin analizinde IBM SPSS (Statistical Package fort the Social Scientes) 20.0 paket programı kullanılmıştır. Cinsiyet ve öğretim du-rumları karşılaştırmalarında Mann-Whitney U test ista-tistiği kullanılırken, diğer değişkenlerin karşılaştırılma-sında ise Kruskal Wallis test istatistiğinden yararlanıl-mıştır. p<0.05 değeri anlamlı kabul edilmiştir.

Çalışmaya katılan gönüllülerin cinsiyetlerine, öğrenim durumlarına, yaşlarına ve günlük serbest zamanlarına göre istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmazken, bölümlerine ve genel akademik not ortalamalarına göre istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmuştur. Sonuç olarak, Erciyes üniversitesi beden eğitimi ve spor yüksekokulu öğrencilerinin zaman yönetimi tu-tumlarının orta düzeyde, zamanı kullanmakta güçlük çekmekte olduğu görülmektedir. Gerek mesleki, gerek-se ailegerek-sel yaşamlarının büyük bir kısmının şekillendiği üniversite döneminde yaşamın kalan kısmı zamanı nasıl kullandığına göre şekillenmektedir. Birçok üniver-sitesi öğrencisi ailesinden ilk kez üniversite yıllarında ayrılmakta ve birçok zorlukta olduğu gibi zamanı doğru yönetme mücadelesine karşı da ilk kez yalnız kalmakta-dır. Bu kapsamda zaman yönetimi bilinci üniversite öğrencilerine ısrarla hatırlatılmalıdır.

ABSTRACT

Aim of this study is to make a research of time manage-ment attitudes of physical education and sports teach-ing students, who study at Erciyes University Physical Education and Sports Academy, with regards to differ-ent variances. There were 198 male, 202 female totally 400 randomly chosen students, who have been con-tinuing learning life at the Erciyes University Physical Education and Sports Academy, participated in this research voluntarily. Volunteers that participated to this study were applied socio-demographic information form includes personal information and Time Manage-ment Scale that was developed by Britton and Tesser and adapted to Turkish Alay and Koçak. In the analyz-ing of the data, IBM SPSS; (Statistical Package for the Social Sciences) 20.0 package used. While gender and learning situations will be compared Mann-Whitney’s U test statistic was used but for the other variances’ com-parison Kruskal Wallis’ test was utilized and p<0.05 value was accepted meaningful. According to volun-teers’ genders, state of education, ages and daily leisure time while there was not found any meaningful differ-ence statistically, according to their departments and general academic grade averages there was found a meaningful difference.

As a result, it is seen that time management manner of Erciyes university physical education and sports acad-emy students is on the medium-level, and to use the time they have difficulties. While both vocational and the large part of their family life takes its form in the university term, the rest of life will be shaped up to how it will be spent. Many of the university students leave their families for the first time and like in the all difficulties they will also be alone for the first time to struggle with time management. In this context, time management awareness should be insistently re-minded to the university students.

Anahtar kelimeler: Zaman, zaman yönetimi, üniversite öğrencileri

(6)

HİPERTİROİDİLİ SIÇANLARIN YAVRULARINDA UZAMSAL ÖĞRENME PERFORMANSININ DEĞERLENDİRİLMESİ EVALUATION OF SPATIAL LEARNING AND MEMORY PERFORMANCE IN OFFSPRING OF RATS WITH

HYPERTHYROIDISM Burak TAN Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü

Fizyoloji Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Ağustos 2015 Danışmanlar: Prof. Dr. Meral AŞÇIOĞLU

Erciyes University, Graduate School of Health Sciences Department of Physiology

M Sc. ThesisAugust 2015 Supervisor: Prof. Dr. Meral AŞÇIOĞLU ÖZ

Tiroit hormonları gebelik ve emzirme dönemde beynin gelişimi üzerinde önemli rol oynar. Tiroit hormon fazla-lığı beyin gelişimi ve fonksiyonu üzerinde olumsuz etki-lere sebep olur. Bu etkiler, hipokampüsün rol aldığı öğrenme ve bellek gibi bilişsel süreçlerdeki bozulmalar ve nörolojik bozukluklar şeklindedir. Deneysel çalışma-lar, yetişkin dönemde tiroit hormonlarının az ya da çok salgılanmasının uzamsal öğrenme ve bellek performan-sını etkilediğini göstermektedir. Ancak hipertiroidili gebe hayvandan doğan yavrulardaki öğrenme ve bellek performansı konusundaki çalışmalar kısıtlıdır. Bu çalış-manın amacı gebelik ve emzirme döneminde oluşturu-lan hipertiroidili hayvan modelinde uzamsal öğrenme ve bellek performansındaki bozuklukları ve bunların altında yatan temel mekanizmayı açıklayabilmektir. Çalışma, hipertiroidi oluşturulduktan sonra gebe bıra-kılan sıçanlardan doğan yavrular (MHY, n=24), emzir-me döneminde hipertiroidi oluşturulan annelerin yav-ruları (EDHAY, n=24), genç erişkin hipertiroidili (GEH, n=24) 2 aylık sıçanlar ve kontrol (K, n=24) grubu olmak üzere dört grup oluşturularak Wistar albino erkek sı-çanlar ile gerçekleştirildi. Hipertiroidi oluşturulacak sıçanlara 21 gün boyunca 0,2 mg/kg/gün dozda olacak şekilde L-Tiroksin çözeltisi uygulandı. Gruplardaki sı-çanlar uzamsal öğrenme ve bellek performansı (n=16), Uzun dönemli güçlenme (UDG) yanıtları (n=8) için ken-di içlerinde belirlenen sayılarda rastgele gruplara ayrı-larak çalışıldı. Uzamsal öğrenme ve bellek performansı Morris su tankı kullanılarak değerlendirildi. UDG yanıt-ları dentat girus bölgesinden kaydedildi. Plazma ser-best T4 seviyeleri ticari ELISA kiti kullanılarak ölçüldü. Çalışma sonunda MHY, EDHAY ve GEH grubu sıçanlar-da, K grubu sıçanlara göre öğrenme performanslarının bozulduğu, bellek performansının etkilenmediği, UDG yanıtlarının MHY, EDHAY ve GEH grubu sıçanlarda K grubuna göre anlamlı derecede bozulduğu belirlendi. Plazma serberst T4 seviyelerinin MHY ve EDHAY grubu sıçanlarda anlamlı derecede yüksek olduğu belirlendi. Çalışma bulguları değerlendirildiğinde; gebelik ve em-zirme döneminde L-Tiroksin uygulanan sıçanların yav-rularında hipertiroidi oluştuğu ve hipertiroidizmin uzamsal öğrenme performansını bozduğu, bu bozulma-nın sinaptik plastisitedeki bozulmadan kaynaklandığı kanısına varılmıştır. Bu bulguların hipertiroidili hasta-lardaki bilişsel ve nörolojik bozuklukların nedenine ışık tutucu yönde literatüre katkı sağlayacağı düşünülmek-tedir.

ABSTRACT

Thyroid hormones play an important role in the period of prenatal and perinatal brain development. Thyroid hormone excess causes negative effects on brain development and function. These effects are as deterioration in cognitive processes that hippocampus starring such as learning and memory and neurological disorders. Experimental studies suggest that more or less secretion of thyroid hormones during adulthood affect spatial learning and memory performance. But, studies are limited on learning and memory performance in the offspring of pregnant hyperthyroid.animals The purpose of this study is to explain impairments in spatial learning and memory performance and the basic mechanism underlying these impairments on prenatal and perinatal onset hyperthyroidism in animal models.

This study was performed with Wistar Albino male rats by creating four groups consists of: the offsprings of maternal hyperthyroidism (OMH, n=24), offsprings of mothers created hyperthyroidism during lactation (OML, n=24), hyperthyroid 2-month-old rats (H, n=24) and control group (C, n=24). The rats in will be created hy-perthyroidism were applied 0,2 mg/kg/day dose of L-thyroxine solution during 21 days. Rats in each groups were studied randomly divided groups of determined number spatial learning and memory performance (n=16), Long term potantiation (LTP) responses (n=8). The spatial learning and the memory performance were measured using Morris water maze. The responses of LTP were recorded from region of dentate gyrus. Plasma free T4 levels were measured using a commercial ELISA kit.

In the OMH, OML and H rats according to C group were seen impairment of learning performance but memory performance was not affected according to control group. In the OMH, OML and H rats according to C group LTP responses were found that significantly impaired. Serum free T4 levels in the offspring of hyperthyriod rats were found significantly higher than control group. The study findings are hyperthyroidism occurred in the offsprings of L-thyroxine treated rats in the prenatal and perinatal period and hyperthyroidism impaired spatial learning performance it was concluded, this impairment caused by the impairment of the synaptic plasticity. These findings are expected to contribute to the literature to illuminate the causes of cognitive and neurological disorders in hyperthyroid patients.

Anahtar kelimeler: Hipertiroidi, uzun dönemli güçlenme, hipokampüs, sinaptik plastisite

Keywords: Hyperthyroidism, long term strength, hippocampus, synaptic plasticity

(7)

Sağlık Bilimleri Dergisi (Journal of Health Sciences) 2015 ; 24 (3)

YOĞUN BAKIM ÜNİTESİ HASTALARINDA KARBAPENEME DİRENÇLİ GRAM NEGATİF BAKTERİ KAZANIMI İÇİN RİSK FAKTÖRLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

EVALUATION OF RISK FACTORS FOR THE ACQUISITION OF CARBAPENEM RESISTANT GRAM NEGATIVE BACTERIA IN INTENSIVE CARE UNITS

Dilek ALTUN Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü

Klinik Bakteriyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Yüksek Lisans Tezi, Temmuz 2015 Danışman :Prof.Dr. Emine ALP MEŞE

Erciyes University, Graduate School of Health Science Department of Clinical Bacteriology and Infectious

Diseases M.Sc. Thesis, July 2015 Supervisor : Prof..Dr. Emine ALP MEŞE ÖZ

Yoğun bakım ünitesinde yatan, alt hastalığı olan ve pekçok invaziv girişim uygulanan hastalar, yatıştan kısa bir süre sonra hastane florası ile kolonize olurlar. Kolonizasyon enfeksiyon gelişimi ve hastadan hastaya bulaş için en önemli risk faktörüdür. Son yıllarda karbapeneme dirençli gram negatif bakteriler (KDGNB) yoğun bakım ünitelerinde önemli bir problem olmakta-dır. Hastalarda morbidite ve mortalite oranlarını artır-makta, hastanede yatış süresini uzatmakta ve maliyeti artırmaktadır. Yoğun bakım hastalarında, KDGNB kolonizasyonunu önlemek için risk faktörlerinin belirle-nerek, kolonizasyon ve yayılımın önlenmesi, kolonize olan hastalar arasında enfeksiyon gelişme oranlarının belirlenmesi, enfeksiyon gelişen hastalarda ampirik tedaviye erken başlanılması açısından önemlidir. Bu çalışmaya, Dahiliye ve Anestezi Reanimasyon YBÜ’ne kabul edilen, 48 saatten uzun süre yatışı olan 16 yaş üzeri ve yatışta KDGNB kolonizasyonu/ enfeksiyonu olmayan hastalar dahil edildi. Yatışta ilk 72 saat içinde rektal sürüntü örneği alındı ve sonrasında Enfeksiyon Kontrol Kurulu’nun Enfeksiyon Kontrol Programı gere-ği, YBÜ Ünitesi’ndeki hastalardan rutin olarak haftada bir kez alınan rektal sürüntü örnekleri kullanıldı. Toplam 262 hasta çalışmaya alındı, yaş medyanı 67 (16-98) yıl idi ve %51.1’i kadın idi. Hastaların 82’sinin (% 31.3) rektal sürüntü örneğinde KDGNB kolonizasyonu tespit edildi. Kolonizasyon gelişen hastaların % 35.4’ünde KDGNB enfeksiyonu izlendi, bu oran kolonize olmayanlarda %2.8 idi. Kolonizasyonu olan hastalarda enfeksiyon gelişme riski kolonize olmayanlara göre 19.1 kat yüksek idi (p=0.001). Tek değişkenli analizde APACHE II skoru, son altı ayda hastanede yatış, yoğun bakım ünitesinde kalış süresi, solunum yetmezliği, transfüzyon, yoğun bakım öncesi antimikrobiyal kulla-nımı, enteral beslenme, entübasyon, mekanik ventilasyon, mekanik ventilasyon süresi, trakeostomi, Santal venöz kateterizasyon ve süresi, üriner kateterizasyon süresi, göğüs tüpü, glikopeptid, kolitsin, daptomisin kullanımı ve betalaktam kullanım süresi, kolonizasyon açısından risk faktörü olarak görüldü. Çok değişkenli lojistik regresyon analizinde, KDGNB kolonizasyonunu attıran risk olarak, transfüzyon ve yoğunbakım ünitesinde uzun süreli yatış bulundu. Bu riskleri taşıyan hastalarda, enfeksiyon kontrol önlemle-rinin alınması dirençli bakterilerin hastadan hastaya yayılımını önleyecek ve hastalarda gelişebilecek enfek-siyonlarda uygun ampirik tedavinin başlanmasını sağla-yacaktır.

ABSTRACT

Patients with comorbidities, undergone many invasive procedures in intensive care unit (ICU) colonized by bacterial flora of hospital in a short time after hospitalisation. Colonisation, is the most important risk factor for development infection and patient to patient transmission. In recent years carbapenem resistant gram negative bacteria (CRGNB) are a significant prob-lem of ICUs. CRGNB infections the mortality and morbidity of patients increases and cause prolonged length of stay and increase the cost. It is important to define the risk factors for colonisiation of ICU patients with CRGNB. and the rate of infection among colonized patients to initate early emprical treatment. This study conducted in ICUs of Medical and Anestesia and Reanimation in patients >16 years, stayed more than 48 hours, without CRNGB colonization/infection an admission in ICUs. This study is carried out as a part of infection control surveillance programme of infection control commitee. Rectal swab samples were obtained first 72 hour of admission and after that once in a week. A total of 262 patients included the median age of patients was 67(16-98) year and 134 (51.0%) of the were female. Eighty two of patients (31.3%) had CRGNB colonsation in their rectal specimen. Infection due to CRGNB developed in 35.4% of patients with colonisation, with a rate of 2.8%. The risk of development of infection in colonized patients was 19.1 times higher than non-colonized (p=0.001). In univariate analysis, APACHEII, hospitalisation within last 6 months, lenght of ICU stay, respiratory failure, transfusion, use of antimicrobial drugs before ICU hospitalisation, enteral feeding, entubation, mechanical ventilation, duration of mechanical ventilation, tracheostomia, central venous catheterisation (CVC), duration of CVC, duration of urinary catheterisation, thorax tube, use of glycopeptides, colistin, daptomycin and duration of betalactam use were significant risk factors for colonisations. In logistic multivariant analyses, transfusion and lenght of ICU stay were significant risk factors of CRGNB colonisation. In patients with risk factors, infection control measures will be prevent inter patient transmission and if will provide correct, early emprical treatment in infected patients starting.

Anahtar kelimeler: Karbapenem dirençli gram negatif bakteri, yoğun bakım ünitesi, kolonizasyon, Acinetobacter, Pseudomonas,

Klebsiella

Keywords: Carbapenem-resistant gram-negative bacteria, Intensive care unıt, colonization, Acinetobacter, Pseudomonas, Klebsiella

(8)

NİĞDE DEVLET HASTANESİ’NDE ÇALIŞAN HEMŞİRELERİN TÜKENMİŞLİK DÜZEYLERİNİN BELİRLENMESİ NİĞDE BURNOUT OF NURSES WORKING IN PUBLIC HOSPITALS TO DETERMINE THE LEVEL

Dilek BOZOT KAYASAN Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü

Halk Sağlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Eylül 2015 Danışman: Prof. Dr. Osman CEYHAN

Erciyes University, Graduate School of Health Sciences Department of Public Health

M.Sc. Thesis, , August 2015 Supervisor: Prof. Dr. Osman CEYHAN

ÖZ

Araştırma, Niğde Devlet Hastanesi’nde çalışan hemşire-lerin tükenmişlik düzeyhemşire-lerini belirlemek, mesleki ve sosyodemografik değişkenler açısından incelemek amacıyla yapılmıştır. Araştırmanın evrenini 15/09/2014 ve 15/11/2014 tarihleri arasında Niğde Devlet Hastanesi’nde çalışan 350 hemşire oluşturmuş-tur. Araştırmada evrenin tamamına ulaşılması hedeflen-miş, 248 kişiye (%70.8) ulaşılmıştır. Veriler; sosyodemografik ve mesleki özellikler soru formu ve Maslach Tükenmişlik Ölçeği (MTÖ) kullanılarak toplan-mıştır. Verilerin istatistiksel analizinde, Shapiro Wilks Testi, Mann-Whitnay U Testi, Kruskal Wallis Test ista-tistiği , Tukey Test istaista-tistiği kullanılmıştır. Araştırma kapsamına alınan hemşirelerin yaş ortalaması 33.1 ± 6.5 yıldır. Hemşirelerin %79.4’ü kadın, %46.8’i lisans mezunudur. Hemşirelerin %72.6’sı evli ve %29.4’ünün hiç çocuğu yokken %10.5’i 3 ve üzeri çocuğa sahiptir. Hemşirelerin meslekteki görev süreleri dağılımında en yüksek oranı (%27.8) 0-5 yıl arasında çalışan hemşire-ler, en düşük oranı (%3.6) 26 ve üzeri yıl çalışan hemşi-reler oluşturmuştur. Araştırmamıza katılan hemşirele-rin ortalama duygusal tükenmişlik (DT) puanları 18.5±7.4, duyarsızlaşma (D) puanları 6.2±4.1 ve kişisel başarı (KB) puanları 12.1±5 olarak bulunmuştur. Yani duygusal tükenmişlik (DT) düzeylerinin yüksek, duyar-sızlaşma (D) düzeylerinin orta ve kişisel başarısızlık düzeylerinin ise yüksek olduğu saptanmıştır. Hemşire-lerde yaş ilerledikçe ve meslekteki görev süreleri artık-ça tükenmişlik daha az görülmektedir. Kadın hemşirele-rin tükenmişlik puanları daha yüksektir. Çalışma saatle-ri fazla olan ve çalışma koşullarından menmun olmayan hemşireler tükenmişliği daha çok yaşamaktadırlar. Eko-nomik ve duygusal açıdan tatmin olmayan hemşirelerin tükenmişlik puanları daha yüksek bulunmuştur. Hemşireler, çalışma koşullarının yetersizliği, çalışma saatlerinin ve iş yükünün fazla olması, ücretlerin yeterli olmayışı gibi nedenlerden dolayı tükenmişlik yaşamak-tadırlar. Bu sonuçlar doğrultusunda, çalışma koşulları-nın düzeltilmesi, ekonomik yetersizliklerin giderilmesi, çalışma saatlerinin ve iş yükünün azaltılması, hizmetiçi eğitimlerin yapılması önerilebilir.

ABSTRACT

The research was conducted with the aim of determining the level of exhaustion of the nurses working at Niğde State Hospital in terms of professional and socio-demographic varieties. The universe of researh is composed of 350 nurses who work at Niğde State Hospital between 15/09/2014 and 15/11/2014. The research was aimed to reach the whole universe and 248 people (70.8 %) were interviewed. The data were collected by using questionary form of the socio-demographic and professional characteristics and Maslach Exhaustion Scale. Shapiro Wilks Test, Mann Whitney U Test, Kruskal Wallis Test Statistic and Tukey Test Statistics was used at the statistical analysis of the data. The average age of the nurses who participated in the research is 33.1± 6.5 years. 79.4% of the nurses were female and 46.8% had Bachelor’s degree. 72.6 % of the nurses were married. 29.4% had no children while 10.5% had 3 or more children.

In the range of the service durations of the Nurses ,the highest percentage (27.8%) is made up of those having been working for 0-5 years and the lowest percentage (3.6%) is made up of those having been working for 26 or more years. The average emotional exhaustion scores of the nurses who took part in the research are 18.5±7.4, desensitisation scores are 6.2± 4.1 and personal success scores are 12.1±5.0. In other words, it is found out that their emotonal exhaustion levels are high, desensitisation levels are average and personal failure levels are high. When the nurses get older and their period of service in the professsion increase, exhaustion is seen less often. The exhaustion scores of female nurses are much higher. The nurses who have more working hours and are not satisfied with the working conditions are exposed to exhaustion more often. Besides, the exhaustion scores of the nurses, who are not satisfied economicaly and emotionaly, are determined much higher.

The nurses are exposed to exhaustion because of inadequate working conditions, too long working hours and excessive work-load, low wages etc. According to these results, it can be recommended to improve working conditions, to fill the economic inadequacy, to decrease working hours and to lighten the workload and to participate in in-service-training

Anahtar kelimeler: Hemşire, Maslach Tükenmişlik Ölçeği, hastane, duygusal tükenme, tükenmişlik

Keywords: Nurse, Maslach Exhaustness Scale, hospital, emotional exhaustion, exhaustion

(9)

Sağlık Bilimleri Dergisi (Journal of Health Sciences) 2015 ; 24 (3)

KRONİK OBSTRÜKTİF AKCİĞER HASTALIĞI OLAN MALNÜTRİSYONLU HASTALARDA ENTERAL BESLENME DESTEĞİNİN KAS FONKSİYON KAPASİTESİ VE SOLUNUM FONKSİYONLARI ÜZERİNE ETKİSİ THE EFFECT OF ENTERAL NUTRITION SUPPORT ON MUSCLE FUNCTION CAPACITY AND PULMONARY FUNCTION PARAMETER IN MALNOURISHED PATIENTS WITH CHRONIC OBSTRUCTIVE PULMONARY DISEASE

Duygu MATARACI Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü

Beslenme ve Diyetetik Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Kasım 2015 Danışman: Doç. Dr. Habibe ŞAHİN

Erciyes University, Graduate School of Health Sciences Department of Nutrition and Dietetics

MSc Thesis, November 2015 Supervisor: Assoc. Prof. Dr. Habibe ŞAHİN ÖZ

Prospektif, randomize kontrollü bu çalışmada; malnütrisyonlu kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) olan hastalarda diyete ek olarak verilen enteral beslenme desteğinin kas fonksiyon kapasitesi, 1.saniyedeki zorlu ekspiratuvar volüm (FEV1) ve tiffeneau indeksine (FEV1/FVC) etkisini saptamak amaçlanmıştır. BKİ’si 18.5 kg/m2’nin altında olan 40 hasta rastgele olarak çalışma (n=20) ve kontrol grubuna (n=20) alınmış, anket formu uygulanmış, antropometrik ölçümleri yapılmış, el dinamometresi ile kas güçleri ölçülmüş ve solunum fonksiyon testi (FEV1 ve FEV1/ FVC) yapılmıştır. Tüm hastalara beslenme eğitimi veril-miş, çalışma grubunun üç ay süreyle oral beslenmeleri-ne ek olarak günde iki kutu enteral beslenme ürünü tüketmeleri sağlanmış ve üç ayın sonunda her iki gru-bun ölçümleri tekrarlanmıştır. Çalışma öncesi, çalışma grubu hastalar yaş ve cinsiyetleri için önerilen enerjinin ortalama %53.40±14.45’ini, kontrol grubu hastalar % 66.85±16.83’ünü karşılamaktadır. Çalışma sonrasında ise bu oranlar sırasıyla %84.86±14.25, %66.19±17.32 olarak bulunmuş ve aradaki farkın anlamlı olduğu sap-tanmıştır (p<0.05). Çalışma grubunda; çalışma öncesi tüketilen karbonhidrat, protein ve yağların toplam enerjiye katkıları çalışma sonrası ile karşılaştırıldığında protein ve yağ oranlarındaki artış istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.05). Çalışma grubunda; çalış-ma öncesine göre çalışçalış-ma sonrasındaki el kavraçalış-ma gücü ve FEV1 değerleri istatistiksel olarak artmıştır (sırasıyla 26.09±7.67 kg ve 26.80±7.51 kg, 39.60±22.53 L/sn, 43.35±18.94 L/sn) (p<0.05). Sonuç olarak, besin tüke-timleri yetersiz olan KOAH’lı hastalarda diyete ek olarak verilen enteral beslenme desteğinin el kavrama gücü ve FEV1 değerlerinde artış sağladığı, FEV1/FVC değerleri-ne ise anlamlı bir etkisinin olmadığı belirlenmiştir.

ABSTRACT

The purpose of this prospective, randomized controlled study is to determine the effect of enteral nutrition support given in addition to diet on muscle function capacity, forced expiratory volume in second (FEV1) and tiffeneau index (FEV1/FVC) in malnourished patient with chronic obstructive pulmonary disease (COPD). Fourty patients with body mass indexes below 18.5 kg/m2 were divided into two groups (study and control groups). These patients answered questionnaire forms. The patients’ anthropometric measurements were done, their muscle powers were measured with hand dynamometer and also their pulmonary function tests (FEV1, FEV1/FVC) were performed. Nutrition education was given to all patients. Study group consumed two bottles of enteral nutrition product in addition to oral nutrition for three months and measurement were repeated for study and control groups after this period. Before the study, study group achieved 53.40±14.45%, control group achieved 66.85±16.83% of suggested energy amount. After the study, these percentages are 84.46±14.25%, 66.19±17.32% respectively and the difference between these values is significant for study group (p<0.05). In study group, when the contributions of carbohydrate, protein and fat consumed before the study to total calory were compared with subsequent values, the differences were significant for protein and fat (p<0.05). In study group, second hand grip strength was higher than first measurement and this difference was significant (26.09±7.67 kg and 26.80±7.51 kg, respectively) (p<0.05). In study group, FEV1 values increased after the study according to beginning of study like hand grip strength (39.60±22.53 L/sn, 43.35±18.94 L/sn, respectively) (p<0.05). As conclusion, enteral nutrition support given in addition to diet provides increased hand grip strength and FEV1 in the malnourished patients with COPD, however there were no effect on FEV1/FVC values.

Anahtar kelimeler: Enteral beslenme desteği, el kavrama

(10)

KARBON TETRAKLORÜR İLE OLUŞTURULAN AKUT VE KRONİK KARACİĞER HASARI ÜZERİNE NAR ÇEKİRDEĞİ YAĞI (PUNICA GRANATUM) VE BİBERİYE EKSTRAKTININ (ROSMARINUS OFFICINALIS) ETKİSİ THE EFFECTS OF POMEGRANATE SEED OIL (PUNICA GRANATUM) AND ROSEMARY EXTRACT (ROSMARINUS

OFFICINALIS) ON CARBON TETRACHLORIDE INDUCED ACUTE AND CHRONIC HEPATIC DAMAGE IN RATS

Duygu YAMAN Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü

Veteriner Patoloji Anabilim Dalı Doktora Tezi, Haziran 2015 Danışman: Prof. Dr. Ayhan ATASEVER

Erciyes University, Graduate School of Health Sciences Department of Pathology

PhD Thesis, June 2015

Supervisor: Prof. Dr. Ayhan ATASEVER ÖZ

Bu çalışmada, karbon tetraklorür (CCl4) ile akut ve kronik karaciğer hasarı oluşturulan ratlarda nar çekirdeği yağı (NÇY) ile biberiye ekstraktının (BE) histolojik yapı, bazı biyo-kimyasal parametreler ile lipid peroksidasyonu üzerine ko-ruyucu etkileri belirlendi.

Akut ve kronik dönemlerde, 60’ar adet (200-250 gr) Wistar albino ırkı rat, her birinde 10 hayvan olacak şekilde 6’şar gruba ayrıldı. Akut çalışmada, birinci gruba (kontrol grubu) % 0,9 NaCl (1.0 mL/kg); ikinci ve üçüncü gruplara, sırasıyla 0,15 mL/kg NÇY ve 200 mg/kg BE, dördüncü gruba CCl4 (1.0 mL/kg) sadece ilk haftada iki kere; beşinci ve altıncı grupla-ra, ilk hafta iki kez CCl4 ile eş zamanlı, sırasıyla 0,15 mL/kg NÇY ve 200 mg/kg BE dört hafta verildi. Kronik çalışmada, birinci gruba (kontrol grubu) % 0,9 NaCl (0,2 mL/kg); ikinci ve üçüncü gruplara, sırasıyla 0,15 mL/kg NÇY ve 200 mg/kg BE, dördüncü gruba haftada iki kere 0,2 mL/kg CCl4, beşinci ve altıncı gruplara, haftada iki kere 0,2 mL/kg CCl4 ile eş zamanlı, sırasıyla, 0,15 mL/kg NÇY ve 200 mg/kg BE on iki hafta verildi. Akut ve kronik kontrol, NÇY ve BE gruplarında normal doku yapısı gözlenirken; akut CCl4 uygulananların hepatositlerinde yoğun makro ve mikroveziküler yağlanma, portal bölgede ve parankimde mononüklear hücre infiltrasyon alanları ile nekrotik değişiklikler görüldü. Kronik CCl4 grubunda, akut bulgulara ilaveten portal bölgelerde ortadan şiddetliye ulaşan fibrozis ile lobulasyon formasyon-ları görüldü. Akut ve kronik karaciğer hasarı oluşturulan gruplara NÇY ve BE ilavesi histopatolojik lezyonları etkile-medi.

Karbon tetraklorür uygulaması ile tüm biyokimyasal para-metreler (AST, ALT, ALP, glikoz, trigliserid, total kolesterol, HDL-kolesterol, LDL-kolesterol, total protein, albümin) de-ğişti, NÇY uygulamasıyla akut dönemde AST, ALT, ALP, gli-koz, total kolesterol, total protein, albümin, kronik dönemde de ALP, total kolesterol, total protein ve albumin düzeyleri kontrol grubu değerlerine yaklaştı. Biberiye ekstraktı, akut dönemde düşen HDL-kolesterol düzeylerini artırırken, diğer parametrelerle, kronik dönemde de tüm parametreleri etki-lemedi.

Akut ve kronik uygulanan CCl4, karaciğer MDA ve NO değer-lerini arttırdı. Nar çekirdeği yağı ilavesi akut dönemde MDA düzeyini, kronik dönemde de NO düzeyini azalttı, BE ise MDA ve NO değerlerini değiştirmedi.

Sonuç olarak; 0,15 mL/kg NÇY’nin akut ve kronik kullanımı-nın karaciğer hasarı üzerinde olumlu etkisi gözlenmemesine karşın, sadece akut dönemde incelenen biyokimyasal para-metreleri kontrol grubu değerlerine yaklaştırdığından, kıs-men iyileştirici bir etkisinin olabileceği, ancak 200 mg/kg BE’nin herhangi bir etkisinin görülmediği belirlendi. Nar çekirdeği yağı ve BE’nin farklı sürelerde ve yan etki oluştur-maksızın en iyi sonucu verecek farklı dozlarda kullanılarak, etkilerinin belirlenmesine yönelik yeni araştırmalara ihtiyaç olduğu kanaatine varıldı.

ABSTRACT

The present study evaluated hepatoprotective role of pomegranate seed oil (PSO) and rosemary extract (RE) on histological structure, some serum biochemical parameters and lipid peroxidation on acute and chronic liver injury induced by carbon tetrachloride (CCl4) in rats.

In acute and chronic period 60 Wistar-albino rats (200-250 g) were divided into six groups of ten, for per period. In the acute study, the rats in the first group (control group), were administered with %0,9 NaCl (1 mL/kg); second and third groups were administered with 0,15 mL/kg PSO and 200 mg/ kg RE, respectively; fourth group were administered with CCl4 (1 mL/kg) twice in the first week; fifth and sixth groups were administered with CCl4 (1 mL/kg) twice in the first week and simultaneously for 4 weeks 0,15 mL/kg PSO and 200 mg/kg RE, respectively. In the chronic study, the rats in the first group (control group), were administered with %0,9 NaCl (0,2 mL/kg); second and third groups were administered with 0,15 mL/kg PSO and 200 mg/kg RE, respectively; fourth group were administered with CCl4 (0,2 mL/kg) twice for 12 weeks; fifth and sixth groups were administered with CCl4 (0,2 mL/ kg) twice for 12 weeks and simultaneously with 0,15 mL/kg PSO and 200 mg/kg RE, respectively.

In case of acute and chronic control, PSO and RE group livers had normal architecture, in the acute CCl4 treated group, an intensive macro and microvesicular steatosis, mononuclear inflammatory cell infiltrations in portal area and paranchyma, and necrotic alterations; in the chronic group additionally to acute findings mild to severe fibrosis with lobulation formation were observed.

Acute and chronic adminisration of CCl4, changes on biochemical parameters (AST, ALT, ALP, glucose, triglyceride, total cholesterol, HDL-cholesterol, LDL-cholesterol, total pro-tein, albumin) approached control group levels when treated with PSO (except HDL and LDL-cholesterol). In the acute and chronic periods of study, RE administration didn’t have any effect on biochemical parameters except for HDL-chlosterol where it was elevated significantly in acute period.

Carbon tetrachloride treatment increased the hepatic MDA and NO concentration in both acute and chronic groups. Although PSO addition decreased MDA concentration in the acute period, it decreased NO concentration in the chronic period. Also, RE addition did not alter MDA and NO concentrations that induced by CCl4.

In conclusion, the present study has demonstrated that 0,15 mL/kg PSO has not adequate positive effects on histological changes on liver in acute and chronic periods but changed serum biochemical parameter levels and lipid peroxidation concentrations might suggest that PSO have a partially therapeutic effect, while 200 mg/kg RE have no effect against liver damage induced by CCl4. It concluded that further studies on the different durations and higher doses of PSO and RE are in need to point out their possible effects.

Anahtar kelimeler: Biberiye ekstraktı, Histopatoloji, Karbon tetraklorür, Nar çekirdeği yağı, Rat

Keywords:Carbon tetrachloride, Histopathology, Pomegranate seed oil, Rosemary extract, Rat

(11)

Sağlık Bilimleri Dergisi (Journal of Health Sciences) 2015 ; 24 (3)

GASTROİNTESTİNAL ŞİKÂYETİ OLAN HASTALARDA DIENTAMOEBA FRAGILIS’İN ARAŞTIRILMASI INVESTIGATION OF DIENTAMOEBA FRAGILIS IN PATIENTS WITH GASTROINTESTINAL SYSTEM COMPLAINTS

Eda SİVCAN Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü

Parazitoloji Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Temmuz 2015

Danışman: Prof. Dr. İzzet ŞAHİN

Erciyes University, Graduate School of Health Sciences Department of Parasitology

MSc. Thesis, , July 2015 Supervisor: Prof. Dr. Izzet SAHIN ÖZ

Bu çalışmada; gastrointestinal şikayeti olan hastalarda

D.fragilis’in farklı tanı yöntemleri ile yaygınlığının

araştırılması ve tanıda kullanılan yöntemlerin duyarlı-lık ve özgüllüklerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Ça-lışmaya çeşitli kliniklerden gelen ve gastrointestinal şikayeti olan 101 hastanın dışkı örneklerinin incelen-mesinde Robinson kültür, demir hematoksilen boya-ma, trikrom boyam, PCR ve Real-Time PCR yöntemleri kullanılmıştır. Hasta ve kontrol gruplarından oluşan 121 dışkı örneği nativ-lügol yöntemi ile incelenmiştir. Dışkı örneklerinin robinson besiyerine kültürü yapıl-mıştır. Kullanılan boyama yöntemleri, PCR ve Real-Time PCR yöntemleri ile araştırma grubunda ve kültür grubunda Dientamoeba bakımından pozitiflik oranları belirlenmiştir. Hasta grubunun 13’ü (%10,7) demir hematoksilen boyamayla, 2’si (%1,7) ise trikrom boya-mayla, PCR yöntemi ile 7’si (% 5,7), Real-Time PCR ile 13’ü (%10,7) pozitif olarak tespit edilmiştir. İnceleme-si yapılan kültür örneğinden 7’İnceleme-si (%5,8) demir hematoksilen boyamayla, 4’si (%3,3) trikrom boya-mayla, PCR yöntemiyle 2’si (%1,7), Real-Time PCR’da 3’ü (%2,5) pozitif olarak tespit edilmiştir. Demir hematoksilen boyama sonucunda, ishalli dışkılarda pozitif örneğe rastlanmazken, ishalli olmayan örnekle-rin 13’ü (%10,7) pozitif bulunmuştur. İshalli dışkıların trikrom boyama yöntemi ile boyanması sonucunda pozitif örneğe rastlanmamıştır. İshalli olmayan dışkı-larda ise trikrom boyamayla 2’si (%1,7) pozitif bulun-muştur. PCR yöntemi ile ishalli dışkıların 1’i (% 1) po-zitifken, ishalli olmayan dışkıların 6’sı (% 4,9) pozitif bulunmuştur. Real-Time PCR yönteminde ise ishalli dışkılarda pozitif örneğe rastlanmazken, ishalli olma-yan dışkılardan 13’ü (%10,7) pozitif olarak tespit edil-miştir. İncelenen dışkı örneklerinde Real-Time PCR yöntemi esas alınarak yapılan sensivite ve spesifite değerleri sırasıyla demir hematoksilende %46 ve %93, trikrom boyamada %0 ve %99, PCR’da %54 ve %100 olarak bulunmuştur. Real-Time PCR yöntemi esas alı-narak yapılan kültür örneklerine ait sensivite ve spesifite değerleri sırasıyla; demir hematoksilende % 67 ve %96, trikrom boyamada %33 ve %98, PCR’da % 67 ve %100 olarak bulunmuştur.

ABSTRACT

In this study; we aimed that investigate the prevalence of D.fragilis with different diagnostic methods in patients with gastrointestinal symptoms and determine the sensitivity and specificity of this diagnostic methods have been used. 101 patients who were coming from various clinics and had gastrointestinal complaints were included and fecal samples examined with Robinson culture, iron hematoxylin staining, trichrome dye, PCR and Real-Time PCR methods. Patients and the control groups consisting of 121 stool samples were examined by native-iodine method. Stool samples that examined were cultured with Robinson medium. Positivity rate of the research group and cul-ture group was determined using the dyeing methods, PCR and Real-Time PCR. 13 patients (10.7%) with iron hematoxylin staining, 2 patients (1.7%) with trichrome staining, 7 patients (5.7%) by PCR and 13 patients (10.7%) by Real-Time PCR were positive. Culture sam-ples were positive with iron hematoxylin staining, trichrome staining, PCR and Real-Time PCR 7 (5.8%),4 (3.3%), 2 (1.7%), 3 (2.5%) rates, respectively. While diarrheal stool samples were not found as positive with iron hematoxylin staining, 13 samples of non-diarrheal stool samples (10.7%) were positive. Diarrheal stool samples with trichrome staining method were not identified any positive samples, as 2 (1.7%) of non-diarrheal stool sapmles were found positive. 1 (1%) of the diarrheal stools were identified as positive, while 6 (4.9%) of non-diarrheal stools were positive by PCR. The diarrheal stools were not positive, while 13 (10.7%) of non-diarrheal stools were positive by Real-Time PCR. Sensitivity and specificity were found to be values of 46% and 93% in iron hematoxylin staining, 0% and 99% in trichrom staining, 54% and 100% by PCR at examined stool samples based on Real-Time PCR method. Sensitivity and specificity were found to be values of 67% and 96% in iron hematoxylin staining, 33% and 98% in trichrom staining, 67% and 100% by PCR at culture samples based on Real-Time PCR method.

(12)

Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü Parazitoloji Anabilim Dalı

Yüksek Lisans Tezi, Temmuz 2015 Danışman: Prof. Dr. Süleyman YAZAR

Erciyes University, Graduate School of Health Sciences Department of Parasitology

M.Sc. Thesis, July 2015 Supervisor: Prof. Dr.Süleyman YAZAR ÖZ

E. granulosus dünya genelinde görülebilmektedir.

Para-zitin neden olduğu “kistik ekinokokkozis” (KE) yurdu-muzun da içinde bulunduğu hayvancılığın yaygın oldu-ğu birçok ülkede önemli sağlık sorunları oluşturmakta ve ekonomik kayıplara neden olmaktadır. Parazitin sık görüldüğü bölgeler; Kuzey ve Doğu Afrika, Avustralya, Güney Amerika ve Avrasya’dır.

Yapılan moleküler çalışmalarda taksonomik olarak doğrulanan dört türün yanında; E. granulosus türünün varyasyonları veya suşları denilen 10 farklı suş tanım-lanmıştır. Ancak ülkemizde suş tayinine yönelik çalış-malar sınırlı sayıdadır. Suşlar arasındaki ara konak farklılıkları ve gelişimsel farklılıklar parazitle mücade-leyi ve kontrol çalışmalarını olumsuz yönde etkileyebil-mektedir.

Çalışmada amacımız; Türkiye’de farklı bölgelerden ve farklı ara konaklardan elde edilen hidatik kist materya-lini moleküler yöntemlerle inceleyerek E.granulosus suş tayini yapmaktır. Çalışmamızın; Türkiye’de ve bölge-mizde KE’ye karşı yapılacak olan etkin eradikasyon, kontrol ve aşı çalışmalarında içeriğinden faydalanılacak bir çalışma olması düşünülmektedir.

ABSTRACT

E. granulosus can be seen throughout the world.

Interference caused by the "cystic echinococcosis" (KE) is common in our country are also found in the animal constitutes a major health problem in many countries and cause economic losses. Parasite prevalent regions; North and East Africa, Australia, South America and Eurasia.

In addition to the four species by molecular studies confirmed the taxonomic; 10 different strains or strains of E. granulosus species known variations have been identified. However, in our country are limited studies on strain characterization. Search mansion differences between strains and developmental differences and the fight against parasite control studies can be adversely affected.

Our aim in this study; From different regions of Turkey and obtained from different intermediate hosts by examining the cyst material is to make the determination of molecular methods E.granulosus strains. Our study; Effective eradication keen to be held against Turkey and our region is considered to be a work that will benefit from the content in the control and vaccine development.

Anahtar kelimeler: Kistik Ekinokokkozis, Echinococcus granulosus, Suş, Moleküler Karakterizasyon

Keywords: Cystic Echinococcosis , Echinococcus granulosus, Strains, Moleculer Characterization

FARKLI KONAKLARDAN ELDE EDİLEN ECHINOCOCCUS GRANULOSUS İZOLATLARININ MOLEKÜLER KARAKTERİZASYONU

MOLECULAR CHARACTERIZATION of ECHINOCOCCUS GRANULOSUS ISOLATES OBTAINED FROM DIFFERENT SOURCES

(13)

Sağlık Bilimleri Dergisi (Journal of Health Sciences) 2015 ; 24 (3)

TÜRKİYE’DEKİ GENÇLİK HİZMETLERİ VE SPOR İL MÜDÜRLÜKLERİNDE GÖREV YAPAN YÖNETİCİ PERSONELİN DUYGUSAL ZEKÂ VE ÖRGÜTSEL BAĞLILIK DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİ EXAMINATION OF LEVEL OF EMOTIONAL INTELLIGENCE AND ORGANIZATIONAL COMMITMENT OF ADMINISTRATIVE STAFF WORKING IN PROVINCIAL DIRECTORATES OF SPORTS AND YOUTH SERVICES IN

TURKEY Enes BELTEKİN Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü

Beden Eğitimi ve Spor Bilimleri Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Temmuz 2015 Danışman: Doç. Dr. Hakkı ULUCAN

Erciyes University, Graduate School of Health Sciences Department of Physical Education and Sports

M.Sc. Thesis, July 2015 Advisor: Assoc.Prof.Dr. Hakkı ULUCAN ÖZ

Bu çalışmanın amacı, Türkiye’deki Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüklerinde Görev Yapan Yönetici Per-sonelin Duygusal Zekâ ve Örgütsel Bağlılık Düzeyleri-nin incelenmesidir.

Çalışmaya rastgele yöntemle seçilmiş 48 ildeki Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüklerinde Görev Yapan il müdürü, ilçe müdürü, şube müdürü ve gençlik merkezi müdürü olmak üzere 412 kişi katıldı. Araştırmada yö-netici personelin Sosyo-Demografik bilgilerinin yanı sıra “Duygusal Zekâ Ölçeği” ve “Örgütsel Bağlılık Ölçeği” veri toplama aracı olarak kullanıldı. Elde edilen veriler IBM SPSS Statistics 22 bilgisayar programında değer-lendirildi ve p<0.05 istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Katılımcıların ölçekler sonucunda elde ettikleri ortalamalar arası farkların belirlenmesinde, betimsel istatistik teknikleri kullanıldı. Elde edilen puanların birbirlerinden anlamlı bir şekilde farklılık gösterip gös-termediğini belirlemek için Mann Whitney-U Testi ve Kruskal Wallis Testi yapıldı. Değişkenler arasındaki ilişkiyi test etmek için Spearman Korelasyonu uygulan-dı.

Araştırma sonucunda çalışmaya katılan yönetici perso-nelin duygusal zekâ düzeyleri ile örgütsel bağlılık dü-zeyleri arasında pozitif yönlü anlamlı ilişki bulundu. Araştırmaya katılan yönetici personelin cinsiyet ve yaş değişkenine göre duygusal zekâ alt boyutlarından empatik duyarlılık alt boyutunda, kıdem değişkenine göre duygusal değerlendirme alt boyutunda, unvan değişkenine göre pozitif duygusal yönetim ve duygula-rın olumlu kullanımı alt boyutladuygula-rında gruplar arasında anlamlı farklılık bulundu. Örgütsel bağlılık düzeylerin-de ise medüzeylerin-deni durum düzeylerin-değişkenine göre örgütsel bağlılık alt boyutlarından normatif bağlılık alt boyutunda grup-lar arasında anlamlı farklılık bulundu.

Sonuç olarak, Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlükle-rinde görev yapan yönetici personelin duygusal zekâ düzeyleri arttıkça örgütsel bağlılık düzeylerinin de art-tığı tespit edildi.

ABSTRACT

The aim of this study is Examination of the Level of Emotional Intelligence and Organizational Commitment of Administrative Staff working in Provincial Director-ates of Sports and Youth Services in Turkey.

In the study, participant were randomly chosen. 412 people working in Provincial Directorates of Sports and Youth Services from 48 different cities as provincial director, district director, branch director and youth center director. In this study, Demographic data were collected about the participants. In order to collect data “Emotional Intelligence Questionnaire” and “Organizational Commitment Questionnaire” were used. The data were analysed using IBM SPSS Statistics 22 software and p<0.05 was accepted as meaningful. In determining the differences in averages among partici-pants descriptive statistics were used. To determeine if there is significant difference Mann Whitney-U and Kruskal Wallis test was administered. To examine the relation among variables Spearman Correlation was administered. The study has revealed that there is a positive meaningful relation between the level of ad-ministrative staff emotional intelligence and organiza-tional commitment. There is a meaningful significant difference among groups in terms of one of the sub-dimensions of emotional intelligence emphatic sensitiv-ity based on the age and gender variable and in terms of emotional evaluation sub-dimension based on pro-motion and in terms of positive use of epro-motions and positive emotional management based on title. As to levels of organizational commitment there is a mean-ingful difference in terms of one of the sub-dimensions normative dependency based on marital status. As a consequence, it has been seen that when the emo-tional intelligence level of administrative staff working in Provincial Directorates of Sports and Youth Services increased, and their level of organizational commit-ment also increased.

Anahtar kelimeler: Duygusal Zekâ, örgütsel bağlılık, yönetici personel

Keywords: Emotional Intelligence, organizational commit-ment, administrative staff

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu çalışmada, daha çok mizahın toplumsal ve kültürel boyutuyla ilgilenildiği için bugüne kadar üretilmiş önemli mizah teorilerinin yanı sıra bazı sosyal teorilere

Of course Arab leaders, who had largely not been informed of British desires to carve a national home for Jews, were also not aware of the fact that by accepting British

PIAC (Permanent International Altaistic Conferencel Sürekli Uluslararas~~ Altay Çal~~ma- lar~~ Konferans~) 1-6 Temmuz 2007 tarihleri aras~nda Rusya Federasyonu'na ba~l~~ Tataristan

Sağlık Bilimleri Dergisi (Journal of Health Sciences) 19(3)LXI-LXXXIX, 2010 LXIX Uğur BOYRAZ, Yüksek Lisans Tezi, 40 sayfa..

‹hmal bulgusu olan yaßl›lar›n yaß ortalamas› ve ihmal puan ortalamas› bulgu olmayan yaßl›lardan anlaml› olarak daha faz- lad›r.. Yaßl›n›n

Gö- rüldü¤ü gibi, intraartiküler sodyum hyaluronat tedavisini takiben, gece a¤r› skoru hariç, tedavi etkinlik parametrelerinin tümünde h›zl› düzelmeler sa¤land›.. Sadece

R sonucu elde edilen küme üyelikleri, MATLAB programından farklı olarak birbirlerine daha yakın sonuçlar (daha bulanık sonuçlar) vermekle birlikte nihai olarak elde

Havayollarının direkt dağıtım kanalları arasında bilet satış ve rezervasyon ofisleri, telefonla rezervasyon için çağrı ofisleri, otomatik bilet satış