• Sonuç bulunamadı

Sivil toplum kuruluşlarının Türk dış politikasına etkisi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Sivil toplum kuruluşlarının Türk dış politikasına etkisi"

Copied!
91
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

ULUSLAR ARASI İLİŞKİLER ANABİLİMDALI

SİVİL TOPLUM KURULUŞLARININ

TÜRK DIŞ POLİTİKASINA ETKİSİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN

DOÇ. DR. ŞABAN ÇALIŞ

HAZIRLAYAN

AHMET HÜSREV ÇELİK

(2)

İÇİNDEKİLER

İÇİNDEKİLER ... i

GİRİŞ ... 1

BİRİNCİ BÖLÜM KAVRAMLAR, TANIMLAR, TARTIŞMALAR 1.1. Sivil Toplum Kavramı ... 3

1.1.1. Sivil Toplumun Kavramsal Temelleri ve Gelişimi... 3

1.1.2. Sivil Toplumun Kurumsal Temelleri ve Gelişimi ... 8

1.1.3. Sivil Toplum Kavramı: Tanımlar ... 11

1.1.4. Sivil Toplum Kavramı: Tartışmalar ... 15

1.2. Dış Politika Kavramı ... 19

İKİNCİ BÖLÜM SİVİL TOPLUM KURULUŞLARININ TÜRK DIŞ POLİTİKASINA ETKİSİ 2.1. Devlet Kimliği Çerçevesinde STK - Türk Dış Politikası İlişkisi... 22

2.2. STK’lar - Türk Dış Politikası: Etkileşimin başlangıç dönemi... 26

2.3. STK Kategorilerinde Dış Politikanın Yeri... 27

2.3.1. Siyasi Partilerin STK Kategorilerindeki Yeri ve Türk Dış Politikası ... 29

2.4. STK’ların Türk Dış Politikasını Etkileme Çabalarının Nedenleri... 30

2.5. STK’ların Dış Politikayı Etkilemede Kullandıkları Araçlar... 30

2.5.1. STK’ların Varlıklarının Bizzat Baskı Aracı Olması... 30

2.5.1.1. SİAD’ların Türk Dış Politikasına Etkisi ... 31

2.5.1.1.A. Çıkar Kavramı ve İçsel Güç Dengesi Olmaları... 31

2.5.1.1.B. TÜSİAD... 32

2.5.1.1.C. MÜSİAD ... 34

(3)

2.5.1.2. TOBB - Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği... 37

2.5.2. Platformlar Oluşturmaları... 39

2.5.3. Raporlar, Konferanslar vb. Faaliyetler ... 42

2.5.4. Üyelerin Nüfuzundan Yararlanılmak İstenilmesi... 44

2.5.5. Çatı Örgütler Kurmaları... 46

2.5.6. Gösteriler Düzenlemeleri... 49

2.5.7. Kamuoyu Oluşturma Çabaları ... 51

2.5.8. STK’ların Kendilerinin İnsiyatif Almak İstemeleri (Kuva-i Milliye) ... 52

2.5.9. STK’ların Dış Politikada Etkin Olan Siyasileri Yetiştirmeleri ... 56

2.6. İç Politikaya Kıyasla Dış Politikada STK’ların Konumu... 57

2.7. STK’ların Etkili Olabilecekleri Türk Dış Politikası Alanları ... 59

2.7.1. Siyasi Konular ... 59

2.7.1.1. STK’lar - Avrupa Birliği ve Türk Dış Politikası... 59

2.7.1.2. STK’lar - İslam Dünyası ve Türk Dış Politikası ... 61

2.7.1.3. STK’lar - Türk Dünyası ve Türk Dış Politikası ... 64

2.7.2. STK’ların Kültürel Konularda Dış Politika Faaliyetleri... 67

2.8. STK’ların Etkilemede Bulunamayacakları Dış Politika Alanları... 68

2.8.1. Milli Güvenlik Konuları ... 68

2.8.1.1. Bir İstisna: 1 Mart Tezkeresi... 72

2.8.2. Uluslararası kararlar (BM, NATO vb.) ... 72

SONUÇ... 74

KAYNAKÇA... 77

(4)

GİRİŞ

Sivil toplum kavramı, kavramsal olarak siyasal alanda doğan ve gelişimini uzun yıllar içerisinde tamamlayan bir kavramdır. Sivil toplum kuruluşları ise daha çok sosyal ve iktisadi alanda ortaya çıkıp gelişen ve çok yakın dönemde de siyasal alanda da yer alan, siyasal faaliyetlere de katılan bir özelliğe sahiptirler. Sivil toplum kuruluşlarının son 20-25 yılı geçmeyen bir gündemde yer alma, gündem oluşturma yeniliği bulunmakta, bunun yanında son 15-20 yıl içerisinde tartışılmakta, araştırılmakta popülariteleri sürekli artmaktadır.

Sivil toplum kavramının uzlaşılmış bir tanımı bulunmamaktadır. Anlam olarak birbirini kesen ve birbirine yakın ifadelerle tanımlar yapılsa da kesin sınırları çizilmiş bir tanım ortaya konulamamaktadır. Aynı şekilde sivil toplum kuruluşlarının bir kısmı içinde şu kuruluşlar sivil toplum kuruluşudur veya değildir denilememektedir.

Demokratik olmayan ülkelerde halkı yönlendirmenin araçlarından birisi olarak kullanılan, buna mukabil demokratik ülkelerde ise demokratikleşmenin ne derecede olduğunun bir mikyası olarak görülen, devleti sınırlayan, denetleyen, yönlendiren, siyasi iradeyi sorgulayan sivil toplum kuruluşları, devletle sürekli bir etkileşim içerisinde bulunmaktadır. Demokratik ülkeleri baz alarak ifade edecek olursak bu etkileşimin başlangıç noktası sivil toplum kuruluşlarının günümüzdeki anlamıyla ortaya çıkması ve akabinde var olma, ayakta kalma çabası; devamında ise devletin etkinlik alanına doğru halkalar halinde bir genişleme şeklinde devam ederken bu kısa zaman dilimi içerisindeki genişleme mücadelesi devletin iç politik alanında olmuş tartışmalar ve araştırmalar da hep bu alanda yoğunlaşmıştır. Günümüzde geldiği noktada artık demokratik ülkelerde sivil toplum kuruluşlarının devletin iç politikasında varlığı vazgeçilemez bir hal almış, kabul edilmiş, siyasal sistemin meşru bir parçası haline gelmiştir.

Devletin iç politikasında yerini sağlamlaştıran sivil toplum kuruluşlarının yeni etkileşim ve mücadele alanı artık devletin dış politika alanı oluşturmaktadır yani bu yeni şekillenen etkileşim sivil toplum kuruluşları açısından iç politikaya göre daha yeni, müdahil olunması daha zor bir konudur.

Devlet - sivil toplum / sivil toplum kuruluşları ilişkisi özellikle iç politika ve demokratikleşme çerçevesi içerisinde oldukça incelenen, araştırılan, tartışılan bir konu

(5)

iken dış politika ile olan ilişkinin yeni denebilecek bir zamanda başlamış olması nedeni ile bu konu üzerindeki inceleme, araştırma ve tartışmalar keza aynı şekilde yeni ve sayıca daha azdır.

Biz bu çalışmamızda Sivil Toplum Kuruluşlarının - Türk Dış Politikası üzerindeki etkilerini ele alıp inceledik.

Öncelikle; kavramın ne olduğunun ve ne anlama geldiğinin, ne zaman ortaya çıktığının, hangi aşama ve süreçlerden geçerek bugünkü anlama ulaştığını bilmek konuyu daha anlaşılır kılacağı için birinci bölümde kavramlar ve tartışmalar üzerinde durduk ve bunu yaparken çalışmanın etkileyen, aktif, fail kısmını sivil toplum kuruluşları oluşturduğu için merkeze sivil toplum kavramını yerleştirerek onun etrafında şekillendirdik.

İkinci bölümde Türk dış politikasının özelliklerinden başlayarak, Sivil toplum

kuruluşlarının dış politikayı etkileme çabalarının nedenlerini, etkileme yöntemlerini ve etkilemeye çalıştıkları dış politika alanlarını irdeledik. Her STK’yı incelemek olanaksız ve birbirinin gereksiz tekrarı olacağından o konu ile alakalı en çarpıcı olayları ve STK’ları seçerek konuyu açıklığa kavuşturmada örnek olarak gösterdik.

Yine konu başlıkları içerisinde örnekler üzerinden elde ettiğimiz genel tespitleri ortaya koymaya çalıştık bunu yaparken tarafgirlik içeren yorumlardan kaçındık, konuya bilimsel olarak yaklaştık, sadece şu an durum ne ise, ne görünüyor ise, ne görüyor isek onu yazdık yani içinde bulunduğumuz anı fotoğraflamayı amaçladık.

Sivil toplum kuruluşlarının Türk dış politikasına etkisini doğrudan inceleyen kaynak sayısının oldukça az olması nedeni ile biz sivil toplum kuruluşları ve dış politika kaynakları üzerinden analiz etme gayretinde olduk. Mümkün oldukça yazılı kaynakları kullanmaya çalıştık. İnternet kaynaklarını kullanmayı güncel örneklere ve olaylara ulaşmak için tercih ettik.

Son olarak, her zaman olduğu gibi bu çalışma sürecinde de maddi manevi desteklerini benden esirgemeyen anneme, babama ve kardeşime ve bana bu imkanı veren, öğrencisi olmaktan gurur duyduğum çok saygıdeğer hocam Doç Dr. Şaban Çalış’a teşekkürlerimi arz etmeliyim.

(6)

BİRİNCİ BÖLÜM

KAVRAMLAR, TANIMLAR, TARTIŞMALAR

1.1. Sivil Toplum Kavramı

1.1.1. Sivil Toplumun Kavramsal Temelleri ve Gelişimi

Sivil toplum kavramının gelişimine baktığımızda kavramın daha sonra inceleyeceğimiz günümüz tanımları kadar tarihsel gelişiminin ve bu süreçteki tanımlamalarında oldukça çapraşık olduğunu söyleyebiliriz. Tarihsel süreçteki bu çapraşıklık kavramın ortaya çıktığı kabul edilen dönemde yüklendiği kabul edilen tanımla, günümüz tanımlamaları arasında zıtlık barındıran bir farklılık olmasıdır Bu durum tarihsel süreç içerisinde bazı kırılma noktaları yanında bazı düşünürlerin katkısıyla oluşmuş olmasıdır.

Sivil Toplum kavramının düşünce bazındaki temelleri; sivil toplum kavramı ile yakından ilgili olan, bu kavramı tanımlamada ve sınırlarını çizmede belirleyici olan devlet- toplum- demokrasi- yönetim vb. kavramlar etrafında fikir beyan etmiş ve eserlerinde bunlara yer vermiş çok eski çağlardaki düşünce adamlarına kadar uzatılabilmektedir. Aristo’dan başlatabileceğimiz bu çizgiyi Thomas Hobbes, John Locke, Montesquieu ve Rousseau ile devam ettirebiliriz.

MÖ. 384 - 322 yılları arasında yaşayan Aristo’nun kullandığı ‘politike koinonia’ kavramı, sivil toplum kavramının başlangıç noktası olduğu genel kabul gören bir husus olarak karşımıza çıkmaktadır. ‘Koionoea (koinonia) Ahlaki ve manevi gayelerle oluşmuş bir insan topluluğunu’1 ifade ederken, politike koinonia ise ‘yasalarla belirlenmiş kurallar sistemi içindeki özgür ve eşit (kabul edilen) yurttaşların siyasal toplumu, ahlaki bir kamu2 olarak tarif edilmektedir. Burada dikkat çeken nokta ‘Aristo

1 Mubahat Küyel, Felsefeye Başlangıç, Mili Eğitim Bakanlığı yayını, Ayyıldız Matbaası, Ankara 1978, s

41

2 Gülgün Erdoğan Tosun, Demokratikleşme Perspektifinden Devlet Sivil Toplum İlişkisi, Alfa yayınları.

(7)

politike koinonia kavramını açıklamaya çalışırken ona etik bir değer yüklemiş’3 olmasıdır. Sarıbay’da sivil toplumun ahlaki bir varlık olduğunu fakat bunun Hegel’den itibaren öne çıktığını vurgulamaktadır.4

Aristo’nun; insanlığın ulaşabileceği son uygarlık basamağı ve İdeal toplum düzeni olarak gördüğü Polis’te5 yabancı ya da köle olarak bulunanlara siyasal toplumun yönetim mekanizması içinde yer alma hakkı tanınmamakta yani yurttaş olarak kabul edilmeyenler sivil toplum üyesi olarak da kabul edilmemektedir.6

Aristo’nun ‘politike koinoniası’ Çiçero tarafından ‘societas civilis’ olarak ifade edilmişitir.7 ‘Aristoteles ve Ciceron için Sivil Toplum, bir tür siyasi organizasyon yapısını tarif etmekte ve toplumun tüm katmanlarını içeren bir kavram oluşturmaktaydı.’8 Aristo ile başlayan bu süreçten itibaren 18. yüzyıla yani ortaçağın sonuna kadar sivil toplum kavramı ile devlet kavramı eş anlamlı olarak kabul edilmişitir.9 ‘Roma geleneklerine istinaden sivil toplum bir yerde "yurttaşlık" kavramını ve yurttaşlık vecibelerinin toplumsal düzeyde ifa edilmesi şeklinde algılanmıştır.’10

Aristo’dan sonra; Aristo’nun görüşlerini Hıristiyanlık diniyle uzlaştırmaya çalışan ve ölümsüz, doğal ve pozitif yasalardan bahseden Saint Thomas D’Aquin11 de ideal devleti ve ideal yönetim biçimini12 araştırırken aynı çizgiyi devam ettirmişlerdir.

3 Selçuk Kendirli, Fatih Şenöz, ‘Sivil Toplum Kuruluşlarında (STK) Fon Kaynakları Ve Fon Yönetimi:

Çorum Sivil toplum Kuruluşlarında (STK) Yansımaların Analizi’

http://www.usakgundem.com/makale.php?id=244 (28-1-2006)

4 Ali Yaşar Sarıbay, ‘Sivil Toplum:Universitas mı, Societas mı?’ Sivil Toplum Dergisi, Yıl:1-Sayı: 1

Ocak- Şubat- Mart 2003 http://www.siviltoplum.com.tr/?ynt=icerikdetay&icerik=46&id=99 (28-1-2007)

5 Ayferi Göze, Siyasal Düşünceler veYönetimler, Beta Yayınları, 7. bası, İstanbul-1995, s.38

6 ÖzkanYıldız, ‘Sivil Toplum, Demokrasi ve Çoğulculuk’, S,ivil Toplum Dergisi, Edam yayınları, Yıl:2,

sayı: 5, Ocak –Şubat- Mart, 2004, s.84

7 Tosun, Demokratikleşme……., s.30

8 Ahmet Ecmel Yorgancı, ‘Sivil Toplumun Tarihsel evrimi’

http://www.elegans.com.tr/arsiv/50/yaz2000/html/ecmel.html (30-1-2007)

9 Tosun, Demokratikleşme……., s.30

10 Ahmet Ecmel Yorgancı, ‘Sivil Toplumun Tarihsel evrimi’

http://www.elegans.com.tr/arsiv/50/yaz2000/html/ecmel.html (30-1-2007)

11 Göze, Siyasal Düşünceler…’ s.79

12 Coşkun Can Aktan, ‘Sivil Toplum İçin İdeal Devlet’

(8)

Doğal hukuk filozoflarının önde gelen ismi olan Thomas Hobbes da eşit yaratılan insanlar arasındaki mücadelenin şu üç nedene bağlı olduğunu belirtmektedir. Bunlar: rekabet, güvensizlik ve herkesten üstün olma tutkusudur.13 İşte bu üç neden insanları çatışmaya iterken insanı da insanın kurdu yapmıştır. ‘Bu çatışmanın engellenmesi için insanlar bir sözleşme ile tüm haklarını egemen bir güce Leviathan’a (devlet) teslim etmişlerdir. İnsanlar devletin izin verdiği ölçüde haklara sahiptirler aksi bir durum çatışmayı doğuracaktır.’14 Netice olarak Hobbes da devletin otoritesinden üstünlüğünden ve hukukun kaynağının bu üstünlük, egemenlik olduğundan bahsetmiştir. Yani Thomas Hobbes’ın ön gördüğü devlette de sivil toplum ve siyasal toplum kendisinden önce gelen Aristo ve Çiçero’nun düşünceleriyle paralellik arz etmektedir.

Liberal Devlet düzeninin öncüsü olarak görülen John Lock15 ise Hobbes’den farklı olarak, siyasal alanın statüsünde bir değişikliğin söz konusu olduğunu, devletin rolünün mümkün olduğunca sınırlandırılması gerektiğini ileri sürerken,16 insanların özgürlük sınırlarının çerçevesinin doğal yasanın koyduğu sınırlar olduğu ve bu sınırlar içinde kalmanın şart olduğu vurgusunu da yapmaktadır.17

Jean-Jacgues Rousseau da sivil toplum kavramını siyasal toplum ile eş anlamlı kullanmış,18 çatışmaların önlenmesi ve çıkarların korunmasının toplumsal bir sözleşme ile mümkün olacağını söylemiştir.

Kavram ve kuramları bu düşünürlerin biçimlendirdiği 18. yüzyıla kadar, sivil toplum devletle eş anlamlı olarak kabul edilirken bu yüzyıldan sonra köklü bir değişime uğramıştır. 1767’de Adam Ferguson tarafından yayınlanan ‘Sivil toplumun tarihi üstüne bir deneme’ adlı eserde sivil toplumun sanat ve edebiyatla münevverleştirilen bir toplum olduğu belirtilmesine rağmen kavramı radikal bir biçimde değiştiren ve sivil

13 Göze, Siyasal Düşünceler…’ s.131

14 İrfan Haşlak, Serdar Gülener, ‘Sosyal Ve Siyasal Düşüncede Sivil toplum Tartışmaları Ve Toplulukçu

Düşüncede Topluluk, Birey Devlet Anlayışı’ http://www.usakgundem.com/makale.php?id=231 (1-2-2007)

15 Göze, Siyasal Düşünceler…’ s.150

16http://www.atik-online.net/modules.php?name=News&file=article&sid=193 (1-2-2007) 17 Göze, Siyasal Düşünceler…’ s.151

(9)

toplumun devletle eş anlamda olduğunu doğrudan eleştiren ilk kişinin Hegel olduğu kabul edilmektedir.19

Ancak öncesinde hemen şunu belirtmemiz gerekmektedir ki; Klasik ekonomi kuramcıları olan Adam Smith ve Adam Ferguson gibi düşünürler sivil toplumu, feodalizm ve despotizmin karşıtı olarak nitelendirmeleri ile bu kavramın doğal düzen halinden farklı tanımlanmasında, gelişmesinde önemli bir paya sahip olmuşlardır yani doğal düzen filozoflarının çatışmaya neden olarak gördükleri toplumsal ve ekonomik yapılanmayı savunmuşlar, ekonomik politik kopuşun öncüsü olmuşlardır ki bu durum toplumsal sözleşmecilerin hiç hesaba katmadıkları bir husustur.20

Sivil toplumu uygar toplum ve yurttaşlar toplumu ile eş anlamlı olarak tanımlayan21 ‘Hegel; Halklar Felsefesi (Philosophy of Rights) adlı eserinde ahlaki yaşam (ethical life) kavramının geçirdiği içerik farklılaşması, onun sivil toplum değerlendirmesine de yansımıştır. Önceki eserlerinde halk-yönetim-devlet kelimelerini aynı anlamda kullanan Hegel, ilk kez bu eserinde sivil toplumu ‘’ahlaki yaşam’’ başlığı altında tartışarak, ahlaki yaşamda sivil toplumu aile ile devlet arasındaki farklılaşmanın bir aşaması (a stage) of difference) olarak değerlendirmiştir.’22 Bu anlamda bireyler, toplumsal sınıflar, her türlü toplumsal kurum ve kuruluşlar sivil toplumu meydana getirmektedir. Hegel’in idealist devletinde bireyler ve sivil toplum kuruluşları devlet içerisinde eritilmekte;23 sivil toplum modern devletin bir boyutu olarak kabul edilmektedir. Hegel devleti hem sivil toplumun dışında tutmakta hem de aynı zamanda devletin biçimlendirilmesi sürecinin içinde kabul etmektedir. Hegel sivil toplumu doğrudan devlet tarafından kontrol edilmeyen sosyal alan olduğunu net olarak ifade

19 Gülgün Erdoğan Tosun, Demokratikleşme …, s.36-37

20 Hüsamettin İnanç, Selami Erdoğan, ‘Farklı Kuramsal Perpektifler Çerçevesinde Sivil Toplum

Tartışmalarının Karşılıklı Analizi’, http://www.akademikbakis.org/sayi11/makale/siviltoplum.doc 3-2-2007

21 Tosun, Demokratikleşme..., s.38

22 Aktaran, Tosun, Demokratikleşem…, s.38, Aktaran Garbis Kortian;’subjektivity And Civil Society’

Der. Z. A.Pelczynski, State and Sivil society: Studies in Hegel’s Poitical Philosophy, Cambridge Universty Press, Cambridege, 1984, s.198

(10)

etmektedir. Hegel’e göre sivil toplum ve devlet arasında bir karşılıklı kabul vardır buna bağlı olarak devlet var olmadan sivil toplum var olamamaktadır.24

Marks’ta ise sivil toplum kavramı kendisinden öncekilerin eleştirisi üzerine inşa edilmiştir. Marks‘ın sivil toplum yaklaşımında alt yapı ve üst yapı belirleyicilik taşımaktadır. Bu yapılanmada devlet üst yapıyı oluştururken devletin dışında olan her şey sivil toplumu oluşturmaktadır.25 Marx, sivil toplumu ekonomik faaliyetler alanı olarak görmektedir. Dolayısıyla bu ekonomik faaliyetler alt yapıyı oluşturmakta, bu faaliyetler de üst yapıyı yani devleti belirlemektedir. Bu durum, Hegel’in sivil toplum-devlet ilişkisi düşüncesinin tam zıddıdır. Hegel’de toplum-devlet sivil toplum içindeki anlaşmazlıkları çözerken, Marx’ın düşüncesinde sivil toplum, devleti belirlemektedir.26

Hegel’de, Marx’da sivil toplumu herkesin bireysel çıkarları için çalıştığı bir egoizm alanı olarak kabul etmektedirler. Marx’a göre 1789 bir sivil toplum devrimidir ve bu sayede sivil toplum ve politika birbirinden ayrılmıştır, sivil toplum siyasal olmaktan çıkmış, politika ve ekonomi ayrışmış, yurttaş ile somut birey ayrışımı da oluşmuştur.27

Marxist ekolden gelen bu konuda ki bir diğer isim ise Gramsci’dir. Gramsci sivil toplumu hegemonya kavramı ile ilişkilendirerek açıklamakta ve toplumun hegemonya kuşatmasına maruz kaldığını ifade etmektedir.28 Yani Batı Avrupa temsili demokrasilerinde halk doğuda olduğu gibi güç ve baskı yoluyla boyun eğdirilmemekte, kitlelerin hâkim ideoloji ve kültür içerisinde eğitilip, yoğrularak rızaya dayalı bir yönetim yoluyla yapıldığını; bu durumun ise; yönetilenlerce mevcut düzenin alternatifsiz olarak görülmesini sağlayarak kapitalist sistemin sürmesine neden

24 Tosun, Demokratikleşme..., s.40-41 25 Tosun, Demokratikleşme..., s.43

26 İrfan Haşlak ve Serdar Gülener, ‘ Sosyal Ve Siyasal Düşüncede Sivil toplum Tartışmaları Ve

Toplulukçu Düşüncede Topluluk, Birey Devlet Anlayışı’ ‘http://www.usakgundem.com/makale.php?id=231

27 Hüsamettin İnanç, Selami Erdoğan, ‘Farklı Kuramsal Perpektifler Çerçevesinde Sivil Toplum

Tartışmalarının Karşılıklı Analizi’, http://www.akademikbakis.org/sayi11/makale/siviltoplum.doc 3-2-2007

(11)

olduğundan söz etmektedir.29 Buna bağlı olarak Gramsci Hegemonya mücadelesinin yalnızca siyasi ve ekonomik bir mücadele olmadığını ahlaki ve kültürel bir mücadele olduğunu söyleyerek mücadele eksenlerini sivil toplumu da içine alacak şekilde çeşitlendirmiştir.30

Anlamını devlet karşısında kazanan ve bir karşıtlık ifade eden sivil toplumun ortaya çıkışını, 18. yüzyılda feodal toplumun çöküşü hazırlamıştır diyebiliriz. Feodal toplumun çözülmesi ile devletin ve dinin (Hristiyanlık) baskısından uzak bir arayışın neticesinde temeli sivil toplumu oluşturan31 toplumsal ve bireysel bir anlayış, düşünüş

ve bekleyişin neticesidir. O nedenledir ki, devletin egemenlik alanının karşıtında olma, devletin haricindelik ve zıddiyet ifade eden kelimeler, tanımlar ne denli farklı da olsa merkezdeki yerini korumaktadırlar.

Kısaca Devletin sınırlarının ne olması gerektiği sorusuna verilecek cevap aynı zamanda sivil toplumun ne olduğunun da ifadesidir denilebilir.32

1.1.2. Sivil Toplumun Kurumsal Temelleri ve Gelişimi

Batıda yukarıda bahsettiğimiz şekilde (feodalite, devlet-toplum mücadelesi) başlayan ve anlamlanan sivil toplum; doğuda ise daha farklı bir görünüm arz ederek sivil toplum kuruluşlarının mevcudiyetiyle karşımıza çıkmaktadır.

Bu kuruluşlardan ilki; başlangıçta tasavvufi bir mahiyet arz ederken 8. yüzyıldan itibaren içtimai, iktisadi ve siyasi bir yapılanmaya dönüşen, ahilik teşkilatının temeli olarak nitelendirebileceğimiz Fütüvvet kurumudur. Mensuplarını esnafların oluşturduğu bu kurum siyasi ve toplumsal krizlerde önemli rol üstlenecek ve hatta böyle

29 Duygu Gül, ‘Devrimin Modern Anti-Prensi: Gramsci’, Birikim Dergisi, Birikim Yayınları, İstanbul,

205-206 Mayıs –Haziran 2006, S.136

30 Duygu Gül, ‘Devrimin Modern…’, s.138 31 Tosun, Demokratikleşme..., s.23-24

32 Ziya Ölmez, Sivil Toplum Kavramı ve Türkiye’de Sivil Toplum tartışmaları, Yüksek lisans Tezi, Gazi

Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kamu Yönetimi Anabilim dalı, Siyaset ve Sosyal bilimler Bölümü, Tez danışmanı: Doç. Dr. Mümtaz’er TÜRKÖNE, Ankara-1994, s.2

(12)

dönemlerde merkezi yönetimi tehdit edebilecek bir güce sahipti. Halifeler bu kurumun siyasi desteğini arkalarına almak ihtiyacı hissedebilmekteydiler.33

İlkinin devamı olarak nitelendirebileceğimiz ikinci yapılanma ise 8. yüzyılda Anadolu’da görülmeye başlanan ve bir süre sonra Osmanlı Devleti’nin kurulmasında da rol oynayan dini ve toplumsal bir yapılanma olan Âhilik Teşkilatıdır. Bu teşkilat toplum hayatında yalnızca iktisadi değil siyasi yönden de etkin bir rol oynamışlardır. Moğol istilasının Selçuklu hâkimiyetini ortadan kaldırdığı yıllarda Anadolu’nun yeniden yapılanmasında büyük rol oynamışlar, Ankara gibi bazı şehirler de şehir devleti kurdukları söylenilmekle birlikte sahip oldukları gücü zamanla Osmanlıların hizmetine sunmuşlardır.34 Anadolu Selçukluları döneminde mesleklerine ait problemleri hallettikleri gibi devletle olan münasebetlerini de düzenlemekte idiler. Fatih döneminden sonra ise siyasi güç olmaktan çıkmış ve tamamen esnaf birliklerinin idari işlerini düzenleyen bir teşkilata dönüşmüş,35 ‘gedik’ ve ‘lonca’ isimleri altında varlıklarını 19. yüzyıla kadar sürdürmüşlerdir. 36

Bu konuda değineceğimiz ve değinmemiz gereken, çok önem taşıyan ve sivil toplum kuruluşları olarak artık tüm dünyaya yayılmış bir halde varlığını günümüzde de devam ettiren, hatta günümüzdeki ‘sivil toplum kuruluşları’ kavramının içini doldurmaktan ziyade, bu kavramın belkemiğini oluşturan bir diğer yapılanma ise; menşei çok eski dönemlere kadar dayandırılabilen Vakıf Müesseseleridir.

Anadolu’da Hititlere ait M.Ö. 1280 yıllarında yazılmış çeşitli vakfiyeler ortaya çıkarılmış ve yine uzak doğudaki Budist tapınaklarında da vakfiyelere rastlanmış olsa da bu konu da en büyük paya İslam dünyası sahip olmuştur.37 Hatta İslam hukukçularının kabulüne göre, vakıf doğrudan doğruya İslam’dan kaynaklanmaktadır. Hz. Muhammed’in (S.A.V.) Fedek bahçesini, Hz. Ömer ve Hz. Osman’ın kıymetli

33 Türkiye Diyanet vakfı İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet vakfı İslam Araştırmalar merkezi,

DİVANTAŞ, İstanbul 1996, cilt 13, s 261-262

34 Ali Erdem, ‘Ahilik ve Düşündürdükleri’, Mostar Dergisi, Mostar yayınları, sayı 20, Ekim-2006,

İstanbul, s.25

35 Türkiye Diyanet vakfı İslam Ansiklopedisi, cilt 1, İstanbul 1988, s. 239-240-241 36 Ali Erdem, ‘Ahilik…’ s.25

37 Metin Yerli, ‘Türk Kültür Tarihinde Vakıfların Yeri ve Önemi’, Revak 97, Sivas Vakıflar Bölge

(13)

arazilerinden büyük bir kısmını insanların yararına tahsis etmeleri vakıf hadisesine İslami bir kimlik kazandırmıştır.38 Arşivlerdeki en eski vakfiyenin Aralık 1048 tarihini taşıdığı belirtilmektedir.39 Selçuklu İmparatorluğu’nun kuruluşu ile vakıflara verilen önem artmış olsa da en parlak dönemlerini Osmanlı İmparatorluğu döneminde yaşamışlar ve sayıları yüz binleri aşmıştır.40 ‘Osmanlılar döneminde vakıfların gelişmesinde en önemli husus şüphesiz ki bunun bir devlet politikası olarak teşvik edilmesidir. Padişahlar ve diğer sultanlar büyük külliyeler inşa edip bunlara gelir kaynakları tahsis ederek topluma örnek olmuşlardır.’41

Vakıf kurucuları arasında devlet görevlilerinin oranı %65 iken, reaya olarak nitelendirilen kesimin (çiftçiler, tüccarlar, zanaatkarlar, ayan ve mesleksizler) kurduğu vakıfların oranı % 35 civarındadır.42 Hatta dikkati çeken nokta bir sivil toplum kuruluşu olan bu kurumları kuranların ve işletilmesinde görev alanların arasında kadınların oranının hiç de azımsanamayacak oranda bulunmasıdır. Sadece Sivas vilayetindeki vakıfların %35’inin bu şekilde olduğu küçük bir örnek olarak verilebilir.43

Sosyal bir kurum olarak vakıflar farklı toplum tabakaları arasındaki uçurumları kaldırmış, çatışmaları önlemiş ve toplumda birlik bilincinin oluşmasını sağlayarak sosyal bütünleşmeyi gerçekleştirmiştir.44

Kış aylarında kuşların beslenmesinden hasta leyleklerin bakımına gibi çok ince ayrıntıları barındıran yardım hizmetlerinde bulundukları gibi eğitim, sağlık, kültür, iktisadi hizmetlerden milli savunma hizmetlerine45 kadar çok farklı alanlarda, çok farklı

38 İbrahim Ateş, vd., Son 10 yılda Vakıflar 1980-1990, T.C. Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü

Yayını, Ankara, s.7

39 Mehmet Ali Çelik, Dünden Bugüne Vakıflar, Sivas Vakıflar Bölge Müdürlüğü yayını, Dilek matbaası,

1988 Sivas, s.7

40 İbrahim Ateş, vd., Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Hizmetleri, Vakıflar Genel Müdürlüğü yayını, Ajans

Türk matbaacılık, Ankara 1996, s.8

41 Mehmet İpşirli, ‘Osmanlı’da Vakıfların Tarihi Gelişmesi’, Sivil Toplum Dergisi, 04/15 Temmuz -Eylül

2006, Edam Yayınları, İstanbul, s.63

42Ali Erkul, ‘Vakıf Müessesesine Sosyolojik Bir Bakış’, Revak, Sivas Vakıflar Bölge Müdürlüğü yayını,

Esnaf Ofset Matbaa, Sivas 1990, s.88

43 Müjgan Üçer, ‘Sivas’ta Vakıf Kuran Kadınlar’, Revak, Vakıflar Bölge Müdürlüğü yayını, Esnaf Ofset

Matbaa, Sivas 1991, s.78

44 Erkul, ‘Vakıf Müessesesine …’, s.88 45 Çelik, Dünden Bugüne…, s21-23

(14)

amaç ve gayeler için var olmuş ve olan muazzam bir müessese -geçmişten günümüze sivil toplum kuruluşları olarak- karşımıza çıkmaktadır.

Şehirlerdeki sivil ve sosyal hizmetleri destekleyen ve bunların yapılmasında öncü rol üstlenen vakıflar, tekke ve zaviyeleri de desteklemekteydiler. Çünkü mevcut şehirlerin nüfuslandırılmasında önemli rol üstlenmekteydiler. Tekke ve zaviyeler yerleşilmeyen bölgelere kuruluyor zamanla bunların çevresi köy ve şehirlere dönüşüyordu. Bu yerleşim yerlerinden bir kısmı güvenlik amacıyla sınırlarda kurulmaktaydı ve bir kısmı da askeri karakter taşımaktaydı.46

Vakıflar hakkında yukarıda verdiğimiz bu birkaç ayrıntı örnekli izahat bir alt başlıkta kavramların tanımları ve ardından değineceğimiz tartışmaya da ışık tutacak nitelik arz etmektedir.

1.1.3. Sivil Toplum Kavramı: Tanımlar

Sivil toplum kavramını tarif eden tanımların çok geniş bir yelpazede yer aldığını söylemek kavramın tanımının tam olarak ne olduğunu söylemekten daha net bir ifadedir. Bu tanımlar yukarıda bahsettiğimiz geleneksel çizgi boyunca yapılageldiği gibi günümüzde modern düşünce içerisinde daha da açılan, gelişen ve genişleyen bir görünüm arz etmektedir.

Bu kavramın tanımı, algılanışı, eleştirilişi ve ne olduğunun kabul edilişi; Liberalizm, Marksizm, dini referans alan akımlar, her devlet, her ulus, her sivil toplum kuruluşu, hatta bu konuyu inceleyen her bir birey tarafında doğal olan bir farklılık barındırmakta ve tartışma alanı oluşturmaktadır.

‘Türkçede “sivil” sözcüğü, öteden beri askeri (üniformalı) olmayan anlamında kullanılmaktadır.’47 Ancak sivil toplum kuruluşu kavramındaki ‘sivil’ kavramı etimolojik olarak incelediğimizde aşağıdaki anlamları taşıdığını görmekteyiz.

46 Fatma Acun, ‘Osmanlı Şehirlerinde Devlet ve sivil toplum’, Sivil Toplum dergisi, Edam yayınları,

03/10 Nisan- Haziran 2005, İstanbul, s.54

47 Mete Tunçay, ‘Sivil Toplum Kuruluşları İle İlgili Kavramlar,’ Sivil Toplum Dergisi, Yı:1 Sayı:1,

(15)

Bu iki kelime yani ‘sivil toplum’ kelimeleri etimolojik olarak ele alındığında Latince olan ‘sosaitas’ kelimesinin ortaklık anlamına geldiği, ‘sivil’ kelimesinin de ‘site’ kelimesinden geldiği ve bu noktadan ‘civilization’, ‘cition’ gibi kelimelerin üretildiği; bu iki kelimenin bir araya gelmesi ile de ‘kent yaşamındaki ortaklık’ anlamını taşıdığı ifade edilmektedir.48

‘Civil’ kelimesinin İngilizce - Türkçe sözlüklerde karşılığı ise ‘medeni’ anlamına gelmektedir.49 Medeni kelimesinin anlamına baktığımızda ise ‘şehirli’ anlamına50 geldiğini görmekteyiz.

Yine ‘civil’ kelimesi ‘civilization’ yani medeniyet kavramı ile yakın bir ilişki içinde bulunmaktadır.51 Aynı şekilde ‘medeni’ ve ‘medeniyet’ kavramları arasında da yakın bir ilişki olduğunu söyleyebilmekteyiz. Medeniyet kelimesi Arapça ‘medeni’ kelimesinden Osmanlı Türkçesinde türetilen bir kelime olarak52 yine şehirlilik anlamının yanı sıra; ‘yaşayışta, ictimai münasebetlerde, ilim, fen ve sanatta tekâmül etmiş cemiyetlerin hali’53 hali manasını taşımaktadır. Burada dikkati çeken ve çarpıcı olan bir nokta karşımıza çıkmaktadır. Yunan şehir devleti ‘Polis’, ‘Medine’ kelimesiyle; Eflatun’un kullandığı devlet, yönetim anlamlarına gelen ‘politeia’ kelimesi ‘‘es-siyasetü’l-medeniyye’’ kelimesiyle; Aristo’ya ait siyasal canlıyı ifade eden ‘zoon politikon’ kelimesi ‘‘medeniyyün bi’t-tab’’ kelimesiyle, karşılanmakta olduklarını görmekteyiz.54

Kavramın günümüzde yüklendiği anlamlar ve tanımlarda da çeşitlilik arz etmektedir.

48İlkay Sunar, Sivil Topluma Geçiş, Ekonomik ve Sosyal Etüdler Konferansı Heyeti yayını, 1992,

İstanbul, s.7

49 Vasıf Okçugil, İngilizce-Türkçe lügat, Kanaat yayınları

50 Abdullah Yeğin, İslami-İlmi-Edebi-Felsefi YENİ LÜGAT, Yeni Asya yayınları, ikinci Baskı, 1973,

s.394

51 Sunar, Sivil Topluma…, s.7

52 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, cilt 28, Ankara 2003,

s.296

53 Yeğin, yeni lügat, s.394

54 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, cilt 28, Ankara 2003,

(16)

‘‘Sivil toplum kavramı, son yıllarda hükümet dışı kuruluşların toplum yaşamındaki üstlendikleri rollerin değerlendirilmesinde genel bir çerçeve olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu çerçevede ele alındığında hükümet dışı kuruluşlar, sivil toplum örgütleri olarak adlandırılmaktadırlar. Bu tür örgütler BM Ana Sözleşmesi’nde NGO Non-Govermental Organizations olarak adlandırılmakta ve uluslar arası literatürde bu kavram daha yaygın kullanılmaktadır.’’55

Acar’ın tanımlamasına göre ‘Sivil Toplum devletin veya kamu otoritesinin gözetim, denetim ve belirleyicilik alanı dışında kalan, rızaya ve gönüllü işbirliğine dayalı resmi bir sıfat taşımayan, ortak özlem, ideal ve beklentileri paylaşan bireylerin birlikte gerçekleştirebilecekleri gönüllü faaliyetleri nitelemektedir.’56 Kavramın tanımında ağır basan gönüllülük esası burada bir başka hususu karşımıza çıkarmaktadır. Bu da meslek odaları ve baroların sivil toplum kuruluşu olarak kabul edilip edilmeyecekleridir. Günümüzde bunların sivil toplum kuruluşu olarak adlandırılması yaygın olduğu gibi bunların sivil toplum kuruluşu olarak değerlendirilmesini ‘sivil toplum kavramının sulandırılması’57 olarak tanımlayanlar da bulunmaktadır. Bu yaklaşımın tanımlamasına göre ‘ekonomik çıkar veya siyasi iktidarı ele geçirmek hedefi ile belirlenmemiş, daha değer yönelimli gönüllü, doğrudan doğruya amacı siyasi iktidarı ele geçirmek veya etkilemek olmayan ve en azından var oluşunu bu şekilde temellendirmeyen, katı örgütsel yapılar şeklinde olmayan bir takım örgütleşmelerin ve birtakım toplumsal hareketlerin içinde yer aldığı bir başka alan’58 olarak düşünülmekte ve ‘sivil toplum ile kamusal alan birbirine özdeş’59 tutulmaktadır.

Sunar’ın sivil toplum tanımı ise ‘insanların gönüllü olarak katıldıkları, rızalarına dayanan, hukuk sistemi ile teminat altına alınmış, farklılıklarını güvence altına almak için yaratılmış bir medeni ortaklık’60 şeklindedir. Bu tanımda öne çıkan

55 Fikret Mazı, ‘Yurttaşların ve Sivil Toplum Örgütlerinin Çevre Korumaya Katılımı’, Akademik

Araştırmalar Dergisi, 2003, yıl-5, sayı 17, s. 66

56 Mustafa Acar, ‘21. Yüzyılı Şekillendirecek İki Kavram Olarak Küreselleşme ve Sivil Toplum’, Sivil

toplum dergisi, Yıl 1, say 4, Ekim-Kasım-Aralık 2003, s.81

57 Levent Köker, ‘Çoğulculuk Olmadan Demokrasi ve Sivil Toplum Olmaz’ (röportaj), Sivil Toplum

Dergisi, Edam yayınları, Yıl 2, sayı 5, Ocak - Şubat - Mart 2004, s,103

58 Köker, ‘Çoğulculuk Olmadan…’, s.99 59 Köker, ‘Çoğulculuk Olmadan…’, s. 99 60 Sunar, Sivil Topluma…, s.11

(17)

husus ise sivil toplumun tamamen devletin harici ve onun karşısında olan bir kavram olmadığı gibi devletin hukuk düzeni altında teminat yani bir şekilde devlet korumasına, güvencesine alındığı vurgusudur.

Mumcu tanımında ‘Sivil toplum çeşitli grupların, çeşitli emek ve sermaye gruplarının dernekler, sendikalar, vakıflar ve siyasal partiler olarak örgütlenebildikleri ve kendi mesleki ya da siyasal çıkarlarını, grup çıkarlarını, özgürce arayabildikleri bir uzlaşma rejimidir. Sivil toplum açık toplum demektir, çoğulcu demokrasi demektir.’ 61 demektedir.

Cindoruk’un yaptığı tanımda ise sivil toplum kavramının tanımı neredeyse yaygın bilinen demokrasi tanımıyla hemen hemen aynı kapıya çıkan bir ifade taşımaktadır. Cindoruk ‘Sivil toplum bir ülkede halkın kendisini özgürce yönetmesi biçiminde tarif edebiliriz’62 demektedir.

Taha Akyol sivil toplum’un tanımını bir cümlede şudur demek yerine, sivil toplum nasıl bir toplumdur sorusuna cevap alabileceğimiz 7 madde sıralamaktadır. Akyol’a göre 1) Sivil toplum bir meşruiyet problemidir.

2) Sivil toplum bir uzlaşma ortamıdır. 3) Sivil toplum rasyoneldir.

4) Sivil toplum bireycidir.

5) Sivil toplum kurumlaşmış toplumdur.

6) Sivil toplum’da ortak değerler üzerinde ‘consensus’ vardır. 7) Sivil toplum özgür toplumdur.63

61 Uğur Mumcu, Sivil Topluma Geçiş, Ekonomik ve Sosyal Etüdler Konferansı Heyeti yayını, 1992,

İstanbul, s.17

62 Hüsamettin Cindoruk, Sivil Topluma Geçiş, Ekonomik ve Sosyal Etüdler Konferansı Heyeti yayını,

1992, İstanbul, s.23

63 Taha Akyol, Sivil Topluma Geçiş, Ekonomik ve Sosyal Etüdler Konferansı Heyeti yayını, 1992,

(18)

İnsel’e göre sivil toplum bir tür ‘geriye kalan alan’ olarak tanımlanmaktadır. Neyin geriye kalanı sorusuna İnsel şöyle açıklık getirmektedir. ‘Devlet ve piyasa dışında kalan alan, yani devleti şiddet kullanma, vergi alma, kanunları uygulama tekelini elinde tutan siyasi gücü ve onun kurumları ile bunun yanında kar amacıyla, para kazanmak için faaliyet gösteren kişi ve kuruluşlarının - piyasa ekonomisi, pazar- dışında kalan alan’ demektedir Bu iki maddeye ilave olarak bir de toplumsal bir yarar amacı taşıması gerektiğini belirtmektedir ki bu yararı üyelerinden de öteye bir yarar olarak tanımlamaktadır.64

Günümüz sivil toplum kavramı tanımları yapılırken, demokrasi tanımlamalarında kullanılan kelimelere hem çok yakın kelimeler hem de içerik itibarıyla demokrasi ile kesişecek manalar taşıdıklarını görmekteyiz. Sivil toplum ve Demokrasi birbiriyle eş tanımlı gitmektedir. Mesela Cindoruk ‘Biz Cumhuriyeti kurduk yaşatıyoruz, ama demokrasiye geçişini sağlayamadık, sivil topluma geçişini sağlayamadık’65 demekle sivil toplumu demokrasinin ölçüsü, göstergesi mesabesinde tutmaktadır. Yine Sivil toplum örgütlerinden ‘sendikaların demokratik kitle örgütü olarak adlandırılmaları’66 göstermektedir ki bu örgütler adını demokrasi ile nitelendirdiği gibi varlığını da demokrasi ile taşıyabilmektedir.

1.1.4. Sivil Toplum Kavramı: Tartışmalar

‘Sivil toplum’ kavramının hem felsefe hem de siyaset tarihinde bu kadar köklü bir geçmişe uzanması bazı tartışmaların kesiştiği bir nokta olmasına neden olmuştur.67 En önemli tartışma noktalarından birisi ‘bu kavramın, hem belli bir tarih ve toplum dünyasına ait anlam içeriği taşıması hem de doğu ile batı arasında bir karşılaştırma

64 .Ahmet İnsel, ‘Sivil Toplum STK’lar ve Gönüllülük’, Sivil Toplum ve Demokrasi konferans yazıları

no5, 2004, yayına hazırlayan: Arzu KARAMANİ, İstanbul Bilgi Üniversitesi Sivil Toplum kuruluşları

Eğitim ve Araştırma Birimi, http://stk.bilgi.edu.tr/docs/insel_std_5.pdf 13-11-2006

65 Cindoruk, Sivil Topluma Geçiş, s.25

66 Bahattin Akşit, Cengiz Kurtuluş, Önder Küçükkural, Uğraş Ulaş Tol, ‘Türkiye ve Orta Doğu’da Sivil

Toplum Tartışmaları: Sivil, ‘Mivil’ ya da ‘Tivil’ toplum,’ Sivil Toplum Dergisi, Edam yayınları, yıl 1, Sayı 3, Temmuz-Ağustos-Eylül 2003, s.45

67 Bahattin Akşit, Cengiz Kurtuluş, Önder Küçükkural, Uğraş Ulaş Tol, ‘Türkiye ve Orta Doğu’da Sivil

Toplum Tartışmaları: Sivil, ‘Mivil’ ya da ‘Tivil’ toplum,’ Sivil Toplum Dergisi, Edam yayınları, yıl 1, Sayı 3, Temmuz-Ağustos-Eylül 2003, s.34

(19)

unsuru olarak kullanılması nedeniyle68 ortaya çıkmaktadır. Oryantalist bir yaklaşım olarak nitelendirilen bu yaklaşımın özü eleştirel bir nitelik taşımakta, “sivil toplum kavramını kendi tarihsel dinamiklerine bağlamakta, bu terimle doğu toplumsal yapısı ‘kişiler ile devlet arasında aracılık yapan sivil toplum kurumlarını geliştirememiş bir dünya’ olarak karakterize edilir.” 69 Kavrama yüklenen farklı anlamlara geçmeden evvel, kelime manasının üzerinde durulmasının gerekliliği burada ortaya çıkmaktadır. Yukarıda ele aldığımız kelime manası açısından baktığımızda sivil toplumun sadece dünyanın belli bir kesimine ait olmadığını, dünyanın her iki yarısında da kavramın var olması bu kavramın karşılığı olan olguların yani kentliliğin, şehirli toplumun, Medine’nin, Polis’in, civil’in, medeniyetin, civilization’un hakikatte var olduğunu göstermektedir.

O halde ‘çeşitli batılı olmayan toplumları sivil toplumların varlığına, yokluğuna ya da yoğunluğuna göre değil, o ülkeye özgü toplumsal ilişkilere göre değerlendirmek ya da yargılamak daha anlamlıdır.’70 Bu açıdan baktığımızda kelime anlamı itibariyle sivil toplumun, yani kentliliğin ve medeniyetin gerekliliği olan manada kurumların her iki toplumda da var olduğunu rahatça ifade edebilmekteyiz. Sivil toplum kavramına, sınırlarının ne olduğu üzerinde uzlaşılamayan ve kavrama takvimler bize yakınlaştıkça artan oranda yüklenen farklı anlamları dikkate alarak yukarıda değindiğimiz hiç de küçümsenemeyecek Fütüvvet, Ahi ve Vakıf kurumlarını, göz ardı etmememizin gerekliliğini kavramların yalın anlamları bizlere göstermektedir. Nitekim Hasan Celal Güzel, bu kurumların ‘monarşik düzene rağmen sivil toplum kurumu olarak mütalaa edilebileceğini’71 vurgulamaktadır. Fakat sivil toplum incelemesi yapılan yapıtların bazılarında bu kurumların sivil toplum kuruluşu olarak kabulünü dikkate almayanların da bulunduğunu görmekteyiz. Aktay ‘‘Kavramların tarihsel ve etimolojik kökenlerini izleyerek doğru anlaşılmalarını sağlamanın beyhude bir çaba olduğunu en iyi gösteren kavramlardan birisi sivil toplum kavramıdır. Kavramların eskiden nasıl

68 Celaleddin Çelik, ‘Oryantalizmin Sivil Toplum Sorunu’, Akademik Araştırmalar Dergisi, 20003-2004,

sayı 19, s.67

69 Çelik, ‘Oryantalizmin …’, s.69

70 Akşit, ‘Türkiye ve Ortadoğuda….,’ s.35

71 Hasan Celal Güzel, Sivil Topluma Geçiş, Ekonomik ve Sosyal Etüdler Konferansı Heyeti yayını, 1992,

(20)

kullanıldıklarını göstermek genellikle bir kavramın bugün o orijinal anlamına geri dönmemizi asla gerektirmeyeceğini’’72 ifade etmektedir. Yine Aktay’a göre ‘sivil toplumun günümüzde ne olduğunu anlamak için derin tarihsel analizlerden veya araştırmalardan fazla bir açıklayıcılık beklemek yersizdir. Tarih yazımının isteğe cevap veren doğası dolayısıyla bu konuda tarihe bakanların görmek istediğinden başka bir şeyin çıkması muhtemel değildir.’73 Aktay bu tarz bir yaklaşımla konunun ele alınmasının oryantalizmi içselleştirmek anlamına geldiğini ve ‘ doğrusu bu saatten sonra sivil toplumun bizim kültürel kökenlerimizde karşılığının olup olmaması hiç önemli değildir. Önemli olan, sivil toplum kavramının günümüzde ne ifade ettiği ve gerçek bir talebimizi veya ihtiyacımızı dilendirip dillendirmediğidir.’74 demekle köken, varlık - yokluk tartışmalarının gereksiz olduğunu; önemli olanın demokratikleşmek ve iyi olanı almak olduğunu vurgulamaktadır. Konuyu farklı açılardan ele almak ve taraf harici davranmak adına olaya farklı bir perspektiften yaklaşan Aktay’ın görüşlerini aktarmamız elbette ki önem arz etmektedir.

Tekrar tartışma konumuz oryantalist yaklaşıma döndüğümüzde diyebiliriz ki; oryantalist bir nazarla sivil topluma siyasal anlam yükleyerek batıdan bakıldığında doğunun sivil toplum gelişimine eleştiri yapılabilmekteyse de ve siyasal anlamda sivil toplumun gelişmesi doğuda, batıdan daha sonra ortaya çıksa da, yukarıda ifade ettiğimiz anlamda kentliliğin gerektirdiği ve kurumların Batı’da ki mevcudiyeti Doğu’dan daha sonra ortaya çıkmıştır. Yani şu anda ‘sivil toplum kuruluşları denilince’ akla gelmekte ilk sıraları paylaşan, sivil toplumun mücessemleşmiş, müşahhaslaşmış ve somutlaşmış şekli olan ‘Vakıf’ kurumları Doğu’nun Batı’ya bir ihracı olmuştur. Vakıflara kent hizmetlerinin yanı sıra günümüzde anlaşılan, ele alınan, incelenen manada ‘sivil toplum örgütü’ hüviyetini kazandıran - ki bu hüviyet kent ve sosyal hizmetlerinin yanı sıra siyasal rol ve etkinlik üstlenmeleri, yüklenmeleridir - ve önceki tanımlamaları gölge de bırakacak, göz ardı ettirecek ve hatta unutturacak şekilde yeniden tanımlanması Batı tarafından yapılarak Doğunun da kullanımına sunulmuştur. Burada ifade etmek istediğimiz Doğu - Batı üstünlüğü tarzı kısır bir çekişmeyi taşımak değildir. Bunu Doğu

72 Yasin Aktay, ‘Sivil Toplum ve Sıkıntıları: Oryantalizm, Şiddet,Vesaire’, Sivil Toplum: Farklı Bakışlar,

Kaknüs yayınları, İstanbul 2005, s.9

73Aktay, ‘Sivil Toplum…’, s. 11 74Aktay, ‘Sivil Toplum…’, s. 26

(21)

- Batı arası bir paslaşma, paylaşma, batının kavramı - doğunun kurumu buluşması, bütünleşmesi ve insanlığın tarih boyunca göstermiş olduğu tekemmülün insanlığın kullanmış olduğu kurumlara da yansımasının kaçınılmaz bir sonucu olarak ele almak daha doğru bir yaklaşımdır. Elbette ki beşeriyet her aşamada, her alanda ilerleme kaydederken sosyal ve siyasal kurumlar da bundan paylarına düşeni almışlar ve her dönemde yapılan yeni katkılarla günümüze kadar artarak, çeşitlenerek gelmişlerdir. Ama illa ki varlığı-yokluğu üzerindeki tartışmalar yapılmakta/yapılırken yukarıda bahsettiğimiz hususları destekleyen daha yukarıda örneklendirdiğimiz gerçekler de dikkate alınmalıdır.

Sivil toplumun varlığı - yokluğu üzerindeki tartışma yanında kavram etrafındaki bir diğer tartışma ise “Demokrasi” merkezli olmaktadır. “Sivil toplumun demokrasi ile ilişkisi çerçevesinde en önemli işlevi, devleti metafiziksel bir kurum olmaktan çıkarmasıdır. Sivil toplumun gelişmesiyle devlet, uzlaşılmaz sorgulanmaz yarı tanrısal bir otorite olmaktan çıkar; eleştirilebilen, sorgulanabilen, genellikle yanıldığı sivil toplum tarafından ortaya konabilen bir teknik örgüt veya hizmetçi birim haline gelir.”75 Buradan yola çıkarak ‘Demokrasi ile sivil toplumun değerleri örtüşmektedir’76 denilebilmektedir. ‘Sivil Toplum demokrasinin kalbi’77 vb. ifadelerin kullanılması sivil toplum- demokrasi ilişkisinde birbirleri için hayatiyetlerinın ne denli önemli olduğunun vurgulanması amacını taşımaktadır.

Yalnız burada bir nokta daha önemlidir ki; o da bu ilişkinin bir sınırının olması gerektiği ve ‘sivil toplumun katıksız özgürlüğün ideal alanı olmadığı’78 ve ‘Adam Ferguson’a atıfla despotizme giden yolun sivil toplumdan geçebileceği nitekim sivil toplum sahasında da yıpratıcı olabilecek farklı güçlerin bulunabileceği79 hususudur. Ancak bu kaygılar olsa da sivil toplum-demokrasi ilişkisini ciddi şekilde sarsacak bir sorgulama olmamakta ve bu güçlü birlikteliği zedelememektedir.

75 Ömer Çaha, Sivil Toplum Aydınlar ve Demokrasi, İz yayıncılık, İstanbul 1999, s.77

76 Yıldız Özkan, ‘Sivil Toplum, Demokrasi ve Çoğulculuk’ Sivil Toplum Dergisi, Yıl 2, Sayı 5, Ocak -

Şubat - Mart, 2004, s.87

77 Özkan, ‘Sivil Toplum, Demokrasi …’, s. 87 78 Özkan, ‘Sivil Toplum, Demokrasi …’, s.90 79 Özkan, ‘Sivil Toplum, Demokrasi …’, s.89

(22)

Özetleyecek olursak demokrasi ve sivil toplum/sivil toplum kuruluşları ilişkisinin bir sarmal oluşturduğu görülmektedir. Sivil toplum/sivil toplum kuruluşları varlığı ve gelişimi hayat bulması demokrasi içinde mümkün görülürken; demokrasinin ne derece var olduğunun ölçüsü de sivil toplum/sivil toplum kuruluşlarının ne derece var ve etkin olduğuna bağlanarak, bakılarak değerlendirilmektedir.

Kurumlar etrafındaki tartışmaya değinecek olursak; ülkemizde hangi kuruluşların STK olduğu–olmadığı noktasında bir muğlâklığın bulunmasıdır. Devletle özdeş tanımlamayla başlayan fakat devletten ayrı bir alanda gelişen kavram günümüzde iki kümenin kesişim kümesi gibi ortak buluştukları bir alanda artık mevcut bulunmaktadır girift bir yapıya bürünmüşlük tartışmaları doğurmuştur. Bu doğrultuda Bumin’in ‘İktidara eleştiri ile yaklaşan bu kavramın resmi plakalı STK'ların ortalığı doldurmasıyla anlamını büyük ölçüde kaybetmiştir.’80 ifadelerinin açılımı şu olmaktadır:‘Derneklerden odalara ve Lions, Rotary derneklerinden, Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu -TÜRKONFED, Antalya Sanayici ve İşadamları Derneği - ANSİAD, TÜSİAD gibi işadamları derneklerine kadar çok çeşitli bir yelpaze bulunmaktadır. Yine aynı şekilde Trafik Vakfı, Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı benzeri Vakıflar bulunmaktadır. IESEC gibi öğrenci değişim kuruluşları, Ticaret ve Sanayi Odaları, Esnaf ve Sanatkârlar Birliği, Meslek Odaları, Sendikalar… Kanarya Sevenler Derneği, okul, cami yaptırma, koruma dernekleri… Kızılay, Çocuk Esirgeme Kurumları81 vd. gibi yapılanmaların hangisi STK’dır, hangisi değildir, hangisi ne kadar STK’dır, sürekli tartışılmaktadır.

1.2. Dış Politika Kavramı

Herkesin üzerinde ittifak ettiği bir dış politika tanımı bulunmamaktadır. Fakat çok genel ve yaygın olarak, dış politika kavramı uluslar arası siyasal sorunlara bir devletin amaçları, hedefleri ve bakış açısını ifade etmekle birlikte bunun yanı sıra hem

80 Kürşat Bumin, ‘ Sivil toplum mu dediniz?’

http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/?t=06.02.2007&y=KursatBumin 6 Şubat 2007 Salı

81Celal Beysel, Celal Beysel Antalya Siad 4. Girişimcilik Haftası Açılış Konuşması - 14 Aralık 2006

(23)

uluslar arası sisteme hem de diğer devletlere karşı tutumunu da içermektedir.82 Tanımdan da gördüğümüz üzere her devlet için genelliği ve geçerliği olan bu kavramda dikkatimizi çeken önemli bir olgu dış politika kavramının bir devlet faaliyeti olması hususudur. Yani dış politika kavramı devletle birlikte anılmakta onunla anlam kazanmaktadır.

İç politika ve dış politika arasındaki bağlantı bulunduğu ve birbiri ile sıkı bir şekilde alakalı olduğu83 bilinen bir gerçekliktir. Bu ikisi arasında bir sınır problemi bulunmakta yani belirgin olarak birbirlerinden ayrılamamaktadırlar.84 Bir devletin iç

dinamikleri ve temelleri onun dış politikasını belirlemesinde etkin olduğu gibi onun uluslar arası arenada atmış olduğu adımların etkileri de hem faaliyette bulunan devletin ve hem de faaliyetin muhatabında bulunan devlet/devletlerin unsurlarına yayılmakta, hissedilmektedir. Bu faaliyetin hem öznesi hem de nesnesi konumunda ise devletin insan unsuru ‘toplum’ bulunmaktadır. Yukarıdaki kavramda geçen tutum, amaç, hedef davranış, bakış açısı gibi kavramlar devlete atfedilmiş olsalar da bunların belirlenmesi ve tezahürleri insan eliyle ortaya çıkmaktadır. Bu hususun vurgulanmasının çalışmamız açısından önemi aynı yapı özelliği taşımalarıdır. Yani sivil toplum, sivil toplum kuruluşları vasıtasıyla kurumsal kimlik kazanırken bu kuruluşların karar verme, uygulama vb. faaliyetleri ile dış politika yukarıda değindiğimiz gibi devlet faaliyeti olmakla beraber karar alma, uygulama vb. faaliyetleri temelde insan eliyle olmaktadır. Dolayısıyla Sivil Toplum/Sivil Toplum Kuruluşlarının, Türk dış politikasını etkilemelerinin/etkileşiminin sonucu ortaya çıkan netice (eylem, söylem vb,) kurumsal yapılara mal olmakla birlikte bu noktaya varıncaya kadar bu etkileşim insan/toplum eksenli merkezli olmaktadır.

‘Dış politika işbirliği yapmanın en güç olduğu alanlardan birisidir. Çünkü çoğunlukla ulusal egemenlikle ilgili sorunlar ortaya çıkmakta bununla birlikte kamuoyunda bulunan önyargıların ve hassasiyetlerin göz önünde tutulması farklı tarihi

82 Tayyar Arı, Uluslar Arası İlişkiler ve Dış Politika, Alfa yayınları, İstanbul 2001, Kasım, 4. baskı, s.21 83 İdris Bal (Editör), 21. Yüzyılda Türk Dış Politikası, Nobel Yayınları, Ankara 2004 Ocak, s.9

84 Mustafa Aydın, ‘Uluslar arası ilişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz’, Ankara Üniversitesi Siyasal

(24)

geleneklerin uyuşturulması gerekmektedir.’85 Çeşitli amaçlarla kurulmuş sivil toplum kuruluşlarının hassasiyetleri ve amaçları ile devlet kurumlarının hassasiyetleri bu çerçevede zaman zaman kesişmekte, zaman zaman ayrı düşmekte ve bu zorlu alanda demokratik çerçevede etkileşim devam etmektedir.

Dış politika kavramının temelini oluşturan, anlaşılmasını sağlayan ulusal çıkar, milli güvenlik gibi kavramlar da bulunmaktadır. Bu kavramlara ilgili konu başlıkları altında değinmemiz konu bütünlüğü ve tamamlayıcılığı açısından önem taşıması nedeniyle burada ele alınmamıştır.

(25)

İKİNCİ BÖLÜM

SİVİL TOPLUM KURULUŞLARININ TÜRK DIŞ POLİTİKASINA ETKİSİ

Bu bölümde sivil toplum kuruluşlarının Türk dış politikası üzerinde etkisinin nasıl, hangi metotlarla ve ne ölçüde olduğunu ele alacağız.

Öncelikle şunu ifade etmemiz gerekir ki; yaklaşık olarak ‘Türkiye’de 150.000 tane STK bulunmaktadır. Bunlardan 80.000 kadarını STK’lar, 60.000 kadarını hemşerilerin kurduğu örgütler, 5000 kadarını meslek örgütleri, 3000 kadarını da vakıflar vb oluşturmaktadır.’86 Bu kadar sivil toplum kuruluşunu tek tek ele alıp incelemek bu çalışmanın amacını ve hacmini aşacağından biz ana hatlarıyla ortaya bütün STK’ları kapsayan bir çerçeve çıkarıp öne çıkanlarla örneklendireceğiz.

Sivil toplum kuruluşlarından bazıları daha kuruluşunda Dış politikayı etkilemek gibi bir amaçla kurulurken, bazıları da farklı amaçla kurulmuş olmalarına rağmen politikayı /dış politikayı etkileme çabası içinde olmaktadırlar. Çoğunlukla ise bunların birbirleri ile olan ilişkileri çok yakın bulunmaktadır.

2.1. Devlet Kimliği Çerçevesinde STK - Türk Dış Politikası İlişkisi

Devletler siyasal organizmalar olarak belirli özellikleri taşırlar. Bu özelliklerin bir araya gelmesi, bir bütün halinde değerlendirilmesi devletlerin siyasal kimliklerini oluşturur. Yine devletler varlıklarını bu kimliklerine uygun bir tarzda, bu kimliklerini koruyarak varlıklarını devam ettirmektedirler. Yani kimlik tartışması devletin tartışması, devletin türünün tartışması olarak kabul edilmektedir87

86 Fuat Keyman, ‘Sivil Toplum, Sivil Toplum Kuruluşları ve Türkiye’, Sivil Toplum ve Demokrasi

Konferans Yazıları no 4, 2004, yayına hazırlayan: Arzu Karamani, İstanbul Bilgi Üniversitesi Sivil

Toplum Kuruluşları Eğitim ve Araştırma Birimi, s.10 http://stk.bilgi.edu.tr/docs/keyman_std_4.pdf ( 13-11-2006)

(26)

Öncelikle Türkiye Cumhuriyeti’nin kimliğinin ele alınarak başlanmasının gerekliliği ‘kimliklerin aynı zamanda ulusal çıkarları kapsayan ve tarif eden bir özelliğinin bulunmasındandır. Kavramlar hedefleri eyleme dönüştürmenin figürlerini oluşturduğundan milli çıkarlarla milli bilinç, milli bilinçle de milli kimlik arasında büyük bir ilişki bulunmaktadır. Yani çıkarlarınızın ne olduğuna karar vermek için önce kim olduğunuzun bilinmesi gerekmektedir.’88

Sivil toplum/Sivil Toplum kuruluşlarının Türk dış politikasını etkileme faaliyeti bir etkileme/etkileşim olması hasebiyle ortada iki taraf- aktör bulunmaktadır. Bu aktörlerden, taraflardan birisi Sivil toplum/Sivil toplum kuruluşları iken diğer aktörün tarafın ise dış politikanın uygulayıcısı, belirleyicisi ve hatta bu bir tarafın diğer tarafı etkileme çabası içinde daha güçlü, daha baskın, daha kurumsal, daha eski, etkilemek için ciddi çaba sarf edilmesi gereken vb. gibi birçok hususiyeti olan “devlet” olmasıdır. İşte Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kimliği nedir bunun bilinmesi bize diğer tarafın hareket alanını, hangi noktaya kadar etkileyebileceğini tanımlamış, ifade etmiş olacaktır. Yani son günlerin moda tabiriyle ‘kimlik bilgisi’ Devletin kırmızı çizgilerini bize göstermesi açısından yol gösterici olacaktır. Çünkü devletin kimliğinin, devletin bütün kurum ve kuruluşlarını bağlayıcılığı bulunmakta bu bağlayıcılık şüphesiz ki dış politikayı hariç tutmamaktadır.

Bu noktada ilk müracaat mercimiz şu an yürürlükte bulunan Anayasa olması gerekmektedir. 1982 Anayasa’sının genel esaslar başlığı altında 2.maddede cumhuriyetin nitelikleri sayılmıştır. Buna göre ‘Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.’89 Ve yine anayasanın 4.maddesinde değiştirilemeyecek ve değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek maddeler arasında bu üçüncü madde de sayılmıştır. Biz bu maddedeki ‘laiklik’ ve ‘demokratik’ kavramlarına olan vurguyu konumuz açısından aşağıdaki şekilde değerlendirebiliriz.

88 Özcan Yeniçeri, (söyleşi), ‘Ulusal Çıkarlar Ulusal Kimlikten Doğar,’ 2023 Dergisi, 15 Şubat 2005, sayı

46, s. 29

(27)

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun hemen akabinde, devletin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün başlattığı ve tamamladığı sosyal, siyasal ve yasal dönüşüm, Türkiye’nin devlet olarak yönünü ne tarafa çevirdiğini aslında net olarak göstermektedir ki; bu yönün neresi olduğunda hiç kimsenin tereddüt etmediği ve Atatürk’ün laiklik üst başlığı altında bu kavramın kapsadığı sosyal, siyasal yapıyı tehlikeye atmayacak ve demokratikleşme çabalarının sürdürülebileceği Batı olduğu gerçeğidir. Aslında devletin batılılaşma çabaları daha önceden başlamış olduğu malum olsa da 1924 Anayasa’sına 1937 yılında yani Atatürk’ün sağlığında eklenen Laiklik ilkesi buna çok farklı bir anlam kazandırmış geri dönülemez olmasına ve devlete yeni bir kimlik vermesine neden olmuştur.

İşte bu durum bizi ‘‘Bu yeni kimliği tanımlayan öğeler aynı zamanda dış politikayı belirleyen ilkeler halini almış devletin kimliği ile dış politikanın kimliği özdeş hale gelmiştir’’90 ifadesine götürmektedir. Daha açık olarak söylemek gerekirse ‘Atatürk döneminde ve onun önderliğinde uygulanan dış politikada devletin laik kimliğine ters düşecek ve temelinde din olan ne bir organizasyona katılınmış ne de ittifaklar ilgi duyulmuştur. Yine bu dönemde batıya sempati ile bakılmış ve batıya karşı düşmanca algılanabilecek politikalardan uzak durulmuştur.’’91 Burada laikliğin anayasaya 1937’de girdiği dolayısıyla laiklik ilkesinin Atatürk’ün sağlığında dış politikayı bu temele oturtacak kadar bu tarihten sonra ömrü olmadığı yanılgısı olmamalıdır zira bilindiği gibi, “Devletin dini İslam’dır” ibaresinin anayasadan çıkışı 1928’dir ve bu tarihten sonra uygulanan fiili bir laiklik söz konusudur.

Buradan günümüze gelmek için aradaki döneme baktığımızda bu tutumun Atatürk’ten sonra da devam ettiği ondan sonraki dış politika karar alıcı, uygulayıcı kişi ve kurumlarca da devam ettirilip günümüze kadar daha da sağlamlaşarak ve kurumsal temel üzerine oturmuş halde geldiğini/getirildiğini görmekteyiz. İşte yukarıda izah ettiğimiz durumun, kimliğin, hedefin, belirleyiciliğin günümüzde ki adı rahatlıkla diyebiliriz ki “Avrupa Birliği” olmuştur.

90 Şaban H. Çalış, ‘Ulus, Devlet ve Kimlik Labirentinde Türk Dış politikası’, Türkiye’nin Dış Politika

Gündemi Kimlik,Demokrasi, Güvenlik, Derleyenler: Şaban H. Çalış, İhsan D. Dağı, Ramazan Gözen,

Liberte yayınları, Kasım 2001, 1. Basım, Ankara, s. 24

(28)

Her ne kadar Avrupa Birliği’ne gidecek olan ilk adım bu tarz bir kaygı ile olmadan Yunanistan’ın AET’ye başvurması ve Türkiye’nin onu takip etmesi, yalnız bırakmak istememesine dayansa da92 daha sonraki kısa süreçte Türkiye’nin batılılaşmasının dönülmez bir adresi ve bu hedefin müşahhaslaşması olmuştur. Avrupa ile entegrasyonla Türkiye’nin gerçek anlamda bir batılı ülke olacağına ve cumhuriyetin ilkelerinin tam manası ile yerleşmesinin bu şekilde olacağı kabul edilmiştir.

Özet ve net bir ifade ile ‘Batı ile ilişkiler batılılaşmanın, batılılaşma da doğrudan Atatürkçülüğün bir gereği olarak algılanmıştır. Dolayısıyla dış politikada batı ile bütünleşme Atatürkçülüğün ve Kemalist bir dış politika anlayışının tabi bir gereği olarak görüldüğü için AT’la ilişkiler bu politikanın vazgeçilmez bir parçası olarak değerlendirilmiştir.’’ 93 Dış politika karar alma sürecinde etkinliği olan ‘ Ordu ve Dış İşleri Bakanlığı bu konuda hassas davranmışlardır.’94

Bu konuyu açıklayıcı bir örnek olarak D-8’i verebiliriz. İktidara gelmeden önce Dış politika konularında İslam ülkeleri ile birliğe varan ve hatta ortak bir para birimi hedefli söylemleri kullanan Refah Partisi lideri Necmettin Erbakan, iktidara gelmesinin ardından ‘İslam Teşkilatı üyesi 8 ülke ile (Türkiye, Pakistan, Nijerya, Bangladeş, Endonezya, İran, Mısır ve Malezya) 1997 yılında D-8’i kurmuş’95 fakat bu hükümetin iktidardan ayrılmasından sonra, gelen hükümetlerin bu birliğe ilgi göstermemeleri dış politika yönünün bütünüyle değişmesinin zor olduğunu göstermektedir.

Türk dış politikasının bir diğer belirleyici öğesi ise ‘Cumhuriyetin kurucusu Atatürk tarafından belirlenen ve Türk dış politikasını bugüne kadar getiren en önemli parolası olan “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesi çerçevesinde Türkiye’nin irredentist bir politika benimsememiş olmasıdır. Yine Atatürk’ün ‘Biz, ancak sizi öldüreceğiz diyenlere ölmeyeceğiz inancı ile, kanaati ile silaha sarılacağız’ sözleri Türkiye’nin hangi durumlarda silaha sarılacağının çerçevesini çizmektedir. Yine Mustafa Kemal’in

92 Mehmet Ali Briand, Türkiye’nin Avrupa Macerası 1959-1999, Doğan Kitap, 10. Baskı, Şubat 2000,

İstanbul, s.52

93 Şaban H. Çalış, Türkiye Avrupa Birliği İlişkileri, Kimlik arayışı- Politik Aktörler, ve Değişim, Nobel

Yayınları, Haziran 2001, Ankara, 1. Basım, s.200

94 . Çalış, Türkiye Avrupa Birliği…,’ s.200

95 Nevzat Çiçek, ‘D-8’e Girenin Başı Dertten Kurtulmadı,’ Nokta Dergisi, Yıl:25, Sayı:1152-2, 3-10

(29)

bu doğrultuda Musul meselesinin çözümü için Milletler Cemiyeti’ne başvurması da uluslararası sorunları barışçı yoldan çözme taraftarı olduğunun göstergesi olarak kabul edilmektedir.96

2.2. STK’lar - Türk Dış Politikası: Etkileşimin başlangıç dönemi

Türk Dış Politikası dediğimiz zamanı kapsayan süreç; geriye doğru birbirinin ardından kurulan devletleri ekleyerek Türk tarihinin ulaşacağı son noktaya kadar olan zaman dilimidir diyebiliriz. Ancak bizim burada Türkiye Cumhuriyeti’ne indirgememizin nedeni; Sivil toplum/Sivil Toplum kuruluşları - Türk Dış Politikası dediğimiz zaman, bu etkileşimi, kesişimi dış politikanın uzanabildiği noktaya kadar uzatamamaktayız. Nedeni ise kavramları açıklarken ele aldığımız gibi siyasal rol ve etkinlik yüklenmiş ve tanımlanmış Sivil toplum/Sivil Toplum kuruluşları -devlet ilişkisinin, etkileşiminin çok eski olmadığını belirtmiştik. Çemberi daha da daraltıp ‘dış politika’ seviyesinde ele aldığımız zaman tarih daha da yakınlaşmaktadır. Sivil toplum/Sivil Toplum kuruluşlarının son 15-20 yıldır gündeme girdiği, tartışma, konuşma konusu olduğu bir gerçektir. O halde biz çok yakın günümüzden Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden bahsediyoruz demektir. Burada bir parantez açarak diyebiliriz ki sivil toplumun bütünüyle devlet ilişkisini veya sivil toplum - Türk sosyal hayatı ilişkisi, Sivil toplum - din ilişkisi, Hatta hatta sivil toplum iç politika ilişkisi dahi incelenmiş olsa idi; dış politika - Sivil toplum/Sivil Toplum kuruluşları ilişkisinden daha önce, bazıları için çok çok daha öncelere kadar uzanarak ele almak zaruri olacaktı. Ama Sivil toplum/Sivil Toplum kuruluşları - dış politika ilişkisi oldukça yeni hatta Sivil toplum/Sivil Toplum kuruluşları –iç politika ilişkisinden daha yeni bir olgudur. Bunun bir nedeni ise çok yakın zamana kadar ‘halk tarafından dış siyasetle ilgili meselelerin anlaşılamaz, erişilmez ve hikmetinden sual olunmaz mevzular olarak algılanmasının değişmesi halkın aydınlanması’97 bir diğer nedeni ise ‘1945’e kadar yürütmenin elinde olan ve 1945’ten 1960’a kadar olan dönemde belli bir çerçevede kalan ve mevcut

96 İsmet Giritli, (panel konuşması), Milli Egemenlik, Yurtta Sulh Cihanda sulh ilkesi ve Atatürk, İstanbul 2

Mayıs 1986, Marmara üniversitesi, TBMM sanat ve yayın kurulu yayınları, No: 16 s.20

97 Ahmet Turan Alkan, ‘Dedelerimizin Devleti - Bizim Devletimiz’, Kalem İşleri, Ötüken Yayınları,

(30)

partilerin görüşlerini aşmayan, dış politikanın tartışmalarının, kamuoyunda 1961 anayasasından sonra siyaset sahnesinde yer alan farklı ideolojilerle birlikte tartışılabilir ve eleştirilebilir olmasıdır.’98 Türk dış politikasının değişik yorumlara tabi tutulması, tartışılması ve kamuoyunun ilgisinin daha fazla dış politikaya çevrilmesi Netice itibariyle Sivil toplum/Sivil Toplum kuruluşlarının Türk dış politikasına etkileri dediğimiz zaman buradaki Türk dış politikası ifadesi; Türkiye Cumhuriyeti dış politikası ile aynı anlama gelmektedir. Bu iki ifadenin bu çalışmada aynı anlama gelmesi bizim konuyu daraltma çabamız değil teknik olarak bu durumun böyle gerçekleşmesidir.

2.3. STK Kategorilerinde Dış Politikanın Yeri

Sivil Toplum kuruluşlarının kavramsal çerçevede hangi kuruluşun STK olduğu hangisinin STK olmadığı tartışılan bir konudur. Dernekler, vakıflar gibi STK’ların yanı sıra ‘Kanun gücüyle kurulmuş olup üyeliği zorunlu olan bazı kuruluşlar da - meslek odaları, ticaret ve sanayi odaları, esnaf sanatkâr odaları, ihracatçılar birlikleri gibi - sivil toplum örgütü olarak anılmaktadırlar.’99 Kavram etrafındaki kategori yapmak bu açıdan oldukça zor görünmektedir. Çünkü bu konu üzerine çalışan kişilerin bir kısmının STK olarak kabul ettiğini bir kısmı eleştirmektedir. Yani bu konu üzerinde bir ittifak sağlanmış değildir.

STK’ları amaçsal olarak kategorize etmek ise daha kolay olmaktadır. Ülkemizde çok çeşitli amaçlarla kurulmuş çok çeşitli STK’lar bulunmakta ve çok çeşitli kategorilerde toplanmaktadırlar. Kuruluş amaçlarına göre şöyle bir kategorilendirme yapabiliriz.

- Mesleki Kuruluşlar (Odalar, Birlikler, Sendikalar vb.)

- İş adamlarının sivil toplum kuruluşları (TÜSİAD, MÜSİAD vb.)

98 Mehmet Gönlübol, Ömer Kürkçüoğlu, Olaylarla Türk Dış Politikası 1919-1995, Siyasal Kitabevi, 9.

Baskı, Ankara 1996, s.492

99 Celal Beysel, ‘Antalya Siad 4. Girişimcilik Haftası Açılış Konuşması ‘- 14 Aralık 2006,

(31)

- Etnik ve Kültürel amaçlı kurulan STK’lar

- Çevreci STK’lar (Tema, Doğal Hayatı Koruma Der.vb.) - Kadın ve çocuk hakları etrafında kurulan STK’lar Bu ve benzerlerine konumuzla ilgili olarak

- Dış Politika Konularında etkin olmak amacıyla kurulan (Türkiye Avrupa Vakfı, Türkiye-Avrupa Birliği Derneği100 vb.) STK’ları ekleyebiliriz.

Konumuz içerisinde bizde şöyle bir kategorilendirme daha yapabiliriz - Dış Politikada etkin ve etkili olmak amacıyla kurulan STK’lar

- Dış Politika amaçlı kurulmamış olmasına rağmen dış politika konularıyla zaman zaman ilgilenen STK’lar

Günümüz dünyasının geldiği noktada hem dünya hem ülkemizde bir hadiseden etkilenmek veya bir hadiseyle ilgilenmek için yalnızca o konu ile ilgili özel bir amacı taşımak gerekmemektedir. Konunun, hadisenin tarafları yanında pek çok kişi ve kuruluş bir hadiseden etkilenebilmekte ve kendisini konu ve olaylar müdahil olmak zorunda hissetmektedir. Örneğin bir dış politik olay sanayici ve işadamlarını ilgilendirdiği gibi, bir başka olay çevrecileri, başka bir olay kültürle ilgilenenleri, başka bir hadise insan hakları veya yardım kuruluşlarını ilgilendirmekte ve dolayısıyla bu kuruluşların harekete geçmesine, ilgili mevzuda karar alınması sürecinde etkili olmak istemelerine neden olmaktadır.

İşte bu nedenlerledir ki STK’ların Türk Dış Politikasına etkisi denildiğinde yalnızca bu amaçla kurulmuş STK’lar üzerinden konu izah edilememekte. Çok çeşitli STK’lar üzerinden örneklendirerek konuyu değerlendirmek gerekmektedir.

(32)

2.3.1. Siyasi Partilerin STK Kategorilerindeki Yeri ve Türk Dış Politikası Yine bu noktada siyasi partilerin de sivil toplum kuruluşu olup olmadıkları tartışma konusu olan bir diğer husustur. Siyasi partiler siyasi bir hedefle kurulmaları ve ‘iktidarı elde etmeyi ya da paylaşmayı’101 amaçlamaları nedeniyle siyasi konuların tam ortasında bulunmaktadırlar. Hem iç politika konusunda hem de dış politika konusunda sürekli fikirlerini ve amaçlarını açıkça beyan etmekte ve bu konularda doğal olarak aktif eylemlerde bulunmaktadırlar. Meclis içi veya dışı muhalefetteyken dış politika konularında, kamuoyu nazarında etkili olmak, iktidarı zorlamak veya zor durumda bırakmak ve denetlemek istemektedirler.

Siyasi partilerin belirttiğimiz amaçları onları STK’lardan ayırırken üyelik, gönüllülük gibi biçimsel bazı özellikleri STK’ları gibi olmaktadır. İşte onların bu durumu diğer ‘siyah plakalı sivil toplum kuruluşları’ konusunda olduğu gibi bu konuda da tartışma konusu olmasına neden olmaktadır yani burada da çizgiler net olarak çizilmiş değildir.

Devlet dışı alandan bahsedenler genellikle ‘siyasal partiler ve sivil toplum kuruluşları’ ifadesini birlikte ve arada ‘ve’ bağlacı ile kullanmaktadırlar. Bu birlikte kullanım iki farklı yapılanma ve kategori olduklarının bir kesimce ifadesi anlamına gelmektedir.

Bu konuda da uzlaşı olmadığı için bu konuda farklı değerlendirenler de bulunmaktadır. Örneğin; Mete Tunçay’a göre ‘Siyasal partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurları sayılmalarına karşın, iktidarda oldukları zaman devletle fazla özdeşleşmekte, iktidara gelme şansları yüksek olduğu oranda da devlete fazla mesafe koyamamaktadırlar. O nedenle Sivil toplum kuruluşu kavramına, belki küçük partilerin daha yakın olduklarını102 bir diğer ifade ile partilerin ‘iktidarda olmadıkları zaman STK sayılabileceklerini’103 söylemektedir.

101 Münci Kapani, Politika Bilimine Giriş, Bilgi yayınevi, 9. basım Ekim 1997, Ankara, S.160 102 Mete Tunçay, ‘Sivil Toplum Kuruluşları İle İlgili Kavramlar,’ Sivil Toplum Dergisi, Yı:1 Sayı:1,

Ocak-Şubat - Mart 2003, http://www.siviltoplum.com.tr/?ynt=icerikdetay&icerik=46&id=98 02-4-2007

103Aktaran: Kerami Gürbüz, ‘Sivilleştiremedik Vesselam,’ Halk Gazetesi

Referanslar

Benzer Belgeler

Birleşmiş Milletler Ekonomi ve Sosyal Konseyinin sivil toplum örgütü tanımı şöyledir; “Sivil toplum örgütü, devletlerarası anlaşma temeline dayanmayan bütün

護理學院同學首次至日本大阪醫科大學國際見習 護理學院高齡健康管理學系(原老人護理暨管理學系,以下簡稱 高齡系)8 名同學及護理學系 1 名同學,於

After the second question was answered, the students were asked why this algorithm produced the shortest routes. It was discussed that the algorithm was

Liberal Uluslararası Đlişkiler Teorisine Göre Sivil Toplum-Dış Politika Đlişkisi Klasik liberalizm, birey, toplum ve devlet ilişkilerinde kişilerin özgürlüğünü

Ayrıca bakteriyel üremenin optik dansitesindeki değişmeleri sürekli izleme temeline dayanan mikrobuyyon kinetik sistem kullanılarak, bir model bakterinin

Yapılan literatür taramalarında şap hastalığında klinik muayene bulguları, hematolojik parametreler, kardiyak enzim aktiviteleri (cTn-I, CK, CK-MB, LDH ve AST)

“Türk müverrihleri içinde Âli veK âtib Çelebi de da­ hil olduğu halde hepsinden fazla tarihî eserler telif et­ miş, bütün ömrünü tedkikat-ı tarihiyeye

İ maj, karlılık ve tercih edilebilirlik gibi daha birçok açıdan kalite işletme için önemli rol oynamakta ve böylece dolaylı olarak potansiyel elemanlar için örgütü