• Sonuç bulunamadı

STK’lar İslam Dünyası ve Türk Dış Politikası

2.7. STK’ların Etkili Olabilecekleri Türk Dış Politikası Alanları

2.7.1. Siyasi Konular

2.7.1.2. STK’lar İslam Dünyası ve Türk Dış Politikası

Yakın zamana kadar İslami hassasiyetle kurulan ve dış politika konularında bu söylem ve eylemle hareket eden sivil toplum kuruluşlarının dış politik konular üzerine gösterdikleri faaliyetler genel itibariyle savaş içinde olan İslami ülkelere destek amacıyla veya İslam ülkesinin savaştığı ülkeyi protesto etmek amacıyla veyahut da Türkiye kamuoyunun ve siyasi karar alıcıların ilgisini çekmek amacıyla protestolar, mitingler, gösteriler şeklinde olmaktaydı. Bu faaliyetler kamu oyunda gündeme gelse de dış politika karar alıcılar üzerinde ve onların katılımının olduğu bir faaliyet halini almamaktaydı.

201 Ahmet Sever, ‘Önyargı Duvarını Sivil Toplum Diyalogu Yıkacak’, KRİTER Türkiye-AB

İlişkilerihaber-yorum dergisi, Radikal Gazetesi eki, sayı1, Temmuz 2006, s.74-75

202 Hızır Tarık Oğuzlu, ‘Türk Dış Politikasının Liberal Yanılsamaları,’ Jeopolitik Dergisi, Yıl 5, sayı 31,

1980 öncesinde kurulan ve söylemleri ve hedefleri başlığımız çizgisinde olan iki önemli STK’yı örnek verebiliriz. Bu STK’lardan Birincisi: Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) ikincisi ise: Akıncılar Derneği’dir. Bu STK’lar doğrudan dış politik hedef amacıyla kurulmamış olsalar da İslam dünyası ile ilgili siyasi her konu üzerinde faaliyet göstermeye çalışmışlardır ama başlığımızın ilk paragrafında belirttiğimiz gibi bu faaliyetleri genelde protesto ve mitingler etrafında şekillenmiştir.

80 ihtilali sürecinde kapanan bu tarz ve söylemdeki STK’lar demokratik ortamın gelişmesine paralel olarak 90’lı yıllarda ortaya çıkarken 80 öncesinden elbette ki farklı bir gelişim çizgisi seyretmişlerdir.Yine ağırlıklı olarak meydanlarda ve zaman zamanda konferanslar gibi faaliyetlerde bulunan bu çizgideki STK’lar bir diğer kırılma noktasını 28 Şubat olarak nitelendirilen süreçte yaşamışlardır.

Bu süreçte Akıncılar ve MTTB çizgisinden gelen Milli Gençlik Vakfı (MGV) hakkında Ankara DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel tarafından hazırlanan iddianame ve mütalaada bu vakfın; ‘Libya'da bulunan İslami Çağrı Cemiyeti, Suudi Arabistan'da bulunan Rabıta Teşkilatı, Mısır ve Suriye'de yaygın olan Müslüman Kardeşler Teşkilatı, Cezayir'de bulunan İslami Selamet Cephesi (FİS), Pakistan'da bulunan Cemaati İslami Partisi, Almanya'da bulunan Alman İslam Konseyi ve İngiltere'de bulunan İslam Partisi gibi kuruluşlarla bağlantısı olduğu ve rejimi dini esaslara dayanan bir devletin kurulması hedeflediği’203 iddiaları yer almaktaydı. Dış politika konularında da söylemleri çerçevesinde protesto gösterilerinde bulunan bu vakıf neticede daha sonra kapatılmıştır.

İşte bu süreçlerden sonra son dönemde, çok yakın zamanda bu alanda etkin olma çabası olan ve yukarıda ‘çatı örgütler kurmaları’ başlığında anlattığımız iki sivil toplum örgütü bu alanda önceki emsallerinden farklı bir metotla faaliyet göstermeye başlamıştır.

Dış politikada İslami hassasiyeti olan sivil toplum kuruluşlarının değişen konjonktür içerisinde metotlarının, söylemlerinin ve kullandıkları terimlerinde değişmiş olduğunu görmekteyiz. Dış politikada İslami kimliği ön plana çıkan STK’lar son

dönemlerde sivil toplum, insan hakları, demokrasi ve çoğulculuk ve benzeri kavramlara dayalı bir söylem geliştirip siyasal mücadelelerini bu kavramlar aracılığıyla da yürütmeye başlamışlardır.204

2000’li yılların ortalarına geldiğimizde ise yüzü AB ve Batı dünyasına dönük olmayan, merkezleri Türkiye’de bulunan ve sadece Türk dış politikası açısından değil uluslararası sistemde de aktif rol oynamayı, etkin olmayı hedeflemek üzere kurulmuş ve faaliyet gösteren daha önce örnek olarak verdiğimiz iki kuruluşu İslam Dünyası Sivil Toplum Kuruluşları Birliği (İDSB) ve Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı’nı (TGTV) burada tekraren örnek olarak vermek yerinde olacaktır. Gerek 1980 öncesi ve gerekse 1990’lı yılların siyaset ortamının değişmesine bağlı olarak 2000’li yılların ortalarında sivil toplumun ve metotlarının değişmesi kaçınılmaz olmuştur. Bu değişim neticesinde dış politik hedefleri daha belirgin, daha demokratik çizgiler taşıyan, dış politika hedefli olması ile birlikte adında sivil toplum geçen diğer benzerlerini kanatları altına toplayan bir çatı kuruluş kurulması bu söylemdeki STK- Dış Politika alanının gelişimi açısından farklılık olmuştur. Bu STK’lar ciddi değişim göstermişler daha açılımcı ve daha katılımcı bir faaliyet yelpazesi ile hem siyasilerin hem bürokratların bu STK’ların faaliyetlerine katılabileceği bir zemin oluşturmuşlardır.

Ancak bu STK’lar kamuoyu oluşturmakta zorlanmaktadırlar. Bu STK’ların faaliyetleri kamuoyunda, özellikle yazılı ve görsel basının hepsi yerine sadece bir kısmında edilmekte yani adından henüz çok söz ettirmemektedir.

En baştan beri vurguladığımız nedenlerden dolayı yani Türk dış politikasının kimliği, yönü, hedefi ve aktörleri vb gibi olgulardan dolayı bu söylemdeki STK’ların Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politikasını ve karar alıcılarını etkilemeleri, dış politika hedeflerinden sapmasını sağlamaları mümkün görünmemektedir.

Ancak bu STK birlikteliğinin öncülüğünü Türkiye’deki bir sivil toplum kuruluşu tarafından yapılması şöyle bir netice verebilir. Üye ülkelerin (40 ülke205)

204 Ulaş Bayraktar, Hangi sİvil Toplum…, s.19

kamuoylarında faaliyetlerin gündeme gelmesi Türkiye’nin de gündeme gelmesine neden olacaktır. Bu ise Türkiye’nin bu ülkeler nezdinde itibarı için bir artı değer oluşturabilir.

Bizim açımızdan ise bu örneğin gösterdiği gerçek STK’ların bu alanda da STK kimliklerini ve özelliklerini ön plana çıkararak söylemlerini farklı bir üslupla ve farklı yöntemlerle (miting vb yerine konferans vb) dile getirdiklerinde etkili olabileceklerini, dış politika karar alıcılarının da faaliyetlerine katılabileceğini göstermiş olmasıdır.