• Sonuç bulunamadı

İLKÖĞRETİM İKİNCİ KADEME ÖĞRENCİLERİNİN YEME DAVRANIŞLARINI ETKİLEYEN BAZI FAKTÖRLERİN İNCELENMESİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İLKÖĞRETİM İKİNCİ KADEME ÖĞRENCİLERİNİN YEME DAVRANIŞLARINI ETKİLEYEN BAZI FAKTÖRLERİN İNCELENMESİ"

Copied!
218
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

BÖLÜM 1

GİRİŞ

Bir toplumun en önemli ihtiyaçlarından biri olan sağlık, o toplumun gelişmişliğini, huzurunu ve kalkınmasını belirleyen temel unsurdur. Sağlığın temelini ise, yeterli ve dengeli beslenmenin oluşturduğu bugün herkes tarafından kabul edilen bir gerçektir (Baltacı vd., 2006).

İnsan yaşantısını etkileyen çeşitli faktörlerin bütünlüğünü sağlayan beslenme; "Canlı organizmanın varlığının sağlanması, kaybettiklerinin yerine konması ve yaşam için gerekli fizyolojik fonksiyonların yapılabilmesi için ihtiyaç duyulan besin unsurlarının sindirim sistemi yoluyla vücuda alınması" olarak tanımlanır (Önay, 2002).

Günümüzde yeterli ve dengeli beslenmenin toplum sağlığı üzerindeki etkisi yapılan pek çok araştırmada görülmüştür. Bireylerin ve toplumların sağlıklı olarak yaşamasında, ekonomik ve sosyal yönden gelişmesinde, refah düzeyinin artmasında, mutlu, huzurlu ve güvence altında varlığını sürdürebilmesinde; yeterli ve dengeli beslenme temel koşulların birisi ve belki de en önemlisidir (Sagun, 1987; Baysal, 2002; Bağcı ve Akdağ, 1992).

Bugün, dünyada milyonlarca insan sürekli açlık ve yetersiz beslenmenin yol açtığı ölüm ve hastalıklarla savaşırken, diğer bir bölümü aşırı ve hatalı beslenmeden kaynaklanan bozukluklar yüzünden yaşamlarını erken yaşlarda yitirmekte veya çalışamaz duruma gelmektedirler (Baysal, 2002).

Beslenme ile ilgili sorunlardan en çok etkilenen grup adölesanlardır. Adölesan dönemi büyüme ve gelişmenin hızlı olduğu, yaşam boyu sürebilecek

(2)

davranışların büyük ölçüde kazanıldığı bir dönemdir (Hasipek, 1988). Fiziksel, ruhsal ve sosyal yönden hızlı büyüme, gelişme ve olgunlaşma sürecinin en hızlı yaşandığı dönem olan bu dönem; aslında risklere ve olumsuz etkilenmelere açık olduğu kadar yeniliğe, değişimlere ve gelişmeye de açıktır (Baltacı vd., 2006). Ülkemizin sahip olduğu genç nüfus ve bu genç nüfus içerisinde adölesanların çoğunlukta olduğu düşünüldüğünde bireylere doğru beslenme alışkanlıkları kazandırılmasının önemi bir kez daha anlaşılmaktadır.

Yapılan pek çok araştırma ilköğretim çocuklarının yetersiz ve dengesiz beslendikleri ortaya koymuştur (İlçin vd.,1987; Pekcan, 1983; Yardımcı, 1992; Güneyli, 1984; Toksöz vd., 1986; Bulut, 1995). Bu durumun başlıca nedenleri arasında beslenme eğitiminin olmayışı ya da yetersiz oluşu, ebeveynlerin eğitim durumu, sosyo-ekonomik durum, ailedeki birey sayısı ve kitle iletişim araçları gibi pek çok neden bulunmaktadır (Aktaş, 2001). Bu temel nedenler incelendiğinde beslenmenin sosyal, kültürel, ekonomik yapıdan, geleneklerden, eğitimden ve çevre koşulları gibi pekçok nedenden etkilendiği görülmekte ve bu nedenle yetersiz ve dengesiz beslenme sonucu ortaya çıkan beslenme bozukluklarını tek bir yoldan çözümlemenin zor olacağı düşünülmektedir (Karayormuk, 2002). Bu nedenle besin tüketimini etkileyen birden fazla faktörün incelenerek soruna çözüm getirilmesi daha doğru olacaktır.

1.1. Araştırmanın Amacı

Adölesan dönemi, fiziksel, biyokimyasal, ruhsal ve sosyal, hızlı büyüme ve gelişme, olgunlaşma süreçleriyle yetişkinliğe geçiş dönemidir. Bu dönemde kazanılacak doğru ve yanlış alışkanlıklar, bireyin yaşam boyu sağlığını etkileyebilir (Haşemi Nia, 2002). Bu nedenle bu çalışma ilköğretim ikinci kademe öğrencilerinin yeme davranışlarını etkileyen bazı faktörlerin belirlenmesi amacıyla yürütülmüştür.

(3)

Araştırmanın Problemi

Bu araştırmada ilköğretim ikinci kademe öğrencilerinin yeme davranışlarını etkileyen bazı faktörler nelerdir sorusuna cevap aranmıştır.

Alt Problemler

1. Araştırmaya konu edilen ilköğretim ikinci kademe öğrencilerinin kişisel özellikleri nelerdir?

2. İlköğretim ikinci kademe öğrencilerinin yeme davranışları nasıldır?

3. Öğrencilerin cinsiyetleri yeme davranışları üzerinde etkili mi?

4. Öğrencilerin sosyo-ekonomik durumları yeme davranışları üzerinde etkili mi?

5. Beslenme eğitimi öğrencilerin yeme davranışları üzerinde etkili mi?

6. Öğrencilerin beslenme bilgi düzeyleri nasıldır ve beslenme bilgi düzeyleri;

• Cinsiyet • Yaş • Gelir

(4)

• Beslenme eğitimi

durumlarına göre farklılık taşımakta mıdır?

1.2. Araştırmanın Önemi

Beslenme, büyüme, yaşamın sürdürülmesi ve sağlığın korunması için besinlerin kullanılması olup insan gereksinimlerinin başında gelmektedir (Baysal, 1999).

Bireylerin ve toplumların sağlıklı olarak yaşamasında, ekonomik ve sosyal yönden gelişmesinde, refah düzeyinin artmasında, mutlu, huzurlu ve güvence altında varlığını sürdürebilmesinde; yeterli ve dengeli beslenme temel koşulların birisi ve belki de en önemlisidir (Sagun, 1987). Bu nedenle özellikle toplumun geleceğini oluşturan çocukların ülke kalkınmasında yerlerini alabilmeleri için yeme davranışlarını ve bunları etkileyen bazı faktörlerin belirlenerek çocuklara doğru alışkanlıkların kazandırılması gerekmektedir.

1.3. Sayıltılar

- Öğrencilerin, anket sorularını objektif olarak cevaplandırdıkları varsayılmıştır.

- Öğrencilerin, beslenme bilgi düzeylerini ölçecek sorulara doğru cevap verdikleri varsayılmıştır.

(5)

1.4. Sınırlılıklar

Bu araştırma Bilecik ili sınırlarında yer alan Atatürk İlköğretim Okulu, ikinci kademe öğrencilerinin beslenme bilgi düzeyleri, yeme davranışları ve yeme davranışlarını etkileyen bazı faktörlerin değerlendirilmesi ile sınırlandırılmıştır.

(6)

BÖLÜM 2

Kavramsal Çerçeve

2.1. Yeterli ve Dengeli Beslenme

Beslenme, insanın, büyümesi, gelişmesi, sağlıklı ve üretken olarak uzun süre yaşaması için gerekli olan besin öğelerinin yeterli miktarda alıp vücutta kullanılmasıdır. Yeterli ve dengeli beslenme ise; vücudun büyümesi, dokuların yenilenmesi ve çalışması için gerekli olan tüm besin öğelerinin her birinin yeterli miktarda ve gerekli oranda alınması ve vücutta uygun biçimde kullanılmasıdır. (Müftüoğlu, 2004; Spark, 1998; Baysal, 2002).

Bir ülkenin sosyal ve ekonomik açıdan istenilen uygarlık düzeyine ulaşabilmesi; bedensel ve zihinsel açıdan güçlü, sağlıklı ve yetenekli bireylerin varlığına bağlıdır. Bunu sağlamak için bireylerin önce, aile içinden başlayarak yeterli ve dengeli beslenmeleri, bunun yanında da olumlu beslenme alışkanlıklarını kazanmaları gerekir (Hasipek ve Sürücüoğlu 1994).

Bugün dünyadaki en önemli sorunlardan biri yetersiz ve dengesiz beslenmedir. Her yıl milyonlarca insan yetersiz beslenme ve açlığın doğurduğu ölüm veya hastalıklarla mücadele etmektedir. Vücut dirençleri azaldığından hastalıklar çok ağır seyretmekte ya da ölümle sonuçlanabilmektedir. Yetersiz ve dengesiz beslenme sonucu ortaya çıkan beslenme bozuklukları tek bir yoldan çözümlemek olanaksızdır. Beslenme sorunlarının temel nedenleri incelendiğinde toplumda- sosyal, kültürel, ekonomik yapıdan, geleneklerden, eğitimden çevre koşullarında etkilendiği gözlenir (Karayormuk, 2002).

Adölesan dönemi, büyüme ve gelişmenin hızlı olduğu, yaşam boyu sürebilecek davranışların büyük ölçüde kazanıldığı bir dönemdir (Hasipek, 1988). Adölesan dönemde yetersiz beslenme, beden ve zihin gücünü düşürerek başarısızlığa

(7)

neden olmaktadır. Sağlıklı beslenme, fiziksel ve ruhsal gelişim ve okul yaşamı için gerekli olan bir unsurdur (Baysal, 1981;Tuncel vd., 1992).

2.2. Adölesan Tanımı, Süreci ve Genel Özellikleri

Adölesan sözcüğü latincede "adolescense"den gelmektedir ve anlamı büyüme, olgunlaşmaktır (Hurlock 1973).

Adölesan dönemi, biyolojik, psikolojik, zihinsel ve sosyal açıdan gelişme ve olgunlaşmanın gerçekleştiği çocukluktan yetişkinliğe geçiş evresidir (Yavuzer, 1998). Adölesan dönemde, hormonal dengenin değişmesiyle birlikte bedensel ve fizyolojik değişmeler meydana gelir (Şener vd., 2001). Bu dönem iç tepkilerin uyanmasıyla kendini göstermeye başlar (Şemin, 1984). Birey bedensel, ruhsal ve toplumsal değişme ve gelişme gösterir. Edindikleri değişim ve gelişim yetişkinlik çağını da etkiler (Köknel vd., 2000).

Adölesan dönemi sosyo-ekonomik durum, ırk, cinsiyet gibi pek çok faktörden etkilendiğinden, adölesan döneminin tanımlanması, gruplandırılması ve yaş dilimleri içindeki yerinin saptanması değişik toplumlarda değişik şekillerde ele alınmaktadır (Yavuzer, 2000). Buna göre, bireysel farklılıkların da akılda tutulması koşuluyla; adölesan döneminin genellikle kızlarda 10-17, erkeklerde 12-19 yaş dilimlerini kapsadığı söylenebilir (Bulut, 1984).

Adölesan dönemde, hormonal dengenin değişmesiyle birlikte bedensel ve fizyolojik değişmeler meydana gelir (Şener vd., 2001). Adölesanın fizyolojik gelişimi dendiğinde, beden yapısıyla ilgili olarak akla gelen en önemli gelişmeler, boy ve ağırlık artışıyla iskelet ve kas gelişimi, iç salgı sistemindeki gelişim ve çeşitli organlarda görülen büyümelerdir (Pullukçu, 1994).

Büyüme, ilk yıl hariç, hayatın hiçbir döneminde bu kadar hızlı değildir. Büyüme atağı 18-24 ay sürer ve kızlarda, erkeklerden yaklaşık iki üç yıl önce başlar

(8)

(Önay, 2002). Büyüme ile birlikte cinsiyet özellikleri hızlı bir şekilde ortaya çıkar. Ergenlik bedensel değişmeleri, kızlara genç kız, erkek çocuklara da erkek görünümü kazandırır. Kızlarda özellikle karın kalça bölgesinde yağ depolarında artış görülürken, pelvis kemiklerde genişleme başlar. Deri altı yağ dokusu artar, kalça ölçüleri genişler, göğüs ve kalçalar belirginleşir. Erkeklerde ise fiziksel büyümede adale kütlesinde büyük bir artış görülür, kalçalar küçülür, vücut adaleli ve az yağlı bir görünüm alır. Seksüel gelişim ile genital organ ve göğüsler genişler. Bu gelişim kızlarda ve erkeklerde farklılık gösterir (Yavuzer, 1998).

Adölesan dönemi fiziksel olgunlaşma ile birlikte psikolojik olgunlaşma dönemidir. Fiziksel gelişme ve değişikliklerin bünyede oluşturduğu yorgunluk ve psikolojik yönden yerini bulamamanın verdiği sıkıntı ve bunalımlar, bir huzursuzluk dönemi yaratır ve çoğu zaman sosyal çevrenin tutumu, bu huzursuzluk dönemini daha da yoğun bir hale getirir. Onbeş yaşındaki adölesan, bazı gelişim faktörlerini tanıyabilmekte ve bunların insanlar arası ilişkilerdeki etkisini bilmektedir (Köknel, 1979).

Adölesan dönemde ortaya çıkan psikolojik değişiklikler nedeniyle kişi aileye bağımlılığını yitirebilir ve etrafını umursamaz bir davranışa girebilir. Bunun sonucu olarak çocuk ailesinden çok arkadaşlarına yönelir onlarla birlikte olmak ister. Yemek zamanlarında arkadaşları ile birlikte olmaktan hoşlanır. Kendi yemeğini ve gün boyu olan ihtiyaçlarını kendi kendine karşılayabilir. Duygusal olgunluğun gelişmesine paralel olarak kendi değer sistemlerini geliştirir, bunun sonucunda kendisi için gerekli olan gıdaları seçebilir. Adölesan dönemde kişiye verilecek beslenme eğitimi doğru yeme davranışlarının kazandırılmasını olumlu yönde etkileyebilir (Güler, 2003).

(9)

2.2.1 Adölesan Döneminde Beslenme

Beslenme, insan ve tüm canlıların yaşamlarını sürdürebilmeleri için solunum, üreme ve korunma gibi gerekli bir işlevidir. Beslenmede amaç; bireyin yaşına, cinsiyetine, çalışma ve özel durumuna göre gereksinmesi olan enerji ve besin öğelerinin her birini yeterli ve dengeli miktarlarda alabilmek, bunların kaynağı olan besinleri, besleyici değerlerini kaybetmeden ve sağlığı bozacak duruma gelmeden işleyip tüketebilmektir (Köksal, 2001).

Adölesan dönemindeki hızlı büyüme ve gelişmeden dolayı bireylerin enerji ve besin öğelerine olan ihtiyaçları artar (Daşbaşı 2003, Baysal 1995). Fiziksel büyümesini tamamlayıp gıda gereksinimleri durağan özellik kazanmış olan erişkinlerden, adölesanın beslenmesi farklılık gösterir. Erişkinin gıda gereksinimi fiziksel aktivite, vücut büyüklük ve kompozisyonu, yaş, iklim ve diğer ekolojik faktörlere bağımlı olduğu halde, adölesanda bunlara ek olarak hızlı büyüme atağı beslenmeyi etkileyen önemli bir olgudur (Kınık, 1996).

Adölesan çağında beslenmenin yeterli ve vücut gereksinimlerine uyumlu olması çok önemlidir. Çocuğun olgunluk durumuna göre beslenme durumu değişir, besin öğesi gereksinimi büyüme hızına bağlı olarak artar. Bu dönemde enerji harcaması vücut ölçüsüne oranla yetişkinlerden fazladır (Ürer, 2005; Küçükkömürler, 2002). Hızlı büyüme, yüksek fiziksel aktivite, seksüel olgunluk, bununla birlikte kızlarda menstruasyonun başlaması bazen de gebelik durumu önemli oranda enerji ve besin gereksinimi gerektirir. Erkek adölesanların bu dönemdeki gereksinimleri yaşamın başka hiçbir döneminde görülmediği kadar yüksektir. Kızlarda ki gereksinim ise sadece hamilelik ve laktasyon dönemindekinden daha azdır (Yağcı vd., 2000). Artan enerji, protein ve diğer besin öğeleri ihtiyacının yeterli ve dengeli bir şekilde alınmaması büyüme ve gelişmeyi yavaşlatır ve durdurur (Ürer, 2005). Bu nedenle adölesan dönemde bireysel farklılıkların, hızlı büyüme ve gelişme özelliklerinin, cinsiyet farklılıklarının,

(10)

çocukların ergenlik öncesi beslenme ve büyüme durumlarının dikkate alınarak, enerji ve besin öğeleri gereksinimlerinin saptanması gerekir (Yıldız, 1992).

Adölesanların beslenme durumları ve davranışları pek çok etmen tarafından etkilenir. Bunlar;

-Yetersiz ve dengesiz besin, enerji ve besin öğesi alımı,

-Ekonomik yetersizlikler,

-Hastalıklar, gebelik, emziklilik vb. özel durumlar,

-Psikososyal ve sosyokültürel faktörler,

-Yaşam tarzı, hareketsizlik veya aşırı fiziksel aktivite,

-Gelenek görenekler, kişisel inanç ve değer yargıları.

-Hızlı hazır (fast food) yiyecekleri tercih etme.

-Beslenme bilgisindeki yetersizlikler ve beslenme alışkanlıkları,

-Öğün sayısı, öğün atlama ve yeme bozuklukları,

-Alkol, sigara, uyuşturucu kullanımı,

-Anemi, şeker hastalığı vb. hastalıklar

olmak üzere sıralanabilir (Şanlıer, 2003).

2.2.1.1 Enerji Gereksinimleri

Çocuk belirli bir düzeyde devamlı olarak büyürken, biyolojik organizma aniden değişir. Farklı büyüme örnekleri ve bireysel biyolojik gelişim adölesan

(11)

dönemde aniden farklılaşır. Vücut ağırlığı, boy uzunluğu, vücut bileşimi, vücut yüzey alanı vb. veriler adölesanın enerji ihtiyacını belirler. Enerji gereksinimi büyümenin en hızlı olduğu dönemde aniden artar (Arlı vd., 2002).

Bu dönemde yaş, cinsiyet, vücut ağırlığının ve pubertal gelişmenin yanı sıra fiziksel aktivitenin derecesine göre de enerji gereksinimi değişiklik göstermektedir. Adölesanda önerilen günlük nutrisyonel gereksinimler, kız ve erkekler için 11-14 ve 15-18 yaş olarak 2 yaş grubunda verilmektedir (Orbak ve Kardaş, 2002).

Adölesanda her iki cinsiyette de dikkati çeken ağırlık artımı olmakla birlikte, artım hızı ve miktarı daha fazla olduğu gibi doku bileşiği de kız ve erkek adölesanlarda farklılık gösterir. Erkeklerde kas dokusu daha fazla gelişirken yağ dokusu azalır, kızlarda her iki dokuda da artış gözlenir (Önay, 2002).

Yaş ve cinsiyete göre ergenlerin enerji gereksinimi Tablo1'de gösterilmiştir.

Tablo 1

Adölesan Döneminde Önerilen Günlük Enerji Gereksinimleri (kkal)

Yaş

Enerji gereksinimleri (kkal/gün) Erkek Kız Türkiye'ye göre 10-12 2200 2000 13-15 2500 2100 16-18 2800 2150 RDA'ya göre 11-14 2500 2200 15-18 3000 2200 (Önay, 2002).

(12)

Erkeklerde okul döneminde 2000 kalori olan günlük enerji gereksinimi, 11-14 yaşları arasında 2500, 15-18 yaşları arasında 2800 hatta 3000 kaloriye kadar yükselir. Yine okul döneminde 1800-2000 kalori/ gün enerji gereksinimi olan kızların bu gereksinimleri, 11-18 yaşlarında 2200 kaloriye kadar yükselir. Günlük enerji gereksinimine ilişkin bu değerler ortalama değerlerdir. Fiziksel aktiviteye bağlı olarak günlük enerji gereksinimlerinde artma veya azalma olabilir. Bu dönemde artan enerji gereksiniminin, sağlıklı beslenme ilkeleri göz önüne alınarak, doymuş yağ ve kolesterolden zengin olan hayvansal besinlerden değil, ekmek, pilav, makarna gibi nişastalı karbonhidratlardan, kuru baklagillerden ve meyvelerden karşılanması önerilmektedir (Gökçay ve Garipağaoğlu, 2002).

2.2.1.2 Protein Gereksinimleri

Vücudun en küçük parçası olan yaşayan hücrenin ve metabolik tepkimeleri katalize eden enzimlerin yapısı önemli ölçüde proteindir. Büyümenin hücrelerin çoğalması olduğu göz önüne alındığında proteinin büyüme için elzem olduğu görülmektedir (Önay,2002)

Adölesanlarda protein gereksinimini belirlenirken cinsiyet, yaş, beslenme durumu, proteinin kalitesi vb. etmenler göz önüne alınmalıdır. Önerilen protein alımı, toplam enerjinin %15-20'si kadar olmalıdır WHO ve FAO büyüme ve protein kayıplarını göz önüne alarak günlük gereksinime +%30 protein ilavesinin yeterli olabileceğini belirtmektedir (Arlı vd., 2002; Orbak ve Kardaş, 2002).

Adölesan dönemde alınması gereken protein miktarları tablo 2’de gösterilmektedir

(13)

Tablo 2

Adölesan Döneminde Günlük Alınması Önerilen Protein Miktarları (gr)

Yaş Protein miktarları (Gr/Gün) Erkek Kız Türkiye'ye göre 10-12 53 53 13-15 76 80 16-18 90 80 RDA'ya göre 11-14 45 46 15-18 59 44 (Önay, 2002).

Adölesan döneminde protein eksikliğinin başlıca sebepleri kilo verme amacıyla uygulanan hatalı diyetler, yanlış beslenme davranışları, yeme davranış bozuklukları ve sosyo-ekonomik sorunlardır (Hüner ve Demirkol, 1997).

2.2.1.3 Karbonhidrat Gereksinimi

Karbonhidratlar bireyler için temel enerji kaynaklandır.Yeterli ve dengeli beslenebilmek için günlük enerji ihtiyacının %50-60 kadarının karbonhidratlardan sağlanmasının uygun olacağı belirtilmektedir (Işıksoluğu, 1994). Adölasanlar için bu oran günlük enerjinin % 55-65’ı kadardır. Bunun özelliklede tam buğday unundan yapılmış ekmek, tahıl ürünlerinin oluşturduğu kompleks karbonhidratlardan sağlanması faydalıdır. Bu kaynaklar diyet posasının karşılanması açısından da önemlidir (Ürer, 2005).

(14)

2.2.1.4. Yağ Gereksinimi

İnsanın günlük ne kadar yağ alması gerektiğini belirtmek güçtür. Diyetin özelliğine göre günlük alınan enerjinin %25-35'i, ortalama %30'u yağdan gelebilir (Baysal, 2002). Adölesanlarda ise yağlardan alınacak günlük enerjinin, total enerji gereksiniminin %30'u kadar olması önerilmektedir (Yiğit, 2006). Daha çok hayvansal besinlerin bulunduğu diyetlerin yağ oranı tahıllara dayalı diyetlerden daha yüksektir. Vücuda alınan yağın genellikle yarısı besinlerin bileşimindedir ve görünmez haldedir. Kalanı saf, görünür yağdır. Günümüzde yağdan gelen enerjinin % 30'u aşmaması önerilmektedir (Baysal, 2002).

2.2.1.5. Adölesan Döneminde Vitamin Gereksinimi

Büyümek ve sağlıklı yaşamak, hücrelerin düzenli çalışması ve görevlerini yerine getirmesine bağlıdır. Metabolizmanın yaşamla bağdaşır hızda ve düzenli yürümesinde vitaminlerin önemi büyüktür (Işıksoluğu 1998).

Adölesan döneminde artan enerji ihtiyacını karşılamak için daha yüksek miktarlarda tiamin, riboflavin ve niasine gereksinim vardır. Doku sentezindeki hızlı artış, DNA ve RNA metabolizması için gerekli olan folik asit ve B12 vitaminine ihtiyacı arttırır. Yeni hücrelerin yapısal ve işlevsel özelliklerini sürdürebilmeleri için daha fazla A, C ve E vitamini gereklidir. D vitamini de, özellikle hızlı iskelet büyümesi için gereklidir (Kınık, 1996).

Adölesan döneminde alınması önerilen vitamin miktarları tablo 3’te görülmektedir.

(15)

Tablo 3

Adölesan dönemde alınması önerilen günlük vitamin miktarları

VİTAMİN Erkek Yaşlar 10-12 13-15 16-18 Kız Yaşlar 10-12 13-15 16-18 Vit A (mcg) 1150 1450 1500 1150 1450 1500 Tiamin (mg) 1.0 1.2 1.4 1.0 1.1 1.0 Riboflavin (mg) 1.4 1.6 1.9 1.3 1.4 1.3 Niasin (mg) 16.5 20 23.3 16 17 16 Vitamin C (mg) 50 50 50 50 60 60 Vitamin D (mg) 10 10 10 10 10 10 (Önay, 2002).

2.2.1.6. Adölesan Döneminde Mineral Gereksinimi

İnsan vücudunun yaklaşık % 4 ile 5'i minerallerden oluşmuştur. Bunun yarıya yakım kalsiyum, dörtte biri fosfordur. Magnezyum, klor, sodyum ve kükürt diğer makro minerallerdir. Diğerleri az miktarlarda bulunduğu için iz elementler olarak bilinir. Mineraller vücudun çeşitli organları içinde yer alır ve vücut çalışmasında önemli işlevleri vardır. Bazıları vücudun kemik ve diş gibi sert dokularının yapı taşıdırlar. Minerallerin çoğu hücre çalışması için elzemdir. Vücudun sağlıklı olarak büyümesi ve yaşamım sürdürmesi için elzem olduğu bilinen minerallerin başında kalsiyum, fosfor, sodyum, potasyum, klor, magnezyum, manganez, kükürt, demir, bakır, iyot, çinko, flor, kobalt, krom, selenyum ve molibden gelmektedir (Baysal, 2002).

Adölesan döneminde alınması önerilen mineral miktarları tablo 4’te görülmektedir.

(16)

Tablo 4

Adölesan dönemde alınması önerilen günlük mineral miktarları

Mineraller

Erkek Kız

11-14 yaş 15-18 yaş 11-14 yaş 15-18 yaş

Kalsiyum (mg) 1200 1200 1200 1200 Fosfor (mg) 1200 1200 1200 1200 Magnezyum (mg) 270 400 280 300 Demir (mg) 12 12 15 15 Çinko (mg) 15 15 12 12 İyot (mcg) 150 150 150 150 Selenyum (mcg) 40 50 45 50 (Önay, 2002).

2.2.2. Adölesan Dönemde Görülen Beslenme Sorunları

Adölesan dönemi, gençlerin yeterli ve dengeli beslenmeleri büyüme ve gelişme hızlarındaki artış nedeniyle önem kazanmaktadır. Yapılan çalışmalarda bu dönemde kazanılan yanlış beslenme alışkanlıkları sonraki yıllarda çeşitli rahatsızlık ve hastalıklara zemin hazırlamaktadır. Adölesan dönemde görülen beslenme sorunlarının başında obezite, beslenme anemileri ve yeme davranış bozuklukları gelmektedir (Daşbaşı, 2003).

2.2.2.1. Yeme Davranış Bozukluları

Halk sağlığı açısından önemi, yapılan pek çok araştırma tarafından ortaya konan yeme davranış bozuklukları günümüzde hem erkeklerin hem de kadınların bazılarında birtakım biyolojik, psikolojik ve sosyo-kültürel faktörlerin etkisiyle ortaya çıkan ve yeme davranışındaki ciddi bozulmalarla karakterize olan önemli rahatsızlıklardır (Gowers ve Palmer, 2005; Prıtts ve Susman, 2003)

(17)

Adölesan dönemde hızlı büyüme ve gelişmeden dolayı enerji ve besin öğeleri ihtiyacı artmakta, kişinin fiziksel, psikolojik ve zihinsel yapısında önemli değişimler gerçekleşmektedir (Yavuzer, 1998). Fiziksel yapısından meydana gelen hızlı değişim karşısında adölesanda görülebilecek davranışlar;

Dikkatin bedensel yapıdaki hızlı değişime çevrilmesi,

• Kişisel özelliklerin ve vücut ölçülerinin yaşıtlarıyla karşılaştırılması,

Gerçek veya hayali kusur, eksiklik veya çirkinlik aranması,

• Büyüme ve cinsel gelişme ile ilgili beklenti ve endişelerin artması şeklinde sıralanabilir. (Aksu, 2002).

Bu nedenlere bağlı olarak adölesan dönemde yeme davranış bozukluğu olarak nitelendirilen anoreksiya nervosa ve bulimia nervosa görülmektedir (Kabakçı, 2001).

Subaşı vd.’nin 2001 yılında yeme davranış bozukluklarını saptamak amacıyla Ankara’da yapmış oldukları bir çalışmada 294 erkek ve 341 kız olmak üzere toplam 635 öğrencinin %11.32’sinde yeme davranış bozukluğu olduğu saptanmış olup, bu oran erkek öğrenciler arasında %8.2, kız öğrenciler arasında ise %14.0 olarak bulunmuştur.

2.2.2.1.1 Anoreksiya Nervosa

Anoreksiya nervosa, sıklıkla ergenlik ve genç erişkinlik döneminde başlayan, yoğun kilo alma korkusu, kilo kaybına yönelik davranışlar veya kilo kaybı, alışılmamış yeme tutumları ve beden imgesi değerlendirilmesinde bozukluk ile karakterize olan bir hastalıktır (Candansayar 2002, Johnson 2003, Özdel vd. 2003).

(18)

Anoreksiya nervosa, genellikle 12-30 yaşları arasında görülmekle birlikte, 13-18 yaş arasında ve özellikle adölasan dönemdeki kızlarda daha sık görülmektedir (Önay,2002; Anıl, 1992). Anoreksiya nervosalı kızlarda genellikle vücut yağlanması düşüktür. Buna bağlı olarak göğüs, kalça ve bel tam olarak gelişemez ve kişinin görünüşü genellikle bir çocuğu andırır (Aksu, 2002).

Anoreksiya nervosa belirtileri;

• Yaş ve boya göre minimal normal ağırlıkta veya üzerinde olan beden ağırlığını korumayı reddetme (örneğin; olması gerekenin %85'inden daha az ağırlığa yol açan kilo kaybı, veya büyüme döneminde beklenilen kilo artışının olmaması, beklenilenin %85'inden daha az beden ağırlığı),

• Zayıflığa rağmen kilo almaktan ve şişmanlamaktan aşırı korkma,

• Beden ağırlığı veya biçiminin algılanmasında ve değerlendirilmesinde bozukluk ya da düşük beden ağırlığının ciddiyetini reddetme

şeklinde görülmektedir (Gowers ve Palmer 2005, Prıtts ve Susman 2003)

Anoreksiya nervosalı çoğu insan bir sorunu olduğunu kabul etmekte zorlanır ve değişim karşısında kararsız kalır. Bu durum hastaların tedavi ve hizmetleri kabul etmelerini güçleştirir. Öncelikli olarak hastaların durumlarını kabul etmeleri sağlanmalı ve sonrasında hastalar tedavi olmaya ikna edilmelidir (NCCMH, 2004). Genellikle yetişkinlerin hastalıktan önceki ağırlıklarına; adölesanların ise ergenlik sonrası olması gereken ağırlıklarına ulaşmaları hedeflenir (Gowers ve Palmer, 2005).

Tedavinin başlangıcında düşük tartı ve azalmış metabolik hız nedeniyle normalden daha az miktarda besin sunulması tercih edilmeli ve hastalar gereksinimlerinden fazlasını tüketmeye zorlanmamalıdır. Tercihen bazal metabolik hız hesaplanarak hastanın fizyolojik gereksinimleri sağlanmalıdır. Organizmanın adaptasyonuna göre tüketilen miktarlar kademeli olarak artırılmalıdır.

(19)

Şişmanlamaktan aşırı korkan hastalara fazla miktarda yüksek enerjili besinlerin sunulması, hastaların tepki vermesine neden olarak tedaviyi olumsuz yönde etkileyecektir. Fizyolojik olarak kabul edilecek amaç tartı, hastanın boyu, vücut yapısı ve hastanın hastalık öncesi tartısı göz önüne alınarak belirlenir. Normal tartısına ulaşan ve hastalığın psikolojik nedenleri ile belirtileri ortadan kalkan hastaların tedavisine son verilir (Demirkol ve Hüner, 2003).

2.2.2.1.2. Bulimiya Nervosa

Bulimiya nervosa kişilerin beden şekli ve yapısına aşırı dikkat gösterme, kontrolsüz olarak aşırı yemek yeme ve kalori alımını engellemek için kusma ve/veya laksatif, diüretik ilaç kullanımı ya da aşırı egzersiz yapma şeklinde kendini gösteren yeme davranış bozukluğudur (Johnson 2003, Kabakçı 2001, Önay 2002).

Bulimiya nervosalı kişide görülen belirtiler;

• • •

• Yineleyici yeme nöbetleri geçirme,

Yeme nöbetleri aşağıdaki iki özelliğe sahiptir:

1. Belirli bir zaman döneminde (örneğin; 2 saat içinde) aynı zaman ve koşullarda çoğu insanın yiyebileceğinden belirgin olarak fazla miktarda yeme,

2. Yeme nöbeti sırasında yemeyi kontrol edememe duygusu (örneğin; yemeyi durduramayacağı veya neyi ne kadar yediğini kontrol edememe duygusu).

• • •

• Kilo almayı önlemek için yineleyici, uygunsuz telafi davranışlarında bulunma (örneğin; kendini zorlayarak kusma, laksatif, diüretik, diğer ilaçları kötüye kullanma, oruç tutma veya aşırı egzersiz).

• • •

• Tıkınma ve uygunsuz telafi davranışlarının her ikisinin üç ay içinde ortalama haftada en az iki kere ortaya çıkması.

(20)

• • •

• Kendine verilen değerin, beden biçimi ve ağırlıktan etkilenmesi,

şeklinde görülmektedir (Gowers ve Palmer 2005, Prıtts and Susman 2003)

Kişinin kendi kendini kusturması, laksatif ve diüretik ilaçlar kullanması sonucu sağlığı bozulmakta ve fiziksel görünümü iskeleti andırmaktadır. Bu durumda sorunların nedenlerinin araştırılarak gencin psikiyatrik tedavi görmesi gerekmektedir (Şentürk vd., 2002).

Bulimiya nervosa tedavisinde amaç, düzenli yeme alışkanlığının sağlanması, hastayı kontrolsüz yeme atakları ve açlık periyotlarından koruyabilmektir. Bulimiya nervosa hastaları ayakta ya da hastanede yatarak tedavi edilmektedirler. Verilecek tedavi biçimi hastalığın ortaya koyduğu etkilere bağlı olarak belirlenmekte olup hızlı tartı kaybı, malnütrisyonun derecesi, kusma alışkanlığı, kontrolsüz laksatif ilaç kullanımı, elektrolit dengesizlikleri, ağır depresyon, intihar girişimleri, ayakta tedaviye yanıt vermeyen hastalar ve aile ile hastanın değişime isteksiz olması durumları hastanede tedaviyi gerektiren nedenlerdir (Demirkol ve Hüner, 2003).

2.2.2.2. Obezite

Obezite, tanım olarak vücutta aşırı yağ depolanmasıyla ortaya çıkan, fiziksel ve ruhsal sorunlara neden olabilen enerji metabolizması bozukluğudur (Alikaşifoğlu ve Yordam, 2000).

Obezite,günümüzde çocuk ve adölesanların %25-30'unu etkileyen önemli bir beslenme problemidir (Keller, 1996). Yapılan araştırmalar çocukluk çağı obezitesinin özellikle gelişmiş ülkelerde olmakla beraber bütün dünyada artan bir prevalansa sahip olduğunu göstermektedir (Gürel ve İnan, 2001).

(21)

Obezite esas olarak erişkin yaş grubunu ilgilendiren bir sorun gibi görünse de, başlangıcı çoğu kez bebeklik ve adölesan dönemlere uzanmaktadır (Karnak, 2000). Bebeklik döneminde başlayan obezitenin yaşla birlikte kendiliğinden düzelmesi mümkün olmasına karşın çocukluk ve adölesan dönemde başlayan obezitenin erişkin dönemde devam etme riski yüksektir (Dietz, 1994).

Obesite etiyolojisinde rol oynayan önemli bir faktör, vücuda alınan enerjinin harcanandan fazla olmasıdır. Özellikle adölesan dönemde gençlerin çoğunlukla ayaküstü (fast-food) olarak tabir edilen besinlere yöneldikleri ve bu tarz besinleri tükettikleri bilinmektedir. Bu tür besinlerin besin değeri ve posa içeriği düşük olup, karbonhidrat ve yağ oranları yüksektir (Şentürk vd., 2002; Süzek vd., 2005; Önay, 2002). Bu tip besinlerin aşırı tüketimi kilo alımı, yetersiz beslenme ve bunlara bağlı olarak obeziteye zemin hazırlamaktadır (Güler, 2003).

Akış vd. (2003)’nın Bursa’da bir ilköğretim okulunda 6-14 yaş grubu öğrencilerde kilo fazlalığı ve obezite durumunu saptamak amacıyla yaptıkları araştırmada kilo fazlalığı prevalansı kızlarda %9.1, erkeklerde %8.4; obezite prevalansı kızlarda %1.5, erkeklerde %1.8 olarak bulunmuştur.

Adolesanların beslenme alışkanlıkları ve diyet örüntüleri incelendiğinde genellikle;

• Öğün atladıkları ve atlanan öğünlerin çoğunlukla sabah kahvaltısı ve öğle yemeği olduğu,

• Atıştırmalık besinleri fazlaca tükettikleri ve hızlı hazır (fast-food) beslenmeyi tercih ettikleri,

(22)

• Bu alışkanlıkları nedeniyle besin çeşitliliğinin sınırlı ve dengesiz, diyet bileşimlerinin; posa, vitamin ve minerallerden yetersiz, enerji, tuz, yağ ve basit karbonhidratlardan zengin olduğu belirlenmiştir (Baltacı vd., 2006).

Bu nedenlerle günümüzde hızla yaygınlaşan obezitenin önlenmesinde kişilere kazandırılacak beslenme bilgisi ve doğru yeme davranışları etkili olacaktır.

2.2.2.3. Beslenme Anemileri

Ülkemizde önemli bir sağlık sorunu olan beslenme anemileri özellikle demir, folik asit, B6 ve E vitamini yetersizliklerine bağlı olarak görülmektedir. En sık

görüleni ise demir yetersizliğine bağlı olarak görülenidir. Vücutta toplam demir miktarının normal düzeyin altına düşmesi ile oluşan demir yetersizliği daha ileri bir safha olan demir depolarının tükenmesiyle vücuttaki toplam demir azalması sonucu görülen demir yetersizliği anemisine neden olmaktadır. Toplumumuzda demir yetersizliği anemisi çocuk ve gençlerde sıklıkla rastlanmaktadır (Önay, 2002).

Normal, yetişkin bir kimsenin vücudunda ortalama 3-5 gr. kadar demir bulunur. Bunun 2/3’ü kanda, kalanı karaciğer, dalak ve kemik iliğinde depo edilmiştir. Yetişkin bir insanın günlük demir gereksinimleri, vücuttan kaybolan kadardır. Bu miktar ortalama günde 0.9 mg. olarak hesaplanmıştır. Normal bir diyetteki demirin % 10’unun emildiği düşünülürse, günlük alınması gerekli demir miktarı 9 mg.’dır. Vücutta yeteri kadar demir kalmadığı zaman demir yetersizliği anemisi görülür. Anemik durumda kanın oksijen taşıma yeteneği azalacağından kansızlık, baş dönmesi, yorgunluk, iştahsızlık, sindirim sisteminde bozukluk, tırnakların incelmesi, kısa nefes alıp verme gibi belirtiler görülür (Baysal, 2002).

Yapılan araştırmalarda demir yetersizliği anemisi, öğrenme ve okul başarısını olumsuz yönde etkilediği belirlenmiştir (Karaağaoğlu, 1999).

(23)

2.2.3. Yemek Yeme Davranışını Etkileyen Bazı Faktörler

2.2.3.1. Beslenme Eğitimi

Beslenme eğitimi, toplumu, yeterli ve dengeli besin tüketme alışkanlıklarının geliştirilmesi, yanlış beslenme uygulamalarının ortadan kaldırılması, besinlerin sağlık bozucu duruma gelmesinin önlenmesi ve besin kaynaklarının daha etkin ve ekonomik kullanımı konularında eğiterek beslenme durumunun düzeltilmesini amaçlar (Baysal, 1995).

Adölesan dönem fiziksel ve mental gelişimin hız kazandığı, bireylerin ileriki yaşamlarını doğrudan etkileyebilecek bir süreçtir. Bu dönemde çocukların büyüme ve gelişmelerinin düzenli bir şekilde seyretmesi gerekmektedir. Bu hızlı büyümeyi sağlayabilmek için adölesan dönemdeki gençlerin yeterli ve dengeli beslenmesi gerekmektedir (Baysal, 2002)..

Beslenme sorunlarının başında bireylerin beslenme konusunda yeterli eğitim almamış ve bilgilendirilmemiş olmaları gelmektedir. (Şanlıer ve Oktar, 1999) Beslenme bilgisi, bireylerin, ailelerin ve toplumların beslenme alışkanlıkları üzerinde etkili olan çok önemli bir faktör olup (Ünver ve Ünüsan, 2005), beslenme eğitiminin amacı; bireylere doğru ve gerçek bilgiler vererek ellerindeki besinleri, beslenme ilkelerine uygun olarak en iyi şekilde kullanmalarını öğretmektir (Baysal, 2002).

Eğitim veren okullar içinde en önemli yeri ilköğretim oluşturmaktadır. Bu nedenle ilköğretim evrensel olmalı ve tüm çocukların gereksinimlerinin karşılanmasını sağlamalı, toplumun kültürünü, gereksinimlerini ve fırsatlarını dikkate almalıdır (Şanlıer ve Oktar, 1999). Ülke genelinde halkın beslenme bilgi düzeyinin yetersiz oluşu, ellerinde mevcut gıda ve ekonomik kaynak olsa bile bu kaynakların faydalı bir şekilde kullanımını olumsuz yönde etkilemekte ve hatalı uygulamalara neden olmaktadır. Sağlıklı beslenme alışkanlıklarının temeli çocukluk döneminde

(24)

atıldığından bu çağlarda verilecek eğitim birey olma yolundaki çocuk için daha fazla önem taşımaktadır (Merdol, 1999).

Beslenme eğitiminde öğrenci beklentileri ve uygulanan eğitim yöntemleri ile beslenme eğitimini verecek kişiler ve eğitimde kullanılacak araç ve gereçler de beslenme eğitiminde büyük önem taşımaktadır. Bu bağlamda, beslenme eğitimi verilirken; varolan tüm besinlerin hijyenik, ekonomik ve beslenme ilkelerine uygun olarak hazırlanması, eğitim için gerekli olan donanım ve son teknolojik gelişmelerin takip edilmesi, uygulamalı ve öğrenci merkezli çalışmalar yapılarak beslenme eğitimi programının daha işlevsel ve zevkli hale getirilmesi gibi kriterlere dikkat etmek gerekmektedir. Böylece beslenme eğitiminde kazandırılan ya da kazandırılacak davranışlar gerçek yaşama daha kolay aktarılabilir (Yaman vd., 2006).

2.2.3.2. Gelir Durumu

Türkiye, gelir dağılımının en bozuk olduğu ülkeler arasında yer almaktadır. Birleşmiş Milletler Gelişim Programı İnsani Gelişim Raporu’na göre Türkiye yaşayan insanların %2.4’ü bir dolardan az, % 18.0’i ise günde iki dolardan daha az gelire sahiptir (UDNP, 2002). Bu durum toplumun beslenme durumuna aynen yansımaktadır. Ülkemizde ortalama besin tüketim düzeyine bakıldığında, nüfusun yeterli beslendiği izlenimi oluşmasına karşın, çok önemli beslenme sorunlarının varlığı bir gerçektir. Bunun temel nedenlerinden birisi de ailelerin gelir durumundaki dağılımlardır (Baysal, 2003).

Besin maddelerinin tüketimi üzerinde ekonomik şartların doğrudan etkisi olduğu bilinmektedir. Özellikle et, süt ve ürünleri gibi hayvansal yiyecekler için harcanan para oranı sosyo-ekonomik düzeyi düşük olan gruplarda, sosyo-ekonomik düzeyi yüksek olan gruplara kıyasla oldukça azdır. Gelir düzeyinin fiyatlardaki değişiminin yiyecek satın alımına etkisini incelemek üzere yapılan bir araştırmada, yüksek gelirli ailelerin gereksinim üzerinde düşük gelirli ailelerin ise

(25)

gereksinimlerinin altında et satın aldığı, az gelirli ailelerin en fazla tahıl grubu yiyecekleri satın aldığı tespit edilmiştir (Baysal, 2003; Süzek vd., 2005).

Yapılan bir araştırmada; en yüksek meşrubat tüketiminin şehirdeki ailelerde en düşük meşrubat tüketiminde köydeki ailelerde olduğu tespit edilmiş ve enerji, hayvansal protein, kalsiyum, demir, A vitamini, riboflavin, C vitamini tüketimlerinin gecekondu bölgesinde diğer bölgelere kıyasla daha düşük oranda olduğu saptanmıştır (Karayormuk, 2002).

Yapılan araştırmalar sosyo ekonomik durumun beslenme davranışı üzerinde etkisi olduğunu göstermektedir (Önay, 2002; Güneyli, 1984).

2.2.3.3. Ailenin Eğitim Düzeyi

Aile fizyolojik, ekonomik, kültürel ve toplumsal olarak çocuk ve adölesanın ruhsal gelişimini ve davranışlarını biçimlendirip yönlendiren, insan yaşamında doğumdan önce başlayan ve hayatın sonuna kadar etkisini sürdüren bir kurumdur (Erbil vd., 2006).

Adölesanlar, ebeveynlerinin davranışlarını örnek alarak sağlıklı davranışlar geliştirebilirler. Bu nedenle anne-babanın eğitimi çocukların davranışsal gelişimleri açısından önem kazanmaktadır (Alikaşifoğlu, 2005). Çocuğun kişiliği okulöncesi dönemde şekillenmekte, yetişkinlik çağındaki davranışları üzerinde etkili olacak alışkanlıkların edinilmesi özellikle bu yıllara dayanmaktadır. Aynı şekilde çocuğun bu yaşlarda kazandığı yemek yeme alışkanlığı da hayatının daha sonraki dönemlerinde de etkili olmaktadır (Ünver ve Ünüsan 2005).

Ailelerin beslenme ve diyetle ilgili bilgi düzeyi, beslenme alışkanlıklarının belirlenmesinde önem taşımaktadır. Ailelerin çocuklarının beslenmesini kontrol etmeleri önemlidir. Ancak bu kontrolü yapabilmeleri için kendi bilgi düzeylerinin de yeterli olması gerekmektedir (Altun vd., 2005). Yardımcı’nın (1992) ilköğretimde

(26)

çocuğu olan anneler üzerinde yürütmüş olduğu bir araştırmada annelerin ilköğretim çocuklarının beslenmesi ile ilgili verdikleri cevapların doğruluk oranı yüksek bulunmamıştır.

2.2.3.4. Kitle İletişim Araçları

Yaklaşık 50 yıl öncesinde çocuk ve gençlerin hayatında gazeteler ve radyo istasyonları gibi kitle iletişim araçları önemli bir yer tutarken, bugün bilgisayar, internet, gibi ileri teknoloji içeren iletişim araçları önemli bir yer tutmaktadır (Arnas, 2005).

Yapılan çalışmalar günümüzde çocuk ve gençlerin televizyon, video, bilgisayar, internet, sinema, radyo, teyp, video oyunları gibi kitle iletişim araçlarının karşısında günde 4-5 saatten daha fazla zaman geçirdiklerini göstermektedir. Bu süre uyku haricinde diğer aktivitelere harcanan süreden daha fazla bir süredir ve bu araçlar etkileşimli olarak kullanıldığında, bu süre 8 saate kadar çıkabilmektedir. Tüm bu iletişim araçlarının seçimi, kullanım süresi, kullanım zamanı ve bunlara bağlı olarak çocuk ve gençlerde oluşan inanış, tutum, ve davranışları ebeveynler, okul ve öğretmenlerden daha fazla etkileyebilmektedir (Arnas, 2005).

Kitle iletişim araçları gençlerin beslenme bilgileri ve tükettikleri besinler üzerinde etkili olduğu bilinmektedir. Yapılan bir araştırmada televizyon izlemenin ilkokul çocukları üzerinde yaptığı fiziksel ve psikososyal etkileri araştırdığı araştırmada çocukların %64.6'sının reklamlarda gördükleri ürünleri istedikleri, çoğunluğunun (%61.9) yiyecek maddeleri istediği, ailelerin %73.8'inin bazen, %3.8'inin sık sık çocuklarının istediği ürünleri aldığı öğrenilmiştir (Toyran, 2000).

Bir başka araştırmada gençlerin beslenme ile ilgili bilgilerini daha çok gazete, dergi ve televizyon gibi kitle iletişim araçlarından edindikleri tespit edilmiştir (Gürel vd. 2004, Akar 2002).

(27)

Sonuç olarak televizyonun fiziksel ve psiko-sosyal olumsuz etkileri olduğu görülmüş, sorunun ciddiyeti nedeniyle gerekli önlemlerin alınması, televizyonda şiddetin azaltılması, reklamların düzenlenmesi, çocuklara yönelik eğitici öğretici programların arttırılması) için aileler ve öğretmenler ile işbirliği yapılması gerektiği, ailelerin erken yaşlardan itibaren çocuklarına doğru televizyon izleme alışkanlıkları kazandırma (televizyon izleme süresinin kısıtlanması, evde televizyonun program seçerek açılması, çocuk odasında televizyon bulundurulmaması, çocukla televizyon içeriği hakkında konuşulması) konusunda eğitilmeleri gerektiği anlaşılmaktadır (Toyran, 2000).

(28)

2.3. Konu İle İlgili Araştırmalar

Erim (1973)’in Ankara'nın sosyo-ekonomik yönden farklı semtlerinden altı yuvada, 129 çocuğun sağlık ve beslenme durumlarını saptamak için yapmış olduğu bir araştırmada, araştırma kapsamında olan yuvalardaki çocukların büyüme ve sağlık durumlarının normal olduğu, beslenme bozukluğu belirtilerinin var olmadığı saptanmıştır. Daha çok düşük gelirli ailelerin çocuklarının bakıldığı, Çocuk Esirgeme Yuvasında ise standartların altında boy ve ağırlığı olan çok fazla çocuk olduğu saptanmıştır.

Thomas ve Cali (1973)'nin 13-19 yaşlardaki gençlerin yemek ve öğünler arasındaki problemlerini saptamak amacıyla yapmış oldukları çalışmada, bir yıllık inceleme sonunda gençlerin öğün aralarında sadece enerji veren (şeker, patates cipsi, gazoz vb. içecekler) besinleri tükettiklerini tespit etmişlerdir. Araştırmacılar öğünler arasındaki yemek yeme alışkanlığının düzeltilmesi için beslenme eğitimi verilmesi ve gençlerin diyetlerinde demir ve kalsiyum yönünden zengin besinlerin bulunması önerisinde bulunmuşlardır.

Pekcan (1983), 10-12 yaş ilkokul çocuklarında beslenme ve sağlık durumlarını saptamak amacıyla bir araştırma yapmıştır. Araştırma sonucunda araştırma kapsamındaki çocukların yetersiz ve dengesiz beslendiği görülmüş, ortaya çıkan olumsuz durumun verilecek beslenme eğitimiyle düzeltilebileceği görüşünde bulunulmuştur.

Güneyli (1984)’nin Ankara'nın sosyo-ekonomik yönden farklı semtlerindeki ilkokul çocuklarının beslenme durumları üzerine yapmış olduğu araştırmada, gelir düzeyi ile sabah kahvaltısı yapma arasında ilişki olduğu saptanmıştır.

Işıksoluğu (1986), üniversiteli kız öğrencilerin beslenme durumları ve buna beslenme eğitiminin etkisini belirlemek için bir araştırma yapmıştır. Araştırma

(29)

sonucunda beslenme eğitimin öğrencilerin besin tüketimini olumlu yönde etkilediğini ancak yeterli olmadığını, aile ve çevrenin öğrencilerin besin tüketimi üzerinde daha fazla etkili olduğunu saptamıştır.

Sürücüoğlu (1986) çalışan kadınlar üzerinde yaptığı bir araştırmada; kadınların beslenme konusundaki yayınları en fazla gazetelerden (%79.53), izlediğini saptamış olup, bunu sırasıyla televizyon (%72.09), radyo (%48.48) ve derginin (%42.79) takip ettiğini belirlemiştir.

Birer ve Ersoy (1987), yükseköğrenim gören kız öğrenciler üzerinde yaptıkları bir çalışmada, öğrencilerin %44.1’inin vakit bulamadığı, %40.3’ünün canı istemediği, %6.8’inin parası yetmediği, %3.6’sının zayıflama gibi nedenlerle öğün atladıklarını belirlemişlerdir.

İlçin vd. (1987)’nin Diyarbakır’ın farklı sosyo-ekonomik semtlerinde bulunan iki ilkokuldaki öğrencilerin besin tüketim düzeylerini, beslenme alışkanlıklarını ve fiziksel gelişimlerini incelemeye yönelik yapmış oldukları araştırmada, sosyo-ekonomik düzeyi yüksek okulda okuyan çocukların besin tüketim düzeyleri, enerji, demir, protein, A ve C vitaminlerinin tüketim düzeylerinin düşük sosyo-ekonomik düzeydeki gruba göre daha yüksek seviyede olduğunu saptamışlardır.

Örmeci (1987), Isparta iline bağlı Senirkent ilçesi ve köylerinde 6-12 yaş grubundaki ilkokul çocuklarının beslenme durumlarını incelemek amacıyla yaptığı bir araştırmada, öğrencilerin en çok seçtikleri yemeklerin her iki grupta sebze yemekleri, ikinci derecede sevmedikleri yiyecek grubunun ise et yemekleri olduğunu belirlemiştir. Araştırmada ilçe grubundaki öğrencilerin %58.2’sinin köy grubundaki öğrencilerin %55.6’sının öğün aralarında besin tükettikleri saptanmıştır. Temel öğünler dışında en çok tüketilen yiyeceklerin ilçede meyve, ekmek, peynir; köyde ise meyve ve kuruyemiş olduğu tespit edilmiştir.

(30)

Başoğlu ve Baysal (1987)’ın beslenme eğitiminin öğrencilerin bilgi ve davranışları üzerine etkisini incelemek amacıyla yapmış oldukları çalışmada verilen beslenme eğitiminin öğrencilerin beslenme bilgi düzeyini arttırdığı ve öğrencilerin beslenme davranışlarına olumlu yansıdığını saptamışlardır.

Sürücüoğlu ve Balgamış (1987)’ın beslenme eğitiminin, yiyecek hazırlama ve pişirme yöntemlerine olan etkisinin incelendiği bir çalışmada, beslenme eğitimi alan grubun yiyeceklerin hazırlanmasında ve pişirilmesinde daha bilinçli davrandıkları saptanmıştır.

Çivi (1989), televizyondaki yiyecek reklamlarının çocuklar üzerindeki etkilerini araştırmak ve etkilerini azaltma yollarını araştırmak amacıyla bir araştırma yapmıştır. Araştırma sonucunda, araştırma kapsamındaki çocukların televizyondaki, yiyecek içecek reklamlarından etkilendikleri ve sürekli bu tip reklamları takip ettikleri saptanmıştır.

Ersoy (1989), beslenme eğitimi alan ve almayan ilkokul çocuklarının yiyecek seçiminde televizyon reklamlarından etkilenme durumunu incelemek amacıyla araştırma yapmıştır. Araştırma sonucunda her iki grubunda yiyecek seçiminde televizyon reklamlarından etkilendikleri, televizyon reklamlarından daha çok çikolata, meşrubat, şekerleme, bisküvi vb. yiyecek reklamlarının izlendiği ve verilen beslenme eğitiminin bu tip ürünlerin tüketiminde bir kısıtlama göstermediği görülmüştür.

Hayran vd. (1990)’nin Kocaeli'nde 0-6 yaş grubu çocukların büyüme-gelişme ve beslenme durumu saptamak amacıyla yaptıkları bir araştırmada, annelerin öğrenim düzeyi, ailedeki çocuk sayısı ve anne sütü alma durumu ile çocukların büyüme-gelişme durumu arasında anlamlı ilişki olduğunu saptamışlardır.

(31)

Taşdemir (1990), ilkokul öğretmen ve öğrencileri ile birinci basamak sağlık hizmetlerinde görevli ebelerin; beslenme konusunda bilgi tutum ve davranışlarını saptamak için 272 öğrenci, 56 öğretmen ve 56 ebe üzerinde yaptığı bir araştırmada: öğretmen, ebe ve öğrencilerin kitle iletişim araçlarındaki besinlerle ilgili reklamlardan önemli ölçüde etkilendiği ve buna göre, öğrencilerin %73’ünün, öğretmenlerin %55’inin, ebelerin %55’inin reklamlardan etkilenerek beslenmelerinde değişiklik yaptıkları saptanmıştır.

Açkurt ve Wethenit (1991)'in Türk okul çocuklarının büyüme ve gelişme durumlarım Amerikan normlarına göre değerlendirmek amacıyla yapmış oldukları çalışmada, Türk çocuklarının sosyo-ekonomik durumlarının büyüme ve gelişmeleri üzerinde etkili olduğunu saptamışlardır.

Güzey (1991)’in yaptığı çalışmada ilköğretim öğrencilerine verilen 7 günlük beslenme eğitiminin, öğrencilerin bilgi düzeylerini yükselttiği, ön testte öğrencilerin % 11.0’inin iyi derecede puan aldığı, son testte ise öğrencilerin bilgi puanlarının % 32.0’ye yükseldiği saptanmıştır.

Sağlam (1991)’ın yaptığı araştırmada öğrencilerin sabah kahvaltısında içecek olarak % 48.8’inin çay, % 13.9’unun süt, % 14.4’ünün meyve suyu tükettikleri saptanmıştır.

Şimşek (1991) ortaokul öğrencilerinin beslenme bilgilerini ve alışkanlıklarını saptamak amacıyla yaptığı araştırmada; ortaokul öğrencilerinin %48.2’sinin orta düzeyde beslenme bilgisine sahip olduklarını belirlemiştir.

Yücecan vd. (1994)'nin yaptıkları bir çalışmada, 10-12 yaş grubundaki 355 ilkokul çocuğunda demir yetersizliği anemisi olduğu saptanmışlardır. Ayrıca çocukların günlük enerji, kalsiyum, A vitamini, riboflavini ve kısmen C vitaminini yetersiz düzeyde tükettiklerini de tespit etmişlerdir.

(32)

Tokgöz vd. (1995)’nin Dicle Üniversitesi’nde öğrenim gören gençlerin beslenme alışkanlıklarını saptamak amacıyla 557 öğrenci üzerinde yaptıkları bir araştırmada öğünlerde tüketilen yiyecek türleri dikkate alındığında en dengesiz öğünün %60.63 oranı ile öğle yemeği olduğu saptanmıştır. Öğrencilerin %57.81’inin yemeklerini üç öğünde tükettikleri, öğün atlamanın erkeklerde daha yaygın olduğu belirlenmiştir. Atlanan öğün olarak %41.29 oran ile sabah kahvaltısı ilk sırayı almakta, bunu %30.52 oran ile öğle yemeği izlemektedir.

Sağlam ve Yürükçü (1996) üniversite öğrencileri üzerinde yaptığı bir çalışmada öğrencilerin büyük bir çoğunluğunun (%59.5) günde üç öğün yerken, %20.9’unun iki ve %19.6’sının dört ve üzeri öğün tükettiğini belirlemiştir.

Sağlam ve Yürükçü (1996)’nün Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi öğrencilerinin besin tüketim durumunu beslenme alışkanlıklarını ve beslenme bilgi düzeylerini saptamak amacıyla yaptıkları çalışmada; öğrencilerin % 44.4’ünün sabah kahvaltısı yapmadığı saptanmıştır.

Sevenay (1996) çalışan kadınlar üzerinde yaptığı bir araştırmada; kadınların %37.7’sinin üzüntülü olduklarında, %51.5’inin yorgun olduklarında, %33.1’inin heyecanlı olduklarında ve %21.9’unun sevinçli olduklarında az besin tükettiklerini belirlemiştir.

Bulduk ve Oktar (1997)’ın adölesan çağında verilen beslenme eğitiminin besin seçimine etkisi üzerine yapmış oldukları araştırmada, araştırmaya katılan 435 öğrencinin %72,8’inde verilen beslenme eğitiminin besin seçiminde olumlu yönde etki gösterdiğini saptamışlardır.

Aytekin (1999)’in üniversite öğrencilerine verilen beslenme eğitiminin öğrencilerin davranışlarındaki değişiklikleri belirlemek amacıyla yapmış olduğu bir çalışmada, bilgilerin tekrar edilmediğinde zamanla unutulabildiğini ve davranış

(33)

değişikliğinin oluşabilmesi için eğitimin sürekli olması gerektiğini ortaya koymuştur.

Oktar ve Şanlıer (1999)'in ilköğretim okullarında uygulanan beslenme saati programlarını ve öğrencilerin beslenme davranışlarını inceledikleri bir araştırmada, öğrencilerin % 60.7'sinde kahvaltı yapma alışkanlığının olmadığını ve kahvaltı yapmama nedenlerinin ise öğrencilerin sabah uyanamaması (% 25.3) ve canının istememesinden (% 41.8) kaynaklandığını tespit etmişlerdir.

Novotny vd. (1999)’nin kalsiyum yönünden zengin yiyeceklerin tüketimin arttıran ve azaltan faktörleri araştırmak amacıyla yapmış oldukları çalışmada; arttıran faktörlerin aile teşviki, lezzet, kalsiyumdan zengin yiyeceklerle alınan yiyecek çeşitleri ve medya olduğu, azaltan faktörlerin ise çevre, maliyet, sıcak hava vb. faktörlerin olduğunu saptamışlardır.

Yaşar vd. (1999)’nin Ankara’da devlete ait ve özel ilköğretim okullarında eğitim gören çocukların beslenme durumlarına ilişkin yaptıkları araştırmada, devlet okullarındaki öğrencilerin % 69.3’ünün, özel okullardaki öğrencilerin ise % 84.7’sinin öğün atladıklarını saptanmıştır.

Kızıltan (2000)’nın üniversite öğrencilerinin bilgi düzeyi ve beslenme durumuna etkisini saptamak amacıyla yaptığı araştırmada beslenme eğitimi öncesinde öğrencilerin % 72.7’sinin beslenme bilgi düzeyinin düşük olduğu, beslenme eğitimi sonrasında ise öğrencilerin % 77.33’nün beslenme bilgi düzeyinin orta seviyeye çıktığı saptanmıştır.

Önder vd. (2000)’nin lise son sınıf öğrencilerine yönelik yapmış oldukları çalışmada, öğrencilerin % 60.7’sinin üç öğün, % 18.0’inin iki öğün, % 14.6’sının dört öğün yemek yedikleri belirlenmiştir.

(34)

Şanlıer ve Arıkan (2000)’ın yaptıkları araştırmada öğrencilerin % 57.2’sinin vakit azlığı, % 16.6’sının hazırlayan kimse olmaması, % 14.7’sinin iştahsızlık nedeniyle öğün atladıkları tespit edilmiştir.

Toyran (2000)’ın televizyon izlemenin ilkokul çocukları üzerinde yaptığı fiziksel ve psikososyal etkileri araştırdığı araştırmada çocukların %64.6'sının reklamlarda gördükleri ürünleri istedikleri, çoğunluğunun (%61.9) yiyecek maddeleri istediği, ailelerin %73.8'inin bazen, %3.8'inin sık sık çocuklarının istediği ürünleri aldıkları saptanmıştır.

Aktaş (2001)’ın Konya il merkezinde farklı sosyo-ekonomik düzeydeki 9-11 yaş grubu öğrencilerin obesite prevalansı ve bunu etkileyen etmenler üzerinde yapmış olduğu bir araştırmada öğrencilerde ebeveyn eğitim durumu ve mesleği, ailedeki birey ve kardeş sayısı, öğün sayısı, öğle yemeğinin yenildiği yer, sevinçli-heyecanlı olduğunda yemek yeme durumu ve ara öğünlerde tüketilen yiyeceklerin beslenme davranışını etkilediğini saptamıştır.

Matheson ve Acterberg (2001)'in çocukların beslenme bilgilerini arttırmak amacıyla geliştirmiş oldukları geliştirmiş oldukları bilgisayar programı ile verilen beslenme eğitiminin çocukların beslenme davranışlarına olumlu şekilde yansıdığı saptanmıştır.

Şanlıer ve Yaman (2001)’in ilköğretim okullarında okuyan 7-14 yaş arası erkek ve kız öğrencilerin televizyonda yayınlanan yiyecek ve içecek reklamlarından etkilenme durumlarının saptanması amacıyla yapmış oldukları çalışmada araştırmaya dahil edilen çocukların %61.6'sının kolalı içecekler, %57.3'ünün çikolata- gofret, %45.0'inin ise dondurma reklamlarından hoşlandıklarını saptamışlardır.

Yılmaz vd. (2001)’nin üniversite öğrencilerinin beslenme alışkanlıkları üzerine yaptıkları araştırmada akşam öğünlerinde öğrencilerin % 44.0’ünün sebze yemekleri, % 31.5’inin et yemekleri yemeyi tercih ettikleri saptanmıştır.

(35)

Akar (2002)’ın ilköğretim okullarında beslenme eğitimi yapılması üzerine yaptığı araştırmada öğrencilerin % 60.0’ının beslenme ile ilgili haberleri okudukları, % 73.3’ünün ise televizyondaki bu tür haber ve programları bazen izlediklerini tespit edilmiştir.

Alphan vd. (2002)’nin özel ve devlet okullarındaki adölesanların beslenme alışkanlıklarını karşılaştırdıkları çalışmalarında, devlet okullarında okuyan öğrenciler arasındaki şişmanlık oranının, özel okullarda okuyanlara göre daha fazla olduğunu ayrıca devlet okullarında öğrenciler arasında zayıflık oranının özel okullardaki öğrencilerden daha fazla olduğunu saptamışlardır.

Başoğlu ve Baysal (2002)’ın beslenme eğitiminin bilgi düzeyi ve davranışlarına etkisini araştırdıkları araştırmada öğrencilere verilen beslenme eğitiminin, öğrencilerin beslenme bilgi düzeylerini arttırdığını ve davranışlarında olumlu yönde değişiklikler orta çıktığını belirlemişlerdir.

Karayormuk (2002)’un üniversite öğrencilerinin beslenme bilgi ve davranışlarını belirlemek amacıyla yaptığı çalışmada sabah kahvaltısında en sık tüketilen besinin peynir (% 69.0) olduğu saptanmıştır. Diğer besinlerin kahvaltıda tüketim oranları incelendiğinde zeytinin % 58.9, yumurtanın % 50.8, simit-ekmeğin % 41.9, reçel-balın % 37.4, yağın % 33.2, tostun % 13.7 oranında tüketildiği tespit edilmiştir.

Önay (2002), Ankara’nın farklı sosyo-ekonomik düzeylerdeki 14-15 yaş grubu öğrencilerin beslenme durumu ve bunu etkileyen bazı faktörleri saptamak için bir araştırma yapmıştır. Araştırma sonucunda sosyo-ekonomik düzeylerde öğün atlama, yemek servis tipleri ve yemek yenilen yerler arasındaki fark istatistiksel açıdan önemli olduğunu saptamıştır.

(36)

Yılmaz (2002)’ın farklı iki okulda bulunan öğretmen ve öğrencilerin beslenme bilgi ve alışkanlıklarını belirlemek için yaptığı araştırmada besinleri satın alma ve tüketmede I nolu okuldaki öğrencilerin % 14.8’inin her zaman, % 26.4’ünün bazen; II nolu okulda bulunan öğrencilerin % 26.4’ünün her zaman, % 45.6’sının bazen reklamlardan etkilendikleri saptanmıştır

Aslan vd. (2003)’nin kız öğrencileri üzerinde yaptıkları araştırmada öğrencilerin % 63.2’sinin hergün düzenli olarak kahvaltı yaptığı, % 5.5’inin hiç kahvaltı yapmadığı tespit edilmiştir. Öğrencilerin öğle öğününü tüketme oranının % 78.7, akşam öğününü tüketme oranının % 84.9 olduğu bulunmuştur.

Daşbaşı (2003)’nın ilköğretim öğrencilerinin beslenme alışkanlıkları üzerine yaptığı araştırmada öğün aralarında kız öğrencilerin % 72.8’inin meyve türlerini, % 70.7’sinin içecek türlerini, % 519’unun bisküvi ve türleri, % 42.3’ünün kuruyemiş türlerini; erkek öğrencilerin ise % 74.9’unun içecek türlerini, % 50.7’sinin meyve türlerini, % 37.7’sinin bisküvi türlerini, % 34.2’sinin kuruyemiş türlerini tükettikleri tespit edilmiştir.

Güler (2003)’in ilköğretim öğrencileri üzerinde yürüttüğü çalışmada, öğrencilerin 31.7’sinin sabah kahvaltısını, % 22.5’inin öğle öğünlerini, % 10.8’inin akşam öğünlerini atladıkları saptanmıştır.

Mazıcıoğlu ve Öztürk (2003)’ün yaptığı araştırmada öğrencilerin % 48.9’u günlük üç öğün tüketirken, dört ve daha fazla öğün yiyenlerin oranının % 26.1, iki öğün daha az yiyenlerin oranının ise % 24.8 olduğu tespit edilmiştir.

Sabbağ (2003)’ün ilköğretim okullarında görevli öğretmenlerin beslenme alışkanlıkları ve beslenme bilgi düzeylerini saptamak amacıyla yaptığı araştırmada öğretmenlerin %40.9’unun üzüntülü, %49.9’unun sıkıntılı, %44.9’unun yorgun olduğunda daha az yemek yediği; % 44.1’inin sevinçli, % 38.8’inin heyecanlı olduğunda beslenme alışkanlıklarında değişiklik olmadığı saptanmıştır.

(37)

Ahsen (2004)’in beslenme eğitimi gören ve görmeyen kız meslek lisesi öğrencilerinin beslenme durumu üzerine yaptığı bir araştırmada katılımcıların % 62.4’ünün günlük üç öğün, % 24.5’inin iki öğün ve % 10.9’unun dört öğün tükettiği saptanmıştır.

Çongar ve Özdemir (2004)’in üniversite öğrencileri üzerinde yaptıkları araştırmada öğrencilerin beslenme ile ilgili bir eğitim almama oranının % 99.0 olduğunu, öğrencilerin yalnızca % 1’inin beslenme ile ilgili eğitim aldıklarını tespit edilmiştir.

Filiz ve Demir (2004)’in öğrencilerin beslenme ve barınma durumlarını saptamak amacıyla yaptıkları araştırmada kız ve erkek öğrencilerin günlük iki öğün tüketim oranının sırasıyla % 34.2, % 30.0; üç öğün tüketim oranının % 38.1, % 42.2 olduğu tespit edilmiştir.

Gürel vd. (2004)’nin yaptıkları çalışmada araştırmaya katılanların beslenme ile ilgili bilgileri % 48.0 oranında gazeteden, % 40.0 oranında dergiden, % 39.0 oranında ise televizyondan edindikleri saptanmıştır.

Kişioğlu vd. (2004)’nin yaptıkları araştırmada öğrencilerin % 16.7’sinin sabah kahvaltısını hiç yapmadığı, % 50.7’sinin bazen yaptığı, öğle öğününü öğrencilerin % 2.8’inin hiç yemediği, % 39.6’sının bazen yediği tespit edilmiştir. Akşam öğününün öğrencilerin % 0.7’si tarafından hiç yenmediği, % 24.3’ü tarafından ise bazen yendiği görülmüştür.

Memiş (2004)’in üniversite öğrencileri üzerinde yürütmüş olduğu çalışmada, öğrencilerin % 53.5’inin öğle öğününü, % 50.6’sının ise sabah kahvaltısını atladıkları tespit edilmiştir.

Demirezen ve Coşansu (2005), adölesan çağındaki çocukların beslenme davranışlarını saptamak amacıyla bir araştırma yapmışlardır. Araştırma sonucunda

(38)

öğrencilerin büyük çoğunluğunda (%99.8) yanlış beslenme davranışları saptanmış, erkeklerde yanlış beslenme davranışları kızlardan yüksek bulunmuştur.

Ünver ve Ünüsan (2005)’ın okulöncesinde beslenme eğitimi üzerine bir araştırma yapmışlardır. Araştırma kontrol grubu (25) ve deney grubundan (25) oluşan toplam 50 öğrenci üzerinde yürütülmüştür. Kontrol grubu öğrencileri günlük eğitimlerine devam ederlerken deney grubundaki öğrencilere 4 hafta boyunca özel beslenme dersi verilmiştir. Araştırma sonucunda deney grubu öğrencilerinin beslenme bilgi ve davranışlarında kontrol grubu çocuklarına göre olumlu gelişmeler görülmüştür.

Orak vd. (2006)’nin Süleyman Demirel Üniversitesi öğrencilerinin beslenme alışkanlıkları araştırmak amacıyla yaptıkları çalışmada, öğrencilerin % 40.8’i üç öğün tüketirken, % 47.6’sı iki öğün, % 9.3’ü ise dört öğün ve üzerinde yemek yedikleri saptanmıştır.

Öncel vd. (2006)’nin yaptıkları çalışmada öğrencilerin % 35.5’inin kırmızı et, karaciğer, sakatat, % 4.2’sinin yumurta, % 4.0’ünün meyve, % 3.6’sının kurubaklagil ve % 1.6’sının süt-peynir-yoğurt tüketmedikleri saptanmıştır.

Yaman vd. (2006)’nin ilköğretim öğrencileri üzerinde yaptıkları araştırmada öğrencilerin % 80.9’unun günlük üç öğün, % 9.1’inin dört öğün, % 7.3’ünün iki öğün tükettikleri saptanmıştır.

(39)

BÖLÜM 3

Yöntem

Bu bölümde, araştırmanın amacına ulaşabilmesi, geçerli ve güvenilir sonuçlar elde edilebilmesi için alınan önlemler ayrıntılı olarak açıklanmış; araştırma modeli, araştırmanın evren ve örneklemi, veri toplama aracı ve geliştirilmesi, verilerin toplanması, verilerin çözümlenmesi ve yorumlanması konularına yer verilmiştir.

3.1. Araştırma Modeli

Bu araştırmanın yürütülmesinde genel tarama modeli kullanılmıştır. Araştırma ile ilköğretim ikinci kademe öğrencilerinin yeme davranışları ile bunu etkileyen bazı faktörlerin ilişkisi belirlenmeye çalışılmaktadır. Bu belirlemeler, ilköğretim öğrencilerinin görüşlerine dayalı olması nedeniyle araştırma betimsel niteliktedir.

3.2. Evren ve Örneklem

Araştırma evrenini Bilecik ili, Merkez Atatürk İlköğretim Okulu ikinci kademesine devam eden öğrenciler oluşturmaktadır. Araştırmacının Bilecik ilinde görev yapması ve araştırmanın hızlı, etkili bir şekilde yürütülebilmesi için araştırma evreni Bilecik’te yer alan ilköğretim kurumu öğrencileri olarak belirlenmiştir.

Araştırma Tesadüfi Örnekleme Yöntemi ile 6. sınıf, 7. sınıf ve 8. sınıflar arasından seçilen toplam 300 öğrenci üzerinde yürütülmüştür.

3.3. Veri Toplama Aracı ve Geliştirilmesi

(40)

3.3.1. Anket Formunun Hazırlanması

Bu ölçme aracı ilköğretim ikinci kademe öğrencilerinin kişisel bilgilerini ve yeme davranışlarını etkileyen bazı faktörleri belirlemek amacıyla araştırmacı tarafından hazırlanmıştır (Ek 1). Veri toplama aracının geliştirilmesi aşamasından önce, araştırmanın yapılandırılması ve belirlenen amaçlara ulaşabilmesi için konuyla ilgili İngilizce ve Türkçe literatür (tez, makale, bildiri, kitap, bilimsel araştırma vb.) incelenmiştir. Literatür incelemesinden elde edilen veriler yardımıyla veri toplama aracının kavramsal yapısı ve ana çerçevesi belirlenmiştir.

Ölçme aracı, üç bölüm ve toplam 42 sorudan oluşmaktadır. Anketin birinci bölümü kişisel bilgiler ile aileye ilişkin soruları, ikinci bölüm yeme davranışlarını belirlemeye ilişkin soruları, üçüncü bölüm ise beslenme bilgi düzeylerini ölçmeye ilişkin soruları içermektedir. Birinci bölümde; ilköğretim ikinci kademe öğrencilerinin bireysel ve ailesel özelliklerini belirlemek, amacıyla hazırlanan toplam 12 soru, İkinci bölümde; yeme davranışlarını belirlemeye yönelik toplam 19 soru, üçüncü bölümde; beslenme bilgi düzeylerini ölçmeye ilişkin toplam 11 soru bulunmaktadır.

Öğrencilerin sosyo-ekonomik düzeylerinin belirlenmesinde 2006 yılında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca belirlenen ve 380 ytl olan asgari ücret baz alınmış olup ailelerinin gelirleri 380 ytl ve altı olanların düşük, 381-760 ytl arası olanların orta, 761 ytl ve üzeri olanların ise yüksek sosyo-ekonomik düzeyde oldukları kabul edilmiştir.

Anketin kapsam geçerliliğini belirlemek amacıyla uzman görüşleri alınırken, son şekli verilmeden önce 30 öğrenci üzerinde ön uygulaması yapılmış ve uygulamada karşılaşılabilecek aksaklıklar belirlenmiştir. İşlemeyen ya da araştırılmak istenen davranışı açıklamayan sorular düzeltilmiştir.

(41)

3.4. Verilerin Çözümlenmesi ve Yorumlanması

Ölçme araçları ile toplanan verilerin çözümlenmesinde; Pentium IV işlemcili, bir masaüstü bilgisayardan yararlanılmıştır. Araştırmanın genel amacı çerçevesinde cevapları aranan alt amaçlara yönelik olarak toplanan verilerin kodlanmasında ve çözümlenmesinde, SPSS (The Statistical Packet for The Social Sciences) sürüm 11.0 paket programından faydalanılmıştır.

Bahsedilen istatistik paket programdan yararlanarak;

1. İlköğretim ikinci kademe öğrencilerinin kişisel ve beslenme özelliklerinin belirlenmesinde frekans (f), yüzde (%), aritmetik ortalama (Χ) ve standart sapma (ss) kullanılmıştır.

2. İlköğretim ikinci kademe öğrencilerinin beslenme bilgi düzeylerinin; cinsiyet, yaş, gelir, ebeveynin eğitim düzeyi, evde yemek yeme şekli, günlük tüketilen ana öğün sayısı, öğün saatlerinin düzeni, öğün aralarında besin tüketimi, yemek seçme ve beslenme eğitimi alma durumları açısından aralarında fark olup olmadığının belirlenmesinde, değişkenlerin özelliklerine bağlı olarak; aritmetik ortalama (Χ), standart sapma (ss), t-testi ve anova testi kullanılmıştır. Farklılıkların test edilmesi için 0.05 anlamlılık düzeyi alınmıştır.

3. İlköğretim ikinci kademe öğrencilerinin yeme davranışlarının; cinsiyet, sosyo-ekonomik düzey, beslenme eğitimi, beslenme ile ilgili bilgilerin alındığı kaynak ile aralarında fark olup olmadığının belirlenmesinde yüzde değerleri (%) ve ki-kare verileri kullanılmıştır. Farklılıkların test edilmesinde 0.05 anlamlılık düzeyi alınmıştır.

Şekil

Tablo  5’de  kız  ve  erkeklerin  oranlarına  ilişkin  frekans  (f)  ve  yüzdeler  (%)  verilmektedir
Tablo  5'te  de  görüldüğü  gibi  araştırmaya  katılan  ilköğretim  ikinci  kademe  öğrencilerinin % 41.7’si kız, % 58.3'ü ise erkektir
Tablo  12  incelendiğinde  araştırma  kapsamındaki  öğrencilerin  büyük  çoğunluğunun (% 94.0) herhangi bir sağlık problemi bulunmazken; % 1.7’sinin şeker  hastalığı, % 1.7’sinin kalp-damar hastalığı, % 1.0’inin böbrek hastalığı, % 0.7’sinin  sedef, % 0.7’
Tablo 14 incelendiğinde anlaşılacağı gibi araştırmaya alınan ilköğretim ikinci  kademe öğrencilerinin % 34.0’ü arasıra, % 27.7’si hergün spor  yaptığı, 8.0’inin ise  hiç spor yapmadığı görülmektedir
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

İçtimaî ve siyasî hayatta yüksek mevkiler işgal et­ miş, adı Millî Mücadele tarihimize karışmış bir insanın hayalimize tel­ kin ettiği heybetle, bu

• Havayolu hatlarına giriş ve taşımacılık faaliyetinde bulunma, 2920 sayılı Türk Sivil Havacılık Kanunu, Ticari Hava Taşıma İşletmeleri Yönetmeliği ve ikili Hava

Bu çalışmada, Sakarya ilinde elma yetiştiriciliği yapan üreticilerin pestisit uygulamaları ile ilgili eğitim ve bilgi seviyesi ile pestisit kullanımı konusunda kaygıları

Katılımcıların aynı işyerinde çalışma süreleri ve iş sağlığı ve güvenliği eğitimi alıp almama değişkenleri ile “Yüksekten atlama” yargısı arasında

Slide Board çalışması yapan (I. Grup) program öncesi ve sonrası gelişimlerinin değerlendirildiği wilcoxon test sonuçlarına göre; 60°/sn extensıon sağ total

Araştırmadaki anket soruları, enerjinin kaynağı, enerjinin formu ve enerjinin transferi ile ilgili birer soru ve öğrencilerin zihinlerinde oluşan enerji kavramının resmi ya

Araştırma sonunda öğrencilerin, orta düzeyde kaygı duydukları, matematik kaygıları arttık sonra matematik karne notlarının düştüğü, merkez ve merkeze yakın