n
Z İ Y A
G
MEŞRUTİYETTEN ÖNCE ANADOLU
KASABALARINDA FİKİR TEZATLARI VE
GENÇLİK
Meşrutiyetten önce Anadolu’nun büyük kasabalarındaki fikir tezatlarını genç nesil lâyıkiyle kavrayaman. Bu fikir te zatlarını ve kaynaklarını anlamak isteyen bir adamın, o za man bu kasabalarda erkek çocuklarını okutma bir itiyat hali ne gelmiş olaıı oldukça refahlı ailelerin içine bakması gerekir di.
Bu kasabalarda “hail vakti yerinde” denilen ailelerin ek meklikleri, ortağa verilmiş veya kendi adamları vasıtasiyle iş letilmiş tarlalarından gelir vo bunlar aile kadınlan tara fından ekmek, bulgur haline getirilirdi. Meyvalar, sebzeler ken- , dİ bağ ve bahçelerinin mahsulü idi. Kışın hazırlanan etlikler de (kavurma, kıyma, pastırma, sucuk) kendi adamlan tarafından beslenen koyun ve ineklerin etinden, yine aile kadınları tara fından, yapılırdı. Kışın boş ve uzun gecelerinde kadınlar, kız lar İplik çekerler, tezgâhlarda bez dokurlar, yahut çeyizlik iş lemeler yaparlardı.. Ailenin giyim ihtiyacından bir kısmı böyle lıazırlanırdı. Bazıları da fakir komşularına yün ve iplik verir ler, lâzım olan bezleri tezgâhlarda onlara yaptırırlardı. Yalnız, bu ailelerin ellerinde çok zaman toplu para olmazdı. Bağ larının ve tarlalarının mahsulleri pazardan para İle alacakları eşyaya yetmez, hele İstanbul’a tahsil için gönderecekleri ço cukları, yahut evlendirecekleri kızları varsa, onların masraf larım tedarik etmekte güçlük çekerlerdi. Bunun için, mahalli hükümet içinde, pek az maaşla da olsa, memur olmak arzusu nu duyarlardı.
Bu gibi ailelerin tahsilli çocukları RUşdlye’de, bazan tda- dl’de okurlar, tanınmış bir hocadan arapça ve farsçayı, med rese İlimlerini öğrenirlerdi. Kış gecelerinde selâmlık odasında toplanma, orada “ Kelâm,, ve “Tasavvuf,, dan, “Fıkıh” ve “ Ta rih” den bahsetme ve memleket işlerini konuşma âdetti. Bu konuşmaları dikkatle takip edenler görürlerdi ki, onlar far kında olmaksızın, fikir ve duygu tezatları içindedirler. Bu te zatların kaynaklan şunlardı:
1 .KEL A M VE FIKIH ÎLE TASAVVUF ARASINDA TE ZAT : Medresede arapçada ilerlenince, İslâm inanlarını akla uygun delillerle isbat için yazılmış “ ulemâ” kitaplan okunurdu. İdadilerde de (Liseler) Allahın varlığından, sıfatlarından, pey gamber mûclzelerlnin olağanlığına kadar İslâm akidelerinin şe kilce mantığa uygun delillerle isbatı yolunu gösteren “Kelâm” dersi vardı. Gerek medreselerde, gerek mekteplerde ibadetle rin “ farzları, vacipleri, sünnetleri, müstehaplan” adı altında ri ayet edilecek bütün şekiller uzun uzadıya öğretiliyordu. Fakat bunun yanında “Mutasavvıflar” m eserlerinden, tekkelerin “ şeyh ve müritleri” nln sözlerinden ve hallerinden, tasavvuf şi irlerinden medresenin okadar önem verdiği mantığa uygun de lillere, ibadet şekillerine değer vermeyen, dinin inanlarını iç hayatımıza kapanmakta, yalnız ona bakmakta gören mistik lik yayılıyordu. Garp ortaçağında kilise nasıl kendi doktrinini korumak için iç hayata ait tecrübelere girişen ve derin duygu lara önem veren mistiklerin nihayet serbest düşünceye kapı açabileceklerini anlamış ve onları daima din şekilleri içinde kalmak üzere kontrol etmeye çalışmışsa, medrese uleması da tasavvufun din şekillerine karşı mübalâtsız hükümlerini zarar lı görüyorlardı. Bu iki türlü disiplin, yani medrese İle tekke, kelâm vo fıkıh ile tasavvuf, her ruhta kolaylıkla bağdaşamaz dı. Bu yüzden dinin şekillerine önem verip onda kalanlara ta- savvufçular “ zâhlt, softa” diyerek onlan dar kafalı sayıyor lar, medrese uleması da Iç hayata kapanarak şekilleri kırmak
4
Ö K A L P
M. Emin
Erifirgil
isteyen ve dini şahsi tecrübelerle genişleten tasavvufçulara ve şeyhlere “ zındık” diyerek onları Islâm-dışı görüyorlardı. Şu var ki, ııe medrese tekkeyi, ne zählt ve softa zmdıkı sustura- bilmlştl.
2. OKULLARDAN GELEN TEZAT : İdadilerde tabiat i- limlerl öğretilirdi. Bunların yanında “Din dersleri” vardı. Ta biat dersleri okutanlarla din dersleri okutanların kültür bakı mından blribirleriyle hiç münasebetleri yoktu. Din hocaları, di ğer hocaların okuttukları konular hakkında hiç bir şey bilme dikleri gibi, çoğu zaman, onların okuttuklarının dayandığı e- sasları sözleriyle, halleriyle inkâr ediyorlardı. Diğer derslerin bazı hocaları da din hocalarının bilgisini ve söylediklerinin saç malığını, sözleriyle değilse bile, halleriyle talebeye anlatmakta idiler. İki tarafın da fikirlerini açıkça söylemeye cesaretleri ol madığı için bu iki türlü hocanın aldıkları durumun sebepleri üzerinde düşünmeye imkân bulamayan gençlerin fikir ve duy guları tezatlar içinde kalıyordu. Bu ruh haleti içinde olan bir gencin karşısına doğru veya yanlış bir fikri derli toplu söyle me kabiliyetinde olan biri çıkıverir, yahut onlar böyle bir ese ri okuyuverirse kolaylıkla o yana kayıverirdl. Okul içindeki fi kir tezatları burada yetişenler tarafından cemiyet içine geti riliyordu.
3. TARİHTEN ÇIKAN TEZAT : OsmanlI İmparatorluğu nun her bakımdan parlak bir geçmişi vardı. Fakat garpte bü yük maliye ve büyük ticaret kapitalizmi ve sonraları endüstri devrimi meydana gelince, İmparatorluk her bakımdan sönme ye başladı. Mağlûbiyetler, emperyalist devletlerin türlü müda halelerine yol açıyordu. Kasabalarda az çok okumuş olanlar bu sönmenin farkında idiler. Okul kitaplarında hâlâ yedi bü yük devletten biri olarak sayılan Osmanlı İmparatorluğunun durumunun sebepleri üzerinde düşünmek ve yazmak, Mutlak idarenin son devirlerinde, yasak edildiği için herkes Devletin bu durumunu doğru veya yanlış birtakım sebeplerle kendi ken dine aydınlatmaya kalkışıyordu. Böylece Devletin bu sönüşü- nün ıstırabına bir de düşünüşlerdeki aykırılık eklenmiş oluyor du.
4. BÜYÜK ŞEHİRDEN GELEN MEŞRUTİYET CERE YANI : Yeni Osmanlılar’dan İtibaren, başta İstanbul olmak U- zere, bir iki büvük şehirden gelen hürriyet ve meşrutiyet cere yanları, fikir aykırılıklarının bir kaynağı İdi. Bu kasabalara tayin edilen Meşrutiyet taraflısı bir memur veya öğretmen, yahut ta oraya gönderilen aydın bir "sürgün” , hürriyet ve meş rutiyet ülküsünü yayıyordu. Bunda güçlük te yoktu. Fikir ve duygularında tezat İçinde olan gençler, aydın bir memurun veya sürgün olarak kasabaya gelenin etrafına kolaylıkla top lanabiliyorlar ve günden güne gevşeyen İdarenin takiplerinden doğan korku bunu önliyemivordu. Kasaba gençliğinin vicda nında. sürgün olan her insan, İstanbul’daki hükümetin bir mağ duru sayıldığı için onunla temasın doğuracağı tehlike mühim- senmiyor; onunla konuşmakla, dertleşmekle, bilgisinden fay dalanmakla gönüllerde ferahlık alabileceği, şüphe ve tereddüt ler kalkacağı umuluyordu. Bunlar eliyle, yahut askeri ve sivil okulların öğretmenleri vasıtasiyle gelen Namık Kemal’in e- serleri gibi yasak edilmiş kitaplar ve şiirler elden ele dolaşı yor, hattâ bazan Avrupa’ya kaçanların orada çıkardıkları ga zeteler de bu vasıtalarla gelerek gizilce okunabiliyordu. Her cuma günü, camilerin minberlerinde, âlemde Allahın gölgesi olarak anılan Halife ve Padişah ve onun hükümeti aleyhindeki sözler yüreklerde yeni bir tezadın kaynağı olmuştu.
5. BÜNYEDE DEĞİŞİKLİK : Anadolu ve Rumeli’nin bün yesinde büyük değişiklikler olmuştu. Kaybedilen topraklardan gelen göçmenler, istilâ altına düşen Türk memleketlerinden anavatana dönenler; yeni âdetler, yeni çalışma tarzları, yeni
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi