• Sonuç bulunamadı

Telkin ve terapide duanın önemi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Telkin ve terapide duanın önemi"

Copied!
146
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANABİLİM DALI

DİN PSİKOLOJİSİ BİLİM DALI

TELKİN VE TERAPİDE DUANIN ÖNEMİ

Sümeyra GÜZEL

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN

Yrd. Doç. Dr. Abdülkadir ETÖZ

(2)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

BİLİMSEL ETİK SAYFASI

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

(3)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU

Sümeyra Güzel tarafından hazırlanan “Telkin ve Terapide Duanın Önemi” başlıklı bu çalışma 09/07/2009 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği/oyçokluğu ile başarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir.

Yrd. Doç.Dr. Abdülkadir ETÖZ

Başkan İmza

Doç. Dr. Abdülkerim

BAHADIR Üye İmza

(4)

ÖNSÖZ

İnsanlık tarihinin başlangıcından bu yana insanlar, genel bir eğilim olarak kutsallık atfettikleri yüce bir varlığa duâ etmektedirler. Her dinin kendine özgü bir duâ ritüelinin olması, bu düşünceyi pekiştirir niteliktedir. Dinlerin merkezinde yer alan duâ, ilahî yönünün yanında iyileştirici olması ve tedâviye olumlu etkisi özellikleriyle de bilinmekteydi. Eski çağlardan beri, din adamları duanın bu özelliklerini bilmekte ve kullanmaktaydı. Duanın iyileştirici etkisi, son onlu yıllara kadar bilimsel çalışmalara yeterince konu olmamıştır. Bunun nedenlerinden birisi de pozitif bilim dünyasının önyargısıdır.

Din Psikolojisi biliminin gelişmesinden ve son yarım yüzyıldır yapılan çalışmalardan sonra, bilim dünyası dinî fenomenlerin önemini kavramaya başlamıştır. Din Psikolojisi çalışmalarında dûaya önemli bir yer verilmektedir. Duâ kavramı etrâfında yapılan çalışmalarla, psikolojik tedâvi ve etkileşimler, ölçülebilir bir dereceye ulaşmıştır. Böylece, psikolojik olarak duânın önemi ve etkisi daha iyi anlaşılmıştır. Bilim dünyasının duâ çalışmalarını takdir etmesi, henüz yeni ve güncel bir mesele sayılır.

Duânın psikolojik etkilerinin bilinmesi, artık onun psikoterapiye ne kadar önemli katkı sağladığını göstermektedir. Duâ ile psikoterapi arasındaki ilişkilerin tespit edilmesi ve duanın psikoterapide kullanılabilir olması, yeni yaklaşımlara öncülük edecektir.

Çalışmamız, iki teorik bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde telkin, terapi ve duâ olmak üzere üç kavram ele alınmıştır. Bu kavramlar hakkında genel bilgilerin sunulması, araştırmamızın amacına ulaşmasında kolaylık sağlamıştır.

Çalışmamızın ikinci bölümünde, telkin, terapi ve duâ ilişkisi ele alınmıştır. Duânın, psikolojik ve psikoterapik etkileri, bilimsel araştırmalar ışığında ele alınmıştır. Duanın etkileri ve duânın psikoterapide kullanılabilirliği ise bilimsel araştırma açısından tartışmalara açık bırakılmıştır.

Çalışmamızın tespitinde ve şekillenmesinde emeği geçen danışman hocam Abdülkadir Etöz’e, desteğini esirgemeyen hocalarım Abdülkerim Bahadır ve Hayati Hökelekli Beylere, plan ve kaynak tespitinde maddî manevî desteğini esirgemeyen hocam Akif Hayta’ya teşekkür ederim.

(5)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Adı Soyadı Sümeyra GÜZEL Numarası 064245051005

Ana Bilim /

Bilim Dalı Felsefe ve Din Bilimleri/ Din Psikolojisi

Ö

ğrencinin Danışmanı Yrd. Doç. Dr. Abdülkadir ETÖZ

Tezin Adı Telkin ve Terapide Duanın Önemi

ÖZET

Bu çalışmada duanın, telkin ve terapideki önemi incelenmeye çalışılmıştır. Telkinin, terapide bir araç olarak kullanılması esas alındığından çalışma, dua ve terapi çerçevesinde şekillenmiştir. İki bölümden oluşan çalışmanın birinci bölümünde, telkin, terapi ve dua kavramları ele alınmıştır. İkinci bölümde ise duanın telkin ve terapiyle ilişkisi ele alınmıştır. Ayrıca duanın bedensel ve psikolojik hastalıklar üzerindeki etkileri ampirik araştırmalar çerçevesinde incelenmiştir. İncelenen bu konular, duanın terapide kullanılıp kullanılamayacağına dair bir fikir verir niteliktedir. Son olarak, duanın psikoterapide kullanılabilir oluşu, ampirik araştırmalar çerçevesinde incelenmiş ve bir sonuca ulaşılmaya çalışılmıştır. Biz bu bağlamda, duanın telkin ve terapideki işleviyle ilgili muhtemel problemleri belirlemeye çalışarak yeni çalışmalara duyulan ihtiyacı ifade etmeye çalıştık.

(6)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Adı Soyadı Sümeyra GÜZEL Numarası 064245051005

Ana Bilim /

Bilim Dalı Felsefe ve Din Bilimleri/ Din Psikolojisi

Ö

ğrencinin Danışmanı Yrd. Doç. Dr. Abdülkadir ETÖZ

Tezin İngilizce Adı The Importance of Prayer in Suggestion and Therapy

SUMMARY

In this study, the importance of prayer in suggestion and theraphy was studied. For the reason that suggestion is used as a tool in theraphy, this study was formed within the framework of prayer and theraphy. This study consists of two chapters. In the first chapter, concepts of suggestion, theraphy, and prayer were discussed. In the second chapter, the relationship of prayer with suggestion and theraphy was discussed. Furthermore, effects of prayer on physical and psyhchological diseases were examined in the framework of empirical research. This examined issue gave an idea about whether the prayer can be used in psychotheraphy or not. Finally, it was examined within the framework of empirical research and tried to reach a result that prayer can be used in psychotheraphy. In this context, we tried to identify potential problems with function of prayer in suggestion and theraphy and we tried to express the need for futher research in this area.

Keywords: Suggestion, theraphy and psycotheraphy, prayer, physical and mental

(7)

KISALTMALAR

a.g.e. : Adı geçen eser a.g.m. : Adı geçen makale a.g.t. : Adı geçen tez

AÜİFD : Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi

Bkz. : Bakınız

C. : Cilt

Çev. : Çeviren

ÇÜİFD : Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi ve diğ. : Ve diğerleri

Ed. : Editör

İÜEF : İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İÜİFD : İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi MÜİFD : Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi

s. : Sayfa

S. : Sayı

SAÜİFD : Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi SBE : Sosyal Bilimler Enstitüsü

SÜİFD : Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi TDV : Türkiye Diyanet Vakfı

TDVİA : Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi UÜİFD : Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Üniv. : Üniversite

(8)

İÇİNDEKİLER

BİLİMSEL ETİK SAYFASI...i

YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU...ii

ÖNSÖZ ...iii ÖZET...iiv SUMMARY ... v KISALTMALAR ...vi İÇİNDEKİLER ...vii GİRİŞ ... 1 1- Araştırmanın Konusu... 1

2- Araştırmanın Amacı ve Önemi ... 2

3- Araştırmanın Sınırlılıkları... 3

4- Araştırmanın Yöntemi ... 3

BİRİNCİ BÖLÜM TELKİN, PSİKOTERAPİ VE DUA I. TELKİN ... 5

A. TELKİNİN TANIMI... 5

B. TELKİN ÇEŞİTLERİ... 9

1) Kendi Kendine Telkin... 10

2) Başkası Tarafından Yapılan Telkin ... 11

C. PSİKOTERAPİDE BİR YÖNTEM OLARAK TELKİN ... 12

D. TELKİNİN ETKİLERİ ... 16

II. PSİKOTERAPİ... 18

A. PSİKOTERAPİNİN TANIMI... 18

B. PSİKOTERAPİ ÇEŞİTLERİ... 23

C. PSİKOTERAPİNİN AMAÇLARI ... 26

D. BELLİ BAŞLI PSİKOTERAPİLER... 29

1) Psikanalitik Psikoterapiler ... 30

a) Psikanalitik Süreç... 34

b) Psikanalitik Psikoterapide Kullanılan Teknikler ... 35

2) Davranışçı Psikoterapi ... 37

a) Davranışçı Psikoterapi Süreci ... 39

b) Davranışçı Psikoterapide Kullanılan Teknikler... 40

3) Bilişsel Psikoterapi ... 42

a) Bilişsel Psikoterapi Süreci ... 44

b) Bilişsel Psikoterapide Kullanılan Bazı Teknikler... 45

4) Varoluşçu Psikoterapi ... 46

a) Varoluşçu Psikoterapide Terapi Süreci... 49

b) Varoluşçu Psikoterapide Kullanılan Teknikler... 51

E. PSİKOTERAPİ VE KÜLTÜR ... 51

III. DUA ... 55

A. DUANIN TANIMI... 55

1) Duanın Sözlük ve Terim Anlamları... 55

2) Din Psikolojisinde Dua ... 58

(9)

1) Uygulama Biçimi Bakımından Dualar ... 61

2) Muhteva Bakımından Dualar... 62

a) İstek ve Dilek Duası... 62

b) Şükür Duası... 62

c) Şefaat Duası ... 63

d) Tapınma ve Övgü Duası ... 63

e) Günahları İtiraf ve Bağışlanma Duası... 63

f) Tefekkürî Dua... 64

C. DUANIN PSİKOLOJİK ETKİLERİ... 64

1) Duanın Kişilik Oluşumundaki Rolü ... 66

2) Duanın Karakter Gelişimindeki Rolü ... 67

3) Duanın Ruhsal Dengedeki Rolü ... 68

İKİNCİ BÖLÜM PSİKOTERAPİK BİR SÜREÇ OLARAK DUA I. DUA VE PSİKOTERAPİ... 71

A. PSİKOTERAPİ EKOLLERİ VE DUA... 73

1) Psikanalitik Psikoterapiler ve Dua... 74

2) Davranışçı Psikoterapi ve Dua... 76

3) Bilişsel Psikoterapi ve Dua ... 78

4) Varoluşçu Psikoterapi ve Dua... 81

B. TELKİN VE DUA... 85

1) Telkin ve Dua İlişkisi... 85

2) Telkin ve Dinî Telkin... 87

3) Telkin, Dua ve İyileşme... 89

II. DUANIN TEDAVİ EDİCİ ETKİSİ ... 94

A. DUA VE HASTALIKLAR... 94

1) Dua ve Bedensel Hastalıklar... 96

2) Dua ve Psikolojik Hastalıklar ... 103

B. PSİKOTERAPİDE DUA... 110

C. YORUM VE TARTIŞMA ... 116

SONUÇ ... 122

BİBLİYOGRAFYA ... 126

(10)

GİRİŞ

1- Araştırmanın Konusu

Dinlerin farklı ibadet şekilleri ve ritüelleri olmasına rağmen dua, bütün dinlerde ortak bir ibadet şeklidir. Bu nedenle duanın yeri ve önemi oldukça büyüktür. Duygu ve düşünce dünyasını etkileyen dua, ibadet şekli olmasının yanında, ruh sağlığına olumlu katkılar yapmaktadır. Dua, çaresizlik yaşayan ya da sıkıntılı bir durum içinde olan insana destek olabilmektedir. Psikolojik açıdan huzurlu olma, zihinsel açıdan rahatlama ve manevî olarak arınma gibi durumların dua sayesinde gerçekleşmesi mümkündür.

Dua, çok eskiden beri kullanılan tedavi şekillerinden biri olsa da, onun bilimsel araştırmalara konu olması yakın tarihlere dayanır. Duanın bedensel ve psikolojik etkilerinin bilimsel yöntemlerle incelenmeye başlanması, din ve maneviyat açısından önemli gelişmeler olarak görülür. Son zamanlarda Transpersonel Psikoloji, Pastoral Psikoloji ve Sufî Psikolojisi gibi din ve maneviyata önem veren akımların ortaya çıkması, bilimsel çalışmaların önünü açmakta, din ve maneviyatın bilim dünyasında göz ardı edilemeyeceğini göstermektedir. Din Psikolojisinde önemli bir kavram olan duanın bilimsel çalışmalara konu olması, dinî fenomenlere ilginin bir göstergesidir. Dolayısıyla dua, bilim dünyasının dikkatini çeken güncel bir konudur. Bu çalışmada telkin kavramı psikoterapide kullanılan tekniklerden biri olarak ele alınmıştır. Dua kavramı, genel anlamda psikoterapi ile ilişkilendirilmiştir. Duanın psikolojik etkileri ortaya konularak, dua ile belli başlı psikoterapi ekolleri ve telkin arasındaki ilişkiler tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu araştırma, dua ile psikoterapi arasındaki bağı kuvvetlendirmeyi ve duanın psikoterapiye yardımcı olup olamayacağı konusunda bir fikir edinmeyi amaçlamaktadır. Duanın psikoterapiye etkisi konusunda yapılan araştırmaların ne gibi sonuçlar ortaya koyduğu ifade edilerek, duanın destekleyici olarak nasıl bir fonksiyon üstleneceği değerlendirilmeye çalışılmıştır.

Çalışmamızda duanın psikoterapik etkileri incelenirken, onun hem bedensel hem de psikolojik hastalıklara nasıl etkiler yaptığı, ampirik araştırma sonuçlarıyla beraber verilmiştir. Duanın bedensel ve psikolojik hastalıklara olumlu etkiler

(11)

yapması, onun terapide kullanılıp kullanılamayacağına dair bir fikir vermiştir. Çalışmamız, ele alınan konu itibariyle özgün bir çalışma niteliğindedir.

2- Araştırmanın Amacı ve Önemi

Duanın telkin ve psikoterapi ile ilişkisinin incelenmesi, duanın psikoterapideki fonksiyonunun ortaya konulması, dinlerde merkezî bir konumda bulunan duanın önemini ortaya koymaktadır. Bu çalışma, dinî fenomenlerden biri olan duanın insan hayatı için önemini ortaya koymayı amaçlamaktadır.

Din Psikolojisi alanında yapılan araştırmalarda, duanın psikolojik ve psikoterapik etkileri incelenmiş olmakla beraber, duanın psikoterapiyle ilişkisi ve duanın psikoterapideki yeri konusuna yer verilmediği görülmüştür. Duanın ruh sağlığına olumlu etkileri, onun psikolojik ve bedensel rahatsızlıklara olumlu anlamda etki ettiğini göstermektedir. Duanın bu tür rahatsızlıklarla ilişkisi, onun psikolojik desteğin sağlanmasındaki önemini ortaya koymuş olmaktadır. Bu nedenle duanın hem psikolojik hem de bedensel rahatsızlıklara olan etkisinin daha somut örneklerle incelenmesi, duanın etkilerini anlamayı kolaylaştırır. İnsan psikolojisindeki aksaklıkları tedavi amacını güden psikoterapi ile dua arasındaki ilişkilerin tespit edilmesi, duanın psikoterapideki rolünü belirlemeye yardım etmiştir.

Çalışmamızda, psikoterapide kullanılan bir teknik olan telkin ile dinî telkin ve dua arasındaki ilişkiler tespit edilmeye çalışılmıştır. Destekleyici bir teknik olan telkinle, desteklemede etkili olan dua arasındaki ilişkilerin belirlenmesi, psikoterapi ve dua ilişkisinin önemini farklı açıdan ortaya koymuştur. Ayrıca, dua ile dinî telkinin psikoterapi sürecinde kullanılabilir oluşu, bu iki kavramın birlikte ele alınmasına zemin hazırlamıştır.

Ülkemizde Din Psikolojisi alanında dua ile ilgili pek çok çalışma gerçekleştirilmiştir. Dua ile ilgili makale çalışmalarının yanı sıra doktora, yüksek lisans ve bitirme tezi gibi akademik çalışmalar mevcuttur. Konumuzla yakın bir ilgisi bulunan “Duanın Psikolojik ve Psikoterapik Etkileri” isimli yüksek lisans çalışması, U.Ü. İlahiyat Fakültesi Din Psikolojisi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hayati Hökelekli’nin danışmanlığında, Mebrure Doğan tarafından gerçekleştirilmiştir. Alan araştırması şeklinde gerçekleştirilen bu çalışma, dua davranışının, bireyin psikolojisi üzerinde ruh sağlığını iyileştirici psikolojik ve psikoterapik etkilerinin olduğu tezini savunmaktadır. Nurten Ünal tarafından gerçekleştirilen “Dinî İnanç, İbadet ve

(12)

Duanın Umutsuzlukla İlişkisi” adlı yüksek lisans çalışması, alan araştırması şeklinde gerçekleştirilmiştir. Çalışmada özellikle gençler dikkate alınarak, dinî inanç, ibadet ve duanın umutsuzlukla ilişkisi incelenmeye çalışılmıştır. Mustafa Koç’un “Ergenlik Döneminde Dua ve İbadet Psikolojisinin Ruh Sağlığı Üzerindeki Etkileri”, Asude Arıcı’nın “Ergenlerde Dinî Başaçıkma Yöntemi Olarak Dua” adlı yüksek lisans tezleri, ergenler üzerinde gerçekleştirilen alan araştırmalarıdır. Din Psikolojisi alanında önemli çalışmaları bulunan Hayati Hökelekli hocamızın danışmanlığında gerçekleştirilen bu çalışmalar, duanın ülkemizde güncel bir mesele olduğunu göstermektedir.

Çalışmamızda telkin ve terapi ile dua arasında dikkate değer ilişkiler tespit edilmiştir. Bunun yanında, duanın iyileştirici etkisi, duanın bedensel ve psikolojik hastalıklara olumlu etkileri, duanın psikoterapide bir araç olarak kullanılabileceği konularına yer verilmesi, çalışmamızı diğer çalışmalardan ayırmaktadır. Duanın sadece psikoterapik etkilerine yer verilmeyip psikoterapiye destek olan duanın yeri ve önemine ağırlık verilmesi, çalışmamızı özgün bir çalışma haline getirmiştir.

3- Araştırmanın Sınırlılıkları

Bu çalışmada dua, telkin ve terapi kavramları ilişkisel bağlamda ele alınmıştır. Dolayısıyla çalışmamız teorik çerçeveyle sınırlandırılmıştır. Terapi kelimesi günümüzde psikoterapiyi ifade ettiğinden, çalışmamızda terapi kavramı psikoterapiyi karşılamaktadır. Telkin ise, psikoterapide bir araç olarak ele alındığından, konu daha çok dua ve psikoterapi merkezli ele alınmıştır. Dolayısıyla dua, insana etki boyutuyla beraber psikoterapiyle ilişkilendirilmiştir.

Bu çalışmada, dua ile psikoterapi ilişkilendirilirken, psikoterapi türlerinin hepsine yer verilmeyip, en çok öne çıkan belli başlı psikoterapi türlerine yer verilmiştir. Bu tutum, çalışmanın amacına ulaşması açısından daha uygun görülmüştür.

4- Araştırmanın Yöntemi

Bu çalışmada kaynak tarama yöntemi kullanılmıştır. Konuyla ilgili kitaplar, tezler, makaleler hem kütüphane arşivleri, hem de internet üzerindeki arama motorları yardımıyla taranmıştır. Sadece Türkçe dilinde yapılan çalışmalar değil,

(13)

İngilizce kaynaklar da taranarak araştırmamızda kullanılmıştır. Konunun güncel olması nedeniyle günümüzde Türkçe’ye kazandırılmamış İngilizce kaynaklardan faydalanılarak Batıdaki ampirik araştırmalara yer verilmesi, konunun daha iyi anlaşılmasını sağlamıştır. Konuyla ilgili ampirik çalışmalardan elde edilen sonuçlar, bilimsel kaygılar gözetilerek değerlendirilmeye çalışılmıştır. Araştırmalardan elde edilen bulgulara göre objektif çıkarımlarda bulunabilmek için konu hakkında fikrî mülahazalar yapılmıştır. Din ve bilim arasındaki yakınlaşmayı ifade etmesi bakımından bilimsel veriler değerlendirilirken, bir taraftan da konunun dinî boyutuna değinilerek dinî açıklamalardan faydalanılmıştır.

(14)

BİRİNCİ BÖLÜM

TELKİN, PSİKOTERAPİ VE DUA

I. TELKİN

A. TELKİNİN TANIMI

Sözlükte telkin (aşılama), “açıkça ya da sezdirmeden sözle etkileyerek bir düşünceyi benimsetme1”, “birine bir şey anlatıp zihnine koyma, fikir aşılama, öğretip benimsetme2”, “kişinin bir düşünceyi, inancı veya tutumu eleştirel olmaksızın benimsemeye veya belli bir davranışa girmeye özendirilmesi; bu amaçla kullanılan yöntem veya malzeme”3 şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanımlara göre telkinde kişinin, ifade yoluyla etkilenmesi sağlanmaya çalışılır. Bu etkileme şekli, kişiye bilinçli olarak yapılabileceği gibi, kişiye fark ettirilmeden de yapılabilir. Telkinde kişinin hatalı görülen düşünce ve davranışları değiştirilmeye ya da daha uygun bir tarafa yönlendirilmeye çalışılır.

Normal bir insan gerek kendisiyle gerek çevresindeki kişi ve nesnelerle etkileşim halindedir. İnsan, kendini etkileyebildiği gibi, çevresini etkileyen ve çevresinden etkilenen bir varlıktır. Böylece telkinin temelinde “etki”nin bulunduğu anlaşılmaktadır. En geniş anlamıyla telkin, duyumların, tasarımların ve özellikle iradeli iç tepkilerin iletişimi şeklinde tanımlanmaktadır.4 Bu tanıma göre telkinde kişi bir başkasının düşüncesini etkileyerek, onun bu düşünceyi kabul etmesini sağlamaktadır. Dolayısıyla telkinde kabul ve ikna söz konusu olmaktadır.

Telkin, bir fikrin zihne sokulması ve bunun zihin tarafından kabullenilmesi şeklinde de tanımlanmaktadır.5 Bu tanımla telkinin zihinsel bir süreç olduğu daha iyi

anlaşılır. Zihinsel bir sürecin sonunda ikna olunan ve kabul edilen düşünce, davranışa dökülür. Özellikle, inanç ve davranışla ilgili konularda kişinin ikna ve kabule daha yatkın olduğu ifade edilmektedir.6

1 Hançerlioğlu, Orhan, Ruhbilim Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul 1988, s. 38.

2 Fidan, Ahmet ve diğ., MEB Örnekleriyle Türkçe Sözlük, Türk Tarih Kurumu Basımevi, C. IV, Ankara 1996, s. 2847, 2827.

3 Budak, Selçuk, Psikoloji Sözlüğü, Bilim ve Sanat Yay., Ankara 2000, s. 736.

4 Hökelekli, Hayati, “Dinî Telkin ve Tebliğde Psikolojik Esaslar”, Diyanet Dergisi, C. XIX, S. 1, 1983, s. 28.

5 Topçu, Nurettin, Psikoloji, Ed. Ezel Elverdi-İsmail Kara, Dergah Yay., İstanbul 2003, s. 36. 6 Spinks, G. Stephens, Psychology and Religion : An Introduction to Contemporary Views, Beacon Press, Boston 1967, s. 121.

(15)

Telkin; bir duyguyu, bir inancı ve bir düşünceyi, başkalarına veya kendimize kabul ettirme yoludur.7 Bu tanıma göre telkin, bir şeyi, başkasına kabul ettirme, bir yere sevk ettirme ve yaptırma olarak ele alınmıştır. Bir düşüncenin ya da bir duygunun başkası tarafından kişiye telkin edilmesi için öncelikle kişinin o duygu ya da düşünceyi kendi kendine kabul etmesi gerektiği düşünülür. Kişinin bir duygu ya da düşünceyi kendi kendine aşılamaması, telkinin amacına ulaşmadığını gösterebilir. Bir fikir, kişinin zihnindeki olasılıklara yerleştiğinde, o fikrin bir gerçeklik halini aldığı düşünülür.8

Telkinin işlevsel anlamlarına bakıldığında, onun insan hayatının her alanını kapsayan psikolojik bir durum olduğu görülür. İnsanın zihnî ve fikrî her hali telkinden bağımsız sayılamaz. Bir fikrin zihne gelmesiyle, dikkat o fikir üzerinde toplanarak bilinçaltı süreçler işlemeye başlar. Bir fikre karar verildiğinde o fikir zihne kendi kendimize yaptığımız telkin neticesinde yerleşir.9 Bir duygu, düşünce ya da inancın telkin edilmesi için, kişinin o telkine müsait bir halde bulunması telkini kolaylaştıran bir durumdur. Kişi bir duygu, düşünce veya inanca karar vermişse bu şekilde yapılan telkinin amacına ulaşması beklenir.10 Genel anlamda telkin, kendisine

yardımcı olan bir heyecanla birlikte her insanda gerçekleşmesi muhtemel bir durumdur. Her insanın belli konularda karar verme durumu bulunmaktadır. Bu karar verme, telkin sayesinde gerçekleşir.

Geniş anlamda telkin, her insanın müdahil olduğu bir durumdur. Bunun yanında telkin özellikle tedavide daha özel anlamda kullanılmıştır. Örneğin, yarı dinî tedavilerde, hipnoz hadiselerinde, histerik gibi vakalarda özel olarak kullanılmıştır.11

Telkinin tarihi çok eskilere kadar uzanır. Tarih boyunca hekimler, hastalarına telkinle destek ve güvence vermeyi destekleyici unsur olarak kullanmışlardır.12 Ayrıca hipnozda kullanılan telkin; tedavi bağlamında geçmişi eskilere kadar uzanan ve en çok bilinen telkin çeşididir.

7 Kırca, Celal, “Din Eğitiminde Metotlar Din Eğitiminde Telkin Metodu”, Din Öğretimi Dergisi, S.16, Milli Eğitim Basımevi, Ankara 1988, s. 84.

8 Coue, Emile, İlkeleri ve Uygulamalarıyla Kendi Kendine Telkin, Ed. ve Çev. M. Reşat Güner, Ege Meta Yay., İzmir 2004, s. 40.

9 Ülken, Hilmi Ziya, “İrade ve Telkin II”, Türk Düşüncesi Dergisi, C. III, S. 17, 1955, s. 335. 10 Jagot, P. C., Kendi Kendine Telkin ve İpnoz, Çev. Gönül Us, Ruh ve Madde Yay., İstanbul 1973, s. 10.

11 Ülken, a.g.m., s. 335.

(16)

Psikanaliz kuramının ya da modern psikolojinin başlangıç noktasını, hipnozun histeriyle ilişkisini inceleyen araştırmacıların çalışmaları oluşturur.13 Dolayısıyla psikolojinin ve psikoterapinin ilk örneklerini hipnoz uygulamalarının oluşturduğu söylenebilir. Bu uygulamalarda hipnoz etkisi altında telkin yapılması, telkinin tarihini modern psikolojiye dayandırmaktadır.

Telkin ve hipnoz konusunda çalışmalar yapan önemli isimler olmuştur. Bunlardan Doktor J. Braid ilk defa telkinin ilmî ve tıbbî bir kelime haline gelmesini sağlamıştır. Braid, telkini sinir sisteminin vazifeleri dâhilinde kabul etmiş ve telkine müsait olma halinin hipnoz durumunun muhtelif derecelerinden ibaret olduğunu ispat etmiştir. O, telkini insan zihninin normal bir kabiliyeti olarak görmüştür.14

Telkin ve hipnoz çalışmalarının bilimsel alandaki uygulamalarını ilk defa gerçekleştiren kişinin Avusturyalı hekim olan Franz Anton Mesmer olduğu kabul edilir. Mesmer, önceleri Viyana’da başarısızlığa uğramış, sonrasında da Paris’teki çalışmalarıyla ilgi toplamıştı. Mesmer’in uygulamaları dönemin bilim adamları tarafından eleştirilere hedef olmuştu. Mesmer, 16. yüzyıl başlarında yaşamış olan İsviçreli hekim Paracelsus’un, gezegenlerin insan bedenini etkilediği düşüncesini geliştirmişti. Bununla beraber, yıldızların insan bedenine yayılan evrensel bir manyetik sıvı aracılığıyla etkilerini sürdürdükleri görüşünü savunmuştu. Ona göre, bu sıvının insan bedenine dağılış biçimi, kişinin sağlıklı ya da hastalıklı olduğunu belirlemekteydi. Dolayısıyla bazı insanlarda bulunan manyetik güç, diğer insanlardaki manyetik sıvı dengesizliklerini iyileştirmek için kullanılabilirdi.15

Mesmer Viyana’da bu görüşünü uygulamaya başladı. Ancak yoğun eleştiriler nedeniyle burada başarılı olamayınca 1778’de Paris’e gitti. Bir klinik açarak hastalıkları “hayvansal manyetizma” ile tedavi etmeye başladı. Buradaki uygulamalarıyla Mesmer, histerik kökenli birçok duyu bozukluklarını ve felçleri telkin yöntemiyle iyileştirmeyi başarabilmişti. Daha sonraki yıllarda hipnozu kullanarak bu alandaki çalışmaların ilk uygulayıcısı olmuştu. Bu uygulamalarıyla

13 Geçtan, Engin, Psikanaliz ve Sonrası, 10. Basım, Metis Yay., İstanbul 2004, s. 14. 14 Jagot, a.g.e., s. 7.

(17)

Mesmer, o dönemin bilim adamlarınca eleştirilmiş, hatta şarlatan olarak görülmüştür.16

Hipnozla yapılan telkin çalışmaları daha ciddi olarak 1897 yılında Paris Tıp Fakültesi’nde patolojik anatomi profesörü olan J. M. Charcot tarafından devam ettirilmişti. Hipnotizma üzerindeki çalışmalara 1878 yılında başlayan Dr. Charcot, kendisi için kurulan kürsüde kısa zamanda yaptığı çalışmalarla ünlendi.17 O dönemde Charcot, bir yandan histeri belirtilerinin çoğunun nörolojik kökenli olması gerektiği inancındaydı. Ancak bir taraftan da histerik bayılma nöbetlerinin psikolojik nedenlerden kaynaklandığı ve hastanın zihninde oluşan bazı düşüncelerle ilişkili olduğu düşüncesindeydi.18 Charcot, hastanın sarsılmış iradesinin yerine hekimin iradesinin konulup konulamayacağını düşünmüştü. Kimi hastalarda yapay bir uyku meydanda getirebiliyordu. Bu şekilde uyutulanlar her türlü telkine açık hale geliyorlardı. Kendilerine verilen emirleri hemen ya da uyku sonrası yerine getirebiliyorlardı. Bu çalışmalarıyla Charcot, hipnoz yoluyla telkine bilimsel değer kazandırabilmişti.19

Hipnoz ve histeriyle ilgili çalışmalar 19. yüzyıl sonralarında da devam etmiştir. Liébault ve Bernheim adlı hekimler, histeri ile hipnoz arasındaki ilişkileri incelemiş ve bazı sonuçlara varmışlardı. Onlara göre, histeride görülen kol ya da bacak felci, deride anestezik bölgeler, işitme kaybı vb. belirtilerin nedeni bedensel değildir; aynı belirtiler normal insanlar hipnoza sokulduğunda telkin yoluyla oluşturulabilir ya da benzer belirtiler ortadan kaldırılabilir. Bu görüşe sahip hekimler o dönemde Nancy Ekolü olarak anıldı.20 Özellikle Bernheim hipnotizmada telkinin meydana getirdiği, yani hastanın beynine aşılanmış ve beyin tarafından kabul edilmiş bir düşüncenin oluşturduğu büyük etkiyi saptaması bakımından önemli addedilir.21 Hipnozla yapılan telkin 19. yüzyılın ikinci yarısında Avrupa’da bir tedavi yöntemi olarak kabul edilmeye çok yaklaşmıştı. Ancak bu uygulama eski dönemlerdeki hekimler ya da şamanlar tarafından yapılan uygulamalara

16 Geçtan, Psikanaliz ve Sonrası, s. 15. 17 Hançerlioğlu, a.g.e., s. 38.

18 Geçtan, a.g.e., s. 15. 19 Hançerlioğlu, a.g.e., s. 38. 20 Geçtan, a.g.e.,, s. 15. 21 Hançerlioğlu, a.g.e., s. 38.

(18)

benzemekteydi. Bu yüzden bilim dünyası bu tedavi biçimini benimsemekten uzak durmuştu.

Telkinle tedavi süreci 20. yüzyılın başlarında Breuer ve Freud’la devam etti. Ancak bu iki hekim, hipnozu diğerlerinden daha farklı bir amaçla kullanmaktaydılar. Onlar tedaviye gelen kişiye hipnoz altında telkin yapmak yerine, bilinçaltı bastırılmış anılarının hipnoz altında çağrıştırılmasını sağlamaya çalışmaktaydılar.22 Freud, Breuer’den etkilenerek hipnoz yöntemini kullanmıştır. Breuer ise hipnozu, çoğu kadın hastaları üzerinde ilginç bir şekilde kullanıyordu. Bu hastalar hipnoz altında sorunlarını baskısız ve açıkça anlatıyorlar ve hipnozdan uyandıklarında da kendilerini rahatlamış hissediyorlardı. Bu yöntem, hastaların hastalığına neden olan olayları ve duygusal çatışmaları ortaya çıkarmaktaydı. Freud, Breuer’le beraber hipnoz altında telkin uygulamasını bir süre devam ettirmiştir. Ancak bir süre sonra iki hekimin yolları ayrılmıştır. Freud hipnozla tedaviye bir süre devam ettirmiştir. Ancak her hastanın hipnoz edilemediğini görmesi ve istediği sonucu alamaması üzerine hipnozla tedaviden vazgeçmiştir. 23

Günümüzde hipnoz altında tedavi, psikoterapi uygulamalarında etkisini bir hayli yitirmiştir. Hipnotizma, her insana uygulanabilen bir yöntem değildir. Ancak hipnoza elverişli olan kişilerde uygulanabilir. Bu yöntem uygulansa bile tedavide gereken başarıyı gösterememiştir. Günümüzde telkin daha çok destekleyici psikoterapide kullanılmaktadır.24 İnandırıcı konuşma yöntemi şeklinde de kullanılabilen telkin, kişiliği değiştirme amacı gütmez.25 Telkin doğrudan doğruya psikoterapide etkili bir yöntem olmasa da destekleyici olarak işlev görebilmektedir.

B. TELKİN ÇEŞİTLERİ

Telkin çeşitleri şu şekilde gruplandırılabilir26:

a. Kendi Kendine Telkin: Kişinin bilerek ya da bilmeyerek bizzat kendine yönelik yaptığı telkin çeşididir.

22 Geçtan, Varoluş ve Psikiyatri, s. 50. 23 Geçtan, Psikanaliz ve Sonrası, s. 16-17. 24 Hançerlioğlu, a.g.e., s. 38.

25 Budak, a.g.e., s. 736-737. 26 Hançerlioğlu, a.g.e., s. 38.

(19)

b. Başkası Tarafından Yapılan Telkin: Kişiye, başkası tarafından bilerek ve isteyerek yapılan telkin çeşididir.

c. Gerektirmeyen Telkin: Duygu ya da düşüncelerin aşılandığı kişiye, bazı alanlarda davranma özgürlüğü bırakan telkin çeşididir.

d. Süreli Telkin: Sonucu kimi koşulların gerçekleşmesi durumunda alınacak olan ya da belli bir tarihte gerçekleşmesi istenen telkin çeşididir.

e. Uykuda Telkin: Yapay olarak uyutulan bir kimseye yapılan telkin çeşididir.

f. Uyku Sonrası Telkin: Yapay olarak uyutulan kimsenin uyanmasından sonra da uzun bir süre sürdürülen telkin çeşididir.

g. Ansal Telkin: Söz ve yazı aracılığı olmaksızın zihinden zihne yapılan telkin çeşididir.

Telkin çeşitleri arasında en sık kullanılanlar kendi kendine telkin ve başkası tarafından yapılan telkindir. Biz burada belli başlı telkin çeşitlerinden bu ikisine yer vereceğiz.

1) Kendi Kendine Telkin

Telkinde; bir fikri benimseme, bir davranışa özenme ve bir düşüncenin zihne yerleşmesi durumu vardır. Kendi kendine telkinde, kişi duyguyu, düşünceyi ya da fikri kendi zihnine yerleştirir. Kişinin belirli bir fikri kendi kendine aşılamasına kendi kendine telkin adı verilir.27 Dolayısıyla kişinin bir karara varması, bir düşünceyi benimsemesi, kendi kendine telkin sayesinde gerçekleşmiş olmaktadır.

Karşılaşılan olaylar, duygu ve düşünceler sayesinde kişinin bilinçaltı süreçleri işlemeye başlar. Zihne bir düşünce geldiğinde ya da duygusal dünyaya etki eden bir durum yaşandığında kişinin zihni, bilinçaltı güçler tarafından işlenmeye başlar. Kişi bir fikre karar verdiğinde bilinçaltı güçler harekete geçer. Bu güçler de kişinin duygusal ve zihinsel dünyasını şekillendirir.28 Kendi kendine yapılan telkinde kişi bir düşünceye karar verir ve bu karar bilinçaltına etki ederek kişinin düşünsel yapısını şekillendirebilir. Bu nedenle her düşüncede bir gerçekleşme eğiliminin bulunduğu

27 Coue, a.g.e., s. 40. 28 Jagot, a.g.e., s. 13.

(20)

varsayılmaktadır.29 Düşünce ve bilinçaltı, beraber hareket eden iki önemli güç olarak görülmektedir. Burada önemli olan husus, telkinin bilinçaltı tarafından kabul edilmiş olmasıdır.30 Kabul edilmiş telkinler sayesinde, zihinsel, bedensel ve duygusal anlamda iyileşme sağlanabilir.

Bir düşüncenin benimsenebilmesi için, o fikrin mantıken kabul edilmesi ya da o fikre inanılması önem taşımaktadır. Kişi kendisini bir şeyi yapabileceğine inandırdığı zaman, gerçekleşme ihtimali bulunan bir şeyi gerçekleştirebilir.31 Psikolojik bir hastalığa sahip olan nevrasteniler zihin ve bedenin aşırı yorulması neticesinde hasta olmadıkları halde kendilerini hasta zannederler.32 Bu nedenle kendilerini çok güçsüz hissederler. Bunu aşmak için çaba sarf ettiklerinde bu duruma daha da saplanırlar. Buna psikoterapide “karşıt sonuca yol açan çaba yasası” denmektedir.33 Bu yasaya göre, her çaba, sırf çaba olmasından dolayı başarısız olabilmektedir. Psikoterapide işin başında iken güçlü bir çabayı harekete geçirmeden bir etkinin oluştuğu görülmektedir. Örneğin, uyumak isteyip uyuyamayan bir kişi kendisini uykuya zorladığında uyuyamayacaktır. Kişinin yapması gereken uyku üzerine odaklanmamak ve kendini serbest bırakmaktır.34 Kişi böyle yaptığı takdirde

amacına ulaşabilecektir.

Kendi kendine telkinin istenen amaca ulaşabilmesi için kişinin olumsuz duygu, düşünce ve imgelemlerden kaçınması gerekmektedir. Kişinin kendi kendine telkinleri bilinçli olarak, fiziksel ve psikolojik sorunları gidermek, olumsuz telkinleri olumluya çevirmek şeklinde gerçekleştirmesi gerekir.35 Olumsuz düşünceye sahip olan kişi içinde bulunduğu rahatsızlığı daha da artırabilir.

2) Başkası Tarafından Yapılan Telkin

Bir düşüncenin sezdirilmeden başkasına telkin edilmesi, inanç ve tutumların bilinçli bir şekilde değiştirilmesi ya da bir fiili yapmaya razı etmek için yapılan sözlü

29 Foulcault, Mary, Telkinle Tedavi Psikolojinin Sihirli Gücü, Çev. Hasan Kartal, Ohm Yay., İstanbul 1992, s. 46. 30 Coue, a.g.e., s. 47. 31 Coue, a.g.e., s. 43. 32 http://hastalik.terimleri.com/nevrasteni.html, 24.02.2009. 33 Foulcault, a.g.e., s. 50. 34 Foulcault, a.g.e., s. 51.

(21)

yönlendirmeler bir başkası tarafından gerçekleştirilir.36 Bu durum, başkası tarafından yapılan telkini ifade etmektedir.

Kişinin içinde bulunduğu psikolojik durum, telkinin etkisini daraltır ya da çoğaltır. Kişi eğer yoğun duygu durumu içindeyse telkine daha açık olabilir.37 Buradan hareketle psikolojik problem yaşayan insanların telkine açık olduğu söylenebilir. Duygusal problemlerinde sorun yaşayan kişilere uygun bir tarzda telkin verilebilir.

Bir iletişim şeklinde düşünülen telkin38 bu yönüyle başkası tarafından yapılan telkini ifade eder. Kişinin diğerine yaptığı telkinde karşılıklı iletişim söz konusudur. Başkası tarafından yapılan telkinin en iyi örneklerden birisi, cemaat ya da kalabalıklar içinde gerçekleşen telkindir. Cemaate yönelik gerçekleştirilen telkin, kişinin tek başına olduğu zamankinden daha etkilidir. Kişi cemaatin ya da topluluğun içindeyken iradesi kuvvetlenir, idrak gücü artar ve heyecanı derinleşir.39 Dolayısıyla kişi çevresindeki insanların ortak duygu, düşünce ve hareketlerinden etkilenebilir ve telkine daha açık hale gelebilir.

Telkinde davranış değişikliği esas alınmaktadır.40 Ancak davranış değişikliği

duygu ve düşüncelerle bağlantılı olduğundan telkinin duygu ve düşünceleri etkilediği söylenebilir. Kişi başkasına yapacağı telkinle telkine maruz kalan kişi ya da kişilerin davranışları değişebilir, duygu ve düşüncelerinde değişmeler olabilir.

Başkası tarafından yapılan telkinde, telkin yapan kişi telkin yapılan kişiden daha üstün bir konumda olursa, telkinin daha etkili olacağı düşünülmektedir. Telkin yapan kişide bulunması gereken özellikler bir sonraki konuda daha ayrıntılı ele alınacaktır.

C. PSİKOTERAPİDE BİR YÖNTEM OLARAK TELKİN

İnsanlar genellikle telkine az ya da çok müsaittir. Bazı ruh hekimleri telkine yatkın olmanın sadece akıl ve ruh hastalarında görülen bir durum olmadığını

36 Demir, Ömer ve M. Acar, Sosyal Bilimler Sözlüğü, Ağaç Yay., İstanbul 1992, s. 392. 37 Hökelekli, a.g.m., s. 36.

38 Şanver, Mehmet, Kur’an’da Tebliğ ve Eğitim Psikolojisi, 2. Basım, Pınar Yay., İstanbul 2004, s. 26. 39 Hökelekli, a.g.m., s. 38.

(22)

söylemişlerdir. Onlara göre herkes az çok telkine açık bulunurlar.41 Bununla beraber her insanın telkin alma kabiliyeti aynı derecede değildir.

Yapılan araştırmalara göre, telkine en fazla müsait olanların 4-8 yaş grubu çocuklar olduğu söylenmektedir.42 Bu yaşlardaki çocuklar, anne-babasının her söylediğini yapma eğilimindedirler. İlerleyen yaşlarda ise, çocuk anne-babasının her işi başaramadığını görür. Bu durum, onun telkinlere bağışıklık kazanmasının nedeni olabilir. Ayrıca ileriki yaşlarda çocuğun muhakeme gücü artar ve kendi fikir sistemini oluşturmaya başlar.

Yapılan bir araştırmaya göre, kadınlar erkeklerden daha fazla telkine müsaittirler. Kadınların dini eğilimlerden ve dinî telkinlerden daha fazla etkilendiği tespit edilmiştir.43

Ayrıca, dar bir şuur sahasına sahip olanların, geniş şuur sahasına sahip olanlara göre; genellikle işbirliğini sevenlerin, işbirliğini sevmeyenlere göre telkine daha müsait olduğu ifade edilmiştir. Genellikle olumsuz düşüncelere sahip olanların telkin edilen şeyin tam aksini yapabilecekleri de söz konusu olabilmektedir.44

Telkinin ilk defa bilimsel olarak ele alınması ve psikoterapide kullanılması bir telkin çeşidi olan hipnoz çalışmalarıyla başlamıştır. Ancak hipnozun istenen hedefe ulaşamamasından dolayı hipnoz uygulamalarından vazgeçilmiştir. Günümüzde telkin, bir düşünce ya da tutumu benimseme, bir davranışa özendirme anlamında psikoterapide bir araç olarak kullanılmaktadır. Özellikle psikoterapi türlerinden destekleyici olanlarında kullanılması tercih edilmektedir.

Psikoterapide sıkça kullanılan yöntemlerden birisi destekleyici terapilerdir. Bu terapiler, hastanın sağlıklı, uyumlu, verimli yönlerini harekete geçirmeyi sağlayan, olumlu savunma mekanizmalarını geliştirmeyi45 ve benlik güçlerinin geliştirilmesini46 amaçlayan psikoterapilerdir. Telkin, ikna, güvence verme, yol

41 Akay, Aydın, Ruh Sağlığı ve Davranış Bozuklukları, Turhan Kitabevi, Ankara 1992, s. 159; Hökelekli, a.g.m., s. 29.

42 Hökelekli, a.g.m., s. 30. 43 Hökelekli, a.g.m., s. 31.

44 Drake, Raleigh M., Anormal Davranışlar Psikolojisi: Ana Hatlar, Çev Nezahat Arkun, İÜEF Yay., İstanbul 1960, s. 120.

45 Öztürk, Orhan, Ruh Sağlığı ve Bozuklukları, 2. Basım, Evrim Basım Yayım Dağıtım, İstanbul 1989, s. 473.

46 Güleç, Cengiz, Psikiyatri’nin ABC’si Ruhsal Bozukluklar Tanısı ve Tedavisi, Gendaş Kültür Yay., İstanbul 1999, s. 78.

(23)

gösterme, duygusal boşalma, danışma vb. araçlar destekleyici psikoterapide kullanılan yöntemlerdendir.47

Genel olarak hekimle hastanın karşılaştığı her yerde ve her hastalıkta destekleyici terapi söz konusu olabilmektedir. Hekime güvenen, onun etkisi altında olan hasta, hekimden gelen gülümseme, güven verici sözlerle kaygı ve sıkıntıdan kurtulup rahatlayabilir. Hekimin tavrı hastada olumlu izler bırakabilir ve hasta kendisini daha iyi hissedebilir. Hastalıkla savaşmada kendine destek bulabilir. Ancak destekleyici psikoterapide amaç hastaya sadece moral vermek değildir. Hastanın benlik güçlerine dayanılarak ruhsal dengenin düzeltilmesi sağlanmaya çalışılır.48 Kişilik yapısının değiştirilmesinin amaçlanmadığı bu terapi çeşidinde, hastanın benlik güçleri sağlam olabilir. Ancak uyumu ve ruhsal dengeyi bozan durumlar tespit edilerek hastalık belirtileri ortadan kaldırılmaya çalışılır. Terapi sürecinde öncelikle hastanın ruhsal çözümlemesi yapılır. Kendini daha iyi tanıyan hastaya, uyum sağlayıcı benlik güçleri gösterilir. Kullanması gereken savunma mekanizmalarıyla ilgili öneriler yapılır. Hastanın yaşamına dair değerlendirmeler yapılır. Önemli konular tartışılır. Hastanın sağlıklı ve doğru kararlar alması için seçenekler sunulur. Uygun seçeneklere yönlendirme ya da rehberlik hizmetleri gerçekleştirilir.49

Terapist sağlıklı gördüğü bir duygu ya da düşünceyi hastaya, sorun yaşadığı konuyla ilgili olarak, uygun bir dille telkin edebilir. Bu durum hastanın iyileşme sürecini olumlu olarak etkileyebilir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, telkinin uygun bir zamanda uygun bir dille verilmesidir. Aynı zamanda terapist, telkini telkine hazır olan kişiye uygulamalıdır. Terapist, hastasına zorla bir düşünceyi benimsetmekten kaçınmalıdır. Terapistin yapacağı şey, hastanın ruhsal çözümlemelerini gerçekleştirdikten sonra, hastaya seçenekler sunmak ve doğru seçeneğe hastayı yönlendirmektir. Hastaya doğru seçeneğin mantıkî izahlarını yaparak hastanın yapacağı tercihe yardımcı olmaktır. Terapist, bu konumda etkin durumda olsa da hastayı pasif ve bağımlı bir duruma sokmamalıdır. Hastaya en

47 Öztürk, a.g.e., s. 471; Güleç, a.g.e., s. 78.

48 Köknel, Özcan, Genel ve Klinik Psikiyatri, Nobel Tıp Kitabevi, İstanbul 1989, s. 310. 49 Köknel, a.g.e., s. 311; Çifter, İsmail, Psikiyatri, Şenal Basım Yayın, Ankara 1986, s. 608.

(24)

büyük destek onun kişiliğine ve benliğine saygı duyan, yargılamayan ve anlamaya çalışan bir terapistin tutumudur.50

Destekleyici psikoterapi basit bir ikna ya da telkin yöntemi olarak kabul edilmemelidir. Destekleyici psikoterapide kullanılan araçlardan birisi olan telkin basit bir ikna metodu değildir. Telkin hastanın ruhsal dengesini bozan durumların ortadan kaldırılmasını amaçlar. Özellikle histerik vakalarda telkinin etkili olduğu ifade edilmektedir. Telkin basit çatışmalarda, günlük kaygı ve zorlanmalarda (stres) uygulanabilir.51

Telkinin etkili olması için genel olarak telkin yapan kişide, özel olarak terapistte belli başlı özelliklerin bulunması gerekir. Bu özelliklere sahip olan terapist amacına ulaşmada daha başarılı olabilir. Bu özellikler kısaca şöyle ifade edilebilir:

1. Saygınlık: Telkin yapan kişinin saygın bir mevki ya da itibar sahibi olması gerekli görülmektedir. Hangi konuda telkin yapacaksa o konuya hâkim olan, o konuda bilgili ve samimi olan kişinin yapacağı telkin daha kolay kabul edilebilirdir.52 Terapistler belli eğitimlerden geçen ve kendi alanına hâkim olan kişiler olduğundan terapistler hastanın gözünde saygın bir kişi olarak kabul edilebilirler.

2. Güvenilirlik: Kişi, kendi düşüncesini zorla değiştirmeye çalışan kişiyi fark ettiğinde o kişiye olan güvencini yitirebilmekte ve o telkini reddedebilmektedir. Bazı araştırmalarda, dinleyici başkasına yapılan bir telkinden daha fazla etkilenebilmektedir.53 Telkinde asıl maksat ortaya konmadığı ya da maksat sezdirilmediği zaman, o telkin daha başarılı olabilmektedir.

3. Zamanlama: Telkin edilecek fikir ve düşünceler en uygun zamanda ve ortamda verilmelidir.54 Terapistin telkin aracını en uygun zamanda yapması gerekmektedir. Telkini doğru yerde kullanamayan terapist, işinde başarılı olamaz.

50 Öztürk, Ruh Sağlığı ve Bozuklukları, s. 474. 51 Akay, a.g.e., s. 159.

52 Kırca, a.g.m., s. 84. 53 Hökelekli, a.g.m., s. 34. 54 Kırca, a.g.m., s. 86.

(25)

4. Tekrar: Telkin edilecek fikir ve düşüncelerin uygun zaman aralıklarıyla tekrar edilmesi önem taşır.55 Psikoterapide özellikle kendini yetersiz hisseden benlik gücü zayıf kişilere, terapist telkinlerde bulunarak hastanın benlik gücünü kuvvetlendirebilir.

5. Hatalı Düşüncelerin Yıkılması: Telkinde hatalı ve eksik görülen düşüncelerin öncelikle yıkılması önem taşır.56 Özellikle bilişsel terapilerde, terapist yeni ve doğru fikirleri hastaya telkin etmeden önce hatalı düşüncelerin mantıkî izahlarını yapmalıdır. Hasta, düşünce ya da davranışın hatalı olduğunu gördüğünde yeni fikri kabul etmesi kolay olabilecektir.

Telkin metodunu kullanan psikoterapist, bulunduğu konum itibariyle saygınlık ve güvenilir olma özelliğini herhangi bir çaba harcamadan bile taşıyabilir. Psikoterapistin terapi sürecinde telkini uygun zaman ve mekanda kullanması gerekir. Ayrıca hastasının psikolojik durumuna göre telkini uygun zaman aralıklarıyla kullanmalıdır. Psikoterapist hatalı düşüncelerin yıkılması ve yeniden yapılandırılması için telkinden faydalanarak hastanın mantıkî izahlar yapmasını sağlayabilir. Böylece yukarıda sıralanan özellikleri taşıyan psikoterapist, telkin metodunda başarılı olabilecektir. Dolayısıyla hasta bu özellikleri taşıyan psikoterapiste güven duyabilecek ve onun yönlendirmesine daha açık olabilecektir.

D. TELKİNİN ETKİLERİ

Destekleyici psikoterapiler her türlü bedensel ve ruhsal rahatsızlıklarda kullanılabilir. Özellikle depresyonlar başta olmak üzere, psikonevrozlarda, stres durumlarında, psikosomatik hastalıklarda, psikoz ve şizofrenilerde bu tür terapinin kullanılması uygun görülmüştür.57 Bu tür terapilerde sıkıntı, korku ve kaygı gibi yoğun duygu durumu içinde olan hastalar konuşarak rahatlama hissederler. Duygu yoğunluğu içinde olan kişilerin telkine daha müsait oldukları ifade edilmiştir.58 Dolayısıyla yoğun duygu durumu içinde olan hastalar telkine daha müsaittir.

Kendi kendine telkin yoluyla pek çok hastalığın tedavi edildiği görülmüştür. Kendi kendine telkin, özellikle akıl ve beden hastalıklarının tedavisinde

55 Kırca, a.g.m., s. 87. 56 Kırca, a.g.m., s. 88.

57 Köknel, a.g.e., s. 311; Öztürk, Ruh Sağlığı ve Bozuklukları, s. 474. 58 Hökelekli, a.g.m., s. 36.

(26)

kullanılmıştır.59 Buna göre kendi kendine telkin, organlara etki ederek onları iyileştirebilmekte, şeker ve verem hastalıkları üzerinde etkili olmakta, baş ağrıları ve siyatiği gidermekte ve hırpalanmış dokuları onarmaktadır.60 Özellikle psikosomatik ve psikolojik rahatsızlıklarda, kişinin kendine iyi olacağına dair telkinleri etkili olmaktadır.61

Günümüzde hipnoz altında telkin uygulaması tercih edilmemektedir. Hastaların telkine kabiliyetli olması ve giderek kendi iradelerini kaybeder duruma gelmeleri sebebiyle bu uygulamadan vazgeçilmiştir.62

Kendi kendine telkin metoduyla, kişi kendisine iyi olacağını telkin ederek iyileşebilir. Bu metodun, hastanın sebatına ve metoda olan güvenine göre tesir ettiği ifade edilmektedir.63

Telkinin, kişideki rahatsız edici hastalık belirtilerinin ortadan kaldırılmasında etkili olduğu söylenmektedir. Bu belirtilerin oradan kaldırılmasında, telkinin yanında güvence verme de çok önemlidir.64 Güven verici bir ortamda telkinin daha fazla iyileştirici etkisinin olduğu söylenebilir.

59 Topçu, a.g.e., s. 36. 60 Bkz, Coue, a.g.e., ss. 55-63. 61 Bkz, Jagot, a.g.e., ss. 27-35. 62 Topçu, a.g.e., 36. 63 Drake, a.g.e., s. 135. 64 Budak, a.g.e., s. 737.

(27)

II. PSİKOTERAPİ

Terapi kelimesi tıbbî bir kavram olmakla birlikte günümüzde terapi kelimesi daha çok psikoterapiyi ifade etmektedir. Bu çalışmada terapi kelimesi ruhsal tedavi anlamına gelen psikoterapiyi karşılamaktadır. Bu çalışmada terapi ve psikoterapi kavramları aynı anlamda kullanılmıştır.

A. PSİKOTERAPİNİN TANIMI

Psikoterapi uygulamaları çok eskilere dayanmaktadır. Psikoterapinin iki tarihsel tedavi geleneğinden geldiği görülür. Bunlar; dinsel-büyüsel ve doğasal-bilimsel. Psikoterapinin dinsel-büyüsel boyutu, doğaüstü güçlerin ya da büyüsel müdahalenin etkili olduğu dönemi yansıtır. Bu dönemde kişinin ruhunu yitirdiği, kötü ruhların etkisine girdiği ve cadıların lanetine uğradığı düşünülürdü. Böyle bir durumda, rahip ve hekim görevlerini üstlenen bir kişi tarafından uygulanan yöntemler ve çevrenin de etkin katılımıyla hasta, topluma kazandırılmaktaydı.65 Bu uygulamaların günümüzde bazı toplumlarda değişik adlar altında uygulandığı görülmektedir. Psikoterapi kavramı incelendiğinde bu eski metodların da bir psikoterapi olabileceği söylenebilir. Ancak çok geniş bir anlama sahip olan psikoterapi, bilimsel çerçevede ele alındığında, amaçları, sınırları ve etki alanı belirli bir alan karşımıza çıkar. Bu durum psikoterapinin doğasal-bilimsel yönünü ifade eder.

Sözlükte psikoterapi ruhsal yolla tedavi etme66, yardım ve iyileştirme67 demektir. Psikoterapi, konuşma yoluyla davranış değiştirmeyi amaçlayan tedaviler68 olarak tanımlandığı gibi, ruhsal hastalıkların ve davranış bozukluklarının psikolojik araçlarla tedavi edilmesi ya da semptomların hafifletilmesi amacıyla kullanılan yöntem69 olarak da tanımlanabilmektedir.

65 Atkinson, Rita L., Richard C. Atkinson, Edward E. Smith, Daryl J. Bem, Susan Nolen Hoeksema,

Psikolojiye Giriş, Ed. Nuray Tekin, Çev. Yavuz Alogan, Arkadaş Yay., Ankara 1999, s. 570; Frank,

Jerome D., “Psikoterapi Üzerine”, Ruh Hastalığını Anlamak, Ed. Kemal Sayar, Çev. Kemal Sayar, Kaknüs Yay., İstanbul 2001, s. 301.

66 Özakkaş, Tahir, Bütüncül Psikoterapi, 2. Baskı, Litera Yay., İstanbul 2004, s. 19.

67 Öztürk, Orhan, Psikanaliz ve Psikoterapi, 2. Baskı, Evrim Kitabevi, İstanbul 1989, s. 21; Öztürk,

Ruh Sağlığı ve Bozuklukları, s. 469.

68 Ceyhun, Birsen, “Psikoterapiler”, Ruhsal Hastalıklar, Ed. Nevzat Yüksel, Çizgi Yay., Ankara 2001, s.711; Alper, Yusuf, ve diğ., Herkes için Psikiyatri, Gendaş Kültür Yay., İstanbul 2001, s. 349. 69 Atkinson ve diğ., a.g.e., s. 574; Budak, a.g.e., s. 625; Frank, a.g.m., s. 299.

(28)

Psikoterapinin sözlük anlamı göz önüne alındığında, her türlü telkin, ikna, davranışsal değişiklikler psikoterapi alanına girer. Ancak psikoterapi, hekimlik ve ruhbilimi içinde tanımlandığında daha sistemli bir tanım ve uygulamalar karşımıza çıkar. Buna göre psikoterapi, ruh hekimliği ve ruhbilimine dayanan, hasta ile karşılıklı ilişki ve iletişimi esas alan bir takım uygulamalardan oluşur.70

Psikoterapi, daha olgun ve uygun bir ruhsal denge sağlamak amacıyla, zihinsel ve duygusal bozukluk gösteren hastalarla çeşitli karmaşık sorunları hekim ile hasta arasında duygu ve düşünce alışverişi kurularak çözebilme tedavi bilim ve sanatı şeklinde de ifade edilebilir.71

Psikoterapi, daha açıklayıcı bir şekilde; hastalığı veya bozukluğu belirli bir psikopatolojik anlayış içerisinde, belirli bir kavram dizinine oturtarak, bir program dâhilinde tedavi amacıyla planlı bir şekilde yürütülen uygulamalar72 olarak da tanımlanabilmektedir.

Psikoterapi sistemi, hem tedavi gerektiren psikolojik rahatsızlıkların anlaşılması için bir format sunar, hem de tedavinin genel prensipleri ve özel prosedürü ile ilgili bir plan içerir.73 Bu sistem rahatsızlıkların anlaşılmasında

kullanılacak olan psikoterapötik teknikleri detaylı olarak açıklayan ve psikoterapinin kapsamlı bir kuramını öngören iyi geliştirilmiş bir sistemdir.

Psikoterapi, teknik olarak psikoterapötik etkisi olan tıp dışı etkileri içine almaz. Psikoterapi, teknik anlamda hasta ile hekim arasındaki ilişkiyi ifade eder. Burada kullanılan teknikler, süreçler ve amaçlar daha anlaşılırdır. Bununla beraber bu uygulamalarda kişi faktörü etkin olduğundan teknik ve yöntem konusunda kesin ve ortak bir görüş birliği bulunmamaktadır.74 Ruhsal tedavi yollarının, yöntemlerinin sınıflandırılması tartışmalı75 olsa da sonuçta psikoterapi insanın iyileştirilmesi ve uyum sağlamasını amaç edinmektedir.

70 Öztürk, Psikanaliz ve Psikoterapi, s. 21.

71 Dinçmen, Kriton, Psikiyatri, Arion Yay., İstanbul 2004, s. 106;

http://tr.wikipedia.org/wiki/Psikoterapi, 30.12.2008.

72 Özakkaş, a.g.e., s. 22.

73 Beck, Aeron T., Bilişsel Terapi ve Duygusal Bozukluklar, Ed. Tahir Özakkaş, Çev. Aysun Türkcan, Litera Yay., İstanbul 2005, s.289.

74 Çifter, a.g.e., s. 602. 75 Köknel, a.g.e., s. 310.

(29)

Bir disiplin olarak düşünüldüğünde psikoterapi, tüm tıp dışı faktörlerden arındırılır. Buna göre iki arkadaşın dertleşmesi, bir öğretmenin öğrencisiyle iletişimi, hastayı rahatlatmak için yapılan bir muska psikoterapi içinde değerlendirilmemelidir.76 Bununla beraber ilaçlar, cerrahi tedaviler ve konvülsif terapiler de psikoterapi içinde değerlendirilmemelidir.77

Freud’la başlayan süreç sonrasında pek çok strateji, anlayış ve teknikler ortaya çıkmıştır. Psikolojik tedavi yöntemlerinin tüm spektrumunu kapsayan psikoterapinin, sayısız stratejiye sahip olduğu görülmektedir.78 Çeşitli psikoterapi kuramları geliştirilmiş ve psikoterapi sınıflandırmaları yapılmıştır. Neticede tek bir psikoterapi uygulaması yerine, farklı yöntem ve stratejilerden faydalanabilen esnek bir psikoterapi anlayışı ortaya çıktığı görülmektedir. Psikoterapinin insana dair olması sebebiyle bu esnekliğin olması öngörülmektedir. Freud kaç terapi çeşidi var sorusuna “ne kadar terapist varsa o kadar”79 şeklinde cevap vermiştir.

Psikoterapi hizmeti kimlere yöneliktir? sorusu psikoterapiyi anlamada yardımcı olabilir. Psikoterapiyi uygulama psikoterapi alıcılarına yöneliktir. Psikoterapi alıcıları80;

− “Hastaneye yatırılmış, hayatın normal gereklerini yerine getiremeyen ve

korunmaya muhtaç hastalardır. Bunların önemli bir kısmını uyum yetenekleri tamamen azalmamış yaşlı ve şizofren hastalar oluşturur.

− Sıkıntıların sürekliliği sebebiyle duygusal zorlanmaya bağlı ve çoğunlukla

vücut işlevlerinde de bozukluk görülen nevrotiklerdir.

− Vücut organlarında görülen rahatsızlıkların duygusal gerilimlere bağlandığı

psikosomatik rahatsızlığı olan hastalardır.

− Başlangıçta vücut organlarında görülen rahatsızlıkların giderek duygusal

gerilimlere neden olduğu kronik hastalardır. Bu hastaların rahatsızlıkları, ruhsal gerilimlerle daha fazla artabilmektedir.

76 Orhan Öztürk, Ruh Sağlığı ve Bozuklukları, s. 469. 77 Çifter, a.g.e., s. 601.

78 Çifter, a.g.e., s. 601.

79 Sütçigil, Levent, Psikoterapiler, www.gata.edu.tr/dahilibilimler/cocukruh/psikoterapi.htm 21.12.2008.

(30)

− Bir de problemleriyle baş etmede güçlük yaşayan, çevresine uyum

sağlayamayan, duygu ve davranış bozukluğu yaşayan hastalar da psikoterapi alabilenler arasında yer alır. Bununla beraber bu hastalar toplum içinde sıra dışı değillerdir. Toplum içinde rahatlıkla gözlemlenebilen bu hastalar, yardım ve destek amaçlı psikoterapiye gelebilmektedirler.

− Son olarak eğitimin bir parçası olması sebebiyle psikoterapistlerin de terapi

alması gerekmektedir. Daha iyi bir psikoterapi verebilmek için terapistin bu süreci yaşaması gerekir.”

Psikoterapi ilk olarak akıl hastalıklarına olan ilgiden ve bunları tedavi etme amacından ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla psikoterapi ilk olarak zihinsel bozukluğu olan kişilerin tedavi edilmesi için kullanılmıştır. Daha sonra ise sağlıklı insanların yaşamlarını daha iyi hale getirmek amacıyla da çeşitli psikoterapi ekolleri ortaya çıkmıştır.

Akıl hastalıklarıyla ilgili olarak ilk kez Hipokrat, akıl hastalıklarını bilimsel olarak açıklamaya çalışmıştır. Buna rağmen batı dünyası ortaçağ boyunca inançları gereği, kötü ruhları hastadan uzaklaştırmak için kamçılama, aç bırakma, taşlama vb. yöntemleri kullanmıştır. Akıl hastaneleri kurulmasına rağmen, 1792’de Philippe Pinel, bir akıl hastanesinin başına geçinceye kadar hastalarda bir değişiklik gözlenmemişti. Pinel, hastaların zincirlerini çıkartarak, nazik bir muamele uygulamasıyla hastalarında olumlu bir gelişme gözlemlemiştir.81 Pinel’in önemli çalışmaları Batı’da o dönemlerde yeteri kadar yankı bulmamıştı. Pinel, vaka öykülerini titizlikle almaya ve tedavi kayıtlarını tutmaya devam eden ilk kişi olmuştur.82

19. yüzyılda bilimde görülen ilerlemeler, psikiyatri alanında da görülmüştü. Ruhsal bozuklukların, beyin işlevlerindeki bozukluklardan kaynaklanabileceği görüşü yeniden gündeme gelmişti. Bu dönemin biçimlenmesindeki en önemli katkı, Alman hekim Emil Kraepelin’den gelmişti. 1883 yılında kitabında Kraepelin, beyinde oluşan hasarın ruhsal bozukluklara sebep olduğunu, her bir bozukluğun

81 Atkinson ve diğ., a.g.e., s. 570.

82 Schultz, Duane P. ve Sydney Ellen Schultz, Modern Psikoloji Tarihi, Çev. Yasemin Aslay, 2. Basım, Kaknüs Yay., İstanbul 2002, s. 503.

(31)

birbirinden farklı belirtiler gösterdiğini ve bu belirtilerin önceden tahmin edilebilir olduğunu açıklayarak, psikiyatride ilk sistematik sınıflandırmayı yapmıştır.83

Kreapelin’le başlayan dönem, ruhsal hastalıkların önemli bir derecede aydınlatıldığı dönem olmuştur. Ancak dönemin laboratuar şartları ve araştırmalardaki yetersizlik, bazı hastalık durumlarını açıklayamamaktaydı. Ayrıca ruhsal hastalıkların, diğer hastalıklar gibi kabul edilmesi, “hastalıkların temelinde organik nedenler var” anlayışına dayanmaktaydı. Bu durum ruhsal hastalıkları diğer bedensel hastalıkların tedavisiyle bir tutulmasına neden olmuştu.84

Psikoterapinin ayrı bir tedavi biçimi olarak ortaya çıkması, 18.yüzyılda Anton Mesmer’in bazı hastalarını transa sokarak semptomları yok ettiğini göstermesiyle başlamıştır. Mesmer’in bu yöntemi, daha sonra bir psikoterapi yöntemi olarak kullanılan hipnotizmanın temelini oluşturur. Mesmer’in hipnoz yöntemini, Charhot, Bernheim, Janet de kullanmışlar, ruhsal tedavide hekimle hasta arasındaki duygusal alışveriş ve telkinin en iyi hipnozla sağlandığını ifade etmişlerdir.85

Mesmer’in hipnozla tedavi yöntemini Breuer ve Freud da kendi çalışmalarında yer vermişlerdir. Freud ve Breuer, hipnozu kendilerinden önceki uygulayıcılardan daha farklı bir amaçla kullanmışlardır. Onlar, tedaviye gelen kişiye hipnoz altında telkini kullanmak yerine, bilinçaltında bastırılmış anıların hipnozla çağrıştırılmasını sağlamışlardır. Freud’la Breuer’in yolları ayrılınca Freud, hipnozdan vazgeçerek, hastalarını uyanıkken ve ahlak kurallarını gözetmeden konuşmaya teşvik etmiştir. Bu yöntemle hastalar, içsel engellerini yenebiliyor, sorunlarını rahatlıkla tartışabiliyordu. Bu yönteme serbest çağrışım adını vermiştir. Hastaların içsel dünyasına inerek kendilerini daha iyi tanımalarına ve daha sağlıklı bir uyum düzeyine ulaşabilmelerini sağlayan ilkelere de psikanaliz adını vermiştir.86 Bu çalışmalar neticesinde Freud, kendi tekniğini oluşturarak, ruhsal hastalıkların organik kökenli olmayıp, psikolojik nedenlerden kaynaklanabileceğini göstermiştir.87

Freud’un geliştirdiği yöntem ve teknikler, psikoterapinin bağımsız bir bilim olmasının önünü açmıştır. Ancak psikoterapinin tıp dünyasında kabul edilmesi

83 Geçtan, Varoluş ve Psikiyatri, s. 16. 84 www.ircrehberi.com/psikiyatri/ 24.12.2008. 85 Frank, a.g.m., s. 301-302; Köknel, a.g.e., s. 309. 86 Geçtan, Varoluş ve Psikiyatri, s. 18-19.

(32)

oldukça uzun zaman almıştır. Freud, geliştirdiği yöntem bilim dünyasınca kabul edilmemiş ve dışlanmıştır. 1940’lara kadar diğer tıp dallarında çalışan hekimler, hastalarını psikanalistlere göndermemişlerdir. İnsanlar genellikle kendi kararlarıyla psikanalistlere gitmişlerdir.88

Freud’un çalışmaları psikanalizin temelini atmış ve psikanalitik terapilerin oluşumuna zemin hazırlamıştır. Aynı dönemde Rus fizyoloğu I. P. Pavlov şartlanmış refleks deneylerini yapmaktaydı. Bu deneylerde köpekler, çözümsüz çatışmalara maruz bırakılarak nevrotik yapılabilmekteydi. Böylece Pavlov akıl hastalıkları ve tedavisinde şartlı refleks kuramına zemin hazırlamıştır.89 Pavlov’un öncülüğünü yaptığı kuram, öğrenme sürecindeki bozuklukların çözümlenmesinde kullanılmaktadır.

Gelişmiş ülkelerde psikoterapinin tıp bilimi kapsamına girmesi II. Dünya Savaşı sonrasına rastlamaktadır. ABD’de yalnızca tıp kökenli olanların psikanalist olma yolunun açılması, psikanalitik düşüncenin psikiyatriye mal olmasını hızlandırmıştır. Ancak bu ülkede bile psikanalitik yaklaşımın psikiyatri eğitimine alınması 1950’lerde başlamıştır.90

1960’ların ortalarında ABD’de bir bölümü tıp dışı disiplinlerden kaynaklanan yeni psikoterapi ekolleri hızla çoğalmıştı. Bilimsel dayanaktan yoksun olan bu psikoterapi anlayışları Uluslararası Psikoterapi Kongresi gibi bilimsel toplantılarda ciddiye alınmamıştı. 1980’lerde psikoterapi alanında görülen dağınıklığı gidermek için bir ayrım yapma eğilimi belirmişti. Daha çok, tıp kökenli olanlar tarafından uygulanan medikal psikoterapiler ile tıp dışı alanlardan gelenler tarafından uygulanan pop-psikoterapiler denilen yaklaşımlar arasında, bir ayrım yapma yoluna gidilmiştir.91

B. PSİKOTERAPİ ÇEŞİTLERİ

Psikoterapide iyileşmeyi talep eden kişi ya da kişiler ile iyileşmeye yardımcı olan kişi ya da kişiler vardır. Bu kişi ve kişiler arasındaki ilişki ve iletişim, psikoterapinin yöntemini belirlemektedir. Psikoterapi sınıflandırmalarında bu üçlü

88 Geçtan, a.g.e., s. 51-52. 89 Frank, a.g.m., s. 302.

90 Geçtan, Varoluş ve Psikiyatri, s. 52. 91 Geçtan, Varoluş ve Psikiyatri, s. 53.

(33)

bileşkenin hangi tarafından bakıldığı önem taşımaktadır. Psikoterapinin pek çok sınıflaması yapılmıştır. Ancak içlerinde en kapsamlı kabul edilebilen sınıflandırmayı, Orhan Öztürk 1962 yılında yapmıştır. Bu sınıflandırma Ankara Sinir ve Ruh Sağlığı Derneği’nin bir bilimsel toplantısında daha sonra da Uluslararası Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Kongresi’nde sunulmuş ve kabul görmüştür.92

Orhan Öztürk’ün psikoterapi sınıflandırması şu şekildedir.93

“1. HEKİMİN HASTAYA YANAŞMA BİÇİMİ VE TUTUMUNA GÖRE: A. Bastırıcı (Suppressive)

B. Destekleyici (Supportive)

C. Derinliğine araştırıcı (Explorative)

2. RUHSAL BOZUKLUK (PSİKOPATOLOJİ) ANLAYIŞI VE KURAMSAL ÇIKIŞ NOKTASINA GÖRE:

A. Psikodinamik temellere dayananlar:

a. Psikanaliz, Freud'un geliştirdiği psikanaliz ve bunun değiştirilmiş, uyarlanmış biçimleri

b. Freud'dan yöntemce büyük ayrılma göstermeyen fakat kuramsal açıdan ayrılıkları olan yeni analiz okulları (Jung, Adler, Rank, Horney, Sullivan...)

c. Psikanalitik nesne ilişkileri kuramı (Klein, Fairbairn, Kernberg..), psikanalitik benlik psikolojisi (Hartmann, Rapaport, Erikson...), psikanalitik kendilik psikolojisi (Kohut..)

B. Öğrenme ilkelerine dayanan davranışçı psikoterapi türleri:

Sistematik duyarsızlaştırma (systematıc desensitization, Wolpe), üstüne gitme (exposure), itici koşullama (aversive training), olumlu pekiştirme ve söndürme (positive reinforcement and extinction ) vb.

C. Bilişsel psikopatoloji, bilgi işlemleme (information processing ), sosyal psikoloji ilkelerine dayananlar.

D. Varoluşçu (existential) ve olgu-bilimsel (phenomenologic) temellere dayananlar (Binswanger, Minkowski, Frankl, Strauss...)

3. SAĞALTIM DURUMUNUN BİÇİMİ VE YAPISINA GÖRE:

92 Öztürk, Psikanaliz ve Psikoterapi, s. 22.

(34)

A. Bireysel (individual) Psikoterapi B. Küme (group) Psikoterapisi C. Psikodrama

D. Oyun Psikoterapisi E. Aile Psikoterapisi”

Yukarıdaki sınıflandırmada her bir psikoterapi birbirinden bağımsız görülmemektedir. Her bir sınıflandırmadaki psikoterapi türü, bir diğeriyle uzlaşmak ve yardımlaşmak durumundadır. Örneğin, grup terapisinde analitik ya da destekleyici bir yol benimsenebilir. Bireysel psikoterapide ise, psikanalitik kuramdan hareket ederek, bastırıcı ve derinliğine araştırıcı bir yol tutulabilir.

Psikoterapinin sınıflandırılmasında psikoterapi türleri arasında sayılabilen, ancak psikoterapide teknik ve araç olarak kullanılan yöntemler vardır. Psikoterapi türlerinde kullanılabilen araç ve yöntemlerin sınıflandırılması da şu şekildedir94:

“A. Dolaysız Araçlar:

1. Daha çok bastırıcı ve destekleyici psikoterapi türünde A. Telkin (eğindirme, suggestion)

B. İnandırma (ikna, persuasyon) C. Yol gösterme, rehberlik (guidance) D. Danışma (counseling)

2. Bastırıcı, destekleyici ve derinliğine araştırıcı türlerde A. Uyutum (hipnoz)

B. Uyuşturma (narkoz) C. Boşaltma (catharsis)

3. Genellikle derinliğine araştırıcı, çözümleyici (psikanalitik türlerde) A. Güdümsüz görüşme (non-directive interview)

B. Serbest çağrışım (free assocation) C. Düşlerin çözümlenmesi

D. Sürçmelerin (parapraxis) çözümlenmesi E. Simgelerin (sembollerin) çözümlenmesi

F. Direnç (resistance) ve aktarımın (transference) çözümlenmesi

(35)

G. açıklama ve yorumlamalar 4. Daha çok davranış psikoterapilerinde A. Gevşeme, koşullama

B. Edimsel koşullama C. Üstüne gitme (exposure) D. Ödül-ceza teknikleri F. Pekiştirme, söndürme G. Çeşitli öğretme teknikleri B. Dolaylı Araçlar:

1. Çevrenin değiştirilmesi (aile düzenlenmesi, hava değişimi, iş değiştirilmesi...)

2. İlaçlar, fizik sağaltım yolları, (faradi, banyolar, spor...) Çeşitli uğraşı, iş ve uyumlandırma (rehabilitasyon) yolları.”

Yukarıda gruplandırılan araçlar, sadece belirtilen psikoterapi türünde değil, her türlü psikoterapi uygulamasında yeri ve sırası geldikçe uygulanabilir. Örneğin, psikanalitik terapide, telkin ya da rehberlik kullanılabileceği gibi, destekleyici terapilerde düş yorumları yapılabilir. Bu sınıflandırmalar, psikoterapi türünde ağırlıklı olarak kullanılma durumuna göre yapılmıştır.

C. PSİKOTERAPİNİN AMAÇLARI

Psikoterapide; hastanın varolan semptomlarını giderme, değiştirme ve geriletme, davranış bozukluklarını düzeltme, kişiliğin olumlu yönde değişimini ve gelişimini sağlayarak uyumlu bir insan haline getirme, çevresiyle daha kolay baş edebilme yollarını geliştirme amaçlanabilir.95 Hasta ile kurulan özel ilişki aracılığı ile duygusal çatışmaları çözümlemek ve daha gerçekçi problem çözme yolları geliştirmesi için hastayı yönlendirmek psikoterapinin önemli görülen amaçlarındandır.96

Psikoterapiye gelen hastanın, olduğundan daha iyi duruma getirilmesi psikoterapinin amaçlarındandır. Bununla beraber hastanın hangi amaçla psikoterapiye geldiği de psikoterapinin işleyişi açısından önem taşıyabilir. Hasta

95 Alper ve diğ., a.g.e., s. 350; Atkinson ve diğ., a.g.e., s. 574; Çifter, a.g.e., s.601-602; Sayar, Kemal, Psikoterapi Nedir? www.kemalsayar.com/deneme/ 25.12.2008; Sütçigil, a.g.m., s.1.

Referanslar

Benzer Belgeler

Bir malın haczinde, icra memuru, borçludan söz konusu malların sigortalı olup olmadığını, sigortalı ise, hangi sigortacı tarafından sigorta edildiğini sorar; haczedilen

Üyesi Ahmet Vefa ÇOBANOĞLU, İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü, İstanbul, Türkiye –

Makarna sanayi kaliteli üretim yapabilmek için gluten miktarı (%) ve gluten indeks değeri (%) yüksek olan makarnalık buğdayı hammadde olarak talep etmektedirler.

Bu araştırma, Samsun ekolojik koşullarında kışlık olarak ekilen 35 aspir hattının çiçeklenme periyodunu belirleyerek en fazla çiçek sayısına sahip aspir

Bu araştırma, Isparta ekolojik koşullarında yaygın fiğ (Vicia sativa L.), Macar fiği (Vicia pannonica Crantz.) ve tüylü fiğ (Vicia villosa L.)’in üç farklı ekim zamanı

Çalışma sonucunda ekmek hacmi ile yaş ve kuru gluten miktarı, Zeleny ve beklemeli Zeleny sedimentasyon değeri, tane protein oranı, ekmek ağırlığı ve alveograf parametreleri (W,

Ahmet Devri Mimarisi (1703-1730), Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk İslam Sanatları Anabilim Dalı, Yayınlan- mamış Doktora Tezi,

Statements or opinions expressed in the manuscripts published in the journal reflect the views of the author(s) and not the opinions of the Health Sciences University,