“ A ş k ., denen şey tarihe
karıştı.
Şimdi “Flört,,
var!
7
Filozof Rıza îevlik'le lir toııışp.,
İ
M H B s a g H B M M M i a M g m g j g f f i * * T P ı#'‘f'iP* • 'T 'T iiM n M 'M T it 'T ifid O T m ıı*w n i ı m r n "ti- w i t u ı r r T r g r t i t ı ■Yazan: Cemaleddln c'üdik
İik ameliyata yeni bir müdahale — Sabah akşam jimnastik — Doktor
tavsiyelerine karşı lâkayıtlık — Saçlarının rengi karantina fa rım a
benzeyen sevgili — Tavada balık sıçratan, tencerede otomobil gezdiren
yeni şairler — Sanat bahsi — Sözle yapılan tablo...
Filozof şair Rıza Teviik, on beş yir mi gündenberi ra hatsızdır. Tedavisi nin, bir kaç ay ev vel geçirdiği prostat ameliyatına yapı- j iacak üçüncü bir müdahale ile müm kün olacağını, önü müzdeki iki üç gün içinde bu maksatla yeniden hastaneye yatacağını ve çok sevdiği mesiekdaşı Aii Eşref’in ameli yat yapacağını ken disi söylemektedir. Şayanı dikkat bulduğum nokta şu dur ki, doktorları nın «katiyen yorul- mıyacaksınız» tav siyelerine rağmen üstadın, her sabah ve akşam kaşla göz arasında yan odaya geçerek pek sevdiği 15 kiloluk jimnastik demirini kaldırıp indirmesi, bazu- iarnıı yokladıktan
sonra da «30 yaşındayım^ anıma yine de kaskatı!» deyip pehlivanlık guru ru İle maneviyatını takviyeye çalış masıdır.
Evet! Sakalı göbeğinde ve 80 ya şında bir ihtiyar olmasına rağmen Rıza Tevfik, — Allah nazardan sak lasın! — Dipdinç!... Bu, yalnız be nim görüşüd değildir. Ziyaretine gi denlerin hepsi dc aynı şeyi söylüyor lar ve Rıza Tevfik’in yanından «ma şallah» 1ar çekerek ayrılıyorlar. Her halde eski bir pehlivan olduğunu göz önünde tutarak, rahatsızlığını yenebileceğine kendisi de İnanıyor ol malı kİ doktorlarının tavsiyelerini bir
mcslefcdaşlâübaliliğile karşılıyor: «Sa kın fazla konuşmayın!» tembihatma bir «adaaam sendeee!» likle mukabe le etmesi de bundan ileri geliyor...
Filozof vc şair Rıza Teviik'in en yeni bir resmi âşık olduğunuz söyleniyor doğru mu?» denmiş de padişah Vahideddin «Bu, bizim ailenin fıtrî mazhariyeti dir.» cevabını vererk itiraf etmiş... Fakat şurası da muhakkak ki ta rihteki aşklar hep plâtonikti, hiç bir zaman bugünkü gibi flörtleşmemiş- tir. Şimdi ise tamamen aksi... Orta da aşk diye bir şey yoktur., flört vardır ve flört olarak devanı ediyor. Bu gidişle flörtün aşka inkilâp ede bileceğine ve plâtonikleşeceğine asla İhtimal vermiyorum...»
Mezar taşları ve yeni
şairler
Sayın filozofa saruyorum:
_ Yeni şiirleriniz varmı? diyorum. Nasıl vakit geçiriyorsunuz?
«— Şimdi, diyor, şiir değil boyuna Yatağının yan tarafları, yastık altı mezar taşı yazıyorum.»
kitap dolu... Bir türlü boş duramıyor,! Yazdığı mezar taşlarından bir kaç okuyor ve yazıyor... Daha ziyade dejtanesini okuyor ve bu arada bir va- hlkâyeîer anlatıyor. Hâtıralarını nr.k- j kayaı da şöylece anlatıyor:
lediyor. Edebiyattan, iktisadiyata, ik tisadiyattan felsefeye, içtimaiyata, aşka geçiyor, tatlı tatlı da dinletiyor.
Bayan Nazlı pek üzgün...
Filozofun, doktor tavsiyelerini ge niş bir lâkayıtlıkla karşılaması en zi yade, can yoldaşı Bayan Nazlıyı üz mektedir. Evin içinde gözden kaçını- yan bir hakikat de şudur ki, ihtiyar şair, kendisine doktor tavsiyelerini hatırlatan sayın eşini kırmamağa âza mi derecede gayret ediyor. «Gayret e- diyor» diyorum. Çünkü Bayan Nazlı ne kadar yalvarırsa yalvarsın ve ri ca ederse etsin Rıza Tevfik, bir hi kâyecik veya mini mini bir fıkracık anlatarak hem eşini, hem ziyaretçi leri güldürüyor, bu suretle de eşinin ricalarını kahkahalarla boğarak- ko nuşmasını istediği şekilde devam et tiriyor zerrece fedakârlık yapamıyor, gayreti boşa gidiyor. Çünkü üstad ko vuşmadan oturmağı İstirahat saymı yor, Bayan Nazlı da eşini üzmemek için sıkı tedbirlere baş vuramıyor. Hülâsa, Bayan Nazlı, bu itibarla çok üzgündür ve âdeta iki cami arasında kalmış bînamaz vazîyet.indedir!
A§k mi, flört mü?
Bir aralık aşktan bahsediyordu. Ziyaretçilerden bir bayanın:
j «— Nerede o eski aşklar...» demesi | üstadın bu mevzu üzerindeki konuş- : masını tevsie vesile oldu. Çünkü bu -misafir Bayanın çu dört kelimelik
j
cümle ile kasdetmek İstediği şeyi Rı za Tevfik süratle kavrayıvermişti:*— Yerden göğe kadar haklısınız, dedi. O eski plâtonik aşklar artık - tarihe karıştı... Şimdi aşk yok, flört
var. .»
Misafir bayan, tarihe mal olan bir kaç aşk macerasını «aşk böyle o- lur» diye takdirle anlatırken, Halife Vahldeddlnin bahçıvan kızına âşık olduğuna da bu arada İşaret etmiş ti. Rıza Tevfik:
«t— Evet! dedi. Hattâ Vahideddina sorulmuş:
«Sizin, bahçıvan
tema
«— Vefat eden komşumuz bir bay için bir mezar taşı yazmıştım. Bir müddet sonra refikası geldi, kendisi için de bir mezar taşı yazılmasını is tedi. «Aman! dedim. Nasıl olur? Ha yatta bir insana mezar taşı yazılır mı?» Kadıncağız «Yazılır» diye ısrar etti. Endişesi, «Ya ben, bu bayandan evvel ölüverir de kadıncağızın me zar taşım başkaları yazarsa...» dan ileri geliyormuş. «Olamaz! zevcimin mezar taşındaki yazı nasıl .sizin ka leminizden çıktı ise benimki de öy le olacak...» diye dayatınca mecbur oldum yazmağa... Kadıncağız da öldü ve kocasının yanma gömüldü.»
Rıza Tevfik nasıl vakit geçirdiği hakkmdaki sualimi de bu suretle ce vaplandırmış olduğuna işaret ettik ten sonra ilâve etti:
«■— Diğer taraftan da boyuna o- kuyorum ve konuşuyorum. Nazlı ko nuşmamı istemiyor... Yoruluyorum diye çok üzülüyor. Ben de mümkün olduğu kadar az konuşmağa gayret ediyorum.»
Bu arada göbeğine kadar uzayan bembeyaz sakalım sıvazhyarak ilâ ve etti:
«— Zaten benim yegâne hükmede bildiğim- şey şu sakalımdır. Onu istedi ğim zaman kesiyor, istediğim zaman uzatabiliyorum...»
Yeni şairler.
Yeni şairler hakkmdaki fikrini sor dum:
«— Vallahi! dedi. Şimdiki şairler, şiirlerinde ciddî olamıyorlar. Bir çok larının şiirlerini — tâbirde mazur görsünler — aptal çocukların rüya larına benzetiyorum. «Tencerede o- tomobil »dolaştırmak, «Tavada ba lık» sıçratmak gibi bir sürü saçma lıklar... Bu arada İyileri de yok de ğil... bir mecmuadan kesilerek ad resime gönderilmiş bîr şiir var ki fev kalâde hoşuma gitti. Şairi kimdir? bilmiyorum amma «Sevgilim» serlev
hasını
taşıyanbil
şiir, zamanın birzüppe kızını tam mânasile canlan dırmış, onu en karakteristik çfzgile- rile karikatürize edivernıiş.,. «Sev gilim! diyor. Sarı saçlı.,, fakat pa patya sarısı değil, yumurta sarısı de ğil, altın sarısı değil, kaz palazı da
değil...» Bu ağzında şakız, omuzdan atma ceketli ve yüksek omuzlu züp pe kızın saç rengini ne güzel ifade ediyor. Yani şair, saçın rengini hiç bir sarıya benzetemiyor ki yerden gö ğe kadar haklıdır... Ve sonra şairin
«Bilmezsiniz» deyip te sevgilisinin saçlarını «karantina sarısı» na benze- tivermesi fevkalâde...»
Sanat
Üstad, sanat bahsine temasla dedi ki:
«— şiirde ve alelûmum sanatla muhtelif meslekler vardır. Sanat, kâ inatı yalnız bir veçheden görmek ma rifeti değildir. Yüce tabiat, her artis tin müttefikan ibda ettiği veçhile bütün ilhamatımızm tükenmez mem- baıdır. Aynı zamanda da sanata da ir vücude getirdiğimiz eserlerin asıl maddesini teşkil eder. İki türlü ta biat vardır: Birincisi tabiatı harici ye, İkincisi tabiatı beşeriyedir. Sözü uzatmamak ve kısa kesmek istiyo
rum. Benim «Şamı gariban» isimli bir şiirim vardır,ki birinci maddeye aldığım «tabitaı hariciye» sınıfına girer ve sözle yapılmış bir resimdir.»
Senenin sonbaharı faslı gibiydi Toprak, bulut, yaprak paslı gi biydi Serviler kararmış yaslı gibiydi Düşünen kayalar mahzundur
sandım. Sıra dağlar mordu, sular kırmızı Suları beklerdi bir peri kızı Alnından öperken akşam yıldızı Yeşil gözlerine meftundur san dım. Şair Rıza Tevfik bahsi geçen şa- mı Gariban» dan bu mısraları oku duktan sonra İlâve etti:
«—Bir ressam isterse onları fırça ile bir tablo haline getirebilir.»
Fırçaya gelmeyen şiirler
Tabiatı beşeriyeye giren şiirlerin de fırça ile anlatılamaz eserler olduğu na İşaret eden Rıza Tevfik:
«— Gözlerin isimli şiirinden bir kaç parçayı bir misal olarak gösteriyor ve okuyor:
Ruhunda gizli bir emel mi arar . Gözlerine bakıp dalan gözlerim
Aklıma olmadık bilmece sorar Beni hülyalara salan gözlerin Nlgâhm gönlüme - ey peri
pey-ker! I.iyali hasretin hüznünü döker Karanlıklar gibi yığılır çöker, İçimde yer edip kalan gözlerin. Ömründe zahir ey ömrümün varı Füsunu hüsnünün bütün esrarı Neşreder âleme rengi baharı Koyu menekşeye çalan gözlerin..» Sayın filozof şöyle devanı ediyor: «— Beş kıtadan İbaret olan bu şi iri fırça İle resmetmeğe imkân var mıdır? Tekrar edeyim ki yeni şairle ri sanat hayatında ciddî göremiyo rum. İyileri varsa da pek az...»
Bayan Nazlı, «Çok konuştunuz, yo ruldunuz» diyerek üstadı yatağın* götürmekte ısrar etmeseydi, hiç şüp he yok daha dört saat, belki de sa baha kadar kendimizi bu tatlı soh betten çekemiyecektik...
Cemaleddin Bildik
929 doğumluların
son yoklamaları
Selimiye Askerlik Daire Başkan-, lığından:
1929 Doğumlu ve bunlarla işlem» tabi mükelleflerin son yoklamalarına Daireye bağlı Askerlik şubelerince (Üsküdar ve Kadıköy 9 ağustos, Bey koz 28 ağustos, diğer şubeler eylül ba şında) başlanacaktır, lininlerin şu belere başvurmaları.
Taha Toros Arşivi