a
•
//
to
V A T A N
ahkeme kararları, baş lıca iki kısımdan tere« küp eder. Hüküm fücrası ve esbabı mucibe... Hüküm fıkra sı, suçlunun sabit alan fiilini ve buna tekabül eden ceza mık tarım gösterir. Esbaöi mucibe İsı, suçun kanuni unsuvlsrı rnmak üzere mahkemeca sabit ve muhakkak addedilen vâkıâ- ları ihtiva eyler. Şu suretle hüküm fıkrası ile esbabı mu cibe, bir elmanın iki yarısı gi bi, nihaî kararı teşkil ederler.
Demek ki, hüküm fıkrası ile es babı mucibe, yekdiğerini ta- mamlıyan ve davanın netice sini tayin eden son karardan başka bir şey değildir
Nâzım Hikmetin kararındaki hüküm fıkrasını okuduğumu» zaman, askerî ceza kanununun 94 üncü maddesine muhalefet ten dolayı mahkûm edildiği gö rülür. Bu madde, birden ziyade
askerî şahısları, âmire karşı itatsizliğe tahrikten bahistir. Fakat hükmün esbabı mucıbesi okunduğu takdirde, onun ko münistlik propagındası yap maktan dolayı cezaya çarptırıl dığı anlaşılır. Bu bakımdan, es babı mucibe ile hüküm fıkrası arasında bulunması icap eden alâka ve münasebetten bura da eser bulunmadığı meydana çıkar.
Acaba Nâzım Hikmet, hangi suçun faili olarak âmiri adlî tarafından itham edilmiş ve mahkemece cezaya çarptırıl mıştır? Esbabı mucıbeye baka rak ona komünistlik propagan dacısı mı diyeceğiz, yoksa bü küm fıkrasına uyarak kendisini askerî isyan muharriki mi sa yacağız?..
Evvelâ hukuk mantığına baş vurarak bu sualin cevabını ver meğe çalışacağım.. Bir Harp O kulu talebesine karşı, «subay çıktığınız zaman, askerlere ev velâ cumhuriyeti, sonra da ko münistliği öğretiniz» dediği ka bul edilmiştir. Bu sözden dola yı kendisi 15 sene ağır hapis cezasına çarptırılmıştır. 17 ya şındaki bu genç talebe, mekte bini muvaffakiyetle bitirecek, subay olacak, kendisine bir kı
ta verilecek de, ondan sonra emri altındaki neferlere bunla rı öğretecektir. Bu muhil de diğimiz ve talebe tarafından iş lenmesi kabil olmıyan suçlara dahil fiil ve harekettir. İstik bale muzaftır. Nitekim, bu Harp okulu talebesi, askerî mahkeme tarafından 7 sene ağır hapse mahkûm edilmiş ve ordudan uzaklaştırılmıştır. Kaldı ki bu rada, âmir ve üst de mevcut olmayıp, sadece neferler bulun maktadır. Binaenaleyn, olsa ol sa âmirlerin neferlere karşı tahriki karşısında oluruz ki,
bunun da tatbik edilen madde ile münasebeti yoktur.
Yine bir başgedikliye hita ben «bana donanmadaki fakir askerlerin isimlerini gönder, onlara para yollıyacağım» dedi ği kabul olunmuştur. Donanma daki bütün fakir neferlerin i- simlerini bir gediklinin bilme sine imkân var mı? Kaldı ki, orduda «fakir nefer» bahis mevzuu olamaz. Zira, onların her şeyi orduca temin olunmuş ve kendileri, hiç bir bakımdan harice muhtaç bırakılmamış lardır. Demek ki bu sözlerle herhangi bir tahrikin yapıla bileceği mantıkan da imkânsız ve muhal görülmektedir.
Acaba, esbabı mucibede be lirtildiği gibi bu sözler, ko münistlik propagandası telâkki
YAZAN
M eh m et Alî SEBİJK
AVUKATedilebilir mi? Filhakika bir hük mün esbabı mucibesinde, «Nâ zım Hikmetin siyasî fikirleri, mazisi, neşriyatı ve evvelki mah kûmiyetleri ile pek aşikâr bir komünist propagandacısı oldu ğu ve bu arzularını donanma dahilinde kuvveden fiile çıkar mak için bir askerî şahsı bu maksadının husulüne âlet itti haz eylediği» belirtilmiştir.
Bu esbabı mucibeye göre, Nâzım Hikmetin suçu, orduda komünizm propagandası yap maktır.
Bu sözleri hukuk mantığına vurduğumuz zaman, onların, böyle bir propagandanın mal zemesi olamıyacakları pek ça buk anlaşılır. Zira, bahis mev zuu sözlerin m fıatabı, birer şahıstır. Bu sözler, bir toplu lukta söylenmemiş, ihtilât da vâki olmamış, ayrı zaman ve mekânda tekerrür etmemiştir. Bu bakımdan, onların, propa ganda mefhumu ile uzaktan ve ya yakından hiç bir alâkaları mevcut bulunmamıştır. Kaldı ki onlar, propaganda mevzuunı da dahil olsa, suç mevzuunu teş kil etmezler. Çünkü o tarihte, orduda komünistlik propagan dası yapmak, cürüm değildi
Demek ki, bahis mevzuu söz ler, esbabı mucibe i’.e hüküm fıkrasında gösterilen suçlardan hiç birisine esıs olamazlar Fa kat, askerî adalet, acaba o söz leri, hangi maddeye dahil birer suç saymıştır? Bu noktaya ce vap vermek için, elimizde bu lunan bir resmî vesikadan is tifade edeceğiz.
Askerî ceza kanununun 148 inci maddesinin değiştirilmesi hakkında Millî Müdafaa Bakan lığı tarafından bir kanun lâvi- hası hazırlanarak İcra Vekille ri Heyetine takdim edi'm'ştır. 27.4.939 tarihinde Başvekil dok tor Refik Saydam tarafından Büyük Millet Meclis’ ne rcvko- lunan bu lâyihada şu satırlar mevcuttur:
«Son senelerde devletimizin hukukî, siyasî, İktisadî nizamla rını ve teşkilâtı esasiye kanu nu ile muayyen olan ana vasıf larını bozmak maksadile bilhas sa yabancı rejimler lehine ola rak ordu içerisinde sistematik şekilde hariçten propaganda lar yapılmakta olduğu ve ordu mensuplan arasında henüz -'.e-_ male gelmemiş birkaç askerî talebe ile tahsil ve tecrübeleri noksan er ve erbaşların bu fi illere temayül ettirilmiş bulun duğu müşahede edilmiştir.
Devlet kuvvetlerinin en mü him kısmını teşkil eden ordu içinde yapılmak istenilen bu kabil suikastlerin failleri hak kında icap eden kanunî taki bat yapılmış, şiddetle tenkil ve tecziye edilmişse de, son za manlarda her memlekette as kerler arasında yapılmıya baş lanan bu gibi propagandalar hakkında askerî ceza mevzuatın da dahi sarih ve maksadı temi ne yarar hükümler vaz’ı zaruret halini almış ve nitekim Türk ceza kanunu 141 ve 142 nci m a d delerine bu düşüncelere meb nl yeni hükümler konulmuş tur.
Yukarıda izah olunan sebep lere binaen askerî ceza kanu nunun 148 inci maddesi tevsi edilmiş ve askerliğe ve orduya bu suretle tecavüz eden ve bu
askerî suçları işliyen sivillerin de askerî kazaya tabiiyetlerini temin etmek için birer fııcra ek lenmiştir.»
Buradıa, komünistlik propa gandası yapan «henüz kemale gelmemiş birkaç askerî talebe ile erbaşlardan» bahsedilmiştir. Ayrıca «ordu içinde yapılmak istenen bu kabil hareketlerin failleri hakkında ican eden ka nunî takibatın yapıldığı ve ken dilerinin şiddetle tenkil edildi
ği» ilâve olunmuştur.
Nâzım Hikmet, bu kanun lâyihasının hazırlandığından bir buçuk sene evvel, yani 1938 senesinde mahkûm edilmiştir. Bu vaziyet karşısın ia, bahsi ge
çen mahkûmiyet hâdisesinin, kendisine ve birlikte muhake me edildiği askerî şahıslara ait olduğu açıkça görülmekte dir.
Yine bu lâyihada «bu gibi pro pagandalar hakkında askeri ce za mevzuatında dahi sarih ve maksadı temine kâfi hükümler vaz’ı zaruret haline geldiği» belirtilmiştir.
Demek ki, askerî ceza kanu nunda böyle fiillerin karşılığı olan herhangi bir maddenin mevcut olmadığı gözönünde bu Umdurularak, yeni bir kanun hazırlamak zarureti duyulmuş tur.
Filhakika Büyük Millet Mec lisi bu lâyihayı müzakere ve haklı olarak kabul eylemiştir. O tarihten sonra, ordu içinde de bu kabil muzır propaganda lar yasak edilmiş ve faillerine en aşağı bir sene altı ay ha pis cezası konulmuştur.
Yukarıda bahsi geçen kanu nun esbabı mucibe lâyihasında, ordu içinde komünistlik pro pagandası yapanlar hakkında sarih hüküm mevcut olmadığın dan Nâzım Hikmet ile diğer lerinin, 94 üncü madde muci bince askeri şahısları âmire karşı itaatsizliğe tahrik Dilin den dolayı mahkûm edilerek şiddetle cezalandırıldıkları zım nen kabul edilmiştir.
Şu esbabı mucibe, Nâzım Hik mete isnat edilen suçun, esneri isyana tahrik değil, komünistlik propagandası olduğunu göster mektedir. Ve askeri ceza kanu nunda bunun için sarih hüküm mevcut olmadığından, kıyasen 94 üncü maddenin tatbik edil
diği bildirilmektedir.
Halbuki ceza hukukunda kı yas, cari değildir ve işlendiği zamanın kanununa göre, cürüm sayılmıyan fiilden dolayı kim seye ceza verilemez. Bu pren sip, ceza hukukunun temel taş larından birisidir. Yukarıdaki makalelerimden birisinde bu prensibi, «kanunsuz cürüm ol maz» vecizesi ile ifade eyle miştim.
Şu halde, elimize geçmiş o- lan bu resmî esbabı mucibe da hi, Nâzım Hikmetin, cürüm sa- yılmıyan bir fiilden dolayı ve kiyas yoluna gidilerek mah kûm edildiği hakikatini teyit etmiştir. İşte, bu makalemiz de, esbabı mucibe ile hüküm fıkrası arasında mevcudiyetini h2ber verdiğimiz ayrılık ve a-
henksizlik, bundan ileri gel mektedir.
Sebebini yukarıda izah etti ğim bu ayrılık ve ahenksizlik, bu işdeki en büyük adlî hatanın sebep ve mahiyetini ortaya koymaktadır. Zira Nâzım Hik met, dünün ve bugünün ka nununa göre suç sayılmıyan bir çift sözden dolayı tam 28 se ne ağır hapis cezasma mah kûm edilmiştir.
Bu adli hatadaki ağırlık, o- nun 1939 senesindenberi res men malûm olmasındadır Fil hakika, Millî Müdafaa Bakanlı ğının hazırladığı o kanun lâ yihasınm esbabı mucibesinde,
komünist propagandası yapan ların (yani Nâzım Hikmetin), askerî adalet tarafından ağır ve şiddetli cezalarla tensil e- dildikleri yazılı idi. Bir satır aşağıda da, bu gibi fiiller için askeri eeza kanununda sarih müeyyide olmadığından, Türk ceza kanunundaki iki madde nin aynen alınması isteniyor du. Bu hal, Nâzım Hikmetin, suç sayılmıyan bir fiilden dola yı mahkûm edildiğini hükümete resmen açıklıyordu.
Bahis mevzuu lâyihanın Bü yük Millet Meclisi tarafından kabulünü müteakip, hüküme tin derhal harekete geçmesi ve suçsuz olan Nâzım Hikmetin tahliyesini sağlaması icap eder di. O zamanki hükümet, bu nokta üzerinde durmamış oldu ğundan, bu müthiş adlî nara, bu güne kadar sürüp gitmiştir.
20 senelik meslek hayatımda, sayısız adlî hataya tesadüf et tim. Fakat bunun gibi açık ve bu kadar uzun müddet sürmüş olanına rastgelmemiş olduğu mu, itiraf etmeliyim.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi