• Sonuç bulunamadı

Servikal 1. vertebra arkus kalınlığı ölçümünün yaş ve cinsiyet tayininde kullanılabilirliği

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Servikal 1. vertebra arkus kalınlığı ölçümünün yaş ve cinsiyet tayininde kullanılabilirliği"

Copied!
65
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

EGE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ADLİ TIP ANABİLİM DALI

SERVİKAL 1. VERTEBRA ARKUS KALINLIĞI ÖLÇÜMÜNÜN YAŞ VE CİNSİYET TAYİNİNDE KULLANILABİLİRLİĞİ

Uzmanlık Tezi

Araştırma Görevlisi Dr. Aslıhan TEYİN

DANIŞMAN Prof. Dr. Aytaç KOÇAK

(2)

ii TEZ KABUL ve ONAY SAYFASI

T.C.

EGE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ DEKANLIĞI' NA,

Dr. Aslıhan TEYİN' e ait "Servikal 1. Vertebra Arkus Kalınlığı Ölçümünün Yaş ve Cinsiyet Tayininde Kullanılabilirliği" adlı çalışma jürimiz tarafından Adli Tıp Anabilim Dalı'nda Tıpta Uzmanlık Tezi olarak oy birliğiyle kabul edilmiştir.

Tarih:

Jüri Başkanı İmza

Üye İmza

Üye İmza

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Yönetim Kurulu'nun ... tarih ve ... sayılı kararıyla onaylanmıştır.

Prof. Dr. Kamil KUMANLIOĞLU

(3)

iii TEŞEKKÜR

Uzmanlık eğitimim süresince gerek adli bilimler, gerekse hayata dair bilgi birikimlerini ve deneyimlerini benimle paylaşan başta tez danışmanım Prof. Dr. Aytaç KOÇAK olmak üzere, Prof. Dr. Süheyla ERTÜRK’e, Prof. Dr. Ekin Özgür AKTAŞ’a, Yard. Doç. Dr. Ender ŞENOL’a, Yard. Doç. Dr. Ahsen KAYA’ya, Uzm. Dr. Hülya GÜLER’e, tezimin konusunun belirlenmesi aşamasında yol gösteren ve verilere ulaşabilmem için her türlü desteği sağlayan EÜTF Radyoloji Anabilim Dalı Nöroradyoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. M. Cem ÇALLI’ya, çalışma verilerinin istatistiksel analizi ve değerlendirilmesindeki titiz çalışmalarından dolayı Ege Üniversitesi İlaç Geliştirme ve Farmakokinetik Araştırma-Uygulama Merkezi (ARGEFAR) Veri Yönetimi ve Biyoistatistik Birimi İstatistik Uzmanı Dr. Kıvanç YÜKSEL’e, Biyoistatistik Anabilim Dalı Uzm. Dr. Gül KİTAPÇIOĞLU’na, asistanlık sürecimde bana her konuda destek olan sevgili arkadaşım Dr. Orhan MERAL’e, çok kısa bir süre birlikte çalışma imkanı bulmama rağmen bilgisi, becerisi ve güler yüzüyle beni motive eden sevgili arkadaşım Dr. Beyza URAZEL’e, uzmanlık eğitimi öncesine dayanan arkadaşlığımızın bu kürsüde güçlendiği sevgili Dr. Sinan UYGUN’a, EÜTF Adli Tıp Anabilim Dalının tüm asistanlarına ve ayrılmaz parçaları olan tüm çalışanlarına, her zorluğu yeneceğime, istediğim her şeyi başarabileceğime inanan ve beni destekleyen, tanımış olmaktan dolayı kendimi şanslı hissettiğim yüksek lisans programı hocalarım sevgili Yard. Doç. Dr. Serkan ÇINARLI ve Öğr. Gör. Dr. Sevinç ARSLAN HIZAL’a, sevgili arkadaşlarım Uzm. Dr. Mustafa DALGIÇ ve Uzm. Dr. Yasemin KILIÇ ÖZTÜRK’e çok teşekkür ederim.

Sevgili annem, babam ve kardeşime, beni yeni bir uzmanlık dalında ihtisas yapmak üzere yönlendiren, cesaretlendiren, her zaman sabrıyla ve sevgisiyle bana destek olan eşime sevgilerimle...

(4)

iv ÖZET

Teyin A. Servikal 1.vertebra arkus kalınlığı ölçümünün yaş ve cinsiyet tayininde kullanılabilirliği. Tıpta Uzmanlık Tezi-Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı, İzmir, 2014.

İleri derecede çürümüş, yanmış, dekompoze olmuş cesetlerde ve çok sayıda insanın aynı anda öldüğü durumlarda, kimlik tespitinin önemli aşamalarından olan yaş ve cinsiyet tayinine yönelik kemik yapılar üzerinde dünyanın her yerinde çeşitli çalışmalar yapılmakta ve popülasyonlar için geçerli kriterler oluşturulmaya çalışılmaktadır.

Bu çalışmada; servikal 1. vertebra ön ve arka arkus kalınlıklarının yaş ve cinsiyet tayini açısından kullanılabilirliğinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.

Çalışmamızda 504 erkek ve 508 kadına ait kranial bilgisayarlı tomografiler değerlendirilmiş, servikal 1. vertebra ön arkus kalınlık ortalaması erkeklerde 6,98 ± 0,93 mm (4,3-10,2) kadınlarda 6,33 ± 0,77 mm (4,0-8,3), arka arkus kalınlığı ortalaması erkeklerde 7,39 ± 1,39 mm (3,9-12,4), kadınlarda 6,93 ± 1,40 mm (3,3-11,6) bulunmuştur. Students’ t testi ile servikal 1. vertebra ön ve arka arkus kalınlığı ortalamalarının erkeklerde istatistiksel olarak anlamlı yüksek olduğu belirlenmiştir (p<0,0001).

Yaş ile ilgili yapılan çalışmalarla örneklere ait yaş ortalaması 51,05 ± 19,17 (13-93) olarak belirlenmiştir. Yaş ile ön ve arka arkus kalınlıkları arasında korelasyon varlığını ortaya koymak üzere yapılan Korelasyon analizi sonrasında, yaş ile her iki ölçüm arasında anlamlı ilişki bulunmamıştır. Ön arkus ile arka arkus kalınlıkları arasında anlamlı korelasyon olduğu saptanmıştır (R= 0,258; p<0,0001).

Anahtar kelimeler: Servikal 1. vertebra, cinsiyet tayini, yaş tayini.

(5)

v ABSTRACT

Availability of 1. cervical vertebral arch thickness measurements for determination of the age and sex.

Age and sex determination is the important stages of identification for the severely decomposed, burned corpses or the events that many people died at the same time. For sex and age determination by using bone structures and to create current criteria for the populations, various studies are conducted all over the world.

In this study, it is aimed to evaluate the availability of the 1. cervical vertebrae anterior and posterior arch thickness measurements for age and sex determination.

In our study, computerized cranial tomography of 504 male and 508 female patient were evaluated. The average thickness for the anterior arch of the 1. cervical vertebrae found 6,98 ± 0,93 mm (4,3-10,2) in male, 6,33 ± 0,77 mm (4,0-8,3) in female group. The average thickness for the posterior arch found 7,39 ± 1,39 mm (3,9-12,4) in male, 6,93 ± 1,40 mm (3,3-11,6) in female group. It is found that the measurement of the anterior and posterior arch of the 1. cervical vertebrea has an affect on sex determination which was statistically signifficant.

The average age of the group found 51,05 ± 19,17 (13-93). There was no corelation between age and the anterior and posterior arch thicknesses of 1. cervical vertebrae. Significant corelation found between anterior and posterior arch thicknesses of 1. cervical vertebrae (R= 0,258; p<0,0001).

(6)

vi İÇİNDEKİLER

TEZ KABUL ve ONAY SAYFASI ... ii

TEŞEKKÜR ... iii ÖZET ... iv ABSTRACT ... v İÇİNDEKİLER ... vi KISALTMALAR DİZİNİ ... viii RESİM DİZİNİ………...ix ŞEKİL DİZİNİ………...x TABLO DİZİNİ ... xi 1.GİRİŞ ve AMAÇ ... 1 2.GENEL BİLGİLER ... 2 2.1.Kimlik Tespiti ... 2

2.2.Kimlik Tespitinde Uygulanan Yöntemler ... 3

2.2.1.Parmak İzleri ... 4

2.2.2.Dişler ... 5

2.2.3.DNA Çalışmaları ve Kan Lekeleri ... 5

2.2.4.Dudak İzleri (Chelioscopy) ... 6

2.2.5.Kimlik Belgeleri ... 6

2.2.6.Kimlik Tanıklığı (Teşhis Etme) ... 7

(7)

vii

2.2.8.Fotoğrafların Karşılaştırılması ... 7

2.2.9.Fasiyal Rekonstrüksiyon ... 9

2.2.10.Adli Antropoloji Çalışmaları ve Uygulama Alanları ... 9

2.2.10.1Adli Antropolojinin Tarihçesi ... 10

2.2.10.2.Adli Antropoloji Uygulamaları ... 11

2.2.10.3.Kimliklendirmede Kemiklerden Saptanabilecek Özellikler ... 15

2.2.10.3.1.Kemiklerle Boy Tahmini ... 16

2.2.10.3.1.1.Matematiksel Yöntem ... 16

2.2.10.3.1.2.Anatomik Yöntem ... 19

2.2.10.3.2.Kemiklerden Irk Tahmini ... 20

2.2.10.3.3.Kişisel Özellikler ... 20

2.2.10.3.4.Kemiklerden Cinsiyet Tayini ... 20

2.2.10.3.4.1.Kafatası Kemikleri ile Cinsiyet Tayini ... 21

2.2.10.3.4.2.Pelvis Kemikleri ile Cinsiyet Tayini ... 22

2.2.10.3.4.3.Uzun Kemiklerle Cinsiyet Tayini ... 23

2.2.10.3.4.4.Kısa ve Yassı Kemiklerle Cinsiyet Tayini ... 24

2.2.10.3.5.Kemiklerle Yaş Tayini ... 25

2.2.10.3.5.1.Erişkin Öncesi Dönem... 25

2.2.10.3.5.2.Geçiş Dönemi (Genç Erişkinler) ... 27

2.2.10.3.5.3.Erişkinler ... 27

2.2.10.3.6.Yaşayanlarda Yaş Tayini ... 29

3.GEREÇ ve YÖNTEM ... 32

4.BULGULAR ... 34

5.TARTIŞMA ve SONUÇ ... 39

(8)

viii KISALTMALAR DİZİNİ

ABFA : American Board of Forensic Anthropology

BT : Bilgisayarlı Tomografi (Computerized Tomography) DNA : Deoksiribonükleik Asit

FASE : Forensic Anthropology Society of Europe FU : Femur Uzunluğu

HFi : Humerus-Femur indeksi HU : Humerus Uzunluğu

IALM :International Academy of Legal Medicine KMİ : Kemik Medulla İndeksi

LI : Lincoln Index MM : Milimetre

MNI : Minimum Number of Individuals

MRI : Magnetic Resonance Imaging (Manyetik Rezonans Görüntüleme) PCR : Polimerase Chain Reaction (Polimeraz Zincir Reaksiyonu)

RU : Radius Uzunluğu TU : Tibia Uzunluğu

(9)

ix RESİM DİZİNİ

Resim 1.Servikal 1. Vertebra Kranial BT Aksiyal Kesit Görüntüsü, Ön ve Arka Arkus Kalınlıkları Ölçümü (Sayfa 33).

(10)

x ŞEKİL DİZİNİ

(11)

xi TABLO DİZİNİ

Tablo 1.Gruplarına Göre Olgu Sayıları (Sayfa 34)

Tablo 2.Cinsiyete Göre Arkus Kalınlıklarına İlişkin Tanımlayıcı İstatistikler ve Test İstatistikleri (Sayfa 34)

Tablo 3.On Yıllık Yaş Grupları İçin Ön ve Arka Arkus Kalınlık Ölçümlerinin Değerlendirilmesi (Sayfa 36)

Tablo 4.Kadınlarda 10 Yıllık Yaş Grupları İçin Ön ve Arka Arkus Kalınlık Ölçümlerinin Değerlendirilmesi (Sayfa 37)

Tablo 5. Erkeklerde 10 Yıllık Yaş Grupları İçin Ön ve Arka Arkus Kalınlık Ölçümlerinin Değerlendirilmesi (Sayfa 38)

(12)

1 1. GİRİŞ ve AMAÇ

Kimlik, Türk Dil Kurumu Sözlüğünde, “herhangi bir nesneyi belirlemeye yarayan özelliklerin bütünü”, birey açısından da “toplumsal bir varlık olarak insana özgü olan belirti, nitelik ve özelliklerle, birinin belirli bir kimse olmasını sağlayan şartların bütünü” olarak tanımlanmıştır (1). Adli tıp açısından, kişiyi diğer insanlardan ayırt etmede etkin olan özelliklere “kimlik”, bu özelliklerin ortaya konarak yaşayan veya ölü bir kişinin başkalarından ayrılmasına, tanınmasına da “kimlik tespiti” denilmektedir (2-6).

Adli tıp uygulamalarında, canlı ya da ölü bir kişide muayenenin başlangıcında yapılacak ilk işlem, kişinin kimliğinin tespit edilmesidir (2-6). Olayın özelliğine bağlı olarak tek bir canlı kişinin kimlik tespitinin yapılması gerekliliği söz konusu olabileceği gibi, zaman zaman da toplu ölümlerin gerçekleştiği doğal afet, savaş, yangın, uçak ve gemi kazalarında, cesetlerin tanınamayacak kadar bozulmuş, ya da ceset veya iskelet bütünlüğünün olmadığı kriminal olaylarda ölülerin kimlik tespiti birinci derece önemli hale gelmektedir (2-6).

Kimlik tespitinde kişilerin cinsiyet, yaş, somatotip, biyometrik özelliklerden yararlanılmaktadır (2,7,8). Kemikler, bedende postmortem bozulmalar olsa da uzun yıllar korunmaları, travma ve deformasyona nispeten dayanıklı olmaları, ırklara, cinsiyet ve yaşa göre değişik özellikler göstermeleri nedeniyle kimliklendirmede sıklıkla kullanılmaktadır (6,9).

Literatürde kemiklerden yaş ve cinsiyet tahmin edilmesine yönelik olarak gerek radyolojik görüntülemelerden, gerek kemik üzerinden ölçümler ve morfolojik değerlendirmeler yapılarak, gerekse de histomorfometrik yöntemler kullanılarak çeşitli vertebralarla ve kafatası ile yapılmış çalışmalara rastlanmaktadır (10-14). Bu çalışmaların geliştirilmesi gerektiği düşünülmüştür.

Bu çalışmada, kranial bilgisayarlı tomografilerde servikal 1. vertebra ön ve arka arkus kalınlıkları ölçülerek milimetrik değerler saptanmış, kişilerin yaş ve cinsiyet tayini açısından ayırt edici olup olmadığı analiz edilmiştir.

(13)

2 2. GENEL BİLGİLER

2.1 Kimlik Tespiti

Yaşayan veya ölü bir bireyin kimlik tespiti, tüm bireylerin benzersiz olduğu teorisine dayanmaktadır. Kişisel kimlik, sadece adli tıp açısından değil, aynı zamanda ceza soruşturmaları ve genetik araştırmalar açısından da giderek daha önemli hale gelmektedir (2,6,15). Kimlik tespiti, adli tıp açısından en zor konulardan biridir. Adli bir olayda, canlı ya da ölü bir vakada incelemeye kimlik tespiti ile başlanır (5,6).

Deprem, çığ, sel baskını, tsunami vb. gibi doğal afetlerde, uçak-tren-otobüs-gemi kazaları, savaş veya terör olayları, nedeniyle meydana gelen çok sayıda insanın birlikte öldüğü durumlarda, vücut bütünlüğünün çeşitli nedenlerle bozulmasıyla sonuçlanan ölümlerde, bulunan cesedin ya da ceset kalıntılarının ait olduğu kişinin belirlenmesi, böylece bir suçun aydınlatılması veya ölen kişinin temel bir insan hakkı olan dini inançlarına göre gömülebilmesinin sağlanması esastır (2,4,5,16). Bir insanın kişilik haklarının sona erip ermediğinin belirlenebilmesi açısından öldüğünün ispatlanması gerekir. Kimliklendirme aynı zamanda, ölenin geride kalan yakınları için de hukuki öneme sahip olup, miras, ceza, sigorta, ticaret, borçlar, idare hukuku ve uluslararası hukuk bakımından önemli ve zorunludur (5,6,16). Özellikle doğal afetlerde asıl sorun kişilerin ölüm nedenlerinin belirlenmesi değil, kimliklendirmenin yapılmasıdır (9).

Adli tıp ve hukuk uygulamalarında, iki tür kimlik tanımı yapılır.

-Adli kimlik; kişinin nüfus kayıtlarında bulunan cinsiyet, doğum yeri, doğum tarihi, anne-baba-kardeşlerle ilgili bilgilere dayanan ve fotoğraflı belge düzenlenebilen (nüfus cüzdanı, ehliyet, pasaport, okul kimliği vb.) öğelerin bütününden oluşan kimliktir (2,3,4,5,17). Canlı ya da ölü kişinin üzerinden çıkan bu belgelerin değerlendirilmesi ile adli kimlik saptanır. Ancak kişinin üzerinde kimlik bulunmaması, ya da bulunan belgelerin haksız kazanç sağlamak, kimliği gizlemek amacıyla sahte olabileceği dikkate alındığında, bu belgelere her zaman güvenilmesi mümkün olmamaktadır (5,6).

-Tıbbi kimlik; kişinin anatomik özelliklerinin bütününün birlikte değerlendirilmesi, görüntüsünün tanımlanması ile ortaya çıkan kimliktir (2,5,6). Bunlar cinsiyet, yaş, ırk, boy, vücut ağırlığı, ten, göz rengi, kulak, burun, dudak, saç, sakal, kirpik, parmak izleri gibi kişinin doğuştan gelen özellikleri ile, sonradan oluşan skar dokuları, döğmeler, sünnet, doğum yapıp yapmamış olma hali, ekstremitelerin durumu (kısalık, eksiklik, fazlalık, protezler vb.), dişlerin

(14)

3 (sayıları, dolgu, protez, renk vb.) ayrıntılı olarak incelenip belirlenen sonuçların bütünüyle değerlendirilmesiyle ortaya konur (2,3,4,5,6,17,18).

Kişilerin kimliklerinin belirlenmesinde, vücut yapısı ve özelliklerinin yanında; giysiler, aksesuvarlar, kişisel eşyalardan da yararlanılabilir (2,5,6).

İleri derecede bozulmuş, dekompoze olmuş, parmak uçları ve yüzü tanınmayacak derecede tahrip edilmiş ya da tamamen iskelet haline gelmiş bireyler için yukarıda sayılan özelliklerin belirlenmesi kimlik tespitinde önemli bir adım olmakla birlikte, bu özelliklerin belirlenmesi, kimliğin tüm yönleriyle ortaya konulacağı anlamına gelmez (4,7). Cesetten geriye sadece dişler ve kemiklerin kalmış olduğu durumlarda, bu dokuların incelenmesi de kimliklendirme çalışmalarında önemli ölçüde fayda sağlar (4,19).

Kişilerin parmak izleri, bedenin yaşam boyu geçirdiği değişiklikler hakkında bilgi veren tıbbi kayıtlar (geçirmiş olduğu hastalıklar, ameliyatlar, dişlere uygulanan işlemler, laboratuar ve hastane kayıtları, kan grubu, radyolojik görüntüleme sonuçları vb.) gibi resmi kayıtların yeterince düzenli tutulmakta olduğu ülkelerde, bu özelliklerin kimliklendirme açısından kullanılmaları ve pozitif kimliklendirme daha kolay olmaktadır (4,20).

Bir kimlik elde edebilmek için, genetik kimliklendirme yapılamadığı durumlarda bulguların kanıtlarla karşılaştırılması gerekir (9). Asıl amaç, cesedin kime ait olduğunun belirlenemediği durumlarda, kime ait olmadığının dışlama yöntemiyle belirlenebilmesi için mümkün olduğunca çok özellik saptayabilmek ve bu özellikleri ile kimlik tespiti şansını arttırmaktır (4,19).

2.2 Kimlik Tespitinde Uygulanan Yöntemler

Kimlik tespitinin kesin olarak yapılması adli tıp açısından çok önemlidir. Kimlik tespitinde tek bir yöntem kullanılmasındansa birden fazla yöntem kullanılarak kimliklendirme şansını arttırmak gerekir (21). Bazı yazarlara göre kimliklendirme yöntemleri birincil ve ikincil yöntemler olarak sınıflanmaktadır (22).

Birincil kimliklendirme yöntemleri tek başına %100 bilimsel tanımlama yapabilen ve küresel hukuki incelemelerde geçerliliği olan yöntemlerdir. Bu yöntemler parmak izleri, diş profilleri ve DNA analizidir (23,24). İkincil kimliklendirme yöntemleri ise kimlik belgeleri, kimlik tanıklığı, kişiye ait eşyaların değerlendirilmesi, giysiler, takılar, fotoğraf karşılaştırılması, tıbbi bulguların değerlendirilmesi ve fasial rekonstrüksiyon ile yapılan kimliklendirmedir. İkincil kimliklendirme yöntemleri ancak birincil kimliklendirme yöntemlerini destekleyici olarak kullanılabilir (20,24). Çünkü kişinin üzerinden çıkan kimlik

(15)

4 belgesi sahte, giyisiler ve takılar başkasına ait olabilir (6,20,24). Burada, bahsedilen kimliklendirme yöntemleri açıklanacaktır.

2.2.1 Parmak İzleri

Parmak izleri, parmak uçlarında birinci parmak boğumundan tırnak diplerine kadar olan bölgede embriyonal dönemin dördüncü haftasından sonra kabarık çizgisel hatlardan oluşan, her insanda farklı olan ve meydana gelen yüzeyel yaralanmalarda aynı oranda yeniden oluşan şekillerdir. Ölümden sonra da çürümeye kadar bozulmadan kalırlar (20).

Parmak uçlarında bulunan bu şekillerin Asur, Babil, eski Çin gibi erken uygarlık dönemlerine ait vesikalarda ve belgelerde bile görüldüğü bildirilmiştir (25). Dünyada 1880 yılında Dr. Henry FAULDS, parmak izlerinin değişmez olduğunu ve kriminal olaylarda delil olarak kullanılabileceğini söylemiş, Francis GALTON da bu izlerin benzersiz ve benzetilemez olduğunu ortaya koymuştur (25). Tasnif sistemi olmadıkça yöntemin faydalı olamayacağını anlayan Sir Eduard Richard HENRY, GALTON ile birlikte çalışarak tasnif sistemini kurmuştur (25).

Osmanlı döneminde 1900’lü yıllarda kullanılmaya başlanan parmak izi ile ilgili uygulamalar, izin alınmasının kimlere ve nasıl uygulanacağı gibi konulara “Parmak İzinin Teşhîs-i Adlî Hizmetinde Sûret-i Tatbîk ve İstimâline Dâir Talimâtnâme”’nin Ocak 1917’de yürürlüğe girmesi ile açıklık getirilmiştir. Buna göre, parmak izi ile ilgili işlemlerin mahkemelerce hakkında hüküm verilen, zanlı vb. kişiler ve kimliği meçhul cesetlere de uygulanacağı belirtilmiştir (25).

Ülkemizde çeşitli nedenlerle kişilerin parmak izlerinin alınabileceği ve sisteme kaydedilebileceği, “Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu” nun 5. maddesinde düzenlenmiştir (18). Her çeşit silah ruhsatı, sürücü belgesi, pasaport veya pasaport yerine geçen belge almak, başta polis olmak üzere, genel veya özel kolluk görevlisi ya da güvenlik görevlisi olarak istihdam edilmek gibi sebeplerle ya da tutuklanma nedeniyle kişilerin parmak izleri sisteme kaydedilir. Bu şekilde sistemde bulunan parmak izleri kimlik tespitinde karşılaştırılacak örnek olmaları nedeniyle önem kazanır (18).

Kimliklendirmede kullanılmak açısından eşsiz oluşu ve karşılaştırılacak bir örnek bulunması halinde kesin sonuç vermesi, ucuz ve kolay olması nedeniyle avantaj oluştururken, parmak uçlarının tahrip olması halinde işe yaramaması, kişinin sistemde parmak izi kaydı olmaması ve karşılaştırılacak örnek bulunmaması halinde işe yaramamaktadır (20,21).

(16)

5 2.2.2 Dişler

Dişler, bir insanın ölümünden sonra varlığını en uzun süre koruyabilen ve bozulmalara, çürümelere en dayanıklı yapılardır (3,21,26,27). Diş hekimliği sanat ve biliminin adli olguların çözümlenmesinde kullanılması olarak tanımlanan adli odontoloji, özellikle tıbbi kayıtların düzenli tutulduğu ülkelerde, tıbbi kimliğin tespit edilmesinde önemli ipuçları sağlayan bilim dallarından biridir (4).

Dişlerin kimlik tespitinde yardımcı olarak kullanılması konusu ilk defa 1887 yılında ortaya atılmış, hemen ardından Pariste yapılan Odontoloji Cemiyeti toplantısında kabul edilmiş ve uygulamaya başlanmış, 1963 yılında Sassouni tarafından adli diş hekiminin çene ve dişlerle birlikte kraniofasial karakterleri de içine alacak şekilde yüz ve başı değerlendirmesi gerektiği belirtilmiştir (4,6).

Adli odontolojide kimliklendirme işlemi, gerek yaşayan kişilerde, gerekse ölülerde premortem ve postmortem dişlere ait karakteristiklerin, çene, ağız dokusu ve diş onarımı bulgularının kayıtları ve radyografilerinin sistematik karşılaştırılmasına dayanır (4,21,28). Bu bulgulardan yararlanılarak toplu ölümlerde, kriminal olaylarda kayıpların araştırılması, ölülerin kimliklerinin belirlenmesi, çocuk istismarı ve cinsel saldırı olgularında oluşabilecek ısırık izlerinin suçu aydınlatmak üzere kullanılabilmesi ve ayrıca dişlerden yaş tahmini yapılabilmesi mümkündür (4,6).

2.2.3 DNA Çalışmaları ve Kan Lekeleri

Cesedin, ölen kişinin fiziksel özellikleri ayırt edilemeyecek kadar bozulmuş olması halinde veya birden fazla kişinin aynı anda öldüğü doğal afetler, uçak kazaları, patlama, yangın gibi olaylarda adli kimliklendirmede DNA temelli çalışmalar ön plana çıkmaktadır. Bu durumda DNA belirleme teknikleri temel olarak PCR (Polimerase Chain Reaction) (Polimeraz Zincir Reaksiyonu) ürünü dizisi elde etmeye dayanmaktadır (17,29). Kişinin ölümü ile DNA analizi arasında geçen süre uzadıkça yumuşak dokulardan DNA analizi imkansız hale gelse de, dış etkenlere en dayanıklı dokular olan kemikler ve dişlerden DNA örneği elde edilmesi mümkündür (17,29,30).

Kan, kan lekesi, sperm, idrar, tükürük ve kıllardan da DNA elde edilmesi mümkündür. DNA düzeyinde genetik incelemeler, bu konuda uluslararası standartlar ve EDNAP (The European DNA Profiling Group-Avrupa DNA Projesi) protokolleri uygulanarak, DNA molekülünün kodlanmayan bölgeleri ile çalışılarak Adli Hemogenetik merkezlerinde yapılmaktadır. DNA çalışmalarının güvenliği, %99.99’lara ulaşmıştır (2,5,6).

(17)

6 Ancak DNA analizinin kimliklendirmede kullanılabilmesi için karşılaştırma yapılabilecek DNA örneklerine ihtiyaç vardır. Bunlar kişinin eskiden kullandığı eşyalardan (saç fırçası, diş fırçası, yıkanmamış çamaşırlar, vb) ya da herhangi bir nedenle sisteme kaydedilmiş olması nedeniyle elde edilebilir. Anne, baba, kardeşler ile de karşılaştırma yapılabilir (21,24,31). Aynı zamanda DNA analizinin pahalı olması ve uzun zaman alması, toplu ölümlerden ziyade kimlik tespitinin diğer yöntemlerle yapılamadığı seçilmiş olaylarda kullanılmasının tercih edilmesine neden olmaktadır (30,32).

2.2.4 Dudak İzleri (Chelioscopy)

Chelioscopy, dudak izlerinin insanların kimliklendirilmesinde kullanılması ile ilgili çalışan araştırma tekniğidir (15,33-35). Diş kayıtları, parmak izleri ve DNA analizi, ölen kişilerin kimliklendirilmesinde kullanılan en yaygın teknikler olsa da, bu tekniklerin yetersiz kaldığı ya da kullanılamadığı hallerde, dudak izleri ve palatal ruga analizi ile kişinin kimliklendirilmesine çalışılabilir (15,33-35).

Dudak izleri genotipik olarak tanımlanabilmeleri, aile fertleri ve ikizler arasında bile farklı, yani eşsiz ve stabil olmaları dolayısıyla kimliklendirmede kullanılma konusunda gelecek vaad etmektedir (15,33-35).

2.2.5 Kimlik Belgeleri

Kimlik, bir başka ifadeyle hüviyet, hukuk sözlüğünde; “bir kişinin adı, soyadı, ana baba adı, doğum tarihi ve yeri gibi hususları içeren belge” şeklinde, “kişileri birbirinden ayıran vasıflar” olarak tanımlanmaktadır (18). “Kimlik kartı” ise, yetkili organ tarafından vatandaşa kanun çerçevesinde verilen, nüfus cüzdanı, pasaport, sürücü belgesi, polis ve askeri kimlikler gibi resmi kimlikler ile belli bir iş veya kuruma ait olan okul belgesi, işçi belgesi gibi genellikle cepte taşınabilen boyutlardaki, çoğu zaman kişiye ait fotoğrafı da içeren basılı belge ve yazılı evrak olarak ifade edilir (18).

Nüfus tezkeresi (kimlik belgesi) Osmanlı Döneminde 1860’lardan itibaren verilmeye başlanmıştır (36). Hükümet, piyasalarda türeyen yabancı tüccarları kontrol edebilmek amacıyla Osmanlı halkının nüfus tezkeresi edinmesini, mal alım satımında, miras veya resmi işlerde bu belgenin gösterilmesini zorunlu kılmıştır. Cumhuriyet döneminde kimlik belgeleri birkaç kez değiştirilmiş, resimli nüfus cüzdanlarına soyadı kanunundan sonra geçilmiştir (36).

Ülkemizde “Nüfus Hizmetleri Kanunu” ile herkesin nüfus cüzdanı alması zorunlu kılınmıştır (18).

(18)

7 Bu belgeler özellikle, bilinç düzeyinin bozuk olduğu koma durumlarında veya mental hastalıklarda, ölülerin üzerinde bulunması durumunda önemlidir. Ancak kişinin üzerinde kimlik belgesinin bulunmaması yanı sıra bulunan kimliğin doğruluğu da ayrı bir inceleme konusudur (2,6,18).

2.2.6 Kimlik Tanıklığı (Teşhis Etme)

“Teşhis etme” de, kimlik tespitinde kullanılan bir yöntemdir. Teşhis edilecek kişinin önceden çekilmiş fotoğrafı, eşkali veya video filmlerinden yararlanılır. Ya da bulunan ceset, yakınlarına gösterilerek tanımaları sağlanır. Bu yöntemde tanığın doğru bilgiler verebilmesi, çok önemli bir unsurdur (2,5,6,18).

Canlılarda teşhis edilme işlemi genellikle bir olayda failin ya da sanığın kimliğinin öğrenilmesinde uygulanan bir yöntemdir. Ancak zaman geçmesi, dış görünüşte değişiklik olması, mağdurun korku veya yanılgıyla “bu değildir” demesi, yöntemin işlerliğinin ve delilin kaybolmasına sebep olabilir (18).

2.2.7 Kişiye Ait Eşyalar

Daha ziyade ölülerde ve bilinç düzeyi ilişki kurulamayacak durumda olan kişilerde kimlik tespitinde, eşyalardan yararlanılır. Kişisel eşyalar kimlik tespitinde daha ileri yöntemlere geçebilmek için basamak oluşturur. Protezler, ortezler, gözlük ve aksesuvarlar, kredi kartları, cep telefonları, mobil dijital aletler vb. bu amaçlı kullanılabilir (2,19).

Birden fazla kişinin aynı anda öldüğü kazalarda, kişilerin yüz ve vücut özellikleri bozulmuş olsa bile üzerlerinde bulunan gözlük, işitme cihazı gibi eşyalar ile isimlerinin yazılı olduğu künye, yüzük gibi eşyalardan kimlik belirlemede yararlanılabilir (2,6). Ancak özellikle uzun seyahatlerde ve seyahat edilen ülkenin özelliklerine göre kişilerin zorunlu olarak duruma uygun giyinmiş olabilecekleri göz önüne alındığında, bu yöntem kimliklendirmede daha az önem taşır hale gelebilir (20).

2.2.8 Fotoğrafların Karşılaştırılması

Fotoğrafların karşılaştırılması ile kimlik tespit etme yöntemi daha çok suçluların kamera sistemlerine kaydolan görüntülerinin eldeki fotoğraflar ile karşılaştırılması şeklinde uygulanır (5,6).

Tarihte fotoğrafın ortaya çıkması ile adli sistemde kullanılması hemen hemen eş zamanlı olmuştur. Kimliklendirmede fotoğraflardan yararlanılmasına, 19 yüzyılda Fransız antropolog Alphonse BERTILLON’un baş ve vücut ile ilgili antropometrik ölçümler

(19)

8 geliştirmesi ile başlanmıştır (25,37). Fransa’da, İngiltere’de, isviçre’de 1840’lardan itibaren mahkumların fotoğrafları çekilmeye, zanlıların fotoğrafları yetkililere dağıtılmaya başlanmış, 1858 yılında New York polis departmanı tarafından ünlü suçluların fotoğraflarının bulunduğu bir sabıkalılar albümü oluşturulmuştur (25).

Fotoğraflar karşılaştırılırken yüzün morfolojisi farklı metotlar kullanılarak analiz edilir. İki yüz fotoğrafının karşılaştırılması, “yüz haritalaması” olarak adlandırılır (37,38). Yüz fotoğraflarından kimlik tespiti; süperimpozisyon, morfolojik karakterler, antropometrik yöntemler olmak üzere farklı şekillerde yapılabilir (37,38).

Süperimpozisyon yönteminde; üzerinde araştırma yapılan fotoğraf bilinen bir fotoğrafla karşılaştırılır. Çoğunlukla ön cepheden ve lateralden çekilmiş fotoğraflar ile çalışılması tercih edilir. Her iki fotoğrafta referans noktaları belirlenir ve fotoğraflar çakıştırılarak kimlik belirlenmesine çalışılır (21,38).

Morfolojik karakterler ile yapılan karşılaştırmalarda; yüzün morfolojik olarak tanımlanmış farklı özellikleri kategoriler içinde sınıflandırılır (38). Yüzün dış hatları açısal, yuvarlak ve karışık olmak üzere 3 şekilde sınıflandırıldıktan sonra benzer dış hatlara sahip yüzlerin ayırt edilmesi amacıyla yüz, farklı noktalardan tekrar parçalara ayrılır. Böylelikle gözlerin, burnun, ağzın, alnın ölçüsü ve bunlar arasındaki mesafeler sınıflandırılarak karşılaştırma yapılabilir (38).

Antropometrik ölçüm yöntemleri; yüz üzerindeki farklı noktalar arasında yapılan çeşitli ölçümlerin yüz özelliklerinin sınıflandırılması için kullanılmasıdır (38). Fotoantropometri ise, fotoğraftaki yüzün çeşitli bölgelerinde tanımlanmış noktalar veya spesifik anatomik alanlar ile ilgili mesafe ve açıları ölçerek bu ölçümler üzerinde çalışan bilim dalıdır (37). Bu konuda özellikle göz bebekleri arasından yatay bir çizgi, kulakların orta noktası arasından yatay bir çizgi gibi çeşitli ölçümler ve bu çizgileri dik kesen çizgiler ile ölçümler yapılarak uygulanır (38,39).

Günümüzde yüz kimliklendirme sistemi, bilgi teknolojisi ile birleştirilmiştir ve matematiksel modeller içeren bilgisayar programları bu alanda kullanılmaktadır (38).

Karşılaştırma yaparken uygun mesafeden uygun açıyla çekilmiş orijinal fotoğrafların kullanılmasına önem verilmelidir (38).

(20)

9 2.2.9 Fasiyal Rekonstrüksiyon

Fasiyal rekonstrüksiyon; kranial ve fasiyal yapıların çeşitli anatomik bölgeleri üzerindeki yumuşak doku kalınlıklarının tahminine bağlı olan, kafatasının özelliklerinden yararlanılarak manuel ya da bilgisayar yazılımları ile yapılabilen, teknik ve özel uzmanlık gerektiren, iskelet kalıntılarının kimliklendirilmesi amacıyla adli antropolojide kullanılan bir metotdur (6,21,30,40,41).

Adli antropolojik çalışmalarda yüz modelinin oluşturulmasında kullanılan iki temel metotdan biri olan morfometrik metotda; önceden yapılan çalışmalarda elde edilen kafatası ve çenenin çeşitli anatomik yerlerinden alınan ortalama yüz yumuşak doku kalınlıklarına ait veriler kullanılır (41). Fasiyal rekonstruksiyonda veri olarak kullanılması amacıyla, kadavralardan iğne ponksiyonu (needle-puncture method) ile alınan ölçümler, ultrasound probları ile alınan ölçümler, lateral kafa grafilerinden alınan ölçümler ve son yıllarda BT ve MR kullanılarak alınan ölçümleri içeren çeşitli toplumlara ait yüz kalınlıkları verileri sunan çalışmalar yapılmıştır (6,30,41).

İğne ponksiyonu ile alınan ölçümlerden yararlanılarak kafatasının kille kaplanarak şekillendirilmesinin ardından saç eklenmesi ile işlem gerçekleştirilir. Saç şekli, dudak kalınlığı, burun şekli ve ölçümleri sübjektif olarak sanatçının yaratıcılığına bağlı oluşturulur (30).

Diğer yöntemlerin kimlik tespitinde faydalı olamadığı durumlarda bir yüz elde edilerek bunun tanıklara ya da halka gösterilmesi suretiyle tanıkların hafızalarının tazelenmesi, kurbanı ya da olayı hatırlamaları sağlanabilir. (30,32). Bu çeşit çalışmalar tek başına kullanıldıklarında çoğu zaman kesin sonuç vermese de diğer yöntemlerle birlikte kullanılarak kimlik tespitinde pozitif kimliklendirme şansını arttırabilir (30).

2.2.10 Adli Antropoloji Çalışmaları ve Uygulama Alanları

Antropoloji, etimolojik olarak Latince “insan” anlamına gelen “anthropos” ile “bilim” anlamına gelen “logos/logia” kavramlarından türetilmiştir ve “insan bilimi” anlamına gelmektedir. Bir yandan, insanın zaman ve mekan içerisindeki çeşitliliğini incelerken, diğer yandan da toplumsal ve kültürel benzerlik ve farklılıkları betimlemeye çalışır (42). Antropoloji temelde insan ve insan ile ilgili herşeyi çalışan, kültürel antropoloji, arkeoloji, dil bilimi ve fiziksel antropoloji gibi alt disiplinleri olan bilim dalıdır (30).

Adli antropoloji; insan popülasyonlarını biyolojik ve evrimsel perspektiften inceleyen, fiziksel ve biyolojik antropolojinin bilgi ve tekniklerini medikolegal uygulamalardaki

(21)

10 problemlerin çözümü amacıyla kullanan fiziksel antropoloji dalıdır (30,43,44). Bununla birlikte insana ait iskeletleşmiş kalıntıları inceleyerek adli ve insani amaçlara yönelik kimlik tespiti yapar (2,6).

2.2.10.1 Adli Antropolojinin Tarihçesi

Adli antropoloji 18. yüzyılın geç dönemlerindeki anatomist ve hekimlerin anatomi üzerine bilgilerinin artması ve varyasyonların belirlenmesine dayanmaktadır. Fransız anatomi resim eğitmeni Jean-Joseph SUE 1775 yılında “Fetustan Genç Yetişkinlere Kadavralarda Ölçümler” isimli eserini yayınlamıştır (9). Matthieu-Joseph-Bonaventure ORFILA, SUE’nin ölçümlerini desteklemiş, 19. yüzyılın erken dönemlerinde çıkardığı kaynak kitablar ile daha geniş kitlelere ulaşmayı başarmıştır. Paul BROCA 1859 yılında dünyanın ilk fiziksel antropoloji organizasyonunu oluşturmuş ve ‘Societe d’Anthropologie de Paris’’i kurmuştur (9). BROCA’nın en iyi bildiği konu nöroanatomi olup, aslında anlamak istediği, insan varyasyonları olmakla birlikte “osteometrik tahta”, “goniometre”, “stereogram” kavramlarını geliştirerek iskelet ölçümlerinde kandititasyon sağlamıştır (9).

Avrupa’da olduğu gibi Amerika’da da erken dönemde adli antropoloji, anatomistler ve tıbbi hekimlerin vaka çalışmaları şeklinde olmuştur. Thomas DWIGHT (1843–1911) adli antropoloji konusunda ilk yayınları yapan Amerikalı anatomisttir. Cinsiyet, ölüm yaşı, yapısı konusunda bir seri yayını mevcuttur (9,30). Aleš HRDLIČKA (1869–1943) Amerikan fiziksel antropolojisinde ana figürdür. Adli antropoloji konusunda birçok kaynak kitabına rastlanmaktadır. İkinci Dünya Savaşı sırasında askeri yaralanmalarla oluşan insan artıklarının tanımlanmasında çalışmış ve çalışmaları adli antropoloji açısından önemli kaynak oluşturmuştur (9,30).

Adli antropolojinin temelleri W.M. KROGMAN’ın 1939 yılında yaptığı insan iskelet kalıntılarının kimliklendirmesi için oluşturduğu kılavuzda atılmış olmakla birlikte, ancak 1972 yılında American Academy of Forensic Sciences (AAFS) bünyesinde fiziksel antropoloji bölümünün yapılandırılması ile gelişmeye başlamıştır. Ellis R. KERLEY (1924– 1998) ve 14 arkadaşı bu yeni dalda kabul görmüşlerdir. 1977-1978’de ise American Board of Forensic Anthropology (ABFA) yapılandırılmış ve adli antropoloji sertifikası vermeye başlamıştır (9,30).

Avrupada da 2003 yılında Forensic Anthropology Society of Europe (FASE), International Academy of Legal Medicine içinde yapılandırılmıştır (IALM) (9,30).

(22)

11 Osmanlı İmparatorluğu’nda doğrudan antropolojik içerikli ilk eser, bir dil bilimci ve edebiyatçı olan Şemsettin SAMİ’nin “İnsan” adlı eseridir. 1917 yılında Nafi Atuf (KANSU) Bursa’da 7-20 yaş grubu 125 kız ve 156 erkek okul çocuğunda boy ve ağırlıklarını inceleyen bir çalışma yapmış ve yayınlamıştır. 1918 yılında da Makedonya’da yaşayan 500 Türk’ün A B O kan grupları üzerine HIRZSFİELD tarafından yapılan antropolojik bir araştırma bulunmaktadır (45). Türkiye’de Antropoloji biliminin resmi tarihi 1925 yılında, Türk Antropoloji Enstitüsü’nün kurulması ile başlar (42). O zamanki adıyla Türkiye Antropoloji Tetkikat Merkezi, İstanbul Darülfünun’u Tıp Fakültesi’nde Atatürk’ün emriyle kurulmuştur. Bu enstitünün kurucu üyeleri Prof. Dr. Nurettin Ali BERKOL, Prof. Dr. Neşet Ömer İRDELP, Prof. Dr. Süreyya ALİ, Prof. Dr. MOUCHET ve Prof. Dr. İsmail HAKKI’dır (42). 1925-1929 yılları arasında Haydarpaşa’daki İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi binasında bulunan merkezde, İstanbul’daki Türk İslam mezarlıklarından toplanan kafatasları ölçülerek, Türkiye’de yaşayan insanlara ait ilk genel antropolojik sonuçlara ulaşılmaya çalışılmıştır (42). Bu süreçte ayrıca, İstanbul’daki Türk, Rum, Ermeni, Musevi okullarındaki ilköğretim çağındaki çocuklardan da çeşitli antropometrik ölçüler alınarak karşılaştırmalı çalışmalar yapılmıştır (42).

Daha sonra, Türkiye’de antropoloji araştırmalarının bu alanda eğitim görmüş araştırmacılara devriyle akademik çalışmaların ağırlık kazandığı bir süreç başlamıştır (42). Aynı yıllarda, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahiliye Asistanı olan Dr. Şevket Aziz KANSU, 1927’de Antropoloji eğitimi almak üzere Paris Antropoloji Okulu’na gönderilmiş, daha sonra 1933 yılında KANSU, Türkiye’nin ilk antropoloji profesörü olarak atanmış, böylelikle İstanbul Üniversitesi, Fen Fakültesi bünyesinde Antropoloji kürsüsü kurulmuştur (42).

Türkiye’de fiziksel antropolojinin seçkin öncüleri olan KANSU ve Muzaffer S. ŞENYÜREK, Anadolu inhabitantlarının historik ve prehistorik iskelet biyolojisi odaklı çalışmalar yapmışlardır. Türklere ait verileri toplamak ve Türk popülasyonu için yaş ve cinsiyet standartları geliştirmek üzere İstanbul Adli Tıp Enstitüsü’nde ve Ankara’daki Fiziksel Antropoloji Kürsüsü’nde çalışmalar yapılmaktadır (46).

2.2.10.2 Adli Antropoloji Uygulamaları

Günümüzde adli antropoloji, klasik ve modern anlamda çeşitli uygulamalarla adli tıpta önemli rol oynamaktadır. Kriminal olaylarda çoğunlukla multidisipliner çalışma yapılarak olayların aydınlatılması gerekmektedir (32).

(23)

12 Adli antropoloji çalışmalarında öncelikle bulunan kalıntının bulunduğu yerden usulüne uygun olarak çıkarılması gerekir (2,9,26,30,47). Mezarın ya da iskeletin bulunduğu yer ve iskeletin nasıl çıkarıldığı değerlendirme için önemlidir. Aynı zamanda mezarın çevresinde meydana gelmiş bitki örtüsü değişiklikleri, toprağın sıkışma ve sertleşme durumu, toprak katmanlarının düzenindeki bozulma, toprağın pH’ı ve metan gazı bulunup bulunmaması değerlendirilerek mezarın arkeolojik veya yeni olduğu anlaşılmaya çalışılır (2,30).

Alanın fotoğraflarının çekilmesi, toprağın elenmesi ve çıkarılan materyallerin eksiksiz dokümantasyonunun yapılması gereklidir (2,30,47). 1980’lerden bu yana, adli antropologlar araştırma materyallerini arkeolojik kalıntılardan taze iskeletlere değiştirmektedir (48).

Bulunan kalıntının kemik olup olmadığı, kemik ise insana ait olup olmadığı, insana ait ise kaç kişiye ait olduğu, ölüm zamanının ve ölüm sebebinin tahmin edilmesi, hayatta iken sahip olduğu biyolojik yapının cinsiyet, yaş, ırk, boy, ağırlık gibi özellikler ile tanımlanması, sosyoekonomik durumu, beslenme özellikleri, iskelet patolojisi olup olmadığı sorularına yanıt verilmelidir (2,32,47,49).

Günümüzde, iskelet biyolojisi ve osteolojik çalışmalar ile kalıntıların kemik olup olmadığı çok büyük oranda tanımlanabilmektedir (47).

Bir iskelet materyali bulunduğunda, öncelikle cevaplanması gereken 3 önemli soru; -kemiklerin insana ait olup olmadığı,

-kalıntıların kaç kişiye ait olduğu,

-kalıntıların ne kadar eski olduğudur (2,26,32,47).

Bulunan iskelet veya kalıntılar bir insana ait olup olmadığı sorusuna yanıt vermek için çeşitli metotlar kullanılmaktadır (2,3,4,50).

Bulunan kemiklerin veya parçalarının insana ait olup olmadıklarının dış görünüşleri ve özellikleri bakımından değerlendirilerek anlaşılmaya çalışılması, morfolojik ve serolojik yöntemler ile mümkündür. Morfolojik yöntemler de makroskopik ve mikroskobik incelemeler olarak iki şekilde değerlendirilebilir (2,3,4,50):

-Makroskopik İncelemeler

Bulunan kemik parçalarının niteliklerine göre kemiklerin morfolojilerinin antropometrik ölçümleri bakımından karşılaştırılarak insana ait olup olmadıklarının anlaşılmaya çalışılmasıdır. İskeletin veya kemiklerin bütün olarak bulunması, kafatasının

(24)

13 bulunması halinde bu yöntem daha kullanılabilir olmakla birlikte, özellikle parmak kemikleri, bebek ve çocuk kemiklerinin, dişlerin, çeşitli hayvan kemikleri ve dişlerinden ayırt edilmeleri zordur (2-4,30,50,51).

Kemik uzunlukları, çapları, uzun kemiklerin medulla kanal ölçüleri, medulla indeksi ölçüleri, kemiklerin ayrımda yardımcı olabilir. Kemik Medulla İndeksi (KMİ); kemik gövdesinin (diafiz) en kalın yerindeki medulla genişliğinin, kemik çapına bölünmesi ile hesaplanır (2,3).

KMİ = Medüller kanal genişliği / Tüm kemik çapı.

Yenidoğanlarda KMİ 0.15-0.48, puberte sonrasında 0.45 iken, hayvanlarda bu oran 0.44-0.77 aralığındadır (2,3).

Ancak kemik parçalanmışsa, bu yöntemden yararlanmak mümkün değilse, diğer yöntemler uygulanmalıdır ( 2-4,30,50,51).

-Mikroskopik İncelemeler

İleri derecede parçalanmış ya da yanmış kemiklerin makroskopik özellikleri bakımından ayırt edilmesinin mümkün olmadığı durumlarda kullanışlı bir yöntemdir (30). Memeli kemikleri arasında histolojik olarak kalitatif ve kantitatif farklılıklar olması temeline dayanmaktadır (52,53).

Kemiğin histolojik yapısına baktığımızda; kemik yapısını oluşturan osteoblastlar, bir merkez etrafında dairesel olarak dizilir, böylece aralarında “Havers Kanalı” adı verilen bir kanal meydana getirirler (3,4,26,49). Kortikal kemikten yapılan ince kesit ile hazırlanan preparatın mikroskobik olarak incelenmesiyle, mm2’ye düşen osteon sayısı ve Havers Kanalı

çapı ölçülerek tanımlama yapılır (2-4,49,51,54) .

Havers kanalı sayısı insanlarda ortalama mm2’de 8 (10-15) iken, hayvanlarda 13’ün

(14-60) üzerindedir (2-4,51,54).

Kanallar insanlarda seyrek ve çapları geniş iken, hayvanlarda daha sık ve çapları dardır (2-4,51,54).

Bu çaplar yaşın ilerlemesi ile azaldığından yaş tayininde de kullanılabilir. Fetusta 30-46 mikron olan çap, erişkinlerde 25 mikrona kadar düşer. İnsanlarda Havers Kanalı çapları 20-300 mikron arasında değişebilir. Ancak 40 mikrondan az olması çok nadirdir (55). Hayvanlarda ise daima 25 mikronun altındadır (3,4,51,54).

(25)

14 Aynı zamanda Havers kanalları insanlarda kemiğin longitudinal eksenine paralel uzanmakta iken hayvan kemiklerinde eğimlidirler (49). Osteoblastların dizilişi, ortalama genişlikleri, kemik tabakalarının kalınlığı da kemik orijini hakkında bilgi verir (2-4,51,54).

Serolojik yöntemler de bulunan kemiklerin hangi canlıya ait olduğu ayırt etmede etkilidir. Kemiklerden elde edilen proteinlerin insan proteinlerine karşı hazırlanmış çeşitli antiserumlarla presipitasyonuna dayanan yöntemlerdir (2-4). Proteinlerin bozulmalara ve kontaminasyona daha dayanıklı olması nedeniyle kemiklerin DNA elde edilemeyecek şekilde aşırı kuruduğu ya da kömürleştiği durumlarda protein analizi yöntemleri oldukça avantajlı olup orijininin tayininde faydalı olabilir (2-4,49,51).

DNA analizi ise, kemiğin ait olduğu canlıyı belirleme konusunda altın standarttır (56). DNA analizlerinin zaman alması ve pahalı yöntemler olması, bu yöntemin pratikte her vakada kullanılmasını zorlaştırmaktadır (55).

Özellikle kitle ölümlerinde, toplu mezarlarda birden fazla kişiye ait ve çok parçalı kalıntıların bulunması halinde kemiklerin kaç kişiye ait olduğu yanıtlanması gereken diğer bir sorudur (2,30). Kitlesel felaketler bazı otoriteler tarafından “açık” ve kapalı sistemler olarak iki grup kabul edilir. Açık sistemler, kimliklendirme yönetiminin zor olduğu özellikle kişilerin kayıtsız, kaçak olarak taşındığı gemi kazaları, cesetlerin bir yerden bir yere sürüklendiği sel felaketleri gibi durumları kapsar. Kapalı sistemler ise yolcu sayısı ve kimliklerinin kayıtlı olduğu uçak, tren kazaları gibi kimliklendirme sürecinin daha kolay yönetilebildiği duurmlardır (57).

Bu durumlarda kullanılan yöntemlerden biri, minimum birey sayısını (Minimum Number of Individuals (MNI)) tespit etmektir. Bu yöntem kemik parçaları veya bütün kemikler bulunması halinde uygulanabilir. Önemli olan, öncelikle kemiklerin envanterini çıkartmak ve aynı bireyi birden fazla defa saymamaktır (30). Daha sonra kemikler şekil ve büyüklüklerine göre analiz edilerek en fazla hangi parçadan bulunduğu saptanır. Bu sayı, “minimum birey sayısı” olarak değerlendirilir. Örneğin bir sahada 10 tane sol femur, 8 tane sağ femur, 14 tane sol humerus, 12 tane sağ humerus bulunmuşsa burada minimum birey sayısı 14 olmalıdır. Ancak bu sayı, gerçek birey sayısından az olabilir (30).

Diğer bir yöntem de Lincoln Index (LI) yöntemidir. Bu yöntem daha çok iyi korunmuş ve bütün olarak bulunan kemiklere uygulanabilir. Öncelikle uzun kemikler sağ ve sol olarak sınıflandırılır. Daha sonra eşleşen çiftler tespit edilir. Bu aşama tamamlandıktan sonra tek

(26)

15 kalan sol tarafa ait kemiklerin sayısının, aynı cins kemiğin sağ tarafa ait olanlarının sayısının aynı kemik çifti sayısına bölünmesi ile elde edilen sayı ile çarpılması ile LI hesaplanır (30).

LI=LxR/P (L=Aynı cins kemiğin sol tek sayısı, R=Aynı cins kemiğin sağ tek sayısı, P=Aynı cins kemiğin çift sayısı)

Örneğin bir sahada 20 tane sol femur, 15 tane sağ femur ve 12 tane femur çifti bulunduğunu düşünürsek;

LI=20x15/12=25 olarak hesaplanır. Oysa aynı örnek minimum birey sayısına göre hesaplama yapıldığında sayı 20 olup geçerli birey sayısından az olarak tespit edilecektir (30).

Bir diğer yöntem de, humerus ve femur kemiklerinin bütün olarak bulunduğu koşullarda “humerus-femur indeksi (HFi)” hesaplanmasıdır.

HFi = Humerus (mm) / Femur (mm) = 0.72

bulunursa, kemik örneklerinin aynı kişiye ait olduğu söylenebilir. Bu eşitlik 0.72’den uzaklaştıkça, incelenen kemik örneklerinin başka kişilere ait olduğu kabul edilir (2).

Ölümün üzerinden ne kadar zaman geçtiğinin tahmin edilmesi de, bulunan ceset ve iskeletlerle ilgili yanıtlanması gereken diğer bir sorudur. Ancak bu soruya cevap bulmak da çoğu zaman kolay olmamaktadır. Çünkü çürümekte olan bir ceset ısı, nem, gömülme şartları, suda kalması ve bedende hastalık olması gibi çeşitli faktörlerden etkilenir, bu durumlar iskeletleşme süresini etkileyebilir (2,6).

Kemikler üzerinde çeşitli fiziksel ve kimyasal çalışmalar yapılarak (kemik parçasının kıvamı ve ağırlığının ölçülmesi, karbon testi, ultraviole-floresans testi, süpersonik salınımın iletilmesi testi, radyolojik analiz, 14C ile işaretli radyokarbon testi, histolojik inceleme, yağlı madde kalıntılarının aranması, serolojik yöntemlerle protein aranması, yumuşak doku kalıntıları, defektler ve kalıntıların aranması) ölüm zamanı tahmin edilmeye çalışılır (2). Ancak kalıntılardan ölüm zamanını kantitatif olarak belirleyecek kesin bir metod bulunmamaktadır (32).

2.2.10.3 Kimliklendirmede Kemiklerden Saptanabilecek Özellikler

Kemiklerin incelenmesi ile kişinin kimliğini tespit etmeye yarayacak boy, ırk, cinsiyet ve yaş gibi çeşitli özellikler açısından tahmin yapılabilir (6,30,32).

(27)

16 2.2.10.3.1 Kemiklerle Boy Tahmini

Kimliği bilinmeyen, ileri derecede bozulmuş, parçalanmış insan kalıntılarının kimliklendirilmesinde boy tahmini önemli rol oynamaktadır. Boy uzunluğu, çeşitli iskelet kalıntıları ve baş, yüz, gövde ve ekstremiteler gibi çeşitli vücut bölgeleriyle pozitif ve lineer korele bir ilişki içindedir (2,26,58,59). Bu ilişki, adli bilimlerde vücut parçalarından çeşitli yöntemlerle boy tahmin edilmesine yardımcı olur. Boy tahmini için çeşitli indeksler kullanılır (2,58,59) .

Boy ölçüm metotlarının geçerlilikleri, uygulandıkları toplumların özelliklerine göre değişiklik göstermektedir. Dolayısıyla her kemik için uygulanan her metot, uygulandığı toplum için doğru sonuçlar vermeyebilir (60). Bu nedenle halen dünyada çeşitli ülkelerde çeşitli vücut ve kemik parçaları üzerinden boy analizi yapabilmek için formül geliştirebilme çalışmaları yapılmaktadır (4,6,51,60).

Kemiklerden faydalanılarak yapılan boy hesaplanmasında; cinsiyet, ırk, beslenme, durumu endokrin faktörler, sosyoekonomik durum dikkate alınmalıdır. Femur, tibia, humerus, radius gibi bir uzun kemik bulunabildiyse standart formüllerle boy hesaplanabilir. Ancak eksik kısmı bulunan uzun kemik parçalarından boy hesaplamak çok risklidir (2,4,6,51). Bu durumda birkaç kemikten ve farklı yöntemlerle boy hesaplayarak ortalamasını almak faydalı olabilir. Kemiklerle boy hesabında önce kemikler iyice temizlenmeli, yumuşak dokulardan ayrılmalıdır (2,4,6,51).

Günümüzde kemiklerden boy tayini amacıyla çeşitli yöntemler kullanılmaktadır. 2.2.10.3.1.1 Matematiksel Yöntem

Matematiksel yöntemde en yaygın olarak regresyon analizi kullanılmaktadır. Regresyon analizi yöntemi, uzun kemiklerin uzunluğunun boy ile orantılı olması prensibine dayanır. Bu konuda çeşitli araştırıcılar kendi toplumlarına özgü formüller geliştirmektedir (48,51).

Regresyon analizinin geliştirilebilmesi ve çeşitli toplumlara uygulanabilir hale getirilmesi amacıyla 20. yüzyılın başından itibaren dünyadaki bilinen en popüler iskelet koleksiyonu olan Hamann–Todd ve Terry, The Raymond Dart koleksiyonları üzerinde çok sayıda çalışma yapılmıştır (48).

(28)

17 Önce kemiklerin ölçümleri osteometrik tahta ile yapılır, ardından formüle uygulanarak boy uzunluğu elde edilmeye çalışılır. Bu konuda en uygun kemiklerin femur, tibia ve fibula olduğu tespit edilmiştir (2,30,61,62).

İlk defa 1899 yılında Pearson tarafından regresyon analizi yöntemi geliştirilmiş ve bu formülün popülasyona spesifik olduğu, her popülasyona aynı formülün uygulanamayacağı tanımlanmıştır (51,63).

Pearson Formülleri; Erkek İçin Boy;

1880 x FU (mm) + 813,06 mm 2376 x TU (mm) + 786,64 mm 2894 x HU (mm) + 706,41 mm 3271 x RU (mm) + 859,25 mm Kadın İçin Boy;

1945 x FU (mm) + 728,44 mm 2352 x TU (mm) + 747,74 mm 2754 x HU (mm) + 714,75 mm 3343 x RU (mm) + 812,24 mm (51).

Çocuklarda ve fetusta uygulanan boy formülleri eşikinlerden farklıdır. Bu konuda ilk çalışmalar 1921 yılında Balthazard-Dervieux tarafından yapılmıştır. Bu formülde diafiz ölçülerine göre boy hesaplanır. Küçük çocuklarda epifizler açık olduğunda, çürüme nedeniyle sadece diafiz elde edilebilir (3,6,51).

Fetüs ve 1 yaşına kadar olan çocuklarda Balthazard-Dervieux Formülü; Boy = Femur Uzunluğu (FU) x 5,6 + 8 (cm)

Boy = Humerus Uzunluğu (HU) x 6,5 + 8 (cm) Boy = Tibia Uzunluğu (TU) x 6,5+ 8 (cm)

(29)

18 140 cm’den küçük boylular ve 1 yaşından büyük çocuklar için Balthazard-Dervieux Formülü;

Erkekler için:

Boy = Femur Uzunluğu (FU) x 3,92 (cm) Boy = Humerus Uzunluğu (HU) x 5,25 (cm) Boy = Tibia Uzunluğu (TU) x 4,80 (cm) Kızlar için:

Boy = Femur Uzunluğu (FU) x 3,87 (cm) Boy = Humerus Uzunluğu (HU) x 5,41 (cm)

Boy = Tibia Uzunluğu (TU) x 4,85 (cm) olarak uygulanır (3,6,51).

Bireyin ırkının belli olmadığı durumlarda kullanılmak üzere Dupertius ve Hodden tarafından “genel formül” geliştirilmiştir. Ancak bu formüle göre sonuçlar vücudun sağ veya sol tarafından ölçüm yapılması halinde farklılık göstermektedir (64).

Trotter ve Gleser 2. Dünya Savaşı’nda başlayıp Kore Savaşı’nda da devam eden iskelet kalıntıları ile yaptıkları çalışmalarında özellikle Amerikan toplumu üzerinde matematiksel yöntemlerle boy belirlenmesi için çeşitli eşitlikler ortaya koymuş ve bu toplumun değişik yapıdaki grupları arasında karşılaştırmalar yapmışlardır (2,26,30,51,64).

Femur uzunluğu, boy tahmininde en doğru sonuçları veren yöntem olarak birçok çalışmada kanıtlanmıştır. Femur, aynı zamanda vücutta beslenme alışkanlıklarından ve çevresel streslerden en az etkilenen kemiktir (65).

Radius ve ulnanın boy tahmininde kullanılabileceği de gösterilmiştir (64).

Boy tayininde femur ve tibia gibi uzun kemiklerin kullanılması daha iyi sonuçlar vermesine rağmen, bu kemiklerin bütün olarak bulunması zor olabilmektedir. Bununla birlikte küçük el ve ayak kemiklerinin bozulmadan ve fragmante olmadan bulunması daha olası olduğundan bu kemiklerden boy tayini yapmak için çeşitli formüller geliştirmek gereklidir (66). El ve ayak kemikleri ile yapılan çeşitli çalışmalarda metatarslar, boy tayini için uygun bulunmuştur. Metatarsların kullanılması halinde Portekiz popülasyonunda yapılan bir çalışmaya göre en fazla 2. metatarsın uzunluk ölçümünün anlamlı olduğu saptanmıştır (66).

(30)

19 Avrupa Güney Afrikalılarına ait kalkaneus kemiklerinde yapılan 9 ölçümün univaryant ve multivaryant regresyon analizi çalışmalarında, kalkaneusa ait bazı ölçümlerin, bu toplum için boy tahmini açısından kullanışlı olduğu sonucuna varılmıştır (63).

Skapulanın BT scan ile ölçülen longitudinal uzunluğunun, boy uzunluğu ile korele olduğu gösterilmiştir (67).

Kadavrada sternum ölçümü ile yapılan bir çalışmada; sternumdan 8 ayrı ölçüm yapılmış, bunlardan interkostal uzunluklar haricindeki uzunlukların her iki cinste de boy ile korele olduğu saptanmıştır (68).

Vertebral kolonun çeşitli segmentlerinden ön yüzden yapılan ölçümlerin, ileri derecede bozulmuş, yanmış, parçalanmış ve uzun kemiklerin bulunmadığı hallerde boy uzunluğunu tahmin etmede yardımcı olabileceği gösterilmiştir (69).

Kranial sütürlerin uzunluklarının boy tahmininde kullanılabilirliği açısından erkek otopsilerinde yapılan bir çalışmada; koronal sütür uzunluğunun sagittal sütür uzunluğuna göre boy ile daha fazla korelasyon gösterdiği ve sadece kafatasının bulunduğu olaylarda boy tahmininde kullanılabileceği belirtilmiştir (70).

Uzun kemiklerin bulunamaması halinde kullanılmak üzere çeşitli metotlar geliştirilmeye çalışılmakla birlikte, çalışmalar göstermiştir ki bir toplum için geliştirilen ve güvenilir sonuçlar veren bir metot, başka bir topluma uygulandığında yanlış sonuçlar verebilmektedir (61).

2.2.10.3.1.2 Anatomik Yöntem

Büyük bir bölümünün elde edildiği iskeletlere uygulanabilen yöntemdir. Masa üzerinde anatomik duruma getirilen kemiklerin kıkırdak ve eklem yerleri yapıştırıcılar ile onarılarak bütünlüğü sağlanan iskeletlerin uzunluğu ölçülerek Dwight yöntemine göre boy hesaplanır (2).

Dwight yönteminin Fully modifikasyonu ile basi-bregmatik yükseklik, C2-S1 arasındaki vertebraların maksimum anterior yüksekliği, femurun kondiller arası uzunluğu, tibianın kondiller arası uzunluğu, talus ile kalkaneusun eklemleşmiş durumdaki yüksekliği ölçülerek elde edilen sayıların toplamı iskelet uzunluğunu verir (2,63). Bu ölçümlere yumuşak dokular için bir düzeltme faktörü eklenir. Fully modifikasyonu için iskeletin birleştirilmesi gerekli değildir (2).

(31)

20 2.2.10.3.2 Kemiklerden Irk Tahmini

Adli antropoloji uygulamalarında morfolojik, metrik yöntemler veya yöntemlerin kombine edilmesi ile kişilerin mensubu olduğu ırk tahmin edilebilmektedir (71).

Irk tahminine ilişkin metrik ve morfolojik çalışmalar 19. yüzyılda Kuzey Amerika’da Samuel MORTON, Avrupa’da da Poul BROCA’ya uzanmaktadır. Bu araştırıcılar, daha çok kafa tası üzerinde çalışmışlardır (71).

Irk tahmininde sıklıkla kafatası ölçüleri, yüz kemikleri ile diş özelliklerinin birlikte kullanılması gereklidir (2-4,30). Özellikle burun açıklığı, orbitalar arası uzaklık ve burun kökü, zigomatik ark, kranial sütürler, kaş çıkıntıları, dişlerin boyutları ve biçimi, dental arkın durumu, mandibula açıları, pelvis biçimi ve uzun kemiklerin birbirine oranlarının değerlendirilmesi ile ırk tahmini yapılmaya çalışılmaktadır (2,26,30).

Irk tahmini amacıyla kafatası, en sık kullanılan vücut bölümü olmasına rağmen Baker ve ark (1990), Trudel (1999) ve Gill (2001) femur üzerinde, Holliday ve ark.(1999) da çeşitli kemikler üzerinde discriminant fonksiyonları geliştirmeye çalışmıştır (26).

Herşeye rağmen bazı durumlarda histolojik inceleme, serolojik ve biyokimyasal metotlar ile ırk belirlenmesi durumu gerekli olabilir (2-4). Ancak ırk tahmini, yaş, cinsiyet ve boy tahminine göre daha zor, daha az kesin ve daha az güvenilirdir (26). Çeşitli toplumların vücut özelliklerinin farklı olması nedeniyle ölçüme dayalı metotların geliştirilebilmesi için popülasyona spesifik datalara ihtiyaç vardır (72).

2.2.10.3.3 Kişisel Özellikler

Kemik dokularda zaman içinde meydana gelen deformiteler, osteofitler, eski kırıklar, osteomyelit, periostit, tüberküloz, treponemal enfeksiyonlar gibi kemiği tutan hastalıklar da kişinin kimliklendirmesinde yardımcı olabilir (2-4,6,26,30).

Özellikle kafatasının değerlendirilmesinde yakın zamanda belirlenen ve frontal kemik iç yüzünde, özellikle yaşlı kadınlarda yaygın olarak görülen “hiperostozis frontalis interna” adı verilen benign kemik lezyonlarının değerlendirilmesine yönelik bir çalışmada; bu lezyonun varlığının veya yokluğunun, kimliklendirme açısından faydalı olabileceği sonucuna varılmıştır (73).

2.2.10.3.4 Kemiklerden Cinsiyet Tayini

İskelet kalıntılarından cinsiyetin tahmin edilmesi, bireylerin kimliklendirilmesinde önemli ve ırklara göre değişiklik gösteren bir parametredir (74). Erişkinlerde iskeletin bütün

(32)

21 olması halinde cinsiyet neredeyse kesin olarak belirlenebilir (75,6). Kemiklerden cinsiyet tahmini, matüritenin tamamlanması ve seksüel farklılıkların oluşmasından sonra daha efektif olarak yapılabilmektedir (2-4,6,26,30,51,74). Genel olarak erkek kemikleri daha iri, kalın, kaba, köşeli ve eklem yüzleri daha büyük iken kadın kemikleri daha ince yapıdadır (2-4,26,51).

Cinsiyet belirleme yöntemleri morfolojik ve metrik yöntemler olarak ayrılabilir (76). Görsel değerlendirme yöntemleri subjektif olmalarına rağmen, istatistiksel osteometrik yöntemlerden daha kullanışlıdır. Ancak metrik yöntemlerin de kıymeti, istatistiğin gelişmesiyle giderek artmaktadır (48).

Cinsiyet tayini de boy tayini gibi, topluma özel bir fenomendir. Morfolojik olarak cinsiyet tayininde en sık kullanılan kemikler pelvis ve kafatası kemikleridir (2,6). Metrik ölçümlerden ise en sık diskriminant fonksiyon analizi kullanılarak cinsiyet tayini yapılmaya çalışılır (48).

2.2.10.3.4.1 Kafatası Kemikleri ile Cinsiyet Tayini

Tek başına kafatasından, hem morfolojik, hem de metrik yöntemler kullanılarak %90 oranında cinsiyet tayini yapmak mümkündür (77). Kafatası morfolojik olarak erkeklerde kadınlara göre daha büyüktür. Kafatasında görsel olarak nöral krest, mastoid proçes, orbital kenar, glabella-supraorbital sırt, mental eminens değerlendirilir ve skorlama yapılır (30,78,79).

Erkeklerde kaş çıkıntıları daha belirgin, kalın ve künt, kadınlarda daha silik, ince ve keskin kenarlıdır (3,26,30,51,75). Kadınlarda orbitalar daha yuvarlak, erkeklerde köşelidir (2,26).

Cinsiyet tayininde glabella da morfolojik bir indikatör olarak kullanılabilir, erkeklerde daha belirgindir (26,75,77).

Eksternal Oksipital Protuberansın 4 tipinin belirlenerek cinsiyet tayini açısından kullanılabilirliğinin değerlendirildiği bir çalışmada, bu yapının 1 tipi haricindeki tiplerinin cinsiyet açısından farklılık gösterdikleri saptanmıştır (80).

Krogman ve İşcan’ın radyografilerden kranial kapasite, sinüs paternleri ve sella tursica şeklinin değerlendirilmesiyle afet kurbanlarında cinsiyet tahmininde faydalı olabileceğini gösterdiği bildirilmiştir (48).

(33)

22 Kafatasının diskriminant analizi için de Steyn ve İşcan ölçümleri çeşitli kategorilerde toplamış ve dökümante etmiştir (81). Kafatası kemikleri diğer kemik ölçümleri ile birlikte değerlendirildiğinde; kafatası + pelvis’ten %98, kafatası + uzun kemikler’den %90–95 doğruluk oranıyla cinsiyet tahmini mümkün olmaktadır (77).

Mastoid proçesin değerlendirildiği ve mastoid üçgen alanının ölçüldüğü bir çalışmada, Thai toplumunda bu ölçümlerin cinsiyet belirlemede anlamlı olduğu saptanmıştır (82).

Aynı zamanda kafa tabanı ve foramen magnum ölçümleri de cinsiyet açısından farklılık gösterdiğinden, iskeletin cinsiyetinin belirlenmesinde faydalı olabilir (83).

2.2.10.3.4.2 Pelvis Kemikleri ile Cinsiyet Tayini

Pelvis, cinsiyet belirlenmesi açısından kadınların doğurganlığıyla ilişkili olan fonksiyonel yapısı nedeniyle seksüel dimorfizm gösteren en önemli kemik bölgedir (30,48, 74,75,79). Pelvis kemiklerinden cinsiyet tahmin edilmesi, hem morfolojik, hem de metrik yöntemlerle mümkündür (79).

Genellikle koksa ile sakrum erkeklerde kaba ve kalındır. Kadınlarda sakrum eşkenar üçgen şeklinde olup, ön yüz konkavitesi daha fazla, daha kısa ve delikleri daha küçüktür. Erkeklerde ise ikizkenar üçgen şeklinde, daha uzun, delikleri daha geniş ve iç yüzü daha az konkavdır (3,26,51).

Kadınlarda pelvis kemiklerinin iç yüzü düzgündür. Pelvis erkeklerde dar ve dik, derinliği fazla, kadınlarda geniş ve daha sığdır. Pubis açısı erkeklerde dar açı (yaklaşık 700

), kadınlarda geniş açı (yaklaşık 1100

)’dır. Yine obturator delik ve siyatik sinir olukları da belirgin farklılık göstermektedir (3,51). Pelvis kemiğinde en güvenilir ölçüm, subpubik açı genişliğidir (48). Kadınlarda subpubik açı yuvarlakça, erkeklerde ise köşelidir (2,75). Siyatik çentik de kadınlarda geniş erkeklerde dardır (26,30,75). Ayrıca iliak kemik uzunluğu ve asetabular çap ölçümüyle de cinsiyet belirlenebilir. Asetabulum erkeklerde kadınlardan daha geniştir (26). Ancak asetabular çap 12 yaşından sonra, iliak kemik uzunluğu ise 15 yaşından sonra cinsiyet açısından belirleyicidir (48).

Metrik ölçümlerin de pelvis kemiklerinden cinsiyet tayininde kullanılabileceği bildirilmiştir. Asetabulo-İskiadik indeksin saptanması, cinsiyet tayini açısından önemlidir.

Asetabulo-İskiadik İndeks= İskiadik çentik genişliği x 100/İskium genişliği. Bu değer 105’ten küçük ise erkek, büyük ise kadın olduğuna karar verilebilir (3).

(34)

23 Güney Afrikada beyaz ve zencilere ait iskelet koleksiyonunda yapılan antropometrik ölçümlere dayanan bir çalışmada; asetabular çap, iskiadik çentik ve pubis genişliği, koksa, pubis ve iskiumun toplam uzunluğu ölçülmüş, ancak bu ölçümlerin tamamının yapılabilmesi halinde cinsiyet belirlemesinde başarılı olabileceği gösterilmiştir (48).

Yunan toplumunda yapılan bir çalışmada; koksanın tek başına ölçümünün cinsiyet tayininde anlamlı olabileceği, siyatik çentik ölçümlerinin anlamlı olmadığı, sakrumun seksüel dimorfizm göstermediği anlaşılmıştır. Bu bölgede tek başına en fazla dimorfizm gösteren ölçüm, asetabulum çapı olarak bulunmuştur (72).

2.2.10.3.4.3 Uzun Kemiklerle Cinsiyet Tayini

Femur, humerus, ulna, radius, tibia, fibula gibi uzun kemiklerin boyları, baş çapları, medulla indekslerinin cinsiyete göre farklılık gösterdiği bilinmektedir. Uzun kemik medulla kanalları kadınlarda erkeklere göre daha geniş, diafizleri daha incedir (3,51). Aynı zamanda kadınların uzun kemikleri erkeklere oranla %10 daha küçüktür ve kasların yapışma bölgeleri erkeklerde daha belirgindir (2).

Sadece uzun kemiklerden cinsiyet farklılığını ortaya koymak için yapılan çalışmalarda uzun kemiklere pelvis ölçümlerinin eklenmesiyle bu oranın %80-90’dan %95’lere kadar çıktığı gösterilmiştir (77).

Femur başı büyüklüğünün tek başına değerlendirilmesi ile yüksek doğruluk oranı ile cinsiyet tahmini yapmak mümkündür (30,75). Femurun ölçümleriyle cinsiyet ayrımı için yapılan çalışmalarda; maksimum baş çapı, transvers baş çapı, epikondiler genişlik, medial kondiler uzunluk gibi ölçümlerin, sadece femur uzunluğu ölçülerek yapılan çalışmalardan daha iyi sonuç verdiği gösterilmiştir. Ancak bu ölçümlerin de çeşitli toplumlara göre dimorfizm gösterme oranları değişmektedir (3).

Tibia ölçümüyle cinsiyet tayini amacıyla yapılan çalışmada; tibia uzunluğu ve 5 noktada epifiz ölçümünün yapılabilmesi halinde doğruluk oranının %93 olduğu gösterilmiştir (48).

Cinsiyet ayrımında ön kol kemikleri daha az çalışılmıştır (84). Radius baş çapı ölçümlerinin erkeklerde 24 mm veya daha büyük, kadınlarda 21 mm veya daha küçük olduğu bilinmektedir. Aynı zamanda bu ölçümler, sağ ve sol kol için de farklı doğruluk oranları göstermektedir (3). Yapılan çeşitli ölçümlerle radius ve ulnadan cisiyet tayini yapılması %96 oranında güvenilir bulunmuştur (64).

(35)

24 2.2.10.3.4.4 Kısa ve Yassı Kemiklerle Cinsiyet Tayini

Kostalarla cinsiyet tayini: Kostasternal uç morfolojilerinin cinsiyete göre gösterdiği metrik analizler ile yapılan çalışmalarda; özellikle sağ 4. kostanın kostasternal alt-üst uç arası mesafesinin ölçümünün seksüel dimorfizm gösterdiği saptanmıştır (2,3).

Sternum ile cinsiyet tayini: Erkeklerde sternumun manibrium parçasının uzunluğu, kemik gövdesinin yarısı kadardır. Kadınlarda manibrium sterni daha kısadır (3,51). Bu ölçümlere 4. kostanın da eklenmesiyle yaş ve cinsiyet tayininde kullanılabilirliğinin artması söz konusudur (85).

Skapula ile cinsiyet tayini: Skapula erkeklerde geniş ve uzun, kadınlarda dar ve kısadır (3,51). Skapulanın longitudinal ve transvers uzunluklarının BT scan görüntülerinde ölçümünün, cinsiyet tayini açısından anlamlı olduğu saptanmıştır (66).

Kalkaneus ile cinsiyet tayini: Kalkaneusun cinsiyet açısından farklılık gösterdiği Amerikalı beyaz ve zencilerde, Orta Avrupalılarda, İtalyanlarda ve Güney Afrikalı beyazlarda ve zencilerde gösterilmiştir. Ayrıca Mısır’da ayak grafilerinden yapılan bir çalışmada; kalkaneustan 3 lineer, 3 anguler ölçüm yapılmış ve lineer ölçümlerin cinsiyet açısından farklılık gösterdiği saptanmıştır (86).

Patella ile cinsiyet tayini: Patella cinsiyet tayininde hep ihmal edilen bir kemik olmuştur. Yapılan bir çalışmada; erkeklerde patellanın daha geniş olduğu gösterilmiş, ancak bu konuda patellanın kullanımının yaşla birlikte doğruluk oranlarının azaldığı saptanmıştır (48).

İç kulak kemikçikleri ile cinsiyet tayini: Malleus, inkus ve stapes kemiklerinin her üçünün de ölçümünün yapılabildiği hallerde, seksüel dimorfizm açısından anlamlı olacağı bildirilmiştir (3).

El ve ayak kemikleri ile cinsiyet tayini: Çeşitli çalışmalarda metakarpal ve tarsal kemiklerin metrik ölçümlerinin cinsiyet tayininde kullanımının anlamlı olduğu, karpal kemiklerin metrik ölçümlerinin de sağ ve sol bilek açısından farklılık göstermekle birlikte seksüel olarak dimorfik olduğu gösterilmiştir (87). Mısır toplumunda yapılan bir çalışmada; talusa ait yapılan 12 ölçümden, kalkaneus eklem yüzü genişliği ve navikuler eklem yüzü genişliği hariç, diğer ölçümlerin cinsiyet açısından farklılık gösterdiği saptanmıştır (88).

Alt çene kemikleri ve dişler ile cinsiyet tayini: Alt çene erkeklerde kadınlara göre daha büyük, kaba, kalın ve kenarları daha geniştir. Çalışmalarda mandibulanın çeşitli

Şekil

Tablo 2. Cinsiyete Göre Arkus Kalınlıklarına İlişkin Tanımlayıcı İstatistikler ve Test  İstatistikleri
Şekil 1. Cinsiyetlere Göre Arkus Kalınlıkları.

Referanslar

Benzer Belgeler

Sonuç olarak, KABG cerrahisi uygulanan 45 yaş altı kadınlarda mortalite erkeklerle benzer; HT, disli- pidemi gibi majör koroner risk faktörleri ise anlamlı

We first develop a hybrid state detection algorithm for the estimation of base- line (resting) and movement states of the finger movements which can be used to trigger a free

Tez kapsamda Bizans Dönemi kentlerinin fiziki evrim sürecinin incelenmesi amacıyla 30 kent (Ainos, Aizanoi, Amorium, Ankyra, Aphrodisias, Arykanda, Assos, Elaiussa

işin garibi, pamuk ekimi için ge­ milerle zenci köle Türkiye’ye gön­ derilirken, Mısır donanmasında gö­ rev yapmak üzere de, Doğu Kara­ deniz’in usta

Mustafa Nihat Özön Metinlerle Muasır Türk Edebiyatı Tarihi adlı eserinde kronolojik sırayla önce türün gelişiminden söz etmekte, sonra o dönemin önde gelen edebî

Lewy'nin işaret ettiği gibi, annesinin istediği kocaya verebileceği kayıtlı olan kız evlâdın annede kal­ masına karşılık, boşanma parasından (ezibtum) sarfı nazar

This study was therefore conducted to obtain information on how elderly residents in institutional care perceive falls.. M ATERIALS AND