M E H M E T
AK
Şiirinin ve Sanatımn özellikleri
ı
.
M
EHMET AKİF’in edebi kişiliğinde çevreninve olayların büyük etkisi olduğa göze çar pıyor.
İstanbul’un tamamiyle Türk ve müslüman olan bir semtinde ve geleneklere bağlı bir aile çevresin
de doğup yetişen şair, resmî öğrenimi yanında
arapça, farsça ve din ilimlerini de öğrenmiştir. Maddî sıkıntılar içinde geçen çocukluğundan başla yarak yoksulluğun çeşitli acılarıyla yüz yüze gel miş, bu da onda derin bir düşkünlere acıma duy gusu uyandırmıştır. İşte ona kendini bir yana bı rakıp başkalarının acılarına eğilme kudretini ve ren bu duygudur.
Bu yetişme şekline uygun olarak, şür yazabile cek yaşa geldiği zaman İran edebiyatından Sâdi ile Hafız bizim edebiyatımızdan da Muallim Naci ile Abdülhak Hâmit’in etkisinde kalarak gazeller, fer dî ve dini şürler yazmakla beraber yavaş yavaş başkalarının yaşayışını yansıtan şürler de yazma ya başlayan şair, edebî yaşayışının ikinci dönemi ne girmiş olur. Bu dönemde, daha okul sıraların da öğrenmeye, başladığı fransızcanın yardımıyla Fransız edebiyatı ile ilgilenmiş, dini şiirler yazan Lamartine ve günün küçük olaylarından geniş so nuçlar çıkaran Alexandre Duma Fils en çok beğen diği edebiyatçılar olmuştur. Özellikle günün küçük olaylarından konu çıkarma eğüimi «Hasta, Küfe, Meyhane, Bayram, Seyfi Baba, Mahalle Kahvesi» gibi tanınmış ve ilk ününü yapmış olan şiirlerin de açıkça görülür. Bunların çoğunda zavallı kim selerin acıları gizlidir. Böylece şair sanatını toplum hizmetine vermeye başlamış olur.
Yeryüzündeki bütün müslümanları birleştir mek esasına dayanan ve edebiyatımızdaki tek tem silcisi Mehmet Akif olan İslamcılık ideali onun topluma yönelişteki hızını artırmıştır. Şaire göre
kısa zamanda büyük bir medeniyet kurabümiş
olan İslâm dini hiçbir şeküde ilerlemeye engel de- ğüdir. Ancak İslâm dini zamanla ilk devirdeki özel liklerini kaybederek aykırı yönlere saptırılmıştır. İlk devirlerin islâmi esaslarına dönmek, o zaman ların yaratıcı esaslarına dönmek için yeterlidir. Bir yandan da cehaleti ortadan kaldırmak ve teknik
yönden Batıyı örnek olarak almak gerekir. İki
Arkadaş Fatih Yolunda şürinin
Felaketin başı, hiç şüphe yok, cehaletimiz, Ne Kürd elifbayı sökmüş, ne Türk okur, ne Arab ; Ne Çerkeş'in ne Laz'ın var bakın elinde kitab ! Hulâsa milletin efradı bilgiden mahrum. Unutmayın şunu lâkin: «Zaman: Zaman-ı ulûm»
DR. O L C A Y Ö N E R T O Y
mısraları onun bu düşünüşünü açıklıyor. Şair bu düşünce Ue İslâm dünyasında beliren par çalanmayı önlemek için çırpınır. Fakat 1908
den başlayarak, Balkan savaşı, sonra Bi
rinci Dünya Savaşından yenümiş olarak çık
mamız, azınlıklar arasında başlayan milliyet
çilik hareketi ve yeni Türkiyenin kendi düşünü şünden ayrı bir şeküde batıya yönelişi onda psi kolojik bir çöküntü meydana getirmiştir. Bunun sonucu olarak da sanatını toplumdan âdeta geri alarak, bazen dinî bazan da mizahî şürler yazmaya başlar. Gene bugünlerde yazılan şiirlerinden bazı ları da Cenk Şarkısı, Çanakkale Şehitlerine gibi ordunun moralini yükselten şürlerdir.
Edebî yaşayışının ilk ve son devirleri bir yana bırakılırsa Mehmet Akif’e toplumcu bir şair di yebiliriz.
Onun toplum alanındaki bu aktif durumu,
edebiyatın toplum yaşayışındaki büyük etkisine inanışından ileri gelir. Gerçekten Akif, edebiya tın bir topluluğu moral ve ahlâk yönünden dü- zenliyebüecek en etkili vasıta olduğuna inanıyor du. Gene ona göre sanat toplum içindir ve ma
hallîdir. Edebiyat ahlâka da hizmet etmelidir.
Toplumun bütün dertleri, yaraları edebiyatın ko nusudur. Özellikle aksak ve kötü yönlerimizi or
taya çıkararak kendimizi düzeltmeye çalışmalı
yız. Aynı zamanda edebî eserlerin halkın anlıyar bileceği bir dille yazılması şarttır. Milletçe geri kalışımızın sebeplerinden biri de yalnız aydınlar için eser vermemizdir.
Mahallî edebiyatta başarının şartı olan göz lem ve inceleme Mehmet Akif’in şnrlerinde açık olarak görülür. İlhama inanmayan ve hayâle bağ lanmayan şair işliyeceği konuyu, önceden sıkı ve tarafsız bir gözlemin kontrolü altında tutar.
Çamurlu bir kapı, üstünde bîr değirmi delik; Önünde tahta mı, toprak m ı? Sorma, pis bir eşik Şu gördüğün yer için her ne söylesen câiz; Ahırla farkı: O yem liklidir, bu yemliksiz! Zemini yüz sene evvel döşenme malta im iş... «İm iş» le söylüyorum, çünki anlatmak uzun iş, O bir karış kirin altında hangi maden v ar? Tavan açık kuka renginde; sağlı sollu duvar, Mavun cilasına batmış tütünle nargileden; Duman ocak gibi çıkmakta çünki her lüleden. Dikilmiş ortaya boynundan üstü az koyu al, Vücudu kapkara leylek bacaklı b ir mangal.
mısralarıyla tasvir etmeye başlayarak, için
dekiler ve bütün özellikleriyle verdiği mahalle kahvesi, şairin gözlem kudretine örnek olabilir.
Bu, gözlemdeki titizliğin sonucu olarak gerçek
realist tasvirin edebiyatımıza Akif'le girdiğini söyleyebiliriz. Tasvirlerdeki renkliliği ve ilgi çe kiciliği yukarıda da görüldüğü gibi hayâl unsu
runa başvurmadan, sadece dilinin canlılığı ve
samimiyeti ile sağlar.
Sanatını halkın hizmetine veren şairin dili,
halkın diline gösterdiği uygunluk bakımından,
şiirimizin en başarılı düidir. Bu başarıya düin sadeleştirilmesi nazariyelerine bağlanmadan «hal kın anlayabileceği dil ancak kendi dilidir» diye rek doğrudan doğruya o dilin bütün özelliklerini benimsiyerek ulaşmıştır.
Şiirlerinde görülen bir özellik de kişileri ken di dili ile konuşturmasıdır. Gene tanınmış şiir lerinden Meyhane şiirindeki meyhaneye gelenler arasındaki konuşma.
— Yarın ne iştesin Osman ? — Ne işteyim.. Burada!
— Dimitri çorbacı doldur! Ne durmuşsun orada? — O kim gelen?
— Baba Arif
— Sakallı gel bakalım.. Yanaş.
— Selâmünaleyküm. — Otur biraz çakalım ...
şeklinde konuşma sadeliği ve tabiiliği içinde ve rilmiştir.
Eski edebiyatımızın en zayıf taraflarından
birinin plansızlık olduğunu söyleyen Mehmet
Akif’in şiirlerinde, titiz çalışmanın ve kontrolün sonucu olarak sağlam bir kompozisyon görülür.
Nazım şekillerinde ise eskıi nazmın bilinen
şekillerini ve en çok mesneviyi kullanmıştır.
Vezinde arûza bağlı kalan şair, nazmımızda bu vezni en başarılı olarak kullanandır. Tevfik Fik
ret’le türkçenin hakimiyeti altına girmeye baş
layan arûz, Mehmet Akif’in şiirinde yabancılığın dan tamamiyle ayrılmış olarak karşımıza çıkar. Mehmet Akif, şiirimizin, Tanzimattan hemen
Fadime Baltacıoğlu
20
sonraki döneminde kişilikleriyle devirlerini dol duran birer idealist şair olan Tevfik Fikret ve
Mehmet Emin’in yanında büyük bir yer alır.
Hepsi de memleketin medeni seviyesini yükselt mek arzusundadırlar.
Her üçü de geriliğin, taassubun, cehaletin, ken dine güvensizliğin her türlü zulüm ve baskının düşmanıdırlar. Ayrıldıkları nokta kendilerini ga yeye ulaştırabilmek için seçtikleri yoldur. Tev fik Fikret, gayeye götürecek yolun yalnız batıdan geçtiğine inanır. Ancak halkın anlayış seviyesi ne inmektense, halkın kendi anlayış seviyesine yükselmesini ister. Mehmet Emin milletçe kal kınmanın başlıca çaresini millî şuurun uyanma sında ve dinî birliğin sağlanmasında bulur. Mil lî birliğin sınırı zamanla «bütün türklerin birli ğ in e kadar uzanır. Mehmet Akif ise yukarıda da belirttiğimiz gibi kalkınmanın tek çaresini bütün müslümanların birleşmesinde görür. Her üçü de
sadece sanatlarını toplum hizmetine vermekte
değil, gayeye ulaşmak için aştıkları basamaklar yönünden de birbirlerine benzerler. Önce toplu
mun geriliğinden doğan kişisel ıztıraplarla ve
zavallı insanların acılarıyle uğraşırlar. 1902 den
sonra Fikret 1908 den sonra Mehmet Emin ve
Mehmet Akif kütlenin hatta kütlelerin ıztırap-
larma geçerler. Sanatlarının ilk döneminde, hare
ket noktası zavallılara karşı acıma duygusu
olduğu halde, ikinci dönemde, duygu yeri
ni düşünceye bırakır ve gayeye ulaşmak için yaptıkları mücadele belli düşünceler etrafın da sistemli bir şekil alır. Böylece aynı gayenin
gerçekleşmesi için örnek birer idealist olarak
bütün ömürlerini harcamışlardır. Birbirlerinden
çok ayrı gibi gösterilen bu üç büyük idealistin ahlâk inanışları ve karakter özellikleri bakımın dan da bir çok benzerlikler taşıdıkları göze çar pıyor.
Özellikle Tevfik Fikret’le Mehmet Akif ara sında vatana karşı duyulan sevgiyi belirtiş ba kımından büyük bir yakınlık görülüyor.
Tevfik Fikretin
Toprağın cevher, suyun kevser, baharın bîhazan İşte dünya: Bir eşin bir benzerin yoktur inan. Müşfik evlâdın bulur koynunda her gün, her zaman Başka şefkat, başka nimet, başka can.
Can da sen, şan da sen, hepsi sensin yaşa Ey vatan, ey mübarek vatan, bin yaşa!
mısralarıyla, Mehmet Akif’in
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan şühedâ! Canı, cânânı, bütün vârımı alsın da Hûda, Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ.
mısraları bu benzeyişe bir örnek olabilir. Yukarıdan beri anlatmak istediklerimizi tek
cümle ile özetlersek: Mehmet Âkife edebiyatı
mızda şair ve idealist olarak büyük bir yer ver mek gerekir.