F o to ğ ra fla r: Y av u z D ra ma n
Muhteşem
^
p lmabahce
Sarayı’ndaki odalar
3
ve mobilyalarının
öykülerini saray
uzmanlarından
sanat tarihçisi
F. Yaşar Yılmaz
kaleme aldı.
Harem’de Kırmızı Oda. Harem Bölümü'nün kabul odası olan mekânın, lake oturma mobilyası ile birlikte perdeleri ve duvarları da bordo İpek Hereke kumaşı İle dekore edilmiştir.
Harem'deki Kırmızı Oda'nın orta masası. Bağa ve pirinç ile boulle tekniğinde bezemeli masa, Sultan Abdülmecid’in tuğrasını taşımaktadır. Masa tablası üstünde yer alan renkli çiçek ve yapraklar tabla oyularak yerleştirilmiş porselen parçalardır. Porselen ile dekorasyon genelde üstü resimli porselen plakların mobilya üstünde çerçevelerle belirlenmiş alanlara yerleştirilmesi şeklinde yapılmaktaydı. Ender rastlanan bu ör nekte İse porselen parçalar çiçeklerin şeklinde biçimlendirilmiş ve her bir parça kendisi için açılan yuvaya yerleştirilmiştir.
M
obilya, yerleşik kültürlerin günlük yaşantılarında büyük önem taşıyan vazgeçilmez bir unsur dur. İnsan gün içinde oturmak, yatmak ve ça lışmak gibi pek çok konuda mobilyaların des teğine ihtiyaç duyar. İnsan yaşamında rolü olan irili ufaklı her türlü eşyayı bir şekilde barındırmak için çeşitli işlev ve isimlerde mobilya kullanılır. Gelir düzeyi ve konfor koşulla rı arttıkça, kişinin yaşamındaki mobilya türü ve sayısı da ar tar. İnsan yaşamında mobilya, giderek gereksinimleri karşı lamanın ötesine geçmiş ve kişinin çevreye varlığını hissettir mesinin bir aracı haline gelmiştir. Oturma birimleri, yemek ve çalışma masaları, karyolalar, giysiler, mutfak araçları, ki taplar ve her türlü ufak tefek eşya için çeşitli isimlerle icat olunmuş barındırma araçları; genel ismiyle dolaplar yerleşik kültürlerin kullandığı mobilyalardır.İnsanların geçmişte kullandığı mobilyalar ile ilgili en er ken bilgilere arkeoloji bilimi sayesinde ulaşılabilmektedir. Tarihin en erken zamanlarından başlayarak tanrıçalar, tan rılar, tanrı krallar ve kralları taht üstünde gösteren tasvirler dikkate alındığında, bilinen en eski mobilyanın taht olduğu nu ileri sürmek yanlış olmayacaktır. Anadolu ve
Mezopo-Mavi Salon'daki altın varaklı konsol. Salonun deniz ve kara tarafındaki çıkmalarına birer çift olarak yerleştirilen bu konsollar Sechan damgası taşımaktadır.
Mavi Salon. Dolmabahçe Sarayı Hareminin tören salonu olan mekânda, Sultan Harem sakinleri ile bayramlaşma törenini gerçekleştirirdi. Salonun duvar kalem işlerinde kul lanılan mavi renk, altın varaklı Fransız oturma takımının döşemesinde ve perdelerinde kullanılan Hereke kumaşta da tekrarlanmaktadır.
tamya uygarlıklarından başlayarak Eski Mısır, Yunan ve Ro ma uygarlıklarında kullanılan mobilyaların örneklerini me zar buluntularında, duvar resimlerinde, kabartmalarda, hey kellerde ve vazo resimlerinde görmek mümkündür. Bu yolla ulaşılabilen bilgi, Rönesans dönemine kadar insanlığın kul landığı mobilyaların çeşit olarak pek fazla olmadığını göster mektedir. Genelde taht olarak kullanılan az sayıda koltuk, açılır kapanır tabureler, şezlonglar, üç ayaklı sehpalar, san dık ve çekmeceler ortaçağın sonuna kadar kullanılan mobil ya çeşitleri arasında sayılabilir. Rönesans ile birlikte insan önem kazanmaya başlamış, insanın konforunu sağlayacak, yaşamını kolaylaştıracak tasarımlar ve ihtiyaca göre ortaya çıkan yeni mobilya türleri görülmeye başlamıştır. Oturma mobilyasında düz ahşap oturma alanı, önce bir minderle yu muşatılmış, kısa zamanda eşyanın bütünü içinde tasarlan mış döşemeli oturmalık kişinin konforunu sağlamaya yöne lik bir detay olarak gelişmiştir. Rönesans ile başlayan bilim sel gelişmeler gerek mobilyaların üretimini kolaylaştırmak, gerekse de eşyanın statik dengesini sağlamak gibi pek çok yenilik getirmiştir.
Rönesans’tan günümüze kadar geçen zaman içinde mo bilya, kullanım işlevinin yanı sıra bir prestij aracı olarak da değerlendirilmiş ve bu nedenle mobilyalar çeşitli yöntemler le süslenmiştir. Mobilyanın çok yakın zamana kadar tek te mel malzemesi olan ahşap, hacimli oyma süslemelerle, fark lı renk ve dokuda nadide ağaçlardan yararlanarak yapılan kakma ve kaplamalarla, sedef, bağa, pirinç kakmalarla, bronz aplikelerle, altın varaklarla, değişik cilalarla, laklarla, yarı değerli taşlar, porselen ve kristal parçalar eklenmesiyle zenginleştirilmiş, özellikle oturma mobilyasının döşemeli kı sımlarında zaman zaman dokusuna değerli metallerin de ka tıldığı ipek ve kadife kumaşlara yer verilmiştir. Mobilyanın işlevinin yanı sıra, taşıması gereken estetik değerler de sık sık değişmiş, değişen değerlerin aldığı isimlerle Avrupa mo bilyasında üsluplar ortaya çıkmıştır. Zaman içinde gelişen teknolojinin sağladığı seri üretim imkânları orta sınıfın mo bilya sahibi olmasını sağlamış, hızlı kentleşme neticesinde daralan yaşama alanları birden çok işlev taşıyan, ihtiyaç ol madığında katlanıp kaldırılabilen mobilya türlerinin icat edilmesine yol açmıştır. Pek çok devrimi içinde barındıran
Batılı saraylara batılı mobilya 19. yüzyılda, öncelikle askeri alanda başlayan batılılaşma hareketi süratle yaşam biçimine de aksetmiş, Tanzimat’ın ilânıyla birlikte birbiri ardına ge len sultanlar art arda batılı görünümlü saraylar inşa ettirmiş lerdir. Bu sarayların, kullanılsın ya da kullanılmasın, batılı mobilya ile baştan aşağı döşenmesi de değişimin büyük bir hamlesi olarak ele alınabilir. Sosyal yaşamın pek çok alanın da olduğu gibi batılı mobilya kullanma konusunda da sultan sarayının mensupları halka öncülük etmiştir. İstanbul’da 19. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak yapılan batılı anlayış taki sarayların batılı mobilya ile döşenmesi, saray yaşantısı nı örnek alan varlıklı kesim insanlarının evlerinin de kısa za manda batı mobilyası ile döşenmesine yol açmıştır.
Dolmabahçe, Beylerbeyi ve Yıldız sarayları yaklaşık elli yıllık bir süreç içinde yapılmış saraylardır. Bu sarayların hepsinde de oturma mobilyası dahil olmak üzere tüm eşya lar hareketlidir. Mekânın içinde sedir ve seki benzeri bir dü zenlemenin izlerine rastlanmamaktadır. Bu üç saray içinde en erken tarihlisi olan Dolmabahçe Sarayı’nda harem olsun selamlık olsun, neredeyse hemen her mekânda görülen yük lükler, Beylerbeyi Sarayı'nda yalnızca bir mekânda bulunur ken, Yıldız Sarayı Harem yapılarında ise hiçbir yerde bulun mamaktadır. Yüklük dediğimiz ve harem mekânlarında yer yataklarının gündüz kaldırıldığı yer olan duvar içindeki bü yük dolapların kronolojik olarak birbirini takip eden bu üç sarayda süratle yok olması, aynı süratle karyolaya geçişin bir göstergesi olmalıdır. Buna karşılık sedirden sandalyeye geçiş görünüşte olduğu kadar süratli olmamıştır. Dolmabah çe Sarayı’nın Türkiye Cumhuriyeti'ne devredildiği yıllarda yapılan sayımlarda belirlenen çok sayıda minder, o
dönem-Selamlık Bölümü'ndeki Kırmızı Oda.
19. yüzyıl, daha önceleri aristokrat sınıfın hem konfor hem de prestij aracı olan mobilyayı orta sınıfın satın alıp kullana bileceği düzeye indirmiş; genişleyen talep mobilyaya tür ve çeşitlilik açısından büyük bir zenginlik sağlamıştır.
19. yüzyıla gelinceye kadar; Osmanlı İmparatorluğu’nun Topkapı Sarayı yıllarında batıda mobilya kavramı altında ele alınan, yani yer değiştirebilen, hareketli, mobil eşyanın faz la bir yeri yoktu. Buna karşılık Batı mimarlığının 20. yüzyıl da modern bir buluş olarak ortaya koyduğu "built-in" (bir likte inşa edilmiş) çözümler, Osmanlı mimarlığının önemli bir unsuruydu. Fonksiyonları belirlenmiş mekânlarda batıda hareketli eşya ile çözülmüş olan birtakım işlevler mimarinin içinde halledilmişti. Oturma ihtiyacı için tek tek sandalye ve koltuklar yerine mekânın genelde üç duvarını dolaşan seki ler ve üstüne yerleştirilen şiltelerle kişisel alan belirlememek kaydıyla mekânın verebileceği en fazla oturma alanı sağlan mış olurdu. Duvar yüzeyinde yer alan açık ya da kapaklı muhtelif ebatlı nişler ise dolap, yüklük, hücre gibi, pek çok eşyayı barındırırdı. Bu mimarlık içinde çözümleme yalnızca 15. yüzyılda inşa edilmeye başlayan Topkapı Sarayı’nm de ğil, modern mimari uygulamalardan önce inşa edilmiş Ana dolu konaklarının da değişmez bir özelliğidir. Konut inşa sında pek çok ihtiyacın bu şekilde çözümlenmesi geleneksel Osmanlı sivil mimarlığının araştırılması gereken bir yönü dür.
Osmanlı gündelik yaşamında görülen ve batılı anlamda mobilya terminolojisiyle ele alınabilecek az sayıda eşya çe şidi arasında, rahleler, değişik boylarda sandıklar, küçük sehpalar, beşikler, duvar rafları ve aynalar sayılabilir. Rahle ler okumak ve yazmak için farklı biçimlerde tasarlanmıştır.
Selamlık Bölümü'nde, Sultan'ın İkili görüşmelerini yaptığı Somaki Oda.
de batılı koltuk ve kanepelerin bir dekorasyon unsuru oldu ğu, minderlerde oturma alışkanlığından ise pek kolay vazge- çilemedigi yönünde ip uçları vermektedir.
Osmanlı Sarayı’nm son günlerine kadar toplu yemek adeti olmadığı, yemek yemenin sosyal bir olay olarak görül mediği bilinmektedir. Yemeklerin kişilere tabla içinde odala rında servis yapıldığı, yabancı krallara verilecek ziyafetler için ise alelacele derme çatma masalar kurulup, güzel ku maşlardan yapılmış örtülerle gizlendiği anılarda yer almakta dır. Nitekim, saray koleksiyonunda batılı mobilyanın hemen her türünün örnekleri mevcutken yemek masası ve yemek odası mobilyası çok nadir rastlanan eşyalardır. Bir istisna Sultan Abdülhamid’in kendisi tarafından tasarlanan ve Yıl dız Sarayı marangozhanesinde yapılan yemek masası ve san dalyelerdir ki, bunlar da yabancı hanedan mensuplarının ağırlandığı, imparatorluğun konuk evi olarak kullanılan Şale Kasrı için yapılmıştır.
Osmanlı İmparatorluğu'nun son yıllarında inşa edilen Avrupa tarzı saraylar içinde en görkemlisi Dolmabahçe Sa- rayı’dır. Sultan Abdülmecid’in isteğiyle 1843 yılında yapımı başlayan saray 1856 yılında kullanılmaya başlanmıştır. Sa ray, Mabeyn-i Hümayun (Selamlık), Muayede Salonu ve Ha- rem-i Hümayun şeklinde üç ana bölümden oluşmaktadır. Bayramlaşma törenlerinin yapıldığı Muayede Salonu, sara yın selamlık ve harem bölümlerini ayıran devasa bir hacim
dir. Sarayın dekorasyonu selamlıktan hareme doğru gittikçe zayıflar. Selamlıkta yabancı elçilerin kabul edildiği salonlar, devlet işlerini gören sadrazam ve Şeyhülislam'a tahsis edil miş mekânlar, Sultan'ın çalışma odaları ve selamlıkta bulun duğu sürede kullandığı yaşam mekânları son derece zengin dir. Harem bölümünde de Sultan’ın kullandığı ve Hünkar Dairesi olarak bilinen mekânlar selamlıkla yarışabilecek dü zeydedir. Haremin iç kısımlarına ilerledikçe ev hayatının ya şandığı mekânlarda, gerek mimarı dekorasyonun gerekse mobilya ve diğer hareketli unsurların, sarayın yabancı gözle re açık mekânlarına kıyasla daha mütevazı oldukları fark edi lir.
Sarayın özellikle Sultan’ın haremdeki yaşam alanı olan Hünkar Dairesi ’nin dekorasyonu için Paris Operası ’nın de koratörü Sechan görevlendirilmiş, bu yolla sarayın bir bölü mü Fransa’dan getirilen mobilyalarla döşenmişti. Dekoratör Sechan aracılığıyla Fransa'dan gelen mobilyalar dışında, farklı mekânlarda İtalya, Avusturya, İngiltere gibi ülkeler den, Avrupa'nın belli başlı bütün mobilya üreticilerinin ma mulleri, hatta az da olsa Amerikan mobilyaları Dolmabahçe Sarayı koleksiyonunda yer almaktadır. İlerleyen yıllarda Pe- ra'da mobilya ticareti ile uğraşan Psalty gibi müesseselerden de eşya alınmıştır. Yıldız Sarayı marangozhanesinde yapılan mobilyalar ve imparatorluğun güneydoğu eyaletlerinden ge len mobilyalar da koleksiyonu zenginleştirmiştir. Bugünkü
Sedefli Oda ve Oda’daki süslü duvar rafı.
koleksiyon, sarayın yapılışından Cumhuriyet’in ilanına kadar geçen süre içinde, sarayda yaşayan sultanlar tarafından yapı lan eklemelerle ve ihtiyaca göre mobilyaların saraydan saraya hareket etmesiyle genişlemiştir.
Osmanlı Saray halkının batılılaşması, günlük yaşamda ge leneksel oturma ve yatma biçimlerinden uzaklaşarak Avrupa
lI gibi hareket etme gayretlerini başlatmıştı. Bu yıllarda Batı
da, bugün sanat tarihine konu edilen üslupların hepsi ömrü nü tamamlamış ve bu üsluplara ait unsurların harmanlandığı eklektik tarz ortaya çıkmış olmakla birlikte, geçmiş dönemle rin üslupları da üretilmekteydi. Saray koleksiyonunda yer alan mobilyalarda Batının Rönesans’tan başlayarak geliştirdi ği her türlü üsluba rastlamak mümkündür. Koleksiyonu de ğerlendirirken dikkate alınması gereken nokta bu mobilyala rın tamamının 19. yüzyılın ikinci yarısında üretildiği ve hiç bir parçanın aslında gerçek bir barok, rokoko veya neoklasik eşya olarak adlandırılamayacağıdır. Bu konudaki tek istisna,
parlayışı ve sönüşü Sultan II . Abdülhamid dönemine rastla
yan Art Nouveau üslubudur. Dolmabahçe Sarayı koleksiyo nunda yer alan mobilya türlerini, farklı estetik değerleri ve de ğişik süsleme tekniklerinin tümünü bu sayfalara sığdırmamız
mümkün değil. Bu nedenle koleksiyonun zenginliğini sınırlı sayıda örnekle sergilemeye çalışacağız.
Sarayın Selamlık bölümünde Osmanlı Sarayının Elçi Ka bul törenlerinin yapıldığı, Batılı gözlere açık, OsmanlI'nın dışarıdan görünen yüzünü oluşturan Süfera Salonu ve köşe odaları en gösterişli mekânlardır. Süfera (elçiler-sefirler) Sa lonu altın yaldızları ve kristal ışıltılarının yanı sıra gümüş eş yalarıyla da dikkati çeker. Salonun iki ucunda iki büyük gü müş saat yer almaktadır. Kara, deniz, ve has bahçe tarafına uzanan çıkmaları taşıyan sütunların önlerinde yer alan birer çift sehpanın ayakları gümüştür. Bu altı sehpanın her birinin tablaları İtalyan "pietre dure" sanatının örnekleridir. Dolma- bahçe Sarayı’nın prestij mekânlarında sehpa, masa, bahü gi bi mobilyaların tablalarında bu sanatın ürünlerine sıkça yer verilmiştir. Siyah Belçika mermerine açılan yuvalara yerleş tirilen değişik renklerdeki bir kısmı yarı değerli taşlardan se çilmiş taşlarla, son derece natüralist çiçekler, kuşlar, deniz kabukları, meyveler, kelebek ve böcekler işlenmiştir.
Selamlık bölümünde Sultanın elçilerle görüşmelerinin ya pıldığı Kırmızı oda dekorasyonunda kullanılan kırmızı renk ile dikkat çeker. Altın varaklı oturma takımının arkalık süs lemelerinde İmparatorluğun askeri gücünü temsil eden silah lardan oluşan bir kompozisyonun üstünde yer alan yatık va ziyetteki hilal motifi mobilyanın özel olarak Osmanlı Sarayı için üretildiğinin göstergesidir. Dolmabahçe Sarayı’nda 42 numaralı oda sultanın ikili görüşmelerini yaptığı özel bir me kân olarak bilinmektedir. Odanın duvarlarındaki mermer imitasyonu stuk işçiliği ve bazı mobilyanın tabla tâşlarından da esinlenerek Somaki Oda olarak anılmaktadır. Somaki Oda saray koleksiyonunun seçkin örneklerinin bir arada bu lunduğu bir mekândır. Oturma mobilyası rokoko tarzın 19. yüzyıldaki çok zarif bir uygulamasıdır. Ölçüleri yerinde, do ğu pazarı için üretilen pek çok üründen farklı olarak göste rişten uzak, varak işçiliği son derece özenli, rokoko tarzın süsleme örneklerinin yanında hafifliğini de taşıyan takımın döşemesinde rengi odanın dekorasyonuyla uyum içinde olan bir Hereke ipekli kumaşı kullanılmıştır. Aynı oda için de yer alan keçi ayaklı bir çift sehpa neoklasik tarzın tipik örnekleri olarak değerlendirilebilir. Yeşil oniks tablanın al tında ahşap iskelette yer alan tamirhane damgası son derece
şaşırtıcıdır. Kendisi de iyi bir marangoz olan Sultan II. Ab-
dülhamid’in Yıldız Sarayı’nda kurduğu Tamirhane-i Hüma yun olarak bilinen marangozhanede üretilen mobilyalar ara sında, bilinenlerden farklı olarak batı üsluplarının da mü kemmel şekilde uygulandığı anlaşılmaktadır.
Dolmabahçe Sarayı Harem bölümünde giriş çıkışların ya pıldığı Harem Binek salonunun iki köşe odası benzer türde eşyanın bir araya getirildiği teşhir mekânları halindedir. Şeh zadelerin ders odası olarak tanıtılan oda Osmanlı
İmparator-Sedefli Oda’daki cam kapaklı dolap.
luğu'nun güney doğu eyaletlerinde, Suriye'den başlayarak Kahire’ye kadar olan bölgede yapılan çok ince geometrik marketörilerle süslü mobilyanın bir arada bulunduğu bir me kândır. Gizli bir düğmeyle açılan dolap, üçlü sehpa takımla rı, tek tek sigara sehpaları, aynalı gardırop, yazıhane, ayna lı bahü, oturma takımı ve muş arabiye (torna işi şebekeli) pa ravana bu eşyalardandır. Bu mobilyaların tümünde, her bir yüzey geometrik olarak bölünmüş, içleri milimetrik ölçüler de parçaların yan yana getirilmesiyle oluşturulmuş desenler le bezenmiştir.
Harem Binek Salonuna açılan ve teşhir amaçlı düzenlen diğini düşündüğümüz bir başka mekân Sedefli Oda olarak anılan odadır. Sedefli Oda’da Osmanlı sedef işçiliğinin fark lı tekniklerdeki uygulamaları bir araya getirilmiştir. Yazı ma saları ve aynalı gardırop Şam işi tekniğinde, orta masası ve dolaplar eser-i İstanbul tekniğinde sedef kakmalarla bezen miştir. Oturma takımı Viyana tarzı olarak bilinen sedef par çalarının süslenecek alanlarda bir macun içinde bir araya ge tirildiği işçiliğin örneğidir. Pencerelerin aralarında yer alan
iki kavukluk Sultan II. Abdülhamid tarafından yapılmış, Sul
eşsiz örneklerdir. Genel olarak kavukluk ismiyle bilinen bu eşyalar esasen duvara asılan ve üstüne genellikle şamdanla rın, idare lambalarının konduğu, zaman zaman sürahiler ve ya küçük dekoratif eşyalar için kullanılan süslü, seyyar raf lardır.
Avrupa da uzakdoğu kaynaklı eşyalar bir dönem çok mo da olmuş ve çok sayıda uzakdoğu kaynaklı mobilya Avrupa pazarını istila etmişti. Bu merak dönemi ile gelen eşyalar ara sında salt Avrupa pazarı için üretilmiş eşyalar olduğu gibi iş lev ve ölçüleri açısından daha özgün parçalar da mevcuttu. Pazardan pay almak isteyen bazı Avrupalı üreticiler de Çin'den gelen mobilyaların benzerlerini yapmaya başlamış lardı. Çin-Japon kaynaklı veya Avrupa yapımı imitasyonların hepsi "Chinoserie" olarak anılan bu eşyalar arasında açık ve kapalı pek çok bölmesi olan dolaplar, paravanlar, raflar sayı labilir. Oturma ve yatak odası mobilyası nadir parçalardır. Dolmabahçe Sarayı Haremi bölümünde 112 numaralı sa
Şehzadelerin Ders Odası.
lon uzakdoğu kaynaklı eşyaların çok sayıda bulunması nede niyle Japon salonu olarak adlandırılmaktadır. Mekânda bu lunan bir çift aynalı konsol, bir çift dolap, duvar rafları, fil dişi ve sedef işlemeli paravana ve kuşlar ve bitkilerden olu şan bir kompozisyonun işlendiği büyük ipek pano Uzakdo ğulu eşyalardır. Odadan örneklediğimiz dolabın cam kapak larının üstüne japon lake tekniğiyle manzaralar işlenmiştir. Kapakların iç yüzleri de özenle çalışılarak süslenmiştir. Taç kısmı ajurlu oymalarla süslenmiştir.
Batı saraylarında yüzyıllar boyu hüküm süren hanedan ların bir süreç içinde topladıkları, her biri sanat eseri değeri taşıyan ve geniş bir kronolojiye dayanan koleksiyonlarına karşılık Dolmabahçe Sarayı mobilya koleksiyonu büyük bir kısmı kısa bir dönem içinde bir defada alınmış, geçmiş dönemlerin bütün üslup özelliklerini taşıyan 19. yüzyıl mobilyasının toplu olarak görülebileceği çok zengin ve nicelik açısından benzersiz bir koleksiyondur, ö